Avukat Beate Bahner Tarafından Açılan Dava

Avukat Beate Bahner Tarafından Açılan Dava

Avukat Beate Bahner, Brandenburg Eyaleti Başkanlığına açtığı davada, kısıtlamalar sebebiyle zarara uğrayan bir restaurant sahibinin haklarını savunuyor.

Dava dosyasını .pdf olarak indirmek için tıklayınız:


DAVA METNİ :

Sayfa-1

Ihtiyati Tedbir Basvurusu

Davaci
Uzman Hukuk Bürosu BAHNER, 69115 Heidelberg, Voßstr. 3 tarafindan temsil ediliyor.

Davali
Brandenburg Eyaleti, Eyalet Sansölyeligi, 14473 Potsdam, Basbakan Dr. Dietmar Woidke tarafindan temsil ediliyor.

Sayfa-2

Basvuru sahibini temsilen asagidaki basvurulari yapiyorum:

  1. PCR testi, cogalabilen bir virüsü,dolayisiyla da Sars-Cov-2-Virüsünü tespit etmekte kullanilamaz
  2. PCR testleri pozitif cikan insanlar ne „Covid Hastasi“ ne de „enfekte“ dir.
  3. Sadece pozitif corona testini baz alarak; “ yeni bir enfeksiyon” ya da „enfeksiyon“ ya da“covid-19-hastaligi“ ya da „Sars-Cov-2-Virus vakasi“ iddialari yersizdir.
  4. Yeni bir coronavirus enfeksiyonu sadece, cogalabilen corona virüsünün tespitiyle ve bunu takiben laboratuar ortaminda diger virüs ihtimallerinin elenmesi (özellikle Influenza, Rhino, Adeno v.b.) ve hastada duruma uygun klinik bulgularin tespiti ile insidans hizinin belirlenmesinde kullanilabilir (yani „vaka“ olarak degerlendirilebilir).
  5. 4. Noktaya göre pek cok kez test edilip “vaka” olarak tespit edilmis hasta, insidans degerinin hesaplanmasinda bir kez dikkate alinir.
  6. 100.000 kiside 50 vaka „nadir görülen hastaliklar“ icin kullanilir. (Bu noktada ilgili yasalara ve Avrupa birliginin bu konuda koydugu normlara atif var.)
  7. „Nadir bir hastalik“, ulusal epidemi durumuna yol acamaz.

Sayfa-3

8. Brandenburg daki 7 günlük enfeksiyon sayisi 100.000 kiside 10`dan azdir.

9. 12.02.2021 tarihli altinci sars-cov-2 sinirlama emri, karara varincaya dek yürütmeden kaldirilimistir.

10. Alternatif olarak: 12.02.2021 tarihli 6. Sars-cov-2 sinirlama emrinin onuncu paragrafi, karar varincaya dek yürütmeden kaldirilimistir.

11. Davali mahkeme masraflarindan sorumludur.
12. Tazminat degeri, 50.000 Euro olarak belirlenmistir. Sayfa-4, 5 ve 6
Acil basvuruya genel bakis (Icindekiler Bölümü)

Sayfa-7

1. 6. SARS-CoV-2 Kısıtlama Genelgesi`nin Yayinlanmasi

12 Şubat 2021’de davalı, “Brandenburg Eyaletinde Altıncı SARS-CoV-2 Virüsü ve COVID 19 Geçici Sınırlama Yönetmeliği” (SARS-CoV-2 EindV) çıkardı. Bunun yasal dayanağı şu şekildedir: Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddeleri geregi (§§ 32, 28, 28a IfSG. § 28a, Paragraf 3, IfSG), 100.000 kişi başına 50’den fazla yeni enfeksiyon eşik değeri yedi gün içinde aşılırsa, enfeksiyon oranını etkin bir şekilde sınırlandırmayı amaçlayan ülke çapında koordineli kapsamlı koruyucu önlemler alinacak.

Bunların arasında, SARS-CoV-2 Kisitlama Genelgesi`nin 10. Paragrafi (§ 10 EindV), daha fazla restoranların halka kapatılmasını öngörüyor.

Ilgili maddeler geregi yönetmelik, 15 Şubat 2021’de yürürlüğe girecek ve 7 Mart 2021’de sona erecek (§ 27 SARS-CoV-2 EindV).

1.1 Altinci SARS-CoV-2 Kisitlama Yönetmeliğinin Gerekçesi

Davalı önceki 22 Ocak 2021 tarihli (14 Şubat 2021 tarihine kadar geçerli olan) 5. SARS-CoV- 2 Sınırlama Yönetmeliğini sürdürmek için burada başlatılacak olan 6. SARS-CoV-2 Sınırlama Yönetmeliği gerekçelendirmek için şunları belirtti: (Aşağıda imzası bulunan tarafından vurgulandı)

22 Ocak 2021 tarihli beşinci SARS-CoV-2 sınırlama yönetmeliği (5. SARS-CoV-2-EindV)
ile, 8 Ocak 2021’de dördüncü SARS-CoV-2 sınırlama yönetmeliğinin (4. SARS-CoV-2-EindV) yürürlüğe giren güvenlik önlemleri uzatılmış ve yüksek düzeyde kalan enfeksiyonların sayısını azaltmak için bazı durumlar da sıkılaştırılmıştır. Bu, sağlık sistemi üzerindeki yükü hissedilir şekilde hafifletmelidir, çünkü, özellikle yoğun bakım ünitelerinde, hastaneler üzerindeki yük (hastanelerdeki doluluk), hafif düşüşe rağmen yüksek düzeyde kalmaktadır.

Aralık ayı başlarında keskin bir artışın, tatillerde yaşanan düşüşün ve Ocak ayının ilk haftasında yenilenen artışın ardından, vaka sayısı şu anda yeniden düşüyor. Yine de, genişletilmiş ve kısmen (bazı durumlarda) sıkılaştırılmış koruyucu önlemlere rağmen, Brandenburg eyaletinde enfeksiyon sürecinin etkileyici (sürdürülebilir) bir trendin tersine çevrilmesini sağlamak henüz mümkün olmamıştır. Aşağıdaki gelişmelere göre 20 Ocak – 10 Şubat 2021 arasındaki dönem için bu anlaşılır:

Sayfa-8

1.2 20 Ocak – 7 Şubat 2021 arasındaki rakamların gelişimi

– Söz konusu dönemde şu anda COVID-19’dan hastalanan kişi sayısı 15.951’den 6.082’ye düşmüştür,

– COVID-19 den yatarak tedavi gören hastaların sayısı 1.023 hastadan 684 hastaya düştü, ancak yüksek seviyede kaldı,

– bunların arasından yoğun bakımda tedavi gören COVID-19 hastalarının sayısı 159 hastadan 140 hastaya düştü, ancak yüksek seviyede kaldı,

– Yoğun bakımda solunum cihazına bağlı COVID-19 hastalarının sayısı 159’dan 110’a düştü, ancak yüksek bir seviyede kaldı.

20 Ocak – 10 Şubat 2021 arasındaki dönemde ülke çapında 7 günlük insidans 229.0’dan 79.5’e düştü. 160.0, 148.4 ve 121.4 gibi 7 günlük yüksek bir insidans, bireysel ilçelerde hala bulunabilir (durum: 10 Şubat 2021).
Haftalık yeni vaka sayısı hala yüksek bir seviyede hareket ediyor:

– 20 Ocak – 27 Ocak 2021 arasında 5.028 yeni vaka tespit edildi,
– 28 Ocak’tan 3 Şubat 2021’e kadar 2.184 yeni vaka tespit edildi,
– 4 Şubat 2021’den 10 Şubat 2021’e kadar hali hazirda 2.426 yeni vaka tespit edildi

Sürekli olarak çok dinamik enfeksiyon süreci, yoğun bakım kapasitelerine yönelik yüksek taleplere yol açıyor. Halen mevcut olan COVID 19’a uygun yoğun bakım solunum cihazlı yatak sayısı:

– 28 Ocak 2021 de: 315 adet
-Şubat 2021 de: 364 adet
– 10 Şubat 2021 de: 367 adet
COVID-19’dan ölenlerin sayısı hızla artmaya devam ediyor (kümülatif rakamlar): -28. Ocak 2021: 2283

– 4 Şubat 2021: 2.503 – 10 Şubat 2021: 2712 Sayfa-9

Böylece, 22 Ocak 2021 tarihli Beşinci SARS-CoV-2 Sınırlama Yönetmeliğinin yeni enfeksiyonlarda sürdürülebilir bir azalma şeklindeki asıl hedefine, yeterli ölçüde olmasa da ulaşılmıştır.

Ispat: 6. SARS-CoV-2 Eindv için genel nedenler, s. 22,
Ek 1.
1.3 Önceki 5. SARS-CoV-2-EindV’nin rakamları ve nedenleri

Daha önce davalı, 14.2.2021 tarihine kadar geçerli olan 5. SARS-CoV-2 Sınırlama Yönetmeliğini böyle gerekçelendirmişti. Bu şu andaki 6. SARS-CoV-2 Sinirlama Yönetmeligi ile karşılaştırmak için önemli ve bu nedenle aşağıda yine belirtiliyor .

8 Ocak 2021 tarihli dördüncü SARS-COV-2 sınırlama yönetmeliği (4 SARS-CoV-2-EindV) ile, 15 Aralık 2020’de üçüncü SARS-CoV-2 sınırlama yönetmeliği (3. SARS-CoV-2-EindV) 18 Aralık 2020 kararnamesi ile değiştirilmiş, yüksek seviyede sabit kalan enfeksiyon sayısını azaltmak için uygulamaya konulan koruyucu tedbirler uzatılmış ve kısmen sıkılaştırılmıştır. Bu, sağlık sistemi üzerindeki yükü hissedilir şekilde hafifletmeliydi, çünkü özellikle yoğun bakım ünitelerindeki hastaneler üzerindeki yük (doluluk), hafif düşüşe rağmen yüksek düzeyde kalmaktadır. Genişletilmiş ve bazı durumlarda sıkılaştırılmış sınırlama önlemlerine rağmen, Brandenburg eyaletindeki enfeksiyon sürecinde etkileyici (sürdürülebilir) bir trendin tersine çevrilmesi (bir düzelme) henüz mümkün olmamıştır. Bu, aşağıdaki gelişmelere göre 4 Ocak – 19 Ocak 2021 dönemi için anlaşılabilir:

Davalı, korona önlemlerinin genişletilmesi ve sıkılaştırılmasını “COVID-19 hastalarında” iddia edilen artışa ve dolayısıyla 7 günlük insidans artışına dayandırdı:

Yukarıda belirtilen dönemde şu anda COVID-19’dan muzdarip olan kişilerin sayısı 14 820 hastadan 16 518 hastaya yükseltilmiştir. 4 Ocak – 20 Ocak 2021 arasındaki dönemde ülke çapında 7 günlük insidansı 215.2’den 224.6’ya yükseldi. Hala cevre ilçelerde (20 Ocak 2021 itibariyle) çok yüksek 7 günlük insidans 386.4, 373.7, 362.9,ve 315.2 belirleniyor.

Haftalık yeni vaka sayısı hala yüksek bir seviyede:

Sayfa-10

– 4 Ocak’tan 10 Ocak 2021’e kadar 7.292 yeni vaka belirlendi,
11 Ocak’tan 17 Ocak 2021’e kadar 5.817 yeni vaka belirlendi
– 18 Ocak 2021’den 21 Ocak 2021’e kadar 2.857 (bereits-şimdiden/çoktan) yeni vaka belirlendi

COVID-19’dan ölenlerin sayısı (Brandenburg’da) keskin bir şekilde artmaya devam ediyor (kümülatif rakamlar):

– 5 Ocak 2021: 1247

– 12 Ocak 2021: 1 569 (önceki haftaya göre + 322)

– 19 Ocak 2021: 1910 (önceki haftaya göre + 341)

Bu, 8 Ocak 2021 tarihli dördüncü SARS-CoV-2 sınırlama yönetmeliğinin yeni enfeksiyonlarda sürdürülebilir bir azalma şeklindeki gerçek amacına henüz ulaşılmadığı anlamına gelir.

– COVID-19 ile tedavi edilen yatarak tedavi gören hasta sayısı 1.164’ten 1.022’ye düştü, ancak yüksek bir seviyede kaldı,

Yatarak tedavi gören yoğun bakım COVID-19 hasta sayısı 257’den 227’ye düşmüş ancak yüksek düzeyde kalmıştır,

Yoğun bakımda solunum cihazına bağlı COVID-19 hastalarının sayısı 200’den 164’e düştü, ancak yüksek bir seviyede kaldı.

Sürekli olarak çok dinamik enfeksiyon süreci, yoğun bakım kapasitelerine yönelik yüksek taleplere yol açıyor. Halen COVID-19 için mevcut olan yoğun bakım ventilasyon yataklarının sayısı aşağıdaki gibiydi:

– 5 Ocak 2021: 244
– 12 Ocak 2021: 297
– 19 Ocak 2021: 311
Yaklaşık ispat
: 5.SARS-COV-2 EindV için genel nedenler, s.21,
Ek 2
Sayfa-11
2. Başvurunun uygunlugu ve esası
2.1. Basvurunun mesrulugu
Davaci, asagidaki belirtilen noktalarin sorusturulmasi icin basvuruda bulunmustur.

– PCR Testi, enfeksiyondan koruma kanununun ilgili maddeleri (§ 2 Abs. 1 IfSG ) geregince SARS-CoV-2-Virus patojenini ispat etmeye muktedir degildir.

– PCR test sonucu, SARS-CoV-2-pozitif olan kişiler ne “COVID-19 hastası” ne de “enfekte” kişilerdir.

– Koronavirüs SARS-CoV-2 kaynakli yeni bir enfeksiyonun tanisi, enfeksiyondan koruma yasasisinin ilgili maddesi uyarinca (§ 28a Abs. 3 IfSG), sadece cogalabilen virüsün (hastalık ajanı) yetiştirilmesiyle ve bunu takiben diğer grip virüslerinin sonraki laboratuvar ortaminda tanısal dışlanmasından sonra konulabilir.

Sanık bundan sonra aşağıdaki noktalarla yükümlüdür,

– Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgi maddesi (§ 28a Abs. 3 IfSG) sanıgin, sadece bir PCR testine dayanarak SARS-CoV-2 virüsü ile “yeni bir enfeksiyon” iddia etmesini yasaklar.

– Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddesi (§ 28a Abs. 3 IfSG) geregince yeni bir enfeksiyon, sadece cogalabilen bir virüsün yetiştirilmesinden ve diğer virüslerin laboratuvar ortaminda dışlanmasından sonra, insidans değerinin (eşik değeri) hesaplanmasına dahil edilebilir.

Bundan sonra asagidaki bulgularla hüküm verilmelidir,

– 50/100.000 insidans degeri (i.S.d. Bölüm 28a para. 3 IfSG) Avrupa Birliği ve Federal Sağlık Bakanlığı tanımına göre “nadir görülen bir hastalık” lar icin kullanilir.

– Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddesi uyarinca (IfSG Bölüm 5, Bölüm 28a) ortada “ulusal öneme sahip salgın durumu (epidemi)” yoktur.

– Brandenburg’da yedi gün boyunca Corona virüsü SARS-CoV-2 kaynakli yeni enfeksiyonların sayısı 100.000 kişide 10’dan azdır.

Yukarıda belirtilen iddialar, Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili bölümünün (paragraf 28, 28a ifSG) kabulü için yasal sartlarin yokluğu nedeniyle, 12.2.2021 tarihli Brandenburg Eyaletinin altıncı SARS-CoV-2 Muhafaza Yönetmeliğini geçici olarak askıya alinmasi talebine dayanak olusturmaktadir.

Sayfa-12

2.2 Basvurunun Uygunlugu

Acil basvurumuzun norm denetimi, Ilgili yasalar geregi (§ 47 Abs. 6 VwGO i.V.m. § 4 BbgVwGG ) uygundur.

Ispat: 8.8.13 tarihli Esnaflik Kaydi Belgesi EK 3

Sayfa-13,14

Cevirenin Yorumu: Dava dilekcesinin bu bölümü hukuki teknik bilgiler icerdigi icin ceviriye

dahil edilmemistir.)

2.3 Başvuranin Subjektif Hak Ihlalleri

Basvuru sahibinin basvuru salahiyeti vardir. …….. sehrinde yasamaktadir, yillardir evine

bikac kilometre uzaklikta bulunan bir restoranin sahibi ve ayni zamanda isletmecisidir.

Mekanini özel kutlamalar icin kiralamaktadir. (Internet sayfasi verilmis.)

Başvuru sahibi, bu işi sadece muazzam bir harcamayla kurup finanse etmekle kalmadi, buna

ek olarak, geçtiğimiz yıl restoranını işletmeye devam edebilmek için o sırada öngörülen

hijyen kurallarının uygulanmasına önemli miktarda maddi ve manevi yatirim yapti.

Buna ragmen isini yürütmesi, sadece Mart’tan Mayıs 2020’ye kadar değil, bilakis Kasım

2020’den günümüze ve muhtemelen 2022’nin sonuna kadar yasaklandı.

Bu nedenle yeterli finansal desteği olmadigindan (hükümetin sözünün aksine ya söz verilen miktarin cok altinda ya da hic ödenmeyen finansal yardimlar), hem mesleki hem de hususi varlığını güvence altına almak için için yakin bir zamanda iflas başvurusunda bulunmak zorunda kalacak. Dolayısıyla, başvuru sahibinin, sadece Anayasanın 12. maddesinin 1. fıkrasına göre mesleki özgürlüğü değil, aynı zamanda Anayasanın 2. maddesinin 1. fıkrasına göre ticaret özgürlüğü de doğrudan etkilenmis ve bununla beraber öznel haklarına da ciddi şekilde tecavüz edilmiştir.

2.4. Basvuru Gerekcesi

(Alman hukuk sistemine özgü terimler ve aciklamalar içermektedir. Bu nedenle çevrilmemiştir.)

Sayfa-15

3. Yönetmeligin Aleni Sekilde Hukuka Aykiri Olmasi

Davalının düzenlemesi açıkça yasadışı ve aynı zamanda anayasaya aykırıdır. Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun bütün sartlarini, özellikle 28, 28a, 5, 7 und 2 IfSG sartlarini, agir bir sekilde yok saymaktadir. Bu suretli davalinin, anayasanin ilgili maddeleri uyarinca (Art. 12 GG) mesleki özgürlük ve eylem serbestliği (Art. 2 GG.) haklarini ihlal etmektedir.

3.1 Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun Ihlali

3.1.1 Talimatname Yetkisi

Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddesi (§ 32 IfSG) eyalet hükümetlerini, ilgili maddeler uyarinca (§§ 28 bis 31) tedbirler için esas olan sartlar altinda, bulaşıcı hastalıklarla mücadele için yasal düzenlemeler yoluyla ilgili emir ve yasaklari çıkarma konusunda yetkilendirir.

3.1.2 Ilgili Maddelerin (§§ 28, 28a IfSG) Sartlari Bulunmamaktadir

SARS-CoV-2 kisitlamalari, Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddelerininin (§§ 28, 28a IfSG ) yasal dayanagini pek cok yönden ihlal etmektedir. Çünkü yönetmeliğin kabulü için, ne Enfeksiyondan Koruma Kanunun § 28 maddesinin gerekleri, ne de § 28a IfSG’nin gereksinimleri mevcuttur.
Bununla birlikte, kanunun ilgili maddesi geregi (§ 28a Paragraf 1 No. 13 IfSG) restoranların kapatılması da dahil olmak üzere “gerekli koruyucu önlemler” yalnızca § 28 Paragraf 1, § 28a IfSG gereklilikleri karşılanırsa yasaldır, aksi takdirde yönetmelikte yer alan yasaklar, ciddi müdahale etkisi nedeniyle anayasaya bile aykırıdır.

3.2 Enfeksiyondan Koruma Yasasinin 28a. Paragrafina Göre (§ 28a IfSG) göre Önlemlerin Sartlari

3.2.1 “Ulusal kapsamda bir salgın durumu” nun Varlığı

Alinan tüm önlemlerin kanunun ilgili maddesine göre ön koşulu (Bölüm 28a IfSG), öncelikle “bir salgın durumunun tespit edilme süresi”dir (Bölüm 28 (1) IfSG). Bu terim, Mart 2020’den beri yasanin ilgili maddesine (Bölüm 5 IfSG) eklenmiştir, ancak bunun için yasal bir gerekçe yoktur. 18.11.2020 tarihinde Enfeksiyondan Koruma Kanunu`na yapilan bu yeni eklemeden beri, “ulusal kapsamdaki salgın durumu” kanunun ilgili maddesinde (§ 5 Abs. 1 S. 4 IfSG) asagidaki gibi tanımlanmıştır.

Sayfa-16

Almanya’nın tamamında halk sağlığı için ciddi bir risk varsa, ulusal kapsamda bir epidemi durumu söz konusudur, çünkü

1. Dünya Sağlık Örgütü, uluslararası kapsamında bir sağlık acil durumu ilan etti ve Almanya’ya tehlikeli bir bulaşıcı hastalığın sokulma riski olduğunu, veya

2. Almanya’yaya çeşitli ülkelerden tehdit edici bir bulaşıcı hastalığın dinamik bir şekilde yayılması tehditi var veya gerçekleşiyor.

3.2.2 “Tehdit oluşturan” bulaşıcı bir hastalığın olmasına duyulan ihtiyaç

Bu nedenle, “Ulusal önem taşıyan bir epidemik durum oluşturmanın ön koşulu,“ “tehlikeli bir bulaşıcı hastalıktır ”. Tehdit oluşturan hastalık, § 2 No. 3a IfSG’de (yeni) aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:

… klinik olarak şiddetli seyri veya yayılma şekli nedeniyle genel halk için ciddi bir risk oluşturabilen bulaşıcı bir hastalık

3.3 COVID19 genel halk için ciddi bir tehdit değildir

3.3.1 “SARS” teriminin anlamı

SARS kısaltması “Şiddetli Akut Solunum Sendromu” anlamına gelir. Bu da demek oluyor ki, SARS-CoV-2 ile hastalanan kişiler şiddetli zatürre geçirir ve bu klinik olarak röntgen filmi ile kanıtlanabilir.

Sonuç olarak, ağır klinik semptomları olmayan kişilerde “Şiddetli Akut Solunum Sendromu” yokturdur. Kişilerde, klinik belirtiler olarak en fazla öksürük, burun akıntısı, ateş, boğaz ağrısı, koku veya tat kaybı var. Bu durum, semptomları pozitif olan tüm insanların % 98,6’sı için geçerlidir, Robert Koch Enstitüsü 14 Ocak 2021 tarihli yayınında belirttiği gibi:

Sayfa-17

3.3.2 Tüm COVID-19 hastalarının yalnızca %1,4’ünde pnömoni vardı

Buna göre, RKI’nin 2020 yılı için klinik bilgisine sahip olduğu 747.900 vakadan sadece 10.436 hasta pnömoni, yani akciğer iltihabı geçirmişti. Bu, şiddetli klinik semptomları ile kanıtlanmış olan tüm enfekte kişilerin % 1,4’üdür.

Kaynak: RKI, Epidemik Bülteni 2/2021 v. 14.1.2021 Ek 4 olarak.
RKI tarafından bilinen tüm COVID vakalarının sadece %1,4’ünde zatürre gelişti. 3.3.3 Pnömoniye virüsler nadiren sebep olur

Ancak çoğu durumda pnömoniye bakteriler ve nadiren de virüsler sebep olur. Bu bakımdan bu 10.436 kişinin tamamında SARS-CoV-2 virüsü nedeniyle zatürre olup olmadığı şüphelidir.

83 milyon kişiden yalnızca 10.436’sında SARS-CoV-2 nedeniyle zatürre geliştiyse, bu- toplam nüfusa vurunca – %0,1 bir oran anlamına gelir. Dolayısıyla, RKI’nin sayılarına göre 10.000 kişiden sadece bir kişide açıkça zatürre gelişiyor! Bununla birlikte, burada da, pnömoninin ciddi bir hastalık olduğu, ancak yüzde yüz ölümcül olmadığı unutulmamalıdır.

Zatürre ölümcül olabilir – ancak bu her defasinda kesinlikle ölümle sonuçlanacak anlamina gelmez!

Zatürre gelişme riski (belki SARS-CoV-2 virüsü nedeniyle) maksimum% 0,01’dir. Çünkü RKI tarafından tanıtılan pnömoni vaka sayılarına bile, neyin sebep olduğu kesin değil – bakteri enfeksiyonu mu? Ya da virüs enfeksiyonu mu? Ve eğer bir virüs enfeksiyonuysa, SARS- CoV-2 virüsü olup olmadığı, örneğin influenza virüsü olup olmadığı da net değildir. Şu anda bu sorular bile açık bırakılabilinir, çünkü % 0,01’lik hastalık riski bir salgın değildir – WHO, RKI ve medya ve politikacılar bunu günlük olarak iddia etseler bile.

% 0,01 bir hastalık riski, hiçbir şekilde bir epidemi anlamına gelmez.

Sayfa-18

3.3.4 Brandenburg’da hastalık oranı sadece % 0,005

Brandenburg’daki hastalık oranı, Almanya’daki genel gelişmeyle karşılaştırıldığında önemli ölçüde daha düşüktür. Brandenburg’da – davalının kendi muhakemesiyle kanıtlandığı üzere – 15 Şubat 2021 itibariyle, yalnızca 140 kişi Covid19 hastalığı nedeniyle yoğun tıbbi tedavi gördü ve bunların 81’inde invazif solunum gerçekleşti.

Kaynak: 15 Şubat 2021 itibariyle yoğun sicil çıktısı Ek 5.
Ayrıca bkz .: https://www.intensivregister.de/#/intensivregister?tab=laendertabelle

Brandenburg’un 2,5 milyondan fazla nüfusu var ve bunlardan şu anda sadece 140 kişinin Covid19 için hastanede tedaviye ihtiyacı var! Bu sadece yüzde %0,005 bir hastalık oranıdır.

Brandenburg’da Covid19 hastalığı nedeniyle 100.000 kişiden yalnızca 5’i yoğun bakıma ihtiyaç duyuyor.
Bu hastaların daha önce bir hastalığı olup olmadığı veya çok yaşlı olup olmadığı da bilinmemektedir ve bu nedenle her tür virüse, özellikle olası ilişkili pnömoniye daha duyarlıdırlar. Kesinlikle bir solunum hastalıkları olduğu varsayılabilir, ancak COVID-19 değil, çünkü kliniklerde muhtemelen SARS-CoV-2 virüsü için de dikkatli teşhisler yapılmamaktadır. Bu iddia burada böyle bile kalabilir, çünkü %0.005 büyütülecek bir oran değildir.

Davalının kendi nedenleri temelinde daha önce açıklandığı gibi, tedavi kotası 5. kararnameden bu yana önemli ölçüde düşmüştür. Bu, tüm Corona önlemlerinin tamamen kaldırılması için yeterlidir, ancak bu gerçekleşmiyor. Çünkü şu anda güya “son derece tehlikeli” yeni mutantlar, örneğin Güney Afrika virüsü gibi, yayılıyormuş, ancak bu, açık bir şekilde klinikler veya sağlık sistemi üzerinde hiçbir yoğunluğa yol açmıyor.

3.3.5 Yüzde 7 ile Brandenburg’daki suç oranı bin kat daha fazladir

Buna karşılık, örneğin Brandenburg’da 100.000 kişi başına ceza gerektiren suçların sıklığı bin kat daha fazladır: Bu, 100.000 kişi başına 6.841 suç işleyen demektir – en azından 2019’da böyleydi.

Kaynak: statista.com’dan, Ek 6 .

Sayfa-19

2020 yılında bu sayının azaldığından şüphe duyulabilir. Ancak tehlikenin yanlış yerde ve yanlış muhakeme ile değerlendirilmesi sonucunda yanlış tedbirlerin alındığı açıktır.

3.3.6 Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, korona nedeniyle ölüm riski yalnızca% 0,2’dir.

Ölüm oranı, özellikle çok yaşlıların veya daha önce hastalıkları olan insanların şiddetli zatürreden öldüğü grip ile karşılaştırılabilir. Neyse ki, ölüm oranı da benzer şekilde düşük seyreder. WHO, (Prof. John Ioannidis tarafından yapılan bir araştırmayi referans alarak) korona için% 0.2’den daha az bir ölüm oranı tespit etmistir.

Kaynak: Bulletin of the World Health Organization; Research Article ID: BLT.20.265892 Page 1 of 37 John P A Ioannidis “Infection fatality rate of SARS-CoV- 2 EindV “Absonderung”ID- 19′ Ek 7 olarak.

İnternette https://www.who.int/bulletin/online_first/BLT.20.265892.pdf adresinde mevcuttur.

4. Covid-19 “Çok nadir görülen bir hastalıktır”

Bu, Covid-19’un hem Brandenburg’da hem de Almanya genelinde çok nadir görülen bir hastalık olduğu anlamına geliyor. Cünkü 100.000`de 5 kisi, sadece nadir bir hastalık değil, çok nadir bir hastalık anlamina gelir! Sağlık Bakanlığı ana sayfasında “Nadir hastalık” tanımını açıklamaktadır:

“Avrupa Birliği’nde, AB’deki 10.000 kişide 5’inden fazlasını etkilemeyen bir hastalık nadir olarak kabul edilir.”

Kaynak: 3.2.2021 itibariyle Sağlık Bakanlığı internet sitesinden alınmıştır, Ek 8 olarak.

Sayfa-20

10.000’de 5, 100.000’de 50’ye çıkarilabilinir. 100.000 kişiden 50’sinde SARS-CoV2 olsa bile, bu nadir bir hastalık olarak kabul edilirdi.

Bu nedenle Covid-19 hastalığının nadir bir hastalık olduğu kanıtlanmıştır. Tüm bu gerçeklere ve kontrol edilebilen sayılara rağmen, her gün bir felaketin eşiğinde olduğumuzu ve sağlık sisteminin her an cökebilcegini, sadece kisitlamalar ve restoranların kapanmasının yanı sıra temas yasakları ve 2,5 milyon insana yönelik diğer büyük kısıtlamalarin “salgın” ile mücadeleye yardımcı olacagini, iddia eden herkes, sadece yalan söylüyor. Ve bu, birçok yönden çok, çok endişe vericidir. Bu durum aynı zamanda mahkemeyi derinden endişelendirmeli ve bu ikiyüzlü yalanlara nihayet bir son vermek için harekete geçirmelidir.

“Nadir bir hastalık” (50 / 100.000’lik insidans değerine bakılabilir) neden ekonominin, toplumun, okulun, sanatın, sporun ve kültürün tamamen durmasına yol açıyor?

4.1 Ulusal çapıda bir epideminin var oluşu söz konusu değildir

Tabii ki Corona Virüsü var. On yıllardır biliniyor ve tipik grip benzeri semptomlara sebep oluyor. Birkaç vakada grip de, SARS-CoV2 virüsü gibi şiddetli zatürreye neden olabilir. Etkilenenler her zaman aynıdır: Zayıf bağışıklık sistemine sahip ve/veya yaşlı kişiler. Bu kişiler de şiddetli zatürreden ölebilirler. Bununla birlikte, sağlık sistemimiz (bakım personelinin düşük maaşları dışında) çok iyi durumdadır, böylece ağır hastalık süreçlerinde de, Almanya’daki hastalara en iyi ilaçlar verilebilir.

Hiçbir zaman bir pandemi olmadı, hiçbir zaman “ulusal çapıda bir epidemi” olmadı ve bugüne kadar da yok. RKI’nin açıklamalarına göre, 16 Mart 2020’deki ilk kapatma (Lockdown) sırasında, 1 Ocak 2020’den bu yana tam olarak 12 kişi COVID 19’dan öldü.

Kaynak: 29 Aralık 2020 itibariyle Ek 9 olarak RKI’nin çok kötü hazırlanmış Excel tablosu.

Sayfa-21

16 Mart 2020’deki kısıtlamalar sırasında, tam olarak 12 kişi COVID 19’dan öldü.

Tekrar edebilirim: İlk kısıtlama sırasında, RKI’ye göre, 1 Ocak 2020’den bu yana tam olarak 12 kişi COVID 19’dan öldü.

Tekrar etmeme izin veriyorum: 16 Mart 2020’deki ilk kısıtlamalar sırasında, RKI’ye göre, 1 Ocak 2020’den bu yana tam olarak 12 kişi COVID 19’dan öldü.

Okulda sorulacak soru şu olurdu: RKI’ye göre, 16 Mart 2020’deki ilk kısıtlamalar sırasında kaç kişi öldü?

12 kişiydi.

4.2 Almanya’da her yıl yaklaşık 950.000 kişi ölüyor

Mahkemenin kesinlikle bildiği gibi, Almanya’da her yıl yaklaşık 950.000 kişi ölüyor.

16 Mart 2020’deki kısıtlama zamanına kadar, 12 korona ölümüne ek olarak 1 Ocak 2020’den 16 Mart 2020’ye kadar yaklaşık 200.000 kişi ülke çapında öldü.

Kendime tekrara izin veriyorum: Bu noktaya kadar, 1 Ocak 2020 ile 16 Mart 2020 arasında, ülke çapında yaklaşık 200.000 kişi öldü.

16 Mart 2020’ye kadar ölen bu 200.000 kişiden yalnızca 12’si COVID19’dan öldüyse, bu yüzde 0,006 olan 6 / 100.000’lik bir orana karşılık gelir.

16 Mart 2020’ye kadar 199.988 kişi – tam kısıtlama zamanı ve Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddesi geregi (§ 5 IFSG) “ulusal öneme sahip bir salgın” tespit ettikten kısa bir süre önce – diğer hastalıklardan öldü.

6 / 100.000’lik bir ölüm oranı ciddi bir “ulusal öneme sahip bir salgın” mıdır?

Başvuru sahibi ve imza sahibi, “salgın” terimini veya ulusal çapta bir salgının temelde yanlış mı anlıyor – yoksa hepimizi temelde aptal yerine koyup utanmadan yalan mı söylüyor?

Sayfa-22

İddia edilen salgının, onunla ilişkili korkutmaların, toplumumuzun ve ekonomimizin yıkılmasının arkasında belki de başka bir plan mı var?

4.3 Salgın değilse nedir?

Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab’ın „The great reset” (“Büyük Sıfırlama”) kitabı, WEF web sitesi, Paul Schreyer’in “Chronik einer angekündigten Krise” (“İlan edilmiş bir krizin tarihçesi”) adlı kitabı, yayıncı ve gazeteci Walter von Rossum’un “Meine Pandemie mit Prof. Drosten” (“Prof.Drosten ile Salgınım”) adlı mükemmel yeni kitabı, sözde bir pandeminin belirsiz karanlığına ışık tutuyor.

Tanıtım yazısı:

Salgın bekçileri, medya, doktorlar ve ilaç lobisinden oluşan tanınmış bir ittifak, Corona döneminde yeniden iş başında. Neredeyse yirmi yıldır şaşırtıcı sekilde ayni isimlerle

karşılaşıyoruz. Örneğin Berlin Charité’den Prof. Dr. Christian Drosten. 21. yüzyılda bir pandemi doğduğunda hemen hemen her zaman orada olan ve uyarılarının – bazen virgülüne kadar – kesinlikle yanlış olduğu kanıtlanmış bir adam; Koronavirüs olduğunu kimse bilmeden cebinde “yeni” bir koronavirüs için PCR testi bulunan; gevezelik eden şaşkınlığı neredeyse ürkütücü bir şekilde medya uzmanlığına dönüştüren, tekelleştiren ve yayan: ilgili referans laboratuvarının başı olarak dünya çapında teşhislerin belirlenmesine yardımcı olan ve aynı zamanda salgın bekçilerinin işine de dahil olan. Dünya şu anda kıyametin bekleme odasında yaşıyor. Bu bir tesadüf değil. Çünkü henüz gelmekte olan vahyin ipuçlarını veren uzun bir tarih var.

“ID 2020” (şimdiden aşı kartıyla birlikte çıkartılan ve o olmadan kısa sürede hiçbir şeyin mümkün olmayacağı dijital kimlik), transhümanizm, dünya çapında dijitalleşme (sadece kısıtlamalarla büyük ölçüde hızlandırılabilirdi) iradesiz ve bağımlı medyanın yardımıyla çirkin karalama ve iftira eden eleştirmenler gibi anahtar kelimeleri araştırmak, hükümetlerin neden en katı ve en çelişkili önlemleri kullandıklarını anlama noktasinda yardimci olabilir. Zira, yalnızca korku uyandıranlar, arka planda bir toplumun başka türlü asla kabul edemeyecegi köklü değişiklikler yapabilir (yürürlüge girmesi planlanan nakit parayla ödemenin kaldırılması ve çok daha fazlası gibi).

Sayfa-23

Bu nedenle, önemli bir şekilde, Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddesinin (§ 5 IfSG) yasal gerekçesinde 27 Mart 2020’de “ulusal kapsamda bir salgın durumunun” tespit edildiğine dair iddianın bilimsel veya tıbbi bir kanıti yok!

Daha ziyade, 7 Şubat 2021’de Die Welt’te yayınlanan bir makale, salgının hiçbir şekilde bilimsel ve tıbbi bilgiye dayanmadığını doğruluyor. Hatta ona dayatılan ilk kısıtlamalar bile bu baglamda degerlendiriliyor. Aksine, Federal İçişleri Bakanı’nın, kısıtlamaları ve bunun genişletilmesini, şok stratejiler kullanarak bilimsel olarak gerekçelendirmek için bilim adamlarını (RKI, Leibnitz Ekonomi Araştırma Enstitüsü ve diğerleri dahil) görevlendirdiği kanıtlanmıştır.

Ispat: Makale “Bilim, siyasetin genişletilmiş kolu ise, bir şeyler ters gider”, („Wenn Wissenschaft verlängerte Arm der Politik ist, läuft was schief”) Welt 7.2.2021 tarihli

Ek 10
4.4 Federal Almanya Anayasa Mahkemesi’ne göre korona yaşam için genel bir risktir.

Davalı tarafından COVID-19 riskinin ölçülü, objektif ve gerçeklere dayalı bir değerlendirmesinin tamamen ihmal edilmesi, itiraz edilen yönetmeliğin müdahalelerinin ciddiyeti ve süresi göz önüne alındığında, bu çok çirkin bir durumdur. Ve Enfeksiyon Koruma Yasası ve Temel Yasa çok korkunç bir şekilde ihlal edilmektedir!

Davalınin, sağlık bakanliginin ilgili yasalar geregi itina yükümlülükleri (§§ 2, 7, 25 IfSG) ve Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddelerinin (§ 28 ve § 28a IfSG) yasal gereklilikleri yerine getirilmeden, Brandenburg eyaletinde ikamet eden 2,5 milyondan fazla kişiyi, temel haklar üzerindeki en benzeri görülmemiş kısıtlamalara – ve özellikle somut (ve kasıtlı) toptan imha tehlikesine – maruz bırakması kabul edilemez.

Hukukun böylesine korkutucu bir ihlali, anayasal bir devlette kesinlikle düşünülemez. Almanya Federal Cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman nüfusun yüzde 99,9’u, yani sağlıklı insanlar, kısıtlamalara, temas yasaklarına, iş yasaklarına, ziyaret yasaklarına ve daha fazlasına maruz kalmadı. Federal Anayasa Mahkemesi’nin Mayıs 2020’de haklı olarak karar

verdiği gibi bulaşıcı hastalıklar – tıpkı grip, rinovirüs, norovirüs veya koronavirüs gibi – yaşam için genel bir risktir:

Sayfa-24

Anayasa tüm … sağlık tehlikelerine karşı tam koruma sağlamıyor. Yeni corona virüsü belirli bir enfeksiyon riski şu anda bir bütün olarak nüfus için genel yaşam riskinin bir parçası olduğu için, bu durum daha da gecerlidir. (Anayasa Mahkemesi, 19 Mayıs 2020 kararı, 2 BVR 483/20)

Bu doğru ifade, yukarıda belirtilen ve mahkemece iyi bilinen, temel haklar üzerindeki inanılmaz kısıtlamaların, sadece Enfeksiyon Koruma Yasasını ihlal etmekle kalmayıp aynı zamanda insan onurunu ve kişinin özgürlüğünü de ihlal ettiğini kanıtlamaktadır. Bir yıl boyunca manipüle edilmiş korku senaryolarından sonra bu, “insanlığa karşı işlenen en büyük suçlardan” biri olarak tanımlanmalıdır.

5. Almanya’da Corona Ölümleri
5.1 Yoğun bakım kayitlarindan alınan bilgilere göre ölüm sayıları

Yoğun bakım kayitlarina göre hastanelerde 18.506 kişi Corona’dan öldü.

Ispat: Alman disiplinlerarası yoğun bakım ve acil tıp derneği yoğun bakım sicilinin 1 Şubat 2021, saat 12.15 itibariyle istatistikleri, Ek 11.

5.2 Robert Koch Enstitüsü`nden alınan bilgilere göre ölüm sayıları

Medyada iddia edildiği gibi Corona nedeniyle yirmi ila otuz bin kişinin daha öldügü konusu şüphelidir. İddia edilen korona ölümlerine hala bir otopsi yapılmıyor. Ancak Nisan 2020’de patolog Prof. Püschel (hükümetin talimatlarına aykırı bir sekilde!) Corona’dan öldüğü iddia edilen 140 kişiye otopsi yaptı. Koronadan tek bir hastanın ölmediğini öğrendi. Aksine, tüm hastaların daha önce hastalıkları vardı veya çok yaşlıydılar; ortalama 80 yaşındaydılar. (Profesör Püschel, 1991-2020 yılları arasında Hamburg-Eppendorf Üniversitesi Tıp Merkezi Adli Tıp Enstitüsünün başkanıydı).

Ispat: 28 Nisan 2020’den NDR gönderisi Ek 12.

Sayfa-25

Ayrıca https://www.youtube.com/watch?v=1701Opolu-k adresinde Prof. Püschel ile yapılan röportaja bakıniz.

5.3 Robert Koch Enstitüsü`nden tutarsız bilgiler

Robert Koch Enstitüsü, 14 Ocak 2021 tarihli Epidemiyolojik Bülten`de 2/2021’de 8 Aralık 2020 itibariyle “o zamana kadar COVID-19’dan muzdarip olan tüm insanların – 8 Aralık 2020 itibariyle 2020’de toplam 747.900 kisi olduğunu belirtiyor – sadece 10.436`sinda zatürre mevcut.

Ispat: Epidemiyolojik Bülten 2/2021 / 14 Ocak 2021’den alıntı, eke bakınız.
Diğer hastalar, kimsenin ölmediği olağan grip semptomlarına sahipti, yukarıdaki eke bakınız.

Zatürre için tedavi edilenlerin hepsinin, 10.436 hastanın da zatürreden öldüğü çok şüpheli! Yaşlılar ve daha önce hastalıkları olanlar elbette şiddetli zatürreden ölebilirler, hatta bazen

genç ve sağlıklı insanlarda bu kaderi yasayabilir, ama kesinlikle hepsi değil! Koronadan (pnömoni) ölen hastaların sayısı da bu nedenle önemli ölçüde daha düşük olabilir.

Tüm bunlardan sonra, en azından Robert Koch Enstitüsü`nün internet sitesinde adı geçen 10.436 kişinin bugüne kadar COVID 19’dan öldüğü çok şüphelidir. Yoğun bakım kayitlarinda adı geçen 18.506 kişinin (bkz. Ek 11) Corona’dan ölüp ölmediği daha da şüphelidir.

5.4 Tüm 950.000 ölümün yalnızca yüzde 1.9’u Corona kaynakli

Ölü sayısının 10.000 veya 20.000 olup olmadığı açık bırakılabilir. Yoğun bakım kayitlari tarafından “resmi olarak” onaylanan her durumda 31 Ocak 2021’e kadar – yani virüsün ortaya çıkmasından sonraki 12 ay içinde – 18.506 ölmüş. (bkz.Ek 11)

Almanya’da 12 ayda toplamda yaklaşık 950.000 kisi ölüyor.

Ispat: Ocak 2021 de www.destatis.de adresinden alıntı Ek 13.

Sayfa-26

Bu yüzde 1,9 civarında bir oran demektir. Almanya’da ölen tüm insanların yaklaşık yüzde 1,9’u Corona’dan öldü.

Yüzde 98,1’i diğer hastalıklardan, özellikle de kardiyovasküler (yaklaşık% 30), kanser (yaklaşık% 25), solunum hastalıkları nedeniyle ölmüstür.

Bu rakam, Corona’nın son derece tehlikeli veya çok bulaşıcı ve hatta ciddi ölümcül bir hastalık oldugu medya tarafından ileri sürülse bile (her gün farklı bir şekilde basın yasası yükümlülüklerini dikkate değer ölçüde göz ardı ederek), Corona ölüm nedeni olarak son sırada!

Hepsinden önemlisi, ölenlerin% 1,9’unun oranı “pandemi” den başka herşeydir! Bir pandemide başlangıçta normalden çok daha yüksek bir ölüm oranı olacaktır. En az % 20 (yaklaşık kanser ölümleri kadar) veya bu pandemiden ölenlerin daha fazlası olmalidir.

Bunlardan hiçbiri söz konusu değil.

“Zamanımızın en büyük pandemileri kalp-damar hastalıkları, kanser ve solunum hastalıklarıdır!”

COVID19 genel halk için ciddi bir tehdit değil

Somit ist zunächst festzustellen, dass COVID 19-im Widerspruch zur monatelangen Propaganda in den Massenmedien – alles andere ist als eine bedrohliche Krankheit” i.S.d. § 2 Nr. 3a IfSG ist: Denn Symptor und Krankheitsverläufe, die ebenso wie die Quote der Sterblichkeit mit denen einer normalen mittelschweren Grippe vergleichbar sind, stellen keine schwerwiegende Gefahr für die Allgemeinheit dar.

Bu nedenle, COVID 19’un – kitle iletişim araçlarında aylarca süren propagandanin aksine – tehdit edici bir hastalık disinda hersey olabilecegi, Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddeleri geregince (§ 2 No. 3a IfSG) ifade edilmelidir.: Çünkü gerek semptomlari ve genel seyri, gerekse ölüm oranlari, normal ve orta derecede griple karşılaştırılabilecek bir hastalık, genel halk için ciddi bir tehdit oluşturmaz.

Sayfa-27

6. Gerekcedeki bariz ve kabul edilemez celiskiler:

Davalinin önceki kararnamesi, önlemlerin sikistirilmasi ve uzatilmasini hakli cikarmak icin vaka sayisindaki iddia edilen artisa dayandiktan sonra, davali 6. kararname gerekcesinde yogun bakimda fiilen tedavi edilen COVID-19 hasta sayisinin azaldigini acikladi. Son haftalarda bos yogun bakim yataklarinin sayisi sonuc olarak artti, böylece daha fazla kapasite olustu. Davalinin gerekcesinin 22. sayfasinda bunlar yazmaktadir:

6.1 Covid-19 hastalarinin azalmasi ve klinik kapasitelerinin artirilmasi

• Yukarida belirtilen dönem icerisinde COVID-19 hasta sayisi an itibariyle 15.951’den 6.082’ye düstü,

  • –  COVID-19 ile hastanede yatarak tedavi edilen hasta sayisi 10.231’denen 684’e düstü, ancak yüsek bir seviyede kaldi,
  • –  Yogun bakimda yatarak tedavi gören COVID-19 hasta sayisinin 159’dan 140’a düstü, ancak yüksek düzeyde kaldi,
  • –  yogun ventilasyon uygulanan (entübe) COVID-19 hastalarinin sayisi 159 hastadan 110 hastaya düstü, ancak yüksek bir seviyede kaldi. 20 ocak-10 subat 2021 arasindaki dönemde ülke capinda 7 günlük insidans 229.0’dan 79.5’e düstü. Bazi ilcelerde 160.0, 148.4 ve 121.4 gibi 7 günlük yüksek bir insidans bulunuyor (10 Subat 2021 itibariyle). Haftalik yeni enfeksiyonlarin sayisi hala yüksek bir seviyede:

– – –

20 ocak – 27 ocak 2021 arasinda 5.028 yeni enfeksiyon tespit edildi, 28 ocak – 3 subat 2021 arasinda 2.184 yeni enfeksiyon tespit edildi,

4 subat 2021’den 10 subat 2021’e kadar 2.426 yeni enfeksiyon tespit edildi

Sürekli cok dinamik olan enfeksiyon süreci, yogun bakim kapasitelerine yönelik yüksek taleplere yol aciyor. Halen bos olan COVID-19 uyumlu yogun bakim ventilasyon yataklarinin sayisi söyleydi:

Sayfa-28

– – –

28 ocak 2021: 315 (= +4) 4 subat 2021:364 (= +49

10 subat 201: 367 (= +3)

Gerekceden hasta sayisinin düstügü ve klinik kapasitelerin önemli ölcüde arttigi sonucu cikiyor. Bugün yogun bakim ünitesinde 140 hasta bulunurken, 367 hastaya daha yogun bakimda bakilabilir!

6.2 Enfeksiyon koruma yasasinin ilgili maddesine göre (IfSG madde 28a (1)) koruyucu önlemlere gerek yoktur

Sorumluluk sahibi, dürüst bir politikaci simdi – bu son derece tatminkar gelisme göz önüne alindiginda – „salgin“ acikca sona erdigi icin tüm önlemleri derhal kaldirirdi. Buna ragmen davali hala her ne kadar hicbirsey tarafindan kanitlanmasa da – tüm rakamlarin „yüksek seviyede“ olmaya devam ettigini söylüyor ve yikici önlemler almaya devam ediyor. En gec simdi her mahkeme kendisine, bir kanun koyucunun neden ona oy veren kendi vatandaslarinin cikarlarina aykiri bir sekilde davrandigini sormalidir.

Altinci SARS-Cov-2 kisitlama düzenlemelerinin gerekcelendirmelerindeki bu bariz celiskiler, gerekcenin inanilmaz ikiyüzlülügünü gösterdigi icin derhal yürürlükten kaldirililmalidir.

6.3 Saglik sistemine asiri yüklenme söz konusu degil

Almanya’da ve bu durumda Brandenburg’da aylardir sürdürülen sadece bir yalana dayali olan „saglik sisteminin asiri yüklenmesi“ iddiasi, tamamen zit rakamlar göz önüne alindiginda hukukun üstünlügü altinda hareket eden her mahkemenin dikkate almasi gereken bir durumdur.

Cünkü saglik sisteminin asiri yüklenmesi söz konusu degildir. Nihayetinde yillardir bilinen bir bakim personeli sikintisi var: Cünkü Almanya’daki saglik sisteminin sahip oldugu büyük miktardaki paralar, bakim personelini daha iyi ücretlendirmek ve hastane ve bakim personelini artirmak icin kullanilmiyor. Tersine paralar PCR testleri ve hizli antijen testleri icin kullaniliyor, simdide pandemi masalini ayakta tutabilmek icin cok süpheli ve yildirim hizinda gelistirilen „asilar“, kitle iletisim araclari ve reklamlar icin kullaniliyor.

Sayfa-29

Gecen yil hastanelerdeki gercekdurum cok daha farkli görünüyordu. Bugün bile Covid hastalari kaynakli bir asiri yüklenme belirtisi yok.

6.4 Brandenburg’da 480 bos yogun bakim yatagi

Brandenburg’da toplam 719 yogun bakim yatagi bulunmaktadir. Bunlardan 155 yatak halen mevcuttur. Bir hafta icinde 325 yatak daha hazir hale getirilebilir.

Kanit: 15 subat 2021 itibariyle yogun bakim kayitlarinin istatistikleri, EK 5.
Bu yalnizca Brandenburg’da 480 bos yogun bakim yataginin mevcut oldugu anlamina gelir;

bu, su anda Brandenburg’daki COVID hastalarinin neredeyse 3 katidir.

Davalinin gerekcesinde yazdigi gibi hastaneler üzerinde bir yük, hatta saglik sisteminin cökmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Fresenius Grubu`nun baskani Bay Sturm tarafindan da onaylandigi üzere, saglik sistemi bir cöküsle karsi karsiya degil! Fresenuis ve kardes firmasi Helios Almanya’nin en büyük özel klinik isleticisidir.

Kanit: 22 aralik 2020 tarihli gazete makalesi

EK14

6.5 COVID-19 oldugu iddia edilen „hastalarin“ yanlis sayisi

Davali önceki gerekcesinin 5. SARS-COV-2-EindV, 21. sayfasinda bunu yazmaktadir:
„Su anda COVID-19’a yakalanan kisi sayisi yukarida belirtilen dönemde 14.820’den

16.518 kisiye yükseldi.“

Davali daha sonra 6. SARS-COV-2-EindV, 22. sayfada aciklayici ifadesinde bunu yazmaktadir:

Sayfa 30

Bu vesileyle 16.518 ile 15.951 hasta arasındaki çelişki dikkat çekicidir. Aynı zamanda, hasta sayısinın 15.951’den 6.082’ye büyük ölçüde düşmesi son derece sevindiricidir.

Fakat bu sayı, gerekçede yer alan, 684`ü yatarak tedavi edilen ve 140`i yoğun bakım hizmeti alan, yogun bakim ünitelerinde tedavi gören hasta sayilari ile celismektedir.

6. SARS-CoV2-kisitlamalari yürürlüge girdiginden beri, hasta oldugu iddia edilen 6082 kişiden sadece 824’ü yatarak tedavi gördü.

6.6 5258 “vaka” hastaneye kaldırilmadi

Peki ya diğer 5258 hasta? Bu insanlar, Robert Koch Enstitüsü`nün hastalarin yüzde 98`i icin yayinladigi gibi sadece öksürük, ateş, burun akıntısı, koku veya tat kaybı yaşıyor mu, (Ek 5 ile karsilastiriniz)?

Ne zamandan beri, öksürük, ateş, burun akıntısı, koku veya tat kaybı, bir hukuk devleti için; “ulusal çapta bir epidemi” ilan etmek, beyin yıkar gibi sürekli bir “Pandemi” den söz etmek, tüm dükkanlari, müzeleri, spor tesislerini, okullari ve anaokullarını kapatmak, toplumu kilitlemek ve ekonomiyi mahvetmek icin yeterli nedenler oldular?

6.7 PCR Testi Temelli Aldatmaca

Yoksa bu durum, PCR testi ile SARS-CoV-2 genomunun (RNA) tespit edildigi, ancak semptomların olmaması nedeniyle ne bulaşıcı ne de hasta olan, tamamen sağlıklı insanlarla mi alakali?

Hükümet, 5258 kişinin yani Brandenburg’da nüfusun yüzde 0,2’sinin hafif grip semptomlari nedeniyle, geri kalan yüzde 99,8’i, nasıl hapse atabiliyor, kilit altına alabiliyor ve gecim kaynaklarini tehdit edebiliyor? Bu kulağa, gerçeğe dönüşen çok kötü bir bilim kurgu senaryosu gibi gelmiyor mu? Bunun gibi bir şey, her yil ortaya cikan, korkutucu olmayan, grip benzeri tek bir virüs nedeniyle, insanların neredeyse her türlü temastan, şarkı söylemekten, dans etmekten, yemek yemekten ve içmekten ve hatta hasta ve yaşlı insanları ziyaret etmekten men edildigi, sözde “haydut devletler” de gerçekleşmiyor mu? Yoksa yöneticiler, cok George Orwell ve Aldous Huxley’i okudular mi ki, sağlıklı insanları bile karantinaya almak istiyorlar? Bu yıl ne oldu?

Eger hukukcular “dur” diye bağırmazlarsa, mahkemeler bu kabustan, ki aslinda kabus degil, ne zaman uyanır.

Sayfa-31

8.Hasta sayilarinin yasadisi bir sekilde hesaplanması

Bu nedenle davalı bu davada hasta sayısının nasıl hesapladığını ispatlamalidir. Çünkü size hatırlatırım , davalının kendi ifadesine göre sadece 824 kişi yatarak tedavi görüyor bunlardan sadece 140 kişi herhalükarda ağır akciğer hastalığından yoğun bakımda tedavi ediliyordu. Bu tutarsızlık farkedilenden daha fazla değil mi ?

Peki geriye kalan 5258 hasta nereden geliyor? Tabip odalarinin, sağlık sigorta kurumlarinin veya saglik sigortalarina bagli calisan doktor derneklerinin istatistikler var mı?
Davacinin, su an yogun bakimlarda tedavi gören 140 hasta oldugunu söyleyen yogun bakim kayitlari disinda böyle istatistikten haberi yok.

Bu nedenle davalı, bu 5258 hastanin nereden geldigini ispatlamalidir.

Her halükarda davacinin bu sayı hakkında büyük şüpheleri vardır.
Cünkü davalılar, gerceklere ve Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun talimatnamelerine dayanmaksizin, aylardır sadece „vaka“ veya „enfekte“ ve yeni vakalar iddiasında bulunuyor.

Davalınin ifadeleri, asagida da aciklanacagi üzere, virüs enfeksiyonlarinin tespiti acisindan tamamiyle uygun olmayan, degersiz ve elverissiz milyonlarca (Almanya`da 2020 yilinda 30 milyondan fazla test yapildi!) PCR testine dayaniyor. Davalı özellikle, Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddesinde (§ 28a Abs. 3 IfSG) tanimlanan „yeni enfeksiyon, vaka“ terimini gözardı ve suistimal etmektedir. Cünkü bir enfeksiyon veya yeni bir enfeksiyon vakasi, pozitif bir PCR testi ile ayni sey degildir.

Pozitif bir pcr testi sonucu enfeksiyon demek değildir.

Sayfa-32

7.1 Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun Ilgili Maddesine Göre (§ 28a Abs. 3 IfSG) Yeni Enfeksiyon (Vaka) Tanimi

Hem Enfeksiyondan Koruma Yasasi`nin ilgili maddesinde (§ 28a IfSG) hem de Sars-Cov2 Kisitlama Düzenlemesi`nde „Enfeksiyon“, „Enfeksiyon Vakasi“, „ Yeni Enfeksiyon“, „Enfeksiyon Sayilari, Enfeksiyon Tehlikeleri“ ya da „Enfeksiyon Yollari“ gibi terimler gecmektedir.

Sonuçta tüm önlemler „Enfeksiyondan Koruma Yasası“na dayanmaktadır.

Enfeksiyon koruma yasasının hiçbir yerinde, –pozitif test edilmis kisilerden
–pozitif pcr testinden
–pcr test sayıları

–pcr testinin tehlikelerinden bahsedilmemektedir.

7.2 Enfeksiyon, bir patojenin vücuda alinmasi demektir (§ 2 Nr. 2 IfSG)
“Enfeksiyon” terimi Enfeksiyondan Koruma Kanunu`nun ilgili maddesinde (§ 2 Nr. 2 IfSG)

tanımlanmıştır. Buna göre enfeksiyon,
bir patojenin vücuda alinmasi ve bunu takiben insan vücudunda gelişmesi ve çoğalmasıdır.

Enfeksiyondan Koruma Yasasi`nin ilgili maddesinde (§ 2 Nr. 1 IfSG) “Patojen” terimi su sekilde tanimlanmistir:

Bu kanuna göre patojen:

Cogalma yetenegine sahip hastaliga neden olan etken (virüs, bakteri, mantar, parazit) veya insanlarda enfeksiyon veya bulasici hastaliga neden olan diger biyolojik tasinabilir etkenlerdir.

„Bulasici hastalik“ terimi yasanin ilgili maddesinde (§ 2 Nr. 3 IfSG) su sekilde tanimlanmistir: Bu yasaya göre bulasici hastalik,

patojenlerin yol actigi hastaliktir.

7.3 Yasanin ilgili maddesine göre (§ 28 Abs. 1 IfSG) hastalik kapma süphesi olanlar

Yasanin ilgili maddesinde (§§ 28 ff. IfSG ) belirtilen koruyucu tedbirler yalnizca, “hastalar”, “hastalik süphesi tasiyanlar”, “hastalik kapma süphesi olanlar” veya “tasiyicilar” belirlendigi zaman alinabilir. Enfeksiyondan koruma yasasının anlam ve amacına uygun olarak koruyucu önlemler, sağlıklı insanlara karşı ancak istisnai durumlarda alınabilir.

Sayfa-33

Sözde “rahatsizlik vermeyen” veya „tehlikeli olmayan” saglikli insanlar, sadece en kati istisnai durumlarda istenebilecek bir sekilde, hukuk devleti ve orantililik prensiplerinin cok hususi kati deger ölcülerine tabi oldurularak “özel kurban” olmaya zorlanmistir.

Enfeksiyondan koruma yasası, kimin hasta, kimin hastalık şüphelisi, kimin bulaşıcı şüphelisi ve tasiyici oldugunu asagidaki sekilde tanımlar.

4. Hasta: bulaşıcı bir hastalığı olan kişi
5. Süpheli Hasta: belirli bir bulaşıcı hastalığın varlığına işaret eden semptomları olan kişi
6. Tasiyici: Patojenleri vücudundan atan (tasiyon) ve bu nedenle hasta olmadan veya hasta olduğuna şüphelenilmeden herkes için bir enfeksiyon kaynağı olabilen kişi.
7. Bulasici Süphelisi: Hasta, süpheli hasta veya tasiyici olmaksizin patojenleri vücuduna alan kisi oldugu kabul edilir.

7.4 Semptomsuz kişiler ne „hasta“ ne de „enfekte“dir.

Laboratuvar tarafından akut enfeksiyon kanıtı olmadan, testi pozitif cikan yapan kişilerin, asagida belirtilen yasanin ilgili maddesine göre (§ 28 Abs. 1 IfSG. 28 Abs. 1 S. 1 IfSG) hastaligi bulastirabileceklerinden şüphelenilmez.

„ Sayet„Hasta“, „şüpheli hasta“, „şüpheli bulastirici“ veya „tasiyici“ tespi edilir veya ölünün hasta, süpheli hasta veya tasiyici oldugu ortaya çıkarsa, yetkili makam bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek için hususi olarak yasanin ilgili maddelerinde (§§ 28 a Abs. 1, 29 – 31) belirtilen, gerekli olduğu ölçüde ve gerekli olduğu sürece koruyucu önlemleri alır.

Davalı, enfeksiyondan koruma kanununun ilgili maddesine dayanarak (§ 28a Abs. 3 IfSG) insidans değerini, yalnızca pozitif PCR testi sonuçlarıni baz alarak hesapladığında açık kanun metnini göz ardı eder. Cünkü yasanin ilgili maddesine göre (§§ 28, 30 IfSG ) önlemler için belirleyici ön koşul yalnızca pozitif bir PCR test sonucu değil, doğrulanmış bir enfeksiyondur.

Pozitif bir PCR testi bir enfeksiyon hakkında hiçbir şey ifade etmez. Bu asemptomatik kişilerin bir risk oluşturmadığı Wuhan`da yaşayan 10 milyon kişinin katıldığı yakın tarihli büyük bir çalışma ile kanıtlanmıştır.

Sayfa-34

Çalışma ünlü “Nature Communications” dergisinde yayınlandı.
Ispat: Nature Artikel „Post-lockdown SARS-CoV2 nucleic acid screening in nearly ten million residents if Wuhan, China” (7 Sayfa) Ek 15.
Bakiniz: dosya: /// C: /Users/beate.bahner/Downloads/s41467-020-19802-w%20 (1) .pdf

Yani sağlıklı ve asemptomatik insanlar ne “hasta” ne de “bulaşıcı”dir. Bu nedenle bu insanlar, pozitif cikan PCR veya hızlı antijen testlerinden sonra bile, bu şekilde adlandirilmamali ve herhangi bir istatistikte, özellikle enfeksiyondan koruma kanununun 28. Bölümü uyarinca agir temel hak kisitlamalarini da beraberinde getiren insidans değeri hesaplamalarina dahil edilmemelidirler.

Sayfa-35

8. PCR testinin olanakları ve sınırlamaları

8.1 PCR testinin mucidi için Nobel Ödülü

Kary Banks Mullis (28 Aralık 1944 Kuzey Carolina doğumlu, 7 Ağustos 2019’da Kaliforniya’da öldü) Amerikalı bir biyokimyacıydı. On yıl önce polimeraz zincir reaksiyonunu (PCR) geliştirdiği için 1993 yılında (Michael Smith ile birlikte) Nobel Kimya Ödülü’nü aldı. PCR hızla modern moleküler biyolojideki en önemli yöntemlerden biri haline geldi.

Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR), termostabil DNA polimeraz ve nükleotidlerin yardımıyla DNA’nın döngüsel olarak tekrarlanan kopyalanması üzerinde ayırma, birleştirme ve kopyalama ilkesine dayanır. Kary Mullis:

“Bu bir ilham parıltısıydı – ay ışığının aydınlattığı bir dağ yolunda bir gece, Nisan 1983’te bir Cuma günüydü. Arabamla kuzey Kaliforniya’daki mamut ağaçları ormanı’na gidiyordum ki, birden rastlantı, naiflik ve şanslı bir yanılgı ile inanılmaz bir birleşim ilham verdi: bugün polimeraz zincir reaksiyonu (İngilizce polymerase chain reaction veya kısaca PCR) olarak bilinen gen kopyalama işlemi. Genetik materyal DNA’sının tek bir molekülünden başlayarak, bir öğleden sonra istenen bölümünün 100 milyar kopyasını oluşturabilirsiniz – ve hepsi çok çaba sarf etmeden: yalnızca bir test tüpü, birkaç bileşen ve bir ısı kaynağı gerektirir. Kopyalanması gereken DNA saflaştırılmış formda bile olması gerekmiyor, biyolojik maddelerden oluşan oldukça karmaşık bir karışımından bir zerre yeterlidir. Bir hastanın doku örneğinden, aynı zamanda bir insanın tek bir saç telinden, şiddet olayının olduğu yerde kurumuş bir damla kandan, mumyalanmis bir beyinden veya donmuş toprakta (permafrost) fena konserve olmuş 40.000 yıllık bir mamuttan da gelebilir.

Yaklaşık ispat: Kary B.Mullis: Bir Gece Sürüşü ve Polimeraz Zincir Reaksiyonu (Spektrum der Wissenschaft, Haziran 1990)

https://www.spektrum.de/magazin/eine-nachtfahrt-und-die-polymerase- kettenreaktion/944869 adresinde mevcuttur.

Bu hikayenin bir cümlesinde PCR’nin temel özelliklerinden bahsedilir: Bu yöntem devasa bir kopyalama makinesidir ve minimum başlangıç materyali yeterlidir. Kısacası, örnekteki tek bir molekül yeterlidir, kelimenin tam anlamıyla samanlıkta iğne bulunabilir.

Birkaç saat içinde bu molekül 100.000.000.000 çarpanla çarpılabilir – açıkçası, tüm molekülün varlığı hakkında sonuçların çıkarılabileceği bir bölümüdür. Kary Mullis, bu dehası sayesinde 1993 yılında Nobel Ödülü’nü aldı.

Sayfa-36

PCR testi hakkında daha fazla bilgi, yakın zamanda Münster merkezli, Thomas Kuba Yayinevi tarafindan yayınlanan “Das PCR Disaster – Genese and Evolution des ‘Drosten Test’ “, kitabinda bulunabilir.

8.2 Döngü sayısı

Örnekteki DNA her adımda ikiye katlanır, artış üsteldir. Tek bir gen segmentinden başlarsanız, bir döngüden sonra zaten bunlardan ikisine sahip olursunuz ve her döngüde daha fazla ikiye katlanacağı için, aşağıdakilere sahip olursunuz:

10 döngü = 1.024 = yaklaşık 1 bin
20 döngü = 1.048.576 = yaklaşık 1 milyon
30 döngü = 1.073.741.824 = yaklaşık 1 milyar
35 döngü = 34.359.738.368 = yaklaşık 35 milyar
40 döngü = 1.099.511.627.776 = yaklaşık 1 trilyon
45 döngü = 35.184.372.088.832 = yaklaşık 35 trilyon
50 döngü = 1.125.899.906.842.624 = yaklaşık 1 katrilyon

Anahtar soru şudur: Ne zaman durursunuz? PCR, EVET veya HAYIR ile sınırlandırılmış herhangi bir sonuç sağlamaz, ancak önce henüz boyanın ölçülmediği, reaksiyonu olmayan bir alan vardır, ardından boyadaki artışın az çok gözlenebileceği bir ara alan vardır, ta ki eğri er ya da geç bir düzlüğe ulaşıncaya kadar.

Sonuc olarak ,sürekli yanlış pozitif sonuçlara neden olan parazit sinyallerin veya spesifik olmayan reaksiyonların ölçüm alanına (skalasına) girmemesi için kaç döngü sayısı gerektiği kanıtlanmalı.

Ek olarak, klinik alaka ile bir ilişki olmalı ve bu “samanlıkta iğnenin” anlamsız bulgusuyla ilgili olamaz ”. Sadece bir spesifikasyon yeterli değildir, anlaşılır bir şekilde belirlenmelidir, bu nedenle üst limitin gerekçelendirilmesi mantıklı ve bağlayıcı olmalıdır.

Sayfa-37

Kanadalı David Crowe sorunu kısaca şöyle açıklıyor:
“Yani 20 döngüde bırakırsanız, herkes negatif olacaktır. 50 döngüde durursanız, herkes pozitif olabilir.”

Celia Farber’da David Crowe’den alıntı: The Corona Simulation Machine: Why the Inventor of The Corona Test« Would Have Warned Us Not To Use It To Detect A Virus (7.4.2020),

şu adresten ulaşılabilir: https://uncoverdc.com/2020/04/07/was-the-covid-19-test-meant-to detect-a-virus/.

Testlerin çoğu hala 35’ten fazla döngü ile yürütülmektedir, böylece bir samanlıktaki her iğneyi, SARS-CoV-2 virüsünün parçacıkları da dahil olmak üzere tüm olası virüslerin en küçük “virüs parçalarını” bile bulabilirsiniz.

Sayfa-38

9. Robert Koch Enstitüsü’nün PCR testi üzerine
9.1 Robert Koch Enstitüsü’nün Bülten 39/2020’deki açık açıklaması

Mahkemelerce esas alınan PCR testlerinin sonuçlarının asılsız olduğu Robert Koch Enstitüsü tarafından doğrulamaktadır:
„SARS-CoV-2 genomu, bir hastanın enfeksiyona yatkınlığının doğrudan kanıtını sağlamaz.“

Klinik örneklerde genomik SARS-COV-2 RNA için yüksek hassasiyetli ve düşük tespit limitli PCR testi, virüs teşhisinde altın standart olarak kabul edilebilir. SARS-CoV-2 genomunun kanıtı, her genom bulaşıcı bir virüs partikülünü temsil etmediğinden, hastanın enfeksiyona yatkınlığının doğrudan kanıtını sağlamaz. In vitro veriler, genomik RNA ve enfeksiyöz virüs partikülleri arasında 10: 1 ila 100: 1 oranını göstermektedir.

Kaynak: RKI Epidemiyoloji Bülteni 39/2020, 24 Eylül 2020, s. 8. Ek 17.

Bu tekrar açıklığa kavuşturulmalıdır: Bir PCR testi gerçekten de bir genomu (RNA) tespit edebilir, ancak bulaşıcı – yani üreme yeteneğine sahip ve böylece yaşayan – virüs parçacıkları tespit edemez. RKI’ye göre, tespit edilen RNA ve bulaşıcı virüs partiküllerinin oranı 10: 1 ila 100: 1’dir.

Bu nedenle, PCR testi ile pozitif genom tespitine rağmen, 100 kişiden sadece birkaç kişinin aslında bulaşıcı virüs parçacıkları taşıması muhtemeldir! Test sonucu pozitif çıkan diğer 95 ila 98 kişi bulaşıcı değildir! Bu, RKI sayılarında da doğrulanmıştır: 30 milyondan fazla testle, görünüşe göre sadece 750.000 viral bir hastalığın tipik semptomu gösterdi, ancak bunlardan sadece 10.000’i pnömoninin ciddi sonucunu gösterdi.

Kaynak: 14 Ocak 2021 tarihli Epidemiyolojik Bülten 2/2021’den alıntı, bkz. Ek 5.

Bu yüzde 2,5! Yine: Test edilen 30 milyon kişinin yalnızca% 2,5’inde semptomlar vardı ve bunların yalnızca% 0,03’ünde zatürre vardı.

Sayfa-39

RKI şöyle diyor: “SARS-Cov-2 genomunun tespiti, her genom bulaşıcı bir virüs partikülünün temsilcisi olmadığı için, bir hastanın bulaşıcılığına dair doğrudan kanıt sağlamaz.”

Bu yüzden RKI epidemiyoloji bülteni 2/2021 Aşağıdaki üç temel ifadeye yer veriyor:

1. Öncelikle, bir “hasta” test edilmelidir – bu, hastalık şikayetleri veya semptomları olan bir kişidir – sağlıklı bir kişi değildir.

2.. Pozitif bir PCR testi, bir hastanın bulaşıcılığı hakkında herhangi bir açıklama yapmaz.

3. Çünkü 100 pozitif testte bulaşıcı virüs partiküllerinin tespit edilmemesi olasılığı% 99’a kadar çıkmaktadır.

RKI’ye göre, pozitif bir PCR testi,SARS-COV2 virüsünün bir patojenini tek başına tespit edemez.

9.2 Robert Koch Enstitüsü, virüs replikasyonuna olan ihtiyacı doğruladı.
RKI’nin kendisinin de talep ettiği gibi, pozitif bir test sonucu aldıktan sonra virüsü kopyalamak

çok daha gereklidir:

“Klinik örneklerde, enfeksiyone yol acabilecek virüs partikülleri hücre kültüründe virüs replikasyonu ile tespit edilebilir. Kültivasyonun başarısı virüs miktarına bağlıdır. Solunum yolundan alınan örnek materyalden virüsün kültive edilebilirliği, şu anda bir bulaşıcılığı değerlendirmek için en iyi yaklaşımdır.”

Kaynak: RKI Epidemiological Bulletin 39/2020, 24 Eylül 2020, s.8, yukarıdaki gibidir.

RKI daha sonra, pozitif bir PCR testinden sonra, “olası” bir enfeksiyonu değerlendirmek için başka teşhis adımlarının kesinlikle gerekli olduğunu bir kez daha vurguladı.

Nicel PCR, SARS-CoV-2 ile enfekte olmuş bir hastanın olası bulaşıcılığını değerlendirmek için kullanılacaksa,

Sayfa- 40

saptanan genom sayısının replikasyona yetkin virüs partiküllerinin sayısı veya SARS-CoV- 2’nin aynı numuneden alınan hücre kültüründe büyütülebilmesi olasılığı ile korelasyonu gereklidir. Bu, genom yüklerinin sistematik karşılaştırmaları ve hücre kültüründe aynı klinik numuneden virüslerin kültivasyonuyla değerlendirilebilir.

Kaynak:: 24 Eylül 2020 tarihli RKI Epidemiological Bulletin 39/2020, s.9, yukarıdaki gibidir.

9.3 RKI’ye göre şüpheli enfeksiyon için ön koşullar

RKI böylece bulaşıcılık hakkında aşağıdakileri belirler:

1. 2.

3.

PCR testi tek başına bulaşıcılık hakkında herhangi bir açıklama yapamaz

Çünkü yalnızca genomik RNA tespit edilir, ancak bir enfeksiyonu belirlemek için gereken “bulaşıcı virüs partikülleri” tespit edilmez.

Bunun için genom yüklerinin sistematik bir karşılaştırması da gereklidir.

4. Virüslerin aynı klinik örnekten hücre kültüründe kültürlenmesi (çoğaltılması) ve olası bir bulaşıcılığın” değerlendirilmesi “de gereklidir. .

5. O zaman bile, mutlaka bir bulaşıcı potansiyel değil, sadece olası bir bulaşıcılığın “değerlendirmesi” söz konusudur.

9.4 SARS-CoV-2 test sonucu ne kadar iyidir?

Daha sonra RKI, test sonucunun şaşırtıcı derecede kötü bir orana sahip olduğunu doğrular: RKI, ana sayfasında yalnızca% 28,78’lik pozitif bir tahmin değeri tanımlar!

RKI soruyu şu şekilde formüle eder:

Pozitif tahmin değeri: Bir kişinin test sonucu pozitiftir. Gerçekten enfekte olma olasılığı nedir? % 28.78

Sayfa-41

Aynı zamanda bu, RKI’ye göre bile tüm pozitif test sonuçlarının% 71,22’sinin yanlış olduğu anlamına gelir!

Kaynak:: RKI ana sayfasından alıntı “SARS-CoV-2 test sonucu ne kadar iyidir?” Ek 18.

Robert Koch Enstitüsü, ana sayfasında pozitif test sonuçları için% 71,22’lik bir hata oranı doğrulamaktadır.

10.Dünya sağlık örgütü PCR-Test üzerine

10.1 DSÖ tarafından 14 Aralık 2020’de verilen Onay

Dünya Sağlık Örgütü ayrıca PCR testlerinde yanlış test sonuçları riskinin arttığı konusunda uyarıyor.Bu nedenle, sağlık hizmeti sağlayıcılarının pozitif test sonuçları olması durumunda klinik belirti ve semptomları dikkate almaları önerilir. DSÖ, kısaca şöyle diyor:

Herhangi bir pozitif sonucu (SARS-CoV-2 tespit edildi) veya negatif sonucu (SARS-CoV-2 tespit edilmedi), numune tipi (Testtip), klinik gözlemler, hasta geçmişi ve epidemiyolojik bilgilerle birlikte düşünün.

Kaynak: 14 Aralık 2020’den itibaren IVD Kullanıcıları için DSÖ Bilgi Bildirimi Ek 19 olarak.

10.2 DSÖ’nün 20 Ocak 2021 tarihli ek uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü, 13 Ocak 2021tarihli – 20 Ocak 2021’de yayınlanan ek uyarısı – sağlık hizmeti sağlayıcıları ve laboratuvarlar, pozitif test sonuçları olması durumunda – ilgili klinik semptomlar olmadan – başka bir test yapılması gerektiğini ve acil olarak, tipik klinik belirti ve semptomlar dikkate alınmasi gerektigini vurgular. Özellikle viral yük, CT değeri ile ters orantılıdır. Yani,

Sayfa-42

yüksek bir CT değeri ile (muhtemelen 25 CT’den itibaren) viral yükün düşük ve her zaman daha düşük olduğunu söylüyor.

DSÖ, PCR testinin yalnızca bir yardım olduğunu ve her sonucun klinik gözlem, hastanın geçmişi, diğer epidemiyolojik bilgiler ve test türü ile desteklenmesi gerektiğini bir kez daha açıkça ortaya koymaktadır:

DSÖ kılavuzu SARS-CoV-2 için tanısal test zayıf pozitif sonuçların dikkatli yorumlanması gerekir (1). Virüsü saptamak için gereken döngü eşiği (Ct), hastanın viral yükü ile ters orantılıdır. Test sonuçlarının klinik sunumla uyuşmadığı durumlarda, aynı veya farklı NAT teknolojisi kullanılarak yeni bir örnek alınmalı ve yeniden test edilmelidir. DSÖ, IVD kullanıcılarına hastalık yaygınlığının test sonuçlarının tahmin değerini yaşlandırdığını hatırlatır; hastalık prevalansı azaldıkça yanlış pozitif riski artar (2). Bu, pozitif bir sonucu olan (SARS-CoV-2 saptanan) bir kişinin SARS-CoV-2 ile gerçekten enfekte olma olasılığının,

iddia edilen özgüllükten bağımsız olarak prevalans azaldıkça azaldığı anlamına gelir. Çoğu PCR testi tanıya yardımcı olarak belirtilir, bu nedenle sağlık hizmetleri, örneklemenin kombinasyon zamanlamasını, pecim tipini, test özelliklerini, klinik gözlemleri, hasta geçmişini, herhangi bir temaslı kişinin onaylanmış durumunu ve epidemiyolojik bilgileri dikkate alır.

Kaynak:: 20 Ocak 2021’den itibaren IVD Kullanıcıları için DSÖ Bilgi Bildirimi, Ek 20

11. İmalatçılar ve uzmanlar tarafından uygunsuzluğun doğrulanması

11.1 TIB Molbiol Genel Müdürü Olfert Landt`ìn Beyani

Korona virüsünün saptanması için PCR testlerini üreten Berlin’deki TIB Molbiol şirketinden Olfert Landt, (2003 yilindaki ilk ” SARS pandemisinden beri, Christian Drosten ile işbirliği içinde), “korona ile enfekte olanların yalnızca yaklaşık yarısının” bulaşıcı olduğunu doğruladı. Fulda Gazetesine verdigi “ Corona Testi: PCR” adli bir röportajda su ifadeler kullanildi: Üretici Olfert Landt, Robert Koch Enstitüsü’nden “daha fazla cesaret” istiyor:

“Korona virüsü için pozitif çıkan herkes aynı zamanda bulaşıcı değil. Landt, “Viral yükü düşük olan kişilerin bulaşıcı olmadığını biliyoruz,” diyor. PCR testlerinin üreticisi, tahminen yarısının pozitif olduğuna inanıyor.

Sayfa-43

Test edilen insanlar bulaşıcı değildir. Üçüncü şahıslar için tehlikeli olabilmeniz için, “testlerin tespit limitinden 100 kat daha fazla viral yük taşımalısınız. “

Kaynak: Ek 21 olarak 12 Ocak 2021 tarihli Fuldaer Zeitung gazete makalesi.

Bu açıklama aynı zamanda PCR testlerinin – en azından virüs tespiti açısından – temelde kullanılamaz olduğunu kanıtlıyor. Bununla birlikte,% 50 rakamı, pozitif test yapan tüm insanların yalnızca% 1 ila% 10’unun bulaşıcı olduğuna göre RKI’nin ifadesiyle açık bir çelişki içindedir. Mahkemelerin, RKI’nin önde gelen ve yetkili kurumuna, kendi çıkarlarını gözeten bir imalatçıdan daha çok inandıkları varsayılabilir. Laboratuvarlar ve klinikler, sonuçlarının çok daha yüksek bir hata oranına, yani% 72’den% 99’a kadar hata oranına sahip olduğunu bile bilseler, üretici artık COVID döneminde PCR testleri satmazdı.

En azından üreticinin kendisi% 50 gibi son derece yüksek bir hata oranını onaylıyor. PCR testleri yalnızca 25 döngü ile gerçekleştiriliyorsa ve bu ölçüde, ifadesi doğru olabilir. Bununla birlikte, çoğu PCR testi, 35 ila 45 döngü (!) İle gerçekleştirilir. Bu, elbette Bay Landt’in ifadesini temelden değiştirir ve enfeksiyonların yalnızca% 1’ini oluşturmalıdır.

11.2 Dr. Roger Hodkinson

Dr. Roger Hodkinson, Kanadalı bir patolog ve laboratuvar doktorudur. Aynı zamanda Covid- 19 testini de satan ve böylece kendi mali çıkarlarının peşinde koşan bir biyoteknoloji şirketinin başkanıdır. Testler hakkında şunları söylüyor:

“Bunun benim profesyonel işim olduğunu vurgulamak isterim. Pozitif test sonuçlarının şu anlama gelmediğini vurgulamak isterim, tekrar ediyorum: klinik enfeksiyon yok! Test yalnızca genel histeriye yol açar, test, solunum problemleriyle hastaneye gelen kişiler dışında derhal durdurulmalıdır! Covid hakkındaki panik en büyük sahtekarlıktır. “

Kaynak : Makale Vitalstoff.Blog’dan” Covid hakkındaki panik en büyük sahtekarlıktır “, bakınız ek 22.

Sayfa-44

11.3 RKI’nin diğer uzmanlar tarafından doğrulanması

Robert Koch Enstitüsü’ne ve Federal Hükümete tavsiyede bulunmasına izin verilen, hükümet ve kitle iletişim araçlarının dinlediği tek baş virolog olan Prof. Drosten, PCR testi hakkında 2014`te yaptigi tespitleri doğrulamıştı:

• Sars Cov2 PCR testinin geliştiricilerinden Prof. Christian Drosten tarafından yapılan açıklama:

“Evet, ancak yöntem o kadar hassastır ki, bu virüsün tek bir genetik molekülünü tespit edebilir. Örneğin, böyle bir patojen, hastalanmadan veya hiçbir şey fark etmeden bir hemşirenin burun mukozasının üzerinden bir gün boyunca uçarsa, o zaman aniden bir MERS vakasıdır. Daha önce ölümcül hastalıkların bildirildiği yerlerde, şimdi aniden hafif vakalar ve gerçekten çok sağlıklı olan insanlar raporlama istatistiklerine dahil ediliyor.Bu, Suudi Arabistan’daki vaka sayısındaki patlamayı da açıklayabilir. Ek olarak, yerel medya konuyu inanılmaz derecede yüksek bir seviyeye çıkardı.”

14 Mayıs 2014’te Wirtschaftswoche’de yapılan röportaj, ardından Mers hakkında

• 1993’te Michael Smith ile birlikte PCR testinin geliştirmesi sonucu Nobel Kimya Ödülü alan Biyokimyacı Kary Mullis’in ifadesi:

„PCR testi, küçük bir miktarı ölçmenize olanak tanır, ölçülebilir hale getirir ve sonra önemliymiş gibi sunar. Bu yanlış bir yorumdur. Test size hasta olup olmadığınızı veya “bulunan” şeyin size gerçekten zarar verip vermeyeceğini söylemez.“ https://www.youtube.com/watch?v=p_cMF_s-fzc

Pfizer’de eski Baş Bilim Sorumlusu Mike Yeadon:

„Tek başına PCR testi kullanmak, bir enfeksiyonun varlığı hakkında hiçbir şey söylemez. PCR testlerinin mevcut kullanımı, doğru sonuçların üretilmesi için uygun değildir. Olumlu test sonuçları neredeyse tamamen yanlış. Bu hile yapmaktır. Buna karşı dava açılmalıdır.“ https://www.wochenblick.at/pfizer-vize-bekraeftigt-pcr-test-alleine-sagt

Sayfa-45

• Mikrobiyoloji ve enfeksiyon epidemiyolojisi uzmanı Prof. Dr. Sucharid Bhakdi:

„İsviçre Federal Halk Sağlığı Dairesi ve Swissmedic’in mevcut SARS-CoV-2 Kisitlamalari “Tecrit” ID 19 testi hakkındaki iddiasına yanıt olarak: “Bu çok hassas yöntemle, hasta numunelerinde enfeksiyonu kanitlayacak sekilde, patojenin nükleik asiti tespit edilir. ” Prof. Bhakdi yanıtlıyor: “Bu doğru değil. Kesinlikle olmaz. Bu bir yalan.“

“Https://www.wochenblick.at/pfizer-vize-bekraeftigt-pcr-test-alleine-sagt-no-about- enfeksiyon-from /

• Prof. Dr. rer. Hum. Biol Ulrike tarafından yapılan açıklama Kämmerer, Würzburg Üniversitesi, Uzmanlık Virolojisi ve İmmünoloji :

„PCR testi yalnızca nükleik asitleri gösterir, virüsü değil, bir enfeksiyonu tespit edemez. PCR testi, virüsün konakta gerçekten çoğaltılıp çoğaltılmadığını ve kişinin hastalık nedeni olup olmadığını kanıtlayamaz. PCR testi sırasında bu virüs RNA’sı sürüntü yüzeyinde ise bu, hücrelerde olduğu ve bozulmamış, yeniden üretilebilir bir viral yük olduğu anlamına gelmez. “

https://www.mimikama.at/aktuelles/pcr-test-coronavirus-nachweise/

• Prof. Dr. med. Halk sağlığı uzmanı René Gottschalk, 2011’den beri Frankfurt’ta sağlık departmanı başkanı:

„Nüfustaki yaygınlık düşükse ve asemptomatik kişiler kapsamlı bir şekilde test edilirse, testin oldukça hassas olduğu varsayılsa bile yanlış pozitif sonuçlar alınacaktır. PCR testi SARS- COV2 gen segmentlerini tespit eder; bulaşıcı bir virüs mü yoksa enfeksiyondan sonra bir virüs kalıntısı mı olduğu konusunda hiçbir şey söylemez. „

https://www.aerzteblatt.de/studieren/forum/137821

• Parlamento Üyesi Marcel Luthe’nin yazılı talebine yanıt olarak Berlin Temsilciler Meclisi’nin açıklaması:

Sayfa-46

„cogalabilen virüslerin“ varligi önemli oldugu sürece: PCR testi „cogalabilir“ ve „cogalamaz“ bir virüs arasinda ayrim yapabiliyor mu? Temsilciler Meclisi`nin yazili cevabi: „Hayir“

Berlin temsilciler Meclisi`nin 30 Ekim 2020 tarihli yaniti, Drs. 18/25 212

• Cobas SARS-COV 2 PCR-testinin kullanim klavuzundan altinti:

SARS- COV-2 EindV. „Salgi“ID-19-hastaliginin belirti ve semptomlari olan hastalarin kullanimi icindir (örnegin ates ve/veya akut solunum yolu hastaliklarinin diger semptomlari). Pozitif sonuclar, SARS-CoV2 RNA’sinin varligini gösterir, ancak bulasici bir virüsün varligini kesin olarak göstermez.

Hastanin enfeksiyon durumunu belirlemek icin, hastanin tibbi gecmisi ve diger teshis

bilgilerinin de göz önünde bulundurulmasi gerekir. Pozitif sonuclar, bakteriyel bir enfeksiyonu ile diger virüslerle es zamanda gerceklesen bir enfeksiyonu ayristiramaz. Saptanan patojen, hastaligin kesin nedeni olmayabilir.

11.4 Leopoldina’nin yanlis iddiasi

Münih Idare Mahkemesi`nin saglikli bir kiz ögrenci aleyhine karantina emrinin yasalligi ile ilgili güncel bir kararinda mahkeme, Leopoldina, ulusal bilimler akademisi üyelerinin, Leopoldina’nin 23 eylül 2020 tarihli 6. ad hoc görüsündeki aciklamasina atifinda bulundu. Aciklamanin 6. sayfasinda su yaziyor:

„Virüs RNA’sinin RT-PCR ile tespiti, pozitif test edilmis bir kisinin enfeksiyonu ile es anlamlidir“

Hakikaten, SARS-COV2 virüsünü ve bu virüsle gerceklesen bir enfeksiyonu tespit edebilecek tek bir test yok!

Kanitin ispati: 23.09.2020 tarihli 6. Ad-Hoc-beyan, sayfa 6 Sayfa-47/48

EK 23.

Bu ifadeye dayanarak, saglikli bir kiz ögrenci aleyhine karantina emri acil bir prosedürle onaylandi. (bkz. Münih Idare Mahkemesi, 4 aralik 2020 tarihli olumsuz karar – M 26b S 20.6199. )
Asagida imzasi bulunan, buna karsi halen bakilmakta olan ana davayi baslatmistir.

23 Eylül 2020 tarihli 6. Ad-Hoc- hoc-aciklamasinda 20 kaynak verilmistir. „Virüs RNA’sinin RT- PCR ile tespiti, pozitif test edilmis bir kisinin enfeksiyonu ile es anlamlidir“ iddiasina bilimsel bir kanit hicbir sekilde gösterilmemistir.

Bu ifadenin önemini göz önüne alan (saglik dairelerinin esi görülmemis bir sekilde yaklasik yüz bin kez sadece pozitif PCR-testlerine dayanarak karantina emri vermesi ve insidans degerinin yalnizca asagidaki esaslara göre hesaplanmasi) 50 den fazla avukat Leopoldina calisma grubu üyelerinden yemin üzerine su ifadeyi onaylamalarini istedi:

„Mart 2020 den bu yana milyonlarca kez gerceklestirilen PCR testleri, replikasyon yapabilen bir SARS-COV2 virüsünü, yani Bölüm 2 No. 1 IFSG (Enfeksiyon koruma yasasi) anlaminda bir patojeni ve dolayisiyla icerisindeki akut enfeksiyonu tespit edebilmektedir. Bölüm 7 Paragraf 1 Cümle 1 No. 44A HSG`nin anlami.“

Kanitin ispati: Aydinlatan avukatlarin 12.12.2020 tarihli 4. acik mektubu

11.5 Bilim adamlarindan yanit gelmiyor

EK24.

Talep edilen zamanda (19 aralik 2020 ve bu güne kadar) bir cevap alinamadi.
Görünüse göre profesörlerin hicbiri, PCR testinin bir enfeksiyonu kanitlayabilecegine dair yanlis iddiayi bariz bir sekilde bilimsel olarak kanitlamaya veya hatta onaylamaya hazir degildi. Bu dikkat cekicidir: bir seyi küstahca öne sürüyorsunuz, ancak bunun icin hicbir sorumluluk almiyorsunuz. Ne de olsa, Federal Sansölye tarafindan korona önlemleri icin aylarca „bilimsel otorite“ olarak gösterilme serefine sahipsiniz. Bu durumda hicbir bilimsel temele ihtiyac duyulmadan ve kesinlikle bir mantalitenin bile gerekmedigi yanlis iddialarda bulunulabilir. Artik herhangi bir yanlis iddia yeterlidir.

Sayfa-49

12. PCR testin yararsızlığının getirdiği sonuçlar

12.1 Corona – Sadece bir test sahtekarliginin hikayesi mi?

PCR testinin mükemmel bir moleküler biyolojik teşhis aracı olduğu yeterince kanıtlanmıştır – ancak akut bir enfeksiyonu tespit edebildiğine dair bir kanıt bulunmamaktadır. Bir kişinin hasta olup olmadığını veya başkalarına bulaştırabileceği konusunda da herhangi bir açıklama için kullanılamıyor. Hamburg Tıp Derneği Başkanı Walter Plassmann’ın belirttiği gibi SARS-CoV-2 virüsü enfeksiyonu bir hastalık olarak sayılmasından bile çok uzaktır.

Kaynak: 2 Kasım 2020 tarihli basın bildirisi “Corona – Sadece bir test sahtekarlıginin hikayesi mi?”
25. Ek

12.2 FDA 229 farklı PCR testinin kullanım izinlerini geri çekti

FDA’ (Food and Drug Administration) da PCR testlerin hakkında gerekli sonuçlara ulasti. FDA, Amerika Birleşik Devletleri’nin gıda ve ilaç idaresidir. Bu nedenle, ABD Sağlık Bakanlığı’na çalışır.

3 Şubat 2021’de FDA ana sayfasında “COVID-19 için artık kullanılmaması ve/veya dağıtılmaması gereken testlerin geri kaldırma listeleri” başlıklı bir uyarı yayınladı. 20 sayfada listelenen, artık kullanılmaması gereken 229 farklı PCR testleri bulunuyor. (!!)

Kaynak: FDA Web Sitesinin birinci sayfası; “COVID-19 için artık kullanılmaması ve/veya dağıtılmaması gereken testlerin geri kaldırma listeleri”
26. Ek

Kaynak Web Sitesi: https://www.fda.gov/medical-devices/coronavirus-covid-19-and-medical- devices/removal-lists-tests-should-no-longer-be-used-andor-distributed-covid-19-faqs- testing-sars-cov-2

Sayfa-50

12.3 Corman-Drosten PCR çalışmasını geri çekme başvurusu

RKI`nin (Robert Koch Enstitüsü) web sitesindeki iddiaların aksine, PCR testi, en azından akut enfeksiyonların tespiti açısından altın standart olarak adlandırılamaz.

RKI’nin ve alman hükümetinin baş danışmanı olan Prof. Drosten, Corman ile SARS-CoV-2- PCR testinin takdim edilmesi için “Yeni koronavirüs 2019 Tespiti” çalışmasını gerçekleştirdi.

27. Ek

Bu süreçte, 22 saygın uluslararası bilim insanı bu çalışmayı bağımsız “Peer Review Prosedürü” ile değerlendirdiler ve çetin bir karara vardılar: Çalışma dokuz ciddi bilimsel hata ve üç küçük belirsizlik içeriyor.

Bu nedenle, çalışmayı değerlendiren bilim insanları 27 Kasım 2020’de “Eurosurveillance” dergisine çalışmayı geri çekme başvurusunu sundular. (İlginçtir ki, Prof. Drosten bu derginin editörüdür ve çalışma sadece yüzeysel bir inceleme sürecine tabi tutularak yayınlanmış, çünkü 21 Ocak 2020’de sunulan çalışma, rekor bir zaman içersinde, sadece iki gün sonra yayınlandı.)

12.4 Corman-Drosten çalışmasının kritik noktaları

1. Primer tasarımı (dizaynı) yetersiz: Baz kompozisyonu belirsiz, GC içeriği çok düşük, testteki konsantrasyonlar çok yüksek. Bilimsel olarak mühim olan, tek PCR (N geni) gösterilmiştir, ancak kontrol edilmemiştir üstelik WHO tarafından da test yönteminde önerilmemektedir.

2. Bağlanma sıcaklığı çok yüksek seçilmiştir ve böylece spesifik olmayan bir bağlantı desteklenir, bu nedenle SARS-CoV-2’den başka gen dizileri de kaydedilebilir.

3. Makalede döngü sayısı 45 olarak belirtilmiştir, CT değeri için reaksiyonun gerçekten pozitif olarak değerlendirildiği bir eşik tanımlanmamıştır. PCR test yönteminde döngü 30 sayısını geçerse, düzenli olarak, numunenin aranan virüsle kontaminasyonu hakkında sonuç çıkarılmasınin mümkün olmadigi, genel olarak bilinmektedir.

Sayfa-51

4. Biyomoleküler doğrulama gerçekleştirilmemistir. Bu nedenle amplifikasyonların gerçek olduğuna, gerçekten oluştuklarına ve aranan dizinin de kanıtladığına dair hiçbir tasdik yoktur.

5. Virüs tespitine yoğunlasilip ne pozitif ne de negatif kontroller gerçekleştirildi.
6. Kullanıcı laboratuvarlarında test tekrarlarınin her defasında aynı koşullar altında

uygulanabilinmeleri için, standardize edilmiş kullanım talimatları yoktur.
7. Belirlenmemiş deney yöntemleri nedeniyle, yanlış pozitif sonuç riski bulunmaktadır.

8. Çalışmanın sunulması ve yayınlanması arasındaki çok kısa süre göz önüne alındığında, Peer Review (Bilimsel akran incelemesi) yapılmış olma ihtimali çok düşüktür. Eğer Peer Review gerçekleştirildiyse de, yetersizdir. Cünkü resmi hatalar dahil olmak üzere tanımlanan hatalar bulunamadı.

9. Yazarlardan en az dördünde büyük çıkar çatışmaları mevcuttur üstelik iki yazar (Prof. Drosten ve Chantal Reusken) Eurosurveillance yayın kuruluna mensuptur. 29 Temmuz 2020’de iki çıkar çatışması açıklandı: Olfert Landt, TIB Molbiol’un genel müdürü, Marco Kaiser, GenExpress’te kıdemli araştırmacı ve TIB Molbiol’un bilimsel danışmanı.

Bu çıkar çatışmaları çalışmanın orijinal versiyonunda açıklanmadı ve PubMed’de yayınlanan versiyonda hala eksik. TIB Molbiol, Gorman-Drosten yazısında yayınlanan protokole dayanarak, PCR kitlerini (Light Mix) üreten “ilk” şirkettir.
Bu şirketin kendi ifadelerine göre, test kitleri, çalışma gönderilmeden önce, satışa sunulmuştu. Victor Corman ve Prof. Drosten ikili bağlantılarını belirtmediler: Sadece medeni hukuk tüzel kişisi olan Charité’de değil, aynı zamanda Labor Berlin Charité Vivantes GmbH’de de çalışıyorlar. Gerçek zamanlı (real time) PCR testleri yapan laboratuvarda virüs tespitinden sorumludurlar.

Kaynak: “Corman-Drosten inceleme raporundan (Sayfa 12)”
Bu web adresten ulaşılabilinir: https://www.airvox.ch/gesundheit/der-corona-skandal-22- wissenschaftler-fordern-rueckzug-der-drosten-pcr-test-studie/

Sayfa-52

12.5 Heidelberg Yerel Mahkemesinin kararı

PCR testi artık neredeyse tüm alanlarda önemli bir rol oynamaktadır. Çalışanlar test edilmeyi reddederlerse işten çıkarılıyorlar, ziyaretçilerin artık huzur evlerine ve kliniklere girmelerine izin verilmiyor ve hastalar kliniklerde tedavi edilmiyor. PCR testi yaptırmadan Almanya’ya giriş yapılamıyor. Aşağıda imzası bulunan bir müvekkil, PCR testinin herhangi bir enfeksiyon tespit edemediğinden dolayı testi tolere etme zorunluluğu olmadığını belirterek test yaptırtmayı reddetti. Daha sonra para cezasına çarptırıldı ve bunun üzerine de itiraz etti. Müvekkilin dilekçesi ile Heidelberg Yerel Mahkemesi müvekkilin, “§ 2 IfSG (Alman Enfeksiyon Koruma Yasasına) göre, PCR testi bir enfeksiyonu tespit edemez” iddiasına dayanarak, Prof. Drosten’dan bilirkişi raporu talep etti.

Kaynak: Heidelberg Bölge Mahkemesi’nin kararı v. 4.2.2021 olarak Ek 29.

Nihayet ilk mahkemelerin de PCR testin vaka sayılarını yapay olarak artırmak için kullanıldığını, toplumun yaşamını, işini, boş vakitlerini ve neşesini kısıtlamak yahut tamamen yasaklamak için suistimal edildiğini fark etmeleri sevindiricidir.

12.6 Diger Test Yöntemlerinin Gerekliliği

12.6.1 PCR testi SARS-CoV-2 ile İnfluenza (grip) virüsleri arasında ayrım yapmıyor

PCR testinin COVID-19 virüsleri ile diğer virüsleri de ayırt edemediği görülmüştür. 22 Aralık 2020’de, grup dışı milletvekili Andras Wild, Berlin Sağlık, Bakım ve Eşitlik Senato İdaresi’ne aşağıdaki yazılı başvuruyu sundu:

“Medyada, Fransız teşhis şirketi Biomerieux’un kendi bildirimleriyle, Koronavirüs ile grip arasında ayrım yapılabilinmesi için, kullanılabilinecek bir testin satışına sertifika aldığı açıklandı. Bu, şimdiki PCR testleriyle böyle bir ayrımın yapılamadığının anlamına mı geliyor?

Sayfa-53

Berlin Senatosu Sağlık İdaresinin 13 Ocak 2021 tarihli cevabı şu şekildedir:

“Genellikle bir PCR testi yalnızca belirli bir virüs veya bakterinin genomunu oldukça spesifik bir şekilde kanıtlayabilir. Böylelikle farklı virüsler veya bakterilerin arasında ayrım yapmak asla mümkün değildir. Bunun yerine, ayırıcı tanı olarak sayılan her mikrop başka bir spesifik laboratuvar testi aracılığıyla ayrı test edilmelidir.”

Kaynak: Berlin Temsilciler Meclisine yazılı başvuru, basılı evrak 18/25991 Ek 30.

RKI’nin bahsettiği yaklaşık 10.000 zatürre hastasına tekrar dönelim. Ve pnömoninin çoğunlukla bakterilerden ve çok nadiren virüslerden kaynaklandığını da hatırlayalım. Bu sayı bile yanlış olabilir, çünkü- PCR testi dışında – kliniklerde pnömoninin gerçekleşme sebebi düzgün şekilde teşhis edilmedi.

12.6.2 Grip ve Koronanın benzer semptomları

Uzman olmayan insanlar grip belirtilerini Covid-19 hastalığının belirtilerinden ayırt etmekte zorlanırlar. Corona’dan şüpheleniliyorsa, belirleyici faktör, hasta insanlara gerçekleşmiş ve/veya hala gerçekleşen temastir.

Covid-19’un ana semptomları ateş, kuru öksürük ve nefes darlığıdır. Solunum problemleri yaşanabilir, hatta zatürreye kadar gidebilir. Burun akıntısı ve hapşırma gibi tipik soğuk algınlığı semptomları karşılaştırıldığında daha az görülür.

Mevsimsel gribin ana semptomları arasında ani ve sıklıkla görülen yüksek ateş bulunur ve güçlü bir hastalık hissinin olması da tipiktir. Baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları düzenli olarak mevcuttur. Akciğerlere bulaşırsa, pandemik gripte çokça görülen bir durum, hastalarda kuru öksürük ve nefes darlığı da görülür. Covid-19’daki gibi, seyir çok değişken ilerleyebilir.

Sayfa-54

Covid-19 ile grip arasındaki en net fark, şu ana kadar gripte net olarak gözlemlenemeyen koku ve tat bozukluğudur.

American Journal of Radiology tarafından Amerika`da yapılan bir araştırmaya göre, SARS- CoV-2 ve influenza virüsünün Akciğer iltihabı gibi ağır bir semptomu arasında bile önemli bir fark olmadığını göstermektedir.
Röntgen çekimlerinde bile SARS-CoV-2 ile grip arasında ayrım yapabilmek zordur.

Kaynak: CT Manifestations of Coronavirus Disease (COVID-19) Pneu- monia and Influenza Virus Pneumonia: A Comparative Study, Ocak 2021, American Journal of Radiology
Ek 31

Şu web adresinden ulaşılabilinir: https://www.ajronline.org/doi/abs/10.2214/AJR.20.23304

12.6.3 Grip virüsünün tanısal olarak ayırt edilebilinmesi zorunludur

Grip veya rinovirüs gibi diğer enfeksiyonların tanısal olarak ayırt edilebilinmesi zorunludur. Cünkü semptomlar birbirlerine çok benzerdir. Pnömoninin neden olduğu şiddetli seyir riski gibi, enfeksiyonun seyri de benzerdir. SARS-CoV-2 ve influenzanın ölüm oranları da benzerdir ve karşılaştırabilir.

Influenza virüsleri veya diğer virüsler söz konusu olduğunda, insanlar yeni ve absürt AHA (Mesafe, hijyen, maske) düzenlemeleri, temas yasakları ve dükkan kapanışlarıyla eziyet görmüyorlar, özellikle § 10 SARS-CoV-2 EindV. (SARS-CoV-2 kisitlama yönergesi) yüzünden restoranlar doğrudan etkileniyor.

Influenza ve COVID19 kafa karıştırıcı bir şekilde birbirlerine benzerdir. Ancak gripte sokağa çıkma yasağı, dükkan kapanışları, karantina ve para cezası yok. Bu nedenle, COVID-19 hastalığı üstün bir titizlikle teşhis edilebilinmelidir.

Sayfa-55

12.7 Kanun hükümlerinin ağır ihlali

PCR testi § 2 No. 1 IfSG’ye (enfeksiyon önleme yasasına) göre bir patojeni tespit edemediğinden dolayı, § 2 No. 7 IfSG’deki (enfeksiyon önleme yasasındaki) gerekli koşulları da karşılayamıyor: Çünkü, yalnızca patojen taşıyan kişi, şüpheli bir taşıyıcı olarak
görülebilir. PCR testi herhangi bir virüs yoğunluğunu tespit edemediğinden dolayı, böyle bir varsayım için temel olarak kullanılamaz. Bu, özellikle 25 döngüden fazla olan testler için geçerlidir, çünkü 25 döngü geçildiğinde en küçük virüs parçacıkları bile tespit edilebilir, ancak bunlar bir enfeksiyonun var olduğu anlamına gelmez. PCR testlerinin çoğu, özellikle “Drosten testi”, 35 ila 45 döngü arası gerçekleştirilir ve böylece tüm doğruluk payını kaybeder. Özellikle § 2 No. 5 IfSG’de geçen “Hastalık şüpheliliği” PCR testine dayandırılamaz.

İşte tekrar viroloji uzmanı Christian Drosten’in açıklaması: “Evet, ancak yöntem o kadar hassastır ki, bir virüsün tek bir gen molekülünü bile gösterebilir. Örneğin bir hemşireye gün içerisinde burun mukozasının üzerinden böyle bir patojen bulaşırsa, hasta olmamasına rağmen, hiçbir şey farketmemesine rağmen aniden bir MERS-Vakası olarak sayılır. Daha önce ölümcül vaka olarak bildirilenlerin yerine, aniden hafif vakalar ve aslında sağlıklı olan insanlar raporlama istatistiğinde geçerler. Bununla Suudi Arabistan’daki vaka sayılarındaki patlama da açıklanabilinir. Üstelik yerel medya konuyu inanılmaz derecede yüksek bir seviyeye çıkardı.”

Drosten’in ifadesi, pozitif testi çıkan kişilerin çoğunun ne hasta olduklarını ne de semptomları olduğunu, yani asemptomatik oldukları gerçeğini açıkça doğrulamaktadır. Ancak asemptomatik insanlar bulaşıcı değildirler! Çünkü öksürmeyen veya hapşırmayan biri, kesinlikle bir virüs yayıcısı değildir! Ve öksürse veya hapşırsa bile öldürücü bir virüs yaymıyor!

Dolayısıyla, PCR testi bir patojeni bile tespit edemiyorsa, o zaman elbette “Patojenin bulaşmasını ve ardından insan vücudundaki gelişimini ve çoğalmasını” da tespit edemez, yani § 2 No. 2 IfSG’nin yasal tanımına göre bir enfeksiyonu kanıtlayamaz.

PCR testi hele ki § 7 bölüm 1, cümle 1 IfSG’nin tanımındaki “akut” bir enfeksiyonu hiç tespit edemez. Vakaların büyük çoğunluğunda böyle bir “akut enfeksiyon” zaten mevcut degil, çünkü neredeyse sadece sağlıklı insanlar test ediliyor.

Sayfa-56

13. İlgili kurumlar tarafından gerceklestirilen büyük çapta yasa ihlalleri

İlgili kurumların çoğu, test uygulamalarıyla ilgili büyük yasal ihlallerle suçlanabilirler.

13.1 IfSG § 7 Bölüm 1’e göre laboratuvarlar tarafından mecburi raporlama yükümlülüğü ihlal edildi

Pozitif PCR test sonuçlarını sağlık departmanına ismen göndererek, laboratuvarlar § 73 Bölüm. 1a No. 2 IfSG’ye göre idari bir suç işlemektedirler:

Kasıtlı veya ihmalkar davranan kişi idari bir suç işlemektedir

“§ 7’nin aksine … bir rapor hiç bildirilmezse, doğru olmazsa, eksik olursa, gereken şekilde yapılmazsa. “

İdari suçlar, 25.000 € ‘ya kadar bir para cezasına çarptırılabilir. Bundan etkilenen tüm kişiler yerel yetkililerde veya bölge hükümetinde belirli bir laboratuvara karşı suç duyurusunda bulunabilir. Milyonlarca kez mecburi raporlamanın ihlaline son vermek için, bundan sonra tutarlı bir şekilde (suç duyurusu) yapılması gerekecek.

Laboratuvarlar, SARS-CoV-2 patojenini, § 7 Bölüm 1 No. 44a IfSG’ye göre ismi rapor etmekle yükümlüdürler. Ancak ismi rapor bildirisi “akut enfeksiyon” sonucunda Sağlık Müfettişiligine gönderilebilinir.

§ 7 Bölüm 1 IfSG şunları içerir:

Aşağıdaki patojenler söz konusu olduğunda, aksi belirtilmedikçe, sonuçlar akut bir enfeksiyonu gösteriyorsa, doğrudan veya dolaylı sonuç ismen rapor edilmelidir:

1. Müvekkil başvurusunda, özellikle PCR testinin § 2 No. 1 IfSG’ye
dayanarak replikasyon yapabilen SARS-CoV-2 virüsünü tespit edemediğini RKI’nin kendisine atıfta bulunarak, yeterince ifade etmiştir.

Sayfa-57

2. RKI’ye göre, bulaşıcılığın değerlendirilebilinmesi yalnızca kültivasyon yoluyla, yani SARS- CoV-2 virüsünün çoğaltilmasıyla mümkündür.
3. Diger teşhis yollarıyla, semptomları olan bir hastanın grip virüsü veya rinovirüs gibi diğer grip İnfluenza virüsleri ile enfekte olmadığının ayırt edilebilinmesi zorunludur.

Ancak, tüm bu teşhisler semptomları olan bir hasta üzerinde gerçekleştirildiğinde ve replike olabilen bir SARS-CoV-2 virüsü gerçekten de keşfedildiğinde, bir laboratuvar § 7 Bölüm. 1 IfSG’ye dayanarak sağlık müfettişine ismen bildirimde bulunma yetkisine sahip ve yükümlüdür. Aksi takdirde § 7 IfSG’yi ihlal eder. Yalnızca SARS-CoV-2 RNA’sını gösteren pozitif bir PCR testinin iletilmesi, hiçbir koşulda bu kriterleri karşılamaz.

13.2 Laboratuvarların veri korumasını ihlal etmeleri

Aynı zamanda laboratuvarlar veri korumasını ihlal ettiklerinden dolayı Genel Veri Koruma yasasına göre suç işlemektedirler. İlgili kişiler, § 82 DSGVO’ye göre laboratuvarlara karşı tazminat talep edebilirler.

“Bu yasa ihlali sonucunda maddi veya manevi zarara uğrayan herkes, sorumlu veya görevi yerine getiren kişilerden tazminat alma hakkına sahiptir.

13.3 Laboratuvarların Tıbbi gizliligi ihlali

Laboratuvarların verilerin izinsiz olarak sağlık müfettişine iletmeleriyle § 203 StGB’ye göre Tıbbi gizlilik ihlal ediliyor:

Bir doktor, izinsiz olarak, kendisine emanet edilen veya başka bir şekilde öğrendiği bir hastasina ait olan bir bilgiyi, kişisel yaşam alanına ait bir sırrı ismen açıklarsa, bir yıla kadar hapis veya para cezası ile cezalandırılır.

Tıbbi gizliliğin ihlali de aynı zamanda § 823 Bölüm 2 BGB bağlantılı olarak § 203 StGB’ye göre tazminat talep etme hakkını beraberinde getirir.

Sayfa-58

13.4 Sağlık müfettişlerin kanuni yükümlülüklerine aykırı ihlalleri

Sağlık müfettişlerinin başkanları da Enfeksiyon Koruma Yasası kapsamındaki yükümlülüklerini büyük ölçüde ihlal ediyorlar. Bunun nedeni, sağlık müfettişlerinin, özellikle bulaşıcı hastalıklar söz konusu olduğunda, § 25 IfSG kapsamında gerekli incelemeleri yapmakla yasal olarak yükümlü olmalarıdır.

Bölüm 25 IfSG şunları içerir:

(1) Bir kişi (de) hastaysa, hasta olabilme ihtimali varsa, bulaşıcılık şüphesini taşıyorsa veya hastalık yayıyorsa veya ölen bir kişi (de) hastaysa, hasta olabilme ihtimali varsa veya hastalık yayıyorsa, Sağlık müfettişi özellikle enfeksiyonun türü, nedeni ve kaynağı ve hastalığın yayılması hakkında gerekli araştırmaları yapar.

(2) Birinci bölüme göre yürütülen araştırmalar § 16 Bölüm 1 Cümle 2, Bölüm 2, 3, 5 ve 8’e göre uygun bir şekilde uygulanmalıdır. Sağlık müfettişi, araştırma kapsamına bağlı, tehlike içeren bir bulaşıcı hastalığın nedenini, enfeksiyon kaynağını ve yayılmasıyla ilgili gerekli soruşturmasını üçüncü bir şahısa, özellikle de ilgilenen doktora yönlendirebilir, ancak bu, ilgili kişinin veya § 16 Bölüm 5’e göre sorumlu kişinin desteği veya vakitli desteği mümkün olmadığındadır; 3. şahıs § 16 Bölüm 2 Cümle 3 ve 4’e dayalı bilgi verme mecburiyetindedir.

(3) 1. bölümde geçen kişiler Sağlık müfettişi tarafından çağrılabilirler. Bu kişiler Sağlık müfettişi tarafından yükümlü tutulabilirler,

1. Sağlık müfettişi temsilcileri tarafından tetkik ve muayene materyali alımını yaptırmak gibi, özellikle gerekli dış muayeneleri, röntgen muayenelerini, tüberkuloz testlerini, kan tahlillerini ve deri ve mukoza zarlarından alınan sürüntüleri tolere etmek,

2. talep üzerine gerekli test malzemesini hazırda bulundurmak. İnvaziv işlemler ve anestezi gerektiren diğer müdahalelerin yalnızca ilgili kişinin rızası ile gerçekleştirilebilir; § 16 Absatz 5, yalnızca ilgili kişinin rıza gösterememesi durumunda geçerlidir. İncelemeler sırasında toplanan kişisel veriler ancak bu kanun kapsamında işlenebilmektedir.

Böyle bir soruşturma, Sağlık müfettişiler için de makuldur. Çünkü laboratuvarlar tespit edilen patojenleri §§ 7 Bölüm. 1 ve 2 No. 1 IfSG anlamında doğru bir şekilde rapor ederlerse, yalnızca çok az sayıda gerçekten “enfekte” kişi olacaktır. Bunların çoğu da korona hastalığının (Jens Spahn gibi) sadece hafif semptomlarına sahip olacaktırlar. Gerçekten hasta olan herkes zaten kliniklerde tedavi edilecektir.

Ancak, hiçbir vakada Sağlık müfettişileri § 25 IfSG’ye göre bir soruşturma yürütmedi! Bu da Almanya’daki Sağlık müfettişilerinin tarihinde görülmemiş bir durumdur.

Sayfa-59

13.5 RKI’nin (Robert Koch Enstitüsü) Enfeksiyon Koruma Yasasıni ihlali

RKI de test sonuçlarının herhangi bir enfeksiyon göstermediğini çok iyi biliyor. Ancak, RKI aylardır pozitif çıkan kişilerin “enfekte” olduğundan bahsediyor. Bu da RKI’nin § 4 IfSG’ye bağlı olan yasal yükümlülüklerinin açık bir ihlalidir:

Robert Koch Enstitüsü, bulaşıcı hastalıkların önlemi ve enfeksiyonların erken teşhisi ve daha fazla yayılmasının engellenmesi için ulusal otoritedir (§ 4 Bölüm. 1 Cümle 1 IfSG).

Robert Koch Enstitüsü, bildirimi zorunlu hastalıklara ilişkin verileri ve kendisine iletilen patojenlere ilişkin kanıtları bu yasaya ve § 11 Bölüm 5, § 16 Bölüm 4 IGV-Uygulama Yasasına uygun olarak, enfeksiyon epidemiyolojik yöntemlerle değerlendirmeli (§ 4 Abs. 2 Nr. 2 IfSG).

RKI, § 7 Bölüm. 1 IfSG’ye göre bildirime mecbur olmayan PCR testlerini değerlendirme yetkisine sahip değildir. Bu davranış ahlak dışıdır ve kötü kullanımı gösterir ve §§ 826, 839 BGB’ye göre tazminat talep etme hakkını yol açar:

“Her kim kasten iyi ahlak kurallarını ihlal edip bir başkasına zarar verirse, tazmin etmekle yükümlüdür. “

13.6 Davalınin cezai davranışı

13.6.1 Ofiste dolandırıcılık ve yanlış belgelendirme

En geç şimdi – muhtemelen en başından beri – davalı, bir PCR testinin § 28a IfSG uyarinca yeni enfeksiyonları tespit edemediğini çok iyi biliyor. Buna rağmen, davalı, Brandenburg’daki tüm insanların temel haklarının neredeyse totaliter bir şekilde kısıtlanmasının bir sonucu olarak, vaka hesaplamasına pozitif test sonucu olan kişileri dahil etmeye devam ederse, o zaman, müvekkilin görüşüne göre, bu Ceza hukuku açısından sadece Ceza Kanunu’nun (§ 263 StGB) maddesinde ağır sahtekarlık teşkil etmekle kalmaz, aynı zamanda resmi dairede § 348 StGB’ye göre milyonlarca resmi belgede sahte bir tasdik teşkil eder.

Sayfa-60

Bununla da §§ 826, 839 BGB’ye göre, yalnızca davacı için değil, aynı zamanda davalıya karşı tüm Brandenburg vatandaşları için tazminat talep etme hakkı dogar,:

“Her kim kasten iyi ahlak kurallarını ihlal edip bir başkasına zarar verirse, tazmin etmekle yükümlüdür. “

13.6.2 İnsanlığa Karşı Suçlar

Bir enfeksiyon veya yeni enfeksiyon, pozitif bir PCR testi sonucuyla eş görülmemelidir. Bu nedenle, yalnızca pozitif PCR sonucuna göre vaka sayısı hesaplanamaz ve insidans değerleri belirlenemez. Bu sadece, yeni enfeksiyon kavramının kötüye kullanılmasını ve dolayısıyla insidans değerinin yasadışı bir şekilde belirlenmesini temsil eder. Bu aynı zamanda hem Brandenburg’daki hem de Almanya’nın her yerindeki insanlara karşi büyük bir sahtekarlıktır. Davalinin aylardır PCR test sonuçlarına göre ülkedeki vatandaşlarına yaptiklarinin sonuçları göz önünde bulundurulursa, ceza kanununun 7. Paragrafi (§ 7 VStGB) tahakkuk etmistir: “İnsanlığa karşı suçlar”.

Uluslararası Ceza Kanunun 7. Bölümü şunları belirler:

Her kim yaygın veya sistematik bir saldırı bağlamındaki sivil bir nüfusa yönelik

2. bir nüfusu kısmen veya tamamen yok etmek, bunu veya bir kısmını, kısmen veya tamamen yok etme amacıyla yaşam koşullarına sokmak,

… 1 ve 2 numaralı durumlarda müebbet hapis, 3 ila 7 numaralı durumlarda beş yıldan az olmamak üzere hapis ve 8 ila 10 numaralı durumlarda üç yıldan az olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılır.

13.7 Bariz çelişkiler insan onurunu ihlal ediyor

Sonuc olarak, davalının, itiraz edildiği 6. yasası açıkça çelişkilidir.

Sayfa 61

13.7.1 Korona hastalığının bariz şekilde azalması

Çünkü sanık tarafından sunulan rakamlardan da anlaşılacağı üzere “vaka sayısı” ve hasta sayısında büyük bir düşüş var:

– Şu anda COVID-19’dan muzdarip olan kişi sayısı, söz konusu zaman dilimine göre 15.951’den 6.082’ye düşmüştür,
– COVID-19 ile yatarak tedavi gören hasta sayısı 1.023’ten 684’e düşerek yine de yüksek sayılacak bir seviyede kaldı,
– Yoğun bakımlarda tedavi gören COVID-19 hastalarının sayısı 159’dan 140’a düşse de yüksek bir seviyede kaldı.
– Yoğun bakımda solunum desteği verilen COVID-19 hastalarının sayısı da 159’dan 110’a düşmüş, ancak yüksek bir seviyede kalmıştır.
20 Ocak – 10 Şubat 2021 arasındaki dönemde ülke çapında 7 günlük insidans 229.0’dan 79.5’e düşmüştür. 7 günlük insidansı 160.0, 148.4 ve 121.4 gibi yüksek değerlerde olan münferit bölgeler hala bulunabilir (10 Şubat 2021 itibariyle).
Halihazırda mevcut solunum desteği olan yoğun bakım yatağı sayıları şöyleydi:
– 28 Ocak 2021: 315
– 4 Şubat 2021: 364
– 10 Şubat 2021: 367

Yani “Hasta insanların” sayısında şaşırtıcı büyüklükte bir düşüş, yoğun bakım hastalarında önemli bir azalma ve bunlarla bağlantılı olarak müsait yoğun bakım yataklarının sayısında

önemli bir artış var. Oysa 5.düzenlemeye kıyasla insidans değeri, yalnızca üçte bir oranında yüksektir!
Yine de, kapatma tedbirleri basitçe uzatıldı.
Davalı hangi rakamlarla ilgili olarak “rakamların yüksek bir seviyede kaldığını” iddia ediyor? 2,5 milyon nüfusa sahip Brandenburg’un tamamında 140 adet yoğun bakım hastası ciddi anlamda “yüksek bir düzey” midir?

Sayfa-62

13.7.2 Davalı, vatandaşlarını kandırıyor

Davalı acaba Brandenburg halkının ne kadar aptal olduğunu düşünüyor?
Bir devlet organı, burada eyalet hükümeti, tüm nüfusuna sayıları ve düşüncenin mantıksal sonuçlarını açıkça yargılayamayan aptallar gibi davranırsa, Temel Yasanın 1. Maddesinin 1. Paragrafına göre insan onurunu temelden ihlal eder.
Davalı, davacıyı ve Brandenburg vatandaşlarını rencide etmek mi istiyor? Gerçekten onların tedbirler ve sebepler arasındaki bariz ve neredeyse kötü niyetli çelişkiyi göremeyecek kadar aptal olduklarını mı varsayıyor?
İnsanlık dışı önlemleri daha da genişletmek, insanlık onuru ilkesini, hukukun üstünlüğü ilkesini ve bir Başbakanın sorumluluk ve dürüstlük ilkesini, daha önce endişe verici olmayan sayıların düşmesine rağmen ihlal etmektir.

13.7.3 Temel hak ihlalleri, yalanlara ve dolandırıcılığa dayandırılıyor.

Mahkeme çelişkili sayılarla ve maksadına hiç bir şekilde hizmet etmeyen PCR testleriyle hain bir dolandırıcılığa dayandırılan büyük çaplı temel hak ihlallerine daha fazla müsamaha gösteremez ve kabul edemez. Aksi takdirde insanlığa karşı işlenen en ciddi suçlardan birinin suç ortağı haline gelinir ki, bunun şu an hayal bile edilemeyecek ölçekte sonuçları olabilir. Bu bağlamda, George Orwell’in “1984” kitabını (tekrar veya ilk kez) okumanız tavsiye edilir. Mahkemeler bu kötülüğe derhal ve kararlı bir şekilde karşı çıkmazsa bu distopya, tahmin edilebilineceğinden çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşebilir!

13.7.4. 7 günlük insidans yalanı

Davalı, restoranlara getirilen yasağın daha da sıkılaştırılması ve sürdürülmesini, hala yüksek olduğu iddia edilen 7 günlük insidans değerine ve halen “yüksek seviyede” olan haftalık yeni enfeksiyonların sayısına dayandırıyor:
20 Ocak – 10 Şubat 2021 arasındaki dönemde ülke çapında 7 günlük insidans 229.0’dan 79.5’e düşmüştür. 7 günlük insidansı 160.0, 148.4 ve 121.4 gibi yüksek değerlerde olan münferit bölgeler hala bulunabilir (10 Şubat 2021 itibariyle).

Şimdi bu başvuruda yeterince gösterildiği ve kanıtlandığı gibi, vaka sayısının tespiti ve dolayısıyla insidans değerinin hesaplanması, bir enfeksiyonu tespit etmekten aciz milyon çeşit PCR testiyle edinilen sonuçlara dayandırılırken Brandenburg genelinde yoğun bakım ünitesinde uygulanan tedavi sayısı yaklaşık 140 kişi ile aksine işaret etmektedir.

Sayfa-63

Şimdi bu başvuruda yeterince ortaya koyuldugu ve ispatlandigi gibi, vaka sayısının ve dolayısıyla insidans değerinin hesaplanmasi sadece, bir enfeksiyonu tespit edemeyen milyonlarca PCR testine, buna ilaveten bu testler sonucu elde edilen ve Brandenburg

genelinde yoğun bakım ünitesinde tedavi göre yaklaşık 140 kişilik hasta sayısi ile taban tabana zit olan, vaka sayısina dayanmaktadır
Buna ek olarak, aynı kişi haftada üç kez test yapsa ve o hafta üç kez pozitif olsa bile, tüm bu pozitif PCR testlerinin hesaplamaya dahil edildiği gösterilmiştir.

Testler büyük ölçüde artırılsa da bu, şu anda insidans değeri üzerinde tam tersi etkiye sahiptir. Bunun kliniklerdeki gerçek hasta sayısıyla hala açık bir tezat oluşturduğu açıktır. Bu aynı zamanda, sağlıklı insanların yüzde 99.98’ini keyfi olarak taciz etmeyi, özgürlüklerinden ve hayatlarindan calmayi amaçlayan Enfeksiyondan Koruma Yasasi`nin utanç verici suistimalini de gösteriyor.
Davalı, Enfeksiyondan Koruma Yasasının tüm yasal gerekliliklerini kasıtlı olarak göz ardı ederek, enfeksiyondan korunmaya yönelik olmayan, ancak sağlıklı insanların yasadışı ve haksiz bir şekilde keyfi ve temelsiz teslimini amaçlayan yetkileri üstlenir. Bu, Enfeksiyon Koruma Yasasını tam tersine çevirir. Çünkü pozitif PCR testine dayanarak hiç kimsenin bulaşıcı olduğundan veya enfekte olduğundan şüphelenilemez.
Mahkeme nihayetinde bu kanunsuz, keyfi ve cezai faaliyete son vermek zorunda!

Sayfa-64

14. Brandenburg’daki insidans değeri şu anda 5 / 100.000’dir

Davalı gerekçesinde, § 28a (3) IfSG göre önlemlere veya bunların uzatılmalarına neden olan bir insidans değerinden bahsetmektedir.

20 Ocak – 10 Şubat 2021 arasındaki dönemde ülke çapında 7 günlük insidans 229.0’da 79.5’e düştü. 160.0, 148.4 ve 121.4 gibi 7 günlük yüksek bir insidans, ilçelerde hala bulunabilir (10 Şubat 2021 itibariyle).

Bu sayı yanlış. Çünkü pozitif PCR test sonuçları, ayrıntılı olarak açıklandığı üzere Bölüm 28a (3) IfSG’nin anlamı dahilinde “yeni bir enfeksiyonun” yasal gerekliliğini karşılamamaktadır. En fazla, yoğun bakımda hastaneye yatırılan hastaların sayısı belirleyicidir – sadece RKI ile işbirliği içindeki yoğun bakım kayitlari bunun kanıtını sağlar. Buna göre, 6. SARS-CoV-2 EindV’nin (6.SARS-CoV-2 sınırlama emri) yürürlüğe girdiği sırada sadece 140 hasta yoğun bakımda tedavi ediliyordu.

Ispat: Davalı tarafından verilen gerekçeler, s.22, Ek 1’e bakınız.
Brandenburg’da yaşayan 2,5 milyonluk toplam nüfusa göre 140 hasta sayısı 0,005’lik

bir orana tekabül ediyor.

Bu, insidansın kesinlikle 79.5 / 100.000 olmadığı anlamına gelir – ki bu zaten nadir hastalık anlamına gelir. Brandenburg’da insidans sadece 5 / 100.000’dir. Bu çok çok nadir görülen bir hastalıktır! Yani yüz bin kişiden sadece 5’inde şiddetli bir COVID-19 hastalığı var, en azından pnömoni, corona virüsünün olası ciddi bir sonucu olabilir – ama olmak zorunda değildir

14.1 Yoğun bakım hastalarında bile açık şüpheler

Şu anda bu 140 hasta da bile, hiç COVID-19 hastalığı olmayabilir, ancak olsa olsa pozitif PCR testinden söz edilebilir. Çünkü bu hastalarda da virüsün üreyip çoğaldığına dair özenli bir teşhis yapılmamış olması çok muhtemeldir. Zatürrenin başka virüslerden mi yoksa tipik olarak bakterilerden mi kaynaklandığını belirlemek için herhangi bir dışlama teşhisi yapılmamış olması çok muhtemeldir.

Sayfa-65

Bu hastalar bile kanıtlanmış COVID hastaları değildir. Ancak kesinlikle tedavi gerektiren çok şiddetli zatürreleri vardır. Davalının bunun nedenini kanıtlaması gerekir – Brandenburg’daki vatandaşlarına bu hastaların gerçekten COVID hastaları olduklarını kanıtlaması gerekir!

Gerçek şu ki: davalının iddia ettiği insidans değeri yanlış. Yoğun bakım kayitlarindaki sayılara ve davalının kendi bilgilerine göre sadece 5 / 100.000’dir. COVID-19 bu nedenle Brandenburg’da çok nadir görülen bir hastalıktır.

Brandenburg’daki COVID enfeksiyonlarının insidansı 5 / 100.000’dir.

14.2 Vaka sayısını doğru hesaplama zorunluluğu

Bu nedenle davalı, yalnızca aşağıdaki şartlara tam olarak uyduktan sonra vaka sayısını ve dolayısıyla insidans değerini hesaplamak ve bunu kendisine bağlı sağlık makamları tarafından sağlamakla yükümlü olmalıdır.

1. PCR testi yalnızca COVID-19’un tipik klinik semptomlarına sahip kişilerde yapılabilir. 2. PCR testi maksimum 25 döngü ile gerçekleştirilir.

3. 25 döngü ile pozitif bir test sonucu olması durumunda, replikasyon yapabilen (çoğalabilen) bir SARS-CoV2 virüsünü tespit etmek için SARS-CoV2 virüsü mutlaka kültür ortaminda yetiştirilmelidir.

4. SARS-CoV2 virüsünün replikasyon yapabildiği bulunursa laboratuvar, hastalığın semptomlarının nedeni olarak diğer virüsleri (örneğin influenza virüsleri veya rinovirüsler) dışlamak için diger teşhis yöntemlerini kullanmalıdır.

5. Test sonucunde, yalnızca § 2 (1) No. 1 IfSG anlamı dahilinde replikasyon yapabilen kültürlenmiş bir virüsün bilimsel kanıtı söz konusu ise ve dolayısıyla yalnızca §7 (1) cümle 1 No. 44a IfSG anlamında akut enfeksiyon kanıtı varsa sorumlu sağlık departmanına iletilmeli.

6. Sağlık bakanlığı, yalnızca 1’den 5’e kadar numaralanmış şartların kümülatif olarak karşılanması durumunda rakamlari, vaka hesaplamasına dahil edilmek üzere RKI’ye veya davalıya “yeni enfeksiyon“, “enfeksiyon” veya “vaka” olarak iletilmesini temin etmelidir.

Sayfa-66

14.3 İnsidans hesaplamasına çoklu testleri dahil etme yasağı

Son olarak, davalı istatistiklere ve dolayısıyla insidans değerinin hesaplanmasına tekrardan pozitif çıkan kişileri yalnızca bir kez dahil etmek zorundadır. Çünkü § 28a IfSG, açıkça “yeni enfeksiyonlar”dan bahsediyor, PCR testlerinden değil ve çoklu PCR testlerinden hiç değil. Hasta bir kişi birkaç kez test edilebilir, ancak bu vaka sayısını artırmamalıdır. Nihayetinde, bir kanser hastası belirli durumlarda birkaç tedavi aldı ve daha önce birkaç kez klinik ve tanısal olarak incelendi diye kanser hastalarının sayısı da üç katına çıkmaz.

Fakat, rakamlar hesaplanırken, Federal İstatistik Ofisi gerçekten de tüm çoklu testlerin dahil edildiğini İstatistik Dosyası: “COVID-19 Salgını ile ilgili veriler “, 18/2020 baskısında açıkça belirtmektedir.

Ispat: İstatistik dosyası: “Daten zur COVID-19-Pandemie” baskı 18/2020

Ek 32.
Sayfa-67
15. Davalinin iddialarina iliskin kanit sunma yükümlülügü 15.1 Davali tarafindan yemin beyani yükümlülügü

Mahkeme – bu ifadenin aksine – PCR testinin vaka sayisini hesaplamak icin yeterli bir temel oldugu görüsünü sürdürürse, cünkü mahkemenin görüsüne göre, PCR testi madde 2 No. 1 ve madde 2 No. 5 (IfSG) enfeksiyon koruma yasasina dayanarak bir enfeksiyon kanitlayabilirse, simdiden

davali tarafindan kanitin ispati icin basvurulmaktadir.
Bu durumda, davali asagidaki gibi bir yemin beyani sunmali veya Christian Drosten veya

Lothar Wieler gibi bir uzmana ibraz etmelidir:

„Tüm PCR testleri güvenilir bir sekilde, cogalabilir bir SARS COV-2 virüsünü ve dolayisiyla (IfSG) enfeksiyon koruma yasasinin madde 2 No. 1’in ve izafeten madde 7 No. 1 anlami dahilinde akut bir enfeksiyonu kanitlayabilir.“

Leopoldina’daki 28 profesör, bunu 6. Ad-hoc-aciklamasinin bir cümlesinde iddia etti, ancak ilginc bir sekilde bu iddiayi ne kanitladi ne de yemin beyaninda bulundu. Bu, önemli sorulari gündeme getiriyor ve bizi 28 Leopoldina üyesini ihmalden veya yeminli beyanda bulunmaktan dava acmaya zorluyor.

15.2 Davalinin arastirma calismalarini sunma yükümlülügü

Davali ayrica arastirmalarla – bos iddialarla degil – yalnizca positiv PCR testlerine ve sayisiz ikili ve üclü testlere (ne kadar cok test, o kadar yüksek vaka sayisi) dayanan tüm sözde „vaka sayilarinin“ gercekte agir veya ölümcül seyreden hastaliklara yol actiginin dogru oldugunu ve vakalardan yüzde kacinin böyle seyrettigini kanitlasin. Asagida imzasi bulunan kisi bu konudaki tek bir arastirmadan haberdar degildir.

Davali ayrica arastirmalarda – bos iddialarla degil – bir enfeksiyon olayinin „restoranlarda ne zaman, nasil ve nerede gerceklesmis oldugunu kanitlamalidir. Davali, „acil durum kararnameleri“ adi verilen yolla aylardir ajite ettiginden dolayi, iddialarini nihayet somut rakamlar ve arastirmalarla ispatlamak ve saglam temele dayandirmak icin gercekten yeterli zamani vardi. Halkin da riayetini ve güvencini kazanmak icin. Asagida imzasi bulunanin kisi bu konuda tek bir arastirmadan haberdar degildir.

Sayfa-68

15.3 Brandenburg’daki gözlemci muayenehanelerinin degerlendirmelerini sunma yükümlülügü

Davali özellikle Brandenburg’daki gözlemci muayenehanelerin SARS-CoV-2 sonuclariyla ilgili enfeksiyon sürecini iceren degerlendirmeleri sunmasi gerekir. Yasaya göre, RKI veya Brandenburg’un saglik bakanligi, özellikle SARS-COV-2 gibi bir pandeminin iddiasi durumunda bunu yapmakla mutlaka yükümlüdür.

Madde 2 No 13 (IfSG) Enfeksiyon koruma yasasina göre „Sentinel-Arastirma*“:

„Belirli bulasici hastaliklarin yayilmasinin ve belirli bulasici hastaliklara karsi

bagisikligin secilmis nüfus gruplarinda örneklenmesi icin kullanilan epidemiyolojik yöntemdir“.

Almanya’daki yaklasik 750 muayenehane bir tür „gözlemci muayenehanedir“. Davali, lütfen bu gözlemci muayenehanelerle „enfeksiyon olaylarinin“kayitlarinin sonuclarini kanitlamali, sadece dramatik bir enfeksiyonu kanitsiz iddia etmemeli (simdi sözde bir mutasyon yoluyla) ve asla basarisiz PCR testlerine dayanmamali!

Bununla birlikte, davali, gözlemci muayenehanelerden herhangi ise yarar bir sonuc saglayamayacaktir cünkü ortada hemen hemen hic enfeksiyon yoktur. Son birkac ayda rinovirüsler vardi, ancak neredeyse hic koronavirüs yoktu ve hemen hemen hic grip virüsü yoktu.

15.4 Ölüm belgeleri ve otopsi raporlari sunma yükümlülügü

Koronadan öldügü iddia edilen hasta sayisindaki belirgin artis da cok süphelidir: Tedavi edilen hasta sayisi ve yogun bakim hastasi ocak ayinin basindan bu yana önemli ölcüde azalirken, koronadan ölen hasta sayisi aksine yükseldi.

Bu sasirtici! Öyleyse acikca göründügü gibi klinikte degilse bu hastalar nerede öldü? Huzur evlerinde mi öldüler? Bu hastalar muayene oldu mu?

Sayfa-69

Otopsileri yaptildi mi? Ölüm belgelerine bakildi mi? Bakim evlerinde Korona-Salgini oldu mu? Bu hastalara neden ocak ayinda cok sayida bos yogun bakim yatagi bulunan kliniklerde bakilmadi?

Ya da tüm ileri yastaki huzur evi sakinlerinin, PCR testi negativ olmasina ragmen ve o yasli insanin ciddi kronik hastaliklari bulunmasina ragmen, ölüm sebebi Korona olarak mi bildirildi? Bu son derece süpheli durum nasil ortaya cikiyor?

15.4.1 Ölüm belgelerinde sahtekarlik ve akrabalara rüsvet

Örnegin bavyera yasal saglik sigortasi hekimleri dernegi’nin 4 aralik 2020 tarihli Aichach- Friedberg bölgesi doktorlarina, doktorlar tarafindan yapilan ölü muayenesiyle baglantili talimati son derece süphelidir. Bu mektupta su ifade yer almaktadir:

Ayrica saglik departmani, daha önce Covid-19 testi negativ olan vefat etmis huzur evinde yasayan hastalara, ölü muayenesinin bir parcasi olarak yeni bir PCR salgi örneginin alinmasini istiyor. Bu numuneler daha sonra numunelerin aktarilmasini ayarlayacak olan saglik departmanina iletilmek zorundadir.

Ispat: Dr. Andreas Ullmann’in 4 aralik 2020 tarihli mektubu

EK 33.

Ölüm belgelerinin düzenlenmesinde baska süpheli entrikalari kanitlayan bir makale de sunulur.

Ispat: Reitschuster’in makalesi: „Her Korona yazilan ölüm belgesinin, gercekte ölüm sebebi Korona degil. Bir cenaze levazimatcisi itiraf ediyor“

EK34.

Baska bir raporda Reitschuster’in „doktor bey ölüm belgelerinde sahtekarlik yapiyor:

Sayfa-70

Aşağıda imzası bulunan şahıs halihazırda üniversite klinikleri de dahil olmak üzere çeşitli kliniklere ve doktorlara karşı, hastalarının beklenmedik ölümüne rağmen uygun belgelendirmeyi yapmadıkları ve ölüm belgesini düzenlemedikleri gerekçesi ile akrabaları adına davalar açmaktadır. Geride kalanlar merhumun ölüm sebebinin “Korona” olarak teşhis edilmesini beklerken test sonuçları negatif çıkmış ve yürütülen tedavi diğer ağır hastalıklarına yönelik olmuştur.

15.4.2 Aşılama sonrası ölüm sayısında artış

Ölüm sayısındaki belirgin artış pek ala Aralık ayı sonundan beri bakım ve huzurevlerinde yapılan aşılamalarla ilgili olabilir.
Özgür medyada, yalnızca ciddi yan etkileri değil, aşılamadan sonraki birkaç gün ile birkaç hafta arasında meydana gelen çok sayıda ölümü de gösteren endişe verici sayıda çok rapor var. Bununla birlikte, ağır hasta kişi daha önce zaten sahip olduğu önemli hastalıkları göz ardı edilerek, herhangi bir bilgi vermeyen PCR testine ve sahte ölüm belgelerine dayandırılarak korona ölümü sayılırken, aşılamanın başlangıcından bu yana tam tersi oldu: Aşılama ve beklenmedik ölüm arasındaki bağlantı kitle iletişim araçlarında açıkça reddedildi, elbette yaşlı kişi önceki hastalıklarindan aniden öldü.

Tüm bunlar şüpheli. Çok şüpheli.

15.5 Rasgele İddialar

Bu nedenle davalı, ısrarla Almanya ve Avrupa’da çok dinamik ve ciddiyet gerektiren bir durum olduğunu iddia ediyor. Bunu nasıl kanıtlıyor? Sağlıklı insanlarda PCR testlerine dayalı vaka sayısıyla mı? Bu yeni sağlık bilimi mi? Hükümetler basitçe istediklerini söyleyebilirler, asıl mesele bunun medyada ve politikacılar tarafından aylarca (hiçbir bilimsel kanıt olmaksızın) her gün monoton bir şekilde tekrarlanmasıdır, böylece herkes sonunda son derece yüksek bulaşma riski olan ölümcül virüse inanır.

Sayfa- 71

Şimdi bir de yeni mutasyonlar mı çıktı? Çok daha kötü, çok daha tehlikeli? Çok daha hızlı yayılabilen? Bazı karanlık iddialar dışında bunun için herhangi bir kanıt var mı? Çünkü bu yeni Güney Afrika varyantı Güney Afrika’da bilinmemektedir.
İnsanları dünyanın düz ve iki artı ikinin beş olduğuna ikna etmek ne kadar sürer?

15.6. Kapatma tedbirlerini doğru bir şekilde gerekçelendirme yükümlülüğü

Mahkemelerin kesin gerçekleri olan, gerçeklere ve bilgiye dayalı nesnel kararlar alması gerekir. Bu gerçekler, başvuran tarafından sunulmuş ve sayısız delille desteklenmiştir. Davalıdan farklı olarak, başvurusunu çok sayıda bilimsel tıbbi çalışmayla ve hepsinden önemlisi Robert Koch Enstitüsü ve Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamaları, rakamları ve çalışmaları ile temellendirmiştir.

Bu aynı zamanda davalıdan beklenmeli ve talep edilmelidir.
Davalı neden bunu yapmıyor ve nihayet iddialarını dürüst ve yasal bir şekilde kanıtlamıyor? Semptomları düzgün bir şekilde tetkik ettirmek ve bir kişinin gerçekten Covid-19 hastası olduğunu kanıtlamak için gerekli tıbbi muayeneleri ve testleri kullanmak yerine neden uygun

olmayan PCR testlerine yüz milyonlarca euro harcıyor? Davalı neden on yıllardır uygulanan doğru dürüst ve bilimsel tıbbı talep etmiyor?
Bir yasa koyucu nasıl, yasal gereklilikleri küstahça ve pervasızca yok sayabilecek, sadece bunu yaparak 2,5 milyon sağlıklı insana kitlesel bir şekilde zarar verebilecek ve tüm temel haklarını sınırlandırabilecek yetkiye sahip olabilir? Mahkeme, geçen bir yıl süre ve sayısız acil yargılamadan sonra hala, siyaset ve kitle iletişim araçlarının iddia ettiği gibi tüm bunların “toplum sağlığının ve sağlık sisteminin korunması” için gerekli olduğuna gerçekten inanıyor mu? RKI’nin, Federal İstatistik Dairesinin ve yoğun bakım kayit istatistiklerine kısaca bakarak kendi fikrini oluşturmamış mıdır? Bu süre zarfında mahkeme, ilgili referansları ve karşılaştırmalı rakamları kullanarak yapilabilinecek küçük bir hesabın ardından sanığın iddialarında çok temelde bir şeylerin doğru olamayacağını şaşkınlıkla görmemiş midir?

Sayfa-72

Belki de bunun arkasında bir salgın yoktur? Nasıl olur da, zaten her türlü viral hastalıktan sakınması gereken çok yaşlı ve hasta insanları sözüm ona kurtarmak için, milyonlarca girişimci ve aile sıkıntıya ve iflasa sürüklenebilir? Aynı insanlar, yakınlarının onları kliniklerde ve bakım evlerinde ziyaret etmesi yasaklanarak kesin bir şekilde izole edilmiştir. Davalının “yaşamın ve sağlığın korunması” ndan anladığı bu mudur? Davalı kendinden utanmalıdır. Belli ki hiçbir zaman ciddi bir şekilde araştırılmamış ve analiz edilmemiş olan “enfeksiyon süreci” hiçbir şekilde korkutucu değildir. Çünkü yoğun bakım kayitlarindaki rakamlar, daha önce ayrıntılı olarak açıklandığı gibi “endişe verici bir gelişme” olmanın çok ötesindedir. Korkutucu olan sadece Davalının tutumudur. Çok korkutucu.

Bu nedenle mahkeme, yukarıda talep edilen kanıtı talep etmeli veya davacının beyanına uymalıdır.
Aksi takdirde, Enfeksiyon Koruma Yasasının, hukukun üstünlüğünün ve özellikle orantılılık ilkesinin ağır şekilde ihlali söz konusudur.

Bir mahkeme, Enfeksiyon Koruma Yasasının bu şekilde kötüye kullanımını onaylamayı sürdürerek, temel haklarla ilgili ciddi kısıtlamalara yol açtığı da göz önünde tutulduğunda Ceza Kanunu’nun 339. Maddesine muhalefet eder.

15.7. Davalı, tedbirlerin hukukun üstünlüğüne uygunluğunu kanıtlamalıdır.

Mahkeme, başkalarının haklarını kısıtlayan kişinin de bunun gerçek nedenlerini sunması ve kanıtlaması gerektiği genel ilkesine uymalı ve sonuç olarak da önlemlerin uygun, gerekli ve orantılı olduğunu kanıtlamasını istemelidir. Özel kutlamalar için kullanılan restoranların işletilmesine getirilen yasağın “Yaşam ve Sağlığın Korunması” ve “Sağlık sisteminin korunması” ile ilgisi olmadığını kanıtlamak, kanuna tabi olan ve temel hakları kısıtlanan kişinin yükümlülüğü değildir. Kanun koyucu bunu kanıtlamalıdır!

Zorunlu Corona önlemlerinin başlangıcından bu yana geçen 10 aydan fazla zaman içinde bu tür kanıtlar ortaya konmamıştır. Bugüne kadar SARS-CoV-2 virüsü ile belirli bir enfeksiyon için bir restorana yapılan ziyaret risk oluştururken, trenlerde, uçaklarda ve özel alanlarda bu tehlikenin neden bulunmadığını açıklayan geçerli ve bilimsel olarak sağlam bir argüman ileri sürülmemiştir. Özellikle, bulaşıcılık ve gerçek bulaşma yolları hakkında çalışma veya bilimsel kanıta hala ihtiyaç vardır.

Sayfa-73

16. Restoranların kapatılması Enfeksiyondan Korunma Yasası (IfSG-Infetionsschutzgesetz) Bölüm 28a ile uyumlu değildir.
Özellikle restoran işletmeciliğine getirilen yasakla, Enfeksiyondan Korunma Yasasının koruma amacı arasında hiçbir tutarlılık yoktur. Çünkü korona virüs enfeksiyonunun yayılmasını önlemek için bu işletmelerin kapatılmasının gerekli olduğunu gösteren hiçbir kanıt yoktur. Oysa IfSG Bölüm 28a Paragraf 1 tam da bu kanıtı şart koşar.

Bir restoranı kapatmak ile hastalığın yayılmasını önlemek arasındaki ilişki nedir? Böyle bir ilişki yoktur çünkü insanlar esas olarak huzurevlerinde ve kliniklerinde ölmektedir. Hastalıktan öncelikle etkilenenlerin zaten ciddi hastalıklara sahip veya çok yaşlı bireyler olduğu iyi bilinen bir gerçektir. Bakım ve huzurevlerindeki çok yaşlı insanların veya genellikle hastanelerde bulunan ağır hasta kişilerin tam da şu Virüs zamanlarında publara, restoranlara veya barlara gittiği varsayılamaz. Bu hastalar restoran ziyaretlerinden dolayı ölmezler! Aksini söyleyebilmek için davalı kanıtlarını sunabilmelidir.

16.1 Restoranların kapatılması sağlık sistemini korumaz

Restoranların kapatılması Enfeksiyondan Korunma Yasası Bölüm 28a (3)da açıkça tarif edilen şekliyle Sağlık sisteminin işlevselliğinin korunması için de uygun bir koruyucu önlem değildir. Burada da restoranların kapatılması ile sağlık sisteminin işlevselliği arasında herhangi bir bağlantı yoktur.

Sağlık sistemi, bir restoran veya perakende mağazasının açık olup olmamasından tamamen bağımsız olarak, aynı derecede iyi veya aynı derecede kötü çalışmaktadır.

Sayfa-74

Geçen 2020 yılında ülke çapında 20 kliniğin kapatılması ve buna bağlı olarak binlerce yatağın azaltilmasi, sağlık sistemi üzerindeki aşırı yük iddiası ile uyumlu görünmemektedir. Bu arada, Brandenburg’da bir yerlerde birinin bira içmesi veya bir restoranda şnitzelinin tadını çıkarması tek bir kişiyi hastalıktan korumaz. Bunu yapıp yapmamasının Covid hastasının hayatıyla ve sağlığıyla hiç bir ilgisi yoktur. Bu şekilde Enfeksiyondan Korunma Yasası (IfSG) Bölüm 28a Paragraf 3 de, koruyucu önlemlerin özellikle yaşamın ve sağlığın korunması ile sağlık sisteminin işlevselliği alanlarına uygulanması gerekliliği de karşılanmamış olur. Tersine, bir restoran işletmecisi de restoranda işler kötü gidiyor diye bir kliniğin kapatılmasını veya iyileştirilmesini talep edemez. Bunun sebebi kliniklerin yetersiz donanımı veya virüslerin varlığı değil restorancının bir şeyleri yanlış yapmasıdır

16.2 İşletmelerin kapatılmasının etkilerini göz ardı etmek

Ayrıca, § 28a IfSG’ye göre Restoranların kapatılması gibi önlemlere karar verirken birey ve genel halk üzerindeki sosyal, toplumsal ve ekonomik etkiler dikkate alınmalıdır, (Bölüm 28a (6) cümle 1 IfSG). Davalı bunu kesinlikle hesaba katmadı. Belli ki tedbirleri nedeniyle yüzbinlerce serbest meslek sahibi vatandaşın ticari cöküse, intihara veya depresyona sürüklenmesi hiç umurunda değil. Yeter ki yoğun bakımda Covid tedavisi gören hastaları gösteren son derece korkutucu 140 sayısı düşsün!

Başvuru sahibi de söz verilen yardımı artık alamadığından iflasın eşiğindedir.
Bu ülke, çok temel bir şeyin yolunda olmadığını hala fark etmeyenler ve bu arsız peri masallarına inanmaya devam edenler, -artık uyanmazlarsa – totalitarizmde şimdiye dek olagelmişleri her alanda açıkça aşabilecek bir sistemin kurulmasında suç ortağı olacaktır.

Sayfa-75

16.3 İkiyüzlü hedeflere ulaşma yasağı

Bu arada, Federal İdare Mahkemesi – tıpkı Avrupa Adalet Divanı gibi- yasa koyucu ve uygulayıcıların ikiyüzlüğü meşrulaştıran hedefler belirleyemeyeceğini defalarca karara bağlamıştır ama gerçekte kısıtlamayı meşrulaştırmayan -mali hedefler gibi başka amaçlar peşindedirler.

(Vgl. BVerwG, Urt. v. 20.6.2013 – 8 C 17.12; EuGH, Urteile vom 21. Oktober 1999 – Rs. C- 67/98, Zenatti – Slg. 1999, I-7289 Rn. 35 ff., vom 6. November 2003 a.a.O. Rn. 67 ff. und vom 8. September 2010 – Markus Stoß – a.a.O. Rn. 88 ff. sowie – Carmen Media – a.a.O. Rn. 55, 64 ff.; BVerwG, Urteil vom 1. Juni 2011 a.a.O. Rn. 45).

Mevcut davadaki durum açıkça budur: Yasa koyucu, ikiyüzlü bir şekilde sağlığın ve sağlık sisteminin işlevselliğinin korunmasını hedef göstermektedir. Klinikler üzerinde ağır bir yük

olduğunu iddia etmekte, aynı zamanda daha bulaşıcı olduğu iddia edilen virüs mutantından kaynaklanacak yeni bir tehlikeyi duyurmaktadır. Bunların hepsi ikiyüzlülük ve yalan:

Mutasyon henüz ispat edilmedi, sadece birkaç vakaya dayanılarak iddia edildi. Virüsler zaten sürekli mutasyona uğrar, yani bu yeni bir şey değil ve kesinlikle korkutucu bir şey değil. Mutasyon o kadar tehlikeli olsaydı, bunu hastanede yatan hastaların sayısında görürdük, başka nerede olacak? Oysa hasta sayısı belirgin olarak düşmektedir!

Sağlık sistemi hiçbir şekilde aşırı yüklenme sınırında değildir, aksi takdirde 20 klinik kapatılmaz, aksine 20 yeni klinik inşa edilirdi. Ama özelinde Restoranların kapatılması, ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, ne sağlığın korunmasına ne de sağlık sisteminin işlevselliğine hizmet etmektedir. Tüm bunlardan sonra, sanık gerçekte var olmayan ikiyüzlü meşru amaçlar iddia ediyor. Federal İdare Mahkemesi ve Avrupa Adalet Divanı, son 20 yılda ikiyüzlü iddialara dayanan yasakları defalarca bozdu ve yürürlükten kaldırdı.

Bunun burada da olması gerekir.

Sayfa-76

16.4 Çalışma ve mesleğini sürdürme temel insan hakkı

Bütün bunlarda özellikle dikkat edilmesi gereken, bizim anayasamızın da dayanağı olan özgür, demokratik bir düzende ‘açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır’ şeklinde bir ifade geçerli olamaz. Aksine tam tersi doğrudur, anayasal ilkelere uygunluk temelinde özellikle yasaklanmamış her şey serbesttir.

Bu aynı zamanda tüm vatandaşların çalışma ve işini yürütme temel insan hakları için de geçerlidir. Bu hak – sadece Alman hukukuna göre değil, aynı zamanda AB Temel Haklar Şartı ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre de herkese açıktır – ve dolayısıyla başvuru sahibi için de geçerlidir.

Herkesin bir işi yürütme, sürdürme, kapatma ve açma hakkı vardır. Bunun dayanakları • Ticaret Düzenlemeleri, bölüm 1 (§ 1 GewO):

Bu Yasada belirlenen istisnalar veya kısıtlamalar dışında herkes bir işletmeyi yürütebilir. • Temel Meslek özgürlüğü hakkından, Madde 12 GG:

Tüm Almanlar mesleklerini, işyerlerini ve eğitim tesislerini seçme hakkına sahiptir. • Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı Madde 15:

Herkes çalışma ve özgürce seçilmiş veya kabul edilmiş bir mesleği sürdürme hakkına sahiptir. Tüm Birlik vatandaşları, herhangi bir Üye Devlette iş arama, çalışma, kendi başlarına çalışma, yerleşme veya hizmet sağlama özgürlüğüne sahiptir.
• İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. Maddesinden:

Herkesin çalışma, serbestçe meslek seçme, adil ve tatmin edici çalışma koşulları ve işsizlikten korunma hakkı vardır.
• Birlik hukukundan (Avrupa hukuku) Madde 21’e göre TFEU Dolaşım Özgürlüğü,

Madde.56 TFEU hizmetlerin serbest dolaşımı, Madde 49 TFEU kuruluş özgürlüğü ve Madde 28 TFEU malların serbest dolaşımı.

Sayfa-77

Tüm bu haklar ikiyüzlü, düşünülmemiş, uyumsuz, temelsiz, tutarsız ve özellikle IfSG ile uyuşmayan nedenlerle ihlal edildi. Ek olarak, hukukun üstünlüğünden türetilen orantılılık ilkesi daha önce görülmemiş bir şekilde çiğnenmiştir.
.

17. Enfeksiyon Koruma Yasasinin (IFSG) etik olmayan bir şekilde kötüye kullanılması

17.1 IFSG?’nin birden çok kasıtlı ihlali

Bay Wieler ve ona tavsiyede bulunan virolog Drosten ile RKI, elbette PCR testlerinin bir anlam ifade etmediginin çok iyi farkındalar. Bununla birlikte, Nisan 2020’den bu yana, yalnızca bir kısmı “pozitif” olan, yaklaşık 30 milyon PCR testi yapıldı.
Ancak tek başına pozitif bir test ile enfeksiyonun varlığından ve bulaştırıcılıktan bahsedilemez, bununla ilgili bu savunmada yeterince kanıtlanmış tanım mevcuttur ve ilgili bilgi gösterilmiştir. Testler ( 30.11.2020 Corona Test yönetmeliğine dayandırılarak) sağlıklı insanlar üzerinde kesintisiz devam ettirilebilir, sadece ve sadece bu nedenle, günlük ‘enfeksiyon vaka sayısı (bu sayıların %95’inin sağlıklı insanlardan oluştuğu)’nı arttırmak ve şuana kadar ki Almanya’da ve dünyada demokratik düzende görülmüş en kötü totaliter insan hakları kısıtlamasına zemin hazırlamak ve yapılanları mazur kılmak için kılıf uydurmaktır. ( Tabi ki PCR testlerinin de kullanılma amacı, sağlık ve güvenlik adı altında yapılan iki yüzlülükten daha rahatsız edicidir) Aylardan beri Medya kuruluşları ve Politikacılar ve RKI (Robert Koch Enstitüsü) korku ve panik yaratıp yaymak, insanlık dışı uygulamaları uygulayabilmek için, kasıtlı ve yanıltıcı bir şekilde enfeksiyon sayılarından bahsediyor ve sözüm ona sayılar (açık bir şekilde yapılan test sayısının artması ile birlikte) endişe verici bir şekilde artıyor. Günlük korkunc afet rakamları bilinen erişilebilir gerçekler ile zıt olarak tamamen gerçek ile bağdaşmamaktadır, özellikle yoğun bakım yataklarının doluluğu, kliniklerin kullanımı ve doktor muayenehanelerindeki korona hastalarının sayısı ve özellikle ağır hasta ve ölen kişilerin sayıları ile ilgili raporlar daha önce ayrıntılı olarak sunulmuş ve doğrulanmıştır.

Bu tür bir davranış ne anayasal bir devlete, ne de bir demokrasiye, ne de Temel Yasaya bağlı olduğu için özgür-demokratik bir temel düzene tekabül etmektedir. Bu tür davranışlar insanlık dışı ve şeytanidir. Bu tür davranışlar, hayal bile edilemeyecek bir sağlık ve gözetim diktatörlüğüne giden yolları açar.

Sayfa-79

17.2 Test Skandalı dünyaya yayılıyor

PCR testlerini anlamsız ve sacma bulan, hatta suç olarak gören, uzman sayısı giderek artmaktadır. Çünkü, daha önce gösterildiği gibi, -PCR testleri canlı virüs veya aktif olmayan- cansız (enfeksiyon yapamayan, bulaşıcı olmayan)- virüs partikül ayrımı yapamaz ve tanıda yardımcı amaçli kullanılamaz. PCR testleri ayrıca klinik bulguları yapan patojen ajanın SARS-COV-2 olduğunu da doğrulayamazlar, çünkü diğer baktriyel veya viral patojenler,neden olduğu hastalıklari ekarte edemezler.

Testler son derece yüksek yanlış pozitiflik oranına sahiptir. Döngü eşiği (CT) ne kadar yüksekse – yani RNA Partiküllerini tespit etmek için kullanılan amplifikasyon döngülerinin sayısı – yanlış pozitif sonuç şansı o kadar yüksektir. 34 döngüden sonra, pozitif bir PCR testinin gerçek bir pozitif olma şansı sıfıra düşer.

Florida son zamanlarda eyaletteki tüm laboratuvarların PCR testleri için kullanılan CT’leri (Döngü sayılarını) rapor etmesini zorunlu kılan ilk eyalet oldu.
SARS-CoV-2 PCR testi, virüs izolatı yerine Çinli bilim adamları tarafından yayınlanan bir genetik diziye dayalı olarak geliştirilmiştir. Eksik genetik kod basit bir anlatımla yeni uydurulmuştur.

Pozitif ters transkripsiyon polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) testleri, son dokuz aydır dünyanın büyük bölümlerini kapatmak için bir gerekçe olarak kullanılmıştır. Kapatmaları tetikleyen şey, hastaneye yatış veya ölüm oranları değil, ancak pozitif PCR testi sayılarıdir, ki büyük bir kısmı gerçek bir hastalık belirtisi olmayan, gerçekten hasta olmayan insanlar kaynaklidir.

Giderek daha ve daha fazla sayıda PCR testlerini aptalca ve anlamsız bulan uzmanlar öne çıkıp konuşuyor. Ve neden? Çünkü artık PCR Testlerinin, en azından şu ana kadar

kullanıldığı şekilde kullanılmaya devam edildiği sürece nadiren gerçekten işe yarar bir şeyler söylediğini görüyoruz.
Makale “COVID testi skandalı dünya çapında yayılıyor” 18 Aralık 2020

Referans no/ek 36
Sayfa-80
17.3 Robert Koch Enstitüsünün Nazi Almanyasi`ndaki utanç verici rolü

Zorunlu maske dayatmasının, acımasızca özgür doktorların yargılanmasının arkasında, milyon kere tekrarlanan, anlamsız PCR testlerinin arkasında, yalnızca savaş veya gerçek felaket durumlarında ilan edilen!! sokağa çıkma yasaklarının arkasında, 15 kmlik mesafe sınırının ve kurtarıcı olduğu iddia edilen, denenmeyen ve etkinliği kanıtlanmayan ancak dünyada 7 milyar insan üzerinde hızlı bir şekilde yapılması önerilen aşının arkasında tamamen farklı planlar ve amaçlar var. Ve bu planlar -gerçek pandemi olduğuna dair hiçbir kanıt olmayan – bir pandemi bahanesi altında, Nisan 2020 ayından itibaren bu yana alınan tüm tedbirler kadar aşırı derecede insanlık dışıdır.

Robert Koch Enstitüsü (RKI), enteresan bir şekilde Nazi Almanya`sinda oynadığı rol gibi burada da belirleyici bir rol oynuyor. RKI, Nazi sistemiyle yakından bağlantılıydı. 1933’te planlanan sekiz asistandan altısı Yahudi oldukları için ayrılmak zorunda kaldı; yönetim ekibi 1933 ile 1937 arasında neredeyse tamamen değiştirildi: Yaş veya hastalık nedeniyle ayrılanların yerini parti üyeleri aldı. Araştırmada, bilhassa sıtma ve tifüse karşı aşıların geliştirilmesinde, bilim adamları, “bu amaçlar için yeterince yaşamaya değmeyen insan materyali toplamak” için toplama kampları ve sanatoryumlarla yakın bir şekilde çalıştılar. Bir araştırmada bahsedildiği gibi, özellikle sıtma ve tifüse karşı aşıların geliştirilmesinde, RKI bilim adamları olarak adlandırılan, her ikisi de önde gelen Eugen Haagen ve Gerhard Rose arasındaki mektup alışverişinde belirtildiği gibi, “bu amaçlar için yeterli kişisel malzeme elde etmek” için toplama kampları ve sanatoryumlarla yakın bir şekilde çalıştılar.

Deutschen Ärzteblatt v. 17. Ekim 2008, A 2188, A Referans no/ekno: 37,

Sayfa-81,82

17.4 Avrupa Parlamentosu’nun 13 Kasım 2020 tarihli kararı

13 Kasım 2020’de Avrupa Parlamentosu, COVID-19 önlemlerinin demokrasi, temel haklar ve hukukun üstünlüğü üzerindeki etkilerine ilişkin aşağıdaki kararı yayınladı: (vurgu aşağıda imzası bulunan tarafından yapılmıştır)
B: Acil durum yetkilerinin ek inceleme ve gerekliliğinin teyit gerektirdiği düşünüldüğünde, güç dengesinde daha kalıcı bir değişiklik için bahane olarak kullanılmamalarını sağlamak; buna göre hükümetler tarafından alınan önlemler; gerekli, orantılı ve zamanla sınırlı, geçici olmalıdır; oysa olağanüstü hal yetkilerinin, yürütme organının yetkisini kötüye kullanma riskini artırması nedeniyle ve acil durumun sona ermesi sonrası ulusal yasal çerçevede sürdürülmesini sağlamak için, olağanüstü hal ve dolayısıyla bu riski sınırlayabilmek için, yeterli iç ve dış parlamento ve yargı denetimi, adli kontrol gibi karşı ağırlıklarının sağlanması gerekmektedir.

D: Alınan tedbirlerin demokrasi üzerinde etkisi varken; hareket özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü, fikir ve haber alma özgürlüğü, din özgürlüğü, aile yaşamı hakkı, iltica etme hakkı, eşit muamele ve ayrımcılıktan kurtulma ilkesi, özel hayatın gizliliği ve mahremiyet ve kişisel verilerin korunması hakkı, eğitim alma hakkı ve çalışma hakkı gibi bireysel hak ve özgürlüklerin kullanımını etkiledikleri için hukukun üstünlüğüne ve temel hakları kontrol etme yetkisine sahiptirler. Bu önlemlerin aynı zamanda üye devletlerin ekonomileri üzerinde de etkisi vardır.

E: E. bir sağlık acil durumu, güç dağılımında bir değişikliğe neden olduğunda demokrasilerin işleyişi ve tabi oldukları denetim ve denge sistemi etkileneceğinden tehlikeye atılabilir. Örneğin; yürütme organı üzerinden bireyin haklarını sınırlandırarak ve genellikle kanun koyuculara ve yerel makamlara verilen yetkileri kullanmak için yeni yetkiler edinmesini sağlayarak.

Parlamentoların, yargının, sivil toplumun rolü saklıdır ve medyanın yanı sıra faaliyetler ve vatandaşların katılımı sınırlıdır. Üye devletlerin çoğunda, yargı üzerinde özel kısıtlamalar bulunmadığından ve mahkemelerde kısıtlamalar bulunduğundan, yapılan kısıtlamaları normal çalışmayı neredeyse imkansız hale getirmiştir;

I. Hükümetlerin ve devletlerin eylemlerine duyulan güven, alınan acil durum önlemlerinin desteklenmesini ve uygulanmasını sağlamak için son derece önemli olduğundan şeffaf, bilime dayalı ve demokratik karar alma, muhalefetle, sivil toplum ve ilgili gruplar ile karşılıklı diyalog ve katılımın sağlanmasının demokraside başarmak için gerekli olduğundan;

J. oysa Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen 31 Mart 2020’de herhangi bir acil durum önleminin gerekli olanla sınırlı ve kesinlikle orantılı olması gerektiğini, sonsuza kadar sürmemesi gerektiğini açıkladı…
M. acil durum tedbirlerinde ayrımcı olmamalı ve hükümetler temel hakları kısıtlamak için olağanüstü hal kanunlarını kullanmamalıdır;

AI.1. Olağanüstü hal durumunda bile, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve temel haklara saygının temel ilkelerinin geçerli olması gerektiğini ve tüm olağanüstü hal tedbirlerinin, istisnalarının ve kısıtlamaların üç genel koşula; yani zorunluluk, dar anlamda orantılılığa ve süre kısıtlamasına tabi olduğunu yinelemektedir.

– Ön koşullar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHS), Avrupa Birliği Adalet Divanı (ECJ) ve üye devletlerin çeşitli anayasa mahkemeleri (ve diğer mahkemeler) içtihatlarında belirtilen koşullar üye devletler tarafından düzenli olarak uygulanmaktadır ve ortaya konulmuştur.
Üye Devletlere acil durum yetkilerini kullanmama çağrısını yineliyor: COVID-19 ile bağlantılı olarak sağlıkla ilgili acil durumların hedeflerine uymayan parlamento kontrolünü aşmak amacıyla yasaları geçirmek için kötüye kullanma

AI.3. 3. Üye Devletlere aşağıdakilerin sağlanması için çağrıda bulunur:
Demokratik kurumların işleyişini, hukukun üstünlüğünü veya temel hakları etkileyebilecek önlemleri kabul ederken, değerlendirirken veya gözden geçirirken, Venedik Komisyonu dahil Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşların tavsiyeleri ve Komisyon raporu AB’de hukukun üstünlüğüne saygı duyulur;
Üye Devletlere, parlamento kontrolünü atlamak amacıyla sağlıkla ilgili acil durum hedeflerine uymayan kanunları çıkarmak için olağanüstü hal yetkilerini kötüye kullanmama çağrısını yineler.

Güvenilirlik: COVID-19 önlemlerinin demokrasi üzerindeki etkisine ilişkin 13 Kasım 2020 tarihli Avrupa Parlamentosu kararı, Temel Haklar ve Hukukun Üstünlüğü (2020/2790 (RSP) Kaynak: https://www. europarl. europa. eu/doceo/document/TA-9-2020-0307_DE.

Sayfa-83

18. Mahkemelere Acil Cagrim

Burada 2020 yilinin Mart ayindan beri olan sey, sözde „olaganüstü hal“in (aslinda olaganüstü hal falan degil, hicbir zaman da olmadi) en kötü sekilde istismaridir. Daha ziyade, bilim adamlarinin ve kitle iletisim araclarinin agir ve dogrudan istismari yoluyla, sözde „epidemi söylemleri ile hastaliktan korunmak icin herseyi kendine hak gören bir korku alevlendirilmistir. Ayni zamanda maske takma zorunlulugu, agir polis baskisi ile uygulanmakta ve yaptirima baglanmakta, pek cok kurumda haftada 3 kez test yapilmakta (hatta gelecekte okullarda ve

AI. 4. Avrupa Parlamentosu, Üye Devletleri şunları yapmaya çağırdı: Olağanüstü hal durumunu sonlandırmayı düşünün

kreslerde de), yüksek riskli, cok hizli bir sekilde üretilip piyasaya sürülmüs bir asinin propagandasi yapilmakta ve simdiden asi olmayanlara, hatta siyasiler tarafindan da, agir dezavantajlar talep edilmektedir.
Eger gercekten vahim bir epidemi söz konusu olsaydi, ciddi bir yönetim (hükümet); halkinin panige kapilmamasi icin caba sarfeder, ekstra korkularin alevlenmesini önler ve günlük yasamin elden geldigince normal bir sekilde sürmesini saglardi. Albert Camus, bu durumu „Veba“ kitabinda cok acik bir sekilde betimliyor.

Burda karsi karsiya oldugumuz sey vebadan baska herseydir. Zira rakamlar ve olgular bunun orta siddetli bir gripten ibaret olduguna isaret ediyor. Hatta bu nedenle Avrupa Parlamentosu kasim ayinda yaptigi cagrida üye ülkeleri; parlamenter kontrolden kacinmak, COVID-19 kaynakli saglikla ilgili acil durum ile dogrudan alakali olmayan kanunlari cikarmak icin olaganüstü hal yetkilerini istismar etmemeleri konusunda uyardi. Su an olan, tam anlamiyla bu! Halihazirda anayasanin ilgili maddesi (Art. 10 Abs.1 GG) uyarinca posta gizliligi kaldiriliyor, yakinda toplumu sözde „Tehlikeliler“den korumak icin mesken masuniyeti de kaldirilacak (Art. 13 GG). Sonra cok yakin bir zamanda insanlara, mesela taninmis tedbir elestirmenlerine, genel topluma potansiyel tehlike teskil etmeleri hasebi ile yüklü miktarda silahli polislerle evlerinde baskin yapilacak.

Su an burada olan sey, George Orwell`in en berbat Distopisi 1984`tür ve kimse bunu farketmemektedir.

Sayfa-84

Hemen hemen herkes, tüm diger virüsler gibi varolan, ancak aylarca süren apacik propagandaya ragmen öldürücü olmadigina inandigimiz bir virüsün yol actigi panik yüzünden ölmekten korkuyor. Yaratilan bu panik yüzünden maske takmayan her insan, potansiyel birer katil olarak görülüyor. Herkes umudunu simdiye dek muazzam sekilde fazla ölüme sebebiyet vermis ve vermeye devam edecek asiya baglamis durumda. Basbakanimiz, ancak asidan sonra yeniden özgür olabiliriz diyor. Politikacilardan, asi olmayanlarin asosyal olduklari, aforoz edilmeleri gerektigi ve ne sosyal hayatta yer almaya, ne de saglik bakim hizmetlerinden faydalanmaya haklari olmadigina dair söylemler duyuyoruz.
Tüm bunlar kulaga klasik bir bilim kurgu filmi gibi geliyor. Ancak maalesef biz bu bilim kurgu filminin icindeyiz. Ve maalesef tüm bunlar 2020 yilinin mart ayindan beri devam eden aci bir gercek.

Saygideger hanimefendiler ve beyefendiler,

Siz bir hakim olarak, enfeksiyondan koruma yasasinin ve PCR testinin bu inanilmaz istismarina ve anayasanin adi bir sekilde hic sayilmasina kesin bir sekilde karsi koymakla sorumlusunuz. Zira siz de tipki benim gibi asagida yer alan sekilde yemin ettiniz:

„Görevimi Federal Almanya Cumhuriyeti Temel Yasasına ve yasalara uygun olarak kullanacağıma, kişiden bağımsız olarak bilgim ve inancım dahilinde en iyi şekilde yargılayacağıma ve sadece hakikat ve adalete hizmet edeceğime yemin ederim. Öyleyse Tanri yardimcim olsun. “

Bu nedenle sizden acilen şunu yapmanızı talep ediyorum. Demokrasimizin ve özgürlüklerimizin hızlı ve anlaşılmaz bir sekilde ortadan kaldırılması suçuna ortak olmayin! Milyonlarca sağlıklı insanın, yakın zamana kadar hayal bile edilemeyecek bir sekilde, SARS- CoV-2 dan koruma bahanesiyle sağlık ve gözetleme diktatörlüğüne maruz kalmasına izin vermeyin.

– Milyonlarca insanın, herhangi bir virüs veya mutasyonu nedeniyle değil, işsizlik, geçim kaynaklarının yokolmasi, izolasyon ve yalnızlık nedeniyle gerçekten hastalanmasına izin vermeyin.

Sayfa-85

– “Büyük verinin (big data)”, “büyük ilaç sirketlerinin”, “büyük medya kuruluslarinin” ve “büyük sermaye sahiplerinin” piyasada tekel olusturmalari için, orta ölçekli işletmelerin ve perakendecilerin kasıtlı olarak yokedilmelerine izin vermeyin (ki neredeyse bu gerceklesti!) (Bu durumla alakali, 2013 tarihli, domuz gribini ele alan mükemmel ARTE belgeseli olan “Profiteure der Angst” i şiddetle tavsiye ediyorum – İnternette bulunabilir).

– Ailelerin ve arkadaşlıkların bölünmesine, barışçıl avukatların, dürüst doktorların ve öğretmenlerin ve bunlar gibi önlemleri eleştirenlerin, çok kısa sürede ciddi istismara uğrayıp tutuklanmalarina izin vermeyin. Ülkemizin gelecekte bir maske, korku, yoksulluk, ihbar ve polis terörü toplumu olmasına izin vermeyin!

– PCR testinin ve Enfeksiyon Koruma Yasasının, sagligin korunmasi bahanesiyle ve aslında totaliter bir sağlık ve gözetim devleti kurma gerçek amacı ile bu inanılmaz istismarina bundan sonra izin vermeyin!

Bir denetim otoritesi olarak, insan onuruna, temel özgürlüklere, demokrasiye ve her şeyden önce Almanya’nın öngördüğü hukukun üstünlüğüne yönelik bu en kötü ve hain saldırıyı reddedin.
Enfeksiyondan Koruma Yasasının toplu ve anayasaya aykırı ihlali nedeniyle SARS-CoV-2 Sınırlama Yönetmeliğini askıya alarak Brandenburg vatandaşlarını koruyun, tüm diğer uygulamalara izin verin ve böylece insanlar adına adaleti saglayin!

Hukuk devletini, size sunulan tüm imkanlarla soluyun. Çünkü su an yoğun bakım ünitesinde ölen halkin geneli degil, hukuk devletidir!
Bu durumdan sadece yasa koyucular değil, aynı zamanda bu ölümü muhtemelen hükümete güvenerek aldiklari kararlarıyla destekleyen mahkemeler de sorumludur.

Sayfa-86

Güven, belki de diğer insanlara verilebilecek en büyük ve en güzel hediyedir. Güven, iyi bir sekilde bir arada yaşamanın temelidir.
Güven, işleyen bir toplumun temelidir.
Maalesef bu güveni, artık ne sanik ne de hükümet hakediyor.

Saygilarimla Beate Bahner

Tibbi hukuk uzman avukati Saglik hizmetleri arabulucusu

1- Aşağıda imzası bulunan kisi de, 2020 yilinin Mart ayina dek hükümete tam anlamiyla güvendi. Ta ki 2020 yılının Nisan ayı başlarında kabus benzeri bir şokla, yaşadığı en büyük dehşetle uyanana kadar.
Birdenbire, dünya çapında bu kilitlenmenin, dünya çapında mağazaların, tüm ülkelerdeki tüm havalimanlarının dünyanin heryerinde ilk kez olarak, bununla beraber okulların, müzelerin, yüzme havuzlarının ve çok daha fazlasının dünya çapında kapatılmasının, bir virüsün sucu olamayacagini anladi.

Ayrıca, helikopterler ve atlı polisler de dahil olmak üzere, dürüst yürüyüşçülerin temas yasağına uyup uymadıklarını kontrol etmek için benzeri görülmemiş polis operasyonlarinin, anayasayi destekleyen barışçıl göstericilere yapılan zulmün, Corona virüsüyle hiçbir ilgisi olamayacağını hissetti.

Çünkü asla ama asla bir virüs, en berbat veba hastaligi ya da herhangi bir bulaşıcı hastalik bile olsa, ayni zaman ve ayni yerde, ayni siddette bulasici olamaz. Bu dünya tarihinde daha önce hiç yaşanmadıgi gibi Mart 2020’de de gerceklesmedi.

Sayfa-87

Son olarak, tutanagin disinda, hepimizin duyduğu ve hatta belki deneyimlediği küçük bir hikaye:
Uzun yıllar hatta onlarca yıl boyunca bir partnerle yaşadığımızı hayal edelim. Onunla birlikte harika bir gelecek hayal edebildiğimiz için onu seçmis ve karar vermissinizdir. Birkaç yıl sonra, tutkulu veya romantik aşkimiz siddetini yitirse de, güven ve şefkat kalmistir. Zira bir karar verdiniz ve birlikte güzel zamanlar geçirdiniz. Birlikte bir şeyler inşa ettiniz ve önünüzde güzel bir gelecek görebiliyorsunuz.

Ilerleyen zamanlarda, partnerin öncekinden farklı ya da “karşılıklı anlaşma” ile uyuşmayan şeyler yapması nedeniyle, ilk hafif tartismalar yasanabilir. Sonrasinda tekrar tartismalar yasanabilir, ancak cömertçe ve hoşgörüyle görmezden geliriz, sonuçta partnerimize güveniyoruzdur. Ne de olsa partnerimiz bize karsi iyi niyetlidir, ara sıra teselli ve mükafat yerine bize bir hediye alir ya da en azından gelecekte daha iyi olacagina dair söz verir.

Ta ki ilk defa süphe duyana, partnerimizin bize aciklama olarak sundugu her seyin dogru olmayacagi düşüncesi ilk kez ortaya çıkana kadar. Ancak, kendimizi suçlu hissederiz ve bu, kendi partnerimize “ihanet” yerine gecebilecek sapkın düşünceleri kabul etmeyiz. Partnerimizin bize yalan söyleyebileceği veya hatta bizi aldatabileceği düşüncesi, partnerimize karşı değersiz, sadakatsiz, vefasız bir tutum değil midir? Şüphelerimizden utanır ve onları haftalarca ve aylarca bastiririz.

Ve hala tuhaflıklar ve rahatsızlıklar söz konusu olsa bile, tuhaf çelişkilere, tutarsızlıklara, belirsizliklere, neredeyse mantıksal imkansızlıklara ve vaatlere rağmen şüphemizi daha fazla bastirmaya devam ederiz.
Ancak duygularımız konusunda haklı olabileceğimize inanmiyor ve düpedüz kabul etmek istemiyoruzdur.

Sonuçta biz de yalan söylemiyoruz. Ve biz de baskalarini kandirmiyoruz. Bizler değerleri olan, haysiyetli ve ahlaklı insanlarız. Bununla beraber iliskimizin başinda, birbirimize saygisizlik etmeyecegimize dair bir söz vermisizdir.
Bu nedenle partnerimize yalan söyleyip aldatmayız. Çünkü bizim için güven, iliskimizin temelidir ve bu güven, iliskimizin ve geleceğimizin temel dayanağıdır ve öyle kalacaktır.
Bir noktada, şüphelerimizin açıkça haklı olduğu ortaya cikiyor. Partnerimizin aslında utanmadan yalan söylediğini, celişkilerin ve tutarsız açıklamalarının ve nedenlerin çoğunun (belki son birkaç yılda, ama en azından belli ki son birkaç ayda) kabul etmek istemediğimiz büyük bir yalan olduğu ve bizi aldattığını büyük bir şaşkınlıkla anlıyoruz. Sonuçta, olamayacak şey olmamalıydi.

Partnerimizin bir zamanlar sevdiğimiz, güvendiğimiz ve sirrimizi actigimiz kişi olmadığını anlamalıyız.

Sayfa-88

Partnerimizin bize yalan söylediğini ve bize ihanet ettiğini anlamalıyız. Dünya basimiza yikiliyor.
Ve bu büyük şoku ve beraberinde gelen acıyı benimsemek uzun zaman alıyor. Hayatın geri kalanı için seçenekler açık ve belirsiz.

Çünkü artık hayatımızın en önemli kararıyla karşı karşıyayız. Beate Bahner, Şubat 2021

İnsanların daha önce yüzlerce kez işittikleri bir yalana inanmaları, kendileri için tamamen yeni olan bir gerçeğe inanmalarindan çok daha kolaydır.

Alfred Polgar,
Viyana Modernizmi Yazarı, Yahudi sürgünü

Maske Cezasına İtiraz Dilekçesi

Maske Cezasına İtiraz Dilekçesi

Aşağıdaki dilekçe örneği ve bilimsel kanıtları bilgisayarınıza indirip gerekli yerleri doldurarak, maske cezasına itiraz edebilirsiniz.

Bilimsel kanıtları içeren maske dosyası ise içerisinde, maske ve maske kullanımıyla ilgili bilimsel yayın ve kanıtlar bulundurmaktadır. Bu dosyayı da indirerek dilekçenize eklemelisiniz.

Aynı zamanda tüm maskeyle alakalı davalarınızda, bu dilekçeyi durumunuza göre uyarlayarak kullanabilirsiniz.

Maske kullanımının bilimsel olarak kanıtlanmış faydası olmadığı gibi, pek çok zararları bulunmaktadır. Aynı zamanda maske kullanmama cezaları hukuki olarak da pek çok problem içermektedir.

İşte maske cezaları hakkında merak edilenler ve cevapları:

1.Ceza kesilmesi sırasında dikkat etmem gerekenler nelerdir?

  • Polis kimliğinizi istediğinde ibraz etmek durumundasınız. İtiraz etmeyin. Ancak tuttuğu tutanağı imzalatmak isterse imzalamayı reddetme hakkınız var, imzalamamanız daha doğru bir tutum olacaktır. Ancak imzalarsanız, imzanızın yanına “ihtirazi kayıt” notunu ekleyebilirsiniz.. (ihtirazi kayıt, herhangi bir çekince, itiraz varlığı anlamına gelir) Tutanağın kopyasını isteyin, ya da tutanağın fotoğrafını çekebilirsiniz.

2.Ne zaman itiraz etmeliyim?

  • Ceza tebligatı size ulaştıktan sonra 15 gün içerisinde itiraz edebilirsiniz.

3.İtirazımı nereye yapmalıyım?

  • Cezayı kesen yerin (il veya ilçe) Sulh Ceza Hakimliği’ne dilekçenizi vermelisiniz.

4.Bu işlemin bana masrafı nedir?

  • Yalnızca 10-20 tl gibi bir dosya masrafı çıkabilir.

5.18 yaş altındayım, ben de itiraz edebilir miyim?

  • Veliniz sizin adınıza itiraz edebilir.

6.Ne kadar sürede sonuçlanır?

Genelde 3-5 ay gibi bir sürede sonuçlanmaktadır fakat kesin bir cevap vermek mümkün değil.

7.15 günü geçirmişsem ne yapabilirim?

15 gün sonrasında ödeme emri gelecektir. Sonrasında idari mahkemede iptal davası açabilirsiniz. Fakat dava prosedürlerinde ve masraflarda bazı farklılıklar olacaktır.

8.İndirimden faydalanmak için ödeyip mi itiraz etmeliyim?

  • 15 gün içinde cezayı ödemeyi seçerseniz %25 indirimli ödeme imkanınız olacaktır. Akabinde dilekçenizi verebilirsiniz. Ya da ödemeden de dilekçenizi verebilirsiniz. Etkisi hususunda net konuşmak mümkün değil. Sizin kararınız.

Maskeye İtiraz Dilekçesini buradan indirebilirsiniz.

pdf versiyonu:


.Docx versiyonu:

Korona’nın dayandığı temel çökebilir! PCR Testi, Kıbrıs’ta Dava edildi!

Korona’nın dayandığı temel çökebilir! PCR Testi, Kıbrıs’ta Dava edildi!

 

 

Önümüzdeki günlerde dünyanın bir numaralı dava konusu olacak olan PCR’a ilk dava KKTC’de açıldı. Kızı, ailesi, vatanı ve insanlık için dava açtığını söyleyen Seda OKGÜL’ün iddialarını 28 yıldır KKTC’de avukatlık yapan ve sosyal faaliyetleri ile tanınan Boysan BOYRA savunacak, konuyla ilgili duyarlılığı ve araştırmaları ile tanınan Dr. Nurçin İNCİRLİ’de tanık olarak yer alıyor.

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]Dava metninde dünyanın her yerinde olduğu gibi KKTC’de ne işe yaradığı belli olmayan PCR test kiti ile insanların bedenine müdahale edildiği ve bunun da yasalarda yer olmadığı yer aldı.

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]Açılan davada COVİD-19 virüsünün İZOLATLARI, yani enfekte olmuş bir kişiden veya doğal ortamdan elde edilmiş, laboratuvar kökenli olmayan, mikrobiyal veya viral anlamda saf bir numune olmadığı halde, PCR tanı kiti ile pozitif sonuç tespit edilerek vaka sayısı oluşturulduğu belgelendi.

Dava metninde dünyanın her yerinde olduğu gibi KKTC’de ne işe yaradığı belli olmayan PCR test kiti ile insanların bedenine müdahale edildiği ve bunun da yasalarda yer olmadığı yer aldı.

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]DSÖ’nün 17 Ocak 2020 tarihinde kabul ettiği PCR tanı kiti ile COVİD-19’u dünyaya yaydıktan sonra, 12 Mart 2020 tarihinde ilan ettiği pandeminin bütün şifreleri çözüldü. İşte çözülen bu şifrelerin başında, DSÖ’nün PCR test kiti protoklünü kabul ettiği Berlin Charite Viroloji Enstitüsü Prof. Direktörü Christian Drosten’in yazdığı makalede, Virüs İZOLATLARI ile ilgili elinde materyal olmadığını itiraf etmesi vardı. Dava da izole edilmemiş virus ile var edilen PCR tanı kitiyle test yapılmasına karşı açıldı.

Açılan davada COVİD-19 virüsünün İZOLATLARI, yani enfekte olmuş bir kişiden veya doğal ortamdan elde edilmiş, laboratuvar kökenli olmayan, mikrobiyal veya viral anlamda saf bir numune olmadığı halde, PCR tanı kiti ile pozitif sonuç tespit edilerek vaka sayısı oluşturulduğu belgelendi.

Dava metninde dünyanın her yerinde olduğu gibi KKTC’de ne işe yaradığı belli olmayan PCR test kiti ile insanların bedenine müdahale edildiği ve bunun da yasalarda yer olmadığı yer aldı.

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]

 

DSÖ’nün 17 Ocak 2020 tarihinde kabul ettiği PCR tanı kiti ile COVİD-19’u dünyaya yaydıktan sonra, 12 Mart 2020 tarihinde ilan ettiği pandeminin bütün şifreleri çözüldü. İşte çözülen bu şifrelerin başında, DSÖ’nün PCR test kiti protoklünü kabul ettiği Berlin Charite Viroloji Enstitüsü Prof. Direktörü Christian Drosten’in yazdığı makalede, Virüs İZOLATLARI ile ilgili elinde materyal olmadığını itiraf etmesi vardı. Dava da izole edilmemiş virus ile var edilen PCR tanı kitiyle test yapılmasına karşı açıldı.

Açılan davada COVİD-19 virüsünün İZOLATLARI, yani enfekte olmuş bir kişiden veya doğal ortamdan elde edilmiş, laboratuvar kökenli olmayan, mikrobiyal veya viral anlamda saf bir numune olmadığı halde, PCR tanı kiti ile pozitif sonuç tespit edilerek vaka sayısı oluşturulduğu belgelendi.

Dava metninde dünyanın her yerinde olduğu gibi KKTC’de ne işe yaradığı belli olmayan PCR test kiti ile insanların bedenine müdahale edildiği ve bunun da yasalarda yer olmadığı yer aldı.

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]
ÖNEMLİ !! : Corona-Ausschuss-Prof. Drosten, PCR, asemptomatik yanlışları… Davalar

ÖNEMLİ !! : Corona-Ausschuss-Prof. Drosten, PCR, asemptomatik yanlışları… Davalar

Almanya’da Corona-Ausschuss (corona komitesi) temmuz 2020 de kurulmuştur. O zamandan beri oturumlar düzenlenmekte, canlı olarak yayınlanmakta. Oturumların çoğunu izledim, onun dışında oturumlardaki konuları, kişilerinin çoğunu mart ayından beri takip ediyorum.

Corona-Ausschuss hükümete danışmanlık yapan, Almanya’da PCR testlerini geliştiren ve yayan, virolog Prof.Drosten’ı alınan tüm yanlış politikalarda en büyük sorumlu olarak değerlendiriiyor. Ve bu bağlamda sadece Almanya’da değil başka ülkelerde de davalar açılıyor.

Aşağıda Corona-Ausschuss’da avukat Dr. Rainer Füllmich’in bir müvekkili adına Prof. Drosten’a henüz dava açmadan yazdığı (Abmahnung Prof. Drosten- diye bulabilirsiniz internette) mektubun dava gerekçelerinin kendi yaptığım tercümesini, notlarımla sunuyorum, bazı küçük hatalar,ifade bozuklukları olabilir tabii, ama mümkün olduğunca orijinal metne sadık kaldım)

Sizlerden çok önemli ricam, önce metni sonuna kadar okumanız, sonra kaynak da göstererek bu yazıyı paylaşmanız:

Saygıdeğer Prof. Drosten;

Müvekkilimiz, Green Mango Ltd. şti., Bülowstrasse 56 10783 Berlin adresindeki şirketin yöneticisi Nils Roth tarafından onun hak ve çıkarlarını temsil etmek üzere vekaletini almış bulunmaktayız. Müvekkilimiz COVID-19 pandemisini kontrol altına almak adına orantısız ve kanıta dayalı olmayan temel sonucunda oluşturulan tedbirlerden önemli ölçüde zarar gördü ve hala önemli ölçüde zarar görüyor.

Bu zarardan şahsen siz sorumlusunuz, çünkü, siyasetçilere önemli ve kararlı bir şekilde tavsiyede bulunan kişilerden biri olarak, bilerek, isteyerek (kasıtlı) yanlış gerçeklerin doğruluğunu ileri sürdünüz, yanlış iddialarda bulunmaktasınız ve – ayrıca kasıtlı olarak – önemli gerçekleri sakladınız ve saklamakta devam ediyorsunuz. Müvekkilimiz adına, sizden COVID-19 kriziyle bağlantılı olarak siyasilere danışmanlığınızdaki yaptığınız yanlış katkıyı düzeltmenizi ve daha önce meydana gelen hasarı müvekkilimize tazmin etmenizi isteyeceğiz.

Tek tek ele aldığımızda::
I. Corona Politikasının Temel Varsayımları:
Covid-19 pandemisiyle (bir pandemi ise)başa çıkmak için   önlemler aşağıdaki varsayımlara dayanmaktadır.
• SARS CoV-2 yepyeni bir patojendir. Hayvanlardan insanlara sıçrayan, insan organizmasının  tanımadığı, kimsenin bağışık olmadığı ve bu nedenle üssel (exponensiyal) olarak yayılabilen tamamen yeni bir patojendir. .
 • Bu patojen o kadar sinsidir ki hiçbir semptomu olmayan kişiler tarafından bile başkalarına taşınabilir.
. • Tek çıkış yolu, COVID-19 (fark edilmiş veya fark edilmemiş) hastalığını  bir PCR testi kullanarak teşhis etmektir.
  • Devlet tutarlı bir şekilde müdahale etmezse, aşırı ölüm riski ve yoğun bakım       kapasitelerinde dramatik bir aşırı yüklenme olur.. 
  • Enfeksiyon süreci, test kapasiteleri genişletilerek izlenebilir. Buna göre, 1   milyondan fazla insan şu anda her hafta PCR ile SARS CoV2 için test ediliyor. 
II.  Bu varsayımların altında yatan hatalar: Beş yanlış  Lockdown, iddiası:
Ancak bu varsayımlar, birbiri üzerine inşa edilen iç içe geçmiş birkaç yanlış olgu, boş bir temele dayanmaktadır.
1. İlk yanlış iddia: Temel Bağışıklık Yok 
Herhangi bir kanıt olmaksızın, virüsün Wuhan / Çin'de hayvanlardan insanlara sıçradığı varsayımına dair herhangi bir kanıt  bulunmamaktadır.. Böyle bir zoonozu kanıtlamak için, patojenin herhangi bir prevalansının  insanlar arasında olmadığının güvenilir bir şekilde dışlanması gerekir. Bunun burada yapıldığı görülmemektedir. . Buna göre zoonoz hipotezi hakkındaki şüpheler, tamamen yepyeni bir patojen olduğu teziyle ilgili şüpheleri de beslemektedir. Kimsenin virüse karşı bağışık olmadığı iddia edildiğinde , tam olarak bu tezin doğrulanması gerekirdi. Bunun aksine, NDR podcast'inizin birkaç bölümünde, 
SARS CoV-'nin 2003'teki eski SARS virüsüyle yakından ilişkili olduğunu belirttiniz (örneğin, 18 Mart 2020 podcastinde, Koronavirüs Güncellemesi No. 16, transkript s. 3). 
SARS CoV-2 gerçekten tamamen yeni bir patojen olsaydı, neden (ve özellikle kilitlenmemiş yani lockdown olmamış durumlarda) bu kadar çok insanın pandemiden sağ kurtulduğunu açıklamak mümkün olmazdı - bu, duruma  . Kimya Nobel ödüllü Michael Levitt ‘in etrafındaki üst düzey  bir yazar grubunun olduğu dikkat çekiyor (Udi Qimron / Uri Gavish / Eyal Shahar / Michael Levitt, 20 Temmuz 2020'de Haaretz'de,). https://www.dropbox.com/s/72hi9jfcqfct1n9/Haaretz-20Jul20_ENGLISH%2012082020%20v3.pdf?%20dl%20=%200
Ayrıca enfeksiyon ölüm oranının neden şimdi açıkça normal bir grip dalgası aralığında olduğunu açıklamak da mümkün olmayacaktır.
Bu, Ekim 2020'de WHO Bülteninde çevrimiçi olarak yayınlanan John Ioannidis tarafından yapılan meta çalışmayla açıklanmıştır. (https://www.who.int/bulletin/online_first/BLT.20.265892.pdf).  DSÖ bile artık dolaylı olarak ölüm oranının normal gripten daha yüksek olmadığını kabul ediyor. Orada (ilgili yorumun yapıldığı tarihte ) dünya nüfusunun% 10'unun, yani 780 milyon insanın COVID-19 ile enfekte olduğu ve yaklaşık 1.061.000 kişinin bu hastalıktan öldüğü tahmin ediliyorsa, tahmini enfeksiyon ölüm oranı% 0.14 olur.

Kit Knightly in Off Guardian vom 8.10.2020 https://off-guardian.org/2020/10/08/who-accidentally-confirms-covid-is-no-more-dangerous-than-flu/?__cf_chl_jschl_tk__=9f4e045500ae4e4062d41f84f1bf49d4f7b4929d1602442086-0-Aeu4umOETH4stqemIIA-Qk9uKfr8ZGG5JqPW6PjLNpjCvsHlCzjwiUuc3-%20gKjoBVnygh0e0qvTJPRu6QCsDyv5o_aYhCjJ-eYOhi4wa51lq2ECayebYGh-3gdGyanaPGtDkM9_IYjQbCWXB3RB4IgcECF2LjnFFQJkgPyAm0M0CfV0VXzwQEmsE6CpiqekbDZF11WXbq2qgvedXCJtFABx7kGDMBIb1rjNLc4ZpDdyzvk7SBkOQ7kt7CkjkSUEf_8vntWG-fmFAqmT2d5MEmEhwQ_h1_bmFb6WbCiiZEG3UrKWTAUF_CxLa-VEh7BP26zOmUHN7cI0IHQvdm9wAg8Z6lBCtYUPJ3Uk9GTsS2exftG-zLmifHafMvCRqnK5jw).

Son olarak, 14 güne varan uzun kuluçka süresi de insanın bağışıklık sisteminin patojen için zaten hazır olduğunu gösterir. Beda Stadler, Swiss Weltwoche'de (https://www.achgut.com/artikel/corona_aufarbeit_warum_alle_falsch_lagen
 adresindeki ikinci yayın) bir makalede buna dikkat çekmişti. 
Bahsedilen araştırmacı yazarlar Udi Qimron / Uri Gavish / Eyal Shahar / Michael Levitt, katkı sundukları yayında  (https://www.dropbox.com/s/72hi9jfcqfct1n9/Haaretz-20Jul20_ENGLISH%2012082020%20v3.pdf ? dl = 0),  halihazırda bir ön bağışıklık sistemi olduğuna dikkat çekmekte ve bu nedenle incelenen hiçbir ülkede nüfusun% 20'sinden fazlasının SARS CoV-2 ile enfekte olmadığına  dikkatinizi çekmektedirler.
Kimsenin bağışık olmadığı ve herkesin  enfekte olabileceğine dair  iddialar asılsızdır. 
Yanlış anlaşılmamak için: COVID-19'un ciddi ve ölümcül durumlar  olabileceği burada inkar edilemez. Ancak tehdidin niceliksel boyutu dramatik bir şekilde abartıldı. Bu nedenle yanıltıcı olan , üssel- exponentiel  artıştan (örneğin, 18 Mart 2020 tarihli NDR podcastinde, Coronavirus Update No. 16, transkript s. 2 ve 28 Mayıs 2020 tarihli NDR podcast, Coronavirus Update No. 44, transkript s. 5) veya üssel-exponentiel bir çoğalmadan (örneğin 19 Mart 2020 tarihli NDR podcast'inde, Coronavirus Update No. 17, transkript s. 6 ve 19 Mayıs 2020 tarihli NDR podcast'inde, Coronavirus Update No. 42, transkript s. 2) bahsetmeniz yanıltıcıdır..
Virüs, hasta bir kişinin yakınında bulunanları etkileyebilir. Ancak exponential üssel-bir artış, bu etkilediği insanların tamamının veya en azından çoğunun kendi hastalanacağı anlamına gelir. İşte, tam da böyle bir durum gerçekleşmemiştir.. Bağışıklık sistemi patojenle baş edebildiğinde , daha fazla yayılma sona erer. Bu nedenle, kapatılma halinde (lockdown) değilsek hastalığın katlanarak artabileceği doğru değildir (ancak 7 Nisan 2020'de NDR podcast'inde bunu söylediniz, Coronavirus Güncelleme No. 29, transkript s.4)
2.    İkinci yanlış iddia: Semptomsuz enfeksiyon riski 
Kanıtsız ve korkunç derecede zayıf çalışmalarla desteklenen bu  varsayım, bir kişinin COVID-19'u hiç fark etmeden kapabileceği ve virüsü, semptomsuz olduğu için olduğu gibi fark edilmeden diğer insanlara aktarabileceği yönündedir. 
Bu yanlış gerçek iddiası, New England Journal'daki bir vaka sunumuyla başladı.
5 Mart 2020 tarihli Tıp (NEJM 382; 10), Sizin ve diğerlerinin anlattığı, 
asemptomatik Çinli  iş kadınının Münih'teki iş gezisinde şirketin dört çalışanına  virüs bulaştırdığı, ve bunların daha sonra   sonra COVID-19 ile hastalağına yakaklandığı idi. . Wuhan'da bu Çinli kadının daha sonra SARS CoV-2 testinin  pozitif  olduğu belirtildi.  Dolayısıyla nihai kanıt olarak Asemptomatik insanların   bulaşıcı olduğu gösterildi.. Bu vaka raporu 30 Ocak 2020'de ön baskı (preprint) olarak yayınlandı. Bundan birkaç gün sonra, 3 Şubat'ta ise,  Çin'den Almanya’ya gelen bu kadının semptomları olduğunu ve
bunu sadece ilaç yardımı ile bastırdığı  ile ilgili bir yazı yayınlandı (Kai Kupferschmidt, 3.2.2020'de
https://www.sciencemag.org/news/2020/02/paper-non-symptomatic-patient-transmitting-coronavirus-wrong )
 
Bunlar, bu  Çinli kadınla yapılan konuşmaların sonuçlarıydı - siz de dahil olmak üzere vaka raporunun yazarlarının ihmal ettiği konuşmalar.
Bununla birlikte, vaka raporu 5 Mart 2020'de New England Journal of Medicine'de yayınlandı.
Bu vaka raporundaki hatanın geri çekilmemesi,  açık bir bilim sahtekarlığını temsil ediyor.
Bir takip çalışması olarak daha  sonra, yine işbirliğinizle, 15 Mayıs 2020'de The Lancet'te yayına girdi  (Lancet Infect Dis 2020; 20; 920-928) ve Münih’deki şirketteki "salgın kümesinin" epidemiyolojik olarak izlendiği, ardından Çin'den  Münih'e gelen kadının gitmeden kısa bir süre önce hala  COVID-19 hastası ebeveynleri ile temas halinde olduğuna dair açıklayıcı bilgileri gün ışığına çıkardı. 
5 Mart 2020 tarihli vaka raporunda alıkonulmuştu. The Lancet'teki çalışma
15 Mayıs 2020, hem kendi içinde,  hem de 3 şubat  vaka raporu ile ilgili olarak
başka bir yerde zaten işlenmiş olan vaka raporuyla ilgili çok sayıda tutarsızlık içermektedir. 
https://www.corodok.de/die-legende-uebertragung/
Robert Koch Enstitüsü bile , SARS CoV-2 tanımında (27 Kasım 2020 itibariyle) asemptomatik enfeksiyon riskinin yalnızca ikincil bir rol oynadığını belirtmektedir.
https://www.rki.de/DE/Content/InfAZ/N/Neuartiges_Coronavirus/Steckbrief.html;jsessionid=E17D33BAD7D55D3449CE3729AFCD4104.internet052#doc13776792bodyText2
Bu bağlamda, yüzlerce makaleyi değerlendirdikten sonra , bir meta çalışma,nihayetinde sağlam kanıtların ortaya çıkması gerektiğine dair  acil ihtiyaç gerektiğini belirtmiştir. (Oyungerel Byambasuren ve diğerleri, Kanada Tıbbi Mikrobiyoloji ve Bulaşıcı Hastalıklar Resmi Gazetesinde- Oyungerel Byambasuren et al. in Official Journal of Medical Microbiology and Infectious Disease Canada https://jammi.utpjournals.press/doi/pdf/10.3138/jammi-2020-0030
Ek olarak, Robert Koch Enstitüsü, patojenin semptomların ortaya çıkmasından 1-2 gün önce bulaştırılabileceğini  düşünüyor, ancak yalnızca bir Çin çalışmasına ve Singapur'dan bir çalışmaya atıfta bulunur, ancak her ikisi de zayıf çalışma olmalarından muzdariptir, başka  yaygınlıklar -prevelans olabileceği dikkate alınmamıştır. Robert Koch Enstitüsü'nün söylemediği (gizlediği) presemptomatik bulaştırma  varsayımı, uzman literatüründe ciddi eleştirel saldırıya uğradı (Mark Slifka / Lina Gao, Nature Medicine,
https://www.nature.com/articles/s41591-020-0869-5
Bern Üniversitesi'nde fahri profesör olan immünolog Beda Stadler, İsviçre Dünya Haftası'nda (Schweizer Weltwoche) çokça dikkat çeken bir makalede, virüslerin insan vücudunda kontrolsüz bir şekilde yayılabileceği, kişi farkına varmadan çoğalmanın, immünolojik olarak düşünülemez, olduğuna dikkat çekti.  Enfeksiyon riskini yaratan tam da bu kontrolsüz artıştır (ikinci yayın
https://www.achgut.com/artikel/corona_aufarbeitung_warum_alle_falsch_lagen
Wuhan'daki korona salgını için SARS CoV-2'nin tek bir asemptomatik yayılımının tespit edilememesi şaşırtıcı değildir (Shiyi Gao ve ark.
(2020) 11: 5917 https://www.nature.com/articles/s41467-020-19802-w
Bir kişinin virüsü semptomsuz geçirebileceğine dair yanlış iddia,  haincedir,  çünkü toplumsal yaşamı yok edici : herkes sadece kendi çevresindeki insanları
son derece tehlikeli bir virüs bulaştırıcısı olarak görüyor, buna tiksinti, saldırganlık veya
ve hep korku ve panikle karşılık veriyor. Bundan etkilenen ebeveynlerden ve öğretmenlerden okul çocuklarına yansımalar da var. 
Bu yönde telkin edilen çocukların  büyük davranış ve gelişimsel bozuklukları olduğu şimdiden öngörülebilir. Bundan da siz sorumlu tutulacaksınız.
3. Üçüncü yanlış iddia:PCR tabanlı teşhis
Ve semptomsuz enfeksiyon riski yalanı olmasaydı, kimsenin aklına PCR testleriyle SARS COV-  teşhis   etmek gelmezdi.
Gerçekte, PCR tabanlı teşhisler o kadar çok hata kaynağıyla doludur ki
bunları semptomları olmayan insanlara uygulamak düpedüz sorumsuzluktur:
• Bir PCR testi, bir yandan enfeksiyondan kurtulan cansız virüs kalıntılarını tespit edebilir
 Çoğalabilen (reproduktionsfaehig)  virüsler ise ayırt edilemez.. 
Bu durumda toplu olarak  semptomsuz kişileri olarak test edilirse, bu ölümcül
sonuçlar doğurur : COVID-19 enfeksiyonlarının büyük çoğunluğunun hiçbir semptomatik sonucu olmadığından, çok sağlıklı ve çok sayıda insanı test edeceksiniz.
Bağışıklık sistemi patojenle başa çıkmış, ama sonra sadece bu
cansız parçacıklardan taşıyan. . Görülebileceği gibi bu bir hata kaynağıdır, önümüzdeki birkaç hafta ve aylarda çoğalacaktır. .Ve bu hata kaynağı, sizin
29 Eylül 2020 podcast'indeki iddia için de geçerli olmalı,
“cansız virüsler de de hala tespit edilebilir tam virüs genomuna sahip”iddiası.”.
• Hiçbir test% 100 doğru değildir. Prevalans düşükse, kullanılan test sisteminin özgüllüğündeki küçük eksiklikler, pozitif bir test sonucunun pozitif tahmin değerini fark edilir şekilde bulandırmak için yeterlidir.. Hatta Federal Sağlık Bakanı Jens Spahn, 14 Haziran 2020'deki ARD deki  röportajında ​​bizzat itiraf etti. Bununla birlikte, testler toplu olarak yapılmaya devam ediyor -COVID-19'un hala düşük prevalansına rağmen. . Tüm kullanılan test sistemleri eşit derecede spesifiktir olmamasına rağmen,  - böyle bir test sistemin sahip olması gereken minimum özgüllüğün -herhangi bir yerde belirtilmemesine rağmen kullanılmasına izin verilmesinden dolayı.
Örnek teşkil eden bir olay;
Augsburg’da , 60 kişilik bir gruptan 58'inin yanlış pozitif test ettiğinin farkına varıldı. Ve bu, kilitleme kararına çok yakın Başbakanlar (eyalet başbakanları) Konferansı zamanında.  Bu tür kararlar böyle bildirimlere  dayanmaktadır, yanlış belirlenmiş vaka sayılarının  bu nedenle geniş kapsamlı sonuçları vardır.
• Test sistemi yalnızca çok sayıda tekrarlama döngüsünden sonra çalışıyorsa,
viral yük o kadar düşük ki aktif bir enfeksiyon imkansız. Siz kendiniz
7 Mayıs 2020'deki NDR podcast'inde bir araştırmaya işaret ettiniz.
25 siklusun  (döngü) üzerindeki hastaların "daha az bulaşıcı" olarak kabul edildiğini belirttiniz. Nitekim Kanada'daki araştırmacı yazarların yaptığı bir araştırma, 24 döngüden fazla çoğalabilen virüs bulamadı, detaylı olarak (Jared Bullard et al. in Clinical Infectious Diseases, https://doi.org/10.1093/cid/ciaa638).
 
Buna rağmen, eğer bir kez daha yenisi Vaka sayıları üst üste toplanmakta , hiçbir yerde,
pozitif test durumu, hangi  kesme (cut-off) ye  hangi CT değerine  göre ayarlandı, kontrol edilmemektedir.(yani hangi döngü sayısında kesilmesi gerektiği)   PCR testinin sonucu bu nedenle manipülasyona son derece müsaittir - ve bu nedenle, PCR testleri topluma  çok sayıda vaka sayılarıyla korkutmaya yarayan "ihtiyaç duyulduğunda" siyasi etkiye açık bir araçtır.  Her durumda, bir PCR testi temelinde ortaya çıkan  değerler, kamusal hayatı tamamen kapatmak ve insanların özgürlük haklarına benzeri görülmemiş bir şekilde tecavüz etmek için yeterli bir dayanak değildir.
• Bir PCR testi, bir basit bir kontaminasyonu, enfeksiyondan ayıramaz.
Virüsler mukoza zarları üzerinde durduğu, hücreler vücuda girmediği sürece, kişi sadece kontamine olur, ancak enfekte olmaz. 
Bu durumda virüsler çoğalmaz ve bu nedenle herhangi bir bulaştırma riski oluşturmaz. Bununla birlikte, bir PCR testinin de bu kişilerde olumlu sonuçları vardır.
2014 yılında Wirtschaftswoche ile sizle yapılan bir röportajda bizzat kendiniz, bu soruna dikkat çekmiştiniz..
• Pozitif bir PCR testinin önemi, hangi primerin ve kaç primerin arandığına  bağlıdır
.Bu primer  SARS-COV2 de  spesivitesi ne kadar düşükse, bilgilendirici değeri  de o kadar azdır.
Sonuç: Pozitif bir PCR testi her zaman pozitif bir PCR testi değildir. Test yapılan labaratuarda ne olduğunu bilmiyoruz..
Şaşırmamalı ki, Mike Yeadon, İlaç şirketi Pfizer'in eski Baş Tıbbi Sorumlusu, daha yeni bir makalede COVID-19 teşhisi için PCR kullanımına şiddetle karşı çıkıyor .

(https://lockdownsceptics.org/lies-damned-lies-and-health-statistics-the-deadly-danger-of-false-positives/).

Buna rağmen , her pozitif PCR testi, Robert Koch Enstitüsünün istatistiklerinde 
 "yeni bir enfeksiyon" olarak görülmektedir. .Dolayısıyla bu  ölçülen değişkene bağlı olarak da siyasi kararlar verilmektedir. . Diğer bir karmaşık faktör de, bir kişi hızlı bir şekilde arka arkaya birkaç kez test edilirse, her pozitif test sonucunun "yeni bir enfeksiyon" olarak deklare edilmetesidir. 
Tam da bu nedenle, PCR testleri sadece bireysel teşhis için değil, aynı zamanda tarama için bile uygun değildir. Önemli olan şey esasında; nasıl birçok kişi hastalanıyor, kaç kişi hastaneye gitmek zorunda, kaç kişi yoğun bakım ünitesinde tedavi ediliyor ve kaçının entübe edilmesi gerekiyor, bunların bilinmesi. 
Bu tespitlerin yapılabilmesi için gerekli ve güvenilir araç Robert Koch Enstitüsü bünyesinde bulunmaktadır ve vakaların  güvenilir değerlendirmeleri yapılabilmektedir. 
Uzun zamandır,  grip sürveyansı alanında: Sentinel programı kullanılmaktadır. (bkz. §
13 para. 2 IfSG). Bunun,  neden COVID-19 için çok daha fazla kullanılmadığı, anlaşılır gibi değildir.. Aichach-Friedberg sağlık departmanı (bu arada başka yere transfer edilen (sürülen!)  başkanı Friedrich Pürner, kısa süre önce haklı olarak sentinel ağı araçlarının COVID-19 sürveyansı için de kullanılmasını istemişti.
4.Dördüncü yanlış iddia: sağlık sistemlerinin aşırı yük altında kalması
Model hesaplamaların içeriğine bakıldığında  yalnızca  Almanya'da milyonlarca yoğun bakım hastasının  ve yüzbinlerce ölüm olacağına dair  korku asla gerçeğe dönüşmedi.
Görünüşe göre politikacılar sağlık sektöründeki yaklaşan kıyamete  kendileri de inanmadılar. 23 Mart 2020'deki lock-down  kilitlenme başka nasıl açıklanmalı?
Kapatmalar yürürlüğe girdiğinde 24 Mart 2020'de,  sadece bir gün sonra Fransa ve İtalya'dan COVID-19 hastalarının kabul edildiği bildirildi (https://www.aerzteblatt.de/nachrichten/111286/Deutsche-Krankenhaeuser-haben-COVID-19-Patientenaus-Italien-und-Frankreich-auf
Esasında bizim sağlık sistemimizin aşırı yük altında kalacağından hiçbir zaman korkmamalıydık . Bunun dışında, Corona, yaz boyunca argümana dayalı  temellerinden giderek daha fazla uzaklaştı. Sağlık sisteminin aşırı yüklenmesine dair hiçbirşey hissedilmiyordu.. Aksine, klinikler tedbirler nedeniyle yetersiz kullanımdan muzdaripti, çünkü diğer hastalara temel tıbbi hizmetler sağlanmadı, çünkü COVID-19 hastalarının çoğalacağı çok yoğun tedavisine  ihtiyaç duyulacağı varsayımından hareket ediliyordu.. Doktorlar ve Hemşirelik personeli kısa süreli çalışmaya gönderildi.
DIVI  /Deutsche Interdisziplinäre Vereinigung für Intensiv- und Notfallmedizin e.V)= Alman interdisipliner yoğun bakım ve acil tıp birliği)  kaydına bakarsanız
21 Temmuz 2020 ve 21 Kasım 2020 günlük raporları karşılaştırırsanız,
 21 Temmuz 2020'de Almanya'da  – boş ve dolu toplam - hala 32.000'den fazla yoğun bakım kapasitesi olduğu, ama 
21 Kasım 2020'de ise  28.000 yoğun bakım yatağı olduğu görülmekte.. Nasıl olur sizin önemli tavsiyeler verdiğiniz bir hükümete güvenilir? 
Pandeminin ortasında tüm yoğun bakım kapasitelerinin sekizde birinden fazlasını azaltan hükümet, bizi bir salgından korumak istediğine hala inanıyor mu?
Klinikler aşırı yük alarmı verdikçe, bunun nedeni "yeni ve sinsi" bir virüs değil, klinik sistemimizin her yıl grip mevsimi bize gelir gelmez kapasite sınırlarına ulaşmasıdır:
BILD 12 Mart 2018'de manşetinde: +++ hastaneler aşırı kalabalık +++ tıp uzmanları bile enfekte +++ şimdiye kadar 39 ölü +++ grip GAU Leipzig kliniklerinde
Doktorlar: "Grip dalgası şimdiye kadar var olan tüm durumlardan çok daha kötü"
https://www.bild.de/regional/leipzig/grippe/grippe-gau-in-leipzigs-kliniken55075602.bild.html    (Ş.Ş notu: Bu sayfaya ulaşılamıyor)
19 Şubat 2013'te WELT zaten "Köln'de grip dalgası var
Okumak için https://www.welt.de/regionales/koeln/article113760346/Grippewelle-hat-Koeln-fest-im-Griff.html
“Köln hastanelerinde yatak sıkıntısı. Birçok grip hastası olduğu için
yoğun bakım üniteleri tamamen dolu. Zaman zaman hastaneler o kadar aşırı yüklenir ki artık yeni hasta kabul edemezler. Gergin durum nedeniyle operasyonların ertelenmesi gerekiyor. "
 Ve 11 Şubat 2020'de (sic!) "Pandemi" nin başlamasından kısa bir süre önce, Kuzey Almanya
Rundfunk (NDR), Bremen ve Aşağı Saksonya'daki yoğun bakım ünitelerinin felaket durumuna dikkat çekti. Önemli darboğazlar nedeniyle, hastaneler. Uzun süreler boyunca  yaşanılan sıkışıklık nedeniyle hastane girişleri kapatıldı ve   ve bu nedenle ambulanslarla bu hastanelere hasta götürülmemesi istendi. Durum 2018 ve 2019 arasında daha da kötüleşti.
“Darboğazların artmasının bir nedeni, elbette ki personel yetersizliği. Personel eksikliği varsa yataklar süresiz olarak kapatılır. . Panorama 3 araştırmasına göre,
bazı hastaneler mevcut yoğun bakım kapasitesinin üçte birine kadarını gerekli yoğun bakım personeli olmadığı için kullanılamıyor. Alman Hastaneler Birliği'ne göre yoğun bakımdaki yatakların dolmuş olması ülke çapında bir sorundur.
Görünüşe göre, Ocak 2019'dan mevcut  olan asgari personel seviyelerin düşük olmasında bazı kliniklerde görülen sorun daha da kötüleşti. Alman Hastaneler Derneği, açık  olan 17.000 pozisyonuna rağmen yeni sınırların olmasını "oldukça sorunlu" olarak değerlendiriyor. Alt sınırlar ile  "ek besleme kapasiteleri  iptal edildi ve tedarik darboğazları ortaya çıktı, "diyor Alman Hastaneler Birliği'nin (DKG) genel müdürü Georg Baum.
Aşağı Saksonya'dan bir hastane durumu şu şekilde tanımlıyor: "Yatakların dolumu  ortaya çıkabilir ve hastalar reddedilir. Ambulanslar, bu durumda hasta kabul eden hastanelere  uzun yolculuklar sonunda hastayı ulaştırmak zorunda bırakılır. 
Bu gergin durumun uzantısı olarak,   hastaneye uzun  transfer süreleri ve acil durumlar gündeme  geldiğinde ,  halihazırda planlanmış olan ameliyatların  iptal edilmesi, söz konusu olmaktadır."

https://www.ndr.de/nachrichten/niedersachsen/Immer-mehr-Intensivstationen-ueberlastet-,intensivpflege106.html

Kısaca: sağlık sistemimizin durumuna ilişkin bulgular bugüne kadar devam etti, 
hiçbirşey değişmedi. Daha da kötüsü: iddia edilen bir pandemiye rağmen, yoğun bakımda kemer sıkma kursu devam ettirildi ve karşı önlemler almak yerine, sizin gibi danışmanlardan duyuyoruz ki, sadece sosyal hayatın tamamen kapatılması her derde deva olmalıdır.
Şimdi yurtdışına bir göz atalım: Sağlık sistemlerine aşırı yüklendi ve aşırı ölümler sadece  her zaman zaten sorunlu olan bölgelerde meydana geldi.
Aynı sorunlarla ve yanlış siyasi kararlarla karşı karşıya kalınıldı ve ilaç kullanımındaki  ciddi hatalar krizin şiddetlenmesine katkıda bulundu.
Bu özellikle İtalya için geçerlidir. Televizyondaki korku görüntüleri bunu  sağladı.
Alman seyirci oradaki koşulların bir kesidini izledi.. Gerçekte, medyadaki korkutma taktikleri ve aceleci siyasi kararlar hastaların çekinerek, korkarak kliniklere  gitmemesi ve ayrıca 
kliniklerde ve bakımevlerinde bulunan personelinin korkup gitmesine sebebiyet verdi. . Ve bunların hepsi - şu anda orada bulunan savcılarınki gibi
Araştırmalar göstermiştir ki - Dünya Sağlık Örgütü'nün dünyanın geri kalanı için korku görüntüleri yaratmak amacıyla yaptığı hedefli bir müdahalenin sonucu (slogan: "Disiplinli Almanlar gibi verilen kurallara uymazsanız, nereye gittiğini görün”) verileri girmekten çekinmeyen bir WHO temsilcisi atayarak Pandemi planları oluşturmaktı. Bu durumları kısmen açıklayan DSÖ'den bir rapor, şu anlaşılır hale geldiği zaman geri çekildi:
2016 yılından olduğu iddia edilen pandemi planı 2006 yılından idi
ve tarih değiştirilmişti. https://www.dors.it/documentazione/testo/202005/COVID-19-Italy-response.pdf
5. Beşinci yanlış iddia: Çare olarak özgürlüğün kısıtlanması
Son olarak, bireysel veya toplu özgürlük kısıtlamalarının pandemiyle başa çıkmada herhangi bir olumlu etkiye sahip olduğu varsayımı hiçbir şekilde güvenilir değildir.
Aksine, durum bunun tersidir.
Bu, her şeyden önce, yaygın olarak dükkanların ve eğitim ve öğretim merkezlerinin, boş zaman geçirme, dinlence tesislerinin kapatılmasında  (Freizeiteinrichtungen) kapatılmasında  geçerlidir. Epidemiyolojik olarak ;Robert Koch Enstitüsü'nün R-değerinin (bulaştırma değeri)geliştirildiği 17/2020 numaralı bülteninine bakıldığında,  14. Sayfadaki 4. Resimde kapanmanın gerçekleştirildiği 
 23 Mart 2020'den önce bulaştırma oranının 1'in altına düştüğü açıkça gösteriliyor. Stefan Homburg buna erken ve haklı olarak işaret etti (örneğin bkz.28 Haziran 2020 tarihli tweet'i https://twitter.com/shomburg/status/1277197624186208257?lang=de
 ve 21 Nisan 2020'de WELT'deki konuk  yazar olarak  yazısı,
https://www.welt.de/wirtschaft/plus207392523/Uebersterblichkeit-sinkt-Fuer-denLockdown-iegen-der-Regierung-die-Argumente-aus.html)
Robert Koch Enstitüsü'nün bu gelişmeyi test kapasitelerinin genişletilmesi ile açıklama girişimi bir duman mumunda tükendi. Bu grafiği test sayılarıyla ilişkilendirirseniz netlik kazanırsınız (özellikle yaz aylarında gelişim için bakınız:
30 Eylül 2020 tarihli COVID-19 ile ilgili günlük durum raporu, s.10). 2020'nin başında çok az  test edildi ve çok az sonuç bulundu. Mart ayının ilk yarısında, gittikçe daha fazla test yapıldı ve daha çok sonuç bulundu. Bundan sonra, sürekli olarak yüksek bir seviyede test edildi  ve daima daha az bulundu.
Bu sadece şu anlama gelebilir: Mart ortasına kadar önemli sayıda bildirilmemiş vaka vardı. Virüs, biz fark etmeden Almanya'ya çoktan gelmişti. Ve biz fark ettiğimizde , hoşçakal demek üzereydi. Eylül ayına kadar 2020'de yapılan toplu testlerde, olağan hata oranı vardı. . İlkbaharda enfeksiyon sayısındaki düşüş, enfeksiyonların azalması, temasın azalmasından değil,    ilkbaharda tekrar daha sıcak havaların olmasından kaynaklanıyor.
Kilitleme önlemleri bir şey getirecekse, en sert kısıtlamaları  uygulayan ülkeler en büyük başarıları elde etmeliydi. Bir ülke karşılaştırmasında, ancak böyle bir korelasyon teyit edilemez. Aksine, şu anda sınırlama önlemlerinin etkisizliğini kanıtlayan çok sayıda çalışma var. Ve hatta DSÖ Ekim ayında 91 sayfalık bir taslak yayınladı ve bu taslakta bu tür önlemlerin (okulların kapanması, ilgili kişi karantinası, sosyal mesafe vb.) Griple influenza ile  mücadeleye ne kadar uygun olduğunu açıkladı. Ve bunların hepsi tam da   Corona için geçerli kurtuluş olamaz mı?
Haziran 2020'de Nature'da ortaya çıkan ve kilitlenmenin 3,1 milyona kadar hayat kurtardığı sonucuna varan Imperial College'ın çalışması (Seth Flaxman et
al in Nature 584: 257-261. doi: 10.1038 / s41586-020-2405-7), ilkel hatalardan muzdariptir,
Stefan Homburg ve Christof Kuhbandner Frontiers in Medicine'deki bir makalede
5 Kasım 2020 tarihli yayında bunu  açıkladılar:
(https://doi.org/10.3389/fmed.2020.580361
Nature –Studie   araştırması zaten subjektiftir, 
inanılması mümkün değildir,   çünkü o zaman ne olduğunu bulmak için açık ve şeffaf olarak deneylemlendiğinde,  korku tahminlerini doğrulayayım derken, varsayımlar, tezler kendini tüketiyor.
Ölüm oranının birçok ülkede, özellikle özgürlüğe toplu kısıtlamaların getirilmesinden hemen sonraki zaman pencerelerinde keskin bir şekilde arttığı dikkat çekicidir. Bunu
John Pospichal ayrıntılı olarak çalışmıştır (https://medium.com/@JohnPospichal/questions-for-lockdown-apologists-32a9bbf2e247
Bunun için COVID-19'u açıkça sorumlu tutmak için yeterli gerekçemiz yoksa,  odaklanma ikincil  hasaradır (Colleteralschaeden) ve özgürlüğün kısıtlamalarına yönelmeldir: demanslı insanlar bakımsızlıktan öldü. 
Doğrulanabilir şekilde daha az felç ve kalp krizi oldu.  Evine barikat kurmuş ve kelimenin tam anlamıyla kendi evlerinde çürüyen insanların çürümüş cesetleri bulundu. İntiharlarda önemli bir artış bildirildi. Büyük ölçekte yapılan testler ölümcül sonuçlara yl açıyor
Testlerden, Covid önlemlerinden  dolayı, diğer görevlerini aksatan sağlık hizmetleri çeşitli rahatsızlıkların oluşmasını sebebiyet verdi.  Böylece içme suyu kontrolü tamamen durdu; eskisinden daha fazla lejyonella (akciğer enfeksiyonuna yol açan bir bakteri)ölümü var.
Kamusal yaşamda kesintileri teşvik eden, bu tür kesintileri kararlaştıran ve uygulayan tüm ilgili kişiler, siz Prof. Drosten dahil olmak üzere binlerce canından vicdanen sorumlusunuz.
Ve yaklaşan kış gerçekten yoğun bakım tıbbıyla ilgili çok sayıda solunum yolu hastalığını gün ışığına çıkarırsa, bu COVID-19 tehlikesinden değil, . Corona politikası nedeniyle gerçekleşmektedir. Baharda da vaaz edilen sosyal mesafe, bağışıklık sistemimizi eğitmemizi engelliyor. Ve yurtiçi ve yurtdışından gelen panik raporlarının bombalanması geri kalanına katkıda bulundu:
Anksiyete, insan bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir. İmmünsüpresyon, 
enfeksiyonla mücadele için hiçbir zaman uygun bir araç olmamıştır.
Bugünün bakış açısından, eğer bir kişiye kilitleme önlemleri empoze etmek istendiğinde, bu önlemlerin arkasındaki temel  mantığın (flatten de curve) bu arada oluşan gerçek gelişmelerle  tarafından geçersiz olduğu görülmektedir. Epidemiyolog Gérard Krause’nin belirttiği gibi: 
Virüs zaten her yerde (https://www.spiegel.de/consent-a-?targetUrl=https%3A%2F%2Fwww.spiegel.de%2F%3Ffrom%3D404&ref=https%3A%2F%2Fwww.spiegel.de%2Fgesundheit%2Fcorona-masshaben-wie-sinnvoll-ist-die-sperrstunde-a-7d5c63b1-05f4-4ab1-bbf6-%2520b820553ff3ba%3F%2520utm_source%2520%3D%2520pocket-newtab-global-de-DE
Sadece durdurulamaz.
6. Kasıtlı olarak asılsız tecrit iddialarının birbirine kenetlenmesi
Korona önlemlerinin ardındaki yalanların ne kadar bariz bir şekilde iç içe geçtiği ve birbirine bağlı olduğu dikkat çekicidir. Buna bir göz atmak önemlidir, çünkü bakıyoruz
Bu şekilde genel resimde tüm önlemlerin gerçek enfeksiyon süreci dikkate alınmadan sürdürülebilecek şekilde tasarlandığını kabul edin.
.
• Sırf çok bilmişlikten, bir kişinin başkalarına kendi hastalanmadan virüs taşıdığı, varsayıldığı için, SARS CoV-2'yi enfeksiyonunu arayan çok yüksek miktarda  testler  bu patojen üzerinde gerçekleştirildi:
Doktrine göre her birimiz,  ölümcül virüsün taşıyıcısı  olabilir.
• Şimdi, tüm solunum patojenlerinin tekrar aktif olduğu sonbahar ve kış aylarında
Hastalıklar arttığında, SARS CoV-2 çok sayıda insanı da etkileyecektir. Birçoğunda  
virüsler mukoza zarlarının üzerine oturur ve vücut hücrelerine bile nüfuz etmez. Diğerlerinde virüsler vücut hücrelerine nüfuz eder, ama bağışıklık sistemi tarafından öldürülür. Bu insan grupları net çoğunluğu oluşturacak. Hepsi için pozitif test sonuçları açıklanacak - ve uzantısız enfekte olanlar için,  üç ay sonra da test edilseler, bu  insanlar daha sonra pozitif test edildiğinde ,onlar "yeni enfeksiyonlar" olarak listelenecek. Soğuk mevsimlerde bağışıklık sisteminin virüsü öldürdüğü kişi sayısı artıyor. Bu nedenle, pozitif test sayısı da artacaktır 
sonuç olarak bazı sağlık bakım kaynaklarının kullanılmamasına rağmen
• "Yeni enfeksiyonların" eklenmesi artacak ve bu
politikacılar tarafından daha fazla kısıtlamayı  haklı çıkarmak için kullanılabilir. Çünkü, daha iyi bilgiye karşın, pozitif testler yeni enfeksiyonlarla eşittir,
Bu şekilde ilan edilen "yeni enfeksiyonların" sayısındaki artış, virüsün oldukça bulaşıcı olduğu ve kimsenin bağışık olmadığı yalanını besleyerek tehdit etmekte ve .
sağlık hizmetlerinde çöküş tehdidi oluşturduğu söylenmektedir.
Bulaşma sürecinin şu anda tasvir edilme şekli, kilitlemenin asla sona ermeyeceği şekilde kasıtlı olarak tasarlanmıştır. Bu tür bir veri işleme ve veri sunumu hızlı bir şekilde durdurulmazsa, hepimiz bir sonraki adıma geçip önümüzdeki İlkbahara kadar  kilitleneceğiz. . Bu ekonomik durum ile ilgili  için değil sadece , aynı zamanda için
nüfustaki yalnızca  yukarıdaki gibi kabataslak sayılan sağlıkla ilgili gelişmelerden  etkileniyor herkes,siz  bunun dışında kalamaz, ve düzeltemezsiniz..
III. Kişisel sorumluluğunuz
Yukarıda sıralanan yanlış bilgilerin önemli kısımlarını siz kendiniz kasıtlı olarak verdiniz.
1. Temel dokunulmazlık sorunu üzerine
NDR podcast'lerindeki ifadelerinizde, SARS CoV-2 ile eski SARS virüsü arasındaki genetik ilişkiye kendiniz işaret ettiniz. Bunun dışında  
Nüfustaki bağışıklığın ne kadar büyük olduğu sorusu, .insan organizmasının patojeni ne kadar tanıdığına bağlıdır..
Ancak 18 Mart 2020 tarihli NDR podcast'inizde Almanya'nın 
üstel büyümenin yükselen kanadında  bulunduğunu iddia etmektesiniz.(koronavirüs
Güncelleme No. 16, transkript s. 2) ve diğer podcastlerdeki karşılaştırılabilir formülasyonlar
kullanmışsınız (yukarıya bakın), o zaman bu belirsiz bir iddiadır. 
Siz mutlaka biliyorsunuz,  virüsün yeni olması iddiası ile   ilgili  ve iddia edilen bağışıklık eksikliği için yüksek düzeyde kanıt sağlanması gereklidir. (yani, üstel bir yayılma için bir ön koşul). Hukuki  bir bakış açısına göre, karanlıktaki iddialar koşullu niyetin gerekliliğini karşılar.
Sizin temel bağışıklığın  bilinip yayılması için halkın  - sağlam temelli – umuduna  dayalı hiçbirşeyi araştırmamış olmanız. dikkat çekicidir..Bu her şeyden önce sürü bağışıklığı için geçerlidir (örneğin bkz.
24 Haziran 2020 tarihli NDR podcast'i, Coronavirus Güncelleme No. 49, transkript s.9: Bize
Sürü bağışıklığı hala çok uzakta; 5 Mayıs 2020 tarihli NDR podcast, Koronavirüs Güncelleme No. 38, transkript s. 2 :  Halkın:% 70'inin sürü bağışıklığına ulaşmak için bağışık olması gerekir,ve o zaman bile enfeksiyonlar durmaz, bu sadece zirveydi, ancak - sonuçta kabul edilir ki  - diğer faktörlere de bağlı olarak % 70'in altında elde edilebilir; 20 Nisan 2020 tarihli NDR podcasti, Coronavirus Güncelleme No. 33: sürü bağışıklığına  hiç de yakın yaklaşmadık). ama aynı zamanda T-hücre bağışıklığı için: Burada farklı araştırma sonuçlarına atıfta bulunuyorsunuz, ancak bir T-hücresi bağışıklığının % 30'luk bir
diğer insan korona virüsleriyle önceki karşılaşmalardan oluştuğu görüşünü doğru bir sav olmadığını söylüyorsunuz  (Ş.Ş. notu: Prof. Drosten başka konukların da nisan ayındaki o başka bir televizyon programında, Çocuklarda bulaştırmanın az olduğunu, bunun nedeninin de belki daha önce geçirmiş oldukları Corona virüsünden dolayı olabileceğini belirtmişti
(13 Ekim 2020 tarihli NDR Podcast, Coronavirus Güncelleme No. 60, transkript s.7). Aynı noktada (ibid. Transkript s. 2) immünolojik olarak virüse karşı korumalı olmadığımızı iddia ediyorsunuz.
Sizin savunduğunuz bulgular dışındakini göz ardı edip, temel bağışıklığın uzun zamandır var olduğunu görmezden geliyorsunuz.
Semptomsuz bulaştırma tehlikesi
Bu noktada, özellikle ciddi ve önemli bir suistimale dayalı bir yanlış davranış  yükü altındasınız . Açıkça söylemek gerekirse: Çin kaynaklı semptomsuz olduğu iddia edilen enfeksiyon kaynağının aslında çok semptomatik olduğunu kendiniz anladıktan sonra,
sadece siz ve ortak yazarlarınız için bunu açıklayarak verilen reaksiyon yeterli olurdu, ve bahsedilen örnek olay incelemesini hemen geri çekmiş olmalıydınız. . Bu çalışma New England Journal of Medicine'de Editöre mektup olarak gitmeyip, yayınlanmamalıydı. 
Çalışma şu anda 1000'den fazla kez alıntılanmıştır. Yani bu şekilde gerçek kanıtlara dayalı olmayan  bilgilerin yayılmasına yardımcı oldunuz. 
Görünüşe göre, insanların SARS CoV.-2 ile semptomsuz birbirlerine bulaşabilecekleri şeklindeki kasıtlı yanlış iddianıza veda etmemişsiniz. 
1 Kasım 2020'de ZDF'ye (https://www.zdf.de/nachrichten/panorama/coronavirus-drosten-ostern-100.html
 herkesin diğerine böyle bakması gerektiğini söylediniz;
“kişi kendisi enfekte olmuş gibi davranır ve başkalarını kendisinden korumak ister; aynı zamanda diğerinin enfekte olduğunu ve kendinizi ondan koruduğunuzu varsaymalıdır.” Bu şekilde, toplumda giderek artan bir şekilde saldırganlığa ve vahşete yol açan bir zihin tavrına sahip olunmasını körüklediniz: herkes herkesi yalnızca virüs taşıyıcısı olarak görür. Ve açıkça bunun doğru  olduğunu düşünüyorsunuz.
3.PCR testine dair
Yakın zamana kadar, bir PCR testi kullanarak COVID19 teşhisi konusundaki mevcut uygulamayı savunuyordunuz. Laboratuvar tıbbına çok aşinasınız, bu zaman zarfında
PCR testinin. Çoğalabilen virüsler ve cansız virüs parçaları,  ve bulaşma ile enfeksiyon arasında ayrım yapamayacağını bilmeniz gerekirdi. NDR podcast'inde gerçi  CT değeri ile bağlantılı olarak
1 Eylül 2020 tarihli (Koronavirüs Güncelleme No. 54, transkript s. 15),
Test sonucunun önemi viral yüke bağlı olduğunu belirttiniz.. Bununla birlikte, test reaktiflerinin ve makinelerin kalitesinde farklılıklar olduğundan, üst limit olarak Ct = 30'un ayarlanmasına karşı çıktınız. Siz de böylelikle Kabul ediyorsunuz bir 
pozitif test sonucu başka  pozitif test sonucuyla aynı değildir. Bu sonuca göre; 
Böyle bir testin sonucuna göre  teşhis konulamaz. . 
Ama sizin  o zaman  peki eylüldeki ifadeleriniz  ne olacak?
2020'den 7 Mayıs 2020'ye (Koronavirüs Güncelleme No. 39, transkript s. 3)
Ct = 25'i “sihirli sınır” olarak savunan bir çalışmaya işaret etmemiş miydiniz?
Aşağıdaki düşünce biçimiyle de  yanlış pozitif orandan şüphe uyandırıyorsunuz
(bkz. 2 Eylül 2020 tarihli Berliner Morgenpost, https://www.morgenpost.de/webwissen/article230318584/Falsch-positive-Erresult-bei-ausgeweiteten-CoronaTests.html
Çoğu zaman  ikinci bir test yapılır ve bu nedenle özgüllük 
% 99,99 olur , yanlış pozitif sonucu neredeyse imkansızdır, bu  şekilde siyaseti ve halkı kasıtlı olarak yanlış yönlendiriliyorsunuz. Çünkü ikinci testin yapılmasının sebebi  tam olarak yanlış pozitif sonucu elemek istediğiniz içindir. Bunun anlamı:
İkinci test negatifse, test sonucu da negatiftir veya  anlamlı değildir, ancak hiçbir şekilde  pozitif değildir. Ancak bundan kaçınılmaz olarak şu  ortaya  çıkar: İkinci test
yanlış pozitifse, tüm test yanlış pozitiftir. Ve aynı zamanda; birinci test yanlış ise 
 ve ikincisi gerçek pozitifi gösteriyorsa aynı durum sözkonusudur.  Bunun için her iki testin de pozitif olması gerekir ki tüm test sonucu pozitif olsun. . İşte bu yüzden her iki testin de gerçekten pozitif olması gerekiyor ki, böylece tüm test sonucu gerçekten olumlu olarak kabul edilebilir.
4.Kilitleme(lockdown) önerileriniz
Zaten 18 Mart 2020'de podcastde (Coronavirus Güncelleme No. 16, transkript s. 2) 
siz şiddetli ve keskin bir müdahale olmasını talep ettiniz. (ki bu sadece politik bir müdahale olacak)
SARS CoV-2'nin iddia edilen üstel yayılma oranın durdurımak için bunun gerekli olduğunu belirttiniz.   Ve 28 Ekim 2020'de ikinci kilitlemeye karar verilmeden kısa bir süre önce,
27 Ekim 2020 tarihli NDR podcast'inizde  (Koronavirüs Güncelleme No. 62):
vaka sayısı göz önüne alındığında politikacılara geçici bir tecrit önlemi alınmasını önerdiniz
(ibid. transkript s. 5); bu sadece belirli sayıdaki vakada  uygulanır, dediniz.
(ibid. transkript s. 6). Bunu yaparken, bugünün ilkbahardaki lockdownlarla  düşük insidans rakamlarına  dikkat çektiniz, Robert Koch Enstitüsü'nün figür ve grafiklerinin bile bu analizi desteklemediğini çok iyi bilmenize rağmen, 
Bu "vaka sayıları ", teşhis amaçlı uygulanan PCR testleri sonucundan başka bir şey değildir, değeri yoktur  ve önemli bir kısmı gittikçe daha fazla test edilmesinden dolayı ortaya çıkmaktadır.. 
Son birkaç haftada pozitif test sonuçlarının  test sonuçlarının  yükselmesi , manipülasyona yatkın Ct değeri açısından hiçbir şey açıklamıyor.  7 Mayıs 2020 deki Podcast'te kendi sunumunuzda, gerekli döngü sayısı arttıkça bir PCR testinin anlamlılığının ne kadar azaldığını tam olarak bildiğiniz, görülmektedir. Yine de   vlaaka sayılarının ne şekilde oluştuğunu sorgulamadan ikinci bir kapanmayı önerdiniz.
Yani siz  çok iyi biliyorsunuz ki,  işletmelerin varoluş tehdidi oluşturan kapanması, saf hava rezervasyonlarına göre??(tercümeyi beceremedim) -yani sayılar temelinde,-- hiçbir şekilde (tamamen bilim dışı olarak görülmelidir) bariz hata kaynaklarından arındırılamaz. Aynısı 
 özgürlük üzerindeki diğer kısıtlamalar - sokağa çıkma yasağı getirilmesi ve . 
"Corona alarm seviyesi " kırmızıya döndüğünde, daha sıkı maske gereksinimi için de geçerlidir. Ve bu istenmeyen gelişmeleri durdurmaya çalışmadınız , aksine cesaretlendiriniz.
Ayrıca. 6 Ekim 2020'de ZEIT ile yaptığınız bir röportajda,   anlamsız bir şekilde vaka sayısının üst üste  eklenmesini ve tamamen keyfi 7 günlük insidans değerlerinin politik olarak belirlenmesini savundunuz, çünkü  "yeni enfeksiyonlar" un gelişimini  erken bir aşamada fark edilebileceğinizi savundunuz (https: // www.zeit.de/wissen/2020-10/christiandrosten-corona-masshaben-neuinfektiven-herbst-winter-covid-19/komplettansicht

Zaten siz bilerek yanlış bir şekilde pozitif bir testi yeni bir enfeksiyonla eşitlediğiniz için, bu ifade yalnızca sizin düşüncenize göre, böyle bir denklemi tercih ettiğinizdendir.  
 Ama  bu şekilde "yeni enfeksiyonlar" - yani pozitif test sonuçlarının sayısındaki artışın tüm  enfeksiyon süreci ile ilgisi yoktur.
Genel olarak, gerçek oldukça farklı: Virüs değil, yalnızca hava rezervasyonları katlanarak yayılıyor. Virüsün kendisi tüm alana yayılamaz - tam olarak çünkü yayılma uzun süredir ilerledi ve temel bağışıklık popülasyonda uzun süredir mevcuttur.
Korona önlemlerinin ikincil hasarı mutlaka biliyorsunuz..Bununla birlikte, önlemlerin insan yaşamına yönelik diğer tehditlere karşı tartışmaları önemsemeden, 27 Ekim 2020'de yeni bir kilitlenme önerdiniz  ve  kişisel olarak Corona önlemlerinin neden olduğu tüm hasarlardan müştereken sorumlusunuz.
 14 Mayıs 2020 tarihli NDR podcast'inde (Koronavirüs Güncelleme No. 41, transkript s. 4) o kadar alaycı bir değerlendirme ile  ifade ettiniz ki, onu burada tam olarak aynı metni yeniden yayınlıyoruz. 
"Bu birkaç on binlerce kişinin ölümü , şiddetli bir grip mevsimi gibi bir şey olurdu.
.Ancak bunun, diğer yıllara kıyasla önemli ölçüde daha yüksek bir ölüm oranıyla karşılaştırılacağına inanıyorum. Bu, sağlığa olan ikincil zarar, çünkü insanlar hastalıktan dolayı hastaneye gitmiyor. Bu, tüm senaryolarda mevsimsel griple bir karşılaştırma yapamayacağımız anlamına gelir, ancak bunlar doğrudan virüsün neden olduğu saf vakalardır. Ve bu aşırı ölüm oranıyla yaptığımız şey değil, gribe oranla önemli ölçüde daha yüksek bir ölüm oranına sahip oluruz. " (“yani mevsimcel influenzadan çok daha tehlikelidir” demiş Drosten. daha önce de influenza tanındığı, hafife alındığı için, bu virüsüun de influenza gibi görülmesinin tehlikeli olabileceğinin, bundan dolayı insanların teste, hastaneye gitmekten çekineceğini belirtmiştir.Corona Ausschuss’un oturumlarında Dr. Wolfgang Wodarg’ın ve diğer uzmanların da belirttiği gibi. Kış grip vakalarının büyük bir kısmı influenzadandır, ama aynı zamanda corona virüsleri de üst solunum yolu hastalıklarına yol açmada yoğundur. (%7-17 çocuklarda- Glasgoz’daki istatistiklere göre. Aynı zamanda virüslerin eşzamanlı olarak vücutta var olduğu. Yani influenza ve corona virüsleri eşzamanlı olabilir.  
Şimdiye kadar genelde corona virüslerinin fazla tehlikeli olabileceği düşünülmediğinden- genelde göğüse inmiyormuş, boğaz, gırtlaktan aşağı inip çoğalmıyormuş. –Corona-Ausschuss’ds Tayland’da hekimlik yapan Dr. Ly’in söylediklerini de ayrıca tercüme edeceğim)
Basit  bir dille: Sadece ikincil hasar olduğunu bilmiyorsunuz, ona sahip oluyorsunuz
Ayrıca korona önlemleri nedeniyle ölenlere corona ölümleri olarak nitelendirilmesi  cüretinde bulunuyorsunuz. 
8 Aralık 2020 tarihli Leopoldina (hükümete danışmanlık yapan bilim eğitim  kurumudur; ) https://www.leopoldina.org/leopoldina-home/   kurumunun bildirisinin  imzacıları arasındasınız.
Bildiriye göre Noel'den sonra sıkı bir kilitlenme önerilir. İddia edilen eylem ihtiyacının açıklaması bile, tüm ortak imzacılar gibi, kendinizi kanıta dayalı bilimin ilkelerinden tamamen uzaklaştırdığınızı gösteriyor:
"Son 7 günde koronavirüs yol trafik kazalarıyla  nedeniyle 2019'a kıyasla daha fazla insan öldü
.
Belirleyici faktör "ile" edadıdır "An" = den, dan  .  edatı kullanılmaz.
corona ile  öldü, corona’dan öldü ayrımının yapılması baştan beri istenmektedir, Hamburg’da Robert Koch enstitüsü önermemesine rağmen otopsiler gerçekleştiren Prof. Püschel, da bunu sıkça dile getirmiştir. “Corona, Fehlalarm” kitabının yazarı mikrobiyolog, enfeksiyon empidemiyoloğu Prof. Sucharit Bhakdi de mart ayında  Başbakan Angela Merkel’a yazdığı açık mektupta bunu dile getirmiştir.Bununla birlikte, makalenin yazarları ölümler hakkında konuşurken SARS CoV-2'nin nedenselliğinin kanıtlanmamış olduğunu söylüyorlar. Metnin geri kalanıyla bağlantılı olarak .Bu paragrafta - klinikler kapasiteleri sınırında, sağlık otoriteleri aşırı yüklenmiş vb. – gibi bir çerçeveleme ile , sorunun kliniklerde COVID-19 ile ilgili olduğu algısı da oluşturuluyor.  bir şeyler yapmak. Durumun böyle olmadığına daha önce değinilmişti, mektubun 4'ü bölümünde değinilmişti.  Böyle bir yaklaşım, uzman siyasi tavsiye gerekliliğinden ışık yılı uzakta. Makalede Almanya ve İrlanda arasındaki "yeni enfeksiyonlar" karşılaştırılmakta ve , bu yine pozitif PCR testlerine dayanmaktadır ve test sonuçlarını yorumlamak için yeterli veri olmadan hiçbir ifade etmemektedir,  ayrıca enfeksiyon süreci hakkında hiçbir şey söylemiyor.
Podcast'te geçici bir mini lockdown sözde faydalarını öne çıkardınız. 
27 Ekim 2020 (Coronavirus Güncelleme No. 62, transkript s. 5 f.): 
Böyle bir önlem, topraklama yapmak için bir devre kesici olduğunu kanıtlayabilir
virüse kaybetti. O zaman bile herkes için net olmalıydı
orada kalmazdı - tam da çünkü kitle testlerinden eklenen vaka sayısı her zaman gerçeğe karşılık gelmeye bile başlamayan bir enfeksiyon sürecini simüle edecektir. Şimdi, Leopoldina makalenize göre, 10 Ocak 2021'e kadar sıkı bir tecrit, kurtuluşu getirecektir. Şimdi bunu kimin yapması gerekiyor?
Yapay olarak oluşturulan enfeksiyon sayılarının 11 Ocak 2020'den itibaren  tekrar düşeceğine 
İnanılacak mı? Robert Koch Enstitüsü, 45/2020 Sayılı Epidemiyolojik Bülten'de yayınladı.
(orada s. 20) haftalarca ve artan bir eğilimle, değerlendirilmemiş smear örneklerinin laboratuarlarda biriktiğini kabul etti - ki bu, semptomsuz insanların anlamsız toplu testleri göz önüne alındığında pek de şaşırtıcı değil. Bu testlerin sonuçları istenilen herhangi bir zamanda pozitif test sonuçları üretmeye devam etmek için da kullanılacak, ve bundan yola çıkarak 
 nüfusu ve Alman ekonomisini zora sokan nihai yıkım sürüklenilecek.
8 Aralık 2020 tarihli Leopoldina belgesini birlikte imzaladınız. Siz de  
içerikten tamamen sorumlusunuz . Kilitleme önerileri şöyleydi:
Gerçek olsun, haftalarca süren yoksunluktan sonra insanlara kurtuluş sözü vermeyi asla amaçlamadı. (Bu belge, tüm tedbirler için temel teşkil etmektedir. Leopoldina’nın bu tutumunu protesto ederek Tübingenli Prof. Thomas Aigner Leopolda’daki görevinden istifa etmiştir.Leopoldina’nın hükümet içindeki uzantıları da Corona-Ausschuss’da dile getirilmiştir)
Sizler hepimizi  çıkmaza sürüklüyorsunuz - dünya çapında, sadece Almanya'da değil -
Kasıtlı olarak ahlaka aykırı zarar anlamında kasıtlı olarak yanlış tavsiyelerinizle , kalıcı olarak kilitlenme hedefleniyor ve bu nedenle ceza ve medeni hukuk kapsamında tazminat  talep edilecektir.
 
Sayfa 16/18
5. Nedensellik ve isnat
Bu tür bir hasar için kişisel sorumluluğunuzu kabul etmemeniz, mümkün değil. .
 Siz değil, ama seçilmiş politikacılar ve buna uygun olarak resmi   yetkililer, tüm bu mahkumiyet tedbirlerine karar verdiler, diyebilirsiniz. .
Ama daha çok bu  hasar tutarlı bir şekilde işiniz olarak size atfedilmeli. Tavsiyelerinizin siyasi karar vericiler üzerinde belirleyici bir etkiye sahip ve bu karar vericilerin sizi
bu nedenle, SARS'ın riskini kendileri göremeyecekleri için sizi danışman olarak seçtiler ki, 
CoV-2'yi doğru şekilde değerlendirilsin.  Kesin, doğru  bilgi  vermek, her siyasi danışmanın görevi.
Korona durumuyla ilgili yanlış iddialarınızın etkisini gösteriyor.
özellikle mahkemeler  söz konusu olduğunda: ağzınızdan çıkanlar incelenmeden kabul edilmiş. 28 Temmuz'da, SARS CoV-2'nin gerçekten önemli bir yaygınlığının olmadığı bir zamanda, OVG Münster Oberverwaltungsgericht Münster (13 B 675 / 20NE) hala bize tamamen ölçülmeden, sağlık sistemlerinin aşırı yüklenmesini önlemek önemlidir, sonucuna vardı. 
 4.Aralık 2020, OVG Bremen (1 B 385/20) bizi, semptomsuz olarak enfekte kişilerin özellikle tehlikeli olduğuna bir kez daha inandırmak istedi. Bu iki örnek iç karartıcı bir bulguyu göstermektedir:
Hiç kimse - şimdiye kadar - genel nüfusu ve özellikle kilitleme politikasının altında yatan yanlış bilgilendirmeden korumadı.
Ve bu yanlış bilgilerden, yöneticilerin tavsiyelerden sorumlu olan sizsiniz.
Hem cezai hem de medeni olan en çok, kişisel olarak en çok  sorumlu  olan sizsiniz. .
Yukarıda açıklanan hasara ilişkin kişisel sorumluluğunuz vardır,  bu yargısal delil toplama sırasında - politik karar vericilerin korona krizini hedefli bir şekilde kötüye kullanıp enfeksiyondan korunma kisvesi altında bir gündemi Agenda uyguladığı ortaya çıksa bile, ki bunun  (iddia edilen) bir pandeminin kontrol altına alınmasıyla hiçbir ilgisi yoktur ve bu karar vericiler, mesleki uzmanlıklarını yalnızca gerçek niyetlerini gizlemek için yaptıkları işi görünürde meşrulaştırmak için kullanırlar. Çünkü bu durumda yukarıda belirtilen  asılsız iddialarda bulunarak 
§ 830 Abs. 2 BGB, § 27 Abs. 1 StGB'den çok sayıda kişinin zarara
İnsanlara - ve ayrıca müşterimizin hakkaniyetsiz   zararına – katkıda bulundunuz . Bu katkının,  olanlar üzerinde büyük etkisi oldu.
Çünkü
İnsanlar yalnızca hükümetlere ve yetkililere güvendi çünkü
risk değerlendirmesinin bilimsel olarak sağlam olduğuna inanıyorlardı. Ve bu
İnanan  insanlar tam olarak bu  yüzden bu güvene yatırım yaptı (tam doğru kelimeleri bulamadım)  .
Nihayetinde, sağlık yetkililerinin kitle testlerinin yapılıp, sonuçların ortaya çıkması ve temas takibine artık ayak uyduramayınca  ve böylece federal hükümete kaldıraç aracılığıyla bir bahane sunulması sizin  tavsiyeniz nedeniyle Temel Yasanın 35. maddesinin Bundeswehr'i (askeriye) temasları takip etmede kullanmak ve böylece ek olarak halkı korkutmak yoluna gidiliyor. Bundeswehr'in klasik müdahale yönetimi alanındaki bu konuşlandırılmasının hiçbir şekilde Temel Yasaya bağlı olmaması gerçeğinin yanı sıra, önerileriniz çok büyük bir senaryoyu destekledi, büyük endişeye nedenoldu. Federal hükümet, Bundeswehr'in konuşlandırılmasıyla ne kadarileri gidecek?  Bugün insanları takip eden aynı askerlerin (yani enfekte olduğu iddia edilen kişilerle iletişim kurduğu iddia edilen kişiler), federal hükümetin kışkırtmasıyla yarın insanlara daha da kötü saldırılar gerçekleştireceği niyetinden  endişelenmeli miyiz?
IV. Hukuki Sonuçlar
Şimdi el yazısı ile ve ayrıntılı olduğunu iddia etmeden öğrendiğimize göre, tavsiyenize göre, ilaç dışı müdahalelerin neden olduğu zararı listeledik.
Politikaya Corona krizi neden oldu, şimdi müvekkilimizin durumuna bir bakalım
Politikacılara kasıtlı olarak bilimsel temelsiz önerilerde bulunarak veya etkili bir konumdan bu tür önlemler için kampanya yaparak kasıtlı olarak ahlaka aykırı sittenwidrig  bir zarara neden oldunuz ve bu nedenle müşterimize 
§ 826 BGB, zaten meydana gelen zarardan sorumlusunuz.. Ayrıca siz 
kişisel olarak dünyaya verdiğiniz yanlış bilgileri düzeltmek ve bu şekilde müvekkilimizin daha fazla zarar görmesini önlemek için.
Zaten meydana gelen hasar birkaç yüz bin avroyu buluyor. Ve üzerinde
müşterimizin karaoke barının açılmasına izin verilmeyen her gün
hasar bu devam ediyor. Müşterimiz adına 
50.000 € tutarında kısmi bir meblağ talep ediyoruz. Müvekkilimizin bu tutarı elimize ödemesi için antetli kağıtta belirtilen banka hesabı müvekkilimize, yetki alma yetkisi bir avukat tarafından sigortalanmaktadır. Tarihine kadar ödemenizi bekliyoruz
22.12.2020
Müvekkilimiz, bunun ötesine geçen iddialarda bulunma hakkını saklı tutar
başlangıçta talep edilen miktarı aşabilir.
Siyasetten sorumlu kişilere ve kamuoyuna yapılan aşağıdaki ifadeleri de düzeltmenizi rica ediyoruz:
• SARS CoV-2'nin bunu yapabileceğine inanmak için hiçbir neden olmadığını netleştirin.
kontrol edilemeyen sayıda ölüme ve yoğun bakım hastalarına neden olur!
New England Journal of Medicine, Jan.
Dahil olduğunuz ve asemptomatik bir enfeksiyon riskini kanıtlaması beklenen Mart 2020, yanlış veri tabanına dayanmaktadır ve bu nedenle
çoktan geri çekilmeliydi!
• Pozitif bir PCR testinin aktif enfeksiyonu tespit etmediğini açıkça belirtin
ve bu nedenle tek başına bir COVID-19 teşhisi koymak için uygun değildir!
• Toplu özgürlük kısıtlamalarının, yayılmanın yayılmasını kontrol altına almak için herhangi bir şey yapacaklarını garanti etmediğini açıkça belirtin.
bariz bir şekilde büyük ikincil hasara neden olur!
Ayrıca gelecekte sizden aksi yönde herhangi bir beyanda bulunmaktan kaçınmanızı rica ediyoruz. Siyasetçilere artık bilimsel olarak yetersiz bilgi verilmemelidir. Ve halk artık bu tür bilgilerden dolayı rahatsız edilmemelidir.
22.12.2020
Bu mektuba ekli sona erme ve vazgeçme beyanını ve yükümlülük beyanını sunun.
COVID-19'un kasıtlı olarak yanlış risk değerlendirmesini sürdürdüğünüz her gün, işleri yalnızca daha da kötüleştirdiğinizi anlayın -
Bu ülkedeki sayısız insan için, ama aynı zamanda kendiniz için. Çünkü biz bu olacağız
Mektubu müşterileri temsil etmek isteyen tüm meslektaşlara ulaştırmak,
Corona önlemleri sonucunda zarar gören Yukarıda yapılan talebimize uymazsanız, yasal bir anlaşmazlık kaçınılmaz olacaktır. Bu anlaşmazlığın bir parçası olarak, tecrit ile ilgili tüm gerçekler, adli delillerin konusu olacak.
Daha fazla soru için hazırız.
Saygılarımla. 

Dr.Rainer Füllmich

Not; Bu durumla ilgili Prof. Drosten avukatları kanalıyla harekete geçmiştir.

https://2020news.de/drosten-stellt-sich-dem-kampf/

Prof. Drosten’ın PCR testlerini ortaklaşa birlikte geliştirdiği firma TIB-Molbiol un sahibi Olfert Landt pozitif test sonucu olanların muhtemelen yarısının enfekte olmadığını belirtmiştir. https://2020news.de/drosten-partner-landt-viele-infizierte-nicht-infektioes/

Ayrıca Prof. Drosten’ın hazırladığı PCR testleri, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edilmiş, Almanya dışında başka ülkelerde de bu testler kullanılmış. Bu testlerin 45 döngüye göre ayarlandığı, ve özellikle 30 döngüden sonra yanlış pozitif sonuç verdiği ortaya çıkmıştır.

Prof. Drosten’ın ayrıca PCR testleri kitlerine de temel teşkil eden yayın kurulunda olduğu bilim dergisinde yayınlanan araştırma raporuna göre, 22 bilim insanı bu çalışmada birçok hata olduğunu bulmuşlardır.

Kısa bir zamandan beri Corona-Ausschuss’un bir yayın organı şeklinde hareket eden 2020newsda dava ile ilgili yazı: https://2020news.de/die-drosten-bombe-und-ihre-folgen/

Ayrıca bilindiği gibi bu yıl Alman Cumhurbaşkanı tarafından Prof. Drosten’a bilim liyakat nişanı verilmiştir.

Prof. Drosten ile ilgili rubicon-news’ın da desteğiyle “meine Pandemie mit Professor Drosten” diye bir kitap yayınlanmıştır. KenFM’deki yazar ile röportajın linki: https://kenfm.de/meine-pandemie-mit-professor-drosten-rubikon/

Bonn Üniversitesinden Prof. Drosten’ın Charite Berlin’e atanmasıyla boşalan yere Prof. Hendrik Streeck geçmiştir ,Heinsberg araştırmasını yapmıştır(yüzeylerden virüsün bulaşmadığını ve ölüm oranının Johns Hopkins’in bildirdiğinden çok daha düşük olduğunu, sadece virologların değil, yoğun bakım uzmanlarının, sosyologların, birçok uzmanın birlikte çalışması gerektiğini, monotematik yaklaşılmaması gereğini dile getirmiştir.

Prof. Drosten ise, Prof. Streeck araştırmanın ara sonuçlarını basına açıkladığı için eleştiride bulunmuştur. Robert Koch Enstitüsü ve Prof. Drosten, gerek Prof. Püschel’in gerekse Prof. Streeck’in araştırmalarına konulan tavır ile adeta araştırmaların önünü kapamıştır.

Ayrıca Almanya’da çok iyi işleyen sentinel sisteminden de yararlanılmamıştır. Corona ile ilgili (Corona’dan, Corona ile gibi, ya da hastalık nasıl geçiriliyor) bilgilerin datalarının tutulması gereğini, ve bunu mevcut yapıyla kolay yapılabileceğini savununan sağlık müdürü görevden alınıp başka bir göreve gönderildi)

Son blok yazılarımda bu konular, çeşitli grafiklerle ele alınmıştır.Faydalınılacak linkler de bulunmaktadır.. https://www.sulesenol.com/egitim

Corona-Ausschuss’dan birkaç avukatın da Dr. Rainer Füllmich’in de bulunduğu, “die Basis” adında bir parti kurulmuştur. Ayrıca küçük küçük partiler kurulması hedeflenmektedir, bu alanda “team Freiheit” partisi örnektir.

Weimar mahkemesinden Corona tedbirlerinin ORANTISIZ, ZARAR VERİCİ, İNSAN ONURUNU zedeleyici olduğuna dair detaylı gerekçeli karar vardır .Fakat bu tek bir hakimin verdiği karar olduğu için muhtemelen emsal karar teşkil etmesi olasılığı düşüktür. Maalesef Almanya’da birçok anayasal hak askıya alınmıştır.

Hukukçular çeşitli şekilde bir araya gelip, Almanya’da tedbirlere itiraz etmekte, kamuoyunu aydınlatmaktadır. Aerzte für Aufklaerung avukatların birararaya gelmesi ile oluşmuştur. Şimdilik 150 avukat aktiftir.

Ayıca sadece Almanya’da değil, ABD ve Kanada’da, Avusturalya’da da davalar açılmaktadır. Kaliforniya’da da avukatlık yapan Dr. Rainer Füllmich ABD’de Robert F.Kennedy jr. un kurduğu Childrens Health Defance ile birlikte çalışmaktadır.

Corona-Ausschuss’da konuşulanları, raporları, haber ve makale şeklinde de yayınlayan, bazı haberlerin birçok dile çevrildiği sayfayıkurulduğu günden beri takip ediyorum. Şimdi de türkçe tercüme desteği vermek için yazdım.İlgilenenler Türkçeye çeviri desteği için başvurabilirler. https://2020news.de/

Bunun dışında bence önemli bir sayfa da, Paul Schreyer’in kurduğu multi-polar magazin. https://multipolar-magazin.de/

Ve en önemli kaynak: https://corona-ausschuss.de/

Şule Şenol 4.2.2021

Not: Dr. Rainer Füllmich’in Prof. Drosten’a yazısının tarihi 15.12.2020 dir. Tercümeyi ben gönüllü olarak bir araştırmacıya yaptım, yeni davalar için temel teşkil etmesi için benden istedi. Fakat başta bu konuyla ilgili çalışan doktorlar, bilim kurulu, hukukçular olmak üzere, Almanya, Avusturya, İsviçre gibi ülkelerde olan bitenden, araştırma, rapor ve davalardan haberdar olması lazım, ilgilenenlerle öğrendiğim diğer bilgileri de seve seve paylaşırım. Birçok bilgi de zaten bloğumda var.

Coronaloji.com ve coronagercegi.com gibi siteler de önemli paylaşımlarda bulunuyor, ama çok daha fazla bilginin, kaynakları ile birlikte gerekli yerlere ulaşması için çaba sarf etmeliyiz. Bu da bizim sorumluluğumuz.

Şule Şenol

https://www.sulesenol.com/post/%C3%B6nemli-corona-ausschuss-prof-drosten-pcr-asemptomatik-davalar

.

Bingür Sönmez Hakkında Suç Duyurusu Dilekçesi

Bingür Sönmez Hakkında Suç Duyurusu Dilekçesi

Sevgili arkadaşlar merhaba,

Yüce Allah’tan 2021 yılının “Özgürlüğe Uyanış” Yılı olmasını istiyorum. İnşallah olur.

Sizi “Uyanış Hareketine” katılmaya davet ediyorum. Şimdi tepkimizi göstermezsek, ileride göstereceğimiz tepkiler de işe yaramayacaktır.

Maske konusunda olayı tam olarak anlamadığımız ve dünyadan gelen bilgilere ulaşamadığımız için korku içinde kabullendik. Sonra maskenin bir “çöplük / pislik”  olduğunu ve virüslere karşı bizi korumadığını hatta öldürdüğünü öğrendiğimizde, yasaklar geldi sesimizi çıkartamadık. Artık maske takmayanlara öcü gözüyle bakar olundu. Maske takmayan binlerce kişiye ceza kesildi.

HES kodunu harika bir buluş olarak sundular ve HES kodu olmaz ise seyahat edemezsiniz, uçağa binemezsiniz “güvenliğiniz” bizim ve toplum için çok değerli dediler anlamadık. Bizi ve toplumu düşündüklerini zannettik. Şimdi HES kodu olmayanları resmi dairelere, şehir içi ulaşıma, hastanelere, muayenehanelere bile almıyorlar. AVM’lere almıyorlar. Yakında mahallemizdeki küçük marketlere de almadıklarında şaşırmayacağız.
Şimdi sırada o “muhteşem covid aşıları” geliyor. Aşı olmayanın HES koduna aşısız olduğu kaydedilecek ve bir de bakmışız ki artık sokağa bile çıkmamıza izin verilmeyecek. Ya şimdi eylem yapacağız ya da sıramızı bekleyeceğiz…

Bize dokunmayan yılan yaşasın diyenler, o yılanın daha güçlenerek saklandıkları yerde onları da bulacağından habersiz özgürce yaşayacaklarını zannediyorlar. O kaçınılmaz son ile bir gün kendileri de karşılaşacaklar.

Bizleri önce korkuttular sonra da güvenliğimiz için yavaş yavaş özgürlüğümüzü elimizden aldılar.

Bu bir ulusal güvenlik sorunudur. Uyanmak isteyenlere selam olsun… 

Her gün birer birer uyanan insanlar birlik olacak ve toplumsal hipnoz ile uykusunda olan sevdiklerini küresel güçlerin senaryosunu yazdığı oyundan uyandıracak. Haklı mücadelemizde tek kalırsak bizleri otorite sindirebilir ama birlik olup sayımızı artırırsak bize zarar veremezler. Kendi özgürlüğümüz ve sevdiklerimizin özgürlüğü için uykuda olan insanları uyandırmalıyız. Uyanmak istemeyen ölü canlara da yapacak bir şeyimiz yok.
Biz ancak diri canları uyarabiliriz / uyandırabiliriz. (Fatır Suresi 19.20.21.22. ayetlere bakınız)

Bir elin nesi var iki elin sesi var. Belki çoğunluk( %90) hemen uyanmayacak ama uyanan azınlığın (%10) manevi gücü diğerlerinin de uyanmasına yardım edecektir.

Covid Aşısı olmak isteyenler olabilir ve onların yaşam haklarına saygı duyuyoruz. Biz olmak istemiyoruz ve bizim de yaşam haklarımıza saygı duyulmasını istiyoruz. Bizim yaşam alanlarımızı ve anayasal haklarımızı sınırlamaya kimsenin hakkı yoktur.

İnsanların en temel ihtiyacı “hayatta kalma ihtiyacıdır.” En temel içgüdü hayatta kalmaktır. İnsanların hayatta kalabilmeleri için, bir işi olması, çalışabilmesi, üretebilmesi ve iş yapması gerekir. İhtiyacı olan parayı kazanabilmesi gerekir. Para kazanabilmesi için işe gidebilmesi, bir işinin olması, otobüse, uçağa binebilmesi, bankaya girebilmesi, markete ve hastaneye girebilmesi ve hatta resmi dairelere girebilmesi gerekir ki yaşayabilsin.

Covid aşısı olmak istemeyenlerin en temel ihtiyacı olan “ hayatta kalma, yaşama ihtiyacını” ellerinden alacaklarını söyleyen etiketli meşhur hekimler ile başlayan saldırı dalgası, gazeteciler ve diğer şahıslar ve kurumlar ile de davam ediyor ve böyle giderse etmeye devam edecektir.

Herkes sınırlarını / haddini bilmelidir.
Haddini/ Sınırlarını bilmeyen Bingür Sönmez isimli şahıs FOX televizyon kanalında şöyle konuşmuştu

Muhtemelen ocak ayı içerisinde herkese aşı yapılacak. Ama ‘Ben aşı yaptırmam’ diyenler birer vatan hainidir. Onlara kız bile vermeyeceğiz. Resmi daireye bile giremeyecekler. Okula gidemeyecekler. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok, kanun çıkarıp ‘Herkes yapacak’ deme şansımız yok. Ama kurallar koyacağız, nasıl sokağa çıkma yasağının kuralı var, aşıda da kural koyacağız. Devlet dairelerine giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar. Başka çaremiz yok.”

Bu şahıs ve buna benzer şahıs ve kurumlar kendileri gibi düşünmeyen insanlara hakaret etmiştir ve etmeye devam edeceklerdir. Bizler birlik olursak bu saldırıları yapamazlar.

31.12.2020 tarihinde bu şahıs hakkında Ankara Batı Adliyesine suç duyurusu dilekçemi verdim. İnşallah inceleme başlatılır ve bu şahıs hakkında dava açılır. 

Sizi haklı mücadelemize davet ediyorumGelin canlar birlik olalım. Birlikten kuvvet doğar. 

Örnek dilekçe ile lütfen sizde bu şahıs hakkında bulunduğunuz ilçe mahkemelerine suç duyurusunda bulunun. Yüzlerce insandan gelen dilekçeler ile savcılık makamları harekete geçecektir. Adalet inşallah sağlanacaktır. Birlik olmazsak bu insanlar bize tek kaldığımızda zarar verebilir. Birlik olup bizlere yapılan haksızlıklara anında yasal yolları ve haklarımızı kullanarak, cevap verirsek bu saldırıları yapamazlar.

Küresel güçlerin elinde olan Ana Akım Medyada bizim fikirlerimize yer vermiyorlar. Sosyal medyada yayınladığımız videoları kaldırıyorlar, sayfalarımızı kapattırıyorlar. Sadece bunlara bakarak bile aslında nasıl bizlerden KORKUYORLAR anlaşılabilir. Toplumsal uykuda olan insanların uyandırılmasını istemiyorlar.

Madem salgın var madem bu hastalık çok tehlikeli karşı görüşlerin de dinlenmesi gerekmez mi? Sözde “Bilim Kurulu” ve destekçilerinin çıktığı TV programlarına bizim gibi düşünen bilim insanlarını ya da bu konuda araştırma yapmış sade vatandaşları çıkartmıyorlar.

Gerçek bilim, sorgulayan insanların yapacağı bilimdir. Sorgulamamıza izin verilmiyorsa bu yalan bilimdir. Kendilerine ve bilimlerine güvenseler bizim gibi düşünenlerin fikirlerine de izin verecekleri programlar yaparlar ve işte o zaman halkımız gerçeği kendisi anlayacaktır.

Gerçekler; kolay, basit ve anlaşılırdır. Yalanlar ise zor, karmaşık ve anlaşılmazdır. 

Buradan yola çıkarak erdemli yaşayan 7 yaşındaki bir çocuk ile 70 yaşındaki olgun bir insan bile gerçeğin ne olduğunu hemen anlayabilir. Bu insana yüce Allah tarafından armağan edilmiş “Furkan” yani gerçek ile yalan arasındaki farkı anlayabilme yeteneğidir. ( Enfal Suresi 29. Ayete bakınız)

Toplumsal hipnoz ile uyutulan ( televizyonlar, haberler, siyaset, spor, şans oyunları, diziler ve diğerleri) insanın kafası önce saçma sapan bilgiler ile karıştırılmaktadır. Sunulan hastalık hakkında karmaşık, zor ve anlaşılamayan bilgiler medya tarafından korku ve o korkuyu destekleyen bilim insanları ile halka aktarılmaktadır. Karşı görüşlere yer verilmeden korku ekme işlemi devam etmektedir.

Onları ektiği korkuya karşılık biz cesaretle SEVGİ ekeceğiz. İnsan ne ekerse onu biçer…
Allah’ın izni ile biz bu işi sevgi ile çözeceğiz.

Erdemli yaşayan her insan iki farklı görüşü dinleyerek ya da seyrederek hemen gerçeğin ne olduğunu anlayabilir. Bu yaradılış hediyesi Furkan, insanlığın kurtuluşudur.

Tüm övgü, bize bilmediklerimizi öğreten yüce Allah’adır.

Selam ve sevgi ile…

Diş Hekimi Mahmut Demirkan

Ankara

Örnek Dilekçeye aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

Bingur-Sonmez-Hakkinda-Suc-Duyurusu-Ornek-Dilekce

İndir

(Bağlı Olduğunuz Adliyenin İsmi) … ADLİYESİ CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA,

Tarih: 31.12.2020

Şikayet Eden : … (TC: )

Adres:

Şüpheli : Prof. Dr. Bingür Sönmez / İstanbul

Konu : Şüphelinin katıldığı bir televizyon programında kullandığı ifadeler

Suç Tipleri : TCK-115_İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme

TCK-122_Nefret ve Ayrımcılık

TCK-123_Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma

TCK-216_Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

Açıklamalar :

– OLAYIN GEÇMİŞİ –

Sayın Savcım,

Şüpheli Prof. Dr. Bingür Sönmez, FOX TV adlı televizyon kanalında katıldığı programda, Corona Virüsü aşılarına ilişkin açıklama yaparken aynen şu ifadeleri kullanmıştır;

Muhtemelen ocak ayı içerisinde herkese aşı yapılacak. Ama ‘Ben aşı yaptırmam’ diyenler birer vatan hainidir. Onlara kız bile vermeyeceğiz. Resmi daireye bile giremeyecekler. Okula gidemeyecekler. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok, kanun çıkarıp ‘Herkes yapacak’ deme şansımız yok. Ama kurallar koyacağız, nasıl sokağa çıkma yasağının kuralı var, aşıda da kural koyacağız. Devlet dairelerine giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar. Başka çaremiz yok.”

Şüphelinin bu ifadeleri internet ortamında hızlı bir şekilde yayılmış ve kendisine Sosyal Medya üzerinden gelen tepkiler üzerine, Hürriyet Gazetesi’ne şu açıklamaları yapmıştır;

Pandemi döneminde herkesin aşı olması gerekir. Devlet herkesin aşılaması için bir kanun yapamaz. Ama aşıya zorlayabilir. Toplumun yüzde 70-80’i aşılanmadan aşı başarılı olamaz. Bunu anlatmak için televizyon programına katıldım. Aslında kimseye vatan haini demek istemedim. Aşı olmanın bir vatanseverlik olduğunu vurgulamak istedim. Bunun dışında diğer sözlerimi espri olarak söyledim. Açıklamalarım amacından saptırıldı. Kimseyi vatan hainliği ile itham etmiyorum. Ama aşı kampanyasına katılmak bir vatandaşlık görevidir. Bakanlığımızın da bu konuda çok katı kurallar koymasını bekliyorum.”

Şahsın özrü kabahatinden büyüktür. Milletin aklı ile dalga geçerek, milleti tekrardan aşağılama cesaretini göstermiştir.

Bu nedenle Şüphelinin sosyal medya üzerinde eleştirilmesi, bu eleştiri nedeniyle Şüphelinin yine alenen aşağılama ve ayrımcılık içeren ifadelerinin veya işbu suç duyurusuna cevaben yapacağı benzer savunmaların bir değeri yoktur ve olmayacaktır.

Sayım Savcım, bu şahıs TCK-115, TCK-122,TCK-123, TCK-216. Maddelerine göre suç işlemiştir.

Bu tarz konuşmaların toplumu “aşı olmak isteyenler ve aşı olmak istemeyenler” şeklinde ikiye böldüğü, ayrıştırdığı ve kutuplaştırdığı açıktır.

Bu tarz konuşmaları yapan şahıslar veya kurumlar hakkında gerekli tedbirler şimdiden alınmaz ise toplumda kin ve nefret duyguları körüklenecektir. Bu durumun da toplumu şiddete sevk edeceği açıktır.

Dolayısıyla, bu bir ulusal güvenlik sorunudur.

Sayın Savcılık Makamının da malumu olduğu üzere özellikle; Avrupa’nın Almanya, Fransa ve İngiltere gibi çeşitli ülkelerinde ve yine Amerika ve Kanada gibi gelişmiş (somut olay bakımından aşı geliştiren ülkelerde) sağlık tedbirlerinin “bağımsız olduğu” çeşitli nedenlerle kabul edilemeyen bilim kurulu ve resmi makam kararları sıklıkla protesto edilmektedir. (Aşı geliştirdiğini iddia eden Rusya ve Çin, yönetim tiplerinden dolayı protestolara sahne olamamaktadır.)

İşbu durum Sağlık Bakanının bilgisi dahilindedir. Bu nedenle tüm basın açıklamalarında, aşının zorunlu olmayacağını, ikna yolunun esas olduğunu ifade edegelmiştir. Buna rağmen, Şüpheli gibi “itibarlı” etiket sahibi şahıslar tarafından toplumdaki henüz ikna olmamış kişiler ayrıştırılmakta, ötekileştirilmektedir. Söz konusu tedbirlerin uygulamada yol açtığı sıkıntılar sıklıkla medyanın da gündemine girmektedir. Örneğin, tek başına maskesiz olarak araç süren sürücüye kesilen cezanın orantılılık ilkesine aykırı olduğu, elde edilmesi hedeflenen menfaat ile öngörülen tedbirin dengeli olmadığı resmi makamlar tarafından da ifade edilmiştir.

Şüpheli şahıs ve benzer nitelikte açıklamalar yaparak toplumu bölmeyi hedefleyen, aklındaki soru işaretlerini henüz giderememiş masum vatandaşları ikinci sınıf vatandaş yerine koyarak “bölücük faaliyetleri” yürüten “asıl amacını gizleyen / kripto ” şahısların asıl amaçlarının kovuşturulması en azından soruşturulması bu nedenle elzemdir.

Savcılık Makamının yine malumu olduğu, Resmi makamlarca da çeşitli düzeylerde dillendirilen ve Ana Akım Medya tarafından sürekli ifade edildiği şekliyle “yeni normal” aynı zamanda yeni bir toplum düzenini ifade etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü eskiye dönüşün mümkün olmadığını, yeni salgınlara daima hazır olunması gerektiği yönünde açıklamalar yapmaktadır.

“Yeni Normal”, yeni bir toplum demektir. Dünya siyasal ve hukuki tarihinde bilinmektedir ki, Zaman içerisinde birçok dönüş yaşanmıştır. Orta Çağda feodalitenin yıkılmasından başlayarak, Fransız İhtilali ile gelen Cumhuriyetçiler ve Kralcılar, laikler ve dinciler çatışmaları, sonrasında etnik kökenli çatışmaları, kapitalist ve sosyalist devlet bloklarını ortaya çıkarmıştır. Hepsi kendi zamanında “yeni normal” olmuştur.

Bugünün ise “yeni normali” Devletler ve Devletlere “para karşılığı” hizmet sunan özel şirketlerin Devleti oluşturan sıradan bireyler üzerinde tam kontrol ve tam hakimiyetine götüren bir yoldur. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki tüm hakların, “özel sermayenin öngördüğü şekilde” kırpıldığı, yeniden şekillendirildiği, hatta tamamen ortadan kaldırıldığı bir döneme girilmiştir. Bu yeni döneme girişte elbette sancılar olacaktır.

Tüm bu açıklamalar, Şüphelinin ifadelerinin “basit birer espri olmadığı”, daha önceden düşünülmüş, belli bir zemin yoklaması, etki – tepki mekanizmalarının değerlendirilmesi gayesi ile olduğu ortadadır.

Gerçek vatanseverler, Savcılık Makamının takdirinde olduğu üzere, “birkaç özel şahsa bağlı şirketlerin” yaptığı bilimsel çalışmalar değil, tam bağımsız bilim insanlarının yaptığı çalışmalar olacaktır. Ancak mevcut tedbirlerin her biri üzerinde ayrı ayrı tartışılmakta belli bir uzlaşı sağlanamamaktadır. Sağlık Bakanı, işbu durumun farkında olduğundan, halkı galeyana getirmemek için kelimeleri özenle seçerken Şüpheli bilerek isteyerek kasten seçtiği kelimelerle toplumu bölme, belli düşünceleri bastırma çabasına girmektedir.

Bugün Şüpheli şahsın beyanlarının tamamen karşılıksız bırakılması, yarın toplumun belli kesiminde büyük patlamalara sebebiyet verebilecektir.

Dolayısıyla, bu bir ulusal güvenlik sorunudur.

Sayın Savcım, işbu dosyayı ele alırken basit bir Şüphelinin ifadesi değil, kendi çocuklarınızın, sevdiklerinizin ve tüm dünyadaki özgür insanların yaşayacağı dünyayı şekillendirecek, kişilerin ifadesini alacaksınız.

Sayın Savcım, ya toplumun, “Alevi- Sünni” “Türk-Kürt” gibi “aşılı – aşısız” daha doğrusu “hemen itaat edenler” ve “yeni normalin asileri” gibi yeni tip bir bölünme ile karşı karşıya olduğunu sezgisel anlayışınızla göreceksiniz. Ya da bu şahısların ve kurumların davranışlarda şuanda ve geleceğe dair bir sakınca görmeyerek, Şüphelinin ifadesini dahi almadan kovuşturmaya yer olmadığı kararını vereceksiniz.

Bir olaya şahit oluruz ve o ana kaza denir. Her kaza / olay anında bir karar veririz. İşte kaderimiz o anda verdiğimiz karar ile şekillenir. İnsan ne ekerse onu biçer. Bu insanlar masum insanlar üzerine korku ile kötülük ekiyorlar. Sayıları az ve çoğunluk üzerinde hakimiyet kurmak adına korku ile kötülük ile insanları fakirlik ile korkutarak (Bakara Süresi 268. ve Hud Suresi 6. ayetlerine bakabilirsiniz) çoğunluğun içindeki sevgi ve pozitif enerjiyi korku ve negatif enerjiye değiştirmek istiyorlar.

Planları insanları köleleştirmektir. HES dijital bir tasmadır. İnsanları önce korkutuyorlar, sonra ayrıştırıyorlar, çatışma çıkartıyorlar karmaşa/ kaos çıkartarak kolluk kuvvetleri ile toplumu karşı karşıya getirmek istiyorlar. Ardından sıkıyönetim tedbirleri ile insanların özgürlüklerini ellerinden almayı planlamaktadırlar. Onların planı varsa yüce Allah’ın da bir planı vardır ve Allah hesabı çabuk görendir. (Enfal Suresi 30. Ayete bakabilirsiniz)

Ancak verilen karar ne yönde olursa olsun, bu kararın toplum üzerindeki “ağırlığını” çok da uzak olmayan bir gelecekte herkes görecektir.

Ben tarafımı belli etmek adına ve yüce Allah’a olan sorumluluk bilincim ile size bu şikayet dilekçesini hazırladım. Şahitliğimi doğru yapmak adına (Nisa Süresi 135. Ayete göre) görevimi yerine getirmenin huzur içerisindeyim. (Araf Suresi 163, 164, 165 ve 166. ayetlerine bakabilirsiniz.)

– DEĞERLENDİRME –

1. HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMA

1.1. Şüphelinin tüm beyanı hukuka aykırı içerikte olsa da, en önemli kısmı Anayasa’nın 17. Maddesi gereği anayasal hakkını kullanan vatandaşlara “vatan haini” denmesidir.

1.2. TCK_216. Maddesi Şüpheli şahsın ifadelerine ilişkin düzenleme getirmiştir ve aynen aşağıdaki şekildedir;

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

1.3. Bu konuda bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında şu ifadelere yer verilmiştir;

5237 sayılı TCK.nın 216 ncı maddesi dahi gözetildiğinde, somut olay yönünden aynı sonuca varılmakta, iç düzenlemeler ve Anayasa’nın 90. maddesi ışığında yargı organları için tek ölçüt olan “hukuksal bakış” açısıyla eylemin TCK.nın 312/2. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu ve yaptırım yönünden de orantılılığın ve ölçülülüğün gözetildiği açıktır.

Tüm bu hukuksal tesbit ve incelemeler karşısında sanığın seçtiği hedef kitle ve içerikle birlikte açıklamadaki özensizlik, aşağılayıcı üslup nazara alındığında yazının, halkın bir kesimini diğer kesime karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde düşmanlığa ve kin beslemeye açıkça tahrik ettiği ve bunu yaparken de şiddet içeren ifadeler kullandığı anlaşılmakla, genele yönelik ifadeler nedeniyle devletin müdahalesini bekleyen hedef kitlenin, düzene olan saygı ve bağlılığı nedeniyle karşı tepkisini göstermemesi veya gösterememesi hatta yasal yollara başvurmaması da yakın tarihimizdeki örnekler de hatırlandığında ortaya çıkan suçu kaldırmayacağından Yerel Mahkemenin mahkûmiyet kararı yerinde görülmekle Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.

(Yargıtay CGK, 2004/8-201 E., 2005/30 K., 15.03.2005)

1.4. Bu bilgiler ışığında bilinmelidir ki, aşı bir tıbbi müdahaledir. Tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartları bellidir. Bunlar, tıbbi müdahalenin yetkili kişi tarafından yapılması, tıbbi gereklilik (endikasyon) olması, tıbbi kural ve standartlara uyulması ama en önemlisi, Hasta Hakları Yönetmeliği 24. Maddesinde düzenlenen “aydınlatılmış onamdır.”

1.5. Covid aşılarının tıbbi standartları da halen daha belli değildir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiği Şüphelinin tamamen haksız bir ithamda bulunduğu, insanlara hakaret ettiği, toplumun geniş kesimlerinde yankı bulan “ covid aşısı yaptırmayanlara” karşı aşağılama hareketine bayraktarlık yaptığı ortadadır.

1.6. Zorunlu aşılar ve aşıların zorunlu kılınması hakkında, Şüphelinin de işinden dolayı çok iyi bilmesi gereken yakın tarihli Anayasa Mahkemesi kararının ilgili kısmı aşağıda paylaşılmıştır,

77. Zorunlu aşı uygulamasının kanuni temeli bağlamında Halk Sağlığı Kurumu tarafından gönderilen yazı içeriğinde belirtilen 1593 sayılı Kanun’un 57. ve 72. maddeleri ile Sağlık Bakanlığının 25/2/2008 tarihli ve 2008/4 sayılı Genelge’sinin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

78. 1593 sayılı Kanun’un 57. maddesinde belirli hastalık türleri sayılmış, 72 maddede ise 57. maddede zikredilen hastalıklardan birinin ortaya çıkması veya ortaya çıkmasından şüphe edilmesi durumunda bir kısım tedbire başvurulacağı belirtilmiş ve söz konusu tedbirler arasında hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı uygulanması şeklindeki tedbire de yer verilmiştir. İlgili Genelge’de ise gene bağışıklama programına ilişkin ilke ve usuller belirlenerek bebeklik dönemini de kapsayacak şekilde belirli yaş grupları için çeşitli periyotlar dâhilinde bazı aşıların uygulanmasına ilişkin esas ve usuller düzenlenmiştir. Söz konusu Genelge kapsamında yer verilen aşı türlerine bakıldığında 1593 sayılı Kanun’un 57. maddesinde tahdidi olarak sayılan hastalıklar için tatbiki öngörülenlerle sınırlı bir düzenleme olmadığı anlaşılmakta; başvurucuya tatbiki öngörülen aşılanıl da 1593 sayılı Kanun’un 57. maddesinde tahdidi olarak sayılan hastalıkları tam olarak karşılamadığı, bu kapsamda 57. maddede zikredilen hastalıklardan birinin ortaya çıkması veya ortaya çıkmasından şüphe edilmesi durumunda hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı uygulanması hususunu düzenleyen 72. madde hükmünün de başvuruya konu uygulamanın kanuni dayanağı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı: anlaşılmaktadır.

79. Bunun yanı sıra 1593 sayılı Kanun’da münferiden çiçek aşısının mecburi bir aşı olarak öngörüldüğü ve söz konusu yükümlülüğün zaman ve kişi grupları dikkate alınarak Kanun’un 88-94. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmektedir. Bunun dışındaki aşı uygulamasının Bakanlığın ilgili Genelge’si kapsamında ve belirlenen program çerçevesinde yapıldığı görülmekle birlikte genel ve zorunlu aşı uygulamasına dayanak oluşturacak bir kanun hükmünün mevcut olmadığı: anlaşılmaktadır.

80. Halk Sağlığı Kurumu tarafından gönderilen yazı içeriğinde belirtilen ve aşı uygulamasının kanuni dayanağı bağlamında yer verilerek halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi, sağlık için risk oluşturan faktörlerle mücadele edilmesi; bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar ve belirli hastalık ve risk gruplan ile ilgili izleme, inceleme, araştırma, bağışıklama ve kontrol çalışmaları yapılması görevini Halk Sağlığı Kurumuna verdiği belirtilen Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin de Anayasa’nın ikinci kısmının ikinci bölümünde yer alan bir temel hakka yönelik sınırlandırma ve müdahale açısından dayanak olamayacağı açıktır.

81. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

82. Açıklanan nedenlerle zorunlu aşı uygulaması bağlamında başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

(AYM, 2014/4077 Başvuru Numaralı, 29.06.2016 Tarihli Kararı)

2. DİĞER SUÇ TİPLERİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME

2.1. Şüphelinin ifadeleri aynı zamanda, TCK-115_İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme, TCK-122_Nefret ve Ayrımcılık, TCK-123_Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma suç tiplerine de uygunluk göstermektedir. Yukarıdaki izahat nedeniyle tekrardan uzun uzun her bir suç tipine uygun hareketler ifade edilmeyecek, ilgili mevzuat hükümleri gösterilmekle yetinilecektir. Bu bakımdan Şüpheli işbu sayılan her bir işlediği suç için ayrı ayrı cezalandırılmalıdır.

TCK-115_İnanç, Düşünce ve Kanaat Hürriyetinin Kullanılmasını Engelleme

(1)Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

TCK-122_Nefret ve Ayrımcılık

(1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;

a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,

b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,

c) Bir kişinin işe alınmasını,

d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

TCK-123_Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma

(1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

2.2. Diğer bir husus ise Şüphelinin kendini kanun koyucu ve/veya yürütme yerine koymasıdır. Şüphelinin kullandığı “Ama kurallar koyacağız, nasıl sokağa çıkma yasağının kuralı var, aşıda da kural koyacağız. Devlet dairelerine giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar.” İfadeleri bunu göstermektedir. Yine bu ifadeler, doğrudan doğruya, “aşılı – aşısız” ayrımının yapılmasına ve halkın birbirine düşman etme amacı taşımaktadır.

2.3. Şüpheli gibi kişiler tarafından, “toplumun yeni yeni sosyal sınıflara ayrılarak, terörize edilmesi, tıbbi müdahaleleri reddedenlerin düşman olarak gösterilmesi, vatandaşlar arasında kin ve nefret tohumlarının ekilmesi asla kabul edilemez. En azından Anayasası’nda; demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkelerine yer vermiş bir Devlet vatandaşları arasında.

2.4. Sayın Savcılık yapacağınız soruşturmanın sonucunda, tıbbi bir müdahale hakkında aklında soru işareti olan masum vatandaşları “vatan haini” olarak niteleyen Şüphelinin bu ifadeleri ile gerçek niyetinin ne olduğu ve neyi amaçladığı ortaya çıkacaktır. Her şeyden daha önemli insan sağlığını korumakla görevli, toplumun değerli mesleklerinden birini icra eden doktorların, tüm sağlık çalışanlarının ve Covid Aşısına karşı fikrini beyan eden herkesin, Şüphelinin ifadeleri nedeniyle halk önünde itibarsızlaştırılması kabul edilemez.

Bu suç duyurusu hem şahsım ve vatandaşlarımız adına olduğu kadar, aynı şekilde hem de “meslek itibarı zedelenen” tüm sağlık çalışanları adınadır.

Sebepler : 5237 Sayılı TCK, 5271 Sayılı CMK ve sair ilgili mevzuat.

Deliller :

1. Şüphelinin Fox TV kanalında yer alan ifadeleri

2. Bilirkişi İncelemesi

3. Her türlü kanuni delil

Netice ve Talep :

Yukarıda arz ve izah olunan ve Savcılık Makamının re’sen gözeteceği nedenlerle,

şüphelinin ifadeleri nedeniyle ortaya çıkan her bir suç tipine göre ayrı ayrı cezalandırılmasına,

muhakeme masraflarının şüpheli/sanık üzerinde bırakılmasına,

karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. (Tarih)

Şikayetçi

İsim Soyisim

İmza

belgeyi indirmek için tıklayınız

Wodarg/Yeadon Dilekçesi: Koronavirüs Aşı Deneyleri Derhal Durdurulsun

Wodarg/Yeadon Dilekçesi: Koronavirüs Aşı Deneyleri Derhal Durdurulsun

Dr. Wolfgang Wodarg

1 Aralık 2020 tarihinde Alman göğüs hastalıkları uzmanı ve eski halk sağlığı dairesi başkanı Wolfgang Wodarg ve Pfizer’ın eski Ar-Ge başkanı Dr. Michael Yeadon, Avrupa İlaç Dairesi’ne dilekçe ile başvurarak, SARS-CoV-2 için yürütülmekte olan tüm aşı deneylerinin, ancak bilhassa BioNtech/Pfizer aşı deneylerinin (EudraCT numarası 2020-002641-42) derhal durdurulması yönünde talepte bulunmuşlardır.

Dr. Wodarg ve Dr. Yeadon, aşı ve oluşturulmuş deney düzeneği ile ilgili olarak, gitgide artan sayıda saygın bilimadamınca işaret edilmekte olan ciddi güvenlik açıklarını gidermeye muktedir bir deney düzeneği geliştirilinceye dek, çalışmalara katılan gönüllülerin sağlık ve yaşamlarını korumak amacıyla deneylerin askıya alınması gerektiğini savunuyor.

Deneylerle ilgili bir başka sorunlu nokta da, böylesi ciddi bir çalışmada doğru sonuç vermediği bilinen PCR testinin kullanılıyor olması. İki uzman, PCR yerine Sanger sekanslama yönteminin kullanılması gerektiğinin altını çiziyor. Aşının Covid-19’dan korumadaki başarısına dair güvenilir açıklama yapmanın başka türlü imkanı bulunmadığını belirtiyorlar. Piyasadaki PCR testlerinin kalite bakımından oldukça geniş bir skalaya sahip olduğundan, bu şekilde ne hastalık riski ne de aşının varsa bir faydasını güvenilir şekilde değerlendirmek mümkün olmadığndan, bu şartlar altında tutup aşının insan üzerinde denenmesinin de ahlaki olmadığını vurguluyorlar.

Dr. Mike Yeadon

Dilekçede, geçmişte hayvanlar üzerinde yapılmış koronavirüs aşı deneylerinden gayet iyi bilinen riskler de şu şekilde özetleniyor:

  • Aşılamayla oluşan “nötralize etmeyen antikorlar”, denek daha sonra gerçek (“vahşi”) virüsle karşılaştığı takdirde bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesine yol açabiliyor. Antikor bağımlı amplifikasyon (antibody-dependent amplification, ADE) olarak tabir edilen bu durum, kedilerde yapılan koronavirüs aşılama çalışmalarından gayet iyi bilinmektedir de. Bu deneylerde, aşıyı başta gayet iyi tolere etmiş tüm kediler daha sonra vahşi virüsle temasta ölmüştür.
  • Aşılama ile SARS-CoV-2 “virüs”ünün “spike” proteinlerine karşı antikor yanıtı sağlanmaya çalışılmaktadır. Halbuki, bu proteinler arasında bulunan sinsitin homolog proteinleri, insan da dahil olmak üzere memeli canlılarda plasenta gelişimi için elzem proteinlerdir. SARS-CoV-2 için vurulacak aşının bağışıklık sisteminden sinsitin-1’e yönelik saldırı tetiklemeyeceği mutlak surette garanti altına alınmalıdır, aksi takdirde aşıyı olmuş kadınlarda geri döndürülüp döndürülemeyeceği belli olmayacak şekilde kısırlık hasıl olabilir.
  • BioNTech/Pfizer’ın mRNA aşısında polietilen glikol (PEG) bulunmaktadır. Bu maddenin insanların %70’inde antikor oluşumuna yol açtığı bilinmektedir, bu da aşı olunduğu takdirde çok sayıda insanda alerjik reaksiyon, hatta bazılarında ölümcül reaksiyonlar gelişebileceği anlamına gelir.
  • Bu kadar kısa tutulmuş deneylerle aşının etkisinin uzun vadede ne olacağını kestirmek hayli güçtür. Domuz gribi aşılaması sonrası yaşanan narkolepsi vakalarında olduğu gibi, aşıya verilecek acil durum ruhsatı ile birlikte milyonlarca sağlıklı insan kabul edilemez bir riskle karşı karşıya bırakılmış olacaktır. Tüm bu risklere rağmen BioNTech/Pfizer’ın, 1 Aralık 2020 itibariyle aşısına acil durum ruhsatı almak üzere başvuruda bulunmuş olduğu görülmektedir.

Bütününe şu adresten erişebileceğiniz dilekçede değinilen sorunlarla ilgili uzmanların endişesini paylaşan Avrupa vatandaşlarının Avrupa İlaç Dairesi’ne iletilmek üzere aşağıdaki email adreslerine şu hazır dilekçe formunu imzalayıp göndermeleri rica olunmaktadır:

Alıcı: [email protected], [email protected], [email protected]
Konu: Co-signing the petition of Dr. Wodarg, Germany, and Dr. Yeadon, UK, (submitted on 1-Dec-2020)

Dear Sir or Madam, I am hereby co-signing the petition of Dr. Wodarg and Dr. Yeadon to support their urgent request to stay the Phase III clinical trial(s) of BNT162b (EudraCT Number 2020-002641-42) and other clinical trials. The full text of the petition of Dr. Wodarg and Dr. Yeadon can be found here: https://2020news.de/wp-content/uploads/2020/12/Wodarg_Yeadon_EMA_Petition_Pfizer_Trial_FINAL_01DEC2020_EN_unsigned_with_Exhibits.pdf

I hereby respectfully request that EMA act on the petition of Dr. Wodarg and Dr. Yeadon immediately.

Regards,

AD/SOYAD