PCR testi, genetik iz sürme testi ise…

PCR testi, genetik iz sürme testi ise…

Kaynak Yeniçağ:
 PCR testi, genetik iz sürme testi ise… – Arslan BULUT

Mucidi tarafından “virüse bağlı hastalıklarda teşhis için kullanılmaz” denilen PCR testi konusunda yeteri kadar bilgiye sahip misiniz?
Opr. Dr. Okan Özdemir, konuyu araştırdı ve kamuoyu ile paylaştı:
* “Resmî TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2019 yılında 435 bin 941 kişi öldü. Ölenlerin yüzde 36,8 i yani 160 bin 426’sı kalp ve damar hastalıklarından, yüzde 18,4’ü yani 80 bin 213’ü iyi ve kötü huylu tümörlerden, yüzde 12,9’u yani 56 bin 236’sı solunum sistemi hastalıklarından kaybedildi.
* Bu en yüksek ölüm nedenlerinin, 2020 yılındaki genel ölüm sebepleri ile örtüştüğü görülmektedir ve geçen yıl bu vatandaşlarımızın tamamı için ‘eceliyle öldü’ tabiri kullanılmıştı. Yanlış mı?
PCR testi ise bir genetik iz sürme testidir, genel amacı babalık ve akrabalık tayinlerinde, kriminal olaylarda genetik delil bulmaktır. Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) testinin mucidi olan ABD’li biyokimyacı Karry Mullis bu değerli buluşundan dolayı 1993 Nobel Kimya Ödülüne layık görülmüştür.
* Ancak Mullis, bu testin özellikle HIV ve diğer virüslerde hastalık tayini için kullanılmasının yanlış olduğunu, yanlış sonuçlar vereceğini ve kullanılmaması gerektiğini beyan etmiştir.
* Ayrıca PCR yöntemi ile testin büyütme özelliğini kullanarak insanda hemen hemen istenilen her şeyi kolaylıkla bulabilme özelliğinin var olduğunu söylemiştir.
* Yani Türkiye’de bir yıldaki ölümlerin yarısından fazlası, basit bir testin yardımı ile herhangi bir virüsten kaynaklanıyormuş gibi gösterilmeye uygundur.
***
*İşte bu test yardımı ile daha önce korona virüsle karşılaşmış, ama klinik belirti oluşturmamış bir şahıs bir süre sonra başka bir hastalıktan hastaneye düşerse, içeriye giren her kişiye olağan bir şekilde uygulanan PCR testi pozitif çıkınca ‘hastalık veya ölüm nedeni, Covid’19 dur!’ denilmektedir.
* Oysa ölüme götüren sürecin ne olduğu ancak ve ancak otopsi yapılarak tespit edilir, etkilenen organlardan elde edilecek örneklerde Covid 19 virüsünün izole edilmesiyle veya edilememesiyle saptanabilir, test ile değil…
* İçinde bulunduğumuz kaotik durum ise günceli takip eden her hekimin, her öğretim üyesinin bilebileceği ancak birçoğunun da oluşturulan ezici algı nedeniyle hakkında gerçek verilerle konuşamaması ve meydanın klasik ve sosyal medyanın ezici çoğunluğuna sahip olan oyun kuruculara ve destekledikleri politikacılarla bilim adamlarına kalmış olmasından kaynaklanmaktadır. 
***
* Geçen yıllarda olağan şekilde on binlerce vatandaşımızı hayattan koparan influenza virüsünün bu sezon görülmediği, bu yıl görülen mevsimsel gribin artık Covid 19 olduğu da resmî olarak beyan edilmiştir!
* Kaldı ki bugünlerdeki olağanüstü durumun sorumlusu olarak gösterilen virüs, genel olarak hastalığa yakalananların yüzde 99,96 sının sağ kaldığı belirlenmiş olan bir etkendir.
* Bu etkene karşı acil aşılama programları oluşturulup oldubittiye getirilen aşı zorunluluk yaptırımları da bu bilgilerin ışığında kastını aşan şüpheli girişimlerdir.
* Bugüne kadar oluşturulan algı ile her coğrafyada insanlar, her türlü idari, siyasi, ekonomik düzenlemeye, tedbire ve tıbbi uygulamaya razı olmalarına yarayan bir korku iklimi içinde tutulmaktadır.”
***
PCR testi yaptıranların genetik kodlarının, HES kodu yardımıyla küresel düzeyde kayıt altına alınabileceğini de bu bilgilere eklemek gerekir. Bu verilerle yani genetik kodlarınızla neler yapılabilir hiç düşündünüz mü? Bu bir milli güvenlik sorunu değil midir? 

Arslan Bulut | Yeniçağ Gazetesi

Kaynak Yeniçağ: 

PCR testi, genetik iz sürme testi ise… – Arslan BULUT

ABD’de 11 günde CV-19 aşılamasına bağlı 13 ölüm

ABD’de 11 günde CV-19 aşılamasına bağlı 13 ölüm

ABD’de VAERS (Aşıya Bağlı İstenmeyen Etki Bildirim Sistemi) verileri her hafta Cuma günü yayımlanıyor.

19 Aralık – 30 Aralık tarihleri arasındaki onbir günlük süreçte Moderna ve Pfizer‘a ait CV aşılarına bağlı ölüm sayısı 13 olarak verilmiş. 

Ölen 13 kişiden 9’u huzurevi sakini.

İlave bir ölüm de, özel bakım evinde tutulmakta olan 63 yaşındaki şizofreni tanılı birine ait.

Huzurevindeki ölümlerin 2’si, aşılamadan sonraki 90 dakika içinde gerçekleşmiş.

Bunlar sadece bildirimi yapılmış olan ölümler. Ve bunlar sadece ilk dozdan sonra kaydedilmiş can kayıpları.

Bildirimi yapılmamış ölüm ve yan etki dökümünü hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bizim başımıza ters bir şey geldiğinde kimseye sesimizi duyuramayacağız. Çünkü Bill Gates, kendi finansörlüğünde piyasaya sürülen teknolojik aşılarının yan etki takip sistemlerini de yine kendisi kurup denetliyor.

Aşağıda Amerikan FDA’sı tarafından CV-19 aşılamasına özel takibe alınan yan etkileri görebilirsiniz. Listedeki sağlık sorunlarının Türkçe açıklamları için bu yazımıza uğrayınız.

Bill Gates’in Kitap Tavsiyesi: “İstatistikle Nasıl Yalan Söylenir” – Video

Bill Gates’in Kitap Tavsiyesi: “İstatistikle Nasıl Yalan Söylenir” – Video

Önceki videolardan birinde Bill Gates’in yıllar önce herkese “İstatistikle Nasıl Yalan Söylenir” diye bir kitap önerdiğinden bahsetmiştim.
Aradan geçen aylarda şu kitabı bir de ben okuyayım dedim.
Şok olacaksınız!
Hemen arka kapakta diyorki,

“Hilebazı kendi oyununda yenmek istiyorsan numaralarını öğreneceksin”

ve Darrel Huff da bu kitapta size tam olarak bunu öğretiyor.

Çarpılmış grafikler, taraf hatası yüklü örneklemlerden yanıltıcı ortalama değerlere kadar ajandası yahut satacak ürünü olan birinin ardına gizlenebileceği sayısız istatistiksel ayak oyunu var.

Atlantic’in yorumu şöyle:

“Yücelerin yücesi istatistiğe inancını yitirtmesi garanti, hoş bir yoldan çıkarıcı kitap bu.”

Bunu biz söylemiş olsak çoktan “komplo teoricisi” yaftası yemiş, Facebook’tan atılmış, sansüre boğulmuş, Instagram’dan kovulmuş, tıpkı şu an olduğu gibi gibi kariyerimiz yerle bir edilerek, hayatımız karartılmaya çalışılıyor olurdu. Fakat bunu diyen ben değilim, Gates’in herkes okusun dediği kitapta yazıyor bunlar.
Kitap birebir bugün yaşamakta olduklarımızı anlatıyor.
Fakat olay şu, burada anlatılanları bir bir yaparlarken kimse onları sorgulamasın istiyorlar. Bunun için de attıkları her adımın etrafına komünist rejim tarzı sansür ağı örüp olan biteni sorgulayan olursa da anında ortadan kaldırılması gereken kötü adam ilan ediyorlar.

Birkaç yıl önce Bill Gates neleri okumanızı istemiş, gelin kitaptan bir bakalım:

Diyor ki:

“1952’nin polio için tıp tarihindeki en kötü yıl olduğunu duymuşsunuzdur. Bundan iyi kanıt mı olur diye düşünebileceğiniz bir veriye dayanılarak yapılıyor bu çıkarım: Önceki yıllara göre o yıl polio vaka bildirimlerinde muazzam bir artış olduğundan bu sonuca varılıyor. Fakat uzmanlar bu rakamları incelediğinde olumlu sayılabilecek birkaç noktaya rastlıyor. Bunlardan biri, o yıl çocuk popülasyonda süseptibilenin yaş itibariyle zirve yapmış yıl olduğunun anlaşılması, yani hastalık görülme hızı aynı kalsa bile vaka sayısının rekor düzeye ulaşacağı belli. Bir başka faktör de, polio ile ilgili genel farkındalığın artmasıyla teşhis alanların sayısının artması ve hafif vakaların bile kayda geçirilmeye başlaması. Son olarak da, polio için sigorta şirketlerinin ödemeyi artırması ve Milli Yenidoğan Paralizisi Vakfı’nca polio vakalarına maddi yardım miktarının artırılmasıyla finansal teşvik durumunun ortaya çıkması. Tüm bu faktörler biraraya geldiğinde, polioda gerçek manada artış olduğu fikri şüpheli duruma düşmüş, toplamda kaydedilen ölüm oranları da şüpheyi doğrulamıştır.”

Tanıdık geliyor mu bu söylenenler size??
Elbette!
Devam edelim…

“Kesin bir dil kullanılarak bilirkişi edasıyla yapılan açıklamalar her nasılsa sağdunun önüne geçmeyi başarmıştır.”

Peki bu tanıdık geliyor mu?
Elbette! Devam ediyoruz…

“Suç herzaman salt tıp profesyonellerinde de değil aslında. Toplumsal baskı ile savsak ve aceleci gazetecilik, bilhassa talebin çok, istatistiksel arkaplanın da puslarla kaplı olduğu zamanlarda ekseriya ispatsız birtakım tedavilerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Birkaç sene evvelinin akın akın koşulan “grip” aşıları için de durum böyleydi, şimdinin antihistaminleri için de durum aynı. İşe yaramadığı görülmüş bu “çare”lerin bunca tutulmasına sebep ise, bahsi geçen rahatsızlığın güvenilmez doğası ve mantık fukaralığıdır. Bekleseniz, nezle/grip zaten kendiliğinden geçecek bir şeydir. Muğlak çıkarımlarla kandırılmaktan nasıl korursunuz kendinizi peki?”

TANIDIK GELİYOR MU?
Elbette.
Devam ediyoruz…

“Bazen örneklem [kişi] sayısı yansıtıldığı gibi olmayabiliyor. Birkaç yıl önceki bir polio aşı deneyi bu duruma şahane bir örnek. Tıbbi deney hiç fena sayılmayacak bir örneklem sayısına sahipti: bir kentteki 450 çocuk aşılanmıştı, kontrol olarak da 680 aşısız çocuk takibe alınmıştı. Çok geçmeden kentte salgın görüldü. Aşılanmış çocuklardan hiçbirinde bariz polio gelişimi gözlemlenmedi. Kontrol grubunda da polio geçiren olmadı. Bilimcilerin deneyi kurarken atladıkları, yahut anlamadıkları nokta, paralitik polionun [çocuk felcinin] düşük insidansıydı. Bu ölçekteki bir grupta normal koşullarda beklenecek polio sayısı zaten 2 iken, bu deneyden çıkacak sonucun hiçbir manasının olmayacağı daha başından belli.”

İyi de, hani istatistiki verinin doğruluğu tartışılmazdı?!
Bunu da bize alın bu “İstatistikle Nasıl Yalan Söylenir” kitabını okuyun diyenler söylemiyor mu?
Ama kitap kaç onyıl önceden bize, istatistikle nasıl bir güzel yalanlar söylenebileceğini anlatıyor?
Bu yıl yaşanan şey de aynen bu ama siz kalkar bakın böyle böyle istatistiki yalanlar söyleniyor derseniz satılık medya, satılık sağlık endüstrisi bürokratları ve rüşvetçi ilaç tekelleri için 1 no’lu düşman oluveriyorsunuz.

Bu sene sıraladıkları bariz yalanlardan biraz örnek vereyim.
Bunu ta Mart ayınca vermiştim mesela…
WHO başta ne dedi? Virüsten ÖLÜM oranı %3.4 (!) dedi.
%3.4 ne demek?! Korkunç yüksek bir oran! Ancak başkan Trump bile bunun yanlış olduğunu anlayacak aklı selime sahipti.
Ne oldu? Medya saldırıya geçti; “Trump koronavirüsten ölüm oranının %3.4 olduğunu sanmıyormuş” diye dalga geçtiler. Benim gibi insanlarla da dalga geçip sansürlediler…
Fakat oran elbette yanlıştı. Niye?
O zaman daha yaygın şekilde test filan yapılmıyordu. Doğru dürüst kimseyi test etmeden ölen kişi sayısına baktığında rakam çok yüksekmiş gibi görünür. Fakat test edilenlerin sayısı onmilyonları bulduğunda ve bulunan asemptomatik vaka sayısı artmaya çıkmaya başladığında haliyle, [ölüm] oran[ı] da düşer.
Yani ölüm oranı hiçbir zaman “3.4” filan olmadı; bunu ben de biliyordum, Trump da, başka bir çok insan da…

Ve fakat, sosyal medyamızla arasından su sızmayan WHO kalktı İSTATİSTİKLE bize YALAN SÖYLEDİ.

Telaffuz ettikleri ölüm oranı gerçek rakamın çok üstünde; basit matematikle gayet görülüyor bu.
Lakin artık dediklerini sorgulamana dahi izin yok!
Tıbbi sıkıyönetimin hakim olduğu komünist rejimle idare ediliyoruz resmen.
Ülkeyi mahvetmeye çalışıyor adamlar, siz de korku ve stres içinde yaşayın istiyorlar.
Spor salonunuz kapansın, retoranlar kapansın, yüzbinlerce insan işinden olsun ama bu adamlar püripak olsun. Sıkıysa eleştir bakalım.

İstatistikle Nasıl Yalan Söylenir

Gösterdikleri “modeller”e inanmamız lazım ama, di mi?
‘The Atlantic’ gazetesi diyor ki “Covid-19 modellerine inanmayın, amaçları farklı o modellerin.”
Ne? İnanmayalım mı?!
Elbette inanmıyoruz.
Çünkü istatistikle yalan söylüyor adamlar.
Birileri başkan Trump’a da söylese iyi olacak bunu.
Çünkü bu sene doğru gittiği bir iki enstantane oldu olmasına fakat o da ‘istatistikle yalan söylemekten geri durmuyor’, yahut The Atlantic’in inanmayın dediği yanlış istatistiklere “inanıyor” diyelim.
Halen de övüyor bu yanlışları!

“Kapattık işte ve MİLYONLARCA hayat kurtardık, bunun nesi yanlış ki?!”
“Birçok kişi diyor ki, “SÜRÜ bağışıklığı” modelini denemeliydik, bırakalım o olsun…”
“Sorun bakalım Brezilya ne haldeymiş, ki başkanları yakın arkadaşımdır…”
“İyi değil durumları…”
“İsveç’i duyduk, di mi sürü bağışıklığına gittiler…”
“Sorun bakalım ne haldeler İsveç’te şimdi?”
“MİLYONLARCA hayat kurtardık biz!”


Özgürlük savaşçımız diyor ki kapatmalar iyidir, iyi ki yapmışız, milyonlarca hayat kurtardık bak?!
İsveç ve Brezilya’ya bak…ki bu videonun yapım aşamasında kişi başına ölümde ABD’nin yanına bile yaklaşamıyor bu iki ülke ve İsveç’le ilgili istatistikler de hiçbir zaman ne Bidencı demokrat medya ne de Trump’ın dediği gibiydi zaten, tüm bu süreçte hepsi birden “istatistikle bir güzel yalan söylediler”.
Ya da uydurma birtakım şeyler ortaya atıp millet inanana kadar TEKRARLADILAR.

Model meselesinde ise, bunlardan en bilindik ikisi Imperial Modeli ve IHME Modelidir.
ilginçtir, seneler evvel insanlara gidin “İstatistikle Nasıl Yalan Söylenir”i okuyun diyen Bill Gates Washington Üniversitesi’nin ‘Sağlık, Metrik Ölçüler ve Değerlendirme Enstitüsü’ olan IHME’ye
bundan birkaç sene önce tam 279 MİL – YON dolar vermiş.
Gates “istatistiğin değeri”ni biliyor tabii, toplumda yalan-yanlış rakamlarla nasıl algı oluşturulabileceğini biliyor.

2016’da ayrıca Imperial Model yaratıcılarını da fonlamış Gates;
5 buçuk milyon dolar da buraya akmış.

İlaç sanayii ve medya alanında Bill Gates’in bir şekilde elinin değmediği kurum veya kuruluşu ara da bul?!

Sahip olduğu tüm para ve nüfuza rağmen, röportaj verme konusunda sınıfta kalıyor, beden dili tam manasıyla korkunç!
Şuna bir bakın.

Moderna’nın aşısı hayli endişe verici duruyor.
Araştırdık: 2. dozdan sonra deneklerin en aşağı %80’i SİSTEMİK REAKSİYON geliştirmiş.
Şiddetli üşüme-titremeden ateşe kadar yan etki yaşamışlar.
Şu halde,
bu aşılar güvenli mi gerçekten?

Aaa … ve … valla o… ıııı … yan etkiler öyle süper ağır sayılmaz, kalıcı sağlık problemlerine yol açmamış şeyler için… aa, ıı, Moderna bir defa epey yüksek doz aşı denemek durumunda kaldı.
O yüzden, aaaaaa… hani antikor yanıtı oluşsun diye yüksek doza çıktılar.
Diğer pekçok aşı ..aaa.. J&J ve Pfizer’ınki de mesela ..aa.. yanıt almak için daha düşük dozda kalabildiler.
Birsürü özellikleri var bu aşıların .. aaaa.. iyi ki de fazla fazla seçeneğimiz var elimizde
aaa… piyasaya çıkacak…”

Yani bence… ABD hükümeti…

Verileri siz benden daha iyi biliyortsunuz tabii.
Fakat Bill, veriye göre bu yüksek dozu alan herkes yan etki yaşamış.

Ya evet ama bunun bir kısmı fazla ağır olmayan şeyler,
hani böyle, yani işte, vurduğun yer süper acıyor filan ama,
evet, var … ağır yan etki yaratmayacak şekilde yapmamız lazım bu aşıları,
FDA … ben ben bence… bu işi kotarır.

Bill Gates’in aşı yan etkisini kafaya filan taktığı yok, çünkü bir defa Facebook, Instagram, Google ve anaakım sosyal medyanın geri kalanının söylenen ne kadar doğru olursa olsun yan etkiyle ilgili gıkını çıkaran herkesi sansürleyip engelleyeceğini, para kazanma yollarını da ortadan kaldırıp hesaplarını tarihe gömeceğini biliyor.

Ve bir de ilaç baronlarının başkan Reagan’a baskı yaparak imzalattıkları Çocukluk Çağı Aşılarına Bağlı Sakatlanmalar için Milli Tanminat Programı yasası var ki aşı üreticilerinin cezai herhangi bir yükümlülük altında kalmadan ürünkerini satmasına yarıyor.

Yani rutin takvimlerinde yer alan aşıların birçoğu için, zarar görseniz de ilaç şirketini dava edemiyorsunuz.

Devlet ve İlaç Sanayii arasındaki büyük iş ortaklığının resmidir bu.

CV-19 aşılarına gelince, The Wall Street Journal durumu mükemmelen özetlemiş:

“Koronavirüs aşılarından zarar görenlerin yasal olarak yapabileceği fazla bir şey yok””Yaşanacak tıbbi problemlerde şimdiye kadarki tazminat programınınkinden de düşük oran ve miktarlarda tazminat alınabilecek.”

“ABD devleti 30 yılı aşkın süredir gripten polio’ya kadar çok sayıda aşı için 4.4 milyar dolar tazminat ödemiş bulunuyor, ancak CV-19 aşılarından kaynaklanabilecek sakatlanmalar için bundan çok daha dar bir bütçe öngörülüyor.”

Aman ne güzel… “CV-19 aşılarına bağlı incinmeler, 2010’da grip pandemisi veya şarbon yahut Ebola salgını durumunda verilecek ilaçlara bağlı gelişecek incinmelerin tazmini için oluşturulmuş “pandemi tedbir yaralanmaları” programı kapsamında tutulacak.

Bu yıl, Sağlık Bakanı Alex Azar, CV-19 aşılarını da tedbir fonunun karşılaması gerektiğini söyleyerek
ilaç firmalarına tazminat davası açılabilmesinin yolunu kapamış oldu.

Yasal korumaları var.

TV’deki ilaç reklamlarında tüm yan etkileri sayarlar size, çünkü kanuni zorunluluk vardır, aksi takdirde dava edilebilirler.
Purdue ilaç şirketi hakkında çıkar bir haber mesela yahut J&J veya TV’den reklamı yapılan bir düzine başka ilacı çıkaran şirketle ilgili sonra ne duyarsınız?
Size “güvenli” diye tanıttıkları ilaç nedeniyle mahkemelik olmuşlardır.
Bill Gates’in fonladığı şirketlerin ise dava edilir miyiz kaygısı yok, çünkü yasal korumaları var.
Ne güzel iş ama…

Kalkıp sosyal medyada da söyleyemezsin bunu, o zaman da sana kaçık derler.
Bunu diyenler de ortalıkta şu şekilde gezenler bu arada!
Öyle bir hızla kovalanır atılırsın ki forum alanından, başın döner.
Bu onların haklı olduğu anlamına mı gelir, elbette hayır.
Paylaştıkları bilginin doğru olduğu anlamına mı gelir, elbette hayır.
Söylenenin önünü ardını sorgulamanın kötü bir şey olduğu anlamına mı gelir bu? Hayır.
Rakamlarla yalan atılamayacağı anlamına mı gelir? ELBETTE HAYIR.
Daha demin gösterdim size…beni bırakın, BİLL GATES demin gösterdi size, sizi nasıl kontrol edeceklerini biliyor adamlar.

Büyük bir bölüm buna boyun eğiyor, kendi fikri yok, söyleneni yapıyor ya da sesini çıkarmaya korkuyor.

Birçok insan da firmaların bu yasal korumasını kaldıracağını filan zannettiğinden başkan Trump’ı tutuyordu, hatta hâlâ böyle düşünen de var.

Uydurma teoriler üretip duruyorlar başkan Trump’ın yaptıklarını mazur gösterebilmek için çünkü bunların istediği şeyi yapacağını zannediyor bu insanlar ama tabii onlara öyle geliyor. Fakat tıpkı solcular gibi, bunlar da yaşadıkları zihinsel çelişkiden dolayı gerçeği idrak edemeyecek durumdalar
ve duymak istemedikleri türden bir bilgi olunca direkt bloke ediyor zihinleri.

Örneğin, Robert F. Kenndy, Jr. katıldığı bir programda Trump’ın nasıl kendileriyle bir “aşı güvenliğini temin konseyi” kurma aşamasına geldiğini ancak daha sonra nasıl ilaç kartelleri ile işbirliğini seçtiğini anlatıyor.

Her neyse, bu noktada PHARMA sürece dahil oldu
ve bir baktık Trump tuttu Pfizer lobicisini (!!) FDA’nın başına geçirdi?!
Scott Gottlieb’di bu.
Eli Lilly’nin lobicisi Alex Azar’ı da Sağlık Bakanı yaptı
Ve bunlar gelir gelmez de ipimizi çektiler.

– Fena bozulmuşsunuzdur herhalde?

Bozulduk mu bu işe diye mi soruyorsunuz? E tabii! Hem de nasıl bozulduk!
– Ben olsam ben de bozulurdum.
Yani…
Haliyle…
Düşünün, tam olmak üzereydi bu iş ki…

Yaptığımız her iki toplantıda da bu aşı işinde bir sakatlık yok mu diye sordu
zira aşıların olumsuz etkilerini soruşturmak üzere bir komisyon kurma hazırlığındaydı o sıra
ve danıştıkları Robert F. Kennedy, Jr. diye biri de “aşıların …. KÖTÜ ŞEYLER yaptığına dair” bir şeyler söylüyormuş kendilerine.
Ben de dedim ki, YOK… olmaz o iş, bırakın bu komisyon fikrini…
İyi yapmış olmasınız, yapmayın sakın!

İnsanlar kabul etmek istesin veya istemesin, Trump’ın neden ‘aşı pazarlamacası’na döndüğünü açıklıyor bu.


Ivanka Trump 13 Ocak’ta diyor ki: “Trump, Moderna ve NIH (Milli Sağlık Enstitüleri) ile işortaklığına girdi.”

Bu daha kimse koronavirüsü ciddiye dahi almıyorken gelişen bir olay.
İlginç. Tarih 13 Ocak.

Business Insider’ın 27 Ocak tarihli haberine göre ise Jeff Bezos‘un gizli bir klüp için verdiği ve katılımcıların altın madalya taktıkları şaşaalı partide Ivanka Trump ve Bill Gates de vardı.
Yalnız bir iki hafta sonra oluyor bu.
İlginç.

Bill Gates ki senelerdir Moderna’ya para akıtmakta olan bir isim oysa şirketin bu mRNA aşısına kadar piyasaya çıkardığı ürün bile yok. Ve Gates bunlara 2019’un mart ayında milyon doların üzerinde para veriyor.
İlginç.

Başkan Trump ise Moderna’nın 1 numaralı hayranı, tuttu 100 MİLYONLARCA doz aşı satın aldı bunlardan, üstelik de kimini aşı deneyleri tamamlanmadan aylar öncesinden alırken. bir kısmını da hemen geçtiğimiz haftalarda satın alıyor.

Monderna’nın öyle fanatik destekleyicisi ki, hakkında tweet bile attı:

“Moderna ‘Acil Aşı Onayı’ almak için başvurdu…FDA ELİNİ ÇABUK TUTMALI!!!”
“Başlattığımız ‘Son Sürat Harekatı’ modern zamanların muhteşem bir mucizesi oldu.”

Aşılara ŞÜPHEYLE yaklaşan birinden 1 NUMARALI AŞI PAZARLAMACISINA dönüş, şirketlerin tam yasal koruma altında olduğunu bile bile, halka dayatılmak üzere tüm zamanların EN HIZLI aşılarını piyasaya çıkarmış olmakla övün…

Brezilya cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro da bu noktaya değindi bir konuşmasında ama o klibi vermek istemiyorum şimdi çünkü muhtemelen “Teyitçi”ler derhal yapmadığım bir iddia üzerinden videomu yalanlayıp sansürleyecekler bunu yaparsam ve tıpkı Facebook’ta yaptıkları gibi görüntülenme oranlarımı düşürüp kanalımdan gelir elde etmemi de engelleyecekler.

Nahoş gerçeklerle yüzleştiklerinde zihinleri duydukları içsel rahatsızlıktan devre dışı kalıp kendi kendilerine birtakım teoriler üretmeye başlayan bozuk yalancıların aksine, başkan Trump hakkındaki gerçekleri söyledim diye ben zan altında kaldım ve bu hiç hoş bir şey değil.

Trump’ın bu yıl yaptığı iyi şeyler de oldu fakat kötüler çoğunluktaydı.
Söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmadı ve ilaç kartelinin basbayağı ‘sosyalist-komünist’ satış temsilcisi oldu çıktı.

İnsanlar ülkeyi kilitaltına almamak için çok çalıştı zannediyor, oysa hiç öyle değil; “sosyal mesafe” kurallarının süresini 30 Nisan’a uzatan da o, Paskalya’da ekonomiyi serbest bırakma fikrinden cayan da.
Fauci ve Bill Gates’in istediği hemen her şeyi yapmış oldu.

Seçimlerde ona oy vermiş biri olarak, bu seneki çizgisi tam bir hayal kırıklığıydı benim için.
Cumhuriyetçi Parti tam manasıyla SOSYALİST bir partiye dönüştü; diyorlar ki, restoranınızı açtığınızda kısıtlamaları da kaldırmayacağız ama siz şimdi alın bu parayı, mavi [demokrat] eyaletlerdeki kırmızı şehirler halen tutsak durumda, kırmızı [cumhuriyetçi] eyaletlerde de mavi şehirler gemiyi yütütenler,
federal hükümetin hayatı kilit altında çıkarma emirlerine uymuyorlar!

Başkan Trump da etrafta koşturup Moderna aşısı satmakla meşgul ve minvalde ekonomiyi hayata döndürme gibi bir planının pek bahsi bile geçmiyor.

Ağzına doladığı “ÇİN VİRÜSÜ” lafını höykürüp duruyor diye insanlar da zannediyorlar ki Çin’le filan savaşıyor bizim başkan.
Pek öyleye benzemiyorum durum oysa:
Haberler yapıyor Çin’in ekonomisinin nasıl yıldızının parladığı, nasıl normalin de üzerinde bir hızla bizi geçeceklerinin tahmin edildiğine dair.
Adamlar bize de dünyanın geri kalanına tur üzerine tur bindiriyor şu an.

Onlarda devlet mekanizması tek vücut olarak çalışıyor, katıldığımdan değil yönetim şekillerine ama birlik halindeler adamlar. Devlet tam koruma altında, karşı duranı indiriyorlar aşağı.
Berbat bir yönetim şekli, kesinlikle tasvip etmiyorum ama yükselişteler işte ve Amerika’da durum tam tersi:

Ülkenin iyiliği için kim gerçek gazetecilik yapar gerçek haberler çıkarırsa
hedefe oturuyor, öte yandan ülkeyi KORKU, STRES, İŞYERİ KAPAMAlarla DİBE OTURTMAYA çalışan kim varsa yükseliyor, yüceltiliyor! Hatta bunlardan biri Şubat’ta Beyaz Saray’da oturuyor da olabilir.

Konudan fazla uzaklamamak adına kitabımıza geri dönelim: “İstatistikle Yalan Söyleme Sanatı”.
İnternette “grip”le ilgili arama yaptığınızda şöyle şeyler çıkıyor karşınıza:
Michigan’da grip vakaları olağanın çok altında seyretmeye devam ediyor
Tabii, pompaladıkları “Çifte Salgın” korkusu, vakalar az çıkınca kendiliğinden düşüyor.
Ortada fazla bir grip filan yok ama “Çİfte Salgın” diye diye korku salmak gayeleri.

ABC haberleri ne diyor? Covid pandemisinde aşılanma oranları artınca bu sene grip de az görülmüş.
Sahiden mi?
Soru soramazsınız yoksa kariyerinizi bitirirler ama rakamların düşmesinin BİRSÜRÜ nedeni var aslında
ve neyi söyleyebiliyorum ne yasaklı bilmiyorum bile.

1 örnek vereyim mesela:
[New York City’de,] test dahi edilmeden(!) COVID ölümüdür diye kaydedilen BİNLERCE vaka var.
Birçok eyalette hiç test filan olmadan (!) Covid-pozitif sayılabiliyorsun mesela; öksürmen ve COVID’li birilerinin olduğu ortamda bulundum demen yetiyor, al sana Covid-pozitif teşhisi denebiliyor.

Öksürük, nefes darlığı veya nefes almada güçlük” belirtilerinden 1 veya birkaçına sahip olmak…
Yani ÖKSÜRDÜNÜZ MÜ, klinik kriterleri karşılaşmış oluyorsunuz!

Tek gereken öksürüyor olmanız veyahut da ateşlenip boğazınızın ağrıması ya da ateşlenip başınızın ağrıması veya başınız ağrırken boğazınızın da ağrıyor olması…

Düzenilerce başka hastalık da olabilir bu saydıklarıma yol açan, herkes de bilir bunu.
Fakat sırf öksürüyorsun diyelim veya başınla birlikte boğazının da ağrıyacağı tuttu… Hop, koronavirüs için klinik teşhis kriterlerini karşıladın bile!

Hatırlayın, teşhis için tek gereken ‘klinik kriteler” ile “epidemiyolojik kanıt” idi.
Klinik kriter dediklerinin öksürük, boğaz veya baş ağrısı olduğunu öğrendik, diğer “kanıt” neymiş, bir de ona bakalım.

Epidemiyolojik kanıt yahut bağlantılar CDC’ce şöyle tanımlanmaktadır:
Belirtilerin ortaya çıkmasından önceki 14 gün içinde aşağıdaki amrizyetlerden 1 veya daha fazlasını yaşamış olmak:

Teyitli yahut muhtemel bir COVID-19 vakası ile yakın temas
veya klinik bakımdan benzer bir hastalığı olanlarla yakın temas
ve teyitli bir Covid-19 vakası ile bağlantılı olmak.
Toplum kaynaklı SARS-CoV-2 bulaşının sürdüğü bir yerleşim alanında yaşıyor olmak yahut buraya ziyarette bulunmak.
Salgın durumunda halk sağlığı yetkililerinin tanımladığı risk grubunda yer alıyor olmak.

Buradan anladığımız şu:
Koronavirüslü olabileceğini düşündüğünüz birinin yakınında bulunmanız veya koronavirüslü, öksüren birilerinin yaşladığı bir alanda bulunmuş olmanız size COVID-19 olduğunuzu söylemelerine yetiyor.

Veya baş ve boğaz ağrınız yahut da üşüme-titreme ve baş ağrınız var ve muhtemel bir CV-19 vakası ile de temasta bulundunuz, bu ikisi bir aradaysa, teşhis için klinik kriterleri de epidemiyolojik kanıtı da karşıladınız demektir ve bu durumda da size “muhtemel Kovid-19 vakasısınız” deyip hiçbir şekilde test filan olmamış da olsanız sizi bir güzel COVID-19 vaka toplamına da ilave edebiliyorlar.

Bu kadar yaygın şekilde uygulanan bir test programı hiç yaşanmadı bugüne kadar.
Ne kadar çok test yaparsan o kadar vaka bulursun.
Testsiz ne kadar çok teşhis koyarsan da o kadar çok arttırırsın vakaları.
Testin de vakanın da düşük çıkmasının imkanı yok yani.

Peki bu arada GRİP nereye gitti?

Aaaa.. İstatistikle yalan söylendiğini iddia etmeye filan kalkmayın sakın, Bill Gates var öyle bir şey dediyse de siz yapmayın.

Rakamlarla basbayağı oynayıp yalana alet edebilirsiniz, ki bu yıl onlarca kez göstere göstere bunu yaptılar da zaten. İşinizi, hak ve özgürlüklerinizi, akıl sağlığınızı(!), fiziksel sağlığınızı elinizden almak, spor salonunuzu kapamak için yaptılar bunu!

Ellerinde akla-mantığa uygun tek veri dahi olmadan Kaliforniya ne yaptı? Restoranların dış mekanlarını hizmete kapadı!

Bu insanların KİM olduklarını ve yaptıklarının gerçekte NE olduğunu anladığınızda
tüm bu yaşananlara anlam verebilmeye başlıyorsunuz.

Edindiğim tüm bilgilere dayanarak diyorum ki, bence bu insanlar biz halkın sağlığını filan düşünmüyorlar, bence akıllarındaki tek şey PARA, GÜÇ ve KONTROL.

Tarihteki Pol Pot’ları, Stalin, Hitler ve diğerlerini düşününce hiç de mantıksız değil bu bence.
Bugün de, idaredeki siyasilere ve ilaç şirketlerine bakacak olursanız karnelerinin kırıklarla dolu olduğunu görürsünüz. Hiçbiri %100 başarılı değil ama her kim kalkar yaptıklarını sorgularsa komplo teorisyeninin önde gidenidir!

Asıl komplo teorisi o işte!

Halbuki bu dünyada işler para ve güç ile yürüyor, yalın gerçek bu.
Herkes de temiz süt emmiş değil, para ve güç için YALAN söyleyecek çok adam var.

Tamamen gerçek, hatta anaakım medyada bile haberi yapılmış olmasına rağmen her şeye nasıl KOMPLO TEORİSİ diyorlar, bir örnekle bitireyim yayını.

Burda diyor ki, “Devlet tarafından yürütülen çalışma ‘Havana Sendromu’nun muhtemel kaynağının ATIMLI MİKRODALGA ENERJİ olduğunu gösteriyor”.

Milli Bilimler Akademisi’nin sonuçları merakla beklenen ve çeşitli tıbbi kanıtlar eşliğinde sunulan raporuna göre, Çin ve Küba’daki Amerikan diplomatlarının deneyimlediği kaynağı belirsiz nörolojik semptomların, Amerikalı istihbarat birimlerinin çok eskiye dayanan şüphelerini haklı çıkarır şekilde, ‘YÖNLENDİRİLMİŞ MİKRODALGA ENERJİSİ” etkileri ile örtüşmekte.

Cuma günü NBC habere ulaşan raporda ABD’li kimi yetkililerin inandığı gibi bu ‘yönlendirilmiş enerji’nin bir silahla kasıtlı biçimde verilmiş olduğu çıkarımı bulunmamakta. Ancak rahatsızlık verici bu olasılığı gündeme getirmekte.


Gördüğünüz gibi NBC Haber alıp kurcalayabiliyor bü tür konuları –tabii varsa(!) böyle şeyler ve kullanılıyorlarsa(!)– ama SEN KURCALAYAMAZSIN!

Olay bundan ibaret işte: bunlar bizi ortaçağ köylüsü yerine koyuyor!

Onlar arkadaşlarıyla yemeğe çıkıyor – ama siz çıkamazsınız deniyor.
Onlar ma-aile toplanıp vakit geçiriyor – ama siz geniş ailenizle biraraya gelemezsiniz deniyor.
Onlar dünyada olup biteni sorgulayabilir – ama siz ağzınızı açıp sorgulayamazsınız.
Gidin “İstatistikle Nasıl Yalan Söylenir”i okuyun diyebilir onlar – ama siz kalkar ONLARIN istatistikle yalan söylediğini haklı olarak söylemeye kalkarsanız paranızı da alırlar, sosyal medya hesabınızı da kapatırlar, yıllarca emek verip yarattığınız işi çöpe atıverirler.

Asıl dertleri bu işte…
Onlara göre siz köle köylülersiniz.
Siz köle onlar da efendiniz, silip süpürecekler hepinizi, bütün para da onların, güç de onların, kontrol de birtek onlarda…

10 yıl sonra ortada Amazon’un veya Uber Eats’inkiler dışında gidecek restoran kalmadığında
size dönüp “Valla şimdi fark ettik, kötü sonuçlar doğurabiliyormuş meğer yaptıklarımız” diyecekler.
E haliyle! Berbat etkileri var hem de tüm bu yapılanların: İNTİHAR, DEPRESYON, AKLI SAĞLIĞINDA BOZULMA, fiziksel sağlıkta bozulma, ev içi şiddet ve çocuk istismarı vakalarında artış,
kanser tarama testlerini kaçıranlar, obezitede tırmanış…

Salt obezitedeki olumsuz etkileri insanları korumaya çalıştıkları şeyden çok daha fazla can kaybına yol açabilir, kaldı ki kimseyi tamamen korumak mümkün de olmayabilir böyle bir şeyden!

1942’den beri var grip aşısı, grip ortadan kalkmış değil!
Ha bu sene yok oldu, çünkü şimdi COVID var sahnede!
İlginç.

Sorgulayamazsın ama!
İtaat edeceksin, varını yoğunu kaybedeceksin…
Diyorlar da zaten, bu gidişle onmilyonlarca insan açlıktan ölebilir diye ama NE DÜŞÜNECEKSİN SEN böyle şeyleri, tak sen bir güzel maskeni, itaat et ve bırak biz her şeyi mahvedelim, sen de bunalıma gir…
Hasta ruhlu, cani tipler bunlar!
Güç ve kontrol için HER ŞEYİ yapar bunlar!

2021’de HALK olarak gidişata dur diyecek miyiz yoksa boyun eğip köle köylü statümüzü kabullenecek miyiz, göreceğiz.

İzlediğiniz için çok teşekkür ederim. Tanrı sizi korusun.

Çalışmalarımı desteklemek isterseniz Patreon sayfamdan bana ulaşabilirsiniz.
Facebook sayfamdan maddi gelir elde etmemi engellediler, o yüzden Patreon’dan yapacağınız bağış makbule geçer.

Bağımsız araştırmalar yapıyorum; bu çalışmayı tek başıma yaptım, düzenledim ve sundum.
Büyük finansörlerim yok, büyük medya kuruluşları da yok arkamda.
Her iki taraftan da mütemadi taciz yiyorum.
Sosyal medyadaki aktivitem mütemadiyen engelleniyor.
O yüzden, Patreon.com/RareTalk kanalımdan beni destekleyen herkese çok teşekkür ederim.

DreamRare.com adresinden hazırladığım T-shirtleri satın alabilirsiniz.
‘God Bless’ yazılı şapkalar bitti, yeni ürün koyacağım yakında siteye,
“Censored” yazılı T-shirtlerimiz var, benim yüzüm olanı da bulunuyor.

DreamRare.com’u desteklemek isterseniz makbule geçer.
Ücretsiz email listeme yazılabilirsiniz: StayInTouchWithMe.com

İyi günler, iyi bir seneler dilerim.

2021’i iyi ve ÖZGÜR bir sene yapmaya çalışalım diyorum.
Teşekkürler.

TİPİK BİR AŞI HASTALIĞI; BEHÇET!* – Prof.Dr. Alişan Yıldıran

TİPİK BİR AŞI HASTALIĞI; BEHÇET!* – Prof.Dr. Alişan Yıldıran

Beynelmilel tababetde adını ilk defa 1937’de duyuran ve bir askerî tabib olan Hulusi Behçet tarafından ağız ve genital yaralarla kendini gösteren bir hastalık olarak tarif edilmişdir (1).

Yazıya Coronaloji ekibince ilave edilmiştir.

Aradan nerede ise 85 sene geçmesine rağmen hâlâ etiyolojisi (neden ortaya çıkdığı) bilinmeyen hastalıklar arasında anılmakdadır (2, 3). Ailevî Akdeniz Ateşi (FMF), PFAPA gibi Behçet hastalığı da bilhassa Akdeniz havzasındaki ülkelerde görülmekde olduğu için bu konuda otör (yetkili kişi, bilim adamı) kabul edilenler İtalya ve Türkiye’den çıkmakdadır, misâl Hasan Yazıcı, Ahmed Gül ve Seza Özen hocalar en tanınmışlarıdır.

Bu hastalıklara Otoinflamatuar (kendinden iltihap yapan) hastalıklar denilmekde olup bazen otoimmün (kendisine saldıran) hastalıklar ile de çakışabilmekdedir**.

Müşterek hususiyetleri kan damarlarında iltihap (vaskülit) olduğu için göz, beyin, sindirim sistemi gibi organlarda tekrarlayan belirtiler ile kendini gösterir. Otörlere göre hastalığın tek bir genetik sebebi yokdur (monogenik değil yani) ve çevresel faktörler ile kendisini gösterir (2, 3). Çevresel faktörler her şey olabilir ama aşılardan bahseden otör ne hikmetse bulamazsınız, çünki cısss!

Ne ise ki kısık sesle de olsa bu hâkîkati söyleyebilen, hatta kitabını yazabilen bilim adamları da var (4).

Romatoid artrit gibi otoimmün (mesela hashimoto, nerede ise bütün anne olan kadınlarda neden görülüyor acaba) hastalıklar da yine hâlâ etiyolojisi (sebebi) bilinmeyen hastalıklar olarak anılmakda, çevresel etkenler sorumlu tutulmakdadır (5).

Buradaki sıkıntının başda gelen sebebi immünolojinin çok genç bir bilim dalı olması, daha evvel boşluğu romatolojinin dolduruyor olmasıdır. Lütfen romatologlar bu sözlerime alınmasın uğraşdıkları hastalıkların tamamının orijini immün sistem ve immünolojinin alanı olan hücre içi sinyal mekanizmalarıdır (mesela JAK-STAT). Bumları anlamak için ise flovsitometre bilmek ve kullanmak icab eder. Bu sebeble dünyadaki pek çok akademide romatoloji bölümleri adlarını romatoloji-immünoloji olarak revize etmişlerdir (6)***.

Semantik ve nosolojik (anlamlandırma ve sınıflandırma) olarak benzer bir sorun immünolojide de görülmekde, hâlâ immün yetmezliğin net bir tanımı verilememekdedir (7). Hâlâ immünoloji-romatoloji dışındaki branş doktorları da immün yetmezliği SCID ve CVID’den ibaret zannetmekdeler. Fakirin kanaâti ise daha evvel de çeşitli vesîleler ile belirtdiğim gibi askerî bir sistem olan immün sistemin en küçük birimi HÜCRE’dir ve gerekdiğinde rambo gibi kendini müdafaa eder (8, 9). Bu sebeple, bu hastalıklara ‘hücre defekti’ demek daha makul olacaktır.

Behçet hastalığında vaskülit denilen hadise de, işte o hücrenin (endotel) kendisini kendi askerlerine (bir nevi fetö yani) karşı savunurken dokulara hasar vermesidir.

Bütün bunları bir kaç sene evvel bir genetik kongresinde anlatmış ve Türkiye Klinikleri dergisinde yayınlamışdım (10). Tabii, fakir dünyaca meşhur olmadığı kendi halinde bir keloğlan olduğu için rabbimin nasib etdiği malumatı naçizane buradan paylaşmak ve alâka gösterenlere ışık tutmak istedim.

Ta 1989’da Janeway tarafından tarif edilen ‘yabancı’ ve ‘tehlike’ modeli otoinflamatuar ve otoimmün hastalıkların etiyopatojenezini (nasıl ortaya çıkdığını) gayet güzel izah etmekdedir. Şekilde de takib edeceğiniz üzere dokuda (dikkat ediniz damar içinde değil dokuda, bu sebeple hiç bir aşı damara verilmez) bulunan virüs, bakteri ve/veya adjuvan ve/veya bunların sebeb olduğu doku hasarı (ANA antinükleer antikor da bu suretle husule gelir ve romatologların kafasını çok karışdırır) evvela innate sonra adaptif immün cevap ve ardından da kronik bir iltihap meydana getirerek kişinin genetik/epigenetik durumuna göre çeşitli hastalıklara mesela Behçet hastalığına yol açar (10).

Aşı mantığı da bu kronik iltihabın yol açdığı sekonder bir hadise olan özgül antikor seviyesinin artmasıdır (serokonversiyon) ve işte aşımız çalışıyor diye lanse ederler. Halbuki daha evvel de bahsetdiğim gibi bu antikorların nonnötralizan olanları işi daha da kötüye götürür (11). Bu üç kağıdı da ‘aşı illüzyonu’ yazımda anlatmaya gayret etmişdim (12).

Şekilde aşıların içinde bulunan maddelerin doku içinde PAMP (patojen alakalı moleküler yapı) ve DAMP (tehlike alakalı moleküler yapı) ile kronik iltihaba yol açması tasvir edilmişdir.

İlgilenenlere bir tiyo; ekseriya CRP denilen tetkikin neden yüksek olduğunun bulunamamasının, kan kültürlerinde üreme olmamasının, boşu boşuna antibiyotik çorbası uygulanmasının sebebi de işte bu olaydır. Bu sebeple her hastanın aşı anamnezi teferruatlı olarak sorgulanmalıdır, hiç yapıldığını gördünüz mü?

Yine naçizane makalemde Shoenfeld ve ark. aşıların bunlara nasıl yol açdığı ile ilgili açıklamasını da belirtmişdim (10).

Şekilde aşı muhteviyatında bulunan enfeksiyon etkeni veya ona ait antijen, koruyucu maddeler (formaldehit, polietilenglikol, domuz jelatini) ve immün sistemin ekseriya o olmadan aşıyı tanıyamadığı ‘adjuvan’ (hani yediğimiz yemeklerde de varmış,, cehalete bakınız) maddelerin immün sistem ve/veya hücrelerde neye/nasıl yol açdığı durumlar tasvir edilmiş. Moleküler mimikri (taklit) otoimmünitenin koruyucular ise alerjinin başlıca sebebi.

Unutmayın bundan 150 sene kadar evvel allerji, anafilaksi, otoimmünite, otoinflamatuar hastalık ve kanser hemen hiç bilinmiyor ve görülmüyor idi. İşte bu sebeble sağlık otoriteleri bu hastalıkların yıllara göre karşılaşdırmalarını asla vermezler! O saçma sapan rezil cowpox/horsepox (çiçek aşısı) ile çakışır!

Daha evvel ‘Virüs’lerden bahsetdiğim yazımda Fabianlardan ve Edward Haslam’ın Dr. Mary’s Monkey adlı kitabından, JFK suikastı ve AIDS münasebetinden bahsetmişdim (13). Hadiseler 1908’de meşhur Landsteiner’ın polivirüsü tarif etmesinden (izole etmedi, bu da ayrı bir konu. HİÇ bir virüs bakteriler gibi yalın olarak izole edilmemişdir, hücre kültürlerinde çoğaltılırlar (14)) sonra insan eli ile üretilen ve patentleri alınan hepatit B, HIV, SARS, MERS, ebola gibi virüslerle devam etmekdedir.

Hücre kültürlerinde çoğaltılmaları da kontaminasyon (bulaşma) demekdir. Bu bulaşıklar transposable genetic material (hücre içine geçen) olup SV-40, ALV (kanserin, lösemi-lenfomanın en yaygın sebepleri), diğer retrovirüsler, jelatinde bulunan deli dana etkeni, mikoplazma vs vs. (15).

Son bir şey daha;

‘Efendim, RNA zararsız bir maddedir, DNAya bulaşmaz’ ama RNA ve komponentleri genleri susturur veya çalışdırırlar (16). Ayrıca bunları hücreye sokmak için kullanılan lipid veya nanoparçacıklar da sekonder maksadlar için Truva atı olarak kullanılabilir (17).

Son söz, bütün bunları bildikden sonra, 18. aşırın geri ve cahilane aşı uygulamasını ‘zayıflatılmış mikrop palavrasını’ hâlâ yutan kişilere, caizdir diye fetva verenlere rahmetli babacığımın Büyük Doğu mecmuaları ve konferansları ile takib etdiği üstad Necib Fazıl’ın mısraları gerek (kısmen);

Vatan yüz elli yıldır
Mânâda bir harabe.
Artık îman ve ahlak,
Türbedarsız bir türbe.
Ne hatıra maziden,
Ne isim ne kitabe…
Düşmek, yükselmek oldu
Uçurum da mertebe…

Devamını yanlış anlaşılmaması için yazmayacağım….

  1. http://www.hulusibehcet.net/behhayat.htm
  2. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/26068404/
  3. https://link.springer.com/article/10.1007/s00281-015-0502-8
  4. Agmon-Levin N, Paz Z, Israeli E, Shoenfeld Y. Vaccines and autoimmunity. Nat Rev Rheumatol 2009;5(11):648-52.
  5. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6470801/
  6. https://en.wikipedia.org/wiki/Rheumatology
  7. https://fumeni.org.mx/wp-content/uploads/2015/07/pdf1-otros.pdf (biraz eski bir literatür ama merak etmeyin sorun hala sürüyor)
  8. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/07/06/misafir-yazar/bagisiklik-sistemi-hazir-ve-ogrenilen-olmak-uzere-ikiye-ayrilir/
  9. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/08/06/misafir-yazar/bagisiklik-viruslere-karsi-nasil-calisir/
  10. https://personel.omu.edu.tr/docs/ders_dokumanlari/7472_39778_534.pdf
  11. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/12/27/misafir-yazar/asinin-muhtemel-yan-etkilerine-hazir-misiniz/
  12. https://lilliputian.me/2018/03/immunogenetik-ve-tarihi-acidan-asi-illuzyonu-prof-dr-alisan-yildiran/
  13. https://lilliputian.me/2020/03/virus/
  14. https://en.wikipedia.org/wiki/Laboratory_diagnosis_of_viral_infections
  15. https://en.wikipedia.org/wiki/Gelatin
  16. https://en.wikipedia.org/wiki/RNA_interference
  17. https://en.wikipedia.org/wiki/Nanomedicine

*Bu yazı, bir vesile ile tanışdığım, zerafeti ve bilgisini müşahede etmekden fevkalade memnuniyet duyduğum değerli romatolog Prof. Dr. Ahmet Gül beyefendiye ithaf edilmişdir.

** Halka hitaben yazıldığını dikkate alınız lütfen!

*** Enfeksiyoncu bahsine şimdilik tekrar girmek istemiyorum.

Bingür Sönmez Hakkında Suç Duyurusu Dilekçesi

Bingür Sönmez Hakkında Suç Duyurusu Dilekçesi

Sevgili arkadaşlar merhaba,

Yüce Allah’tan 2021 yılının “Özgürlüğe Uyanış” Yılı olmasını istiyorum. İnşallah olur.

Sizi “Uyanış Hareketine” katılmaya davet ediyorum. Şimdi tepkimizi göstermezsek, ileride göstereceğimiz tepkiler de işe yaramayacaktır.

Maske konusunda olayı tam olarak anlamadığımız ve dünyadan gelen bilgilere ulaşamadığımız için korku içinde kabullendik. Sonra maskenin bir “çöplük / pislik”  olduğunu ve virüslere karşı bizi korumadığını hatta öldürdüğünü öğrendiğimizde, yasaklar geldi sesimizi çıkartamadık. Artık maske takmayanlara öcü gözüyle bakar olundu. Maske takmayan binlerce kişiye ceza kesildi.

HES kodunu harika bir buluş olarak sundular ve HES kodu olmaz ise seyahat edemezsiniz, uçağa binemezsiniz “güvenliğiniz” bizim ve toplum için çok değerli dediler anlamadık. Bizi ve toplumu düşündüklerini zannettik. Şimdi HES kodu olmayanları resmi dairelere, şehir içi ulaşıma, hastanelere, muayenehanelere bile almıyorlar. AVM’lere almıyorlar. Yakında mahallemizdeki küçük marketlere de almadıklarında şaşırmayacağız.
Şimdi sırada o “muhteşem covid aşıları” geliyor. Aşı olmayanın HES koduna aşısız olduğu kaydedilecek ve bir de bakmışız ki artık sokağa bile çıkmamıza izin verilmeyecek. Ya şimdi eylem yapacağız ya da sıramızı bekleyeceğiz…

Bize dokunmayan yılan yaşasın diyenler, o yılanın daha güçlenerek saklandıkları yerde onları da bulacağından habersiz özgürce yaşayacaklarını zannediyorlar. O kaçınılmaz son ile bir gün kendileri de karşılaşacaklar.

Bizleri önce korkuttular sonra da güvenliğimiz için yavaş yavaş özgürlüğümüzü elimizden aldılar.

Bu bir ulusal güvenlik sorunudur. Uyanmak isteyenlere selam olsun… 

Her gün birer birer uyanan insanlar birlik olacak ve toplumsal hipnoz ile uykusunda olan sevdiklerini küresel güçlerin senaryosunu yazdığı oyundan uyandıracak. Haklı mücadelemizde tek kalırsak bizleri otorite sindirebilir ama birlik olup sayımızı artırırsak bize zarar veremezler. Kendi özgürlüğümüz ve sevdiklerimizin özgürlüğü için uykuda olan insanları uyandırmalıyız. Uyanmak istemeyen ölü canlara da yapacak bir şeyimiz yok.
Biz ancak diri canları uyarabiliriz / uyandırabiliriz. (Fatır Suresi 19.20.21.22. ayetlere bakınız)

Bir elin nesi var iki elin sesi var. Belki çoğunluk( %90) hemen uyanmayacak ama uyanan azınlığın (%10) manevi gücü diğerlerinin de uyanmasına yardım edecektir.

Covid Aşısı olmak isteyenler olabilir ve onların yaşam haklarına saygı duyuyoruz. Biz olmak istemiyoruz ve bizim de yaşam haklarımıza saygı duyulmasını istiyoruz. Bizim yaşam alanlarımızı ve anayasal haklarımızı sınırlamaya kimsenin hakkı yoktur.

İnsanların en temel ihtiyacı “hayatta kalma ihtiyacıdır.” En temel içgüdü hayatta kalmaktır. İnsanların hayatta kalabilmeleri için, bir işi olması, çalışabilmesi, üretebilmesi ve iş yapması gerekir. İhtiyacı olan parayı kazanabilmesi gerekir. Para kazanabilmesi için işe gidebilmesi, bir işinin olması, otobüse, uçağa binebilmesi, bankaya girebilmesi, markete ve hastaneye girebilmesi ve hatta resmi dairelere girebilmesi gerekir ki yaşayabilsin.

Covid aşısı olmak istemeyenlerin en temel ihtiyacı olan “ hayatta kalma, yaşama ihtiyacını” ellerinden alacaklarını söyleyen etiketli meşhur hekimler ile başlayan saldırı dalgası, gazeteciler ve diğer şahıslar ve kurumlar ile de davam ediyor ve böyle giderse etmeye devam edecektir.

Herkes sınırlarını / haddini bilmelidir.
Haddini/ Sınırlarını bilmeyen Bingür Sönmez isimli şahıs FOX televizyon kanalında şöyle konuşmuştu

Muhtemelen ocak ayı içerisinde herkese aşı yapılacak. Ama ‘Ben aşı yaptırmam’ diyenler birer vatan hainidir. Onlara kız bile vermeyeceğiz. Resmi daireye bile giremeyecekler. Okula gidemeyecekler. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok, kanun çıkarıp ‘Herkes yapacak’ deme şansımız yok. Ama kurallar koyacağız, nasıl sokağa çıkma yasağının kuralı var, aşıda da kural koyacağız. Devlet dairelerine giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar. Başka çaremiz yok.”

Bu şahıs ve buna benzer şahıs ve kurumlar kendileri gibi düşünmeyen insanlara hakaret etmiştir ve etmeye devam edeceklerdir. Bizler birlik olursak bu saldırıları yapamazlar.

31.12.2020 tarihinde bu şahıs hakkında Ankara Batı Adliyesine suç duyurusu dilekçemi verdim. İnşallah inceleme başlatılır ve bu şahıs hakkında dava açılır. 

Sizi haklı mücadelemize davet ediyorumGelin canlar birlik olalım. Birlikten kuvvet doğar. 

Örnek dilekçe ile lütfen sizde bu şahıs hakkında bulunduğunuz ilçe mahkemelerine suç duyurusunda bulunun. Yüzlerce insandan gelen dilekçeler ile savcılık makamları harekete geçecektir. Adalet inşallah sağlanacaktır. Birlik olmazsak bu insanlar bize tek kaldığımızda zarar verebilir. Birlik olup bizlere yapılan haksızlıklara anında yasal yolları ve haklarımızı kullanarak, cevap verirsek bu saldırıları yapamazlar.

Küresel güçlerin elinde olan Ana Akım Medyada bizim fikirlerimize yer vermiyorlar. Sosyal medyada yayınladığımız videoları kaldırıyorlar, sayfalarımızı kapattırıyorlar. Sadece bunlara bakarak bile aslında nasıl bizlerden KORKUYORLAR anlaşılabilir. Toplumsal uykuda olan insanların uyandırılmasını istemiyorlar.

Madem salgın var madem bu hastalık çok tehlikeli karşı görüşlerin de dinlenmesi gerekmez mi? Sözde “Bilim Kurulu” ve destekçilerinin çıktığı TV programlarına bizim gibi düşünen bilim insanlarını ya da bu konuda araştırma yapmış sade vatandaşları çıkartmıyorlar.

Gerçek bilim, sorgulayan insanların yapacağı bilimdir. Sorgulamamıza izin verilmiyorsa bu yalan bilimdir. Kendilerine ve bilimlerine güvenseler bizim gibi düşünenlerin fikirlerine de izin verecekleri programlar yaparlar ve işte o zaman halkımız gerçeği kendisi anlayacaktır.

Gerçekler; kolay, basit ve anlaşılırdır. Yalanlar ise zor, karmaşık ve anlaşılmazdır. 

Buradan yola çıkarak erdemli yaşayan 7 yaşındaki bir çocuk ile 70 yaşındaki olgun bir insan bile gerçeğin ne olduğunu hemen anlayabilir. Bu insana yüce Allah tarafından armağan edilmiş “Furkan” yani gerçek ile yalan arasındaki farkı anlayabilme yeteneğidir. ( Enfal Suresi 29. Ayete bakınız)

Toplumsal hipnoz ile uyutulan ( televizyonlar, haberler, siyaset, spor, şans oyunları, diziler ve diğerleri) insanın kafası önce saçma sapan bilgiler ile karıştırılmaktadır. Sunulan hastalık hakkında karmaşık, zor ve anlaşılamayan bilgiler medya tarafından korku ve o korkuyu destekleyen bilim insanları ile halka aktarılmaktadır. Karşı görüşlere yer verilmeden korku ekme işlemi devam etmektedir.

Onları ektiği korkuya karşılık biz cesaretle SEVGİ ekeceğiz. İnsan ne ekerse onu biçer…
Allah’ın izni ile biz bu işi sevgi ile çözeceğiz.

Erdemli yaşayan her insan iki farklı görüşü dinleyerek ya da seyrederek hemen gerçeğin ne olduğunu anlayabilir. Bu yaradılış hediyesi Furkan, insanlığın kurtuluşudur.

Tüm övgü, bize bilmediklerimizi öğreten yüce Allah’adır.

Selam ve sevgi ile…

Diş Hekimi Mahmut Demirkan

Ankara

Örnek Dilekçeye aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

Bingur-Sonmez-Hakkinda-Suc-Duyurusu-Ornek-Dilekce

İndir

(Bağlı Olduğunuz Adliyenin İsmi) … ADLİYESİ CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA,

Tarih: 31.12.2020

Şikayet Eden : … (TC: )

Adres:

Şüpheli : Prof. Dr. Bingür Sönmez / İstanbul

Konu : Şüphelinin katıldığı bir televizyon programında kullandığı ifadeler

Suç Tipleri : TCK-115_İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme

TCK-122_Nefret ve Ayrımcılık

TCK-123_Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma

TCK-216_Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

Açıklamalar :

– OLAYIN GEÇMİŞİ –

Sayın Savcım,

Şüpheli Prof. Dr. Bingür Sönmez, FOX TV adlı televizyon kanalında katıldığı programda, Corona Virüsü aşılarına ilişkin açıklama yaparken aynen şu ifadeleri kullanmıştır;

Muhtemelen ocak ayı içerisinde herkese aşı yapılacak. Ama ‘Ben aşı yaptırmam’ diyenler birer vatan hainidir. Onlara kız bile vermeyeceğiz. Resmi daireye bile giremeyecekler. Okula gidemeyecekler. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok, kanun çıkarıp ‘Herkes yapacak’ deme şansımız yok. Ama kurallar koyacağız, nasıl sokağa çıkma yasağının kuralı var, aşıda da kural koyacağız. Devlet dairelerine giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar. Başka çaremiz yok.”

Şüphelinin bu ifadeleri internet ortamında hızlı bir şekilde yayılmış ve kendisine Sosyal Medya üzerinden gelen tepkiler üzerine, Hürriyet Gazetesi’ne şu açıklamaları yapmıştır;

Pandemi döneminde herkesin aşı olması gerekir. Devlet herkesin aşılaması için bir kanun yapamaz. Ama aşıya zorlayabilir. Toplumun yüzde 70-80’i aşılanmadan aşı başarılı olamaz. Bunu anlatmak için televizyon programına katıldım. Aslında kimseye vatan haini demek istemedim. Aşı olmanın bir vatanseverlik olduğunu vurgulamak istedim. Bunun dışında diğer sözlerimi espri olarak söyledim. Açıklamalarım amacından saptırıldı. Kimseyi vatan hainliği ile itham etmiyorum. Ama aşı kampanyasına katılmak bir vatandaşlık görevidir. Bakanlığımızın da bu konuda çok katı kurallar koymasını bekliyorum.”

Şahsın özrü kabahatinden büyüktür. Milletin aklı ile dalga geçerek, milleti tekrardan aşağılama cesaretini göstermiştir.

Bu nedenle Şüphelinin sosyal medya üzerinde eleştirilmesi, bu eleştiri nedeniyle Şüphelinin yine alenen aşağılama ve ayrımcılık içeren ifadelerinin veya işbu suç duyurusuna cevaben yapacağı benzer savunmaların bir değeri yoktur ve olmayacaktır.

Sayım Savcım, bu şahıs TCK-115, TCK-122,TCK-123, TCK-216. Maddelerine göre suç işlemiştir.

Bu tarz konuşmaların toplumu “aşı olmak isteyenler ve aşı olmak istemeyenler” şeklinde ikiye böldüğü, ayrıştırdığı ve kutuplaştırdığı açıktır.

Bu tarz konuşmaları yapan şahıslar veya kurumlar hakkında gerekli tedbirler şimdiden alınmaz ise toplumda kin ve nefret duyguları körüklenecektir. Bu durumun da toplumu şiddete sevk edeceği açıktır.

Dolayısıyla, bu bir ulusal güvenlik sorunudur.

Sayın Savcılık Makamının da malumu olduğu üzere özellikle; Avrupa’nın Almanya, Fransa ve İngiltere gibi çeşitli ülkelerinde ve yine Amerika ve Kanada gibi gelişmiş (somut olay bakımından aşı geliştiren ülkelerde) sağlık tedbirlerinin “bağımsız olduğu” çeşitli nedenlerle kabul edilemeyen bilim kurulu ve resmi makam kararları sıklıkla protesto edilmektedir. (Aşı geliştirdiğini iddia eden Rusya ve Çin, yönetim tiplerinden dolayı protestolara sahne olamamaktadır.)

İşbu durum Sağlık Bakanının bilgisi dahilindedir. Bu nedenle tüm basın açıklamalarında, aşının zorunlu olmayacağını, ikna yolunun esas olduğunu ifade edegelmiştir. Buna rağmen, Şüpheli gibi “itibarlı” etiket sahibi şahıslar tarafından toplumdaki henüz ikna olmamış kişiler ayrıştırılmakta, ötekileştirilmektedir. Söz konusu tedbirlerin uygulamada yol açtığı sıkıntılar sıklıkla medyanın da gündemine girmektedir. Örneğin, tek başına maskesiz olarak araç süren sürücüye kesilen cezanın orantılılık ilkesine aykırı olduğu, elde edilmesi hedeflenen menfaat ile öngörülen tedbirin dengeli olmadığı resmi makamlar tarafından da ifade edilmiştir.

Şüpheli şahıs ve benzer nitelikte açıklamalar yaparak toplumu bölmeyi hedefleyen, aklındaki soru işaretlerini henüz giderememiş masum vatandaşları ikinci sınıf vatandaş yerine koyarak “bölücük faaliyetleri” yürüten “asıl amacını gizleyen / kripto ” şahısların asıl amaçlarının kovuşturulması en azından soruşturulması bu nedenle elzemdir.

Savcılık Makamının yine malumu olduğu, Resmi makamlarca da çeşitli düzeylerde dillendirilen ve Ana Akım Medya tarafından sürekli ifade edildiği şekliyle “yeni normal” aynı zamanda yeni bir toplum düzenini ifade etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü eskiye dönüşün mümkün olmadığını, yeni salgınlara daima hazır olunması gerektiği yönünde açıklamalar yapmaktadır.

“Yeni Normal”, yeni bir toplum demektir. Dünya siyasal ve hukuki tarihinde bilinmektedir ki, Zaman içerisinde birçok dönüş yaşanmıştır. Orta Çağda feodalitenin yıkılmasından başlayarak, Fransız İhtilali ile gelen Cumhuriyetçiler ve Kralcılar, laikler ve dinciler çatışmaları, sonrasında etnik kökenli çatışmaları, kapitalist ve sosyalist devlet bloklarını ortaya çıkarmıştır. Hepsi kendi zamanında “yeni normal” olmuştur.

Bugünün ise “yeni normali” Devletler ve Devletlere “para karşılığı” hizmet sunan özel şirketlerin Devleti oluşturan sıradan bireyler üzerinde tam kontrol ve tam hakimiyetine götüren bir yoldur. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki tüm hakların, “özel sermayenin öngördüğü şekilde” kırpıldığı, yeniden şekillendirildiği, hatta tamamen ortadan kaldırıldığı bir döneme girilmiştir. Bu yeni döneme girişte elbette sancılar olacaktır.

Tüm bu açıklamalar, Şüphelinin ifadelerinin “basit birer espri olmadığı”, daha önceden düşünülmüş, belli bir zemin yoklaması, etki – tepki mekanizmalarının değerlendirilmesi gayesi ile olduğu ortadadır.

Gerçek vatanseverler, Savcılık Makamının takdirinde olduğu üzere, “birkaç özel şahsa bağlı şirketlerin” yaptığı bilimsel çalışmalar değil, tam bağımsız bilim insanlarının yaptığı çalışmalar olacaktır. Ancak mevcut tedbirlerin her biri üzerinde ayrı ayrı tartışılmakta belli bir uzlaşı sağlanamamaktadır. Sağlık Bakanı, işbu durumun farkında olduğundan, halkı galeyana getirmemek için kelimeleri özenle seçerken Şüpheli bilerek isteyerek kasten seçtiği kelimelerle toplumu bölme, belli düşünceleri bastırma çabasına girmektedir.

Bugün Şüpheli şahsın beyanlarının tamamen karşılıksız bırakılması, yarın toplumun belli kesiminde büyük patlamalara sebebiyet verebilecektir.

Dolayısıyla, bu bir ulusal güvenlik sorunudur.

Sayın Savcım, işbu dosyayı ele alırken basit bir Şüphelinin ifadesi değil, kendi çocuklarınızın, sevdiklerinizin ve tüm dünyadaki özgür insanların yaşayacağı dünyayı şekillendirecek, kişilerin ifadesini alacaksınız.

Sayın Savcım, ya toplumun, “Alevi- Sünni” “Türk-Kürt” gibi “aşılı – aşısız” daha doğrusu “hemen itaat edenler” ve “yeni normalin asileri” gibi yeni tip bir bölünme ile karşı karşıya olduğunu sezgisel anlayışınızla göreceksiniz. Ya da bu şahısların ve kurumların davranışlarda şuanda ve geleceğe dair bir sakınca görmeyerek, Şüphelinin ifadesini dahi almadan kovuşturmaya yer olmadığı kararını vereceksiniz.

Bir olaya şahit oluruz ve o ana kaza denir. Her kaza / olay anında bir karar veririz. İşte kaderimiz o anda verdiğimiz karar ile şekillenir. İnsan ne ekerse onu biçer. Bu insanlar masum insanlar üzerine korku ile kötülük ekiyorlar. Sayıları az ve çoğunluk üzerinde hakimiyet kurmak adına korku ile kötülük ile insanları fakirlik ile korkutarak (Bakara Süresi 268. ve Hud Suresi 6. ayetlerine bakabilirsiniz) çoğunluğun içindeki sevgi ve pozitif enerjiyi korku ve negatif enerjiye değiştirmek istiyorlar.

Planları insanları köleleştirmektir. HES dijital bir tasmadır. İnsanları önce korkutuyorlar, sonra ayrıştırıyorlar, çatışma çıkartıyorlar karmaşa/ kaos çıkartarak kolluk kuvvetleri ile toplumu karşı karşıya getirmek istiyorlar. Ardından sıkıyönetim tedbirleri ile insanların özgürlüklerini ellerinden almayı planlamaktadırlar. Onların planı varsa yüce Allah’ın da bir planı vardır ve Allah hesabı çabuk görendir. (Enfal Suresi 30. Ayete bakabilirsiniz)

Ancak verilen karar ne yönde olursa olsun, bu kararın toplum üzerindeki “ağırlığını” çok da uzak olmayan bir gelecekte herkes görecektir.

Ben tarafımı belli etmek adına ve yüce Allah’a olan sorumluluk bilincim ile size bu şikayet dilekçesini hazırladım. Şahitliğimi doğru yapmak adına (Nisa Süresi 135. Ayete göre) görevimi yerine getirmenin huzur içerisindeyim. (Araf Suresi 163, 164, 165 ve 166. ayetlerine bakabilirsiniz.)

– DEĞERLENDİRME –

1. HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMA

1.1. Şüphelinin tüm beyanı hukuka aykırı içerikte olsa da, en önemli kısmı Anayasa’nın 17. Maddesi gereği anayasal hakkını kullanan vatandaşlara “vatan haini” denmesidir.

1.2. TCK_216. Maddesi Şüpheli şahsın ifadelerine ilişkin düzenleme getirmiştir ve aynen aşağıdaki şekildedir;

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

1.3. Bu konuda bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında şu ifadelere yer verilmiştir;

5237 sayılı TCK.nın 216 ncı maddesi dahi gözetildiğinde, somut olay yönünden aynı sonuca varılmakta, iç düzenlemeler ve Anayasa’nın 90. maddesi ışığında yargı organları için tek ölçüt olan “hukuksal bakış” açısıyla eylemin TCK.nın 312/2. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu ve yaptırım yönünden de orantılılığın ve ölçülülüğün gözetildiği açıktır.

Tüm bu hukuksal tesbit ve incelemeler karşısında sanığın seçtiği hedef kitle ve içerikle birlikte açıklamadaki özensizlik, aşağılayıcı üslup nazara alındığında yazının, halkın bir kesimini diğer kesime karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde düşmanlığa ve kin beslemeye açıkça tahrik ettiği ve bunu yaparken de şiddet içeren ifadeler kullandığı anlaşılmakla, genele yönelik ifadeler nedeniyle devletin müdahalesini bekleyen hedef kitlenin, düzene olan saygı ve bağlılığı nedeniyle karşı tepkisini göstermemesi veya gösterememesi hatta yasal yollara başvurmaması da yakın tarihimizdeki örnekler de hatırlandığında ortaya çıkan suçu kaldırmayacağından Yerel Mahkemenin mahkûmiyet kararı yerinde görülmekle Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.

(Yargıtay CGK, 2004/8-201 E., 2005/30 K., 15.03.2005)

1.4. Bu bilgiler ışığında bilinmelidir ki, aşı bir tıbbi müdahaledir. Tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartları bellidir. Bunlar, tıbbi müdahalenin yetkili kişi tarafından yapılması, tıbbi gereklilik (endikasyon) olması, tıbbi kural ve standartlara uyulması ama en önemlisi, Hasta Hakları Yönetmeliği 24. Maddesinde düzenlenen “aydınlatılmış onamdır.”

1.5. Covid aşılarının tıbbi standartları da halen daha belli değildir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiği Şüphelinin tamamen haksız bir ithamda bulunduğu, insanlara hakaret ettiği, toplumun geniş kesimlerinde yankı bulan “ covid aşısı yaptırmayanlara” karşı aşağılama hareketine bayraktarlık yaptığı ortadadır.

1.6. Zorunlu aşılar ve aşıların zorunlu kılınması hakkında, Şüphelinin de işinden dolayı çok iyi bilmesi gereken yakın tarihli Anayasa Mahkemesi kararının ilgili kısmı aşağıda paylaşılmıştır,

77. Zorunlu aşı uygulamasının kanuni temeli bağlamında Halk Sağlığı Kurumu tarafından gönderilen yazı içeriğinde belirtilen 1593 sayılı Kanun’un 57. ve 72. maddeleri ile Sağlık Bakanlığının 25/2/2008 tarihli ve 2008/4 sayılı Genelge’sinin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

78. 1593 sayılı Kanun’un 57. maddesinde belirli hastalık türleri sayılmış, 72 maddede ise 57. maddede zikredilen hastalıklardan birinin ortaya çıkması veya ortaya çıkmasından şüphe edilmesi durumunda bir kısım tedbire başvurulacağı belirtilmiş ve söz konusu tedbirler arasında hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı uygulanması şeklindeki tedbire de yer verilmiştir. İlgili Genelge’de ise gene bağışıklama programına ilişkin ilke ve usuller belirlenerek bebeklik dönemini de kapsayacak şekilde belirli yaş grupları için çeşitli periyotlar dâhilinde bazı aşıların uygulanmasına ilişkin esas ve usuller düzenlenmiştir. Söz konusu Genelge kapsamında yer verilen aşı türlerine bakıldığında 1593 sayılı Kanun’un 57. maddesinde tahdidi olarak sayılan hastalıklar için tatbiki öngörülenlerle sınırlı bir düzenleme olmadığı anlaşılmakta; başvurucuya tatbiki öngörülen aşılanıl da 1593 sayılı Kanun’un 57. maddesinde tahdidi olarak sayılan hastalıkları tam olarak karşılamadığı, bu kapsamda 57. maddede zikredilen hastalıklardan birinin ortaya çıkması veya ortaya çıkmasından şüphe edilmesi durumunda hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı uygulanması hususunu düzenleyen 72. madde hükmünün de başvuruya konu uygulamanın kanuni dayanağı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı: anlaşılmaktadır.

79. Bunun yanı sıra 1593 sayılı Kanun’da münferiden çiçek aşısının mecburi bir aşı olarak öngörüldüğü ve söz konusu yükümlülüğün zaman ve kişi grupları dikkate alınarak Kanun’un 88-94. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmektedir. Bunun dışındaki aşı uygulamasının Bakanlığın ilgili Genelge’si kapsamında ve belirlenen program çerçevesinde yapıldığı görülmekle birlikte genel ve zorunlu aşı uygulamasına dayanak oluşturacak bir kanun hükmünün mevcut olmadığı: anlaşılmaktadır.

80. Halk Sağlığı Kurumu tarafından gönderilen yazı içeriğinde belirtilen ve aşı uygulamasının kanuni dayanağı bağlamında yer verilerek halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi, sağlık için risk oluşturan faktörlerle mücadele edilmesi; bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar ve belirli hastalık ve risk gruplan ile ilgili izleme, inceleme, araştırma, bağışıklama ve kontrol çalışmaları yapılması görevini Halk Sağlığı Kurumuna verdiği belirtilen Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin de Anayasa’nın ikinci kısmının ikinci bölümünde yer alan bir temel hakka yönelik sınırlandırma ve müdahale açısından dayanak olamayacağı açıktır.

81. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

82. Açıklanan nedenlerle zorunlu aşı uygulaması bağlamında başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

(AYM, 2014/4077 Başvuru Numaralı, 29.06.2016 Tarihli Kararı)

2. DİĞER SUÇ TİPLERİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME

2.1. Şüphelinin ifadeleri aynı zamanda, TCK-115_İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme, TCK-122_Nefret ve Ayrımcılık, TCK-123_Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma suç tiplerine de uygunluk göstermektedir. Yukarıdaki izahat nedeniyle tekrardan uzun uzun her bir suç tipine uygun hareketler ifade edilmeyecek, ilgili mevzuat hükümleri gösterilmekle yetinilecektir. Bu bakımdan Şüpheli işbu sayılan her bir işlediği suç için ayrı ayrı cezalandırılmalıdır.

TCK-115_İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme

(1)Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

TCK-122_Nefret ve Ayrımcılık

(1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;

a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,

b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,

c) Bir kişinin işe alınmasını,

d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

TCK-123_Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma

(1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

2.2. Diğer bir husus ise Şüphelinin kendini kanun koyucu ve/veya yürütme yerine koymasıdır. Şüphelinin kullandığı “Ama kurallar koyacağız, nasıl sokağa çıkma yasağının kuralı var, aşıda da kural koyacağız. Devlet dairelerine giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar.” İfadeleri bunu göstermektedir. Yine bu ifadeler, doğrudan doğruya, “aşılı – aşısız” ayrımının yapılmasına ve halkın birbirine düşman etme amacı taşımaktadır.

2.3. Şüpheli gibi kişiler tarafından, “toplumun yeni yeni sosyal sınıflara ayrılarak, terörize edilmesi, tıbbi müdahaleleri reddedenlerin düşman olarak gösterilmesi, vatandaşlar arasında kin ve nefret tohumlarının ekilmesi asla kabul edilemez. En azından Anayasası’nda; demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkelerine yer vermiş bir Devlet vatandaşları arasında.

2.4. Sayın Savcılık yapacağınız soruşturmanın sonucunda, tıbbi bir müdahale hakkında aklında soru işareti olan masum vatandaşları “vatan haini” olarak niteleyen Şüphelinin bu ifadeleri ile gerçek niyetinin ne olduğu ve neyi amaçladığı ortaya çıkacaktır. Her şeyden daha önemli insan sağlığını korumakla görevli, toplumun değerli mesleklerinden birini icra eden doktorların, tüm sağlık çalışanlarının ve Covid Aşısına karşı fikrini beyan eden herkesin, Şüphelinin ifadeleri nedeniyle halk önünde itibarsızlaştırılması kabul edilemez.

Bu suç duyurusu hem şahsım ve vatandaşlarımız adına olduğu kadar, aynı şekilde hem de “meslek itibarı zedelenen” tüm sağlık çalışanları adınadır.

Sebepler : 5237 Sayılı TCK, 5271 Sayılı CMK ve sair ilgili mevzuat.

Deliller :

1. Şüphelinin Fox TV kanalında yer alan ifadeleri

2. Bilirkişi İncelemesi

3. Her türlü kanuni delil

Netice ve Talep :

Yukarıda arz ve izah olunan ve Savcılık Makamının re’sen gözeteceği nedenlerle,

şüphelinin ifadeleri nedeniyle ortaya çıkan her bir suç tipine göre ayrı ayrı cezalandırılmasına,

muhakeme masraflarının şüpheli/sanık üzerinde bırakılmasına,

karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. (Tarih)

Şikayetçi

İsim Soyisim

İmza

belgeyi indirmek için tıklayınız