Vücudun doğal savunma sistemlerini, en büyük organımız olan cildi, mukozaları, solunum ve sindirim sistemlerini atlayarak doğrudan kas içine zerk edilerek buradan dokulara ve kana geçmesi sağlanan aşı içeriğinde antijenler, koruyucular, adjuvanlar, stabilizatörler, antibiyotikler, tamponlar, seyrelticiler, emülgatörler ve inaktive edici kimyasallar kullanılmakta ve bunun yanısıra aşı geliştirilirken virüs veya bakteri için besiyeri ya da medyum olarak kullanılan insan ve hayvan doku ve hücrelerinden aşılarda kalıntılar bulunmaktadır.
Aşı üreticileri fikri mülkiyet kanunları uyarınca aşıların tam formülünü açıklamak zorunda değiller ve içerikte istedikleri an değişiklik yapma hakkında sahipler; yani ebeveynlerçocuklarının vücuduna tam olarak ne verildiğini aslında hiçbir şekilde bilmiyorlar.
Amerikan hükümeti ve aşı politikalarını belirleyen merci olan CDC aşılarla ilgili problemler, yaralanmalar, hastalık ve ölüm bildirimi için tamamen aşı üreticilerinin deney/test ve bildirimlerini baz almakta, bu durum tıpkı adam öldürme suçundan yargılanan sanığa aynı zamanda hakim rolünün verilerek kendi kaderini belirlemesine imkan sağlamaya benzemektedir. Bugün aynı zamanda ekonomik ve politikajandalara da sahip aşılara onay veren kuruluş, Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA), aşılara kitlelere vurulmak üzere onay vermeden öncekendi bünyesinde aşılar üzerinde hiçbir test uygulamamakta, yalnızca üreticinin deney ve test sonuçlarını incelemektedir.
Bugünün aşıları yakalanmak istemediğimiz hastalıkların “canlı” (tıbbi paradigma “vücutta üreme kabiliyetine sahip” organizma olarak kabul ediyor) versiyonlarını içermelerinin yanısıra GDO; enfekte inek, domuz, tavuk ve maymun hormonları; H1N1 gibi test edilmemiş virüs kombinasyonları; alüminyum; cıva; emülgatörler; çeşitli hayvanlardan, sivrisineklerden ve hastalıklı insanlardan hibrid bakteriler kullanılmaktadır.
Aşağıda aşı içeriğinde yer alan maddeler kısaca tanıtılacaktır:
ANTİJENLER: İmmün yanıt indüklemek için aşılarda kullanılan ana bileşen olup mikropların zayıflatılmış hali ya da hastalık yapıcı organizmanın fragmanı olarak aşıda bulunurlar: virüsler (polio-çocuk felci), bakteriler (Bordetella pertussis-boğmaca) ve toksoid (Clostridium tetani-tetanoz) bunlara örnek olarak verilebilir.
BESİYERİ/MEDYUM (Büyüme Ortamı): Virüslerin üretilebilmesi için bir medyuma/besiyerine ihtiyaç vardır. En sık kullanılan besiyerleri civciv embriyosu fibroblastları; civciv böbrek hücreleri; fare beyni; Afrika yeşil maymununun böbrek (Vero) hücreleri; ve insan diploid (fötal doku) hücreleri (MRC-5, RA 27/3, WI 38).
KORUYUCULAR: Aşilarda Mikrobiyal kontaminasyonu önlemek için kullanılıyor. Thimerosal (cıva), gelişimsel toksin olarak kabul edilmiştir; yani doğuştan gelen özürlere, düşük doğum ağırlığına, biyolojik bozukluklara, çocuk büyüdükçe ortaya çıkacak psikolojik veya davranışsal bozukluklara yol açtığı bilinmektedir. Hamilelikte maruz kalınması durumunda fötüsün gelişiminde aksaklıklar oluşabilir ve hatta ölümle sonuçlanabilir.
KAYNAK:
2008 Neuroendocrinology Letters: “Thimerosal has been recognized by the California Environmental Protection Agency, Office of Environmental Health Hazard Assessment as a developmental toxin. This implies that Thimerosal may produce birth defects, low birth weight, biological dysfunctions, or psychological or behavior deficits that become manifest as the child grows. Maternal exposure during pregnancy may disrupt the development or even cause the death of the fetus. … It is clear from these data that additional ND research should be undertaken in the context of evaluating mercury-associated exposures, especially from Thimerosal containing Rho(D)-immune globulins administered during pregnancy.
The Material Safety Data Sheet (MSDS) on Thimerosal, “Exposure to mercury in-utero and in children may cause mild to severe mental retardation and mild to severe motor coordination impairment.”
(“Anne karnında veya çocuklukta maruziyet durumunda hafif ve/veya ağır zihinsel özürlülük ile hafif ve/veya motor koordinasyonu bozukluklarına yol açabilir.”)
Thimerosal’in toksikolojik incelemesine bakıldığında ise insanlarda kronik etkisinin somatik hücrelerde gen mutasyonuna sebebiyet verici olduğu ve böbrekler, karaciğer, dalak, kemik iliği, merkezi sinir sistemine zarar verebileceği yönündedir. Hayvanlarda yapılan deneylerde kanser yapıcı etkisi saptanmış, ancak insanlar üzerinde karsinojenite çalışmaları yapılmamıştır.
KAYNAK: The Material Safety Data Sheet (MSDS) on Thimerosal, “Toxicological Information – Chronic Effects on Humans: Mutagenic for mammalian somatic cells. May cause damage to the following organs: kidneys, liver, spleen, bone marrow, central nervous system (CNS). Special Remarks on Chronic Effects on Humans: May cause cancer based on animal data. No human data found.”
Benzetoniyum klorür‘ün endokrin, cilt ve duyu organı toksini olduğu şüphesi bulunmaktadır.
2-phenoxyethanol‘un, embriyonik ve fötal gelişim ile canlıların üreme sistemlerinde toksik etkisi olduğundan şüphelenilmektedir; kimyasal yapı olarak antifrizle benzeşmektedir.
Fenol; kan, gelişim, karaciğer, böbrek, sinir sistemi, üreme sistemi, solunum sistemi, cilt ve duyu organı toksinidir.
ADJUVANLAR: “Bağışıklığı” kuvvetlendirmek (antikor üretimini arttırmak) için kullanılırlar. En yaygın olarak kullanılanı alüminyum tuzlarıdır. Skualen (squalene) antrax aşısında kullanılmıştır ve “Gulf War Syndrome” ile ilgisi olabileceği düşünülmektedir.
*Aşılarda alüminyum kullanımı ile ilgili bilimsel bulgular için buraya bakınız.
STABİLİZATÖRLER: Kimyasal reaksiyon oluşumunu engeller, aşı içeriğinin birbirinden ayrışmasını veya flakon yüzeyine yapışmasını önler. Stabilizatör olarak genellikle fötal sığır (buzağı) serumu kullanılır. Monosodyum glutamat (MSG), ısı, ışık, asidite veya nem maruziyetinde aşının değişmeden kalmasını sağlar. İnsan serumu albumini canlı virüslerin stabilizasyonunda kullanılır. Aşıları donarak kurumaya veya ısıya karşı koruyan domuz jelatini ağır alerjik reaksiyonlara yol açabilmektedir.
ANTİBİYOTİKLER: Aşıların üretim ve saklanma süreçlerinde bakteri oluşumu engeller. Neomycin bir gelişimsel toksin olup aynı zamanda nörotoksik özelliğinden de şüphelenilmektedir. Streptomycin‘in kan, cilt ve duyu organı toksini olduğundan şüphelenilmektedir. Polymyxin B‘nin, karaciğer ve böbreğe toksik etkisinden şüphelenilmektedir.
KATKI MADDELERİ (Tamponlar, seyrelticiler, emülgatörler, eksipiyanlar, kalıntılar, solventler, vb): Aralarından sodyum klorür gibi bazıları muhtemelen zararsız olup, yumurta proteini ve maya ağırreaksiyonlara yol açabilmektedir. Ammonyum sülfat’ın karaciğer, sinir ve solunum yolları toksini olduğu şüphesi bulunmaktadır. Gliserin’in, kan, karaciğer ve sinir sistemine toksik etkisinden şüphelenilmektedir. Sodyum Borat; kan, endokrin, karaciğer ve sinir sistemi üzerinde, Polisorbat 80 (Tween 80) ise deri ve duyu organları üzerinde toksik etkiye neden olabilir. Hidroklorik asit, şüpheli bir karaciğer, immün, locomotor, solunum, cilt ve duyu organı toksinidir. Sodyum hidroksit, solunum, cilt ve duyu organı toksini olma özelliği taşımaktadır. Potasyum klorür şüpheli bir kan, karaciğer ve solunum yolları toksinidir.
İNAKTİVASYON KİMYASALLARI: Aşıları kontamine edebilecek istenmeyen virüs ve bakterileri öldürür. Formaldehid (veya formalin)’in, kansere yol açtığı bilinmekte ve aynı zamanda karaciğer, immün, sinir, üreme, solunum sistemleri ile cilt ve duyu organları toksini olma şüphesi taşımaktadır; mumyalama sıvılarında kullanılmaktadır. Glutaraldehid, gelişim, immün, üreme, solunum sistemleri ile cilt ve duyu organı toksini olma şüphesi taşımaktadır. Polioksitilen ‘inise bir endokrin toksini olduğundan şüphelenilmektedir.
KİRLETİCİLER/KONTAMİNASYON:
Bilimsel literatür incelendiğinde insanlar, ev hayvanları ve tarım hayvanlarına yönelik aşılarda ciddi miktarlarda virüs, bakteri, bunların komponentleri, toksinler, ayrıca yabancı hayvansal proteinler ile kanserojen protein ve DNA’larının bulunduğu görülmekte ve aşılardaki kontaminasyon sorunu halkın ya da medyanın idrak ettiğinden çok daha önemli bir sorun olarak bilimadamlarının karşısında durmaktadır.
Yapılan çalışmalar, değişik üreticilerden alınmış aşı numunelerinin %60’ında bir veya daha fazla kirletici organizma göstermiştir. Bu organizmalar arasında (AIDS’in öncülü HIV’yi andıran) maymun bağışıklık yetmezliği virüsü (simian immunodeficiency virus-SIV), mikoplazma, pestivirüs, SV-40 ve sitomegalovirüs bulunmaktadır. Bunun yanısıra aşıların bir kısmında mikroglial aktivitasyonu tetikleme ve hatta başka virüslerin içine yerleşerek tehlikeli hibridler oluşturma kapasitesine sahip viral fragmanlar bulunmuştur. Sitomegalovirüsün mevcudiyeti, felç/inme ile bağlantısından ötürü özellikle önemlidir. İnme geçirmiş bir grup üzerinde yapılan bir incelemede grubun %70’inin karotid arterlerinde bu virüs bulunmuştur.
SV-40 virüsü de milyonlarca doz öldürülmüş ve canlı poliovirüsü aşısını kontamine etmiş olması bakımından yine oldukça endişe vericidir. Michele Carbone ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmalar hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde aşılardan alınan SV-40 virüsünün insanlarda beyin tümörü, mezotelyoma [akciğer ve karın zarı kanserleri] ve osteosarkomaya [kemik kanseri] yol açtığını göstermiştir. Bu virüsün yine aynı biilimadamı tarafından bir dizi beyin tümörü (medulloblastom, epandimom ve koryoit pleksus papillomu) ile bağlantısı ortaya konmuştur. Bu bilgilerin üzerini kapatmak için muazzam bir çaba gösteriliyor olsa da, bu virüsün aşılar vasıtasıyla dünya çapında binlerce kanser vakasına yol açtığına ve halen de açmaya devam ettiğine dair kesin bilimsel kanıtlar mevcuttur.
Piyasaya çıkan ilk polio aşılarından SV-40 virüsünü kapmış (1963’e kadar) kişilerin bu virüsü çocuklarına geçirmiş olduğu (dikey geçiş ya da transpasental transmisyon) gösterilmiştir. Aşı taraftarları işte tam da bu yüzden bu büyük felaketi bugün bile örtbas etmeye çalışmaktadır; şimdiye kadar polio aşısıyla onmilyonlarca günahsız kişinin bilmeden bu kanser virüsünü kapmış olduğu ve hatta gelecek nesillerin de bu kontaminasyondan payını aldığı bilindiği takdirde halkın devletin halk sağlığı yetkililerine ve yürüttükleri kutsal aşılama programlarına güveni tamamen sarsılacaktır.
Virologlar bugün aşılara çoğu kanserojen olabilecek çok sayıda virüs ve mikoplazmanın karışmış olabileceğini kabul etmektedir. Bazen iki zayıf karsinojenik virüs birleştiğinde, genetik rekombinasyon sonucu karsinojenitelerinin çok daha güçlü hale gelebileceği bilinmektedir. Bugün bilinen bir başka bilimsel gerçek de, karsinojenitesi zayıf virüslerin kimyasal karsinojenlerin varlığında kanser yapıcı etkilerinin çok daha artmakta olduğudur.
Aşılarda beklenilmedik virüslerin çıkması artık alışılagelmiş bir durumdur:
Aşıyla ilgili ve diğer hücre kültürlerinde Porcine circovirus type 1 (PCV1) [domuz sirkovirüsü tip 1] muayenesi. “Porcine circovirus type 1 (PCV1) domuzlarda oldukça yaygın görülmektedir ve yakın zamanda bazı rotavirüsü aşılarında olduğu rapor edilmiştir.”
‘Zenotropik fare lösemisi virüsü’ ile bağlantılı virüs (XMRV), hem kronik yorgunluk sendromu hem de prostat kanseri hastalarında rastlanılan yeni keşfedilmiş bir insan retrovirüsüdür. XMRV’nin aşılardaki hücre substratlarında kullanılmasıyla ilgili potansiyel güvenlik sorunu bulunmaktadır…”
Ülkemizde uygulanmakda olan maymun böbrek hücrelerinden (1) elde edilmiş sinovac/coronavac aşısının sorumlu araştırıcıları olan Dr. Akova ve Dr. Ünal’ın resmi başvurusunda çalışmanın başlangıç tarihi 14 eylül, bitiş tarihi 15 Nisan, ilk bitiş tarihi ise 15 Şubat 2021 olarak verilmiş (2).
Sorumlu kuruluş olarak ise TUSEB (Health Instıtutes of Turkey) görünüyor. Ancak TUSEB’in websitesinde bu çalışma görünmüyor.
Çalışma tasarımı ‘Randomized, Double-Blind, Placebo-Controlled Phase III Clinical Trial’ plasebo ise serum fizyolojik yani tuzlu su değil ‘Aluminium hydroxide, disodium hydrogen phosphate, sodium dihydrogen phosphate, sodium chloride 0.5mL/dose’ olarak verilmiş (2).
Çalışmaya 18-59 yaş arasında 13bin katılımcı alınması planlanmış.
Aynı zamanda Bilim Kurulu üyesi de olan (3) Sorumlu araştırmacılar 25 aralık’da Bakan ve bilim kurulu huzurunda yapdıkları açıklamada, aşı kolunda 752, plasebo kolunda 570 olmak üzere 1322 kişinin neticesini değerlendiriyor ve %91.25 etkinlik belirtirken, güvenlik konusunda plasebo kolunda 6’sı yatış gerekdiren 26 vaka olduğunu, aşı kolunda semptomu olmayan 3 kişinin belirlendiğini (neye göre, PCR mı, antikor mu?) söylüyor (4).
Aşılar ülkemize geldikden ve 14 günlük incelemeden (kim, nerede, nasıl inceledi, verileri nerede?) sonra 14 Ocak 2021’de aşılama programı başladı ve bugün itibarı ile 2.6 milyonda fazla kişiye ilk doz (ne kadarı plasebo?) yapıldı (5).
Hatta, 2009’da domuz gribi aşısı olmayarak o günki aşıların bertaraf edilmesini temin eden muhterem cumhurbaşkanını bile aşılamaya (plasebo?) muvaffak oldular. Ancak, bu durum hukuki açıdan sorunlu görünmekde, ülkenin cumhurbaşkanı denek yerine konuldu diyenler var (6).
Aşılama programı nasıl başladı? Faz 3 çalışması tamamlanmadığı için Acil kullanım onayı diye bir belge ile (7).
Aşının üretildiği ülke bile yaygın kullanımına daha dün izin verdi (8).
Adı geçen aşı ile ilgili bugüne kadar sadece bir yayın o da ağustos 2020’de yapıldı (9, 10).
Bilim kuruluna göre günde 1.5 milyon kişiye haziran ayına kadar toplam 65 milyon kişiye aşı yapılması planlanmış (11).
Bakanlığın verilerine göre 1 milyon 61bin sağlık çalışanı olan ülkemizde (12), 980bin sağlık çalışanı aşı olmayı kabul etmiş ve onların aşılanması bitdikden sonra 85 yaş üstü kişiler aşılanmaya başlanmış (13).
Bugün itibarı ile dünyada tam 130 ülkenin henüz hiç bir korona aşısı yapamadığı da biliniyor (14).
Yukardan beri anlatdıklarım hakkında, bazı çekincelerim olmasına rağmen söylenmesi gereken şey, ülkemizin ve hükümetin bu noktaya kadar süreci iyi yönetmiş olduğudur….
Tek kullanımlık aşıların kişiye tahsisli olduğunu da hatırlatalım (Resim) (15).
Sinovac’ın ülkemizde uygulanmasından birinci derecede sorumlu bilim kurulu üyesinin, ülkemizde çalışmanın başlamasından hemen sonra hastalığı geçirdiği için aşı olmayacağını açıklaması (16), aynı zamanda 29 nisanda başlatılan ve Aralık 31’de 2020’de yayınlanan Biontech çalışmasında da araştırmacı olarak katılmasını da not edelim (17).
Bir araştırmacı tarafından aşıyı üreten şirketin geçmişi araşdırıldığında beş parasız güvenilmez bir profil ile karşılaşılması (yakında sansürlenir) da ilginç doğrusu (18).
Bendenizin aşılar hakkındaki şüphelerimi sağır sultan bile duydu, bu aşı programı hakkında ise çekincelerimi ve herkesi riske etme yerine yapılması gerekenleri (korunmak için d vitamini ve hastalar için ivig uygulanması) kısa süre evvel izhar etmişdim (19).
Tam salgının ortasında toplum bağışıklığının tanımını değişdiren ve tamamen aşıya bağlayan sahtekar örgüte (20) rağmen İsveç’in başarı ile uyguladığı, düzeltici enzimi olmasına rağmen sık mutasyon geçiren bir virüse (21) karşı kendiliğinden husule gelmesi mutad olan ‘toplum bağışıklığı’ uygulamasının başarısını görelim (Resim 2) (22).
Resim: Açıkça görüldüğü gibi, salgının başlamasından kısa bir süre sonra, hastalığın nasıl tedavi edileceğinin henüz bilinmediği dönemde pik yapan ölümler, daha sonra mutadın altında seyrediyor.
Deneklere tahsis edilen ve bir kısmında plasebo olması eşyanın tabiatı icabı olan, uygulamadan evvel hukuki haklarından feragat etdiğine dair muvafakat alınan bu aşı programı derhal durdurulmalıdır….
Çinli firmanın aşılarına ruhsat alabilmek için giriştiği ve yakalanıp yargılandığı rüşvet skandallarıile bezeli hayli karanlık geçmişi ve bugününden hareketle Filipinler’in bile aşı deneyi için etik onay vermediği aşıların deneyine Türkiye en büyük katılımcı sözüyle, Brezilya ve Endonezya’nın yanında gönüllü oluyor.
Çin’de ilaç ve aşı ruhsatlandırması prosesisinin 2001’de merkezileştirilmesi ile birlikte, Çin Gıda ve İlaç İdaresi başkanının 2007’de idamına karar verilmesini gerektirecek ölçü ve sıklıkta rüşvet skandallarının da yolu açılmış oluyor. Türkiye’nin bilim kurulunun tavsiyeleri doğrultusunda Sağlık Bakanlığı tarafından tıp hukuk ve etik ilkeleri çiğnenerek aşısına acil kullanım izni verilen Sinovac’ın bugün insanımız üzerinde denenmekte olan Sars-CoV-2 aşısının teknolojik ve ilmi altyapısını, yepyeni bir firma olarak hemen 2003’teki SARS salgını için geliştirmeye çalıştığı ‘öldürülmüş virüs’ aşısına ve mahkeme kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, aşısına ruhsat alabilmek için dönemin ilgili bürokratına 2002’de vermeye başladığı belirtilen rüşvetlere borçluyuz. İlginçtir, rüşveti alan yetkili 10 yıl hapis cezasına çarptırılırken, pandemi öngörüsü hayli yüksek Sinovac’ın bugün de konumunu muhafaza eden ve rüşveti veren kişi olan CEO’su ceza almıyor.
En bilindik teknikle hazırlanacak virüs veya bakteri aşılarında dahi 8-10 yıl süren aşı geliştirme sürecinden sonra piyasaya çıkan ürünlerde türlü sorunlar ortaya çıkar, kimi piyasadan toplatılmak zorunda kalırken, Çinli firmanın 2-3 ay içinde geçtiği insan deneylerinin ilk iki fazında topu topu 744 kişi üzerinden toplanan ve tamamen firmanın kontrolünde/insafında olan verilerden hareketle Türkiye, 13 bin kişilik denek sözü ile firmanın aşısına talip olduğunu bildiriyor.
Çinli firmanın Çin virüsü üzerinden hazırladığı aşının 3. faz klinik deneylerinin Türkiye ayağının 15 Nisan 2021 tarihinde tamamlanması beklenirken, aşının ocak ayı itibariyle genel nüfusa önerilmeye başlanmış olması ise, dünya genelinde öldürücülük hızı mevsimsel griple aynı seyreden korona virüs tehdidi için asla göze alınmaması gereken ve hatta skandal olarak nitelendirilebilecek bir karar.
Örnek olarak, dünya genelinde bu “salgın”dan orantısız biçimde kötü etkilenen ve ölümlerin en yoğun görüldüğü ülkelerden ABD’ye uzanıyor ve CDC’nin verdiği CV-19 enfeksiyonundan hayatta kalma oranlarını gösteren resmi istatistiklere bakıyoruz:
0-19 yaş için: %99.997
20-49 yaş için: &99.98
50-69 yaş için: %99.5
70 yaş üzerindekiler için: %94.6
Çinli firmanın şu ana kadar yürüttüğü 744 kişilik faz 1&2 deneylerinde de, Brezilya, Türkiye ve Endonezya’da yürütülmekte olan faz 3 deneylerinde de aşının sadece 18 – 59 yaş aralığındaki sağlıklı erişkinlerde etkinlik ve güvenlik profilinin çalışıldığı ve henüz çalışmanın da devam ettiği düşünüldüğünde, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın aşıyı bu yaş grubu haricindekilere, altta yatan sağlık sorunu/sorunları olup olmadığı ayırt edilmeksizin önermiş olması tıp etiği ve hukuku bakımından ivedilikle değerlendirilmeli, hiçbir bilimsel veriye dayanmadan verilen bu uygulama kararlarının suç teşkil edip etmediği acilen görüşülmelidir.
TARİHTE YOLCULUK
İnaktif / Öldürülmüş Virüs Aşılarının Skandal ve Felâketlerle Bezeli Tarihsel Güvenilirlik / Tehlike Profili
Amerikalı mikrobiyolog tıp doktoru Jonas Salk 26 Mart 1953’te polio aşısı geliştirmeyi başardığını duyuruyor ve 1954’te “halk sağlığı” adına tarihin o zamana kadarki en büyük deneyi yapılıyor. Kanada, Finlandiya ve ABD’den anne-babaların adeta birbirini ezerek saha deneyine yazdırdığı 620 binin üzerine “polio öncüsü” çocuğa aşı ve plasebo iğneleri uygulanıyor, bir milyonun üzerinde kişi de kontrol olarak izleme alınıyor. 1 yılı bulmayan saha deneyinin ardından ABD’nin Sağlık, Eğitim-Öğretim ve Sosyal Hizmetler bakanlığı sadece 2 saat süren toplantının ardından Salk’ın aşısını “güvenli ve etkili” bulduğunu söyleyerek onaylıyor.
1955 baharına gelindiğinde, Salk’ın formalin (formaldehid) adlı kimyasal ile “öldürüldüğü” için vücutta çoğalıp felce yol açamayacağı garantisi ile “polio virüsü”nün (esasen maymunlara ait türlü yabancı dokular ve kimyasalların) vücutlarına tanıtıldığı çoğunluğu çocuk olmak üzere 400 binin üzerinde kişinin yarıya yakınında “aşıya bağlı polio paralizisi” gözlemlenmeye başlıyor. 1 aya kalmadan, aşı kampanyasına ara verilmek zorunda kalınıyor.
Sonuç: 70 bin kas güçlüğü, 164 ağır felç, 10 ölüm vakası. Aşı kurbanlarının dörtte üçü (%75’i) ömür boyu felçli kalıyor.
1963’te ABD Salk’ın IPA aşısı yerine, Amerikalı mikrobiyolog ve Salk’ın rakibi Albert Sabin’in ağızdan uygulamalı “zayıflatılmış” virüs aşısını (OPA) kullanıma alıyor. Aşı tarihinin reklamı hiç yapılmayan bir diğer skandalı da işte böyle doğuyor.
YEŞİL MAYMUN BÖBREKLERİ, VİRAL KONTAMİNASYON, KANSER VE AIDS
ABD sağlık bakanlığına bağlı NIH – Milli Sağlık Enstitüleri’nde Salk’ın polio aşı ekibinde güvenlikten sorumlu virolog olarak çalışırken Bernice Eddy, maymunlara vurduğu Salk’ın polio aşısının ağır felce yol açtığını fark eder etmez kurumda üslerine bildiriyor. İdari yetkililer kendilerine delil olarak iletilen felçli maymun fotoğraflarına el koyuyor, Eddy’yi polio takımınından alıp “influenza” (grip) ekibine veriyor ve bu ciddi tehlikeyi bildikleri halde aşıya onay verip çocuk ölümlerine yol açmış oluyorlar.
1960’da aşı tarihinin iki devi, Merck ilaç firması çalışanı Dr. Maurice Hilleman ve Dr. Benjamin Sweet, virüs üretimi için kullanılan maymun böbreği hücrelerinden karışmış ve o güne kadar fark edilmemiş SV40 maymun virüsünün Sabin’in bütün aşılarında bulunduğunu teyit ediyor. Aşıda bulunmuş 40. maymun virüsü olduğundan ‘simian virus 40’ ismini verdikleri ve insanda kansere yol açtığı bilinen bu virüs, daha sonraki incelemelerde Salk’ın inaktif IPA aşılarında da bulunuyor.
2001’e gelinene kadar kemik, akciğer, hipofiz ve tiroit bezi kanserleri de dahil olmak üzere insan doku ve tümörlerinde SV40’a rastlanmış olduğunu bildiren 58 tıbbi yayın birikmiş oluyor. Dr. Hilleman’ın bir belgesel için yaptığı ve ses kaydı mevcut konuşmasındaki bildirimi, Merck ilaç ve aşı firmasının aşının virüsle kontaminasyonundan haberdar olduğu, buna rağmen çocuğundan yaşlısına kadar tüm popülasyona uygulanmasına devam edildiğini yönünde oluyor.
Amerikan enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının bayrak gemisi CDC’nin, kanser virüsü bulaşık aşıları halka verdiğini itiraf etmesi 50 sene alıyor. Sonradan sitesinden silinmesine rağmen yakın geçmişe kadar bu konudaki açıklamalarında ifade, 30 milyon kadar Amerikalının oldukları inaktif ve zayıflatılmış polio aşılarından dolayı kanser riski altında olduğu yönündeydi.
Polio aşısı üretimi için bugün hâlâ maymun böbreği kullanılmakta ve Çinli Sinovac firmasının CoronaVac aşısı için tercihi de aynı. Maymun hâlâ aynı hayvan, bu aşı geliştirme tekniği de belli ki hâlâ vazgeçilmezimizken, Sağlık Bakanlığı’na bağlı görev ifa eden bilim kurulumuza resmi yoldan derhal sorulması gereken sorular şunlar:
Maymun virüsü bulaş ihtimaline karşı üretici firmanın uygulamak zorunda olduğu yasal protokol nedir?
Sinovac’ın aşısına Türkiye’den denek sağlama kararı almadan önce bilim kurulu Çinli firmadan ve elbette firmanın bildirimi haricinde aşı örneklerini laboratuvar analizine tabi tutmuş ve aşı içeriğini kontrol etmiş olması gereken Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’ndan aşıda “Sars-CoV-2 virüsü” haricinde başka herhangi bir yapı bulunmadığı yönünde rapor talep etmiş midir?
Analiz raporları nerede yayımlanmıştır?
Maymun virüslerinin yalnız %2 kadarı bilindiğine, yalnız varlığı bilinen şeyin testi yapılabileceğine ve gördüğümüz üzere dünyanın ücra bir köşesindeki yarasadan insan türüne zıplayabilen bir “virüs” bile “ölümcül”(!) olabildiğine göre, çocuklarımıza IPA ve OPA şeklinde en az 4-5 doz uyguladıkları polio aşıları ve bugün tüm popülasyona uygulanmasını öngördükleri Sinovac’ın korona aşılarındaki muhtemel çoklu virüs bulaşını nasıl önlemeyi düşünmektedirler? Sinovac’tan bu konuda ne tür bir güvence alınmıştır, bu konuda bilimsel bir rapor hazırlayıp sunmaları gerekir.
Polio aşısı üretiminde en çok tercih edilen Afrikalı yeşil maymunların yarıya yakınının “simian immunodeficiency virus (SIV), yani AIDS’e yol açtığı düşünülen insan immünyetmezlik virüsü HIV’nin yakın akrabası olan maymun virüsü ile enfekte olduğu belirtilmekte. Sinovac hangi maymunlardan doku örneği, hücre hattı kullanmıştır, bunların temiz olduğuna dair raporlar kamuoyuyla paylaşılmış mıdır? Aşı takviminin genişlemesi ile birlikte çocuk popülasyonda patlama yaşayan ve otizm teşhisli çocukların primer bulgusu olan immün yetmezlik durumunun, bilim kurullarının önermesi ile maymun dokularından elde edilmiş virüs aşılarının rutin aşı takvimine alınmış olması ile bir alakası olabilir mi?
FDA’ya göre aşıya bağlı olumsuz etkilerinin en fazla 100’de 1’inin sisteme bildiriminin yapıldığı ABD’de 1990’dan 2018’e kadar OPA ve IPA aşılarına bağlı sakatlık ve ölüm rakamları yukarıdaki tabloda görülmekte. ABD’nin 1999 yılında, bizzat paralitik polio’ya yol açtığı için OPA aşısını terk edip ve yalnız IPA uygulamasına yöneldiği, ancak günümüzde Türkiye’de tüm çocuklara (polio eradike edilmiştir denmesine rağmen) her ikisi de hâlâ çoklu kereler uygulanmakta iken, acaba Sağlık Bakanlığı’nın tuttuğu Aşıya Bağlı İstenmeyen Etki Bildirim Sistemi’mizde kayıtlı kaç aşıya bağlı sakatlık ve ölüm vakası bulunmaktadır?
Öldürülmüş / İnaktif Kızamık Aşısı
“Başarılı” polio aşısından sonra bilim camiasının yeni gözdesi kızamık aşısı oluyor. Gerektiğinden değil ama sırf yapılabiliyor diye kızamığın da aşısını yapmaya girişiyorlar. Beklenmedik derecede zorlu çıkıyor iş bu defa; John Enders tarafından ilk geliştirilen ve yumurtada kültürlenen “canlı” aşı Maurice Hilleman’ın tabiriyle “berbat toksik” (toxic like hell) çıkıyor, vurulan çocuklar daha ağır hasta oluyor. “Daha az tehlikeli” olsun, vurulduğu kişide Hilleman’ın tabiriyle nöbet geçirtecek kadar yüksek ateş yapmasın, döküntü çıkmasın diye virüsü formalin (formaldehid) ile “öldürmeye” karar veriyorlar.
Tüm tıp ve bilim camiasının bildiği gibi, formaldehid adlı kimyasal ile etkisiz hale getirildiği düşünülen “virüs” aşısı hem çok kısa “koruma” sağlıyor, hem de literatürde “atipik kızamık” olarak bilinen, yalnız aşılanmış çocuklarda görülen, ağır zatürre tablosu ile karakterize ölümcül “kızamık” enfeksiyonlarına yol açması nedeniyle inaktif virüs aşısının kullanımına son veriliyor.
Onun yerine devreye giren “zayıflatılmış” kızamık virüs aşıları daha mı iyi koruyor?
Hayır. CDC 1960 öncesinde doğmuş olup çocukluğunda kendi önerdiği kızamık aşısını olmuş erişkinlere, etkisi çoktan geçmiş olduğu için şu anda yeniden kızamık aşısı önermekte.
Bunun dışında bugün çocuklar 2 doz oldukları karma kızamık aşısını üniversite girişte yeniden olmak zorundalar. Kızamığı doğal yoldan geçirip ömür boyu bağışıklanmalarına izin verilmeyen insanlar, çok ağır yan etkileri olduğu bilinen ve halihazırda inanılmaz kalabalık bir takvimle uygulanan bu aşıları periyodik olarak hayatları boyunca olmak zorundalar artık.
Bunlar dışında bugün kullanımda olan inaktif/öldürülmüş virüs bazlı aşı sayısının ne kadar az olduğu düşünülürse, bu yöntemin ne güvenli ne de etkili bulunduğu aşikardır:
Hepatit A (iğne şeklinde 2 doz veriliyor)
İnfluenza (her sene uygulanan ve zaten endüstrinin de pek bir etkinlik beklemediği grip aşısı)
Japon ensefaliti (iki doz uygulanıyor)
Polio (çocuklarda ve erişkinlerde 2 doz şeklinde uygulanıyor)
Kuduz (3 dozluk iğne serisi)
Tifo (seyahat aşıları arasında, yola çıkılmadan önce tek doz veriliyor)
Aşı deneylerinde Plasebo olarak Alüminyum Kullanımı:
Sinovac’ın Corovac aşı preparatının “güvenlik değerlendirmesi” için yaptığı deneyde, karşılaştırma yapılan plasebonun alüminyum olduğunu görüyoruz.
Bilim kurulu ve sağlık bakanlığının ivedilikle, denenen aşının gerçek tehlike profilinin ortaya çıkmasını engelleyecek, aşıyı olduğundan daha az zararlı göstereceği mutlak olan bu uygulamaya rağmen Corovac’ın neden ve nasıl tercih edilmiş olduğunu açıklamaları gerekir.
Bilim kurulu toplantı tutanaklarından, aşılarda Alüminyum adjuvanının güvenle kullanılabileceğine dair hangi yayınlar esas alınarak karara varılmış olduğu soruşturulmalıdır. Aşılarda alüminyumlu adjuvan kullanımının ile ilgili kısmi bilimsel dokümantasyon için buraya bakınız.
C. Aşı Etkinliği:
Firmanın ve Türkiye’deki yetkililerin “hazır ve güvenilir aşı teknolojisi” olarak lanse ettiği ancak aşı tipleri arasında “koruyucu etkinlik” bakımından en zayıf olduğubilinen “inaktif aşı” ile kontrol altına alınabilmiş herhangi bir hastalık bugüne kadar olmadığı gibi, korumadaki bu başarısızlık yüzünden inaktif aşı kullanımı gitgide terk edilmiş, kalanların da takvimlere eklenen doz sayısı (etkinsizliğinin kanıtı olarak ve olanca yan etkisi ile birlikte) yıllar içerisinde hep artmıştır.
Günden güne ve kişiden kişiye mutasyona gitme kabiliyetine sahip olduğu öne sürülen bir virüs için geliştirilmiş inaktif aşıda ise bunun herzamanki gibi, aşı korumadıkça ve içindeki kimyasallar ve metaller yüzünden bilakis, insan hastalandırdıkça endüstrinin en sevdiği ve etkin şekilde kullandığı “yeterince kişi aşılanmadığı için sürü bağışıklığı sağlanamadığı, hastalığın o yüzden ara ara patlak verdiği” iddiası üzerinden aşıların koşulsuz şartsız herkese her seferinde çoklu kereler zorla uygulanması sonucuna çıkacaktır.
D.Çelişkili Etkinlik Bildirimleri:
Aşının koruyucu etkinliği ile ilgili deney yürütülen 3 ülkeden birbirinden çok farklı ve hatta kendi içinde revizyona uğramış bildirimlerin gelmesi bilimsel bakımdan büyük soru işaretleri doğurmakta, verilen rakamların daha ziyade politik olduğunu akla getirmektedir.
BREZİLYA
ENDONEZYA
TÜRKİYE
%50,4 Daha sonra %78, fakat sonra yeniden%50 olarak açıklanıyor
%65,3
%91,25
12400 kişilik örneklem
1600 kişilik örneklem
1322 kişilik örneklem
18 Ocak 2021
11 Ocak 2021
13 Ocak
Bu konunun çözümlenmesi ise hiç kolay değil, hatta belki imkansızdır, zira ortada CV-19 enfeksiyonu teşhisinde kullanılan standart klinik bulgu listesi olmadığı gibi, hiçbir güvenilirliği (altın standardı) olmayan ve asla hastalık teşhisinde kullanılmaması gereken ve çıkacak sonucun çok rahat manipüle edilebildiği kanıtlı PCR test sonuçları üzerinden açıklanan “pozitiflik” ve yanlış şekilde bununla eşleştirilen “vaka sayıları” ileolmayan hastalığı da salgın haline getirebilirsiniz, aşınızın etkinliğini de istediğiniz oranda gösterebilirsiniz ve elbette bu iş endüstri için sürekli gelir kaynağı olduğundan “seçeceğiniz hayali herhangi bir hastalığı” istediğiniz süre yaşatabilir, istediğiniz popülasyonda istediğiniz an hortlatabilir, bu kişilerin ısrarla ve zorla aşılanmasını sağlayabilir, sağlıkları ve hayatlarıyla dilediğiniz gibi oynayabilir, politik rakipleriniz ve “istenmeyen gruplar” için bu işi “zorla insan hayatı kurtarma maskesi” altında susturuculu silah olarak kullanabilirsiniz.
E. Aşının Çelişkili / Eksik İçerik Listesi, Yol ortasında Değiştirilen Üretim Tekniği
Aşının Türkiye’den elde edilen ürün bilgisinde üretimde kullanılan kimyasal ve adjuvanların tümünün listelenmemiş olduğu görülmekte (1).
Firmanın Faz 1&2 deneylerine yönelik The Lancet dergisinde yayımladığı makaleden görülebileceği üzere, en eski / en bilindik aşı üretim tekniğidir diye lanse edilmesine rağmen firma klinik deneyler devam ederken üretim kapasitesi artırımı için cihaz değişikliğine gittiğinde tesadüfen, yeni geçilen üretim tekniği ile aşıdaki “virüs”lerin “spike” proteinlerinin daha az bozulmuş olduğunu, bu yüzden de “virüs”ün antijenisite özelliğinin yükseldiğini hayretle görüp bildiriyorlar. Bu teknik konuyu ileride daha ayrıntılı ele alacağız.
“Aşı bilmi”nin en bilindik kompartmanlarına serpiştirilmiş irili ufaklı soru işaretlerini, her iki yöne de çalışabileceği unutulmaması gereken bu “minik sürpriz”leri bir tarafa bırakırsak, firmanın yayınlarını okumuş olanlarımızın anlayabileceği, “bilim kurulu”muzun mutlaka anlamış olması lazım geldiği üzere, toplum geneline uygulanmak üzere seçtikleri aşının ilk 2 faz deneyde sağladığı en yüksek antikor seviyesi bile, CV-19 geçirdiği öne sürülen hastalarda tespit edilen antikor seviyesinin hayli altında kalıyor. Bu da tarihsel olarak öldürülmüş virüs aşılarının sergilediği performansla birebir uyuşuyor.
Acaba bunun nedeni, virüs inaktivasyonunda firmanın tercihi olan betaPropiolactone adlı kimyasalın “virüs” yapısını formaldehidden de beter bozuyor oluşu, bu yüzden de bu kimyasal ile “öldürülen” virüs aşılarında bir türlü istenen “koruyucu etkinlik” seviyelerinin yakalanamıyor oluşu olabilir mi? Bilim kurulumuz bu sorunu cevabını bilecektir diye tahmin ediyoruz.
Bu bilgiler ışığında okurlarımız, yukarıdaki tabloda Türkiye’den bildirimi yapılmış aşı etkinlik değerinin geçerlilik ve güvenilirliği ile ilgili akıllarına gelmiş olabilecek soruları Sağlık Bakanlığı bünyesinde hizmet veren bilim kurulu üyelerine resmi yoldan sormak isteyebilirler.
Bizim aklımıza gelen etkinlikle ilgili sorular şu şekilde:
Firma, CV-19 tanı kriterleri de, “virüs tespiti” için kullanılan PCR cihazları da, bu cihazlara tanımlı virüs gen dizilimleri de, kullanılan devir sayıları da, ülkeden ülkeye görüldüğü ileri sürülen virüs alttipi de bambaşka birkaç ülkeden, CV-19’luydu denilen kişilerden salgı örnekleri alıyor ve sonunda yine gidip Çinli bir hastanın salgısını kullanıyor.
Bilim kurulu üyeleri firmadan virüs izolasyonunun nasıl gerçekleştirilmiş olduğunu, virüsün morfolojik tanımlamasını, genetik dizilimini, spike protein yapısını ihtiva eden belgeleri talep etmiş, gerekli incelemeleri yapmış, bu “virüs”ün Türkiye genelinde görülen ancak hızla mutasyona uğradığı söylenen virüs alttipleriyle benzerliği (dolayısıyla aşının “koruma potansiyeli”) konusunda bir çalışma yapmış mıdır?
Türkiye aşı prospektüsünde yazmayan içerik maddelerinin ne olduğuna dair firmadan bilgilendirme istemiş, aşı örneklerini analiz etmiş ve içerikteki maddelerin firmanın belirttiği miktarlarda olup olmadığını, dışarıdan herhangi bir bulaş olup olmadığını kontrol etmiş midir? Evetse, raporlara nereden ulaşılabilinir?
Mutasyon sorunu nedeniyle aşı kullanımının mantığı zaten büyük soru işareti taşır, firmanın tesadüfen antijenisite yükselten tekniği keşfetmiş olmasına rağmen aşısıyla kanda sağlayabildiği antikor oranı hastalığı geçirmiş ve olağanüstü sağlık sorunları yoksa istatistiklerin de gösterdiği gibi gayet rahat atlatmış bireylerin kanındaki antikor oranını yakalayamıyor olmasını, risk/fayda dengesi bakımından nasıl değerlendirmişlerdir?
Lancet yayınından görülebileceği üzere firma faz 1&2 deneylerinde yalnız antikor yanıtına bakmış, aşının T hücresi bağışıklığı oluşturup oluşturmadığına bakmamış. Şu anki tıp paradigmasında enfeksiyonel bir hastalıkta EN ÖNEMLİ parametre, kişide uzun vadeli bağışıklık oluşup oluşmadığını anlamamızı sağlayacak veri eksik, kendi yaptığı ve aşının etkinliğini ortaya koyacak 3. faz klinik deneyin bile Nisan 2021’de bitmesi beklenirken, hakkında elle tutulur hiçbir veri olmayan, yan etki profili de bilinmeyen bu toksik materyalin genel topluma verilmesini bilim kurulu nasıl önerebilmiş, sağlık bakanlığı nasıl onaylayabilmiştir?
Firmanın Türkiye’ye sağladığı ürün bilgilendirmesinde ismi dahi geçmeyen inaktivasyon ajanının endüstride “en az işe yarayan ve virüsün fiziksel yapısını bozan kimyasal” olarak biliniyor olması, üstelik insanda muhtemel kanserojen etkisinin de bildirilmiş olmasına rağmen mi Bilim Kurulu üyeleri ve Sağlık Bakanlığı bu aşıda karar kılmıştır?
F. Sağlıklı Kişiler Üzerinde Denenmekte Olan Aşının Toplum Genelinde Sergileyeceği Gerçek Emniyet Profilini Bilmek Mümkün Değil
Sinovac’a ait CoronaVac aşısının Türkiye’deki “gönüllüler” üzerinde devam etmekte olan ve 15 Nisan 2021 itibarıyla sonlanması beklenen 3. faz klinik deneyine, yukarıdaki fotoğraftan da görülebileceği üzere 18-59 yaş arasındaki “sağlıklı kişiler” kabul edilmekte.
Bildiğimiz gibi hayli güçlü etkileri bulunan aşı ürünlerinin deneylerinde istenmeyen etki yaşanma ihtimalini azaltmak için firmalar oldukça sağlıklı bireyleri denek olarak kullanmayı tercih etmekte, oysa bu veriler üzerinden ruhsatlandırılan ürünler daha sonra her yaştan ve sağlık durumundan insana aynı doz ve sıklıkta uygulanmakta ve işte ancak o zaman aşının gerçek tehlike profili anlaşılabilmekte, ancak endüstri ile sıkı iş ilişkisi içindeki resmi birimler gerekli yan etki takibini yapmadığından, aşılarla ilgili problemler hiçbir zaman gün yüzüne çıkmamaktadır.
Sinovac aşısının Türkiye’de yürütülen 13 bin kişilik deneyine kimler alınmıyor diye bakacak olursak:
PCR ile önceden COVID-19 pozitif çıkanlar
IgG veya IgM pozitif olanlar (yani virüsle önceden temas edip immün yanıt oluşturduğu tespit edilenler)
Kadın deneklerde: beta-hCG testi ile gebeliği teyitli olanlar, emzirmekte olanlar yahut aşılamayı takip eden 3 ay içerisinde doğum kontrol yöntemi kullanmadan çocuk sahibi omak maksadıyla cinsel ilişkide bulunmayı düşünenler
Denenmekte olan aşı veya “plasebo” içeriğindeki maddelere alerjisi olanlar (Not:Bunun bilinebilmesi için aşının ve plasebonun tam içeriğinin bilinmesi gerekir oysa sağlanan Türkçe ürün bilgisinde aşı virüsünün hangi kimyasalla deaktivasyonunun yapıldığı dahi yazmıyor, eksipiyan listesi yok, aşıda aluminyum dışında bir adjuvan kullanılıp kullanılmadığı belirsiz. Ürünün ve plasebosunun acilen bağımsız laboratuvarlarda analizi gerekir.)
Deneye katılmadan önceki 6 ay içinde yahut deney bitiminden sonraki 2 yıl içinde bağışıklık baskılayıcı terapi görmüş veya görecek olanlar.
İmmünosüpresan terapiler şu şekilde tanımlanmış: antineoplastik kemoterapi, radyasyon terapisi ve nakli gerçekleştirilen organa tolerans ve diğer şeyler için verilen bağışıklık sistemi baskılayıcı ilaç kullanımı
Deneye katılım öncesindeki 3 ay içinde bağışıklık baskılayıcı dozlarda kortikosteroid ilaç kullanımı olmuş veya deneyden sonraki 3 ay içinde bağışıklık baskılayıcı dozlarda kortikoid ilaçlar kullanacak olanlar.
Kortikosteroid ilaçlar için bağışıklık baskılayıcı dozlar şu şekilde tanımlanmış: erişkinler için bir haftanın üzerinde günde 20 mg prednisone kullanımı. Topikal veya nazal kortikosteroidler bağışıklık baskılayıcı kabul edilmiyormuş.
Aspleni öykülüler, yani dalağı olmayanlar.
Kanama bozukluğu (örn. faktör eksikliği, pıhtılaşma bozukluğu (koagülopati) ceya platelet bozukluğu) öyküsü olanlar veya daha önceki kas içi enjeksiyonlarda yahut kan aldırırken kapsamlı kanama ya da morluk oluşumu yaşayanlar.
Deneye katılmadan önceki 12 aylık süreçte klinik öykü itibariyle tıbbi, ailevi problemlere veya işyerinde sorun yaşanmasına neden olacak boyutta alkol veya uyuşturucu alımı olanlar
Aşı vurulma tarihinden önceki 3 ay içerisinde immünoglobülin ve/veya herhangi bir kan ürünü almış olanlar.
Bu deneye katılmadan önceki 6 ay içinde ilaç/aşı deneyen başka bir deneye katılmış olanlar veya bu deneyden sonraki 2 yıl içinde bir başka deneye katılacak olanlar.
Deneye katılamdan önceki 14 gün içinde zayıflatılmış bir virüs aşısı olmuş olanlar
Deneye katılmadan önceki 7 gün içinde inaktif / öldürülmüş tipte aşı veya subünit aşısı olmuş olanlar
Denenecek aşıyı olmadan önceki 24 saat içinde ateşlenme yaşayanlar (ağızdan ölçümde 37.2℃’ı geçen ateş kastedilmekte, koltukaltı ölçümü kabul edilmiyormuş)
Deneyi yürüten yetkili yahut kişinin kendi doktoru tarafından deneye katılımının şahsın sağlığı ve hakları bakımından uygun olmadığına veyahut da deneyi kurallarına uygun götüremeyeceğine karar verilenler
İnsan immünyetmezlik virüsü (HIV) enfeksiyonu da dahil olmak üzere, immünyetmezlik veya otoimmün herhangi bir hastalık tanısı veya hastalık şüphesi bulunanlar
Hâl böyleyken, Bilim Kurulu’nun tavsiyesi doğrultusunda şu anda Sağlık Bakanlığı bu deneysel aşıyı öncelikli olarak yaşlı, engelli, koruma evleri gibi yerlerde kalanlara ve 85 yaş üstü bireylereöneriyor. (2)
Sağlık Bakanlığı’nın toplumda yaş gruplarına göre CV-19 olduğu iddia edilen enfeksiyonu geçirme ve sağ kalım istatistiklerini yayımlaması ve daha deneyleri tamamlanmadan etkinliği ve tehlike profili bilinmeyen bu aşı girişimine “acil” gereksinimi net bir şekilde ortaya koyabilmesi gerekir.
E-nabız sisteminden, isme özel vurulan bu aşıları alanların sağlık geçmişlerini, halihazırda altta yatan ne gibi rahatsızlıkları olduğunu, görmekte oldukları tedavileri, kullandıkları ilaçların dökümünü Sağlık Bakanlığı’nın derhal yayımlaması, aşı uygulaması ardından başgöstermiş hertürlü sağlık sorununu haftalık olarak raporlaması gerekir.
Bu deneysel ancak kişilere bağışıklık oluşturacağı ve hastalıktan koruyacağı yönlendirmesi(3) ile vurulan aşıdan ötürü oluşacak hertürlü yan etkide devletin vatandaşına tazminat ödemesi gerekmektedir.
Başta nanopartiküler alüminyum olmak üzere, bunun beraberinde aşı ile vücuda tanıtılan içeriklerin bedenimizde izlediği yol ve açtığı hasara dair tıbbi bilgilendirme için pediatr Larry Palevsky’nin Amerikan eyalet meclisinde verdiği ifadeyi dineleyelim.
Almanya’da Corona-Ausschuss (corona komitesi) temmuz 2020 de kurulmuştur. O zamandan beri oturumlar düzenlenmekte, canlı olarak yayınlanmakta. Oturumların çoğunu izledim, onun dışında oturumlardaki konuları, kişilerinin çoğunu mart ayından beri takip ediyorum.
Corona-Ausschuss hükümete danışmanlık yapan, Almanya’da PCR testlerini geliştiren ve yayan, virolog Prof.Drosten’ı alınan tüm yanlış politikalarda en büyük sorumlu olarak değerlendiriiyor. Ve bu bağlamda sadece Almanya’da değil başka ülkelerde de davalar açılıyor.
Aşağıda Corona-Ausschuss’da avukat Dr. Rainer Füllmich’in bir müvekkili adına Prof. Drosten’a henüz dava açmadan yazdığı (Abmahnung Prof. Drosten- diye bulabilirsiniz internette) mektubun dava gerekçelerinin kendi yaptığım tercümesini, notlarımla sunuyorum, bazı küçük hatalar,ifade bozuklukları olabilir tabii, ama mümkün olduğunca orijinal metne sadık kaldım)
Sizlerden çok önemli ricam, önce metni sonuna kadar okumanız, sonra kaynak da göstererek bu yazıyı paylaşmanız:
Saygıdeğer Prof. Drosten;
Müvekkilimiz, Green Mango Ltd. şti., Bülowstrasse 56 10783 Berlin adresindeki şirketin yöneticisi Nils Roth tarafından onun hak ve çıkarlarını temsil etmek üzere vekaletini almış bulunmaktayız. Müvekkilimiz COVID-19 pandemisini kontrol altına almak adına orantısız ve kanıta dayalı olmayan temel sonucunda oluşturulan tedbirlerden önemli ölçüde zarar gördü ve hala önemli ölçüde zarar görüyor.
Bu zarardan şahsen siz sorumlusunuz, çünkü, siyasetçilere önemli ve kararlı bir şekilde tavsiyede bulunan kişilerden biri olarak, bilerek, isteyerek (kasıtlı) yanlış gerçeklerin doğruluğunu ileri sürdünüz, yanlış iddialarda bulunmaktasınız ve – ayrıca kasıtlı olarak – önemli gerçekleri sakladınız ve saklamakta devam ediyorsunuz. Müvekkilimiz adına, sizden COVID-19 kriziyle bağlantılı olarak siyasilere danışmanlığınızdaki yaptığınız yanlış katkıyı düzeltmenizi ve daha önce meydana gelen hasarı müvekkilimize tazmin etmenizi isteyeceğiz.
Tek tek ele aldığımızda::
I. Corona Politikasının Temel Varsayımları:
Covid-19 pandemisiyle (bir pandemi ise)başa çıkmak için önlemler aşağıdaki varsayımlara dayanmaktadır.
• SARS CoV-2 yepyeni bir patojendir. Hayvanlardan insanlara sıçrayan, insan organizmasının tanımadığı, kimsenin bağışık olmadığı ve bu nedenle üssel (exponensiyal) olarak yayılabilen tamamen yeni bir patojendir. .
• Bu patojen o kadar sinsidir ki hiçbir semptomu olmayan kişiler tarafından bile başkalarına taşınabilir.
. • Tek çıkış yolu, COVID-19 (fark edilmiş veya fark edilmemiş) hastalığını bir PCR testi kullanarak teşhis etmektir.
• Devlet tutarlı bir şekilde müdahale etmezse, aşırı ölüm riski ve yoğun bakım kapasitelerinde dramatik bir aşırı yüklenme olur..
• Enfeksiyon süreci, test kapasiteleri genişletilerek izlenebilir. Buna göre, 1 milyondan fazla insan şu anda her hafta PCR ile SARS CoV2 için test ediliyor.
II. Bu varsayımların altında yatan hatalar:Beş yanlış Lockdown, iddiası:
Ancak bu varsayımlar, birbiri üzerine inşa edilen iç içe geçmiş birkaç yanlış olgu, boş bir temele dayanmaktadır.
1. İlk yanlış iddia: Temel Bağışıklık Yok
Herhangi bir kanıt olmaksızın, virüsün Wuhan / Çin'de hayvanlardan insanlara sıçradığı varsayımına dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.. Böyle bir zoonozu kanıtlamak için, patojenin herhangi bir prevalansının insanlar arasında olmadığının güvenilir bir şekilde dışlanması gerekir. Bunun burada yapıldığı görülmemektedir. . Buna göre zoonoz hipotezi hakkındaki şüpheler, tamamen yepyeni bir patojen olduğu teziyle ilgili şüpheleri de beslemektedir. Kimsenin virüse karşı bağışık olmadığı iddia edildiğinde , tam olarak bu tezin doğrulanması gerekirdi. Bunun aksine, NDR podcast'inizin birkaç bölümünde,
SARS CoV-'nin 2003'teki eski SARS virüsüyle yakından ilişkili olduğunu belirttiniz (örneğin, 18 Mart 2020 podcastinde, Koronavirüs Güncellemesi No. 16, transkript s. 3).
SARS CoV-2 gerçekten tamamen yeni bir patojen olsaydı, neden (ve özellikle kilitlenmemiş yani lockdown olmamış durumlarda) bu kadar çok insanın pandemiden sağ kurtulduğunu açıklamak mümkün olmazdı - bu, duruma . Kimya Nobel ödüllü Michael Levitt ‘in etrafındaki üst düzey bir yazar grubunun olduğu dikkat çekiyor (Udi Qimron / Uri Gavish / Eyal Shahar / Michael Levitt, 20 Temmuz 2020'de Haaretz'de,). https://www.dropbox.com/s/72hi9jfcqfct1n9/Haaretz-20Jul20_ENGLISH%2012082020%20v3.pdf?%20dl%20=%200
Ayrıca enfeksiyon ölüm oranının neden şimdi açıkça normal bir grip dalgası aralığında olduğunu açıklamak da mümkün olmayacaktır.
Bu, Ekim 2020'de WHO Bülteninde çevrimiçi olarak yayınlanan John Ioannidis tarafından yapılan meta çalışmayla açıklanmıştır. (https://www.who.int/bulletin/online_first/BLT.20.265892.pdf). DSÖ bile artık dolaylı olarak ölüm oranının normal gripten daha yüksek olmadığını kabul ediyor. Orada (ilgili yorumun yapıldığı tarihte ) dünya nüfusunun% 10'unun, yani 780 milyon insanın COVID-19 ile enfekte olduğu ve yaklaşık 1.061.000 kişinin bu hastalıktan öldüğü tahmin ediliyorsa, tahmini enfeksiyon ölüm oranı% 0.14 olur.
adresindeki ikinci yayın) bir makalede buna dikkat çekmişti.
Bahsedilen araştırmacı yazarlar Udi Qimron / Uri Gavish / Eyal Shahar / Michael Levitt, katkı sundukları yayında (https://www.dropbox.com/s/72hi9jfcqfct1n9/Haaretz-20Jul20_ENGLISH%2012082020%20v3.pdf ? dl = 0), halihazırda bir ön bağışıklık sistemi olduğuna dikkat çekmekte ve bu nedenle incelenen hiçbir ülkede nüfusun% 20'sinden fazlasının SARS CoV-2 ile enfekte olmadığına dikkatinizi çekmektedirler.
Kimsenin bağışık olmadığı ve herkesin enfekte olabileceğine dair iddialar asılsızdır.
Yanlış anlaşılmamak için: COVID-19'un ciddi ve ölümcül durumlar olabileceği burada inkar edilemez. Ancak tehdidin niceliksel boyutu dramatik bir şekilde abartıldı. Bu nedenle yanıltıcı olan , üssel- exponentiel artıştan (örneğin, 18 Mart 2020 tarihli NDR podcastinde, Coronavirus Update No. 16, transkript s. 2 ve 28 Mayıs 2020 tarihli NDR podcast, Coronavirus Update No. 44, transkript s. 5) veya üssel-exponentiel bir çoğalmadan (örneğin 19 Mart 2020 tarihli NDR podcast'inde, Coronavirus Update No. 17, transkript s. 6 ve 19 Mayıs 2020 tarihli NDR podcast'inde, Coronavirus Update No. 42, transkript s. 2) bahsetmeniz yanıltıcıdır..
Virüs, hasta bir kişinin yakınında bulunanları etkileyebilir. Ancak exponential üssel-bir artış, bu etkilediği insanların tamamının veya en azından çoğunun kendi hastalanacağı anlamına gelir. İşte, tam da böyle bir durum gerçekleşmemiştir.. Bağışıklık sistemi patojenle baş edebildiğinde , daha fazla yayılma sona erer. Bu nedenle, kapatılma halinde (lockdown) değilsek hastalığın katlanarak artabileceği doğru değildir (ancak 7 Nisan 2020'de NDR podcast'inde bunu söylediniz, Coronavirus Güncelleme No. 29, transkript s.4)
2. İkinci yanlış iddia: Semptomsuz enfeksiyon riski
Kanıtsız ve korkunç derecede zayıf çalışmalarla desteklenen bu varsayım, bir kişinin COVID-19'u hiç fark etmeden kapabileceği ve virüsü, semptomsuz olduğu için olduğu gibi fark edilmeden diğer insanlara aktarabileceği yönündedir.
Bu yanlış gerçek iddiası, New England Journal'daki bir vaka sunumuyla başladı.
5 Mart 2020 tarihli Tıp (NEJM 382; 10), Sizin ve diğerlerinin anlattığı,
asemptomatik Çinli iş kadınının Münih'teki iş gezisinde şirketin dört çalışanına virüs bulaştırdığı, ve bunların daha sonra sonra COVID-19 ile hastalağına yakaklandığı idi. . Wuhan'da bu Çinli kadının daha sonra SARS CoV-2 testinin pozitif olduğu belirtildi. Dolayısıyla nihai kanıt olarak Asemptomatik insanların bulaşıcı olduğu gösterildi.. Bu vaka raporu 30 Ocak 2020'de ön baskı (preprint) olarak yayınlandı. Bundan birkaç gün sonra, 3 Şubat'ta ise, Çin'den Almanya’ya gelen bu kadının semptomları olduğunu ve
bunu sadece ilaç yardımı ile bastırdığı ile ilgili bir yazı yayınlandı (Kai Kupferschmidt, 3.2.2020'de
Bunlar, bu Çinli kadınla yapılan konuşmaların sonuçlarıydı - siz de dahil olmak üzere vaka raporunun yazarlarının ihmal ettiği konuşmalar.
Bununla birlikte, vaka raporu 5 Mart 2020'de New England Journal of Medicine'de yayınlandı.
Bu vaka raporundaki hatanın geri çekilmemesi, açık bir bilim sahtekarlığını temsil ediyor.
Bir takip çalışması olarak daha sonra, yine işbirliğinizle, 15 Mayıs 2020'de The Lancet'te yayına girdi (Lancet Infect Dis 2020; 20; 920-928) ve Münih’deki şirketteki "salgın kümesinin" epidemiyolojik olarak izlendiği, ardından Çin'den Münih'e gelen kadının gitmeden kısa bir süre önce hala COVID-19 hastası ebeveynleri ile temas halinde olduğuna dair açıklayıcı bilgileri gün ışığına çıkardı.
5 Mart 2020 tarihli vaka raporunda alıkonulmuştu. The Lancet'teki çalışma
15 Mayıs 2020, hem kendi içinde, hem de 3 şubat vaka raporu ile ilgili olarak
başka bir yerde zaten işlenmiş olan vaka raporuyla ilgili çok sayıda tutarsızlık içermektedir.
Robert Koch Enstitüsü bile , SARS CoV-2 tanımında (27 Kasım 2020 itibariyle) asemptomatik enfeksiyon riskinin yalnızca ikincil bir rol oynadığını belirtmektedir.
Bu bağlamda, yüzlerce makaleyi değerlendirdikten sonra , bir meta çalışma,nihayetinde sağlam kanıtların ortaya çıkması gerektiğine dair acil ihtiyaç gerektiğini belirtmiştir. (Oyungerel Byambasuren ve diğerleri, Kanada Tıbbi Mikrobiyoloji ve Bulaşıcı Hastalıklar Resmi Gazetesinde- Oyungerel Byambasuren et al. in Official Journal of Medical Microbiology and Infectious Disease Canada https://jammi.utpjournals.press/doi/pdf/10.3138/jammi-2020-0030
Ek olarak, Robert Koch Enstitüsü, patojenin semptomların ortaya çıkmasından 1-2 gün önce bulaştırılabileceğini düşünüyor, ancak yalnızca bir Çin çalışmasına ve Singapur'dan bir çalışmaya atıfta bulunur, ancak her ikisi de zayıf çalışma olmalarından muzdariptir, başka yaygınlıklar -prevelans olabileceği dikkate alınmamıştır. Robert Koch Enstitüsü'nün söylemediği (gizlediği) presemptomatik bulaştırma varsayımı, uzman literatüründe ciddi eleştirel saldırıya uğradı (Mark Slifka / Lina Gao, Nature Medicine,
Bern Üniversitesi'nde fahri profesör olan immünolog Beda Stadler, İsviçre Dünya Haftası'nda (Schweizer Weltwoche) çokça dikkat çeken bir makalede, virüslerin insan vücudunda kontrolsüz bir şekilde yayılabileceği, kişi farkına varmadan çoğalmanın, immünolojik olarak düşünülemez, olduğuna dikkat çekti. Enfeksiyon riskini yaratan tam da bu kontrolsüz artıştır (ikinci yayın
Bir kişinin virüsü semptomsuz geçirebileceğine dair yanlış iddia, haincedir, çünkü toplumsal yaşamı yok edici : herkes sadece kendi çevresindeki insanları
son derece tehlikeli bir virüs bulaştırıcısı olarak görüyor, buna tiksinti, saldırganlık veya
ve hep korku ve panikle karşılık veriyor. Bundan etkilenen ebeveynlerden ve öğretmenlerden okul çocuklarına yansımalar da var.
Bu yönde telkin edilen çocukların büyük davranış ve gelişimsel bozuklukları olduğu şimdiden öngörülebilir. Bundan da siz sorumlu tutulacaksınız.
3. Üçüncü yanlış iddia:PCR tabanlı teşhis
Ve semptomsuz enfeksiyon riski yalanı olmasaydı, kimsenin aklına PCR testleriyle SARS COV- teşhis etmek gelmezdi.
Gerçekte, PCR tabanlı teşhisler o kadar çok hata kaynağıyla doludur ki
bunları semptomları olmayan insanlara uygulamak düpedüz sorumsuzluktur:
• Bir PCR testi, bir yandan enfeksiyondan kurtulan cansız virüs kalıntılarını tespit edebilir
Çoğalabilen (reproduktionsfaehig) virüsler ise ayırt edilemez..
Bu durumda toplu olarak semptomsuz kişileri olarak test edilirse, bu ölümcül
sonuçlar doğurur : COVID-19 enfeksiyonlarının büyük çoğunluğunun hiçbir semptomatik sonucu olmadığından, çok sağlıklı ve çok sayıda insanı test edeceksiniz.
Bağışıklık sistemi patojenle başa çıkmış, ama sonra sadece bu
cansız parçacıklardan taşıyan. . Görülebileceği gibi bu bir hata kaynağıdır, önümüzdeki birkaç hafta ve aylarda çoğalacaktır. .Ve bu hata kaynağı, sizin
29 Eylül 2020 podcast'indeki iddia için de geçerli olmalı,
“cansız virüsler de de hala tespit edilebilir tam virüs genomuna sahip”iddiası.”.
• Hiçbir test% 100 doğru değildir. Prevalans düşükse, kullanılan test sisteminin özgüllüğündeki küçük eksiklikler, pozitif bir test sonucunun pozitif tahmin değerini fark edilir şekilde bulandırmak için yeterlidir.. Hatta Federal Sağlık Bakanı Jens Spahn, 14 Haziran 2020'deki ARD deki röportajında bizzat itiraf etti. Bununla birlikte, testler toplu olarak yapılmaya devam ediyor -COVID-19'un hala düşük prevalansına rağmen. . Tüm kullanılan test sistemleri eşit derecede spesifiktir olmamasına rağmen, - böyle bir test sistemin sahip olması gereken minimum özgüllüğün -herhangi bir yerde belirtilmemesine rağmen kullanılmasına izin verilmesinden dolayı.
Örnek teşkil eden bir olay;
Augsburg’da , 60 kişilik bir gruptan 58'inin yanlış pozitif test ettiğinin farkına varıldı. Ve bu, kilitleme kararına çok yakın Başbakanlar (eyalet başbakanları) Konferansı zamanında. Bu tür kararlar böyle bildirimlere dayanmaktadır, yanlış belirlenmiş vaka sayılarının bu nedenle geniş kapsamlı sonuçları vardır.
• Test sistemi yalnızca çok sayıda tekrarlama döngüsünden sonra çalışıyorsa,
viral yük o kadar düşük ki aktif bir enfeksiyon imkansız. Siz kendiniz
7 Mayıs 2020'deki NDR podcast'inde bir araştırmaya işaret ettiniz.
25 siklusun (döngü) üzerindeki hastaların "daha az bulaşıcı" olarak kabul edildiğini belirttiniz. Nitekim Kanada'daki araştırmacı yazarların yaptığı bir araştırma, 24 döngüden fazla çoğalabilen virüs bulamadı, detaylı olarak (Jared Bullard et al. in Clinical Infectious Diseases, https://doi.org/10.1093/cid/ciaa638).
Buna rağmen, eğer bir kez daha yenisi Vaka sayıları üst üste toplanmakta , hiçbir yerde,
pozitif test durumu, hangi kesme (cut-off) ye hangi CT değerine göre ayarlandı, kontrol edilmemektedir.(yani hangi döngü sayısında kesilmesi gerektiği) PCR testinin sonucu bu nedenle manipülasyona son derece müsaittir - ve bu nedenle, PCR testleri topluma çok sayıda vaka sayılarıyla korkutmaya yarayan "ihtiyaç duyulduğunda" siyasi etkiye açık bir araçtır. Her durumda, bir PCR testi temelinde ortaya çıkan değerler, kamusal hayatı tamamen kapatmak ve insanların özgürlük haklarına benzeri görülmemiş bir şekilde tecavüz etmek için yeterli bir dayanak değildir.
• Bir PCR testi, bir basit bir kontaminasyonu, enfeksiyondan ayıramaz.
Virüsler mukoza zarları üzerinde durduğu, hücreler vücuda girmediği sürece, kişi sadece kontamine olur, ancak enfekte olmaz.
Bu durumda virüsler çoğalmaz ve bu nedenle herhangi bir bulaştırma riski oluşturmaz. Bununla birlikte, bir PCR testinin de bu kişilerde olumlu sonuçları vardır.
2014 yılında Wirtschaftswoche ile sizle yapılan bir röportajda bizzat kendiniz, bu soruna dikkat çekmiştiniz..
• Pozitif bir PCR testinin önemi, hangi primerin ve kaç primerin arandığına bağlıdır
.Bu primer SARS-COV2 de spesivitesi ne kadar düşükse, bilgilendirici değeri de o kadar azdır.
Sonuç: Pozitif bir PCR testi her zaman pozitif bir PCR testi değildir. Test yapılan labaratuarda ne olduğunu bilmiyoruz..
Şaşırmamalı ki, Mike Yeadon, İlaç şirketi Pfizer'in eski Baş Tıbbi Sorumlusu, daha yeni bir makalede COVID-19 teşhisi için PCR kullanımına şiddetle karşı çıkıyor .
Buna rağmen , her pozitif PCR testi, Robert Koch Enstitüsünün istatistiklerinde
"yeni bir enfeksiyon" olarak görülmektedir. .Dolayısıyla bu ölçülen değişkene bağlı olarak da siyasi kararlar verilmektedir. . Diğer bir karmaşık faktör de, bir kişi hızlı bir şekilde arka arkaya birkaç kez test edilirse, her pozitif test sonucunun "yeni bir enfeksiyon" olarak deklare edilmetesidir.
Tam da bu nedenle, PCR testleri sadece bireysel teşhis için değil, aynı zamanda tarama için bile uygun değildir. Önemli olan şey esasında; nasıl birçok kişi hastalanıyor, kaç kişi hastaneye gitmek zorunda, kaç kişi yoğun bakım ünitesinde tedavi ediliyor ve kaçının entübe edilmesi gerekiyor, bunların bilinmesi.
Bu tespitlerin yapılabilmesi için gerekli ve güvenilir araç Robert Koch Enstitüsü bünyesinde bulunmaktadır ve vakaların güvenilir değerlendirmeleri yapılabilmektedir.
Uzun zamandır, grip sürveyansı alanında: Sentinel programı kullanılmaktadır. (bkz. §
13 para. 2 IfSG). Bunun, neden COVID-19 için çok daha fazla kullanılmadığı, anlaşılır gibi değildir.. Aichach-Friedberg sağlık departmanı (bu arada başka yere transfer edilen (sürülen!) başkanı Friedrich Pürner, kısa süre önce haklı olarak sentinel ağı araçlarının COVID-19 sürveyansı için de kullanılmasını istemişti.
4.Dördüncü yanlış iddia: sağlık sistemlerinin aşırı yük altında kalması
Model hesaplamaların içeriğine bakıldığında yalnızca Almanya'da milyonlarca yoğun bakım hastasının ve yüzbinlerce ölüm olacağına dair korku asla gerçeğe dönüşmedi.
Görünüşe göre politikacılar sağlık sektöründeki yaklaşan kıyamete kendileri de inanmadılar. 23 Mart 2020'deki lock-down kilitlenme başka nasıl açıklanmalı?
Esasında bizim sağlık sistemimizin aşırı yük altında kalacağından hiçbir zaman korkmamalıydık . Bunun dışında, Corona, yaz boyunca argümana dayalı temellerinden giderek daha fazla uzaklaştı. Sağlık sisteminin aşırı yüklenmesine dair hiçbirşey hissedilmiyordu.. Aksine, klinikler tedbirler nedeniyle yetersiz kullanımdan muzdaripti, çünkü diğer hastalara temel tıbbi hizmetler sağlanmadı, çünkü COVID-19 hastalarının çoğalacağı çok yoğun tedavisine ihtiyaç duyulacağı varsayımından hareket ediliyordu.. Doktorlar ve Hemşirelik personeli kısa süreli çalışmaya gönderildi.
DIVI /Deutsche Interdisziplinäre Vereinigung für Intensiv- und Notfallmedizin e.V)= Alman interdisipliner yoğun bakım ve acil tıp birliği) kaydına bakarsanız
21 Temmuz 2020 ve 21 Kasım 2020 günlük raporları karşılaştırırsanız,
21 Temmuz 2020'de Almanya'da – boş ve dolu toplam - hala 32.000'den fazla yoğun bakım kapasitesi olduğu, ama
21 Kasım 2020'de ise 28.000 yoğun bakım yatağı olduğu görülmekte.. Nasıl olur sizin önemli tavsiyeler verdiğiniz bir hükümete güvenilir?
Pandeminin ortasında tüm yoğun bakım kapasitelerinin sekizde birinden fazlasını azaltan hükümet, bizi bir salgından korumak istediğine hala inanıyor mu?
Klinikler aşırı yük alarmı verdikçe, bunun nedeni "yeni ve sinsi" bir virüs değil, klinik sistemimizin her yıl grip mevsimi bize gelir gelmez kapasite sınırlarına ulaşmasıdır:
BILD 12 Mart 2018'de manşetinde: +++ hastaneler aşırı kalabalık +++ tıp uzmanları bile enfekte +++ şimdiye kadar 39 ölü +++ grip GAU Leipzig kliniklerinde
Doktorlar: "Grip dalgası şimdiye kadar var olan tüm durumlardan çok daha kötü"
“Köln hastanelerinde yatak sıkıntısı. Birçok grip hastası olduğu için
yoğun bakım üniteleri tamamen dolu. Zaman zaman hastaneler o kadar aşırı yüklenir ki artık yeni hasta kabul edemezler. Gergin durum nedeniyle operasyonların ertelenmesi gerekiyor. "
Ve 11 Şubat 2020'de (sic!) "Pandemi" nin başlamasından kısa bir süre önce, Kuzey Almanya
Rundfunk (NDR), Bremen ve Aşağı Saksonya'daki yoğun bakım ünitelerinin felaket durumuna dikkat çekti. Önemli darboğazlar nedeniyle, hastaneler. Uzun süreler boyunca yaşanılan sıkışıklık nedeniyle hastane girişleri kapatıldı ve ve bu nedenle ambulanslarla bu hastanelere hasta götürülmemesi istendi. Durum 2018 ve 2019 arasında daha da kötüleşti.
“Darboğazların artmasının bir nedeni, elbette ki personel yetersizliği. Personel eksikliği varsa yataklar süresiz olarak kapatılır. . Panorama 3 araştırmasına göre,
bazı hastaneler mevcut yoğun bakım kapasitesinin üçte birine kadarını gerekli yoğun bakım personeli olmadığı için kullanılamıyor. Alman Hastaneler Birliği'ne göre yoğun bakımdaki yatakların dolmuş olması ülke çapında bir sorundur.
Görünüşe göre, Ocak 2019'dan mevcut olan asgari personel seviyelerin düşük olmasında bazı kliniklerde görülen sorun daha da kötüleşti. Alman Hastaneler Derneği, açık olan 17.000 pozisyonuna rağmen yeni sınırların olmasını "oldukça sorunlu" olarak değerlendiriyor. Alt sınırlar ile "ek besleme kapasiteleri iptal edildi ve tedarik darboğazları ortaya çıktı, "diyor Alman Hastaneler Birliği'nin (DKG) genel müdürü Georg Baum.
Aşağı Saksonya'dan bir hastane durumu şu şekilde tanımlıyor: "Yatakların dolumu ortaya çıkabilir ve hastalar reddedilir. Ambulanslar, bu durumda hasta kabul eden hastanelere uzun yolculuklar sonunda hastayı ulaştırmak zorunda bırakılır.
Bu gergin durumun uzantısı olarak, hastaneye uzun transfer süreleri ve acil durumlar gündeme geldiğinde , halihazırda planlanmış olan ameliyatların iptal edilmesi, söz konusu olmaktadır."
Kısaca: sağlık sistemimizin durumuna ilişkin bulgular bugüne kadar devam etti,
hiçbirşey değişmedi. Daha da kötüsü: iddia edilen bir pandemiye rağmen, yoğun bakımda kemer sıkma kursu devam ettirildi ve karşı önlemler almak yerine, sizin gibi danışmanlardan duyuyoruz ki, sadece sosyal hayatın tamamen kapatılması her derde deva olmalıdır.
Şimdi yurtdışına bir göz atalım: Sağlık sistemlerine aşırı yüklendi ve aşırı ölümler sadece her zaman zaten sorunlu olan bölgelerde meydana geldi.
Aynı sorunlarla ve yanlış siyasi kararlarla karşı karşıya kalınıldı ve ilaç kullanımındaki ciddi hatalar krizin şiddetlenmesine katkıda bulundu.
Bu özellikle İtalya için geçerlidir. Televizyondaki korku görüntüleri bunu sağladı.
Alman seyirci oradaki koşulların bir kesidini izledi.. Gerçekte, medyadaki korkutma taktikleri ve aceleci siyasi kararlar hastaların çekinerek, korkarak kliniklere gitmemesi ve ayrıca
kliniklerde ve bakımevlerinde bulunan personelinin korkup gitmesine sebebiyet verdi. . Ve bunların hepsi - şu anda orada bulunan savcılarınki gibi
Araştırmalar göstermiştir ki - Dünya Sağlık Örgütü'nün dünyanın geri kalanı için korku görüntüleri yaratmak amacıyla yaptığı hedefli bir müdahalenin sonucu (slogan: "Disiplinli Almanlar gibi verilen kurallara uymazsanız, nereye gittiğini görün”) verileri girmekten çekinmeyen bir WHO temsilcisi atayarak Pandemi planları oluşturmaktı. Bu durumları kısmen açıklayan DSÖ'den bir rapor, şu anlaşılır hale geldiği zaman geri çekildi:
2016 yılından olduğu iddia edilen pandemi planı 2006 yılından idi
5. Beşinci yanlış iddia: Çare olarak özgürlüğün kısıtlanması
Son olarak, bireysel veya toplu özgürlük kısıtlamalarının pandemiyle başa çıkmada herhangi bir olumlu etkiye sahip olduğu varsayımı hiçbir şekilde güvenilir değildir.
Aksine, durum bunun tersidir.
Bu, her şeyden önce, yaygın olarak dükkanların ve eğitim ve öğretim merkezlerinin, boş zaman geçirme, dinlence tesislerinin kapatılmasında (Freizeiteinrichtungen) kapatılmasında geçerlidir. Epidemiyolojik olarak ;Robert Koch Enstitüsü'nün R-değerinin (bulaştırma değeri)geliştirildiği 17/2020 numaralı bülteninine bakıldığında, 14. Sayfadaki 4. Resimde kapanmanın gerçekleştirildiği
Robert Koch Enstitüsü'nün bu gelişmeyi test kapasitelerinin genişletilmesi ile açıklama girişimi bir duman mumunda tükendi. Bu grafiği test sayılarıyla ilişkilendirirseniz netlik kazanırsınız (özellikle yaz aylarında gelişim için bakınız:
30 Eylül 2020 tarihli COVID-19 ile ilgili günlük durum raporu, s.10). 2020'nin başında çok az test edildi ve çok az sonuç bulundu. Mart ayının ilk yarısında, gittikçe daha fazla test yapıldı ve daha çok sonuç bulundu. Bundan sonra, sürekli olarak yüksek bir seviyede test edildi ve daima daha az bulundu.
Bu sadece şu anlama gelebilir: Mart ortasına kadar önemli sayıda bildirilmemiş vaka vardı. Virüs, biz fark etmeden Almanya'ya çoktan gelmişti. Ve biz fark ettiğimizde , hoşçakal demek üzereydi. Eylül ayına kadar 2020'de yapılan toplu testlerde, olağan hata oranı vardı. . İlkbaharda enfeksiyon sayısındaki düşüş, enfeksiyonların azalması, temasın azalmasından değil, ilkbaharda tekrar daha sıcak havaların olmasından kaynaklanıyor.
Kilitleme önlemleri bir şey getirecekse, en sert kısıtlamaları uygulayan ülkeler en büyük başarıları elde etmeliydi. Bir ülke karşılaştırmasında, ancak böyle bir korelasyon teyit edilemez. Aksine, şu anda sınırlama önlemlerinin etkisizliğini kanıtlayan çok sayıda çalışma var. Ve hatta DSÖ Ekim ayında 91 sayfalık bir taslak yayınladı ve bu taslakta bu tür önlemlerin (okulların kapanması, ilgili kişi karantinası, sosyal mesafe vb.) Griple influenza ile mücadeleye ne kadar uygun olduğunu açıkladı. Ve bunların hepsi tam da Corona için geçerli kurtuluş olamaz mı?
Haziran 2020'de Nature'da ortaya çıkan ve kilitlenmenin 3,1 milyona kadar hayat kurtardığı sonucuna varan Imperial College'ın çalışması (Seth Flaxman et
al in Nature 584: 257-261. doi: 10.1038 / s41586-020-2405-7), ilkel hatalardan muzdariptir,
Stefan Homburg ve Christof Kuhbandner Frontiers in Medicine'deki bir makalede
inanılması mümkün değildir, çünkü o zaman ne olduğunu bulmak için açık ve şeffaf olarak deneylemlendiğinde, korku tahminlerini doğrulayayım derken, varsayımlar, tezler kendini tüketiyor.
Ölüm oranının birçok ülkede, özellikle özgürlüğe toplu kısıtlamaların getirilmesinden hemen sonraki zaman pencerelerinde keskin bir şekilde arttığı dikkat çekicidir. Bunu
Bunun için COVID-19'u açıkça sorumlu tutmak için yeterli gerekçemiz yoksa, odaklanma ikincil hasaradır (Colleteralschaeden) ve özgürlüğün kısıtlamalarına yönelmeldir: demanslı insanlar bakımsızlıktan öldü.
Doğrulanabilir şekilde daha az felç ve kalp krizi oldu. Evine barikat kurmuş ve kelimenin tam anlamıyla kendi evlerinde çürüyen insanların çürümüş cesetleri bulundu. İntiharlarda önemli bir artış bildirildi. Büyük ölçekte yapılan testler ölümcül sonuçlara yl açıyor
Testlerden, Covid önlemlerinden dolayı, diğer görevlerini aksatan sağlık hizmetleri çeşitli rahatsızlıkların oluşmasını sebebiyet verdi. Böylece içme suyu kontrolü tamamen durdu; eskisinden daha fazla lejyonella (akciğer enfeksiyonuna yol açan bir bakteri)ölümü var.
Kamusal yaşamda kesintileri teşvik eden, bu tür kesintileri kararlaştıran ve uygulayan tüm ilgili kişiler, siz Prof. Drosten dahil olmak üzere binlerce canından vicdanen sorumlusunuz.
Ve yaklaşan kış gerçekten yoğun bakım tıbbıyla ilgili çok sayıda solunum yolu hastalığını gün ışığına çıkarırsa, bu COVID-19 tehlikesinden değil, . Corona politikası nedeniyle gerçekleşmektedir. Baharda da vaaz edilen sosyal mesafe, bağışıklık sistemimizi eğitmemizi engelliyor. Ve yurtiçi ve yurtdışından gelen panik raporlarının bombalanması geri kalanına katkıda bulundu:
Anksiyete, insan bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir. İmmünsüpresyon,
enfeksiyonla mücadele için hiçbir zaman uygun bir araç olmamıştır.
Bugünün bakış açısından, eğer bir kişiye kilitleme önlemleri empoze etmek istendiğinde, bu önlemlerin arkasındaki temel mantığın (flatten de curve) bu arada oluşan gerçek gelişmelerle tarafından geçersiz olduğu görülmektedir. Epidemiyolog Gérard Krause’nin belirttiği gibi:
6. Kasıtlı olarak asılsız tecrit iddialarının birbirine kenetlenmesi
Korona önlemlerinin ardındaki yalanların ne kadar bariz bir şekilde iç içe geçtiği ve birbirine bağlı olduğu dikkat çekicidir. Buna bir göz atmak önemlidir, çünkü bakıyoruz
Bu şekilde genel resimde tüm önlemlerin gerçek enfeksiyon süreci dikkate alınmadan sürdürülebilecek şekilde tasarlandığını kabul edin.
.
• Sırf çok bilmişlikten, bir kişinin başkalarına kendi hastalanmadan virüs taşıdığı, varsayıldığı için, SARS CoV-2'yi enfeksiyonunu arayan çok yüksek miktarda testler bu patojen üzerinde gerçekleştirildi:
Doktrine göre her birimiz, ölümcül virüsün taşıyıcısı olabilir.
• Şimdi, tüm solunum patojenlerinin tekrar aktif olduğu sonbahar ve kış aylarında
Hastalıklar arttığında, SARS CoV-2 çok sayıda insanı da etkileyecektir. Birçoğunda
virüsler mukoza zarlarının üzerine oturur ve vücut hücrelerine bile nüfuz etmez. Diğerlerinde virüsler vücut hücrelerine nüfuz eder, ama bağışıklık sistemi tarafından öldürülür. Bu insan grupları net çoğunluğu oluşturacak. Hepsi için pozitif test sonuçları açıklanacak - ve uzantısız enfekte olanlar için, üç ay sonra da test edilseler, bu insanlar daha sonra pozitif test edildiğinde ,onlar "yeni enfeksiyonlar" olarak listelenecek. Soğuk mevsimlerde bağışıklık sisteminin virüsü öldürdüğü kişi sayısı artıyor. Bu nedenle, pozitif test sayısı da artacaktır
sonuç olarak bazı sağlık bakım kaynaklarının kullanılmamasına rağmen
• "Yeni enfeksiyonların" eklenmesi artacak ve bu
politikacılar tarafından daha fazla kısıtlamayı haklı çıkarmak için kullanılabilir. Çünkü, daha iyi bilgiye karşın, pozitif testler yeni enfeksiyonlarla eşittir,
Bu şekilde ilan edilen "yeni enfeksiyonların" sayısındaki artış, virüsün oldukça bulaşıcı olduğu ve kimsenin bağışık olmadığı yalanını besleyerek tehdit etmekte ve .
sağlık hizmetlerinde çöküş tehdidi oluşturduğu söylenmektedir.
Bulaşma sürecinin şu anda tasvir edilme şekli, kilitlemenin asla sona ermeyeceği şekilde kasıtlı olarak tasarlanmıştır. Bu tür bir veri işleme ve veri sunumu hızlı bir şekilde durdurulmazsa, hepimiz bir sonraki adıma geçip önümüzdeki İlkbahara kadar kilitleneceğiz. . Bu ekonomik durum ile ilgili için değil sadece , aynı zamanda için
nüfustaki yalnızca yukarıdaki gibi kabataslak sayılan sağlıkla ilgili gelişmelerden etkileniyor herkes,siz bunun dışında kalamaz, ve düzeltemezsiniz..
III. Kişisel sorumluluğunuz
Yukarıda sıralanan yanlış bilgilerin önemli kısımlarını siz kendiniz kasıtlı olarak verdiniz.
1. Temel dokunulmazlık sorunu üzerine
NDR podcast'lerindeki ifadelerinizde, SARS CoV-2 ile eski SARS virüsü arasındaki genetik ilişkiye kendiniz işaret ettiniz. Bunun dışında
Nüfustaki bağışıklığın ne kadar büyük olduğu sorusu, .insan organizmasının patojeni ne kadar tanıdığına bağlıdır..
Ancak 18 Mart 2020 tarihli NDR podcast'inizde Almanya'nın
üstel büyümenin yükselen kanadında bulunduğunu iddia etmektesiniz.(koronavirüs
Güncelleme No. 16, transkript s. 2) ve diğer podcastlerdeki karşılaştırılabilir formülasyonlar
kullanmışsınız (yukarıya bakın), o zaman bu belirsiz bir iddiadır.
Siz mutlaka biliyorsunuz, virüsün yeni olması iddiası ile ilgili ve iddia edilen bağışıklık eksikliği için yüksek düzeyde kanıt sağlanması gereklidir. (yani, üstel bir yayılma için bir ön koşul). Hukuki bir bakış açısına göre, karanlıktaki iddialar koşullu niyetin gerekliliğini karşılar.
Sizin temel bağışıklığın bilinip yayılması için halkın - sağlam temelli – umuduna dayalı hiçbirşeyi araştırmamış olmanız. dikkat çekicidir..Bu her şeyden önce sürü bağışıklığı için geçerlidir (örneğin bkz.
24 Haziran 2020 tarihli NDR podcast'i, Coronavirus Güncelleme No. 49, transkript s.9: Bize
Sürü bağışıklığı hala çok uzakta; 5 Mayıs 2020 tarihli NDR podcast, Koronavirüs Güncelleme No. 38, transkript s. 2 : Halkın:% 70'inin sürü bağışıklığına ulaşmak için bağışık olması gerekir,ve o zaman bile enfeksiyonlar durmaz, bu sadece zirveydi, ancak - sonuçta kabul edilir ki - diğer faktörlere de bağlı olarak % 70'in altında elde edilebilir; 20 Nisan 2020 tarihli NDR podcasti, Coronavirus Güncelleme No. 33: sürü bağışıklığına hiç de yakın yaklaşmadık). ama aynı zamanda T-hücre bağışıklığı için: Burada farklı araştırma sonuçlarına atıfta bulunuyorsunuz, ancak bir T-hücresi bağışıklığının % 30'luk bir
diğer insan korona virüsleriyle önceki karşılaşmalardan oluştuğu görüşünü doğru bir sav olmadığını söylüyorsunuz (Ş.Ş. notu: Prof. Drosten başka konukların da nisan ayındaki o başka bir televizyon programında, Çocuklarda bulaştırmanın az olduğunu, bunun nedeninin de belki daha önce geçirmiş oldukları Corona virüsünden dolayı olabileceğini belirtmişti
(13 Ekim 2020 tarihli NDR Podcast, Coronavirus Güncelleme No. 60, transkript s.7). Aynı noktada (ibid. Transkript s. 2) immünolojik olarak virüse karşı korumalı olmadığımızı iddia ediyorsunuz.
Sizin savunduğunuz bulgular dışındakini göz ardı edip, temel bağışıklığın uzun zamandır var olduğunu görmezden geliyorsunuz.
Semptomsuz bulaştırma tehlikesi
Bu noktada, özellikle ciddi ve önemli bir suistimale dayalı bir yanlış davranış yükü altındasınız . Açıkça söylemek gerekirse: Çin kaynaklı semptomsuz olduğu iddia edilen enfeksiyon kaynağının aslında çok semptomatik olduğunu kendiniz anladıktan sonra,
sadece siz ve ortak yazarlarınız için bunu açıklayarak verilen reaksiyon yeterli olurdu, ve bahsedilen örnek olay incelemesini hemen geri çekmiş olmalıydınız. . Bu çalışma New England Journal of Medicine'de Editöre mektup olarak gitmeyip, yayınlanmamalıydı.
Çalışma şu anda 1000'den fazla kez alıntılanmıştır. Yani bu şekilde gerçek kanıtlara dayalı olmayan bilgilerin yayılmasına yardımcı oldunuz.
Görünüşe göre, insanların SARS CoV.-2 ile semptomsuz birbirlerine bulaşabilecekleri şeklindeki kasıtlı yanlış iddianıza veda etmemişsiniz.
herkesin diğerine böyle bakması gerektiğini söylediniz;
“kişi kendisi enfekte olmuş gibi davranır ve başkalarını kendisinden korumak ister; aynı zamanda diğerinin enfekte olduğunu ve kendinizi ondan koruduğunuzu varsaymalıdır.” Bu şekilde, toplumda giderek artan bir şekilde saldırganlığa ve vahşete yol açan bir zihin tavrına sahip olunmasını körüklediniz: herkes herkesi yalnızca virüs taşıyıcısı olarak görür. Ve açıkça bunun doğru olduğunu düşünüyorsunuz.
3.PCR testine dair
Yakın zamana kadar, bir PCR testi kullanarak COVID19 teşhisi konusundaki mevcut uygulamayı savunuyordunuz. Laboratuvar tıbbına çok aşinasınız, bu zaman zarfında
PCR testinin. Çoğalabilen virüsler ve cansız virüs parçaları, ve bulaşma ile enfeksiyon arasında ayrım yapamayacağını bilmeniz gerekirdi. NDR podcast'inde gerçi CT değeri ile bağlantılı olarak
1 Eylül 2020 tarihli (Koronavirüs Güncelleme No. 54, transkript s. 15),
Test sonucunun önemi viral yüke bağlı olduğunu belirttiniz.. Bununla birlikte, test reaktiflerinin ve makinelerin kalitesinde farklılıklar olduğundan, üst limit olarak Ct = 30'un ayarlanmasına karşı çıktınız. Siz de böylelikle Kabul ediyorsunuz bir
pozitif test sonucu başka pozitif test sonucuyla aynı değildir. Bu sonuca göre;
Böyle bir testin sonucuna göre teşhis konulamaz. .
Ama sizin o zaman peki eylüldeki ifadeleriniz ne olacak?
2020'den 7 Mayıs 2020'ye (Koronavirüs Güncelleme No. 39, transkript s. 3)
Ct = 25'i “sihirli sınır” olarak savunan bir çalışmaya işaret etmemiş miydiniz?
Aşağıdaki düşünce biçimiyle de yanlış pozitif orandan şüphe uyandırıyorsunuz
Çoğu zaman ikinci bir test yapılır ve bu nedenle özgüllük
% 99,99 olur , yanlış pozitif sonucu neredeyse imkansızdır, bu şekilde siyaseti ve halkı kasıtlı olarak yanlış yönlendiriliyorsunuz. Çünkü ikinci testin yapılmasının sebebi tam olarak yanlış pozitif sonucu elemek istediğiniz içindir. Bunun anlamı:
İkinci test negatifse, test sonucu da negatiftir veya anlamlı değildir, ancak hiçbir şekilde pozitif değildir. Ancak bundan kaçınılmaz olarak şu ortaya çıkar: İkinci test
yanlış pozitifse, tüm test yanlış pozitiftir. Ve aynı zamanda; birinci test yanlış ise
ve ikincisi gerçek pozitifi gösteriyorsa aynı durum sözkonusudur. Bunun için her iki testin de pozitif olması gerekir ki tüm test sonucu pozitif olsun. . İşte bu yüzden her iki testin de gerçekten pozitif olması gerekiyor ki, böylece tüm test sonucu gerçekten olumlu olarak kabul edilebilir.
4.Kilitleme(lockdown) önerileriniz
Zaten 18 Mart 2020'de podcastde (Coronavirus Güncelleme No. 16, transkript s. 2)
siz şiddetli ve keskin bir müdahale olmasını talep ettiniz. (ki bu sadece politik bir müdahale olacak)
SARS CoV-2'nin iddia edilen üstel yayılma oranın durdurımak için bunun gerekli olduğunu belirttiniz. Ve 28 Ekim 2020'de ikinci kilitlemeye karar verilmeden kısa bir süre önce,
27 Ekim 2020 tarihli NDR podcast'inizde (Koronavirüs Güncelleme No. 62):
vaka sayısı göz önüne alındığında politikacılara geçici bir tecrit önlemi alınmasını önerdiniz
(ibid. transkript s. 5); bu sadece belirli sayıdaki vakada uygulanır, dediniz.
(ibid. transkript s. 6). Bunu yaparken, bugünün ilkbahardaki lockdownlarla düşük insidans rakamlarına dikkat çektiniz, Robert Koch Enstitüsü'nün figür ve grafiklerinin bile bu analizi desteklemediğini çok iyi bilmenize rağmen,
Bu "vaka sayıları ", teşhis amaçlı uygulanan PCR testleri sonucundan başka bir şey değildir, değeri yoktur ve önemli bir kısmı gittikçe daha fazla test edilmesinden dolayı ortaya çıkmaktadır..
Son birkaç haftada pozitif test sonuçlarının test sonuçlarının yükselmesi , manipülasyona yatkın Ct değeri açısından hiçbir şey açıklamıyor. 7 Mayıs 2020 deki Podcast'te kendi sunumunuzda, gerekli döngü sayısı arttıkça bir PCR testinin anlamlılığının ne kadar azaldığını tam olarak bildiğiniz, görülmektedir. Yine de vlaaka sayılarının ne şekilde oluştuğunu sorgulamadan ikinci bir kapanmayı önerdiniz.
Yani siz çok iyi biliyorsunuz ki, işletmelerin varoluş tehdidi oluşturan kapanması, saf hava rezervasyonlarına göre??(tercümeyi beceremedim) -yani sayılar temelinde,-- hiçbir şekilde (tamamen bilim dışı olarak görülmelidir) bariz hata kaynaklarından arındırılamaz. Aynısı
özgürlük üzerindeki diğer kısıtlamalar - sokağa çıkma yasağı getirilmesi ve .
"Corona alarm seviyesi " kırmızıya döndüğünde, daha sıkı maske gereksinimi için de geçerlidir. Ve bu istenmeyen gelişmeleri durdurmaya çalışmadınız , aksine cesaretlendiriniz.
Zaten siz bilerek yanlış bir şekilde pozitif bir testi yeni bir enfeksiyonla eşitlediğiniz için, bu ifade yalnızca sizin düşüncenize göre, böyle bir denklemi tercih ettiğinizdendir.
Ama bu şekilde "yeni enfeksiyonlar" - yani pozitif test sonuçlarının sayısındaki artışın tüm enfeksiyon süreci ile ilgisi yoktur.
Genel olarak, gerçek oldukça farklı: Virüs değil, yalnızca hava rezervasyonları katlanarak yayılıyor. Virüsün kendisi tüm alana yayılamaz - tam olarak çünkü yayılma uzun süredir ilerledi ve temel bağışıklık popülasyonda uzun süredir mevcuttur.
Korona önlemlerinin ikincil hasarı mutlaka biliyorsunuz..Bununla birlikte, önlemlerin insan yaşamına yönelik diğer tehditlere karşı tartışmaları önemsemeden, 27 Ekim 2020'de yeni bir kilitlenme önerdiniz ve kişisel olarak Corona önlemlerinin neden olduğu tüm hasarlardan müştereken sorumlusunuz.
14 Mayıs 2020 tarihli NDR podcast'inde (Koronavirüs Güncelleme No. 41, transkript s. 4) o kadar alaycı bir değerlendirme ile ifade ettiniz ki, onu burada tam olarak aynı metni yeniden yayınlıyoruz.
"Bu birkaç on binlerce kişinin ölümü , şiddetli bir grip mevsimi gibi bir şey olurdu.
.Ancak bunun, diğer yıllara kıyasla önemli ölçüde daha yüksek bir ölüm oranıyla karşılaştırılacağına inanıyorum. Bu, sağlığa olan ikincil zarar, çünkü insanlar hastalıktan dolayı hastaneye gitmiyor. Bu, tüm senaryolarda mevsimsel griple bir karşılaştırma yapamayacağımız anlamına gelir, ancak bunlar doğrudan virüsün neden olduğu saf vakalardır. Ve bu aşırı ölüm oranıyla yaptığımız şey değil, gribe oranla önemli ölçüde daha yüksek bir ölüm oranına sahip oluruz. " (“yani mevsimcel influenzadan çok daha tehlikelidir” demiş Drosten. daha önce de influenza tanındığı, hafife alındığı için, bu virüsüun de influenza gibi görülmesinin tehlikeli olabileceğinin, bundan dolayı insanların teste, hastaneye gitmekten çekineceğini belirtmiştir.Corona Ausschuss’un oturumlarında Dr. Wolfgang Wodarg’ın ve diğer uzmanların da belirttiği gibi. Kış grip vakalarının büyük bir kısmı influenzadandır, ama aynı zamanda corona virüsleri de üst solunum yolu hastalıklarına yol açmada yoğundur. (%7-17 çocuklarda- Glasgoz’daki istatistiklere göre. Aynı zamanda virüslerin eşzamanlı olarak vücutta var olduğu. Yani influenza ve corona virüsleri eşzamanlı olabilir.
Şimdiye kadar genelde corona virüslerinin fazla tehlikeli olabileceği düşünülmediğinden- genelde göğüse inmiyormuş, boğaz, gırtlaktan aşağı inip çoğalmıyormuş. –Corona-Ausschuss’ds Tayland’da hekimlik yapan Dr. Ly’in söylediklerini de ayrıca tercüme edeceğim)
Basit bir dille: Sadece ikincil hasar olduğunu bilmiyorsunuz, ona sahip oluyorsunuz
Ayrıca korona önlemleri nedeniyle ölenlere corona ölümleri olarak nitelendirilmesi cüretinde bulunuyorsunuz.
8 Aralık 2020 tarihli Leopoldina (hükümete danışmanlık yapan bilim eğitim kurumudur; ) https://www.leopoldina.org/leopoldina-home/ kurumunun bildirisinin imzacıları arasındasınız.
Bildiriye göre Noel'den sonra sıkı bir kilitlenme önerilir. İddia edilen eylem ihtiyacının açıklaması bile, tüm ortak imzacılar gibi, kendinizi kanıta dayalı bilimin ilkelerinden tamamen uzaklaştırdığınızı gösteriyor:
"Son 7 günde koronavirüs yol trafik kazalarıyla nedeniyle 2019'a kıyasla daha fazla insan öldü
.
Belirleyici faktör "ile" edadıdır "An" = den, dan . edatı kullanılmaz.
corona ile öldü, corona’dan öldü ayrımının yapılması baştan beri istenmektedir, Hamburg’da Robert Koch enstitüsü önermemesine rağmen otopsiler gerçekleştiren Prof. Püschel, da bunu sıkça dile getirmiştir. “Corona, Fehlalarm” kitabının yazarı mikrobiyolog, enfeksiyon empidemiyoloğu Prof. Sucharit Bhakdi de mart ayında Başbakan Angela Merkel’a yazdığı açık mektupta bunu dile getirmiştir.Bununla birlikte, makalenin yazarları ölümler hakkında konuşurken SARS CoV-2'nin nedenselliğinin kanıtlanmamış olduğunu söylüyorlar. Metnin geri kalanıyla bağlantılı olarak .Bu paragrafta - klinikler kapasiteleri sınırında, sağlık otoriteleri aşırı yüklenmiş vb. – gibi bir çerçeveleme ile , sorunun kliniklerde COVID-19 ile ilgili olduğu algısı da oluşturuluyor. bir şeyler yapmak. Durumun böyle olmadığına daha önce değinilmişti, mektubun 4'ü bölümünde değinilmişti. Böyle bir yaklaşım, uzman siyasi tavsiye gerekliliğinden ışık yılı uzakta. Makalede Almanya ve İrlanda arasındaki "yeni enfeksiyonlar" karşılaştırılmakta ve , bu yine pozitif PCR testlerine dayanmaktadır ve test sonuçlarını yorumlamak için yeterli veri olmadan hiçbir ifade etmemektedir, ayrıca enfeksiyon süreci hakkında hiçbir şey söylemiyor.
Podcast'te geçici bir mini lockdown sözde faydalarını öne çıkardınız.
27 Ekim 2020 (Coronavirus Güncelleme No. 62, transkript s. 5 f.):
Böyle bir önlem, topraklama yapmak için bir devre kesici olduğunu kanıtlayabilir
virüse kaybetti. O zaman bile herkes için net olmalıydı
orada kalmazdı - tam da çünkü kitle testlerinden eklenen vaka sayısı her zaman gerçeğe karşılık gelmeye bile başlamayan bir enfeksiyon sürecini simüle edecektir. Şimdi, Leopoldina makalenize göre, 10 Ocak 2021'e kadar sıkı bir tecrit, kurtuluşu getirecektir. Şimdi bunu kimin yapması gerekiyor?
Yapay olarak oluşturulan enfeksiyon sayılarının 11 Ocak 2020'den itibaren tekrar düşeceğine
İnanılacak mı? Robert Koch Enstitüsü, 45/2020 Sayılı Epidemiyolojik Bülten'de yayınladı.
(orada s. 20) haftalarca ve artan bir eğilimle, değerlendirilmemiş smear örneklerinin laboratuarlarda biriktiğini kabul etti - ki bu, semptomsuz insanların anlamsız toplu testleri göz önüne alındığında pek de şaşırtıcı değil. Bu testlerin sonuçları istenilen herhangi bir zamanda pozitif test sonuçları üretmeye devam etmek için da kullanılacak, ve bundan yola çıkarak
nüfusu ve Alman ekonomisini zora sokan nihai yıkım sürüklenilecek.
8 Aralık 2020 tarihli Leopoldina belgesini birlikte imzaladınız. Siz de
içerikten tamamen sorumlusunuz . Kilitleme önerileri şöyleydi:
Gerçek olsun, haftalarca süren yoksunluktan sonra insanlara kurtuluş sözü vermeyi asla amaçlamadı. (Bu belge, tüm tedbirler için temel teşkil etmektedir. Leopoldina’nın bu tutumunu protesto ederek Tübingenli Prof. Thomas Aigner Leopolda’daki görevinden istifa etmiştir.Leopoldina’nın hükümet içindeki uzantıları da Corona-Ausschuss’da dile getirilmiştir)
Sizler hepimizi çıkmaza sürüklüyorsunuz - dünya çapında, sadece Almanya'da değil -
Kasıtlı olarak ahlaka aykırı zarar anlamında kasıtlı olarak yanlış tavsiyelerinizle , kalıcı olarak kilitlenme hedefleniyor ve bu nedenle ceza ve medeni hukuk kapsamında tazminat talep edilecektir.
Sayfa 16/18
5. Nedensellik ve isnat
Bu tür bir hasar için kişisel sorumluluğunuzu kabul etmemeniz, mümkün değil. .
Siz değil, ama seçilmiş politikacılar ve buna uygun olarak resmi yetkililer, tüm bu mahkumiyet tedbirlerine karar verdiler, diyebilirsiniz. .
Ama daha çok bu hasar tutarlı bir şekilde işiniz olarak size atfedilmeli. Tavsiyelerinizin siyasi karar vericiler üzerinde belirleyici bir etkiye sahip ve bu karar vericilerin sizi
bu nedenle, SARS'ın riskini kendileri göremeyecekleri için sizi danışman olarak seçtiler ki,
CoV-2'yi doğru şekilde değerlendirilsin. Kesin, doğru bilgi vermek, her siyasi danışmanın görevi.
Korona durumuyla ilgili yanlış iddialarınızın etkisini gösteriyor.
özellikle mahkemeler söz konusu olduğunda: ağzınızdan çıkanlar incelenmeden kabul edilmiş. 28 Temmuz'da, SARS CoV-2'nin gerçekten önemli bir yaygınlığının olmadığı bir zamanda, OVG Münster Oberverwaltungsgericht Münster (13 B 675 / 20NE) hala bize tamamen ölçülmeden, sağlık sistemlerinin aşırı yüklenmesini önlemek önemlidir, sonucuna vardı.
4.Aralık 2020, OVG Bremen (1 B 385/20) bizi, semptomsuz olarak enfekte kişilerin özellikle tehlikeli olduğuna bir kez daha inandırmak istedi. Bu iki örnek iç karartıcı bir bulguyu göstermektedir:
Hiç kimse - şimdiye kadar - genel nüfusu ve özellikle kilitleme politikasının altında yatan yanlış bilgilendirmeden korumadı.
Ve bu yanlış bilgilerden, yöneticilerin tavsiyelerden sorumlu olan sizsiniz.
Hem cezai hem de medeni olan en çok, kişisel olarak en çok sorumlu olan sizsiniz. .
Yukarıda açıklanan hasara ilişkin kişisel sorumluluğunuz vardır, bu yargısal delil toplama sırasında - politik karar vericilerin korona krizini hedefli bir şekilde kötüye kullanıp enfeksiyondan korunma kisvesi altında bir gündemi Agenda uyguladığı ortaya çıksa bile, ki bunun (iddia edilen) bir pandeminin kontrol altına alınmasıyla hiçbir ilgisi yoktur ve bu karar vericiler, mesleki uzmanlıklarını yalnızca gerçek niyetlerini gizlemek için yaptıkları işi görünürde meşrulaştırmak için kullanırlar. Çünkü bu durumda yukarıda belirtilen asılsız iddialarda bulunarak
§ 830 Abs. 2 BGB, § 27 Abs. 1 StGB'den çok sayıda kişinin zarara
İnsanlara - ve ayrıca müşterimizin hakkaniyetsiz zararına – katkıda bulundunuz . Bu katkının, olanlar üzerinde büyük etkisi oldu.
Çünkü
İnsanlar yalnızca hükümetlere ve yetkililere güvendi çünkü
risk değerlendirmesinin bilimsel olarak sağlam olduğuna inanıyorlardı. Ve bu
İnanan insanlar tam olarak bu yüzden bu güvene yatırım yaptı (tam doğru kelimeleri bulamadım) .
Nihayetinde, sağlık yetkililerinin kitle testlerinin yapılıp, sonuçların ortaya çıkması ve temas takibine artık ayak uyduramayınca ve böylece federal hükümete kaldıraç aracılığıyla bir bahane sunulması sizin tavsiyeniz nedeniyle Temel Yasanın 35. maddesinin Bundeswehr'i (askeriye) temasları takip etmede kullanmak ve böylece ek olarak halkı korkutmak yoluna gidiliyor. Bundeswehr'in klasik müdahale yönetimi alanındaki bu konuşlandırılmasının hiçbir şekilde Temel Yasaya bağlı olmaması gerçeğinin yanı sıra, önerileriniz çok büyük bir senaryoyu destekledi, büyük endişeye nedenoldu. Federal hükümet, Bundeswehr'in konuşlandırılmasıyla ne kadarileri gidecek? Bugün insanları takip eden aynı askerlerin (yani enfekte olduğu iddia edilen kişilerle iletişim kurduğu iddia edilen kişiler), federal hükümetin kışkırtmasıyla yarın insanlara daha da kötü saldırılar gerçekleştireceği niyetinden endişelenmeli miyiz?
IV. Hukuki Sonuçlar
Şimdi el yazısı ile ve ayrıntılı olduğunu iddia etmeden öğrendiğimize göre, tavsiyenize göre, ilaç dışı müdahalelerin neden olduğu zararı listeledik.
Politikaya Corona krizi neden oldu, şimdi müvekkilimizin durumuna bir bakalım
Politikacılara kasıtlı olarak bilimsel temelsiz önerilerde bulunarak veya etkili bir konumdan bu tür önlemler için kampanya yaparak kasıtlı olarak ahlaka aykırı sittenwidrig bir zarara neden oldunuz ve bu nedenle müşterimize
§ 826 BGB, zaten meydana gelen zarardan sorumlusunuz.. Ayrıca siz
kişisel olarak dünyaya verdiğiniz yanlış bilgileri düzeltmek ve bu şekilde müvekkilimizin daha fazla zarar görmesini önlemek için.
Zaten meydana gelen hasar birkaç yüz bin avroyu buluyor. Ve üzerinde
müşterimizin karaoke barının açılmasına izin verilmeyen her gün
hasar bu devam ediyor. Müşterimiz adına
50.000 € tutarında kısmi bir meblağ talep ediyoruz. Müvekkilimizin bu tutarı elimize ödemesi için antetli kağıtta belirtilen banka hesabı müvekkilimize, yetki alma yetkisi bir avukat tarafından sigortalanmaktadır. Tarihine kadar ödemenizi bekliyoruz
22.12.2020
Müvekkilimiz, bunun ötesine geçen iddialarda bulunma hakkını saklı tutar
başlangıçta talep edilen miktarı aşabilir.
Siyasetten sorumlu kişilere ve kamuoyuna yapılan aşağıdaki ifadeleri de düzeltmenizi rica ediyoruz:
• SARS CoV-2'nin bunu yapabileceğine inanmak için hiçbir neden olmadığını netleştirin.
kontrol edilemeyen sayıda ölüme ve yoğun bakım hastalarına neden olur!
New England Journal of Medicine, Jan.
Dahil olduğunuz ve asemptomatik bir enfeksiyon riskini kanıtlaması beklenen Mart 2020, yanlış veri tabanına dayanmaktadır ve bu nedenle
çoktan geri çekilmeliydi!
• Pozitif bir PCR testinin aktif enfeksiyonu tespit etmediğini açıkça belirtin
ve bu nedenle tek başına bir COVID-19 teşhisi koymak için uygun değildir!
• Toplu özgürlük kısıtlamalarının, yayılmanın yayılmasını kontrol altına almak için herhangi bir şey yapacaklarını garanti etmediğini açıkça belirtin.
bariz bir şekilde büyük ikincil hasara neden olur!
Ayrıca gelecekte sizden aksi yönde herhangi bir beyanda bulunmaktan kaçınmanızı rica ediyoruz. Siyasetçilere artık bilimsel olarak yetersiz bilgi verilmemelidir. Ve halk artık bu tür bilgilerden dolayı rahatsız edilmemelidir.
22.12.2020
Bu mektuba ekli sona erme ve vazgeçme beyanını ve yükümlülük beyanını sunun.
COVID-19'un kasıtlı olarak yanlış risk değerlendirmesini sürdürdüğünüz her gün, işleri yalnızca daha da kötüleştirdiğinizi anlayın -
Bu ülkedeki sayısız insan için, ama aynı zamanda kendiniz için. Çünkü biz bu olacağız
Mektubu müşterileri temsil etmek isteyen tüm meslektaşlara ulaştırmak,
Corona önlemleri sonucunda zarar gören Yukarıda yapılan talebimize uymazsanız, yasal bir anlaşmazlık kaçınılmaz olacaktır. Bu anlaşmazlığın bir parçası olarak, tecrit ile ilgili tüm gerçekler, adli delillerin konusu olacak.
Daha fazla soru için hazırız.
Saygılarımla.
Dr.Rainer Füllmich
Not; Bu durumla ilgili Prof. Drosten avukatları kanalıyla harekete geçmiştir.
Ayrıca Prof. Drosten’ın hazırladığı PCR testleri, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edilmiş, Almanya dışında başka ülkelerde de bu testler kullanılmış. Bu testlerin 45 döngüye göre ayarlandığı, ve özellikle 30 döngüden sonra yanlış pozitif sonuç verdiği ortaya çıkmıştır.
Prof. Drosten’ın ayrıca PCR testleri kitlerine de temel teşkil eden yayın kurulunda olduğu bilim dergisinde yayınlanan araştırma raporuna göre, 22 bilim insanı bu çalışmada birçok hata olduğunu bulmuşlardır.
Bonn Üniversitesinden Prof. Drosten’ın Charite Berlin’e atanmasıyla boşalan yere Prof. Hendrik Streeck geçmiştir ,Heinsberg araştırmasını yapmıştır(yüzeylerden virüsün bulaşmadığını ve ölüm oranının Johns Hopkins’in bildirdiğinden çok daha düşük olduğunu, sadece virologların değil, yoğun bakım uzmanlarının, sosyologların, birçok uzmanın birlikte çalışması gerektiğini, monotematik yaklaşılmaması gereğini dile getirmiştir.
Prof. Drosten ise, Prof. Streeck araştırmanın ara sonuçlarını basına açıkladığı için eleştiride bulunmuştur. Robert Koch Enstitüsü ve Prof. Drosten, gerek Prof. Püschel’in gerekse Prof. Streeck’in araştırmalarına konulan tavır ile adeta araştırmaların önünü kapamıştır.
Ayrıca Almanya’da çok iyi işleyen sentinel sisteminden de yararlanılmamıştır. Corona ile ilgili (Corona’dan, Corona ile gibi, ya da hastalık nasıl geçiriliyor) bilgilerin datalarının tutulması gereğini, ve bunu mevcut yapıyla kolay yapılabileceğini savununan sağlık müdürü görevden alınıp başka bir göreve gönderildi)
Son blok yazılarımda bu konular, çeşitli grafiklerle ele alınmıştır.Faydalınılacak linkler de bulunmaktadır.. https://www.sulesenol.com/egitim
Corona-Ausschuss’dan birkaç avukatın da Dr. Rainer Füllmich’in de bulunduğu, “die Basis” adında bir parti kurulmuştur. Ayrıca küçük küçük partiler kurulması hedeflenmektedir, bu alanda “team Freiheit” partisi örnektir.
Weimar mahkemesinden Corona tedbirlerinin ORANTISIZ, ZARAR VERİCİ, İNSAN ONURUNU zedeleyici olduğuna dair detaylı gerekçeli karar vardır .Fakat bu tek bir hakimin verdiği karar olduğu için muhtemelen emsal karar teşkil etmesi olasılığı düşüktür. Maalesef Almanya’da birçok anayasal hak askıya alınmıştır.
Hukukçular çeşitli şekilde bir araya gelip, Almanya’da tedbirlere itiraz etmekte, kamuoyunu aydınlatmaktadır. Aerzte für Aufklaerung avukatların birararaya gelmesi ile oluşmuştur. Şimdilik 150 avukat aktiftir.
Ayıca sadece Almanya’da değil, ABD ve Kanada’da, Avusturalya’da da davalar açılmaktadır. Kaliforniya’da da avukatlık yapan Dr. Rainer Füllmich ABD’de Robert F.Kennedy jr. un kurduğu Childrens Health Defance ile birlikte çalışmaktadır.
Corona-Ausschuss’da konuşulanları, raporları, haber ve makale şeklinde de yayınlayan, bazı haberlerin birçok dile çevrildiği sayfayıkurulduğu günden beri takip ediyorum. Şimdi de türkçe tercüme desteği vermek için yazdım.İlgilenenler Türkçeye çeviri desteği için başvurabilirler. https://2020news.de/
Not: Dr. Rainer Füllmich’in Prof. Drosten’a yazısının tarihi 15.12.2020 dir. Tercümeyi ben gönüllü olarak bir araştırmacıya yaptım, yeni davalar için temel teşkil etmesi için benden istedi. Fakat başta bu konuyla ilgili çalışan doktorlar, bilim kurulu, hukukçular olmak üzere, Almanya, Avusturya, İsviçre gibi ülkelerde olan bitenden, araştırma, rapor ve davalardan haberdar olması lazım, ilgilenenlerle öğrendiğim diğer bilgileri de seve seve paylaşırım. Birçok bilgi de zaten bloğumda var.
Coronaloji.com ve coronagercegi.com gibi siteler de önemli paylaşımlarda bulunuyor, ama çok daha fazla bilginin, kaynakları ile birlikte gerekli yerlere ulaşması için çaba sarf etmeliyiz. Bu da bizim sorumluluğumuz.
Avukat Reiner Füllmich: “İnsanlar bu bir “aşı” bile değil, genetik deney diyorlar. Siz ne diyorsunuz?”
Prof. Dolores Cahill:
“Evet, aşı kriterini karşıladığı söylenemez bunun, fakat aşıya bağlı olumsuz etkiler 3 dalga halinde gelecek bence: Birinci grup, aşılamadan sonraki 1 hafta içinde görülen anafilaksi tarzı olumsuz olayları kapsıyor, böyle bir durumda bu aşının ikinci dozunun verilmemesi gerekir. Birçoğunun 2 doz şeklinde uygulanması planlandı çünkü aşıların. Aşıda her ne mRNA kullanılmış olursa olsun, bu insanlar Şubat veya Mart 2021 veya bir sonraki yıl [ikinci doz aşıyla] bunu vücutlarına yeniden aldıklarında, esas olumsuz etkiler işte o zaman yaşanacak, çünkü hayvan deneylerinde görülen de oydu;
80 yaş üstündekilerden 1. dozda olumsuz etki yaşayacaklar bazı aşılar için %2.5 olarak belirlenmiş, yani her 40 kişide 1’i aşıdan dolayı çalışamaz veya normal hayatına devam edemez hale gelecek demektir.
2. aşılamada bu oran 10 kişide 1’e yükselebilir, fakat 80 veya 75 yaş üstündekilerin bu mRNA ile yeniden karşılaşmada %80’inin yaşam kısıtlayıcı olumsuz etki yaşayacağını yahut öleceğini düşünüyorum.
Diğer yaş grupları için bir şey öngörmek güç ama belki yarısı ağır yan etki yaşayacak.
[fıstık alerjisine atıfla] fıstıkları vücuda enjekte etmek gibi düşünün bunu fakat tabii bilmiyorlar da enjekte edilenin ne olduğunu. Sonra gidip bir şeyle [virüs] karşılaştıklarında elbette olumsuz yanıt verecek vücut buna. Bu olumsuz yanıt da önce anafilaksi (yani alerjik tepki) ile başlayacak, ikinci dalgada da anafilaktik tepkiler görülecek ve fakat vücuda aldığın mRNA her neye karşıysa, bununla üçüncü karşılaşmada vücutta artık hafif şiddette otoimmün hastalık başlatmış olacaksın, bağışıklık kazanmakla filan alakası yok olayın.
İmmün sistemin işi bulduğu virüs veya bakteriyi vücuttan atmak, oysa kendi bedenin, bizzatihi hücrelerin imal ediyor bu virüsleri artık ve yine kendi bedenin bu hücrelere savaş açmak zorunda şimdi ve hafif çaplı bir otoimmün hastalığa sahipsin artık.
Şubat veya Mart gibi bu virüsle yeniden karşılaşman, immün sisteminin virüsten kurtulmak için uyarılmış olması demek. Oysa bakacak ki aynı virüs proteinleri senin hücrelerinde, organlarında cirit atıyor, immün sistemin eli mahkum, kendi organlarına saldırmaya başlayacak. 1 hafta içinde organ yetmezliğine girmen demek bu, zira kendi immün sistemin kendi organlarını öldürmekle meşgul. Bu durumu yaşayan hastalarda önce sepsis baş gösterecek, bir-iki hafta kadar bu tabloda kaldıktan sonra da organ yetmezliğinden ölecekler.
Yaşlıların durumundaysa, zaten bir veya iki eşlikçi hastalıkları bulunduğundan bu insanlar immün sistemin randımanlı çalışması için gerekli enerjiye de sahip olmayacaklar ve vücutta süregiden tüm işlemlerden bitap düşüp, fizikman tükenecekler. Bedenlerinin her bir hücresi bu mRNA’yı taşıdığından gidişatı durdurmanın pek bir yolu da yok ve kalp, dalak, ciğerler, karaciğer … birbiri ardına iflas edecek bu mücadelede, çünkü vücudunda bu mRNA’nın protein yapmadığı hücren yok!
İşte o yüzden acilen, özellikle de bakım evlerindeki yaşlılara vurulan aşı viyallerinden her 100 veya 200’ünden 1’ini alıp muhafaza edeceğimiz bir depo oluşturmamız elzem. Rasgele seçilmiş aşı viyallerini tutacak bir biyolojik depo gibi bir şeyimiz olacak ki, insanlar patır patır ölmeye başladığında açıp bakabilelim bu aşıların içinde tam olarak ne varmış. Hatta bunu şimdi yapıyor olmamız lazım, çünkü verilen aşılarda yalnız korona değil, birden fazla mRNA bulunuyor olabilir. Bilmem anlatabildim mi? Aşıdaki mRNA’nın dizilimini çıkarmamız lazım ki, tutup influenza (grip) veya başka doğal virüslerin genetik materyalini de koymuşlarsa aşıya, insanların immün sistemlerini dolaşımdaki diğer doğal virüslere karşı da uyarmış oluyorlar çünkü, bunu anlayabilelim. Hiç vakit kaybetmeden bir kalite kontrol sistemi oluşturulmalı, doktorların rasgele, uyguladıkları her 100 aşıdan 1’ini depoya teslim etmeleri sağlanmalı ki benim gibi birileri gidip forensik inceleme yapabilsin, bu viyallerde ne var ne yok görülebilsin. Yaşlılar ölmeye başladığında bu aşılarda ne kullanıldığını bilebilmemiz lazım çünkü.
İngilizcesi:
Reiner Füllmich:“People say it’s not even a vaccination, it’s a genetic experiment. What do you think?”
Prof. Dolores Cahill:
“Yeah, so it doesn’t really meet the criteria. But I suppose there are 3 waves of adverse events. Right? There is the adverse events which is more or less like anaphylaxis in the first week. The these vaccines shouldn’t be given in second dose. You know? So I know they’ve planned a lot of them as 2 vaccinations. But the real adverse events will happen, whatever the mRNA is in the vaccine, that when the person comes across that, it could be in February-March, 2021 or a year later, that would be when in the animal studies maybe 20%, 50% or all of the animals died. So I’m also saying that people over 80 who get these between the combination of the first adverse events, which is about 2.5 % in some vaccines, (1 in 40 people) adverse events
where they’re not able to function or work or live life normally, the second vaccination it could be 1 in 10, but for the over 80 year olds, or 75 year olds, I would think that about 80% of them,
will have life limiting adverse events or die, when they come across the mRNA again, and for others it’s hard to know, it could be half of the people will be severely, and what it does is, this gene therapy or medical device is actually setting up, an autoimmune disease, chronically, that’s what it’s setting up, so it’s a bit like injecting peanuts, you know, but they don’t know what it is, and you come across sth and then you go into your adverse events. And the adverse events is you start this anaphylaxis first, the first wave, anaphylaxis, allergic reaction, the second wave, but the third reaction when you come across whatever the mRNA is against, you have stimulated your immune system to a low-grade auto-immune disease, not immunity, to yourself, because the mRNA is expressing a viral protein, you make yourself a genetically modified organism, so the immune system is meant to push the viruses out or the bacteria, but you actually see it in your body, in your cells, the autoimmune disease is attacking yourself low-grade, when you come across the virus, say-February-March, that stimulates the immune system to get rid of the virus, but then it suddenly sees that you have viral proteins in your cells and in your organs, your immune system attacks your own organs, you then after a about a week of that go into organ failure, because your immune system is killing your own organs, and those patients will present as sepsis initially for another week or two, and then will die from organ failure.
And while the elderly die, is that when you have one or more comorbidities, the energy that the immune system requires to boost your immune system will make them very tired, and exhausted, and then they just don’t have the capacity if they have underlying conditions for the immune system–well, you know normally, because this mRNA is in every cell of their body, it’s almost unstoppable because each time they destroy let’s say the heart, or the spleen, you know the lungs or the liver, the mRNA is expressing the protein in every cell, so, just as a solution what we urgently need ia a repository like every 1 in a 100, or 1 in 200 vials that are injected especially into the elderly in the care homes, they need to be stored in a bio-repository of the vaccine vials randomly, so that when the people start to die we can actually see what is in this vaccine, or we should be doing it now, so that– I am concerned that maybe there are multiple mRNAs in this vaccine and not just something for the corona. You know? We should be sequencing the mRNA, because if it was influenza as well or other viruses, we would be priming these people to the natural viruses that are circulating. So there needs to urgently be quality control, random, for doctors to be required to give 1 in a 100 to repository, and someone like me could forensically analyse what’s in these vaccine vials, so that when the elderly start dying, we will know, you know, we should be knowing now what’s in them.
So, it’s absolutely a dangerous gene therapy, should not be given to the elderly.”