Kaynaklarla Corona- “Arkası yarın” yazı dizisi-2

Kaynaklarla Corona- “Arkası yarın” yazı dizisi-2

Bir önceki yazımda size araştırdığım, etkilendiğim, bilgilendiğim kaynakları paylaşacağımdan bahsetmiştim.

Sözlerine, araştırmalarına, çalışmalarına itibar ettiğim, mart ayından beri dünyada ana akım medyada yer bulamayan, ama çok izlenen, takip edilen kişileri kısaca sıralayacağım. Amacım verdiğim linklerle de, onlar ne söyleşmişler, ne gibi çalışmalar yapmışlar, nasıl biraraya gelip ortak ses olmaya çalışmışlar; işte bunları ortaya koymak.

Bu kişilerin fotoğraflarının da bu blogda yer almasına önem veriyorum. Çünkü fotoğraflar, görseller çok daha kolay hafızaya kazınıyor, hele hele tabii tekrarlanınca.

.

Önce şunu söyleyeyim, Almanca diline iyi hakim olduğumdan, uzun yıllar Avusturya ve Almanya’da yaşadığımdan, ve oralardaki gelişmeleri sürekli takip ettiğimden, biri 21, diğeri 31 yaşında olan kızlarım Alman eğitim sisteminin içinde yetiştiklerinden şimdiye kadar araştırmalarımı hep Almanca yaptım. Kısa bir süre öncesine kadar Avusturya vatandaşıydım ayrıca.

14 yıl Viyana’da yaşadım. Büyük kızım orada doğdu. 2005in aralık ayında kanserden ölen eşim Süha Şenol ile orada evlendik. Daha sonra Halle/Almanya’da yaşadık bir süre. 1998 den beri tekrar İstanbul’dayım. Farklı kültürleri,yapıları, politikaları tanıdım süreç içinde.

“Die Würde des Menschen ist unanstastbar= insanın onuru zedelenemez” Alman Anayasasının birinci maddesi, ve ben bunu hep çok önemsedim, ve konuyu hukuki, psikolojik ve sosyal boyutuyla ele almaya, irdelemeye, deşmeye çalışıyorum. Deşdikçe de, bundan bir- iki yıl önceye kadar edinmiş olduğum bilgilerde ne gibi eksikler olduğunu görüyorum.

31 ocak 2021, yani dün, Viyana’da Corona tedbirlerine karşı bir protesto vardı. İzin verilmedi protestoya. Ama yine de çok sayıda katılımcı ile protesto gerçekleşti. Polis toplananları dağıtmak istedi, fakat daha sonra bir ara polisin kasklarını indirip onlarla beraber yürüdüğünü gördük. Canlı yayından artık bunları görmek mümkün. Ana akım medyada ise Avrupa’da mayıs ayından beri süren protestolar yer bulmuyor, “protestocular için aşırı sağcılar, Naziler, komplo teorisyenleri, Covidiotlar, aşırı solcular, Reichsbürger, Aluhuttraeger, aşı karşıtları”gibi etiketlemelerle insanların Anayasal hak ve özgürlüklerine sahip çıkmaları hafife alınıyor baştan beri. (Araya karışan radikal gruplar olabilir tabii, ama bu her zaman olabilecek bir durumdur)

Viyana’da dün konuşma yapacağının duyurusu yapılmıştı çok önemsediğim Prof. Dr.Sucharit Bhakdi’nin (protesto yürüyüşüne birgün önce yasak getirilmiş, o yüzden Bhakdi de konuşma yapamamış olabilir, henüz bakamadım)

Benim bir dönem Avusturya vatandaşı olduğumdan dolayı pek de mutlu olduğum gibi, Tayland kökenli, 56 yıldır Almanya’da yaşamasına rağmen 3 sene önce Alman vatandaşı olan çok önemli bir bilim insanı Prof. Bhakdi. Mart 2020 den beri takip ettiğim, internette onlarca konuşmasını dinlediğim ,Mainz üniversitesinde çoğu virolog olan binlerce tıp öğrencisine eğitim vermiş mikrobiyolog, enfeksiyon epidemiyoloğu Prof. Dr. Sucharit Bhadi Almanya’dan ayrılmaya karar vermiş. Almanya’da demokrasinin işlemediğini, ifade özgürlüğünün kalmadığını, buna seyirci kalamayacağını söylüyor. (buna bilim özgürlüğü demek daha iyi olur, çünkü gerçek bilime, tecrübelere ve kanıta dayalı bilime değer vermiyor politikacılar ve medya)

Almanya’da 18 kasımda enfeksiyon koruma yasasındaki değiişiklik parlamentoda onay alınca, hükümet artık tek başına yetkili, ve Olağanüstü hali uzatmada da ve örneğin aşı gibi birçok başka konuda.

Almanya’daki Corona ile ilgili daha doğrusu hastalıklar ile ilgili nasıl bir sistem olduğunu söyleyeyim önce. Merkel hükümeti, Robert Koch enstitüsünün, Charite Berlin’den başvirolog, başdanışman Prof. Christian Drosten, Leopoldina-Ulusal Bilim Akademisinin danışmanlığında, onların tavsiyelerine dayanarak tedbirler, önlemler ile ilgili karar veriliyor. Ve medyada, hükümetin basın toplantılarında da onlar yer alıyor. Sağlık bakanı Jens Spahn (eğitimi sağlık üzerine değil, bankacılık üzerinedir) , Robert Koch enstitüsü(RKI) zaten hükümete bağlı, ABD nin CDC si (centers for disease for control and prevention, Hastalık kontrol ve koruma merkezi) RKI yıllardır hastalıklarla, virüslerle hastanelerden, doktorlardan detaylı veriler de orada toplanıyor, raporlar yayınlanıyor). Paul Ehrlich enstitüsünün, STIKO’nun ise aşılar, ilaçlarla ilgili büyük sorumluluğu var. (STIKO Aşılama Daimi Komitesi, Almanya’nın Berlin kentindeki Robert Koch Enstitüsü’nde, bağımsız Alman devletleri tarafından kullanılan aşılama programları için resmi öneriler sağlayan 18 üyeden oluşan bilimsel bir komitedir).

Benim dikkatimi çeken ise her yıl binlerce grip ölümünün gerçekleştiği grip sezonunda (2017-2018 25.000 ölü), covid-19 un gündeme oturduğu 2019/2020 yılında sadece 411 gripten ölüm vakası var RKI ye göre. Oysa çoğu influenza olduğu düşünülen grip sezonu ekim-mart ayları arasında, corona virüsleri ise kasım ortası ile nisan arasında. Grip aşıları da bir yıl önceki ve/veya erken en ağır vakaların yaşandığı kış grip sezonuna göre grip hasta ve ölümlerinin olduğu güney yarımküredeki ülkelerdeki verilere göre influenza virüslerine göre hazırlanıyor.

Almanya’da R- Wert dediğimiz bulaştırma değeri tüm kapanmaların, sert tedbirlerin alındığı dönemde 1 e 1 e düşüyor, yani bir kişi bir kişiye bulaştırıyor, yani tedbirler alınmadan bulaşı düşüyor ve oran küçük oynamalarla sabit kalıyor. RKI’nin web sitesinde de bu oranları günü gününe takip edebilirsiniz. Ayrıca: https://www.sulesenol.com/post/corona-influenza-vakalar-say%C4%B1lar

Nasıl oluyor da , esas influenza gripleri bitmeye yakınken ama yine gribal semptomlara yol açan Corona virüslerinin azalmasına/bitmesine 1-1,5 ay kala her yıl binlerce grip ölümü gerçekleşen Almanya’da sadece 411 grip ölüm vakası görülüyor?

Diyelim lock-down, maske, mesafe, hijyen tedbirleri işe yaradı da, covid-19 ile mücadele ederken, influenza vakaları da bitti, ama ekim 2019 dan beri gripten ölümler niye bu kadar azdı? Bu yıl niye influenza vakaları, ölümleri göremiyoruz?

Semptomu olup da, PCR pozitif çıkanlarda, başka virüs, bakteri aranıyor mu? İnfluenza virüsleri nerede? Corona virüsleri geçmiş yıllarda arandı mı?

Ya da semptomu olmayan kişilere eskiden test yapılıyor muydu örneğin influenza testi? Hatta semptomları olan kaç kişiye influenza testi yapılmasına gerek gördü doktorlar?

Tüm tıp eğitiminde önce muayene, hastayı dinleme, sonra gerekirse tahliller yapılması öğrenilmedi mi. Ve doktorun tedavi tavsiyesi, reçete yazması, ama hastanın tedavi konusunda kendi karar vermesi gerekmez mi?

PCR testleri teşhis için kullanılabilir mi?

Semptomu olmayanların hastalığı bulaştırdığı varsayımı neye dayanıyor?

Sayıları sürekli artan PCR testleri ile vakalar tespit edilerek, oluşturulan pandemide 2020 yılı Alman cumhurbaşkanı tarafından bilim liyakat nişanı da alan virolog Prof. Drosten’ın aldığı rolü, sustuğu, söylemediği, söyledikleri ile yanılttığı bilgileri de bir dahaki yazımda ele alacağım. Corona-ausschuss’dan avukat Dr. Rainer Füllmich bir müvekkili adına açtığı davanın gerekçelerin de açıklayan Prof. Drosten’a gönderilen tercüme ettiğim yazımı da ekleyeceğim.

Ama önceliğim , dediğim gibi, fikirlerine, duruşlarına, çalışmalarına büyük saygı duyduğum, ve çok şey öğrendiğim bilim insanları, düşünürler, yazarlar, gazeteciler.. ve oluşturulan birlikler.

İlk olarak Prof. Sucharit Bhakdi’yi tanıtmak isterim. Birkaç kısa Türkçe link var tabii, ama maalesef bunlar youtube gibi kanallardan kaldırılıyor. İlk türkçe videolardan https://www.bitchute.com/video/XCajxaF4qTm4/rof

Bhakdi, Almanya’da çok defa alternatif medya kanallarına(özgür medya kanalları demek daha doğru) çıktı. Avusturya’da ise Servus TV de de yer aldı. Bhakdi ilk olarak Almanya Başbakanı Angela Merkel’a yazdığı açık mektupla dikkati çekti. Prof. Bhakdi eşi Prof. Dr. Karina Reiss ile birlikte “Corona-Fehlalarm?? = Corona-yanlış alarm” kitabını yazdı, kitabın İngilizcesi de yayınlandı. https://www.youtube.com/watch?v=Pxyc3fTHi0I

Ben sadece bir arkadaşın gönderdiği birkaç sayfasını ve internetten indirdiğim başka sayfaları okudum, ama onlarca söyleşisini, konferansını izledim. Bence en önemlisi de, Macaristan’da doktorların çağrısı ile gittiği konferans, ve Bhakdi konferans sonucunda onların o zamana kadar virüs ve bulaşıcılığı ile ilgili algısının nasıl değiştiğini görmüş. Doktorların doğrudan Prof. Bhakdi gibi deneyimleri, tecrübeleri olanlardan öğrenecekleri çok şey var. Prof. Bhakdi Alman2009 H1N1 Domuz gribi zamanında (Almanya’da 255 kişi ölmüş) Dr. Wolfgang Wodarg ile birlikte hükümetlerin, Dünya sağlık örgütünün tutumunu, aşı politikalarını eleştiren eski SPD milletvekili, akciğer uzmanı, epidemiyolog, Avrupa Komisyonu sağlık komitesi nde ve ayrıca transparency görev yapmış halk sağlığı ve hijyen uzmanı . Zaten pandemi tanımı da 2009 da değiştirilmeseydi, bugün pandemi ilan edilemeyecekti. Pandemi ilan edilmesi için (Bu konu başlı başına detaylı ele alınması gerekir -Trust WHO ve Profiteure der Angst belgesellerinde de , Corona-Auschuss oturumlarında da detaylı ele alınıyor)

Ayrıca yine başka bir mikrobiyolog var ki, o da pandeminin başlangıcında yaptığı araştırmalara dayanarak covid-19un tehlikesinin ağır bir grip sezonundan daha fazla olmadığını belirtmişti. Stanford üniversitesinden Dr. John İoannidis. Dünyada, çalışmalarda en çok atıf yapılan bu bilim insanıymış kendisi , ve özellikle mevcut araştırmaları eleştirel değerlendirmeleri , düzeltmeleri ile ünlüymüş kendisi. Maalesef onun söylediklerini politikacılar değerlendirmedi. (Trump’ın son dönemde ABD de Dr. Scott Atlas onun çalışmalarının değerini ortaya koydu) https://www.youtube.com/watch?v=biC4nHPYtbA

2021 ocak ayında Stanford üniversitesinden mikrobiyolog ( aynı zamanda istatikçi) Prof. John İoannidis’in de içinde bulunduğu bir ekip, geniş kapsamlı bir çalışmada tüm kilitlenmelerin (lockdown) faydasının olmadığını ortaya koyuyor.

https://de.rt.com/international/111745-stanford-studie-belegt-unwirksamkeit-von-lockdown/

Bugün sadece 2 farklı ülkeden ayrı mikrobiyologdan çok kısa bahsettim. Ama onlarca tıp alanındaki bilim insanı, psikolog, filozof, yazar ve Corona-Ausschuss gibi oluşumlar tanıtılmayı bekliyor.

Sırada kimler var…Tabii ki Almanya’dan başta Dr. Wolfgang Wodarg, Prof. Hockertz, Dr. Bodo Schiffmann, Prof. Christian Schubert, Prof. Ulrike Kaemmerer, Prof. Hendrik Streeck, Prof. Klaus Püschel, Dr. Klaus Köhnlein, Dr. Margareta Griesz Brisson gibi isimler var. Ama aynı zamanda bir Türkçe isime de rastlıyoruz hem doktor hem homeopat, hem de beste yapıp şarkı söylüyor, Dr. Perin Dinekli

Avusturya’da: Dr. Raphaell Bonelli, biyolog Clemens Arvay

Düşünür, yazar, filozof: Peter Schreyer, Gunnar Kaiser, tarihçi Dr. Daniele Ganser

Ve en çok bilgi sahibi olduğum Corona Ausschuss (Corona komitesi) ve avukatları, ayrıca yine oturumlarda sıksık bağlanan Prof. Martin Schwab

Robert F. Kennedy’i, Yeni Zelandalı genç doktor Dr. Sam Bailey’i de, Pfizer’in eski başkan yardımcısı Michael Yeadon’u ise takip ediyorum,

Ayrıca tabii Great Barrington Declaration çok önemli. Almanya’da Aerzte für Aufklaerung, Anwaelte für Aufklaerung gibi oluşumlar da var.

ARKASI YARIN a

Sağlıkla, umutla kalın.

Şule Şenol 01.02.2021

Not: Benim değil, televizyona çıkan, sosyal medya hesaplarında binlerce takipcisi olan profesörlerin, bilim kurulunun, TTB nin de yukarıda verdiğim isim ve kurumları, son dönemdeki çalışmaları, tespitleri de bilmeleri halka da hükümete de sağlıklı bilgiler verebilmeleri için önemlidir.

Aşı Değil, Gen Terapisi!

Aşı Değil, Gen Terapisi!

Avukat Reiner Füllmich: “İnsanlar bu bir “aşı” bile değil, genetik deney diyorlar. Siz ne diyorsunuz?”

Prof. Dolores Cahill: 

“Evet, aşı kriterini karşıladığı söylenemez bunun, fakat aşıya bağlı olumsuz etkiler 3 dalga halinde gelecek bence: Birinci grup, aşılamadan sonraki 1 hafta içinde görülen anafilaksi tarzı olumsuz olayları kapsıyor, böyle bir durumda bu aşının ikinci dozunun verilmemesi gerekir. Birçoğunun 2 doz şeklinde uygulanması planlandı çünkü aşıların. Aşıda her ne mRNA kullanılmış olursa olsun, bu insanlar Şubat veya Mart 2021 veya bir sonraki yıl [ikinci doz aşıyla] bunu vücutlarına yeniden aldıklarında, esas olumsuz etkiler işte o zaman yaşanacak, çünkü hayvan deneylerinde görülen de oydu;

etmenle ikinci karşılaşmada hayvanların %20, %50’si veya tamamının öldüğü görülmüştü.

80 yaş üstündekilerden 1. dozda olumsuz etki yaşayacaklar bazı aşılar için %2.5 olarak belirlenmiş, yani her 40 kişide 1’i aşıdan dolayı çalışamaz veya normal hayatına devam edemez hale gelecek demektir.

2. aşılamada bu oran 10 kişide 1’e yükselebilir, fakat 80 veya 75 yaş üstündekilerin bu mRNA ile yeniden karşılaşmada %80’inin yaşam kısıtlayıcı olumsuz etki yaşayacağını yahut öleceğini düşünüyorum.

Diğer yaş grupları için bir şey öngörmek güç ama belki yarısı ağır yan etki yaşayacak.

Çünkü bu gen terapisi veya tıbbi cihazın yaptığı şey vücudunuzda kronik bir otoimmün hastalık yaratmak;

[fıstık alerjisine atıfla] fıstıkları vücuda enjekte etmek gibi düşünün bunu fakat tabii bilmiyorlar da enjekte edilenin ne olduğunu. Sonra gidip bir şeyle [virüs] karşılaştıklarında elbette olumsuz yanıt verecek vücut buna. Bu olumsuz yanıt da önce anafilaksi (yani alerjik tepki) ile başlayacak, ikinci dalgada da anafilaktik tepkiler görülecek ve fakat vücuda aldığın mRNA her neye karşıysa, bununla üçüncü karşılaşmada vücutta artık hafif şiddette otoimmün hastalık başlatmış olacaksın, bağışıklık kazanmakla filan alakası yok olayın.


Vücuda aldığın mRNA, virüs proteini yapmaya yarıyor ve sen genetiğiyle oynanmış bir organizmasın artık.

İmmün sistemin işi bulduğu virüs veya bakteriyi vücuttan atmak, oysa kendi bedenin, bizzatihi hücrelerin imal ediyor bu virüsleri artık ve yine kendi bedenin bu hücrelere savaş açmak zorunda şimdi ve hafif çaplı bir otoimmün hastalığa sahipsin artık. 

Şubat veya Mart gibi bu virüsle yeniden karşılaşman, immün sisteminin virüsten kurtulmak için uyarılmış olması demek. Oysa bakacak ki aynı virüs proteinleri senin hücrelerinde, organlarında cirit atıyor, immün sistemin eli mahkum, kendi organlarına saldırmaya başlayacak. 1 hafta içinde organ yetmezliğine girmen demek bu, zira kendi immün sistemin kendi organlarını öldürmekle meşgul. Bu durumu yaşayan hastalarda önce sepsis baş gösterecek, bir-iki hafta kadar bu tabloda kaldıktan sonra da organ yetmezliğinden ölecekler.   

Yaşlıların durumundaysa, zaten bir veya iki eşlikçi hastalıkları bulunduğundan bu insanlar immün sistemin randımanlı çalışması için gerekli enerjiye de sahip olmayacaklar ve vücutta süregiden tüm işlemlerden bitap düşüp, fizikman tükenecekler. Bedenlerinin her bir hücresi bu mRNA’yı taşıdığından gidişatı durdurmanın pek bir yolu da yok ve kalp, dalak, ciğerler, karaciğer … birbiri ardına iflas edecek bu mücadelede, çünkü vücudunda bu mRNA’nın protein yapmadığı hücren yok! 

İşte o yüzden acilen, özellikle de bakım evlerindeki yaşlılara vurulan aşı viyallerinden her 100 veya 200’ünden 1’ini alıp muhafaza edeceğimiz bir depo oluşturmamız elzem. Rasgele seçilmiş aşı viyallerini tutacak bir biyolojik depo gibi bir şeyimiz olacak ki, insanlar patır patır ölmeye başladığında açıp bakabilelim bu aşıların içinde tam olarak ne varmış. Hatta bunu şimdi yapıyor olmamız lazım, çünkü verilen aşılarda yalnız korona değil, birden fazla mRNA bulunuyor olabilir. Bilmem anlatabildim mi? Aşıdaki mRNA’nın dizilimini çıkarmamız lazım ki, tutup influenza (grip) veya başka doğal virüslerin genetik materyalini de koymuşlarsa aşıya, insanların immün sistemlerini dolaşımdaki diğer doğal virüslere karşı da uyarmış oluyorlar çünkü, bunu anlayabilelim. Hiç vakit kaybetmeden bir kalite kontrol sistemi oluşturulmalı, doktorların rasgele, uyguladıkları her 100 aşıdan 1’ini depoya teslim etmeleri sağlanmalı ki benim gibi birileri gidip forensik inceleme yapabilsin, bu viyallerde ne var ne yok görülebilsin. Yaşlılar ölmeye başladığında bu aşılarda ne kullanıldığını bilebilmemiz lazım çünkü.

Sonuç olarak, kesinlikle tehlikeli bir gen terapisidir bu ve yaşlı insanlara verilmemelidir.”

İngilizcesi:

Reiner Füllmich: “People say it’s not even a vaccination, it’s a genetic experiment. What do you think?”

Prof. Dolores Cahill:  

“Yeah, so it doesn’t really meet the criteria. But I suppose there are 3 waves of adverse events. Right? There is the adverse events which is more or less like anaphylaxis in the first week. The these vaccines shouldn’t be given in second dose. You know? So I know they’ve planned a lot of them as 2 vaccinations. But the real adverse events will happen, whatever the mRNA is in the vaccine, that when the person comes across that, it could be in February-March, 2021 or a year later, that would be when in the animal studies maybe 20%, 50% or all of the animals died. So I’m also saying that people over 80 who get these between the combination of the first adverse events, which is about 2.5 % in some vaccines, (1 in 40 people) adverse events 

where they’re not able to function or work or live life normally, the second vaccination it could be 1 in 10, but for the over 80 year olds, or 75 year olds, I would think that about 80% of them, 

will have life limiting adverse events or die, when they come across the mRNA again, and for others it’s hard to know, it could be half of the people  will be severely, and what it does is, this gene therapy or medical device is actually setting up, an autoimmune disease, chronically, that’s what it’s setting up, so it’s a bit like injecting peanuts, you know, but they don’t know what it is, and you come across sth and then you go into your adverse events. And the adverse events is you start this anaphylaxis first, the first wave, anaphylaxis, allergic reaction, the second wave, but the third reaction when you come across whatever the mRNA is against, you have stimulated your immune system to a low-grade auto-immune disease, not immunity, to yourself, because the mRNA is expressing a viral protein, you make yourself a genetically modified organism, so the immune system is meant to push the viruses out or the bacteria, but you actually see it in your body, in your cells, the autoimmune disease is attacking yourself low-grade, when you come across the virus, say-February-March, that stimulates the immune system to get rid of the virus, but then it suddenly sees that you have viral proteins in your cells and in your organs, your immune system attacks your own organs, you then after a about a week of that go into organ failure, because your immune system is killing your own organs, and those patients will present as sepsis initially for another week or two, and then will die from organ failure.

And while the elderly die, is that when you have one or more comorbidities, the energy that the immune system requires to boost your immune system will make them very tired, and exhausted, and then they just don’t have the capacity if they have underlying conditions for the immune system–well, you know normally, because this mRNA is in every cell of their body, it’s almost unstoppable because each time they destroy let’s say the heart, or the spleen, you know the lungs or the liver, the mRNA is expressing the protein in every cell, so, just as a solution what we urgently need ia a repository like every 1 in a 100, or 1 in 200 vials that are injected especially into the elderly in the care homes, they need to be stored in a bio-repository of the vaccine vials randomly, so that when the people start to die we can actually see what is in this vaccine, or we should be doing it now, so that– I am concerned that maybe there are multiple mRNAs in this vaccine and not just something for the corona. You know? We should be sequencing the mRNA, because if it was influenza as well or other viruses, we would be priming these people to the natural viruses that are circulating. So there needs to urgently be quality control, random, for doctors to be required to give 1 in a 100 to repository, and someone like me could forensically analyse what’s in these vaccine vials, so that when the elderly start dying, we will know, you know, we should be knowing now what’s in them.

So, it’s absolutely a dangerous gene therapy, should not be given to the elderly.”      

PUBLISH OR PERISH (YAYINLA VEYA MAHVOL) ÇİÇEK VE AIDS BAĞLANTISI

PUBLISH OR PERISH (YAYINLA VEYA MAHVOL) ÇİÇEK VE AIDS BAĞLANTISI

Muhterem okuyucular, bildiğiniz gibi çocuk sağlığı ve hastalıkları ihtisasımı Hacettepe ekolünün kurduğu Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapmak nasib oldu.

İlk başladığımda başasistan olup nöbet listesini hazırlayan, Allah selamet versin değerli ağabeyim Yakup Aslan, elime aylık nöbet listesini verdiğinde, listenin çömez kısmında adımın yukardan aşağıya 16 defa yer aldığını gördüm ve sordum, gün aşırı nöbet bu muymuş? Nöbet ertesi izinliyim değil mi? Hoh hoh diye güldü, ‘nöbetten sonraki gün de çalışmaya devam edeceksin’!

Anabilim dalı başkanımız ise o dönem ülkemizin en genç ve alımlı profesörü olan muhterem hocam Hilal Mocan idi ve başlıkdaki akademik kariyerin en mühim unsuru olan ‘Publish or Perish’ sözünü de ondan öğrenmiştim.

AŞILARLA HASTALIKLAR ORTADAN KALDIRILDI (MI?)

Bunları neden anlatdığıma gelince, yıllardır, aşıların nasıl olup da yenidoğmuş bir bebeğe daha anasını emmeden yapıldığının akademik arka planını okurken, karşıma çıkan ve aslında koca bir yalandan başka bir şey olmayan ‘AŞILARLA HASTALIKLAR ORTADAN KALDIRILDI’ aforizmasıdır.

Bu cümlenin arkasından hiç bir referans verilmez, örnek olarak da sadece çiçek hastalığı verilir.

Çiçeğin sadece 20. Asırda 300 milyondan fazla insan öldürdüğünü bizatihi hadisenin kahramanları olan Koprowski ve Henderson tarafından uydurulmuş dur (1). Wiki’deki o meş’um resimdeki (Resim) bahtsız Bangladeş’li müslüman çocuk kuvvetle muhtemeldir ki bir interferonopati olup, Fenner’in kitabında (2) okuduğumu ve eradikasyon programı için uygulanan aşıdan sonra gelişdiğini anlatsam herhalde inanmazsınız (linkde pdf’si var).

Resim: Çocuğun bütün vücudunu kaplayan çiçek lezyonlarına rağmen, malnutrisyon ve ateş emaresi dalgınlık görünmüyor.

Esasen bir akademisyen olarak konuyu iyice tekamül ettirip öyle kaleme almayı düşünüyordum, ama gidişat benden evvel bombanın patlayacağını hissettiriyor, bu sebeple perish yerine publish’i tercih edip bu yazıyı dikkatinize sunuyorum ya nasib! Bu noktada 2120 civarında kıyametin kopacağını iddia eden arkadaşlara naçizane hatırlatmak isterim, gaybı yalnız Hz. Allah cc bilir.

Biliyorsunuz bir yılı aşkın bir süredir, tarihde daha evvel hiç yaşanmamış bir salgın ve buna bağlı sosyoekonomik hadiseler yaşanıyor. Evvela ard arda SARS, MERS, ZIKA, H1N1 gibi salgınlardan sonra bu defa daha ciddî bir etki husule getiren SARS-Cov-2 sebebi ile evlere kapanmak zorunda kalındı.

Haziran 2020’de de Dünya Ekonomik Forumunda ‘Great Reset-büyük sıfırlama’ gündeme getirildi (3). Bir taşla kuş katliamı yapmayı iyi bilen bir mekanizma mazlumları daha da ezerek borçlarını sıfırlamayı açıkça bu salgın yardımı ile yapılacak herhalde.

ABD’de çalışan Türk kökenli bir virologun SARS-Cov-2’de insan eli ile HIV sekansı konulamayacağını iddia ettiğini de görünce de iyice canım sıkıldı. Değerli okuyucular şu anda biyoteknolojinin ulaştığı yeri tahayyül bile edemezsiniz, virüs mühendisliği buna tipik örnektir (4).

ÇİÇEK (SMALLPOX)

Gelelim daha evvel de bahsetmek istediğimi yazdığım Smallpox yani kadîm ‘çiçek’ hastalığına!

Baltimore tasnîfine göre bir dsDNA virüsü olup tehlikeli olan tipi variola’dır (majör), minoru diğer poxvirüslar husule getirir, ve umumiyetle virüs tiplendirmenin yapılamadığı eski zamanlarda salgınlar minör tipinde idi (5). Jenner’in meşhur aşısı ise cowpox/horsepox, tetanoz ve diğer pek çok şeyin karışımı bir çorba idi (6).

Bizatihi kanun zoru ile uygulanan aşının bilhassa İngiltere’de çiçek salgınları yaptığını daha evvel yazmıştım, Osmanlı döneminde kazıklı humma denilen tetanozun da muhtemelen ilk defa çiçek aşılarından sonra görülmesi de, aşı denilen çorbaların insanlara uygulanmasından kaynaklanmada idi (6, 7).


Mikrop Avcıları

Burada kısa bir parantez açalım; altı numaralı kaynak ülkemizde unutulmuş bir kitaptır. ‘Mikrop Avcıları’ 1926’da mikrobiyolog Paul de Kruif tarafından 13 meşhur mikrop kâşifinin hikayesi anlatılmaktadır, son bir kaç tanesini yazar şahsen tanıdığını yazmışdır. Bu kitaptan yeni haberim oldu ve hemen okudum. Aşı çorbasını (!), meşhur Pasteur ve Koch’un aşı denemelerinin kötü neticelerini vs okuyun, tavsiye ederim. Tabii kitabı ancak sahaflarda bulabilirsiniz.

Yazarın önemli bir hususiyeti ise, daha evvel Rockefeller Tıbbının hikayesini anlatmış olduğum yazılarda bahsettiğim meşhur Flexner raporunu yazan adamla çatışması neticesinde çalıştığı Rockefeller Institute’den istifa edip bu kitabı kaleme alması (8,9). Acaba müteveffa, Landsteiner ve polio hikayesinin aslını biliyor olmasın?

Kitabın ehemmiyetini ise ‘mikrobiyal moleküler patojenez’in babası kabul edilen Stanley Falkow’un mikrobiyolog olmasına yol açması göstermekdedir (10).

HENDERSON VE BREMAN

Meş’um Dünya Sağlık Örgütü (!) halen hayatta olan (92 yaşında, nasıl bu kadar yaşıyorlar acaba, Hayflick’e sormak lazım) elemanı Joel Breman’a yazdırdığı ve altına bizim haberimiz olmadan alıntı bile yapılamaz dediği ve dünya tarihinde ilk defa bir hastalığın eradike edildiği yani, kökü kazındı denilen yazısında eradikasyonun hikayesi anlatılmakda (11). İlginenlerin, bilhassa enfeksiyoncu ve mikrobiyologların (ki, onları ne kadar sevdiğimi yıllar evvel anlatmışdım (12)) okumasını tavsiye ederim.

Bu yazıda açıkça smallpox’un hayvan rezervuarı olmadığı, insandan insana geçdiğini, kronik taşıyıcılık durumu olmadığını, aşısının sıcakta dayanıklı olduğunu, hastaların kolaylıkla klinik belirtiler sayesinde takib edilebildiği için eradike edilme hedefine çok uygun olduğu belirtilmiş (11).

Daha mühimi 1967’de 131bin rapor edilmiş vaka (ölüm değil, ki bunların ekserisi varola minör olmalı) halbuki kendileri sadece o yıl için (tekrar ediyorum 1967 için) 10-15 milyon olduğunu tahmin ettiklerini söylüyor. Yukarda 20. Asır için 300 milyon ölü rakamını hatırladınız değil mi? Yılda 15 milyon vaka x 100 yıl= 1.5 milyar vaka, %30’u 300 milyon ölü, hesapları bu. Şimdi de makaledeki kesin rakamlara göre kendimiz hesaplayalım, hastalığın eradike edildiğinin iddia edildiği yıl 1980 olduğuna göre 80 yıl x 131000 vaka=10.480.000 total, azami %30’u ölmüş olsa (variola major) topu topu 3 milyon 144 bin gariban Afrika’lı eder. Yani karşımızda 100 kat şişirilmiş bir vâkıa var….

Makalede söz edilmeyen veri ise şu; toplam 300 milyon dolar mukabilinde 2.4 milyon aşı kullanılmış, Yani sadece 2.4 milyon insan aşılanmış ve bir aşının maliyeti 100 doların üzerinde (bugün 1000 dolar civarında) (13). Yine küçük bir hesap yapalım, transmisyonu önlemek maksadı ile kullanılan ring vaksinasyon için hastanın yakınındaki asgari 20 kişiyi aşılama gerektiğine göre (2), on yıllık programda toplam hasta sayısı 120bin civarında, %30’u toplam kesin ölüm sayısı 4600 civarında demekdir, ne kadar da bulaşıcı bir hastalıkmış!

Aynı makalede resimler çok kötü kalitede ve yerimiz mahdud olduğu için resimleri vermeden bahsetmek istiyorum, isterseniz bakabilirsiniz. Şekil 3’de; 1960’da vak’a sayısı 280475, 1974’de ise 218367 (küsuratı bile var) olarak verilmiş. Alınan örnek ve pozitif virüs sayısı ise şekil dörtte; 1967’de 182/74, 1977’de 3931/269 olarak verilmiş, alınan örnek artmış ama hiç düşme yok. Son vakanın görülme yılı da 1977 olarak veriliyor. İki sene beklenmiş ve ardından eradikasyon müjdesi verilmiş (11).

Olmayan bir hastalığı eradike etmek mümkündür tabii, rakamlar günümüzdeki PCR kepazeliğine ne kadar da benziyor.

Aslında bu konuda bir kitap yazılır, meğer yazılmamış iyi mi?

AIDS: THE CRIME BEYOND BELIEF

(AIDS, inanılmaz suç) (14).

Kanada’lı baba-oğul yazarların 2007’de yayınladıkları bu kitap hacimli, iyi bir araştırma ile yazılmış kaynak eser mahiyetinde ve acilen lisanımıza kazandırılması gerektiği kanaatindeyim.

Wikipedia’da yazar tafsilatlı bir şekilde anlatıldığı halde bu kitabından hiç bahsetmemesi dikkate değer (15). Baba Scott bir öğretmen, fakat, iyiliksever birisi olup, dejeneratif hastalıklar ve mikoplazma alanında kendini yetişdirmiş, hatta bir üniversiteye kabul edilmiş. Kitabın ithaf edildiği Harold W. Clark ise yaradılışçı (evrim aleyhdarı) ve yine mikoplazma konusunda uzman bir kişi (16). Yazarlar kitabı sunarken, evvela mikoplazmanın ne olduğunun anlaşılması gerektiğine dikkat çekiyorlar.

Mikoplazma ve Leonard Hayflick

İlk defa Hayflick tarafından yeni bir tür olduğu tescillenen, bilinen en küçük ve virüslerde olmayan self-replicating (kendini çoğaltma) hususiyetine sahip organizmadır. Kanser, otoimmünite gibi hastalıklara yol açabildiği gibi, hücre kültürlerinde ve aşılarda yaygın olarak bulaşık vaziyette bulunur (17, 18).

Hayflick ise halen 90 küsur yaşında olup, yine hala çalışan bir bilim adamıdır. Mikoplazmayı keşfetmesinden başka, hücreleri canlı olarak takîb etmeyi temin eden invert (ters) mikroskobu îcad etmiş, aşıların maymun böbreklerinde üretilmesi mecburiyetini ortadan kaldıran ‘insan diploid hücre kültürü WI-38’ (Wistar Institute 38. Deneme, isveçli bir kadının hücrelerini muvafakatini almadan üretmiş, diğer hücre serileri gibi bu da immortal-ölümsüz olup, bu kültürde üretilen aşıyı olan herkese o kadıncağızın DNA’sını ekmiş olursunuz), normal diploid hücrelerin ölümlü olduğu, ancak belirli bir sayıda bölünebileceği (Hayflick limit) gibi fevkalade mühim keşifleri var (17).

Mevzu-u bahis kitaba devam…

Baba oğul Scott’lar bu kitabda resmî belgelere dayanarak, olayları kronolojik şekilde ele alıp, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilmi, siyasi ve iktisadi imkanlarını kullanan bir yapının (Derin devlet?) gayet organize bir şekilde, DSÖ dahil pek çok kurumun belli bir hedefe yönelik olarak, 20. Asrın başından beri manipüle edildiğini anlatıyor. Oldukça hacimli olan bu kitabı burada özetlemek mümkün olmadığına göre, güvenilirliğini tesbit edip, konumuzla alâkasını vurgulamak kifâyet edecekdir ümidindeyim.

Çiçek (smallpox) virüsünün eradike edildiği palavrası ile ilgili olarak, DSÖ’nün (derin devlet) mutemet elemanı Donald Ainsle Henderson’un bu görev için bilhassa yetiştirildiğini, bunun denemesinin Punta Gorda’da sivrisineklerle nörolojik bir salgın çıkarılması ile başarıldığını anlatıyor (sayfa 227-231).

Mutemedin Punta Gorda’daki nöromiyasteni salgını ile ilgili makalesini okuyabilirsiniz (19).

Bu eradikasyon bahânesi ile herşeyden habersiz Afrikalı’lar üzerinde Kissinger’ın NSSM 200 (National Security Study Memorandum) mucibince nüfusu kontrol maksadı ile denemeler yapıldığını söylüyor (Sayfa 261). Acaba doğru mu?

Henderson’la muhtemelen aynı ekipten olan ve yine 96 yaşında ölen Hillary Koprowski’nin Afrika’da 1950-1961 yıllarında polio aşısı çalışmalarının AIDS ile bağlantısı iddiası bilinmektedir (20).

Yine muhtemelen aynı ekipten (NIH bağlantısı sebebi ile), aynı yıllarda, aynı kıtada Nobel ödüllü PEDOFİL Carlton Gajdusek uydurma Kuru hastalığını araştırırken Simian virüs ile AIDS bağlantısını keşfetmiş (21).

Rockefeller Enstitüsü’nün araştırmacılarından Bijorn Sigurdson’un 1940’larda keşfettiği Visna virüs (daha sonra Simian immunodeficiency virüs adı verildi)’ün mikoplazma ile entegrasyonunun yine aynı ekipten Robert Gallo’nun (1984’den beri NIAID’nin başkanlığını yapan, bugün ki SARS-Cov-2’deki tutumu tepki çeken Dr. Anthony Fauci’nin yakın arkadaşı) 1980’de AIDS etkeni olduğu ileri sürülen HIV retrovirüsünü keşfettiği ilan ediliyor (Luc Montaigner ile çekişmesi de ilginç) (22). ‘Patient Zero’ ile de 1984’de AIDS salgını patlak veriyor, üstelik muhtemelen hepatit B virüsünün ortaya çıkması ve homoseksüalite ile de alakası buradan geliyor (23).

Simian maymun anlamına geliyor, hatırlayın insan diploid hücre kültürü WI-38’den evvel aşılar nerede üretiliyordu, maymun böbreğinde mi, duyamadım?

Kitapda ABD’nin ilk katolik başkanı olan John Fitzgerald Kennedy’ye yapılan suikastın da yine bu biyolojik silahların üretilmesi ile ilgili projeleri kabul etmediği için yapıldığı da anlatılıyor, CIA ‘in Special Virus Cancer Program (SVCP)’ının ancak suikastden sonra Lyndon Johnson’ın başkan olması ile hayata geçirilebildiğini belirtiyor. Suikast ne zamandı? Eradikasyon programının tekrar başlatıldığı 1963 de mi? Kızamık ve hemen ardından kızamıkçık aşısı dünyada ilk defa ABD’de hangi yılda başlatılmıştı, 1963 olmasın? SVCP ile ilgili bilgileri linkdeki çalışmadan bulabilirsiniz (24).

Kennedy suikastine karışan David Ferry’nin, zamanın en meşhur kanser araştırmacısı Dr. Mary Sherman cinayeti ile alâkası ne idi? Dr. Sherman’ın kanser yaptığı bilinen SV40 (yine simian virüs) ile bulaşık polio (unutmuş olabilirsiniz çocuk felci) ile bağlantısı ne idi. Patronu Dr. Alton Ochsner’in kendi torununa verdiği polio aşısı ile ölümüne yol açtığı doğru mu idi (25, 26).

Merak ediyorsanız verdiğim kaynakları tek tek kontrol edin lütfen….

Yalnız dikkat edin, sonra size ‘Aşı Karşıtı’ (ne demekse) demesinler!

Son bir not, SARS-Cov-2 virüsü ve aşısından bilerek veya bilmeyerek yeterli sonuç alamadıkları, bu ikisi ile elde ettikleri immün sistem etkilerini kullanarak, elde bulundurdukları variola major (Ölümcül çiçek) virüsünü de yaymayı deneyebileceklerini, muhakkak ve tez zamanda Millî İstihbarat Teşkilatı’na bağlı Tıbbi İstihbarat ve Takib birimi teşekkül edilmesi gerektiğini acizane hatırlatırım.

(1) https://en.wikipedia.org/wiki/Smallpox
(2) https://apps.who.int/iris/handle/10665/39485
(3) https://en.wikipedia.org/wiki/Great_Reset
(4) https://en.wikipedia.org/wiki/Synthetic_virology
(5) https://en.wikipedia.org/wiki/Smallpox
(6) Mikrop avcıları, Paul de Kruif, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul 1951.
(7) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3371778/
(8) https://lilliputian.me/2020/03/virus/
(9) https://lilliputian.me/2018/03/immunogenetik-ve-tarihi-acidan-asi-illuzyonu-prof-dr-alisan-yildiran/
(10) https://www.the-scientist.com/the-nutshell/stanley-falkow-father-of-molecular-microbial-pathogenesis-dies-36365
(11) https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/67099/WHO_SE_80.156.pdf
(12) https://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/14/misafir-yazar/mikrobiyolog-ve-enfeksiyonculara-gozumuz-gibi-bakmaliyiz/
(13) https://www.bbc.com/news/world-us-canada-37149900?ocid=socialflow_twitter
(14) https://www.amazon.com/AIDS-William-L-C-Scott/dp/1425141579
(15) https://en.wikipedia.org/wiki/Don_Scott_(Ontario_author)
(16) http://www.ra-infection-connection.com/HWClarkMemorium.htm
(17) https://en.wikipedia.org/wiki/Leonard_Hayflick
(18) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC441270/
(19) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/13587882/
(20) https://en.wikipedia.org/wiki/Hilary_Koprowski
(21) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27640332/
(22) https://en.wikipedia.org/wiki/Simian_immunodeficiency_virus
(23) https://en.wikipedia.org/wiki/Gaëtan_Dugas
(24) https://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&ved=2ahUKEwiptJ-088vuAhWMw4sKHTQ3BDsQFjAEegQIBhAC&url=https%3A%2F%2Fhistory.nih.gov%2Fdownload%2Fattachments%2F1016824%2FSpecialVirusCaPrgm.pdf%3Fversion%3D1%26modificationDate%3D1550592737422%26api%3Dv2&usg=AOvVaw0v1b6qoR2A7QxKy2IK0I4w (Sayfa 214).
(25) https://medium.com/@yanartas/yanartaş-dipnot-tekerrür-1-2094e7e7553e
(26) https://en.wikipedia.org/wiki/Alton_Ochsner
Corona gündemi  “Arkası yarın” yazı dizisi -1

Corona gündemi “Arkası yarın” yazı dizisi -1


Önce bir özür ile başlayayım. Bir erteleme özrü. Edindiğim bilgileri yazılarımı okuyanlarla paylaşmaya dair bir erteleme, çünkü kanımca bu bilgiler önemli bir ihtiyaç. Yine bir ihtiyaç olan Oyun, oyuncaktan başlayarak , eğitimle ilgili bildiklerimi, dert ettiklerimi paylaşmakta da hep geciktim, ya da doğru bir yöntemle paylaşamadım. Hatta T-istasyonunu da anlatan interaktif sesli kitabı bir türlü yayınlatamadım, seslendiremedim . Aradan 8 yıl geçmesine rağmen, sürekli ertelendi.

Ama şu durumda gündemim, herkesin gündemi ile aynı. Corona ile birlikte yaşamda değişenler, değişecekler, kaygılar, acılar…Ve onun için her ne kadar bloğumdaki eylül sonundaki bir yazımda “oyuna, oyuncaklara, insana iyi gelenlere geri dönüyorum “ desem de, bu ortak MESELE mize öğrendiklerimle katkıda bulunmaya tekrar hız vereceğim, zaten gece gündüz benim beynimi meşgul edenleri paylaşmazsam rahat edemeyeceğim.

Corona ile ilgili bu blogda mayıs ayından beri yazıyorum, esasında günü birlik veya haftalık öğrendiklerimi paylaşsaydım, herhalde bu kadar çok birikmezdi, çok daha da faydalı olurdu. Karşımda birileriyle, bir araştırmacı gazeteci gibi paylaşımda bulunmak istedim, ama o birii, birileri pek de karşıma çıkmadı.

Youtube gibi bir video kanalından paylaşımı niyetlendiysem de, hem de biraz ekranda tek başıma konuşmak çok zor geldiğinden, ve youtube’un eleştirel birçok videoyu sansürlemesinden, kaldırmasından dolayı onu da erteledim.(Benim de nisan ayı başında “bir izleyicinin ses kaydı diye Corona gerçeğinde yayınlanan ses kaydım silindi) (1)

“Pandemi döneminde eğitim” ile ilgili arkadaşım Doç.Dr. Senem Göl Beşer ile katılımcıların da değerli katkılarının olduğu bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu zoom söyleşisinin ses kaydını yeni açmış olduğum bitchute kanalına ekledim. Özellikle eğitimcilerin, anne-babaların, psikolog-pedagogların dinlemesini isterim tabii. (2)

Bunun dışında ” Coronaloji-maskesiz bllim “diye bir sayfa açıldı, sosyal medya hesapları da var, orada da sevgili Asena Devlet ile bir podcastimiz oldu. Lütfen dinleyin. Esasında tüm tedbirlerin, yasakların temelini oluşturan PCR testlerini de irdeliyoruz (3)

Salgın ile ilgili bloğumdaki ilk yazımı ise mayıs ayı başında Corona tedbirlerine karşı ilk büyük protestonun ardından yazmıştım. Ardından da birkaç yazı paylaştım. (4)

Yazarken de konuşurken de, şöyle bir zayıf noktam var: Karşımdakiler sanki benim de edindiğim birçok ön bilgiye sahipmiş varsayımından hareket ediyorum. Onun için bahsettiğim kişiler, kurumlar, medya kanalları ve oradaki düşünce yapısı, hatta benim düşünce yapım da tabii uzak geliyor insanlara

Sizlere hep oyunda da eğitimde de savunduğum, T-istasyonu adını verdiğim çalışmama da temel teşkil eden , düstur edindiğim birkaç cümlemi aktarmak istiyorum.

K larla anlatıyorum örneğin;

Kendi Başıma Keşfetmeme Yardım Et” Keşfetmem, öğrenmem, yaşamıma katmam için KAYNAK göster, kaynaklara ulaşmama yardımcı ol.

Ama maalesef mart ayından beri kanımca tüm dünyada bilim, artık “KANITa dayalı bilim” den uzaklaştı. “KABULe dayalı bilim” revaçta, yanlış algoritmalar, monotematik düşünce kalıpları ve tedbirlerle, matematiksel modellemelerle, teknokratik bir düzene mahkum ediliyor, hak ve özgürlüklerimizden gönüllü olarak feragat ettiriliyoruz oluşturulan panikdemi ile.

Belirli kişiler (politikacılar, gazeteciler, son dönemde ünlüleştirilen doktorlar) ve kurumlar KAYNAK bile göstermeden, kaynakları ortaya koymadan, kanıtlı, kaynaklı, katkı sunmaya çalışan karşı görüşleri dinlenmiyor, tartışmadan reddediliyor. Uzmanların dediğine göre başlayan cümlelerle KABULe dayalı arkasında hiçbir somut gerekçe olmayan ORANTISIZ TEDBİR lere maruz kalıyoruz. Kayıda, belgeye, kanıta dayalı bilimin kayda geçmemesi için adeta özel bir çaba gösteriliyor.

Sözde bilim insanlarının popülerleştirildiği, ön plana çıkartıldığı, politikacıların, medyanın tecrübeye, somut gerçeklere, kanıta dayalı bilime yer vermediği, bilimsel gerçekleri dile getirenlerin ise ancak özgür medya kanallarında yer bulduğu, ama bunların da youtube, facebook, twitter gibi tekellerin kanallarında videoların, yazıların kaldırıldığı bir dünyadayız artık.

İkinci düsturumu ise uzun yıllardır takip ettiğim sanırım Almanya’nın en ünlü neurobiyoloğu (sinirbilimci, beyin araştırmacısı) Prof. Dr. Gerald Hüther’den aldım.

“Bizim davet eden, esinlendiren, cesaret veren ve harekete geçen, geçiren topluluklara ihtiyacımız var”

diyor Prof. Hüther.

Kişilerin nesneleştirilmediği, (baskılara, dayatmalara, ödül ve cezalarla, yarıştırmalarla maruz kalmadığı, dış kaynaklı ölçme ve değerlendirmelerle etiketlenmediği) özne olduğumuz, birbirimizin potansiyelini keşfettiğimiz, ortak potansiyele dönüştürdüğümüz topluluklara ihtiyaç var. IQ değil weQ yani. Birbirimizi de kendimizi de, anlamaya çalışmamız lazım.

Pekiyi bunun için hükümetler, siyasiler, yerel yönetimler neler yapmalı?

Canları ve canlılığı, güzelliği, hareketliliği korumalı, geçmiş yıllardan, yüzyıllardan beri edinilen yaşam kültürünü, tecrübesini bir kenara atmamalı, eskiyi söküp atmak değil “mevcudu özenle iyileştirmek” olmalı temel çaba, (yani örneğin sağlık sistemini, huzurevleri hizlmetlerini güçlendirmek)

Tarihte ilk defa ortak bir sorunumuz var. Corona pandemisi?? ortak meselemiz.

İşte o zaman dünyada konuya vakıf, araştırmalar yapan, katkı sunmak isteyenlerin söylediklerini , eleştirilerini dinlemek, yazılarını okumak, verdikleri kaynakları incelemek gerekmez mi?. Şayet bazen mesleki kariyerlerini riske atma pahasına katkı sunmaya çalışan doktorlar, gazeteciler, hukukçular, varsa, bunları bilmek, tanımak, onlara kulak vermeyi neden ihmal ederiz, neden hep aynı kaynaklardan bilgi edinmekten vazgeçemeyiz?

Ben de yazılarımla size işte bu 2020 ye damgasını vuran bu kişileri, duruşlarını, ne gibi çalışmalar yapmış olduklarını, tecrübelerini, tereddütlerini, dert ettikleri esas TEHLİKE yi kısaca anlatmaya çalışacağım, Davetim ise kendi başınıza keşfetmeye yönelik, Keşfetmek “üç maymunu oynama” modundan çıkmak gerek. Umut veren çalışmalara, gelişmelere öncelik tanıyacağım.

Pandemi ilanından kısa bir süre önce Almanya’da yaşayan bir arkadaşım “ahşap oyuncaklar bulaşıcı olmalı” demişti. Evet, iyi, güzel şeyler, bulaşıcı olmalı ; yapımı, oynanması, paylaşımı.

Bulaşıcılığı ne yazık ki bu sefer başka bir bağlamda ele alacağım. Ama UMUT vereceğim yine de. Harfleri konuşturmuştum,onları oynatmıştım; birbirimizi dinlemeyi, değer vermeyi, BİRLİKTE hareket etmeyi, umutlarımızın gerçekleşmesi için en önemli adımlar olduğunu anlatmııştım bundan 3 yıl önce. (5) Bir gün oyun, oyuncak ve eğitimi anlatırken gösterdiğim gibi hastalık üzerine takip edeceğiniz, faydalanacağınız kaynakları göstereceğim hiç aklıma gelmezdi.

———-

Önümüzdeki yazı- yazılarımda faydalanılacak kaynakları detaylı olarak size tanıtacağım.

Ajandamda kendi gerçeklerimin, tecrübelerimin anlatımı da var. Lütfen takipte kalın. Ve daha önceki blog yazılarımı da okuyun (sadece Corona ile ilgili değil)önemli gördüğünüz bölümlerini paylaşın, yorum yapın. Unutmayın, herkesin farklı bir katkısı olabilir, insanlık ailesinin en önemli ortak MESELE sinin farkındalık ve zihniyet değişikliği ile iyiye, güzele evrilmesinde herkes işin ucundan tutabilir.

Bir ön hazırlık olsun diye de özellikle Almanca ve İngilizce bilenlere 2 önemli belgeseli öneriyorum. Defalarca izlediğim, bugüne nasıl geldiğimizi de anlatan ilaç, aşı sektörü, Dünya Sağlık Örgütü yapılanmasının enine boyuna ele alındığı belgeseller:

  • Biri 2009 ARTE (Alman-Fransız televizyonu) yapımı “Profiteure der Angst= Korkudan kazananlar, yani nemalananlar” (Bir bölümü Corona gerçeği sitesinde de yayınlanmıştır ), (6)
  • Diğer belgesel ise “Trust WHO?=Dünya Sağlık Örgütüne güvenebilir miyiz?” Oval media 2017 yapımı bir belgesel. Nisan ayında vimeo kanalında izlemiştim, ama vimeo yayından kaldırdı. Bundan sonraki yazılarımda da sıklıkla değineceğim, yüzlerce saatlik Corona Ausschuss’un (Almanya ‘da hukukçular tarafından kurulan Korona komitesi) oturumlarının çekimlerini yapıyor, röportajlar yayınlıyor aynı zamanda Oval Media. Trust WHO filminin tamamını birçok sansürlenen, kaldırılan video da olduğu gibi youtubeda bulamıyorsunuz. Bitchute linki ise https://www.bitchute.com/video/kEn3iVa

Şimdilik bu kadar. Devamı ARKASI YARIN larda

Şule Şenol 30.01.2021

Not: Arkası YARIN dedim, ki en azından günlük paylaşımlara artık başlayabileyim. Bu paylaşımlar kimi zaman sesli olacak. Tekrar erteleme durumumda, beni uyarırsanız sevinirim, ayrıca özellikle teknolojik yardıma ihtiyacım olduğunu belirteyim, bir de yazıların edit edilmesine.

————————————————————————————————————————–

(1) Corona Gerçeği nin sayfasından youtube tarafından kaldırılan video https://www.bitchute.com/video/amF57X2Ok4Ku/

(2) Pandemi ve korkularımız, çocukları, eğitimi ele aldığımız Zoom toplantısının ses kaydı. https://www.bitchute.com/video/1VlgQ1CGTj0E/

(3) Coronaloji, maskesiz bilim deki benim blog yazım olan T lerle Tanı, Teşhisi ve PCR testleri ni ilişkilendirerek ele aldığımız podcastimiz . Düzeltme: PCR testini bulan Karry Mullis’in için sehven Aralık 2019da tarafımdan 47 yaşında öldü denmiştir, doğrusu 74 yaşında öldüğüdür. https://coronaloji.com/podcast/

(4) K lı bir anlatım..Kelimeler, kahramanlar, pedagoji, ve Corona döneminde medya https://www.sulesenol.com/post/k%C3%B6pr%C3%BClerle-korona

(5) https://www.sulesenol.com/post/t-ler-ve-m-ler-html

(6) Profiteure der Angst’dan bir bölüm. https://www.bitchute.com/video/869gNjk0z9EK/

TİPİK BİR AŞI HASTALIĞI; BEHÇET!* – Prof.Dr. Alişan Yıldıran

TİPİK BİR AŞI HASTALIĞI; BEHÇET!* – Prof.Dr. Alişan Yıldıran

Beynelmilel tababetde adını ilk defa 1937’de duyuran ve bir askerî tabib olan Hulusi Behçet tarafından ağız ve genital yaralarla kendini gösteren bir hastalık olarak tarif edilmişdir (1).

Yazıya Coronaloji ekibince ilave edilmiştir.

Aradan nerede ise 85 sene geçmesine rağmen hâlâ etiyolojisi (neden ortaya çıkdığı) bilinmeyen hastalıklar arasında anılmakdadır (2, 3). Ailevî Akdeniz Ateşi (FMF), PFAPA gibi Behçet hastalığı da bilhassa Akdeniz havzasındaki ülkelerde görülmekde olduğu için bu konuda otör (yetkili kişi, bilim adamı) kabul edilenler İtalya ve Türkiye’den çıkmakdadır, misâl Hasan Yazıcı, Ahmed Gül ve Seza Özen hocalar en tanınmışlarıdır.

Bu hastalıklara Otoinflamatuar (kendinden iltihap yapan) hastalıklar denilmekde olup bazen otoimmün (kendisine saldıran) hastalıklar ile de çakışabilmekdedir**.

Müşterek hususiyetleri kan damarlarında iltihap (vaskülit) olduğu için göz, beyin, sindirim sistemi gibi organlarda tekrarlayan belirtiler ile kendini gösterir. Otörlere göre hastalığın tek bir genetik sebebi yokdur (monogenik değil yani) ve çevresel faktörler ile kendisini gösterir (2, 3). Çevresel faktörler her şey olabilir ama aşılardan bahseden otör ne hikmetse bulamazsınız, çünki cısss!

Ne ise ki kısık sesle de olsa bu hâkîkati söyleyebilen, hatta kitabını yazabilen bilim adamları da var (4).

Romatoid artrit gibi otoimmün (mesela hashimoto, nerede ise bütün anne olan kadınlarda neden görülüyor acaba) hastalıklar da yine hâlâ etiyolojisi (sebebi) bilinmeyen hastalıklar olarak anılmakda, çevresel etkenler sorumlu tutulmakdadır (5).

Buradaki sıkıntının başda gelen sebebi immünolojinin çok genç bir bilim dalı olması, daha evvel boşluğu romatolojinin dolduruyor olmasıdır. Lütfen romatologlar bu sözlerime alınmasın uğraşdıkları hastalıkların tamamının orijini immün sistem ve immünolojinin alanı olan hücre içi sinyal mekanizmalarıdır (mesela JAK-STAT). Bumları anlamak için ise flovsitometre bilmek ve kullanmak icab eder. Bu sebeble dünyadaki pek çok akademide romatoloji bölümleri adlarını romatoloji-immünoloji olarak revize etmişlerdir (6)***.

Semantik ve nosolojik (anlamlandırma ve sınıflandırma) olarak benzer bir sorun immünolojide de görülmekde, hâlâ immün yetmezliğin net bir tanımı verilememekdedir (7). Hâlâ immünoloji-romatoloji dışındaki branş doktorları da immün yetmezliği SCID ve CVID’den ibaret zannetmekdeler. Fakirin kanaâti ise daha evvel de çeşitli vesîleler ile belirtdiğim gibi askerî bir sistem olan immün sistemin en küçük birimi HÜCRE’dir ve gerekdiğinde rambo gibi kendini müdafaa eder (8, 9). Bu sebeple, bu hastalıklara ‘hücre defekti’ demek daha makul olacaktır.

Behçet hastalığında vaskülit denilen hadise de, işte o hücrenin (endotel) kendisini kendi askerlerine (bir nevi fetö yani) karşı savunurken dokulara hasar vermesidir.

Bütün bunları bir kaç sene evvel bir genetik kongresinde anlatmış ve Türkiye Klinikleri dergisinde yayınlamışdım (10). Tabii, fakir dünyaca meşhur olmadığı kendi halinde bir keloğlan olduğu için rabbimin nasib etdiği malumatı naçizane buradan paylaşmak ve alâka gösterenlere ışık tutmak istedim.

Ta 1989’da Janeway tarafından tarif edilen ‘yabancı’ ve ‘tehlike’ modeli otoinflamatuar ve otoimmün hastalıkların etiyopatojenezini (nasıl ortaya çıkdığını) gayet güzel izah etmekdedir. Şekilde de takib edeceğiniz üzere dokuda (dikkat ediniz damar içinde değil dokuda, bu sebeple hiç bir aşı damara verilmez) bulunan virüs, bakteri ve/veya adjuvan ve/veya bunların sebeb olduğu doku hasarı (ANA antinükleer antikor da bu suretle husule gelir ve romatologların kafasını çok karışdırır) evvela innate sonra adaptif immün cevap ve ardından da kronik bir iltihap meydana getirerek kişinin genetik/epigenetik durumuna göre çeşitli hastalıklara mesela Behçet hastalığına yol açar (10).

Aşı mantığı da bu kronik iltihabın yol açdığı sekonder bir hadise olan özgül antikor seviyesinin artmasıdır (serokonversiyon) ve işte aşımız çalışıyor diye lanse ederler. Halbuki daha evvel de bahsetdiğim gibi bu antikorların nonnötralizan olanları işi daha da kötüye götürür (11). Bu üç kağıdı da ‘aşı illüzyonu’ yazımda anlatmaya gayret etmişdim (12).

Şekilde aşıların içinde bulunan maddelerin doku içinde PAMP (patojen alakalı moleküler yapı) ve DAMP (tehlike alakalı moleküler yapı) ile kronik iltihaba yol açması tasvir edilmişdir.

İlgilenenlere bir tiyo; ekseriya CRP denilen tetkikin neden yüksek olduğunun bulunamamasının, kan kültürlerinde üreme olmamasının, boşu boşuna antibiyotik çorbası uygulanmasının sebebi de işte bu olaydır. Bu sebeple her hastanın aşı anamnezi teferruatlı olarak sorgulanmalıdır, hiç yapıldığını gördünüz mü?

Yine naçizane makalemde Shoenfeld ve ark. aşıların bunlara nasıl yol açdığı ile ilgili açıklamasını da belirtmişdim (10).

Şekilde aşı muhteviyatında bulunan enfeksiyon etkeni veya ona ait antijen, koruyucu maddeler (formaldehit, polietilenglikol, domuz jelatini) ve immün sistemin ekseriya o olmadan aşıyı tanıyamadığı ‘adjuvan’ (hani yediğimiz yemeklerde de varmış,, cehalete bakınız) maddelerin immün sistem ve/veya hücrelerde neye/nasıl yol açdığı durumlar tasvir edilmiş. Moleküler mimikri (taklit) otoimmünitenin koruyucular ise alerjinin başlıca sebebi.

Unutmayın bundan 150 sene kadar evvel allerji, anafilaksi, otoimmünite, otoinflamatuar hastalık ve kanser hemen hiç bilinmiyor ve görülmüyor idi. İşte bu sebeble sağlık otoriteleri bu hastalıkların yıllara göre karşılaşdırmalarını asla vermezler! O saçma sapan rezil cowpox/horsepox (çiçek aşısı) ile çakışır!

Daha evvel ‘Virüs’lerden bahsetdiğim yazımda Fabianlardan ve Edward Haslam’ın Dr. Mary’s Monkey adlı kitabından, JFK suikastı ve AIDS münasebetinden bahsetmişdim (13). Hadiseler 1908’de meşhur Landsteiner’ın polivirüsü tarif etmesinden (izole etmedi, bu da ayrı bir konu. HİÇ bir virüs bakteriler gibi yalın olarak izole edilmemişdir, hücre kültürlerinde çoğaltılırlar (14)) sonra insan eli ile üretilen ve patentleri alınan hepatit B, HIV, SARS, MERS, ebola gibi virüslerle devam etmekdedir.

Hücre kültürlerinde çoğaltılmaları da kontaminasyon (bulaşma) demekdir. Bu bulaşıklar transposable genetic material (hücre içine geçen) olup SV-40, ALV (kanserin, lösemi-lenfomanın en yaygın sebepleri), diğer retrovirüsler, jelatinde bulunan deli dana etkeni, mikoplazma vs vs. (15).

Son bir şey daha;

‘Efendim, RNA zararsız bir maddedir, DNAya bulaşmaz’ ama RNA ve komponentleri genleri susturur veya çalışdırırlar (16). Ayrıca bunları hücreye sokmak için kullanılan lipid veya nanoparçacıklar da sekonder maksadlar için Truva atı olarak kullanılabilir (17).

Son söz, bütün bunları bildikden sonra, 18. aşırın geri ve cahilane aşı uygulamasını ‘zayıflatılmış mikrop palavrasını’ hâlâ yutan kişilere, caizdir diye fetva verenlere rahmetli babacığımın Büyük Doğu mecmuaları ve konferansları ile takib etdiği üstad Necib Fazıl’ın mısraları gerek (kısmen);

Vatan yüz elli yıldır
Mânâda bir harabe.
Artık îman ve ahlak,
Türbedarsız bir türbe.
Ne hatıra maziden,
Ne isim ne kitabe…
Düşmek, yükselmek oldu
Uçurum da mertebe…

Devamını yanlış anlaşılmaması için yazmayacağım….

  1. http://www.hulusibehcet.net/behhayat.htm
  2. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/26068404/
  3. https://link.springer.com/article/10.1007/s00281-015-0502-8
  4. Agmon-Levin N, Paz Z, Israeli E, Shoenfeld Y. Vaccines and autoimmunity. Nat Rev Rheumatol 2009;5(11):648-52.
  5. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6470801/
  6. https://en.wikipedia.org/wiki/Rheumatology
  7. https://fumeni.org.mx/wp-content/uploads/2015/07/pdf1-otros.pdf (biraz eski bir literatür ama merak etmeyin sorun hala sürüyor)
  8. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/07/06/misafir-yazar/bagisiklik-sistemi-hazir-ve-ogrenilen-olmak-uzere-ikiye-ayrilir/
  9. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/08/06/misafir-yazar/bagisiklik-viruslere-karsi-nasil-calisir/
  10. https://personel.omu.edu.tr/docs/ders_dokumanlari/7472_39778_534.pdf
  11. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/12/27/misafir-yazar/asinin-muhtemel-yan-etkilerine-hazir-misiniz/
  12. https://lilliputian.me/2018/03/immunogenetik-ve-tarihi-acidan-asi-illuzyonu-prof-dr-alisan-yildiran/
  13. https://lilliputian.me/2020/03/virus/
  14. https://en.wikipedia.org/wiki/Laboratory_diagnosis_of_viral_infections
  15. https://en.wikipedia.org/wiki/Gelatin
  16. https://en.wikipedia.org/wiki/RNA_interference
  17. https://en.wikipedia.org/wiki/Nanomedicine

*Bu yazı, bir vesile ile tanışdığım, zerafeti ve bilgisini müşahede etmekden fevkalade memnuniyet duyduğum değerli romatolog Prof. Dr. Ahmet Gül beyefendiye ithaf edilmişdir.

** Halka hitaben yazıldığını dikkate alınız lütfen!

*** Enfeksiyoncu bahsine şimdilik tekrar girmek istemiyorum.

Thomas Cowan-Virüsler, bulaşıcılık ve 5g üzerine..

Thomas Cowan-Virüsler, bulaşıcılık ve 5g üzerine..

Ezber bozan bir kitap olan, amazonda satışı yasaklanan Contagion Myth / Bulaş Efsanesi kitabı yazarı Dr.Thomas Cowan’ın aynı kitabının giriş kısmında bahsettiği videosudur. Konuşma 12 Mart 2020’de yapılmıştır.

Harika konuşmasının dökümü şu şekildedir:

En büyük pan.demi olan 1918 İspanyol gr!bi pan.demisinden sonra Steiner’a tüm bunların neyle ilgili olduğu sorulduğunda şöyle cevap verdi;  
V!rüsler, toksik bir hücrenin atıklarıdır sadece. Virüsler, bazı başka proteinlerle birlikte DNA ya da RNA parçalarıdır, hücreden tomurcuklanarak ayrılırlar.. Hücre zehirlendiği zaman oluşurlar. Hiçbir şeyin nedeni değildirler.

Sizi bu konuda düşünmeye teşvik edeceğim ilk yol şöyle olur;

..farz edin ki bir yunus doktorusunuz, kuzey kutup dairesindeki yunuslar üzerinde çok uzun bir süredir çalışıyorsunuz, ve yunuslar da gayet sağlıklılar. Fakat bir gün sizi arayıp   “Fred, kuzey kutup dairesindeki tüm yunuslar ya da yunusların çoğu ölüyor, gelip araştırabilir misin?”   diyorlar. Ve bir soru sorma hakkınız var.   Oylama yapalım. Kaçınız “Genetik yapısını görmek için bir yunus incelemek istiyorum.” derdi? Hiç kimse. Çünkü bu aptalca.   Kaçınız “Şu ve bu yunusda v!rüs var mı diye incelemek istiyorum çünkü tüm yunusların hastalanma nedeni bulaşıcı bir hastalık olabilir.” derdi? Bu arkadaş. Kaçınız -fransızcamı bağışlayın- “Biri bu suya bi halt mı koydu?” derdi Exxon Valdez kazası gibi. Kimse var mı böyle düşünen? Herkes.   Çünkü olan buydu.   Hücreler zehirlendikleri zaman bizim v!rüs olarak adlandırdığımız atıkları/döküntüleri boşaltarak kendilerini temizlemeye çalışırlar. Eğer NHI(Ulusal Sağlık Enstitüleri) başkanının v!rüslerin karmaşıklığı hakkında yaptığı son konuşmalarından birinde geçen, v!rüslerin eksozom olarak adlandırıldığı güncel teoriye bakarsanız, ..bunun v!rüsün ne olduğu ile ilgili mevcut düşünceye kusursuz bir biçimde uyduğunu görürsünüz.   Bununla ilgili dramatik bir örneğim var:   Ben büyürken evimizin hemen dışında sulak bir arazi vardı. Kurbağalarla doluydu ve geceleri beni uyutmazlardı bu yüzden pencereleri bantlardım, ilkbaharda epey şamata yaparlardı. Fakat zamanla kurbağalar tamamen yok oldu. Kaçınız kurbağaların genetik bir hastalığı olduğunu düşünüyor? Kaçınız kurbağaların bir v!rüse yakalandığını düşünüyor? Kaçınız birisinin suya DDT koyduğunu düşünüyor? Olan buydu.   Hastalıklar zehirlenmedir. Bu, a$ıların neden olduğu.. bunu birazdan anlatayım..  

Peki 1918’de ne oldu?

Son 150 yılda, her pan.demide yeryüzünün elektrifikasyonunda önemli bir atılım vardı. 1918’de, 1917’nin sonbaharının sonlarına doğru, dünya genelinde radyo dalgalarının tanıtımı yapıldı.   Ne zaman herhangi bir biyolojik sistemi yeni bir elektromagnetik alana maruz bırakırsanız. ..onu zehirlersiniz, bazılarını öldürürsünüz ve geri kalanı bir nevi (suspended animation) komaya/kriyojenik uykuya geçer. İlginç bir şekilde biraz daha uzun ama daha hasta olarak yaşarlar.   Sonrasında 2. Dünya Savaşı’nda radar ekipmanlarının tüm dünyaya tanıtımıyla yeni pan.demi başlar. İnsanlık, tüm yeryüzünün radar alanlarıyla örtülmesine ilk defa maruz kaldı. 1968’de Hong Kong gr!bi vardı, bu aynı zamanda Van Allen Kuşağı içerisinde ilk defa dünyanın koruyucu bir tabakasının oluşturulduğu vakitti. Van Allen Kuşağı, esasen güneşten, aydan, jüpiterden vb gelen kozmik alanları bütünleştirerek yeryüzündeki canlılara dağıtır. Ve biz Van Allen Kuşağına radyoaktif frekanslar yayan uydular yerleştirdiğimizde, 6 ay içinde yeni bir v!ral pan.demimiz oluyor. Neden v!ral? Çünkü bireyler zehirlenmiş durumdalar, toksin atıyorlar, bunlar v!rüs gibi görünüyor, insanlar bunun bir gr!p salgını olduğunu düşünüyor.   1918’de Bostan Sağlık Departmanı bunun bulaşıcılığını test etmeye karar verdi. Sonrasında ister inanın ister inanmayın, gr!pli yüzlerce hastanın burnundan sümük çekip gr!p olmayan sağlıklı insanlara enjekte ettiler. Ve bir kere bile karşı taraftaki bireyi hasta edemediler. Bunu tekrar tekrar yapmalarına rağmen bulaşmayı gösteremediler. Görünüşe göre İspanyol gr!bi olan atlarla bile yaptılar bunu. Kafalarına torba geçirip at torbaya hapşırdığı zaman torbayı öteki atın kafasına geçirdiler. Ve tek bir at bile hastalanmadı.   Bunu Art.hur First.enberg’in !nvisible Rainbow/Görünmez Gökkuşağı kitabında okuyabilirsiniz. Kendisi yeryüzünün elektrifikasyonundaki tüm aşamaların ve 6 ay içinde dünya genelinde nasıl yeni bir gr!p pan.demisi oluştuğunun kroniğini çıkarmıştır. Normal açıklamaları duyduğunuzda.. Kansas’tan(ABD) Güney Afrikaya 2 haftada nasıl gitti.. ..yani ulaşım at sırtında ve botlarla sağlanmasına rağmen nasıl oldu da tüm dünya semptomları aynı anda gösterdi.. Bunun hiçbir açıklaması yok, sadece “nasıl olduğunu bilmiyoruz” diyorlar. Fakat bazılarınızın cebinde ve bileğinde olan radyo dalgalarını ve diğer frekansları işin içine katarak düşündüğünüzde, Japonya’ya bir sinyal yollayabilirsiniz ve anında varır. Yani aranızda, dünya çapında saniyeler içinde iletişimi sağlayan bir elektromanyetik alan olduğuna inanmayan varsa sadece olaya dikkatini vermiyor demektir. Yeryüzünün elektrifikasyonunda son 6 ayda dramatik ve önemli bir atılım olduğunu belirteyim.   Ve eminim ki çoğunuz bunun ne olduğunu biliyor; be.şG. Şu anda 20bin radyasyon yayan uydu mevcut, tıpkı cebinizdeki ve bileğinizdeki radyasyon yayan ve sürekli kullandığınız cihaz gibi, ki bu sağlığımız için uygun değil.   Bunu söylediğim için üzgünüm fakat, bu sağlığımız için uygun değil.

Okumaya Devam Et

Somatoscope

  (Bu videolar bakteri oluşum görüntülerinin tüm aşamalarını değil sadece 13 aşamasını göstermiştir.) Sormamız gereken önemli bir soru var:Modern...