Mahmut Demirkan’dan Açık Mektup ve Bir Davet

Mahmut Demirkan’dan Açık Mektup ve Bir Davet

Sayın vatandaşlarımız, bu açık mektubum ve davetim sizleredir.

Bu videomda üç konuya değineceğim.
(Video sayfanın alt kısmına eklenmiştir)

1. Bölümde : Yedi ay önce yaptığım açıklamalarımdan sonra neler yaşadığımı,

2. Bölümde : Son 15 ayda hayatımıza hakim olan kavramların gerçek anlamlarını,

3. Bölümde : Uyanış Hareketi Birliğimizi ve Teşekkür Ziyaretlerimizi anlatacağım.

1. BÖLÜM: NELER YAŞADIM?

Yedi ay önce “Sayın Yetkili!” Konu başlığı altında bir videomu ve açık mektubumu sosyal medya hesaplarımdan paylaşmıştım. Birinci videomu ve açık mektubumu okuyan ve seyredenler olmuştur.

Beni tanımayanlar ve ilk defa görenler için kısaca kendimi tanıtayım ben diş hekimi Mahmut Demirkan. Ankara’da yaşıyorum ve kendi muayenehanemde çalışıyorum.

İlk videomu Youtube Şirketi yayından kaldırdı. Bazı arkadaşlarımızın sayfalarında hala mevcut kayıtlar duruyor. Merak edenler Google dan araştırıp o ilk kayıta ulaşabilirler.

Bu açıklamalarımdan sonra hakkımda İkisi Sağlık Bakanlığı tarafından ve biri Ankara Diş Hekimleri Odası tarafından üç idari soruşturma açıldı. Ayrıca Sağlık Bakanlığının suç duyurusu üzerine savcılık makamı tarafından adli soruşturma başlatıldı. Toplamda dört adet soruşturma açıldı. Birinci soruşturmada savunmam alınmadan hakkımda Uyarı cezası verildi. Ben de İdare Mahkemesine dava açtım. Dava ve soruşturma süreçleri devam ediyor.

Aşı Deneyine Katılmak istemeyenlere “ Onlar vatan hainidir!” diyen Bingür Sönmez hakkında ve beni Sağlık Bakanlığına şikayet eden diş hekimi T.D hakkında da suç duyurularında bulundum.

Yine açıklamalarımdan dolayı sosyal medyadan bana hakaret eden şahıslar hakkında da suç duyurularında bulundum. İnceleme ve kovuşturması devam eden dosyalar mahkemeye intikal ederse davalarımız başlayacak.

Bu süreçte Viranşehir Cumhuriyet Savcısı Eyüb Akbulut’un başlattığı soruşturmaya da 200 sayfalık belge ve kanıt göndererek müdahil oldum.

Yasal haklarımı biliyorum ve bilmediklerimi öğreniyorum. Bana destek olan avukat arkadaşlarıma ve tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Anayasal haklarımı sonuna kadar kullanacağım. Haksız yere, zamanımı, enerjimi, huzurumu ve paramı çalıyorlar ve inşallah haklı olduğumuz davalarımızı kazanacağız.

Mahkemeler hakkımda olumlu karar verdiği andan itibaren bana zalimlik yapan devlet memurlarına ve beni şikayet eden şahıs ve şahıslara dava açacağım çünkü benden sonra bir başkasına zarar veremesinler.

Artık yetkililerin beni dinlemediğinden eminim. 

Bu yüzden artık onlara seslenmeyeceğim. Bu ülkenin gerçek sahipleri vatandaşlardır. Vatandaş, devlettir. Vatandaşlarımıza sesleniyorum.

Vatandaşın oyları ile görevlendirdiği kişiler vatandaştan üstün değildir. Herkes eşittir.

Bir önceki videomda bir diş hekimi ve sade bir vatandaş olarak düşüncelerimi açıklamış ve yetkilileri tatlı dille ve Kuran ayetleri ile uyarmıştım.

Ne yazık ki yetkililer uyarılarımı kabul etmeyip, otoriteye itaat etmediğim için hakkımda dört soruşturma açılmasına izin verdiler.

“Sen diş hekimisin, alanının dışında bilgi veremezsin ve halkı yanlış bilgilendiremezsin. Senin amacın reklam yapmak ve halka yanlış bilgiler vererek zarar vermektir. Haddini bil” dediler.

Ben haddimi bilirim. Haddini bilmeyenlere, haddini bildirmekte bir vatandaş olarak yasal görevimdir.

Hatalı ve yanlış uygulamalara, yalanlara ve sahte salgına karşı itaatsizliğim devam ediyor, haberiniz olsun.

Öncelikle, ben ‘diş hekimi’ sıfatıyla hareket etmiyorum.

Sosyal medyadaki paylaşımlarım, konunun doğrudan uzmanları olan yerli ve yabancı bilim insanlarındandır.

Yerli ve yabancı virolog ve epidemiyologlardan Türkçe veya yabancı dilden çeviri ve alıntılar yapıyorum. Örneğin, Sucharit Bhakdi, Judy Mikovits ve diğerleri.

Ayrıca, moleküler biyolog, immünolog, kardiyolog, nörolog, vb. pek çok bağlantılı uzmanlık alanlarındaki kişilerden de alıntılar yapıyorum, buna da hakkım var.

Örneğin Wolfgang Wodarg, Andrew Kaufman, Stefan Lanka ve diğerleri

Benim yaptığıma benzer veya aynı sosyal medya paylaşımlarını başka hekimler, avukatlar, gazeteciler, sanatçılar ve her meslekten kişiler de yapmaktadır.

Bunların hiçbirine ‘sizin uzmanlık alanınız değil, susun!’ denemez!

Çünkü onlar da zaten asıl uzmanlık alanı olan kişilere dayanarak, bilimsel paylaşımlarda bulunmaktalar; yani kendi kendilerine kafalarından uydurmuyorlar.

Nasıl ki genel olarak tüm vatandaşların veya avukatların dava dilekçelerinde, Cumhuriyet Savcıların iddianamelerinde, her tür mahkeme kararlarında, avukatlar, savcılar, yargıçlar, kendi uzmanlık alanları olmasa bile, tıp, teknoloji, mühendislik, mimarlık, ticaret, ekonomi, finans, bankacılık, vb. pek çok hukuk dışı alandan bilirkişi ve uzmanların görüşlerine atıf yapabiliyorlarsa, ben de aynı şekilde başkalarına atıfla, kendi ifade özgürlüğümü kullanabilirim.

İfade edebileceklerim, doğrudan ve yalnızca kendi mesleğim icabı teknik bilgiler ile sınırlandırılamaz, bu sınırlar içinde kalmadığım için tarafıma suçlama yöneltilemez.

Kısacası:

1. Uzmanları tekrarlıyorum, kendim uydurmuyorum.

2. Bir tek ben söylemiyorum, başkaları da söylüyor. Başkalarına tanınan ifade özgürlüğü sınırları, sırf diş hekimi olmam sebebiyle aleyhime daraltılamaz; “başka herkes konuşabilir ama sen diş hekimi olduğun için konuşamazsın!” denemez!

Yaklaşık yedi aylık süreçte neler yaşadığımı kısaca anlattım. Daha sonra arkadaşlarımla birlikte yapacağımız video sohbetlerinde ayrıntılara gireceğiz.

2. Bölüm: KAVRAMLARIN GERÇEK ANLAMI

Bu üçüncü videomda sıradan bir vatandaş olarak sizlere bu ülkenin gerçek sahiplerine “SAYIN VATANDAŞLARIMIZ” diye sesleniyorum.

Bu açıklarımdan dolayı soruşturma açılır mı bilmiyorum. 

Sıradan biri olarak yani bir vatandaş olarak açıklama yapıyorum.

Şimdi size bazı kavramları hatırlatmak istiyorum. Kullanılan kelimeler yabancı ise anlayamayız. Anlamadığımızı bilemeyiz ve bilmediğimiz şeyden ise korkabiliriz ya da ayıp olmasın diye anladık numarası yaparız.

Bilmediğimizin bilinmesi yerine, başkalarına güvenip sorumluluğu onların üzerine atarız.

Ya güvendiklerimiz de bilmiyor ya da bizi kandırıyorlarsa?

İşte o zaman sorumluluk kimde olacak?

Bizde mi? Onlar da mı? Bence bizde 

Şu soruyu sormadığımız için bizde olacaktır.

Bu kullandığınız kelimenin Türkçe anlamı nedir? Türkçe ya da Türkçeye yüzyıllardır girmiş yabancı bir kelime zihinlerimizde hemen anlam bulacaktır.

Kelimenin anlamını bildiğimizde, kendimize olan güvenimiz artar.

Türkçe kökenli olmasa bile yüzyıllardır yabancı dillerden ( Arapça, Farsça ya da başka dillerden) Türkçemize kazandırdığımız kelimelerin anlamını biliriz.

Şimdi, Pandemi kelimesinin anlamı nedir?

Vatandaş olarak çoğumuzun anlamını bilmediği yabancı bir kelimedir.

Kavramlar önemlidir ve halkımızın algısında yer bulmalıdır. Yer bulamıyorsa belirsizlik vardır. Belirsizlik, bilgisizliğe ve ardından güvensizliğe dönüşebilir ve korku başlar… Zaten karşı tarafın istediği de vatandaşın korkmasıdır.

Gelin şimdi son 15 ayda bize dayatılan kelime ve kavramların gerçek anlamlarını öğrenelim.

Pandemi kelimesi yerine, Salgın demeliyiz.

Plandemi kelimesi yerine, Sahte Salgın demeliyiz.

Aşı kelimesi yerine, Sahte Aşı demeliyiz.

Halkımız sahte kelimesinin ne demek olduğunu bilir. Farsça kökenli bir kelime olmasına rağmen binlerce yıldır kültür kodumuzda bu kelimenin anlamı yerini bulmuştur.

Sahte kelimesinin anlamı; bir şeyin aslına benzetilerek yapılan, düzme, düzmece, yalan, gerçek olmayan, uydurma, yalancı, yapmacık demektir.

Sahtekar kelimesinin anlamı; sahte işler yapan, düzmeci, sahteci demektir.

Salgın kelimesinin anlamı; kısa zamanda çevredeki insan, hayvan ve bitkilerin büyük bir bölümüne bulaşan ayrıca tıbbi anlamı ise bir hastalığın ya da başka bir durumun yaygınlaşması ve birçok kimseye birden bulaşması demektir.

Bu tanımlamaya göre ülkemizde gerçekten bir salgın var mıdır?

Gerçek salgın olsaydı, yasaklara gerek kalmadan vatandaş kendini korurdu.

Halkımız, sahte peygamber, sahte din, sahte altın, sahte para, sahte çek, sahte senet, sahte doktor, sahte ilaç, sahte tapu, sahte salgın ve sahtekarlığın ne demek olduğunu bilir ve alt kuşaklarına öğretir.

Akletme yeteneğini kullanmak istemeyenler yani aptallar ise sahtekarlar tarafından kandırılır.

İnsan, bilmediği ve anlamadığı şeyden korkabilir. Bilenlere sorar, danışır ve onlar da bilmiyorsa en iyi bilenlere “Profesörlere” sorar ve aldıkları cevaplara güvenirler. Bir şeyi anlamak için bilmek gibi güvenmek te etkilidir. İşte otorite ve medya baskısı ile sahte salgın olduğuna güvendiler yani iman ettiler.

Ataları/ otoriteleri öyle yaptığı için ve akletme yeteneklerini kullanmadıkları için, onlara güvendiler.

Bakara Suresi 170. Ayette ve Kuran’da ata kavramı sadece geçmiş atalar değil aynı zamanda otoritedir. Bu konuda Otorite Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye temsilcileridir. Otorite “televizyon doktorlarıdır.” Otorite, sorgulamayan, sorgulatmayan sahte bilime tapan bilim insanlarıdır. Otorite ilaç ve sağlık şirketleridir. Otorite yani Ata; gerçek bilim insanlarını televizyona çıkartmayan ve farklı bakış açılarını halkın görmesine izin vermeyen medyadır. Otorite GERÇEĞİN üzerini örtenlerdir.

Otorite ve İşbirlikçileri;

  • Algı yönetimi yapıyorlar

  • Sahte Salgın deneyi yapıyorlar.
  • Maske Deneyi yapıyorlar.

  • Sosyal Mesafe Deneyi yapıyorlar.

  • İlaç deneyi yapıyorlar.

  • PCR testi deneyi yapıyorlar.

  • Aşı deneyi yapıyorlar.

  • Sahte virüs varyantı yapıyorlar. En son adı Delta varyantı .

Yine yabancı iki kelime ile korkutmaya devam ediyorlar 

İnsanlarımızın bedenlerinde deney yaptıklarını söylemiyorlar çünkü halkımız bir deneyin içinde olduğunu anladığında olaylar değişecek. Otorite ve işbirlikçileri, işte bunun olmasından korkarlar. Bu yüzden medya ve televizyon doktorlarını kullanarak yine uydurma haberler ve bilgiler ile yeni sahte salgın dalgaları ve varyantlar uyduruyorlar. Buna tam anlamı ile sahtecilik denilir.

Hayvanlar üzerinde yapılan deneyde, kullanılan hayvanlara KOBAY denilir. İnsanlar üzerinde yapılan deneylerde kullanılan insanlara ise DENEK denir. Kobay kelimesi size bir şeyler hatırlatacaktır.

Aşı deneyinde kullanılan sıvıya “AŞI” diyorlar. Kendi kendilerine , “Acil Kullanım Onayı alıyorlar.”

Ama bu tıbbi ve hukuki açıdan aşı değil ki. Sahte aşı. Çünkü üretici firmanın bu sıvıya dair aşı ruhsatı yok. Ayrıca bilimsel deneyleri tamamlanmadı.

Üretici firmalar sorumluluk almıyorlar. Devlet, sağlık bakanlığı, aşı deneyini vücudunuza zerk eden doktor, hemşire sorumluluk almıyor. Başınıza gelecek hastalıklardan, sakatlanmalardan ya da ölümden siz sorumlusunuz.

Üretici şirket iğneyi hükümete verirken sorumluluğu hükümete yükleyen kağıt imzalatıyor. Hükümet de size sorumluluğu bütünüyle size yükleten kağıt imzalatıyor. Hasta hakları yönetmeliğine aykırıdır. Hekimlik meslek etiğine de aykırıdır. İçinde yer alan maddeleri size bildirmedikleri, olmama hakkını da tanımadıkları iğnenin sorumluluğunu size yüklüyorlar.

Hukuka da aykırıdır

Vatandaşlarım, bu bir Sahte Salgındır, bunu lütfen anlayın. Çünkü Covid 19 hastalığından ölen vatandaşlarımıza kesin ölüm raporu olan yani neden öldüğünün araştırıldığı işlem olan “OTOPSİ” yapılmamıştır.

Ayrıca sahte aşı diyorum çünkü ruhsatı yok ve sahte aşıyı bedenine alanların tamamı bir deneyin içindedir. Aşı deneyine katılıp hastalananlar ya da ölenler hakkında rapor tutulmamaktadır ve aşıdan sonra hastalananlar ya da ölenlerin raporu toplum ile paylaşılmamaktadır.

Şimdi size küçük bir örnekle ne olduğunu açıklayacağım.

Akletme yeteneğinizi hemen kullanmak isteyeceksiniz. Çünkü yaradılış olarak hepimizde mevcuttur. ( Doğuştan engeli ya da hastalıkları olanlar müstesna)

Hikayemiz şöyle olsun:

Devlete ait tapu müdürlüğünde, arsa sahibi tarafından üretilmiş, devlet memurları gözetiminde tapuları verilen ve on daire yapabileceğiniz bir arsa 100.000 Türk Lirasını nakit olarak ödeyen herkese veriliyor. Arsayı görmüyorsunuz var mı, yok mu bilmiyorsunuz. Tapu var ama sahte tapu.

Kime güveniyorsunuz devlet tapu müdürlüğüne. Ancak bir sorun var. Arsaların tapu ruhsatı yok. Yani size satılacak olan arsanın tapusu sahte. Sahte tapuya müdür imza atmam diyor, arsayı satan kişi, imza atmam diyor ve sahte tapuyu yazıcıdan çıkartan ve sizin paranızı alan memur da imza atmam diyor.

Sen “bu güce güven” arkadaş deniliyor ama sorumluluk senin arsa olabilir de olmayabilir de 

Tapu sahte ben “acil tapu yazma” izni çıkarttım.

Sen yatır 100.000 TL yi ve “bu güce güven” deseler o sahte aşıya koşa koşa gidenler sahte tapulu olduğunu bile bile o arsayı alır mı?

Akletme yeteneklerini hemen kullanmak isterler. Bu iş sakat arkadaş derler.

Bir bilene de sormazlar çünkü güvenmezler mesele orada kapanır.

Peki, bu dünya hayatında küçük bir toprak parçasına bile para yatırmadan önce araştırma yapıp akletme yeteneğini kullananlar neden burada akıllarını kullanmak istemezler? Başkalarının akıllarına güvenirler?

“Ben bilmem uzman değilim, bir bilene sordum ve ona güvendim. Bu kadar insan aptal olamaz” derler.

Peki, bir insan bedeninin değeri ne kadardır. Mesela bir göz kaç lira eder? Böbrek kaç lira eder? Ya akciğerleri? Peki, vücudunun tamamı kaç lira eder?

İşte bu kadar basit bir meselede sahte tapusu olan arsayı almak istemeyen insan anında uyanır. Cebindeki 100.000 TL nin uçmasına izin vermez.

Medya ve otoritenin algı operasyonları ile pandemi kelimesi ve “acil kullanım onayı” ile ruhsatsız yani sahte aşıları yani arsaları sattılar.

Çiftlik bankı hatırlayın 

Sahtekar kelimesini vatandaşımız çok iyi bilir ve anlar.

Sahtekarlar da şöyle dermiş: “Ben her zaman sahtekarları kandırdım.”

Sahte peygamberler bile çıkmış, sahte dinlerini anlatmışlardır.

Vatandaşımız sahte kelimesinin anlamını gerçekten iyi bilir. 

İncil- Matta 7: Ağaç ve Meyvesi Bölümünü hatırlatmak isterim. Lütfen okuyun.

İşte böyle… Yaşadığımız sürece farklı bir bakış açısı sunmaya çalıştım. Uykuda yani hipnozda/ sihrin içinde olanlar inşallah uyanırlar…

Sevgili arkadaşlarım küçük bir öneride bulunmak istiyorum. Otorite ve medya korku, nefret ve ayrıştırma ekiyor. Bu akıntıya arkadaşlarımızın da katıldığına şahit oluyorum. Sahte aşı yaptıranlar hastalık yayıyor, ailemizden bile olsalar onlardan uzaklaşalım algısı yayıldı. Ben buna katılmıyorum. Daha önce yakın çevreme söylemiştim. Ayrıca aylardır birçok sahte aşı yaptıran hastalarımıza diş tedavisi yaptım yapıyorum. Allah’a şükür bir sorun yaşamadık. Klinik olarak bu bir deneydir ve kanıttır. Sevgi, barış ve cesaretle merhamet ekelim.

Sahte Salgına inandılar, sahte aşı yaptırdılar çünkü uyanmadılar henüz. Uyandıklarında bize ve merhametimize ihtiyaçları olacak. Bilinçli olarak zalimlik yapanlar müstesna diğerlerine destek olmalıyız.

Damdan düşeni damdan düşen anlar. Onlar bizi dışladılar huzurumuzu bozdular. Şimdi en çok ihtiyacımız olan sevgi, barış, cesaret ve merhamet zamanıdır. Enam 12. ve 54. Ayetleri hatırlatmak isterim.

Toplumlardan ayrılmak, izole olmak için bence çok erken çünkü o kadar büyük bir zulüm henüz yok. İçimdeki ses o duruma gelmeden ilahi bir müdahale ile konu kapanacak diyor.

Aramızdaki ayıklanma başladı yani iyiler ve kötüler, akıllılar ve aptallar ayrılacak. İnsan ne ekerse onu biçer. Sevgi, barış, cesaret ve merhamet ekelim.

Merak etmeyin Allah’ın izniyle her şey yolunda Arıları gözlemleyin. Nahl suresi 68. ve 69. Ayetleri hatırlatmak isterim. Arılar gibi çalışalım elimizden gelenin en iyisini yapalım.

3. Bölüm: UYANIŞ HAREKETİ BİRLİĞİMİZİN TEŞEKKÜR ZİYARETLERİ

Sevgili vatandaşlarımız, bu işlerden bizim çıkarımız ne diye düşünenler olabiliyor. Sizlere benim bu işten çıkarım ne anlatayım.

Öncelikle bir Müslim yani Allah’ın indirdiği o tek din olan İslam’ı seçen biri olarak Allah’a karşı sorumluluklarım var. Rabbimize güvenen bir insan ve insanlar tarafından da güvenilen bir insan olmalıyım, barış ve iyiliğe yönelik işler yapmalıyım. Kuran Kitabında geçen öğütleri yerine getirmeye çabalıyorum.

Sonra kendim için, ailem ve sevdiklerim için, uyanmış olan arkadaşlarım, tanımadığım uyanmışlar için ve son olarak da uykuda olan ve uyanmayı bekleyen iyi insanlar için çalışıyorum.

Bunlar benim görevlerim.

Peki benim kazancım nedir?

Tek kalırsam benim ve sevdiklerimin huzurunu kaçırabiliyorlar. Ne kadar çok olursak yani kalabalık olursak huzurumuzu bozamazlar. İşte bu yüzden sizlere ihtiyacımız var. İşte bizim bu işlerden çıkarlarımız bunlardır. 

Bu davada size ihtiyacımız var. Biliyoruz uyanmayan ve olayların farkında olmayan milyonlarca insanımız var. Algı yönetimi yaparak bizlerin sayısının çok az olduğunu söylüyorlar. Biz sandıkları kadar az değiliz. Her gün uyanan yüzlerce kişi sorgulamaya başladı.

Resmi rakamlara göre, ilk doz sahte aşıyı yaptıranların sayısı 35 milyon, ikinci dozu yaptıranların sayısı ise 15 milyon. Bu kadar bol malzeme varken ve bedava iken 2. Dozu yaptıranların sayısı azalmış. Uyananların mücadelesi ve sahte aşıların yan etkileri sayesinde vatandaşlarımız sorgulamaya başladılar.

Sosyal Mesafe aptallığı ile aramızı açmaya çalıştılar. En az iki metre mesafe bıraktırdılar. Atalarımız bize, çok uzakta olanla bile aramızdaki mesafenin iki adımlık yer olduğunu öğrettiler. İlk adımı atmak önemli, diğer ikinci adım ardından geliyor. İkinci adım ise atılacak tüm adımlarım tamamına verilen isim.

Kaynaşmalıyız, kucaklamalıyız, sosyalleşmeliyiz, dertleşmeliyiz, paylaşmalıyız. Merhamete, sevgiye ve adalete ihtiyacımız var. Çok uzaklarda olan arkadaşlarımıza iki adımlık mesafedeyiz. Yollara çıkmalıyız, yoldaşlar. Aramızdaki mesafe iki adımlık yol kadardır. 

Uyananlar, Uyanış Hareketi Birliğimize gönüllü olarak katılıyorlar. Bu resmi bir kuruluş değildir. Sahte salgının farkına varan, uyanan her insanın doğal olarak yaptıkları hareketleri yapan ve çoğunlukla da birbirini tanımayan milyonları içermektedir.

Uyanış Hareketini tek başlarına içlerinden gelen sesler ile başlatan ve bu davaya benden önce gönül vermiş ve benden sonra da başlayan arkadaşlarımıza, teşekkür ziyaretlerinde bulunacağız. Onlarla aramızda sadece iki adımlık mesafe var.

Hadi ilk adımı atalım.

Bu mücadelede ilk teşekkür ziyaretimizi Caycuma/Zolguldak’ta yaşayan esnaf arkadaşımız Erkan Cinbir’e ve bizlere desteğini hiç esirgemeyen sevgili arkadaşımız Yasin Bilgin’e yapacağız.

Bu iki arkadaşımızın videoları yayınlandığında verdikleri cesaret, sevgi, barış ve hukuki bilgi dolu mücadelerine hayran kalmıştık. Tutarlı bir şekilde yollarına devam ediyorlar ve ne yazık ki unutulmaya başladılar. Biz de ilk teşekkür ziyaretimizi onlara yapmaya karar verdik.

İnşallah 10 Temmuz 2021 tarihinde Cumartesi saat 13.00 te Erkan Cinbir ve Yasin Bilgin arkadaşlarımızı Çaycuma/ Zonguldak’taki iş yerinde ziyarete gideceğiz. Teşekkür ziyareti ile onları verdikleri mücadeleleri için onurlandıracağız.

Ardından Ankara’da Meryem Tokgöz, Büşra Balcı ( Sorgulayanbircan), Fatih Yerli (Küreselleşmeyehayır), Kemal Koçak ve Dr. Gülümser Heper hocamıza ve arkadaşlarımıza misafir olacağız. Onlara da teşekkür edip, onurlandıracağız.

Onurlandıracağımız birçok isim var. İnşallah hepsini tek tek gidip yaşadıkları ilde ziyaret edeceğiz.

Sizin bildiğiniz isimleri de yazın sosyal medyada mücadelemiz için çabalayan Türkiye’de ve Yurt dışında kim varsa teşekkür edelim. Çünkü onların hepsi bizim kahramanlarımızdır.

Bu küçük ama güçlü hareketler ile bireyden yani tek olmaktan birlik olmaya yani kalabalık olmaya geçiş yapacağız. Gerçek kalabalıklara

Uyananlar olarak, hepiniz bana göre kahramansınız ve cesursunuz 

Birçok paylaşım yapıyorsunuz, sizin gibi kahramanları takip ediyorsunuz, paylaşımlarımızı dağıtıyorsunuz, beğeniyorsunuz, çevrenizdeki insanları uyandırıyorsunuz o yüzden iyi ki varsınız.

Sizlere teşekkür ediyorum ve onur duyuyorum. Bu davada aynı yolda yürüyoruz yani Yoldaşız ve artık yüz yüze tanışalım, kucaklaşalım ve Arkadaş olalım gerçek arkadaş.

Herkes kendi ilinde, ilçesinde ve mahallesinde tanışsın.

Enerjimizi sevgi, cesaret ve barışa odaklayacağız. Medya ve otorite korku ve nefret ekerek aşılı ile aşısız insanlar arasında ayrım yapıyor. Bu oyuna gelmeyelim. Hepimizi kucaklayalım.

Sahte aşı yaptırmak isteyenlere ya da yaptıranlara da saygı duyalım. Yaşam haklarını savunalım. Onları asla dışlamayalım. Uyandıkları zaman bize ihtiyaçları olacak. Her insan hata yapabilir.

Nesrin Durgut arkadaşımızın söylediği gibi “zalimler kalabalıklardan korkar. Ayağa kalktık ve GELİYORUZ.”

Bizler sadece Allah’tan korkarız.

Bizim birbirimizi tanımaya, sevmeye, sevilmeye, birlik olmaya yani kalabalık olmaya ihtiyacımız var. Enerjimizi buna odaklayalım. En ufak fırsatta yüz yüze tanışalım en az 2 kişi olalım.

10 TEMMUZ 2021 DE ÇAYCUMA DA BULUŞALIM.

Ayrıntıları sosyal medya hesaplarımızda paylaşacağız.

ANKARA dan yeterli sayıya ulaşırsak otobüs kalkacaktır. Hepinizi tüm illerden, Çaycuma’ya ve Ankara’ya bekliyoruz. Arkadaşlarımıza sosyal medyadan sanal desteklerimizi verdik şimdi sıra gerçek desteklerimizde.

Bu davada mücadele eden, hiç kimseyi tek başına bırakmayacağız inşallah.

Hepsini yaşadıkları illerde ziyaret edip onları onurlandıracağız.

Tüm övgüm bilmediklerimi bana öğreten yüce Allah’adır.

Yunus Emre’nin söylediği gibi,

Gelin tanış olalım

İşi kolay kılalım

Sevelim sevilelim

Dünya kimseye kalmaz.

Selam, sevgi ve cesaret ile…

Mahmut Demirkan 3 Temmuz 2021 Ankara

VİDEO:

https://youtu.be/u9YgPlz2oPI

KIRK KATIR MI, KIRK SATIR MI? ALMAN MI, ÇİNLİ Mİ?

KIRK KATIR MI, KIRK SATIR MI? ALMAN MI, ÇİNLİ Mİ?

Prof.Dr. Alişan Yıldıran

Bu yazıyı dün arzetdiğimiz ‘Aşı ve antikor bağışıklık anlamına gelmez’ başlıklı yazımıza zeyl olarak yazmak iktiza etdi (1).

Daha evvel söylediğimiz gibi bir makaleyi bihakkın mütalaa etmek saatlerce sürebilir, hatta tamamına vâkıf olamayabiliriz de.

O yazıda bir magazin haberi olarak verilen çalışma ile mRNA aşısının ikinci dozunu 3 hafta değil de 3 ay sonra yapıldığında elde edilen aşıya özgü antikor cevabının buna değeceğini ‘preprint’ makalenin ortak yazarı olarak söyleyen kişi, boğmaca aşısı çalışmaları olan bir halk sağlığı uzmanı olan Gayatri Amirthalingam (2).

Daha evvel okuduğumda ‘preprint’ kelimesi dikkatimden kaçmış, yani bahsedilen çalışma dün verdiğim (3) çalışmanın muhtemelen devamı olan başka bir çalışma olmalı!. Hemen ‘preprint’ makale sitesi ‘MedRxive’e ‘second dose amirthalingam’ ile soralım; cevap oniki adet makale var. Aradığımız çalışmaya benzeyen yalnızca ikisi, bunların da birisi derleme olduğu için geriye kalan tek çalışmanın başlığı şu “Antibody Responses After a Single Dose of ChAdOx1 nCoV-19 Vaccine in Healthcare Workers Previously Infected with SARS-CoV-2” (4). Eee, nereye gitdi bizim mRNA aşısının ikinci dozu?!…. Muhtemelen bu fakir bulamamış olmalı, her ne hâl ise.

O halde, elimizdeki antikor çalışmasından biraz daha istifade edelim, çünkü dikkate değer ve söylenmesi gereken bulguları var (3).

Makalenin başlığı ‘Ocak-Şubat 2021’de İngiltere’de, 70-80 yaş arası kişilerin Pfizer/BioNTech COVID-19 aşısına verilen güçlü antikor cevabı’.

Özeti ise şöyle; COVID-19 aşılarına verilen immün cevabı değerlendirmek için Londra’da 70 yaş üstü 185 erişkinin serumları toplanmış. Tek doz Pfizer/BioNtech aşısı, Roche Spike antikor ölçümü kullanılarak daha evvel etkenle karşılaşmamış kişilerde aşıdan üç hafta sonra %94’ünde seropozitiflik (anti-spike antikor varlığı) belirlenirken, iki doz ile çok yüksek antikor seviyeleri elde edilmiş ki bunlar, PCR ile doğrulanmış hafif-orta hastalık geçirenlerin nekahat safhasındaki serumlarındaki antikor seviyesine göre anlamlı şekilde daha yüksek imiş. Bu bulgular İngiltere’nin ilk doza ağırlık verip, ikinci dozu gecikdirme yaklaşımını desteklemekde imiş.

Anlaşılması için hemen ilave edelim, çalışma sadece bir ay içinde, küçük bir grupda sadece antikorlara çeşitli şekillerde bakılarak yapılıyor, aşılananlara PCR ve aşıdan evvel antikor testi yapılmıyor. Aşının etkinliği anti-spike antikoru ile, hastalığın geçirilip geçirilmediği ise virüsün çekirdeğine (nükleokapsid) karşı antikorların seviyesi ile ölçülüyor. Bildiğimiz kadarı ile mRNA aşısı insan hücresine anti-spike antikor üretme emri vermek üzere kodlanan bir aşı idi, o halde hastalığı geçirmediği ve başka bir aşı yapılmadığı bilinen kişilerde virüsün çekirdek antikorlarına bakarak daha evvel vahşi virüs ile karşılaşanların dışlanması hedeflenmiş, aferin!

Tek doz aşı yapılan 99 kişinin serumları 0, 18 ve 33. Günlerde, iki doz olan 86 kişide ise 21 ve 25. Günlerde toplanmış, böylece virüs çekirdek antikoru pozitif bulunan on kişinin verileri değerlendirmeden çıkarılmış, haberde verilen 175 kişiyi bulduk yani. Demek ki, Nature’deki magazin haberi RF tıbbının üstâdı olduğu algı yönetiminin tipik bir numunesi imiş (2, 5).

Gelelim bulgulara (şekil);

Şekilde Roche N virüs çekirdek antikoru negatif ve pozitif olan bir ve iki doz aşı yapılan kişiler, convalescent (nekahat) ise aşısız hastalık geçiren kişilerin serum antikor seviyelerini gösteriyor. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta daha var o da geometrik ortalamaların kullanılmış olması, ancak nekahat için de aynı metod kullanılmış, cihazın kullandığı birim verilmemiş. Şimdi nekahatdeki 100 kişide ortalama 31 iken, hastalık geçirmemiş, bir doz aşılılarda 27 ve 20, iki doz aşılılarda 740 ve 640 bulunmuş. Yani ikinci dozda 20 kat daha yüksek serum seviyesine çıkılmış. Zurnanın zırt dediği yer ise her ne kadar 10 kişi ile sınırlı olsa da birinci doz aşıda 23bin ve 5bin; ikinci doz aşıda 18bin ve 150 (?).



Yani olması gerekenin nerede ise bin katı*.

Makalenin geri kalanını bırakalım ve bu serum seviyesinin ne olduğunu izah edelim. İnsan kanını santrifüje etdiğiniz zaman geride kalan hücresiz kısmına serum denilir ve hayatî proteinleri taşır, bunlardan birisi de antikorlardır (immünglobulinler). Bunların mikdarı yaşa göre belli seviyeleri tutturmalıdır, aksi halde hastalığa işaret edebilirler. Serumda bir antikorun böyle yüzlerce kat yükseldiği duruma ise HİPERGAMAGLOBULİNEMİ denilir. Multipl myelom bunun tipik örneğidir, bu seviyenin onda birini pek geçmez. Aşıların etki ve yan etki mekanizmalarını arz etmişdim (6-8). mRNA aşısının myelom yani hipergamaglobulinemi yapabileceğini yazmışdım. Buraya hemen bir tesbit daha yapalım, bu kadar yüksek serum immünglobulin seviyesi kılcal damarlar mesela koronerler için bilhassa yaşlılarda akut inme ve kalp krizi sebebi olabilir! Bu durum kırk katır ise, kırk satır yani Çinli’nin ne marifeti olabilir? Daha evvel bir röportajımızda verdiğimiz bilgiyi yazıya dökelim (9).


Bundan sadece 30 sene evvel, aşı kâşiflerinin en meşhuru, 40 kadar aşı gelişdiren ve ömrünü en büyük aşı firması olan Merck’e vakfetmiş Dr. Maurice Hilleman’ın itiraf mahiyetinde olan makalesinde günümüzdeki Çin aşısı gibi hücre kültüründe üretilen aşıların yabancı genetik materyal ve üretildiği hücre kültürüne ait yabancı virüslerle kaynadığını ve bu durumun KANSEROJEN olduğunu yazmış. Hilleman bir felaket olan, Enders ve ark kızamık aşısı gelişdirdiği primer (ilkel) kültürlerden sonraki gelişmiş hücre kültürlerinin de bir genetik çorba olduğunu, bir ‘tek hücre fenomeni’ olan kanserin çevresel tetikleyicisinin bu aşılar olduğunu söylemiş (10). Bugün bu durumun hâlâ devam etdiğinin en mühim delili ise mRNA aşıları değil midir?

Ne dersiniz? Kırk Katır mı, Kırk Satır mı?

Duyamadım orucu bozmaz mıymış?

  1. https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/05/16/misafir-yazar/asi-ve-antikor-bagisiklik-anlamina-gelmez/
  2. https://www.nature.com/articles/d41586-021-01299-y
  3. https://www.eurosurveillance.org/content/10.2807/1560-7917.ES.2021.26.12.2100329?crawler=true
  4. https://www.medrxiv.org/search/second%252Bdose%252Bamirthalingam
  5. https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/05/15/yazilar/tip-yazilari/kovid-asisi/ikinci-dozun-gecekmesi-antikor-seviyesini-3-5-misli-artiriyor/
  6. https://vitamingiller.com/covid-19-asisi-devsirme-ve-kobay/
  7. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/12/27/misafir-yazar/asinin-muhtemel-yan-etkilerine-hazir-misiniz/
  8. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/12/12/misafir-yazar/bos-inanc-bilim-ve-akil-karsitligi/
  9. https://www.glutensizdunya.com/prof-dr-alisan-yildiran-ve-asi-gercekleri/
  10. https://onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.1002/jmv.1890310104

*Merak edenler için sual; neden tekrarlayan mRNA dozu artan protein üretimine sebeb oluyor? Muhtemelen her dozun enfekte edip ele geçirdiği hücre mikdarı, yani kimerik popülasyon artdığı için olmalı!

AŞI ve ANTİKOR BAĞIŞIKLIK ANLAMINA GELMEZ!

AŞI ve ANTİKOR BAĞIŞIKLIK ANLAMINA GELMEZ!

Çocuk İmmünoloji-Allerji Uzmanı, Prof.Dr. Alişan Yıldıran

Allah Teâlâ ARK hocada razı olsun, sayesinde, hem hadiselerden haberimiz oluyor, hem de bizim erişemediğimiz yerlere münasib cevapları, münasib şekilde veriyor (1).

Üzücü olan husus şu ki, memleketimizin bilimsel, akademik seviyesi, bırakın bilimsel çalışma yapmayı ve yayınlamayı, makale okumanın, takib etmenin bile bilinmediğini telkin etmekde…

Mevzu-u bahis makaleye geçmeden evvel, konu hakkında bir iki kelime ile okuyucuların bilgi sahibi olması lazım; sahibi big pharma ile arası iyi bir tıp fakültesinde çalışan bir emekli enfeksiyon hocası, bir kaç gün evvel RF tıbbının meşhur dergisi Nature’ün magazin versiyonunda çıkan bir habere pek sevindirik olmuş; “COVID-19 aşılarının ikinci dozunu geç yapmak (3 hafta yerine 11-12 hafta) yaşlılarda daha yüksek antikor cevabı oluşturdu. İmmunolojik süreçlere göre beklenen bir durum olmasına rağmen konu ülkemizde yersiz şekilde günlerce tartışıldı.” Beyefendi ARK hocanın fevkalade yerinde tenkid ve suallerine ise “Deontolojik ve etik üsluptan yoksun bir tartışmanın tarafı olmam” diyerek cevabı olmadığını izhar ediyor. Konunun ehemmiyeti şu, beyefendinin muhterem reis-i cumhur hazretlerinde fevkalade tesiri var.

Bir mRNA aşısının, klasik aşılardaki primer, sekonder antijenik karşılaşma ile alakası olmadığını bilmediğini de gösteriyor (Şekil 1. meşhur Siegrist’in klasikleşmiş yazından alınmışdır) (2).


Yaşlı kişilerde antikor seviyesinin mRNA aşı dozunun üç ay sonra yapılması ile daha yüksek antikor seviyesi elde edilmesinin, timusu olmayan bu kişilerde T hücreleri ile değil muhtemelen B hücreleri ile ve nötralizan değil non-nötralizan yani faydalı değil, tehlikeli (antibody dependent enhancement) alakalı olabileceği için, bu bulguyu gerekli tetkikler yapılmadan aşı lehine yorumlamak vicdan azabına bağlı olmalıdır.

Gelelim bahsedilen araştırmaya; araştırma Eurosurveillance’da rapid communication olarak yayınlanmış, yani muhtemelen acil kullanım onayı denilen hukuksuz belgeyi alma maksadı güdülmüş (3). Araştırmacılar bir halk sağlığı ekibi, amaçları da şu; ‘pahalı ve uygulanması zor olan bu aşının mümkün olduğu kadar çok kimseye hiç olmazsa bir doz yapalım da kimse açıkda kalmasın, ne kadar da insanî ve de ilmî!

Çalışmada T hücre cevapları ile ilgili bir değerlendirme yapılmamış, sadece antikor seviyeleri PCR testi pozitif olan medyan yaşı 50 olan 285 kişinin nekahat devresindeki antikor cevapları ile mukayese edilmiş. İstatistik kısmı da tatminkâr değil ama fakiri aşar.

Bu vesîle ile RF tıbbının klasik mavrasını tekrar hatırlatmak isterim, doku içine bir antijen verilmesi ile elde edilen serumda antikor seviyesinin yükselmesi o antijene karşı bağışıklık olduğunu değil, sadece o antijenin tanındığını gösterir.

Antikorlar ile ilgili tıp doktorlarına bir tüyo daha vereyim; serumda IgGAME’nin ölçülmesi, onların efektif (işe yarar) olduğunu izhar etmez. Primer immün yetmezliklerin büyük bir kısmında serum immünglobulinleri ekseriya normaldir. Hatta serum immünglobulinlerinin düşük olmasının yaygın değişken immün yetmezlik kriterleri arasından çıkarılması gerekdiği, çünkü bu hastalık spektrumunun sadece B hücre değil, T hücre defektlerine de bağlı olduğu, hatta bu hastalığın artık bir kombine immün yetmezlik olarak kabul edilmesi gerekdiğni de ifade etmeliyim.

O saçma turkuaz tablo ile bilim yapılmaz değerli kardeşim.

(1) https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/05/15/yazilar/tip-yazilari/kovid-asisi/ikinci-dozun-gecekmesi-antikor-seviyesini-3-5-misli-artiriyor/
(2) https://www.who.int/immunization/documents/Elsevier_Vaccine_immunology.pdf?ua=1
(3) https://www.eurosurveillance.org/content/10.2807/1560-7917.ES.2021.26.12.2100329?crawler=true
Maske Cezasına İtiraz Dilekçesi

Maske Cezasına İtiraz Dilekçesi

Aşağıdaki dilekçe örneği ve bilimsel kanıtları bilgisayarınıza indirip gerekli yerleri doldurarak, maske cezasına itiraz edebilirsiniz.

Bilimsel kanıtları içeren maske dosyası ise içerisinde, maske ve maske kullanımıyla ilgili bilimsel yayın ve kanıtlar bulundurmaktadır. Bu dosyayı da indirerek dilekçenize eklemelisiniz.

Aynı zamanda tüm maskeyle alakalı davalarınızda, bu dilekçeyi durumunuza göre uyarlayarak kullanabilirsiniz.

Maske kullanımının bilimsel olarak kanıtlanmış faydası olmadığı gibi, pek çok zararları bulunmaktadır. Aynı zamanda maske kullanmama cezaları hukuki olarak da pek çok problem içermektedir.

İşte maske cezaları hakkında merak edilenler ve cevapları:

1.Ceza kesilmesi sırasında dikkat etmem gerekenler nelerdir?

  • Polis kimliğinizi istediğinde ibraz etmek durumundasınız. İtiraz etmeyin. Ancak tuttuğu tutanağı imzalatmak isterse imzalamayı reddetme hakkınız var, imzalamamanız daha doğru bir tutum olacaktır. Ancak imzalarsanız, imzanızın yanına “ihtirazi kayıt” notunu ekleyebilirsiniz.. (ihtirazi kayıt, herhangi bir çekince, itiraz varlığı anlamına gelir) Tutanağın kopyasını isteyin, ya da tutanağın fotoğrafını çekebilirsiniz.

2.Ne zaman itiraz etmeliyim?

  • Ceza tebligatı size ulaştıktan sonra 15 gün içerisinde itiraz edebilirsiniz.

3.İtirazımı nereye yapmalıyım?

  • Cezayı kesen yerin (il veya ilçe) Sulh Ceza Hakimliği’ne dilekçenizi vermelisiniz.

4.Bu işlemin bana masrafı nedir?

  • Yalnızca 10-20 tl gibi bir dosya masrafı çıkabilir.

5.18 yaş altındayım, ben de itiraz edebilir miyim?

  • Veliniz sizin adınıza itiraz edebilir.

6.Ne kadar sürede sonuçlanır?

Genelde 3-5 ay gibi bir sürede sonuçlanmaktadır fakat kesin bir cevap vermek mümkün değil.

7.15 günü geçirmişsem ne yapabilirim?

15 gün sonrasında ödeme emri gelecektir. Sonrasında idari mahkemede iptal davası açabilirsiniz. Fakat dava prosedürlerinde ve masraflarda bazı farklılıklar olacaktır.

8.İndirimden faydalanmak için ödeyip mi itiraz etmeliyim?

  • 15 gün içinde cezayı ödemeyi seçerseniz %25 indirimli ödeme imkanınız olacaktır. Akabinde dilekçenizi verebilirsiniz. Ya da ödemeden de dilekçenizi verebilirsiniz. Etkisi hususunda net konuşmak mümkün değil. Sizin kararınız.

Maskeye İtiraz Dilekçesini buradan indirebilirsiniz.

pdf versiyonu:


.Docx versiyonu:

Prof.Dr. Alişan Yıldıran: Bu aşı programı derhal durdurulmalıdır

Prof.Dr. Alişan Yıldıran: Bu aşı programı derhal durdurulmalıdır

Ülkemizde uygulanmakda olan maymun böbrek hücrelerinden (1) elde edilmiş sinovac/coronavac aşısının sorumlu araştırıcıları olan Dr. Akova ve Dr. Ünal’ın resmi başvurusunda çalışmanın başlangıç tarihi 14 eylül, bitiş tarihi 15 Nisan, ilk bitiş tarihi ise 15 Şubat 2021 olarak verilmiş (2).

Sorumlu kuruluş olarak ise TUSEB (Health Instıtutes of Turkey) görünüyor. Ancak TUSEB’in websitesinde bu çalışma görünmüyor.

Çalışma tasarımı ‘Randomized, Double-Blind, Placebo-Controlled Phase III Clinical Trial’ plasebo ise serum fizyolojik yani tuzlu su değil ‘Aluminium hydroxide, disodium hydrogen phosphate, sodium dihydrogen phosphate, sodium chloride 0.5mL/dose’ olarak verilmiş (2).

Çalışmaya 18-59 yaş arasında 13bin katılımcı alınması planlanmış.

Aynı zamanda Bilim Kurulu üyesi de olan (3) Sorumlu araştırmacılar 25 aralık’da Bakan ve bilim kurulu huzurunda yapdıkları açıklamada, aşı kolunda 752, plasebo kolunda 570 olmak üzere 1322 kişinin neticesini değerlendiriyor ve %91.25 etkinlik belirtirken, güvenlik konusunda plasebo kolunda 6’sı yatış gerekdiren 26 vaka olduğunu, aşı kolunda semptomu olmayan 3 kişinin belirlendiğini (neye göre, PCR mı, antikor mu?) söylüyor (4).

Aşılar ülkemize geldikden ve 14 günlük incelemeden (kim, nerede, nasıl inceledi, verileri nerede?) sonra 14 Ocak 2021’de aşılama programı başladı ve bugün itibarı ile 2.6 milyonda fazla kişiye ilk doz (ne kadarı plasebo?) yapıldı (5).

Hatta, 2009’da domuz gribi aşısı olmayarak o günki aşıların bertaraf edilmesini temin eden muhterem cumhurbaşkanını bile aşılamaya (plasebo?) muvaffak oldular. Ancak, bu durum hukuki açıdan sorunlu görünmekde, ülkenin cumhurbaşkanı denek yerine konuldu diyenler var (6).

Aşılama programı nasıl başladı? Faz 3 çalışması tamamlanmadığı için Acil kullanım onayı diye bir belge ile (7).

Aşının üretildiği ülke bile yaygın kullanımına daha dün izin verdi (8).

Adı geçen aşı ile ilgili bugüne kadar sadece bir yayın o da ağustos 2020’de yapıldı (9, 10).

Bilim kuruluna göre günde 1.5 milyon kişiye haziran ayına kadar toplam 65 milyon kişiye aşı yapılması planlanmış (11).

Bakanlığın verilerine göre 1 milyon 61bin sağlık çalışanı olan ülkemizde (12), 980bin sağlık çalışanı aşı olmayı kabul etmiş ve onların aşılanması bitdikden sonra 85 yaş üstü kişiler aşılanmaya başlanmış (13).

Bugün itibarı ile dünyada tam 130 ülkenin henüz hiç bir korona aşısı yapamadığı da biliniyor (14).

Yukardan beri anlatdıklarım hakkında, bazı çekincelerim olmasına rağmen söylenmesi gereken şey, ülkemizin ve hükümetin bu noktaya kadar süreci iyi yönetmiş olduğudur….

Tek kullanımlık aşıların kişiye tahsisli olduğunu da hatırlatalım (Resim) (15).

Sinovac’ın ülkemizde uygulanmasından birinci derecede sorumlu bilim kurulu üyesinin, ülkemizde çalışmanın başlamasından hemen sonra hastalığı geçirdiği için aşı olmayacağını açıklaması (16), aynı zamanda 29 nisanda başlatılan ve Aralık 31’de 2020’de yayınlanan Biontech çalışmasında da araştırmacı olarak katılmasını da not edelim (17).

Bir araştırmacı tarafından aşıyı üreten şirketin geçmişi araşdırıldığında beş parasız güvenilmez bir profil ile karşılaşılması (yakında sansürlenir) da ilginç doğrusu (18).

Bendenizin aşılar hakkındaki şüphelerimi sağır sultan bile duydu, bu aşı programı hakkında ise çekincelerimi ve herkesi riske etme yerine yapılması gerekenleri (korunmak için d vitamini ve hastalar için ivig uygulanması) kısa süre evvel izhar etmişdim (19).

Tam salgının ortasında toplum bağışıklığının tanımını değişdiren ve tamamen aşıya bağlayan sahtekar örgüte (20) rağmen İsveç’in başarı ile uyguladığı, düzeltici enzimi olmasına rağmen sık mutasyon geçiren bir virüse (21) karşı kendiliğinden husule gelmesi mutad olan ‘toplum bağışıklığı’ uygulamasının başarısını görelim (Resim 2) (22).

Resim: Açıkça görüldüğü gibi, salgının başlamasından kısa bir süre sonra, hastalığın nasıl tedavi edileceğinin henüz bilinmediği dönemde pik yapan ölümler, daha sonra mutadın altında seyrediyor.

Deneklere tahsis edilen ve bir kısmında plasebo olması eşyanın tabiatı icabı olan, uygulamadan evvel hukuki haklarından feragat etdiğine dair muvafakat alınan bu aşı programı derhal durdurulmalıdır….

Prof.Dr. Alişan Yıldıran

  1. https://en.wikipedia.org/wiki/Vero_cell
  2. https://clinicaltrials.gov/ct2/show/record/NCT04582344?view=record
  3. https://www.takvim.com.tr/guncel/2021/02/05/iste-bilim-kurulu-uyeleri-isim-isim-tam-liste
  4. https://www.indyturk.com/node/290586/sağlik/çin-aşısının-türkiye’deki-testlerinin-sonucu-açıklandı-etkinliği-yüzde-9125
  5. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-55657237
  6. https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/01/19/misafir-yazar/cumhurbaskani-denek-oldu/
  7. https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/01/20/misafir-yazar/kimin-eli-kimin-cebinde/
  8. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cin-sinovacin-kovid-19-asisinin-yaygin-kullanimina-onay-verdi/2135998
  9. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bilim-kurulu-uyesi-acikladi-gunde-kac-kisiye-asi-yapilacak-1798734
  10. https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2020.07.31.20161216v1
  11. https://www.bbc.com/news/world-asia-china-55212787
  12. https://www.sozcu.com.tr/2020/saglik/turkiyede-kac-saglik-personeli-var-bakan-koca-turkiyedeki-toplam-saglik-personel-sayisini-acikladi-5739923/
  13. https://www.ntv.com.tr/turkiye/son-dakika-haberibakan-koca-acikladi85-yas-ustu-asilama-yarin-basliyor,72kd09TzqUOdBYOwv4JI4Q
  14. https://www.yenisafak.com/koronavirus/130-ulke-asiya-ulasamiyor-2-bucuk-milyar-kisiye-tek-doz-dahi-yapilmadi-3597932
  15. https://www.trthaber.com/haber/saglik/koronavirus-asisi-ismine-tahsis-edilen-kisi-disinda-kullanilmayacak-547159.html
  16. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bilim-kurulu-uyesi-prof-dr-serhat-unaldan-carpici-aciklama-ben-asi-yaptirmayacagim-nedenini-tahm-302034h.htm
  17. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33301246/
  18. https://twitter.com/burak_turna/status/1350162061247000580
  19. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/12/12/misafir-yazar/bos-inanc-bilim-ve-akil-karsitligi/
  20. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/12/25/haftanin-haberi/who-suru-bagisikligi-sadece-asilama-ile-saglanabilir/
  21. https://www.nature.com/articles/d41586-020-02544-6
  22. https://en.wikipedia.org/wiki/COVID-19_pandemic_in_Sweden
Sinovac ve Korona Aşısı ile İlgili Soru ve Sorunlar

Sinovac ve Korona Aşısı ile İlgili Soru ve Sorunlar

A. Firma Güvenilirliği:


Çinli firmanın aşılarına ruhsat alabilmek için giriştiği ve yakalanıp yargılandığı rüşvet skandalları ile bezeli hayli karanlık geçmişi ve bugününden hareketle Filipinler’in bile aşı deneyi için etik onay vermediği aşıların deneyine Türkiye en büyük katılımcı sözüyle, Brezilya ve Endonezya’nın yanında gönüllü oluyor.

Çin’de ilaç ve aşı ruhsatlandırması prosesisinin 2001’de merkezileştirilmesi ile birlikte, Çin Gıda ve İlaç İdaresi başkanının 2007’de idamına karar verilmesini gerektirecek ölçü ve sıklıkta rüşvet skandallarının da yolu açılmış oluyor. Türkiye’nin bilim kurulunun tavsiyeleri doğrultusunda Sağlık Bakanlığı tarafından tıp hukuk ve etik ilkeleri çiğnenerek aşısına acil kullanım izni verilen Sinovac’ın bugün insanımız üzerinde denenmekte olan Sars-CoV-2 aşısının teknolojik ve ilmi altyapısını, yepyeni bir firma olarak hemen 2003’teki SARS salgını için geliştirmeye çalıştığı ‘öldürülmüş virüs’ aşısına ve mahkeme kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, aşısına ruhsat alabilmek için dönemin ilgili bürokratına 2002’de vermeye başladığı belirtilen rüşvetlere borçluyuz. İlginçtir, rüşveti alan yetkili 10 yıl hapis cezasına çarptırılırken, pandemi öngörüsü hayli yüksek Sinovac’ın bugün de konumunu muhafaza eden ve rüşveti veren kişi olan CEO’su ceza almıyor.

Çin’de toplu ölümlerle ve ilgili ilaç ve aşıların toplatılmasıyla sonuçlanan çeşitli vakalar, Türkiye’de aşı piyasasına hakim konumdaki İngiliz GSK firmasının yakın geçmişte Çin’i boğduğu rüşvetlerle ilgili patlak veren skandallar ve GSK’nın ödemek zorunda kaldığı rekor düzeydeki tazminatların haberlerine internetten rahatlıkla ulaşılabilir.

B. Aşı Güvenilirliği:


En bilindik teknikle hazırlanacak virüs veya bakteri aşılarında dahi 8-10 yıl süren aşı geliştirme sürecinden sonra piyasaya çıkan ürünlerde türlü sorunlar ortaya çıkar, kimi piyasadan toplatılmak zorunda kalırken, Çinli firmanın 2-3 ay içinde geçtiği insan deneylerinin ilk iki fazında topu topu 744 kişi üzerinden toplanan ve tamamen firmanın kontrolünde/insafında olan verilerden hareketle Türkiye, 13 bin kişilik denek sözü ile firmanın aşısına talip olduğunu bildiriyor.

Çinli firmanın Çin virüsü üzerinden hazırladığı aşının 3. faz klinik deneylerinin Türkiye ayağının 15 Nisan 2021 tarihinde tamamlanması beklenirken, aşının ocak ayı itibariyle genel nüfusa önerilmeye başlanmış olması ise, dünya genelinde öldürücülük hızı mevsimsel griple aynı seyreden korona virüs tehdidi için asla göze alınmaması gereken ve hatta skandal olarak nitelendirilebilecek bir karar.

Örnek olarak, dünya genelinde bu “salgın”dan orantısız biçimde kötü etkilenen ve ölümlerin en yoğun görüldüğü ülkelerden ABD’ye uzanıyor ve CDC’nin verdiği CV-19 enfeksiyonundan hayatta kalma oranlarını gösteren resmi istatistiklere bakıyoruz:

0-19 yaş için: %99.997
20-49 yaş için: &99.98
50-69 yaş için: %99.5 
70 yaş üzerindekiler için: %94.6

Çinli firmanın şu ana kadar yürüttüğü 744 kişilik faz 1&2 deneylerinde de, Brezilya, Türkiye ve Endonezya’da yürütülmekte olan faz 3 deneylerinde de aşının sadece 18 – 59 yaş aralığındaki sağlıklı erişkinlerde etkinlik ve güvenlik profilinin çalışıldığı ve henüz çalışmanın da devam ettiği düşünüldüğünde, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın aşıyı bu yaş grubu haricindekilere, altta yatan sağlık sorunu/sorunları olup olmadığı ayırt edilmeksizin önermiş olması tıp etiği ve hukuku bakımından ivedilikle değerlendirilmeli, hiçbir bilimsel veriye dayanmadan verilen bu uygulama kararlarının suç teşkil edip etmediği acilen görüşülmelidir.

TARİHTE YOLCULUK

İnaktif / Öldürülmüş Virüs Aşılarının Skandal ve Felâketlerle Bezeli Tarihsel Güvenilirlik / Tehlike Profili

İPA – İnaktif Salk Polio (çocuk felci) Aşısı


Şimdilerde GBS – Guillain-Barre Sendromu olduğu anlaşılan ABD’nin dönem başkanı Franklin D. Roosevelt’in paralitik durumunun reklam ve bağış kampanyalarının mızrakbaşı yapıldığı 1950’lerde, tarım ilaçlarında kullanılmaya başlanan sinir sistemi zehri ağır metallerin yarattığı felç vakası öbeklenmelerinin virüs kaynaklı olduğu varsayım ve inancı üzerinden aşı geliştirme çalışmaları yarışa dönüşüyor.

Amerikalı mikrobiyolog tıp doktoru Jonas Salk 26 Mart 1953’te polio aşısı geliştirmeyi başardığını duyuruyor ve 1954’te “halk sağlığı” adına tarihin o zamana kadarki en büyük deneyi yapılıyor. Kanada, Finlandiya ve ABD’den anne-babaların adeta birbirini ezerek saha deneyine yazdırdığı 620 binin üzerine “polio öncüsü” çocuğa aşı ve plasebo iğneleri uygulanıyor, bir milyonun üzerinde kişi de kontrol olarak izleme alınıyor. 1 yılı bulmayan saha deneyinin ardından ABD’nin Sağlık, Eğitim-Öğretim ve Sosyal Hizmetler bakanlığı sadece 2 saat süren toplantının ardından Salk’ın aşısını “güvenli ve etkili” bulduğunu söyleyerek onaylıyor

1955 baharına gelindiğinde, Salk’ın formalin (formaldehid) adlı kimyasal ile “öldürüldüğü” için vücutta çoğalıp felce yol açamayacağı garantisi ile “polio virüsü”nün (esasen maymunlara ait türlü yabancı dokular ve kimyasalların) vücutlarına tanıtıldığı çoğunluğu çocuk olmak üzere 400 binin üzerinde kişinin yarıya yakınında “aşıya bağlı polio paralizisi” gözlemlenmeye başlıyor. 1 aya kalmadan, aşı kampanyasına ara verilmek zorunda kalınıyor.



Sonuç: 70 bin kas güçlüğü, 164 ağır felç, 10 ölüm vakası. Aşı kurbanlarının dörtte üçü (%75’i) ömür boyu felçli kalıyor. 

İnaktif / öldürülmüş IPA aşısı vurulan kolları sakat kalmış çocuklar.

1963’te ABD Salk’ın IPA aşısı yerine, Amerikalı mikrobiyolog ve Salk’ın rakibi Albert Sabin’in ağızdan uygulamalı “zayıflatılmış” virüs aşısını (OPA) kullanıma alıyor. Aşı tarihinin reklamı hiç yapılmayan bir diğer skandalı da işte böyle doğuyor.

Küp şekerlerde sunulan kanserojen maymun virüsü bezeli “hayat kurtarıcı” aşılar.

YEŞİL MAYMUN BÖBREKLERİ, VİRAL KONTAMİNASYON, KANSER VE AIDS

ABD sağlık bakanlığına bağlı NIH – Milli Sağlık Enstitüleri’nde Salk’ın polio aşı ekibinde güvenlikten sorumlu virolog olarak çalışırken Bernice Eddy, maymunlara vurduğu Salk’ın polio aşısının ağır felce yol açtığını fark eder etmez kurumda üslerine bildiriyor. İdari yetkililer kendilerine delil olarak iletilen felçli maymun fotoğraflarına el koyuyor, Eddy’yi polio takımınından alıp “influenza” (grip) ekibine veriyor ve bu ciddi tehlikeyi bildikleri halde aşıya onay verip çocuk ölümlerine yol açmış oluyorlar.

Eddy 1959’da bu defa da Sabin’in polio aşılarında kansere yol açma kabiliyeti olan enfeksiyöz ajan (SV40 virüsü) tespit ediyor. Durumu üslerine bildirdiğinde bu defa da kamuoyuna açıklama yapma yasağı getiriliyor, laboratuvarı elinden alınarak görevden uzaklaştırılıyor. 

1960’da aşı tarihinin iki devi, Merck ilaç firması çalışanı Dr. Maurice Hilleman ve Dr. Benjamin Sweet, virüs üretimi için kullanılan maymun böbreği hücrelerinden karışmış ve o güne kadar fark edilmemiş SV40 maymun virüsünün Sabin’in bütün aşılarında bulunduğunu teyit ediyor. Aşıda bulunmuş 40. maymun virüsü olduğundan ‘simian virus 40’ ismini verdikleri ve insanda kansere yol açtığı bilinen bu virüs, daha sonraki incelemelerde Salk’ın inaktif IPA aşılarında da bulunuyor.

2001’e gelinene kadar kemik, akciğer, hipofiz ve tiroit bezi kanserleri de dahil olmak üzere insan doku ve tümörlerinde SV40’a rastlanmış olduğunu bildiren 58 tıbbi yayın birikmiş oluyor. Dr. Hilleman’ın bir belgesel için yaptığı ve ses kaydı mevcut konuşmasındaki bildirimi, Merck ilaç ve aşı firmasının aşının virüsle kontaminasyonundan haberdar olduğu, buna rağmen çocuğundan yaşlısına kadar tüm popülasyona uygulanmasına devam edildiğini yönünde oluyor. 

Amerikan enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının bayrak gemisi CDC’nin, kanser virüsü bulaşık aşıları halka verdiğini itiraf etmesi 50 sene alıyor. Sonradan sitesinden silinmesine rağmen yakın geçmişe kadar bu konudaki açıklamalarında ifade, 30 milyon kadar Amerikalının oldukları inaktif ve zayıflatılmış polio aşılarından dolayı kanser riski altında olduğu yönündeydi.

Polio aşısı üretimi için bugün hâlâ maymun böbreği kullanılmakta ve Çinli Sinovac firmasının CoronaVac aşısı için tercihi de aynı. Maymun hâlâ aynı hayvan, bu aşı geliştirme tekniği de belli ki hâlâ vazgeçilmezimizken, Sağlık Bakanlığı’na bağlı görev ifa eden bilim kurulumuza resmi yoldan derhal sorulması gereken sorular şunlar:

  • Maymun virüsü bulaş ihtimaline karşı üretici firmanın uygulamak zorunda olduğu yasal protokol nedir?
  • Sinovac’ın aşısına Türkiye’den denek sağlama kararı almadan önce bilim kurulu Çinli firmadan ve elbette firmanın bildirimi haricinde aşı örneklerini laboratuvar analizine tabi tutmuş ve aşı içeriğini kontrol etmiş olması gereken Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’ndan aşıda “Sars-CoV-2 virüsü” haricinde başka herhangi bir yapı bulunmadığı yönünde rapor talep etmiş midir? 
  • Analiz raporları nerede yayımlanmıştır?
  • Maymun virüslerinin yalnız %2 kadarı bilindiğine, yalnız varlığı bilinen şeyin testi yapılabileceğine ve gördüğümüz üzere dünyanın ücra bir köşesindeki yarasadan insan türüne zıplayabilen bir “virüs” bile “ölümcül”(!) olabildiğine göre, çocuklarımıza IPA ve OPA şeklinde en az 4-5 doz uyguladıkları polio aşıları ve bugün tüm popülasyona uygulanmasını öngördükleri Sinovac’ın korona aşılarındaki muhtemel çoklu virüs bulaşını nasıl önlemeyi düşünmektedirler? Sinovac’tan bu konuda ne tür bir güvence alınmıştır, bu konuda bilimsel bir rapor hazırlayıp sunmaları gerekir.
  • Polio aşısı üretiminde en çok tercih edilen Afrikalı yeşil maymunların yarıya yakınının “simian immunodeficiency virus (SIV), yani AIDS’e yol açtığı düşünülen insan immünyetmezlik virüsü HIV’nin yakın akrabası olan maymun virüsü ile enfekte olduğu belirtilmekte. Sinovac hangi maymunlardan doku örneği, hücre hattı kullanmıştır, bunların temiz olduğuna dair raporlar kamuoyuyla paylaşılmış mıdır? Aşı takviminin genişlemesi ile birlikte çocuk popülasyonda patlama yaşayan ve otizm teşhisli çocukların primer bulgusu olan immün yetmezlik durumunun, bilim kurullarının önermesi ile maymun dokularından elde edilmiş virüs aşılarının rutin aşı takvimine alınmış olması ile bir alakası olabilir mi?
  • FDA’ya göre aşıya bağlı olumsuz etkilerinin en fazla 100’de 1’inin sisteme bildiriminin yapıldığı ABD’de 1990’dan 2018’e kadar OPA ve IPA aşılarına bağlı sakatlık ve ölüm rakamları yukarıdaki tabloda görülmekte. ABD’nin 1999 yılında, bizzat paralitik polio’ya yol açtığı için OPA aşısını terk edip ve yalnız IPA uygulamasına yöneldiği, ancak günümüzde Türkiye’de tüm çocuklara (polio eradike edilmiştir denmesine rağmen) her ikisi de hâlâ çoklu kereler uygulanmakta iken, acaba Sağlık Bakanlığı’nın tuttuğu Aşıya Bağlı İstenmeyen Etki Bildirim Sistemi’mizde kayıtlı kaç aşıya bağlı sakatlık ve ölüm vakası bulunmaktadır?

Öldürülmüş / İnaktif Kızamık Aşısı


“Başarılı” polio aşısından sonra bilim camiasının yeni gözdesi kızamık aşısı oluyor. Gerektiğinden değil ama sırf yapılabiliyor diye kızamığın da aşısını yapmaya girişiyorlar. Beklenmedik derecede zorlu çıkıyor iş bu defa; John Enders tarafından ilk geliştirilen ve yumurtada kültürlenen “canlı” aşı Maurice Hilleman’ın tabiriyle “berbat toksik” (toxic like hell) çıkıyor, vurulan çocuklar daha ağır hasta oluyor. “Daha az tehlikeli” olsun, vurulduğu kişide Hilleman’ın tabiriyle nöbet geçirtecek kadar yüksek ateş yapmasın, döküntü çıkmasın diye virüsü formalin (formaldehid) ile “öldürmeye” karar veriyorlar.

Tüm tıp ve bilim camiasının bildiği gibi, formaldehid adlı kimyasal ile etkisiz hale getirildiği düşünülen “virüs” aşısı hem çok kısa “koruma” sağlıyor, hem de literatürde “atipik kızamık” olarak bilinen, yalnız aşılanmış çocuklarda görülen, ağır zatürre tablosu ile karakterize ölümcül “kızamık” enfeksiyonlarına yol açması nedeniyle inaktif virüs aşısının kullanımına son veriliyor.

Onun yerine devreye giren “zayıflatılmış” kızamık virüs aşıları daha mı iyi koruyor?

Hayır. CDC 1960 öncesinde doğmuş olup çocukluğunda kendi önerdiği kızamık aşısını olmuş erişkinlere, etkisi çoktan geçmiş olduğu için şu anda yeniden kızamık aşısı önermekte.

Bunun dışında bugün çocuklar 2 doz oldukları karma kızamık aşısını üniversite girişte yeniden olmak zorundalar. Kızamığı doğal yoldan geçirip ömür boyu bağışıklanmalarına izin verilmeyen insanlar, çok ağır yan etkileri olduğu bilinen ve halihazırda inanılmaz kalabalık bir takvimle uygulanan bu aşıları periyodik olarak hayatları boyunca olmak zorundalar artık. 

Bunlar dışında bugün kullanımda olan inaktif/öldürülmüş virüs bazlı aşı sayısının ne kadar az olduğu düşünülürse, bu yöntemin ne güvenli ne de etkili bulunduğu aşikardır:

  • Hepatit A (iğne şeklinde 2 doz veriliyor)
  • İnfluenza (her sene uygulanan ve zaten endüstrinin de pek bir etkinlik beklemediği grip aşısı)
  • Japon ensefaliti (iki doz uygulanıyor)
  • Polio (çocuklarda ve erişkinlerde 2 doz şeklinde uygulanıyor)
  • Kuduz (3 dozluk iğne serisi)
  • Tifo (seyahat aşıları arasında, yola çıkılmadan önce tek doz veriliyor)

Aşı deneylerinde Plasebo olarak Alüminyum Kullanımı:


Sinovac’ın Corovac aşı preparatının “güvenlik değerlendirmesi” için yaptığı deneyde, karşılaştırma yapılan plasebonun alüminyum olduğunu görüyoruz.

Bilim kurulu ve sağlık bakanlığının ivedilikle, denenen aşının gerçek tehlike profilinin ortaya çıkmasını engelleyecek, aşıyı olduğundan daha az zararlı göstereceği mutlak olan bu uygulamaya rağmen Corovac’ın neden ve nasıl tercih edilmiş olduğunu açıklamaları gerekir.

Bilim kurulu toplantı tutanaklarından, aşılarda Alüminyum adjuvanının güvenle kullanılabileceğine dair hangi yayınlar esas alınarak karara varılmış olduğu soruşturulmalıdır. Aşılarda alüminyumlu adjuvan kullanımının ile ilgili kısmi bilimsel dokümantasyon için buraya bakınız.

C. Aşı Etkinliği:


Firmanın ve Türkiye’deki yetkililerin “hazır ve güvenilir aşı teknolojisi” olarak lanse ettiği ancak aşı tipleri arasında “koruyucu etkinlik” bakımından en zayıf olduğu bilinen “inaktif aşı” ile kontrol altına alınabilmiş herhangi bir hastalık bugüne kadar olmadığı gibi, korumadaki bu başarısızlık yüzünden inaktif aşı kullanımı gitgide terk edilmiş, kalanların da takvimlere eklenen doz sayısı (etkinsizliğinin kanıtı olarak ve olanca yan etkisi ile birlikte) yıllar içerisinde hep artmıştır.

Günden güne ve kişiden kişiye mutasyona gitme kabiliyetine sahip olduğu öne sürülen bir virüs için geliştirilmiş inaktif aşıda ise bunun herzamanki gibi, aşı korumadıkça ve içindeki kimyasallar ve metaller yüzünden bilakis, insan hastalandırdıkça endüstrinin en sevdiği ve etkin şekilde kullandığı “yeterince kişi aşılanmadığı için sürü bağışıklığı sağlanamadığı, hastalığın o yüzden ara ara patlak verdiği” iddiası üzerinden aşıların koşulsuz şartsız herkese her seferinde çoklu kereler zorla uygulanması sonucuna çıkacaktır.

D. Çelişkili Etkinlik Bildirimleri:


Aşının koruyucu etkinliği ile ilgili deney yürütülen 3 ülkeden birbirinden çok farklı ve hatta kendi içinde revizyona uğramış bildirimlerin gelmesi bilimsel bakımdan büyük soru işaretleri doğurmakta, verilen rakamların daha ziyade politik olduğunu akla getirmektedir.

BREZİLYAENDONEZYATÜRKİYE
%50,4
Daha sonra %78, fakat sonra yeniden%50 olarak açıklanıyor
%65,3%91,25
12400 kişilik örneklem1600 kişilik örneklem1322 kişilik örneklem
18 Ocak 202111 Ocak 202113 Ocak

Bu konunun çözümlenmesi ise hiç kolay değil, hatta belki imkansızdır, zira ortada CV-19 enfeksiyonu teşhisinde kullanılan standart klinik bulgu listesi olmadığı gibi, hiçbir güvenilirliği (altın standardı) olmayan ve asla hastalık teşhisinde kullanılmaması gereken ve çıkacak sonucun çok rahat manipüle edilebildiği kanıtlı PCR test sonuçları üzerinden açıklanan “pozitiflik” ve yanlış şekilde bununla eşleştirilen “vaka sayıları” ile olmayan hastalığı da salgın haline getirebilirsiniz, aşınızın etkinliğini de istediğiniz oranda gösterebilirsiniz ve elbette bu iş endüstri için sürekli gelir kaynağı olduğundan “seçeceğiniz hayali herhangi bir hastalığı” istediğiniz süre yaşatabilir, istediğiniz popülasyonda istediğiniz an hortlatabilir, bu kişilerin ısrarla ve zorla aşılanmasını sağlayabilir, sağlıkları ve hayatlarıyla dilediğiniz gibi oynayabilir, politik rakipleriniz ve “istenmeyen gruplar” için bu işi “zorla insan hayatı kurtarma maskesi” altında susturuculu silah olarak kullanabilirsiniz. 

E. Aşının Çelişkili / Eksik İçerik Listesi, Yol ortasında Değiştirilen Üretim Tekniği

Aşının Türkiye’den elde edilen ürün bilgisinde üretimde kullanılan kimyasal ve adjuvanların tümünün listelenmemiş olduğu görülmekte (1).

Eksik içerik öğelerinin başında virüs inaktivasyonu için kullandıkları ve insanda kanser oluşturma ihtimali resmi olarak tanınmış olan betaPropiolactone ve Nisan 2020’de işbirliğine gittiklerini duyurdukları ABD’li DynaVax’ın, CoronaVac’ta alüminyum ile birlikte veya tek başına kullanılıp kullanılmadığının ivedilikle anlaşılması (bu deneysel adjuvanla ilgili kalp krizi riski gibi ciddi güvenlik sinyalleri olması bakımından) elzem olan tescilli adjuvanları CpG018 gelmekte. Küresel pazara sürülecek yeni pandemi aşıları ile birlikte firmalar arasında “adjuvan” teknolojileri konusunda kıyasıya bir yarış ve piyasaya hakimiyet mücadelesi devam etmekte. Sinovac’ın Türkçe ürün bilgisinde yer almamasına rağmen, bu yeni adjuvan teknolojisinin geniş kitleler üzerinde serbestçe denenmesi için mükemmel fırsat teşkil ettiğinden, getirilen yeni “isme özel barkod sistemi” ile bu “yakın takip ve izlem” ısrarının gerisindeki asıl nedenleri de düşündürten CpG018 isimli adjuvanla ilgili ayrı bir yayın yapacağız.

KAYNAK Bill Gates ve CEPI destekli Amerikan Dynavax firması, koronavirüs aşısı üzerinde çalışmakta olan bir diğer Çinli firma ile de adjuvanı üzerinden işbirliği yapıyor.

Firmanın Faz 1&2 deneylerine yönelik The Lancet dergisinde yayımladığı makaleden görülebileceği üzere, en eski / en bilindik aşı üretim tekniğidir diye lanse edilmesine rağmen firma klinik deneyler devam ederken üretim kapasitesi artırımı için cihaz değişikliğine gittiğinde tesadüfen, yeni geçilen üretim tekniği ile aşıdaki “virüs”lerin “spike” proteinlerinin daha az bozulmuş olduğunu, bu yüzden de “virüs”ün antijenisite özelliğinin yükseldiğini hayretle görüp bildiriyorlar. Bu teknik konuyu ileride daha ayrıntılı ele alacağız.

“Aşı bilmi”nin en bilindik kompartmanlarına serpiştirilmiş irili ufaklı soru işaretlerini, her iki yöne de çalışabileceği unutulmaması gereken bu “minik sürpriz”leri bir tarafa bırakırsak, firmanın yayınlarını okumuş olanlarımızın anlayabileceği, “bilim kurulu”muzun mutlaka anlamış olması lazım geldiği üzere, toplum geneline uygulanmak üzere seçtikleri aşının ilk 2 faz deneyde sağladığı en yüksek antikor seviyesi bile, CV-19 geçirdiği öne sürülen hastalarda tespit edilen antikor seviyesinin hayli altında kalıyor. Bu da tarihsel olarak öldürülmüş virüs aşılarının sergilediği performansla birebir uyuşuyor.

Acaba bunun nedeni, virüs inaktivasyonunda firmanın tercihi olan betaPropiolactone adlı kimyasalın “virüs” yapısını formaldehidden de beter bozuyor oluşu, bu yüzden de bu kimyasal ile “öldürülen” virüs aşılarında bir türlü istenen “koruyucu etkinlik” seviyelerinin yakalanamıyor oluşu olabilir mi? Bilim kurulumuz bu sorunu cevabını bilecektir diye tahmin ediyoruz.

Bu bilgiler ışığında okurlarımız, yukarıdaki tabloda Türkiye’den bildirimi yapılmış aşı etkinlik değerinin geçerlilik ve güvenilirliği ile ilgili akıllarına gelmiş olabilecek soruları Sağlık Bakanlığı bünyesinde hizmet veren bilim kurulu üyelerine resmi yoldan sormak isteyebilirler.

Bizim aklımıza gelen etkinlikle ilgili sorular şu şekilde:

  1. Firma, CV-19 tanı kriterleri de, “virüs tespiti” için kullanılan PCR cihazları da, bu cihazlara tanımlı virüs gen dizilimleri de, kullanılan devir sayıları da, ülkeden ülkeye görüldüğü ileri sürülen virüs alttipi de bambaşka birkaç ülkeden, CV-19’luydu denilen kişilerden salgı örnekleri alıyor ve sonunda yine gidip Çinli bir hastanın salgısını kullanıyor.

    Bilim kurulu üyeleri firmadan virüs izolasyonunun nasıl gerçekleştirilmiş olduğunu, virüsün morfolojik tanımlamasını, genetik dizilimini, spike protein yapısını ihtiva eden belgeleri talep etmiş, gerekli incelemeleri yapmış, bu “virüs”ün Türkiye genelinde görülen ancak hızla mutasyona uğradığı söylenen virüs alttipleriyle benzerliği (dolayısıyla aşının “koruma potansiyeli”) konusunda bir çalışma yapmış mıdır?

  2. Türkiye aşı prospektüsünde yazmayan içerik maddelerinin ne olduğuna dair firmadan bilgilendirme istemiş, aşı örneklerini analiz etmiş ve içerikteki maddelerin firmanın belirttiği miktarlarda olup olmadığını, dışarıdan herhangi bir bulaş olup olmadığını kontrol etmiş midir? Evetse, raporlara nereden ulaşılabilinir?

  3. Mutasyon sorunu nedeniyle aşı kullanımının mantığı zaten büyük soru işareti taşır, firmanın tesadüfen antijenisite yükselten tekniği keşfetmiş olmasına rağmen aşısıyla kanda sağlayabildiği antikor oranı hastalığı geçirmiş ve olağanüstü sağlık sorunları yoksa istatistiklerin de gösterdiği gibi gayet rahat atlatmış bireylerin kanındaki antikor oranını yakalayamıyor olmasını, risk/fayda dengesi bakımından nasıl değerlendirmişlerdir?

  4. Lancet yayınından görülebileceği üzere firma faz 1&2 deneylerinde yalnız antikor yanıtına bakmış, aşının T hücresi bağışıklığı oluşturup oluşturmadığına bakmamış. Şu anki tıp paradigmasında enfeksiyonel bir hastalıkta EN ÖNEMLİ parametre, kişide uzun vadeli bağışıklık oluşup oluşmadığını anlamamızı sağlayacak veri eksik, kendi yaptığı ve aşının etkinliğini ortaya koyacak 3. faz klinik deneyin bile Nisan 2021’de bitmesi beklenirken, hakkında elle tutulur hiçbir veri olmayan, yan etki profili de bilinmeyen bu toksik materyalin genel topluma verilmesini bilim kurulu nasıl önerebilmiş, sağlık bakanlığı nasıl onaylayabilmiştir?

  5. Firmanın Türkiye’ye sağladığı ürün bilgilendirmesinde ismi dahi geçmeyen inaktivasyon ajanının endüstride “en az işe yarayan ve virüsün fiziksel yapısını bozan kimyasal” olarak biliniyor olması, üstelik insanda muhtemel kanserojen etkisinin de bildirilmiş olmasına rağmen mi Bilim Kurulu üyeleri ve Sağlık Bakanlığı bu aşıda karar kılmıştır?

F. Sağlıklı Kişiler Üzerinde Denenmekte Olan Aşının Toplum Genelinde Sergileyeceği Gerçek Emniyet Profilini Bilmek Mümkün Değil


KAYNAK

Sinovac’a ait CoronaVac aşısının Türkiye’deki “gönüllüler” üzerinde devam etmekte olan ve 15 Nisan 2021 itibarıyla sonlanması beklenen 3. faz klinik deneyine, yukarıdaki fotoğraftan da görülebileceği üzere 18-59 yaş arasındaki “sağlıklı kişiler” kabul edilmekte.

Bildiğimiz gibi hayli güçlü etkileri bulunan aşı ürünlerinin deneylerinde istenmeyen etki yaşanma ihtimalini azaltmak için firmalar oldukça sağlıklı bireyleri denek olarak kullanmayı tercih etmekte, oysa bu veriler üzerinden ruhsatlandırılan ürünler daha sonra her yaştan ve sağlık durumundan insana aynı doz ve sıklıkta uygulanmakta ve işte ancak o zaman aşının gerçek tehlike profili anlaşılabilmekte, ancak endüstri ile sıkı iş ilişkisi içindeki resmi birimler gerekli yan etki takibini yapmadığından, aşılarla ilgili problemler hiçbir zaman gün yüzüne çıkmamaktadır.

Sinovac aşısının Türkiye’de yürütülen 13 bin kişilik deneyine kimler alınmıyor diye bakacak olursak:

  • PCR ile önceden COVID-19 pozitif çıkanlar
  • IgG veya IgM pozitif olanlar (yani virüsle önceden temas edip immün yanıt oluşturduğu tespit edilenler)
  • Kadın deneklerde: beta-hCG testi ile gebeliği teyitli olanlar, emzirmekte olanlar yahut aşılamayı takip eden 3 ay içerisinde doğum kontrol yöntemi kullanmadan çocuk sahibi omak maksadıyla cinsel ilişkide bulunmayı düşünenler
  • Denenmekte olan aşı veya “plasebo” içeriğindeki maddelere alerjisi olanlar (Not: Bunun bilinebilmesi için aşının ve plasebonun tam içeriğinin bilinmesi gerekir oysa sağlanan Türkçe ürün bilgisinde aşı virüsünün hangi kimyasalla deaktivasyonunun yapıldığı dahi yazmıyor, eksipiyan listesi yok, aşıda aluminyum dışında bir adjuvan kullanılıp kullanılmadığı belirsiz. Ürünün ve plasebosunun acilen bağımsız laboratuvarlarda analizi gerekir.)
  • Deneye katılmadan önceki 6 ay içinde yahut deney bitiminden sonraki 2 yıl içinde bağışıklık baskılayıcı terapi görmüş veya görecek olanlar.
  • İmmünosüpresan terapiler şu şekilde tanımlanmış: antineoplastik kemoterapi, radyasyon terapisi ve nakli gerçekleştirilen organa tolerans ve diğer şeyler için verilen bağışıklık sistemi baskılayıcı ilaç kullanımı
  • Deneye katılım öncesindeki 3 ay içinde bağışıklık baskılayıcı dozlarda kortikosteroid ilaç kullanımı olmuş veya deneyden sonraki 3 ay içinde bağışıklık baskılayıcı dozlarda kortikoid ilaçlar kullanacak olanlar.
  • Kortikosteroid ilaçlar için bağışıklık baskılayıcı dozlar şu şekilde tanımlanmış: erişkinler için bir haftanın üzerinde günde 20 mg prednisone kullanımı. Topikal veya nazal kortikosteroidler bağışıklık baskılayıcı kabul edilmiyormuş.
  • Aspleni öykülüler, yani dalağı olmayanlar.
  • Kanama bozukluğu (örn. faktör eksikliği, pıhtılaşma bozukluğu (koagülopati) ceya platelet bozukluğu) öyküsü olanlar veya daha önceki kas içi enjeksiyonlarda yahut kan aldırırken kapsamlı kanama ya da morluk oluşumu yaşayanlar.
  • Deneye katılmadan önceki 12 aylık süreçte klinik öykü itibariyle tıbbi, ailevi problemlere veya işyerinde sorun yaşanmasına neden olacak boyutta alkol veya uyuşturucu alımı olanlar
  • Aşı vurulma tarihinden önceki 3 ay içerisinde immünoglobülin ve/veya herhangi bir kan ürünü almış olanlar.
  • Bu deneye katılmadan önceki 6 ay içinde ilaç/aşı deneyen başka bir deneye katılmış olanlar veya bu deneyden sonraki 2 yıl içinde bir başka deneye katılacak olanlar.
  • Deneye katılamdan önceki 14 gün içinde zayıflatılmış bir virüs aşısı olmuş olanlar
  • Deneye katılmadan önceki 7 gün içinde inaktif / öldürülmüş tipte aşı veya subünit aşısı olmuş olanlar
  • Denenecek aşıyı olmadan önceki 24 saat içinde ateşlenme yaşayanlar (ağızdan ölçümde 37.2℃’ı geçen ateş kastedilmekte, koltukaltı ölçümü kabul edilmiyormuş)
  • Deneyi yürüten yetkili yahut kişinin kendi doktoru tarafından deneye katılımının şahsın sağlığı ve hakları bakımından uygun olmadığına veyahut da deneyi kurallarına uygun götüremeyeceğine karar verilenler
  • İnsan immünyetmezlik virüsü (HIV) enfeksiyonu da dahil olmak üzere, immünyetmezlik veya otoimmün herhangi bir hastalık tanısı veya hastalık şüphesi bulunanlar

Hâl böyleyken, Bilim Kurulu’nun tavsiyesi doğrultusunda şu anda Sağlık Bakanlığı bu deneysel aşıyı öncelikli olarak yaşlı, engelli, koruma evleri gibi yerlerde kalanlara ve 85 yaş üstü bireylere öneriyor. (2)

Sağlık Bakanlığı’nın toplumda yaş gruplarına göre CV-19 olduğu iddia edilen enfeksiyonu geçirme ve sağ kalım istatistiklerini yayımlaması ve daha deneyleri tamamlanmadan etkinliği ve tehlike profili bilinmeyen bu aşı girişimine “acil” gereksinimi net bir şekilde ortaya koyabilmesi gerekir.

E-nabız sisteminden, isme özel vurulan bu aşıları alanların sağlık geçmişlerini, halihazırda altta yatan ne gibi rahatsızlıkları olduğunu, görmekte oldukları tedavileri, kullandıkları ilaçların dökümünü Sağlık Bakanlığı’nın derhal yayımlaması, aşı uygulaması ardından başgöstermiş hertürlü sağlık sorununu haftalık olarak raporlaması gerekir.

Bu deneysel ancak kişilere bağışıklık oluşturacağı ve hastalıktan koruyacağı yönlendirmesi(3) ile vurulan aşıdan ötürü oluşacak hertürlü yan etkide devletin vatandaşına tazminat ödemesi gerekmektedir.

KAYNAKÇA

(1)

(2)

(3)