Aşı Dayatması Hukuka Aykırıdır

Aşı Dayatması Hukuka Aykırıdır

Sağlık hakkı bir bütün olarak fiziksel, ruhsal ve sosyal esenlik durumunu ifade eder. Demokratik hukuk devletinin bir gereği olarak insanların vücut bütünlüğüne, temel hak ve özgürlüklerine saygı duymak ve bu saygınlığı olumsuz etkileyecek her türlü iş ve eylemden kaçınmak, devlet yetkililerinin en temel vazifesidir. İnsanın önceliği ilkesi gereği bireyin menfaatleri ve refahı, bilimin veya toplumun menfaatlerinin üstündedir. (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi m.2)

Anayasamızın 17. maddesi sağlık hakkını, kişinin dokunulmazlığı ile maddi ve manevi varlığıyla birlikte ele almıştır. Anılan hükme göre herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Ayrıca “tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz, rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz” denilerek kural olarak kişilerin kendi bedenleri üzerinde karar verme yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. (2709 s. Anayasa m.17) Bu nedenle herhangi bir tıbbi müdahalenin hukuka uygun olabilmesi için hastanın aydınlatılması ve rızasının alınması zorunludur. Hastanın yeterince bilgilendirilmediği ve rızası alınmadan yapılan her türlü tıbbi müdahalenin hukuka aykırı olacağı tartışmasızdır.

Biyoloji ve tıp alanındaki gelişmelerin, teknolojik gelişmelerle birlikte baş döndürücü bir hıza ulaştığı çağdayız. Bununla birlikte biyoloji ve tıbbın kötüye kullanıldığı durumlarda insan onurunun zedelendiğini, bu nedenle insana sadece insan olması nedeniyle saygı gösterilmesi gerektiğini ifade etmekte fayda görüyorum. Toplumun tüm üyelerine haklarını ve sorumluluklarını hatırlatmak, sağlık hakkının kullanılmasında ortaya çıkabilecek sorunlarla ilgili kamuoyunu önceden bilgilendirmek Anayasa dâhil gerek ulusal mevzuatın gerekse de İnsan Hakları ve Biyotıp alanında hüküm altına alınan uluslararası sözleşmelerin bir gereğidir.

Sağlık hakkı bir bütün olarak fiziksel, ruhsal ve sosyal esenlik durumunu ifade eder. Demokratik hukuk devletinin bir gereği olarak insanların vücut bütünlüğüne, temel hak ve özgürlüklerine saygı duymak ve bu saygınlığı olumsuz etkileyecek her türlü iş ve eylemden kaçınmak, devlet yetkililerinin en temel vazifesidir. İnsanın önceliği ilkesi gereği bireyin menfaatleri ve refahı, bilimin veya toplumun menfaatlerinin üstündedir. (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi m.2)

Kişi özerkliği ve kişinin kendi kaderini belirleme hakkı kapsamında herhangi bir tedaviyi kabul veya ret etmek tamamen kişisel iradeye bağlıdır. Hiç kimseye rızası alınmaksızın tıbbi müdahalede bulunulamaz. Teşhis edilen bir hastalığın tedavisine başlanması, tıbbi müdahalelerin yapılabilmesi kişinin aydınlatılmış onamına bağlıdır. Bu nedenle herhangi bir hastalığın tedavisi veya herhangi bir aşılama yapılmadan önce kişiye, teşhis edilen hastalık hakkında her türlü bilgi verilmeli, yapılması düşünülen tedavinin niteliği, kullanılacak ilaçların veya aşıların türü, yan etkileri ve buna benzer her türlü konuda hasta aydınlatılmalıdır. Bu aşamadan sonra bile müdahalenin yapılması kişinin (hastanın) açık rızasına bağlıdır.

Sağlık hakkı temel haklardandır. Bir hakkın temel hak olarak nitelendirilmesi, o hakkın vazgeçilemez, ertelenemez ve devredilemez olmasıdır. Sağlık hakkı pozitif yönüyle herhangi bir hastalığa karşı kişinin tedavi olmak istemesini, tedavi olurken rızasının alınmasını, tedavinin yan etkileri hakkında önceden bilgilendirilmesini, tedavi esnasında tabip seçebilmesi gibi çeşitli haklara sahip olmasını ifade ederken, negatif yönüyle kişinin tıbbi müdahaleyi reddetme hakkını ifade eder. Tedavinin henüz başlamamış olması veya belirli bir aşamaya kadar ilerlemiş olması bireyin tedaviyi ve/veya tıbbi müdahaleyi reddetme hakkını ortadan kaldırmaz. Her aşamada kişi bu hakkını özgürce kullanabilir.

Toplum sağlığının korunmasında aşılar önemli bir rol oynar. Hiç kuşkusuz bilimsel aşamalardan geçmiş, deney ve gözlemlerle ilgili süreci tamamlanmış olan her aşı bireyi ve dolaylı olarak toplum sağlığını koruyamaya yardımcı olacaktır ancak son dönemde ortaya çıkan ve ne olduğuyla ilgili henüz tatmin edici bilimsel bir açıklama bulunmayan Covid-19 hastalığının ve bu hastalık için üretilen aşının yasal zorunluluklarla kişilere dayatılması hukuka aykırıdır. Henüz etkililiği ve güvenilirliği bilimsel olarak kanıtlanmayan, yan etkileri bilinmeyen bir aşının Covid-19 hastalığına karşı kullanılması, ilgili aşı için Acil Kullanım Onayı verilmesi ve topluma dayatılması demokratik hukuk rejimlerine ağır bir darbedir.

Zorunlu maske uygulaması, sosyal mesafe söylemi ve sürekli sokağa çıkma yasağının uygulanması temel insan haklarına ve özgürlüklerine müdahaledir. Maskenin veya sosyal mesafenin virüsten koruduğuna dair bilimsel bir ispat varsa kamuoyuna derhal açıklanmalıdır. Aksi takdirde idarenin hukuka aykırı olan bu işlem ve eylemleri nedeniyle önümüzdeki günlerde gerekli hukuki süreçler tarafımdan başlatılacaktır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

AV. KASIM KARADAŞ

KAYNAK: http://www.kasimkaradas.com/?Syf=26&Syz=730871&%2FA%C5%9F%C4%B1-Dayatmas%C4%B1-Hukuka-Ayk%C4%B1r%C4%B1d%C4%B1r

Sokağa Çıkma Yasağının Anayasaya Uygunluğu ve Bu Kapsamında Verilen İdari Para Cezalarının İptali Hakkında Değerlendirme

Sokağa Çıkma Yasağının Anayasaya Uygunluğu ve Bu Kapsamında Verilen İdari Para Cezalarının İptali Hakkında Değerlendirme

Herkesçe bilindiği üzere, İçişleri Bakanlığı’nca yayınlanan Genelge ile ilk olarak 10 – 12 Nisan tarihleri arasında 30 Büyükşehir ile Zonguldak ili sınırları içerisinde bulunan tüm vatandaşlar hakkında sokağa çıkma yasağı kararı verilmiştir. Genelge ile verilen ilk sokağa çıkma yasağı kapsamında da İçişleri Bakanlığı’nın açıkladığı üzere toplamda 2 bin 756 kişiye adli/idari işlem gerçekleştirilmiştir.

İçişleri Bakanlığı’nın 16.04.2020 tarihinde yayınladığı “17-19 Nisan Tarihleri Arasında 30 Büyükşehir ve Zonguldak İl Sınırları İçerisinde Sokağa Çıkma Yasağı” başlıklı genelge ile 17.04.2020 tarihi saat 24.00 ile 19.04.2020 tarihi saat 24.00 arasında ilgili İllerde bulunan vatandaşların sokağa çıkmaları yine yasaklanmıştır.

İki haftadır Genelge ile uygulanan sokağa çıkma yasağının hukuki dayanağının ne olduğunun aslında araştırılması gerektiği ve uygulanacaksa bile her ne koşulda olursa olsun salt hukuk kuralları içerisinde uygulanması gerektiği kanaatinde olduğumdan “Genelge” ile verilen bu nevi temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan kararların -şu aşamada korona virüsü sebebiyle bulaşıyı azaltmak amaçlı olsa da- maalesef ki Anayasaya aykırı olduğu kanaatindeyim.

Temel hak ve özgürlüklerden bahsetmek gerekirse; genel anlamda Anayasanın 17. Maddesinden itibaren düzenlenen seyahat hakkı, kişi hürriyeti ve özgürlüğü hakkı, haberleşme hakkı, özel hayatın gizliliği hakkı gibi maddelerle koruma altına alınan haklardır. İşbu yazı açısından özellikle sokağa çıkma yasağı “seyahat hakkı” açısından değerlendirilecektir.

1. Genelge İle Yasağa Dayanak Gösterilen Kanunlar Hangileridir?

Bakanlık tarafından Genelge ile verilen sokağa çıkma yasağının gerekçesi olarak İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi ile Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 27 ve 72. maddeleri gösterilmektedir.

a. İl İdaresi Kanunu

Madde 11-C; “İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.” hükmünü düzenlemektedir.

İl İdaresi Kanunu açık şekilde valilere bazı konularda karar ve tedbir alma yetkisi sağlasa da bu kanuna dayanarak sokağa çıkma yasağı verilmesi Anayasa’nın 2. Maddesi kapsamında düzenlenen “hukuk devletinin belirlilik ilkesine” aykırılık teşkil edecektir.

Anayasa Mahkemesi’nin 07.04.2016 tarihli ve 2015/94 E. 2016/27 K. sayılı kararında belirlilik ilkesi; “…Bu ilkeye göre kanun düzenlemelerinin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir tereddüde ve şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu tedbirler içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuki güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya hangi hukuki müeyyidenin veya neticenin bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir.  Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. şeklinde tanımlanmıştır.

Görüldüğü üzere İl İdaresi Kanunu’na göre verilecek “sokağa çıkma yasağı” hukuk devleti ve belirlilik ilkesine aykırı şekilde ve Anayasaca korunan temel hak ve hürriyetlerin sınırsız olabilecek şekilde kısıtlanmasına sebebiyet verebilecektir.

Kanaatimce bu kapsamda verilen “sokağa çıkma yasağı” Anayasa Hukuku anlamında bir geçerlilik ifade etmeyecektir.

b. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27. Maddesi ile 72. Maddesi incelendiğinde ise; hastalara ve şüpheli vakalara yönelik ev veya hastanelerde belirli süre karantinaya alınması, seyahat eden kişilere yönelik muayene uygulanması, belirli bir mahalde bulunan salgınlara ilişkin karantina uygulanması gibi yetkiler yer almaktadır.

Dolayısıyla gerek İl İdare Kanunu gerekse de Umumi Hıfzıssıhha Kanunu kapsamında Anayasanın 2. Maddesinde altı çizilen “belirlilik ilkesine” uygun şekilde bir sokağa çıkma yasağı verilebileceği yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bu kapsamda İçişleri Bakanlığı tarafından ilgili Valiliklere gönderilerek verilen “Sokağa Çıkma Yasağı’nın” hukuka aykırı olduğu kanaatindeyim.

2. Anayasal Anlamda Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması

Nitekim Anayasa’nın “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması” başlıklı 13. Maddesi; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmünü düzenlemektedir.

Peki Anayasa’da temel hak ve hürriyetlerin sınırlanabileceğine dair sebeplerin bulunduğu madde hangisidir?

Anayasa’nın “Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması” Başlıklı 15. Maddesi; “Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Görüldüğü üzere; Anayasa’nın 15. Maddesi gereğince kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması ‘savaş, seferberlik veya olağanüstü hal’ durumunda öngörülmüştür. Dolayısıyla günümüzde ilan edilen bir “savaş, seferberlik veya olağanüstü hal” olmadığı gözetildiğinde Genelge ile verilen sokağa çıkma yasağı kararı Anayasa’nın 13. Maddesine aykırı olacaktır.

Tüm anlatılanlar ışığında Anayasa’nın 13. Maddesi kapsamında temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması Anayasanın 15. Maddesi ile 119. Maddesi kapsamında ve hakkın özüne dokunulmadan yalnızca kanunla sınırlandırılabileceği sabittir. Bu doğrultuda İl İdare Kanunu ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na dayanılarak “Genelge” ile sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi Anayasaya aykırılık teşkil etmektedir.

3. Sokağa Çıkma Yasağı İhlalinin Sonuçları Nedir?

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu Madde 282; “Bu Kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara uymayanlara, fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde, 250-TL’dan 1.000-TL’na kadar idarî para cezası verilir.” hükmünü düzenlemektedir.

Dolayısıyla Genelge kapsamında sokağa çıkma yasağına uymayan vatandaşlara idari para cezası uygulanmaktadır. En son 2008 yılında değişikliğe uğrayan kanun maddesinde her ne kadar 250-TL ile 1.000-TL idari para cezası verileceği düzenlense de; 2019 yılı itibariyle Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. Maddesinin B fıkrasına göre uygulanacak %22.58 Yeniden Değerleme Oranına göre bu miktarın alt haddi 789 TL üst haddi ise 3.180-TL olarak güncellenmiştir.

Sokağa çıkma yasağı kapsamında üst hadden idari para cezası uygulanmakta olup sokağa çıkma yasağına uymayan vatandaşlara 3.180-TL idari para cezası uygulanmaktadır.

4. Bu Kapsamda Verilen İdari Para Cezası İptal Ettirilebilir Mi?

Üst başlıklarda detaylıca anlattığım üzere; Anayasa’nın 13. Maddesine aykırı şekilde yalnızca bir Genelge ile sokağa çıkma yasağı verilemeyeceği ve temel hak ve hürriyetlerin bu şekilde kısıtlanamayacağı görüşünde olduğumu belirtmiştim.

Dolayısıyla Anayasa’ya aykırı şekilde Genelge ile sokağa çıkma yasağı kararı verilmesi ve bu kapsamda da vatandaşlara idari para cezası verilmesinin; suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırılık teşkil edeceğinden “idari para cezasına itiraz doğrultusunda iptaline” imkân vereceği görüşündeyim.

5. İdari Para Cezasına Karşı Nasıl İtiraz Etmeliyim?

Vatandaşlar; idarî para cezası kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç 15 Gün içindeSulh Ceza Hakimliği’ne başvurmalıdır.

Aksi halde bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.

Av. Kerem KÜÇÜKKARA

17.04.2020

Kaynak: http://www.gocuk.com.tr/sokaga-cikma-yasagi-idari-para-cezasi/

COVID-19 “Hasta” Takibi ve Özgürlükler

COVID-19 “Hasta” Takibi ve Özgürlükler

COVID-19 salgını sonucunda, hemen hemen hiçbirimizin daha önce karşılaşmadığı dünya çapındaki bir sorunla yüzleşmek zorunda kaldık. Dünya, başta geçen yüzyılın başındaki İspanyol gribi olmak üzere, büyük çaplı salgınları iletişim olanaklarındaki farklılık nedeniyle büyük olasılıkla hiçbir zaman bu ölçüde hissetmedi. Milyonlarca insanın yaşamını kaybetmesine, hatta dünya düzeninin toptan değişmesine yol açan II. Dünya Savaşı’na bile fiilen katılmayan çok sayıda ülke vardı.

Oysa birkaç ay önce tanıştığımız (!) bir virüs, hiçbir sınır ya da kural tanımaksızın her yere yayıldı ve yarattığı büyük tehlike karşısında çok hızlı, ciddi önlemlerin alınmasını zorunlu kıldı. Virüsün neden olduğu hastalığın bulaşıcı niteliği ve uzun kuluçka süresi nedeniyle virüsü taşıyan kişilerin izlenmesi ayrıca önem kazandı[1]. Dünya Sağlık Örgütü’nün de vurguladığı gibi bir yandan bu kişilerin temas ettikleri kişileri tespit edip bulaşma olasılığını belirlemek, diğer yandan da hastanede tedavi altına alınmayıp evinde karantinaya gönderilenlerin karantina koşullarına uyup uymadıklarını denetlemek için teknolojiden destek alınması düşünülüyor[2] hatta birçok ülkede uygulamaya geçiliyor[3].

Ülkemizde de “Pandemi İzolasyon Takip Projesi” adı altında Covid-19 riski altında bulunan kişilerin, evdeki izolasyon yükümlülüğüne uyup uymadıklarının denetimine ve uyulmadığında bunun belirlenip gerekli önlem ve yaptırımların uygulanmasına yönelik bir çalışma başlatıldı[4]. Çalışmada takip altındaki kişilerin konumları cep telefonları ile belirlenebiliyor.

Bu yazıda, bu ve benzeri uygulamaların temel hak ve özgürlüklerle olan çelişkilerini ve uygulamalar hayata geçirilirken hukuken nasıl düzenlemelerin gerekli olduğunu ele alacağız.

COVID 19 Takip Sistemi ile kısıtlanan, riske giren özgürlükler:

Söz konusu sistem ile iki temel insani değerin risk altına gireceği açık.

Birincisi kişisel verilerin korunması.

“Belirli ya da belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi” olarak tanımlanan kişisel veri[5] kavramı gerek ulusal (Anayasa m.20), gerekse uluslararası düzeyde (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.8) sıkı biçimde korunuyor. Verilerin sınırsız ve koşulsuz biçimde ele geçirilmesi, kullanılması ilgili bireyi hem savunmasız bırakıyor hem de onun mahremiyetini ağır biçimde kısıtlıyor. Hatta özel nitelikli / hassas kişisel veri olarak adlandırılan sağlık bilgilerinin[6] sınırsız kullanımı, kişilerin ayrımcılığa uğraması riskini taşıyor[7].

Risk altına giren ikinci özgürlük ise özel hayatın gizliliği. Her insanın, doğduğu andan öldüğü ana kadar yalnızca kendi bildikleri ve yakın çevresiyle paylaştığı bir özel hayatı vardır. Bunun toplumsal kurallara uyup uymamasından bağımsız olarak mahrem olduğu yani başkalarının bilgisine kapalı olduğu ve ancak hukuk kuralları çerçevesinde bu bilgilerin elde edilip kullanılabileceği kabul edilir. Hatta özel hayatın, kişinin evinin kapısında bitmediği de artık çağdaş dünyada kabul edilen bir gerçek[8]. Zira bir insanın mahrem alanının kalmaması, sürekli izlenmesi psikolojik açıdan kaldıramayacağı bir yük altında kalmasına yol açar[9]. Böylesi bir takip kuşkusuz kişinin özel hayatının gizliliğine de müdahale niteliği taşıyor.

Özgürlüklerin güvencesi

Söz konusu sistemin temel özgürlüklere müdahale niteliği taşıması, bir başka deyişle özgürlükleri kısıtlaması karşısında, bir hukuk devletinde yapılması gereken, bunu kurallara uygun bir şekilde yapmaktır. Şu anda ülkemizde salgın hastalık nedeniyle kamu sağlığını korumak için Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmedi[10]. Dolayısıyla adımlar olağan koşullar çerçevesinde atılmak zorunda.

Gerek anayasal kurallar gerekse uluslararası yükümlülükler çerçevesinde, özgürlüklerin hukuka uygun olarak güvence altına alınarak kısıtlanabilmesi için üç temel koşul bulunuyor:

Yasallık, haklı neden ve ölçülülük.

Birincisi, adı geçen sistem bir yasa ile kurulmak zorundadır. Bu hem anayasal bir zorunluluk (AY m.13) hem de belirlilik, öngörülebilirlik ilkelerinin bir gereği. Herkes, hangi koşullar ile ve nasıl bu sistemin bir parçası olduğunu bilmelidir. Özellikle salgının kendisi ve ne zaman biteceğinin belirsizliği, aslında belirlilik ilkesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Şu anda hepimiz salgının, örneğin, iki ay içerisinde kontrol altına alınacağını bilmeyi çok isterdik. Oysa var olan belirsizlik, öngörülemezlik hepimizin üzerinde son derece büyük bir stres yaratıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi en kısa zamanda konuyla ilgili bir yasa yapmalı ve yürürlüğe sokmalıdır. Yürürlükteki kimi yasaların, genel önlem alma yetkisine dayanılarak yapılan düzenlemelerin belirlilik ve yasallık ilkelerine aykırı olduğu unutulmamalıdır[11].

İkincisi, bir özgürlüğün kısıtlanması için haklı bir neden bulunmalıdır. Salgının boyutu, dünya çapında bir pandemi olarak kabul edilmiş olması[12], etkileri, sonuçları ve diğer ülkelerde yapılan benzer uygulamalar dikkate alındığında kamu sağlığının ve insan yaşamının korunması bakımından bir haklı nedenin bulunduğunu kabul etmek gerekecektir.

Üçüncüsü ise ölçülülüktür. Bir özgürlük ancak ve ancak gerektiği ölçüde kısıtlanabilir. Daha fazla bir kısıtlama hukuka ve anayasaya aykırı olacaktır. Bu bağlamda ilgili yasada birçok ölçütün açıkça belirtilmesi zorunludur. Kimlerin hangi koşullarda sisteme gireceği, ne kadar süreyle sistemde kalacağı, sistemdeki verilerin ne kadar süreyle, nasıl ve kimler tarafından saklanacağı tartışmaya yol açamayacak biçimde yasada belirlenmelidir.

Salgınla ilgili deneyimleri barındıran verilerin ciddi ayrımcılıklara yol açabileceği açık. Bu verilerin kimlerle hangi koşullarda paylaşılacağının da yasada yazması bir gereklilik. Örneğin kişi, evde izolasyon yükümlülüğünü ihlal etmesi durumunda kollukla bilgi paylaşılmalı ve idari yaptırımlar uygulanabilmeli.

İnsanlara bulaşıp onları hasta etmek bakımından son derece “demokratik” olan[13] COVİD-19 virüsüne karşı hızlı ve etkili önlemler alınması gerektiği tartışmasız bir gerçek. Ancak bu önlemler alınırken, bir hukuk devletinin sözlere, dileklere değil yazılı, etkili, uygulanan ve bağlayıcı kurallara göre işlediği ve temel özgürlüklere gerekli güvencelerin sağlanmasının hukuk devletinin olmazsa olmazı olduğu unutulmamalı.

Güçlü Akyürek
MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi

Notlar/Kaynaklar: 

[1] Albert Ali Salah, Cep Telefonları ve Büyük Veri COVİD-19’a Karşıhttps://sarkac.org/2020/03/cep-telefonlari-ve-buyuk-veri-covid-19a-karsi/
[2] World Health Organization – Contact Tracing https://www.who.int/features/qa/contact-tracing/en/
[3] Çin, Güney Kore, Singapur ve bazı ABD eyaletleri örnekleri için bkz. Apps Gone Rogue: Maintaining Personal Privacy in an Epidemic, https://drive.google.com/file/d/1nwOR4drE3YdkCkyy_HBd6giQPPhLEkRc/view
[4] İletişim Başkanı Altun’dan “Pandemi İzolasyon Takip Projesi”ne ilişkin paylaşım https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/iletisim-baskani-altundan-pandemi-izolasyon-takip-projesine-iliskin-paylasim
[5] 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu m.3/1-d
[6] 6698 sayılı Kanun m.6
[7] Örneğin COVİD-19 salgını nedeniyle Çinlilerin durumu söz konusu ayrımcılığın somut örneğidir bkz. https://www.dw.com/tr/%C3%A7inliler-koronovir%C3%BCs-nedeniyle-a%C5%9Fa%C4%9F%C4%B1lanmaktan-%C5%9Fikayet%C3%A7i/a-52330681
[8] Örneğin bkz. AİHM, P.G. ve J.H-Birleşik Krallık, 25 Eylül 2001, par.57; Y. 12.CD. E.2011/7345 K.2012/8936 T.3.4.2012
[9] Örneğin katılımcıların 7/24 izlendiği televizyon şovlarında psikologlar görev almaktadır bkz. https://www.independent.co.uk/news/media/big-brother-bad-for-health-say-doctors-732848.html
[10] Ülkemizdeki geçmiş OHAL deneyimleri, bu yöntemin pek tercih edilmemesine yol açmaktadır.
[11] Anayasa Hukukçusu Tolga Şirin: “Kanun devletini bile arar olduk https://www.mlsaturkey.com/tr/anayasa-hukukcusu-tolga-sirin-kanun-devletini-bile-arar-olduk/
[12] Dünya Sağlık Örgütü, 11 Mart 2020 tarihinde COVİD-19 salgınını pandemi ilan etmiştir.
[13] ‘Corona’ya yakalanan İranlı bakan yardımcısı: Çok demokratik bir virüs http://www.diken.com.tr/coronaya-yakalanan-iranli-bakan-yardimcisi-cok-demokratik-bir-virus/

Kaynak:

https://sarkac.org/2020/04/covid-19-hasta-takibi-ve-ozgurlukler/amp/

COVID-19 Salgını Sebebiyle Uygulanan Sokağa Çıkma Kısıtlamalarının 1982 Anayasası’na Uygunluğu –

COVID-19 Salgını Sebebiyle Uygulanan Sokağa Çıkma Kısıtlamalarının 1982 Anayasası’na Uygunluğu –

Özet:
Türkiye’de COVID-19 salgınıyla mücadele kapsamında iki ayı aşkın süredir sokağa çıkma kısıtlamaları uygulanmaktadır.

İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan genelgelerle öngörülen bu kısıtlamaların dayanağı olarak İl İdaresi Kanunu ile Umumi Hıfzısıhha Kanunu gösterilmektedir. Ancak söz konusu kanunlarda yer alan düzenlemelerin sokağa çıkma kısıtlamalarına dayanak olması mümkün değildir.

Resmi olarak ilân edilmiş bir olağanüstü hâl söz konusu olmadığından olağan dönemde temel hak ve hürriyetleri sınırlandıran önlemlerin alınabilmesi, 1982 Anayasası’nın 13. maddesinde sayılan koşullara uyulmasını gerektirmektedir.

Salgın sebebiyle uygulanan sokağa çıkma kısıtlamalarının 1982 Anayasası’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olduğu ileri sürülebilirse de 13. maddenin aradığı diğer bir koşul olan kanunilik ilkesinin gereklerine uyulmadığı görülmektedir. Nitekim temel hak ve hürriyetleri sınırlandırırken uyulması gereken kanunilik ilkesi gereğince, kanunların sınırlama ile ilgili belirli hususları açıkça düzenlemesi gerekmektedir. Sokağa çıkma kısıtlamalarına dayanak olarak gösterilen kanunlarda ise sokağa çıkma kısıtlamaları açıkça zikredilmediği gibi kısıtlamaların kapsamı, biçimi, süresi ve
uygulanacak güvenceler gibi temel konulara da yer verilmediği görülmektedir.

Anahtar Kelimeler
COVID-19, Salgın hastalık, Sokağa çıkma kısıtlamaları, Olağanüstü hâl, İl İdaresi Kanunu, Umumi hıfzısıhha kanunu, Olağanüstü hal Kanunu

Tüm .pdf dosyasını buradan okuyabilirsiniz:

COVID-19-Salgini-Sebebiyle-Uygulanan-Sokağa-Çikma-Kisitlamalarinin-1982-Anayasasina-Uygunluğu

Kaynak: https://cdn.istanbul.edu.tr/file/JTA6CLJ8T5/AB821B898CAB47D0887931F1308744F1

KORONA VİRÜS SALGINIYLA MÜCADELE İÇİN ALINAN TEDBİRLER HUKUKA UYGUN MU? – Kemal Gözler

KORONA VİRÜS SALGINIYLA MÜCADELE İÇİN ALINAN TEDBİRLER HUKUKA UYGUN MU? – Kemal Gözler

Pek çok ülkeden farklı olarak, Türkiye’de bugüne kadar (8 Haziran 2020), korona virüs salgını nedeniyle olağanüstü hâl ilân edilmedi. Türkiye’de siyasî iktidar, korona virüs salgınıyla olağan dönemler için yürürlüğe konulmuş mevzuatın verdiği imkânlarla mücadele etmeye çalışıyor.

Salgınla mücadele etmek amacıyla alınan tedbirlerin hemen hemen hepsi Anayasamızın güvencesi altında olan bir temel hak ve hürriyetin sınırlandırılması niteliğindedir. Örneğin;

  • sokağa çıkma yasağı ve yurtlarda 14 günlük zorunlu tecrit “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”nı (m.19),
  • maske takma zorunluluğu “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı hakkı”nı (m.17),
  • şehirlerarası seyahat yasağı “yerleşme ve seyahat hürriyeti”ni (m.23),
  • camilerde namaz kılma yasağı “ibadet hürriyeti”ni (m.24),
  • iş yerlerinin kapatılması “mülkiyet hakkı”nı (m.35) ve “çalışma ve sözleşme hürriyeti”ni (m.48),
  • icra takiplerinin ertelenmesi “hak arama hürriyeti”ni (m.36),
  • okulların tatil edilmesi “eğitim ve öğretim hakkı”nı (m.42),
  • işçi çıkarma yasağı “sözleşme hürriyeti”ni (m.48) ihlâl eder niteliktedir.

Yazar, yazının tamamının, kaynağından okunmasını talep etmektedir. Lütfen şu adreslere tıklayarak devamını okuyunuz:


  • Kemal Gözler, “Korona Virüs Salgınıyla Mücadele İçin Alınan Tedbirler Hukuka Uygun mu?” www.anayasa.gen.tr/korona.htm (Yayın Tarihi: 5 Temmuz 2020).
    ——-
  • Kemal Gözler, “Korona Virüs Salgınıyla Mücadele İçin Alınan Tedbirler Hukuka Uygun mu? (2)” www.anayasa.gen.tr/korona-2.htm (Yayın Tarihi: 6 Temmuz 2020).

Doğruyu Söyleyen Doktorlar, Örgütlü Sistem Bekçilerine Karşı

Doğruyu Söyleyen Doktorlar, Örgütlü Sistem Bekçilerine Karşı

Temmuz 2021’de ABD’nin Indiana eyaletinde 33 senelik aile hekimliği kariyeri ile Dr. Daniel W. Stock’u, Mt. Vernon isimli okulun yönetim kurulu toplantısındaki ifadesi ile dinleyeceksiniz.

Indiana’dan Dr. Dan Stock ben.

Az önceki yorumunuza istinaden, 18 ay geçmiş halen sorunu çözemedik dediniz ya, işe yarayacak bir şey yapmıyoruz ki sorun çözülsün?

Karar almadan önce bilim ne diyor, buna bile bakmayan Eyalet Tabip Odası ve CDC’yi dinleyince böyle oluyor.

Kendim Fonksiyonel Aile Hekimiyim, immünoloji ve enflamasyon regülasyonu alanlarında eğitimim var.
CDC ve eyalet Tabip Odasınca verilen tavsiyelerin HEPSİ bilmin HER TÜRLÜ KURAL VE KAİDESİNE AYKIRIDIR.

Koronavirüs ve diğer tüm respiratuar virüslerle ilgili bilmeniz gereken şey şu:
Aerosol partiküllerle yayılır bunlar ve gözeneklerinden geçmediği maske de yoktur.

Sekreterliğinize bıraktığımız flash drive’daki dosyadan konuyla ilgili tıbbi/bilimsel tüm verileri görebilirsiniz.

Hatta orada, bizzat NIH’in yaptırdığı ve maskenin işe yaramadı GERÇEĞİNİ gösteren en aşağı 3 yayın göreceksiniz, lâkin CDC de NHS de parasını KENDİ ödedikleri bu BİLİMSEL çalışmaları görmezden geliyor.

O yüzden hâlâ uğraşıp duruyorsunuz işte, çünkü VİRÜSLERİ ortadan kaldırmanız İMKANSIZDIR.
Solunum yollarını tutan TÜM virüslerin tarihçesini inceleyin, YIL BOYUNCA dolaşımdadır bunlar, kış olsun da immün sisteminiz zayıflasın diye bakarlar veya şimdi BU AŞILARLA olduğu gibi immün sisteminiz RAYINDAN ÇIKTIĞINDA onlara fırsat doğar, bir bakmışsınız semptom verecek şekilde hasta düşmüşsünüz.

Maske filan tutmadığı, üstüne bir de hayvanlarda barınabildikleri için de —bu nokta çok önemlidir bakın— kimsenin bu virüsü ortadan filan kaldırması mümkün değildir!

CDC herkesi biz bu işi “çiçek”teki gibi hallederize inandırdı; “çiçek”teki gibi kökünü kazırız nasıl olsa dendi.
Çiçek virüsü hayvanda barınan bir virüs değildi, enfekte etmeyi bildiği tek canlı insandı.
O yüzden ortadan kaldırabildik o virüsü.

Fakat BU virüsle yapamazsınız bunu; tıpkı grip, nezle, Respiratuar Sinsisyal Virüs (RSV), adenoviral respiratuar sendrom ve hayvanda barınabilen diğerleriyle de YAPAMADIĞINIZ gibi.

O yüzden bu tedbirlerle defedemezsiniz işte bu virüsü; çünkü daha önce DENENMİŞ, BECERİLEMEMİŞ ve becerilemeyecek olan bir şey yapmaya çalışıyorsunuz.

Bir bu kadar önemli diğer mesele de, AŞIYLA, hele hele BU aşıyla bu dediğim gerçeklerin HİÇBİRİNİ değiştiremeyecek olmanız.

Umarım kurulunuz CDC, NIH ve Tabi Odası’nın tavsiye kararlarına uyup uymamaya karar vermeden önce şunu sorar kendine: Ne grip, ne nezle ne de RSV için yapmadığımız bütün bu uygulamaları bu virüs için niye yapmak durumundayız?

Sonra şunu sorun kendinize: Bu sözümona çok etkili aşı, viral respiratuar sendromların HİÇ huyu olmadığı halde tutup YAZIN ORTASINDA SALGIN patlak vermesine NASIL izin verdi?

Anlamanıza yardımcı olsun diye söylüyorum, bu duruma tıpta “ANTİKOR MEDİASYONLU VİRÜS GÜÇLENMESİ” deniyor.

Aşı yanlış iş gördüğünde ortaya çıkan bir durum bu ve SARS pandemisi sonrasında koronavirüsler için düzenlenen BÜTÜN hayvan deneylerinde yaptığı şey de bu olmuştur aşının.

Respiratuar sinsiyal virüs (RSV) için geliştirilmiş aşıda da aynısı yaşanmıştır: Patojenisitesi zaten çok düşük, doğal yoldan kapsanız hafif bir enfeksiyonla atlatacağınız respiratuar virüsü alıyorsunuz,
aşıyla insanlara vurup immün sistemlerinin virüse sapkın yanıt vermesini, böylelikle aşırı güçlenmesini sağlıyorsunuz.

Şu an yaşanan salgının NEDENİ DE BUDUR, zaten flash drive’daki ve emaillerinize de gönderilecek yayınlarda da göreceksiniz, Massachusetts’te patlak veren salgındaki semptomatik Covid teşhisli vakalarının %75’i önerilen aşı dozlarının HEPSİNİ olmuş olanlardır.

O yüzden, aşı olmuş birine aşı olmamıştan farklı davranmanın hiçbir gerekçesi yok.
Ayrıca —arkasında olduğum, kendim olacağım ve çocuklarıma da vuracağım aşılar da DAHİL olmak üzere— HİÇBİR aşının ENFEKSİYONU ÖNLEMEDİĞİNİ de BİLİN isterim.

2014’te ulusal hokey liginde KABAKULAK salgını yaşandı.
Semptom gösterenler aşısız olanlar veya aşılılık durumu bilinmeyenler olmuştu.
Aşının işe yaradığını mı gösteriyor peki bu?
Semptom gösterecek şekilde hasta düşenlerin YARISI ne aşısız bireylerle ne de aşılılık durumu ilinmeyen kimseyle TEMAS dahi etmemişken, sizce hastalığı NEREDEN kapmış olabilirler?

Yanıt: AŞILI KİMSELERDEN!

Enfekte olmanızı ÖNLEYECEK AŞI DİYE BİR ŞEY YOKTUR.
Enfekte de olursunuz, patojeni de [vücut sıvılarınızdan] etrafa saçarsınız [SHEDDING].
Özellikle de SOLUNUM sistemi VİRÜSLERİ için geçerlidir bu, fakat “semptom göstermez”siniz.

Patojenin kişiden kişiye bulaşmasını önLEMİYOR yani!

Şu an yaptığınız HİÇBİR şey buraya yazdığınız bu istatistikleri düzeltecek bir işe yaramıyor ki!
Solunum sistemini tutan viral patojenlerin doğası gereği bu tedbirlerin tümü geçersiz.
Aşıyla da önleYEMEZsiniz, çünkü yapsın istediğiniz şeyi YAPMIYOR!
Hayatınızın geri kalanı boyunca kovalayıp duracaksınız bu meseleyi ve sonunda anlayacaksınız ki CDC ve Tabipler Birliği’nden aldığınız “bilimsel” yönlendirme 5 para etmezmiş.

Onun yerine size ilettiğimiz dosyaları, emaillerinize gönderilen yayınları okuyun ve CDC ile NIH’ten aldıkları bilgilendirmenin GERÇEKLERLE ÖRTÜŞMEDİĞİNİ anlamış buradaki bu insanları dinleyin lütfen.

O yüzden hâlâ bu hastalıkla uğraşıyorsunuz, aşı da sizi virüsten koruyacaktı ama işe bakın ki YAZIN ORTASINDA, D vitamini seviyeleri tepedeyken CV-19 salgını patlatabildi?!

Bu arada, aşılamayla ilgili herhangi bir hak kısıtlayıcı uygulamanın gündeme gelebilmesi için ortada sözkonusu hastalık için TEDAVİ olmaması gerekir.

15’ten fazla CV-19 hastası tedavi etmiş biri olarak, aktif D vitamini yüklemesi, Ivermectin ve çinko
verilen kişilerin TEKİ bile hastanenin yakınından bile geçmek durumunda kalmadı, 25 Hidroksi-D vit seviyelerini 55’in üstüne çıkarttığınız anda nüfus genelinin CV-19’dan hayatını kaybetme olasılığının
4’te 1’ine indiğini gösteren tıbbi yayınlar da mevcut.

D vitamini ile yürütülmüş CV tedavi denemelerine dair yayınları da ilettiğimiz dosyada bulabilirsiniz.

O yüzden, aşı olmuş mu olmamış diye bakıp buna göre insan ayıracaksanız aynı ayrımcılığı 25-hidroksi D vitamini seviyelerine, çinkoya bağlı tat alma duyusu yerindeliğine ve hatta geçmiş enfeksiyon öyküsüne göre de yapmanız lazım, keza ilettiğimiz dosyada aşının, CV-19 GEÇİRMİŞ insanlara kesinlikle HİÇBİR FAYDA SAĞLAMADIĞI, ne semptom azalttığı ne hastane bakım oranlarını azalttığı, bilakis, hastalığı geçirdikten sonra aşılandıkları takdirde 2 ila 4 kat FAZLA YAN ETKİ yaşadıklarını belgeleyen yayınlar mevcut.

Dolayısıyla, yönetim olarak aldığınız kararlar gerçeklerle hiçbir şekilde uyuşmayan bilgilere dayanmakta.
Sizin hatanız değil tabii, bilim icra eden insanlar değilsiniz ve CDC, NIH ya da Tabipler Birliği’nin dediğini yapmak da makul gözüktü gözünüze.

Onun yerine burada toplanan insanların dediklerini dikkate alın ve tarafınıza teslim edilen dosyayı okuyun derim.
Dosyada yazanlarla ilgili herhangi bir sorunuz olursa da seve seve gelir ve gerekirse tek tek sorularınızı yanıtlayıp işin bilimsel kısmını açıklarım.

CDC veya NIH yönergelerini takip etmezsek hakkımızda dava açılabilir diye bir endişeniz varsa,
mahkemede savunmanızı yapmak üzere ücretsiz uzman tanıklık yapacağımı da burada belirtmek isterim.

Mahkeme yeri, zamanı fark etmez; resmi yönergelerin bilimsel gerçeklerle örtüşmediğine dair tanıklık sözüm bakidir.

Teşekkürler.

– Teşekkür ederiz.