ABD’de VAERS (Aşıya Bağlı İstenmeyen Etki Bildirim Sistemi) verileri her hafta Cuma günü yayımlanıyor.
19 Aralık – 30 Aralık tarihleri arasındaki onbir günlük süreçte Moderna ve Pfizer‘a ait CV aşılarına bağlı ölüm sayısı 13 olarak verilmiş.
Ölen 13 kişiden 9’u huzurevi sakini.
İlave bir ölüm de, özel bakım evinde tutulmakta olan 63 yaşındaki şizofreni tanılı birine ait.
Huzurevindeki ölümlerin 2’si, aşılamadan sonraki 90 dakika içinde gerçekleşmiş.
Bunlar sadece bildirimi yapılmış olan ölümler. Ve bunlar sadece ilk dozdan sonra kaydedilmiş can kayıpları.
Bildirimi yapılmamış ölüm ve yan etki dökümünü hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bizim başımıza ters bir şey geldiğinde kimseye sesimizi duyuramayacağız. Çünkü Bill Gates, kendi finansörlüğünde piyasaya sürülen teknolojik aşılarının yan etki takip sistemlerini de yine kendisi kurup denetliyor.
Aşağıda Amerikan FDA’sı tarafından CV-19 aşılamasına özel takibe alınan yan etkileri görebilirsiniz. Listedeki sağlık sorunlarının Türkçe açıklamları için bu yazımıza uğrayınız.
41 yaşındaki iki çocuk annesi sağlık çalışanının, Pfzier’ın CV aşısını olduktan 48 saat sonra “ani ölüm”ü gerçekleşiyor.
“Ani Bebek Ölümü” Sendromu’ndan bahsedildiğini duymuşsunuzdur. 1960’larda çocuklara uygulanan aşıların kapsayıcılığı yükselirken sayıca da artınca kazandığımız bu sendrom artık yeni normalimiz ve aşı yan etkileri konusunda farkındalığı yüksek olanlar bu sendromun uluslararası tıp camiasınca nasıl aşıya bağlı ölümleri gizlemek için kullanılmakta olduğundan haberdardır. Son yıllarda sessiz sedasız “yeni normaller” arasına katılan bir başka sendrom da, “Ani Erişkin Ölümü”. ABD ile birlikte Türkiye’de de beşikten mezara herkesi mutat aralıklarla her fırsatta aşılama konsepti hayata geçtikçe, erişkinlere yönelik seyahat aşıları, zatürre, menenjit, grip, zona ve HPV aşıları gibi aşılarla “erişkin aşı takvim”i vücut bulmaya başladıkça, aşıya bağlı çoğu erişkin ölümü de bu defa da “sebebi belirlenemeyen erişkin ölümleri” olaran “Ani Erişkin Ölümü” kategorisine alınıyor.
Sonia Acevedo 30 Aralık günü, 10 yılı aşkın zamandır pediatri bölümünde çalışmakta olduğu Portekiz Onkoloji Enstitüsü’nde CV-19 aşısını oluyor ve Facebook’ta da profil resmini değiştirerek aşı olduğunu duyuruyor.
Yılbaşı gecesi ailece yenilen yılbaşı yemeğinden sonraki gün saat 11.00 civarında Acevedo ölü bulunuyor.
İşyeri, aşıdan sonra Acevedo’nın belirli bir reaksiyon geliştirdiğine dair kendilerine bir bildirim gelmemiş olduğunu belirtirken babası da, “İyiydi. Bir şeyi yoktu.” diyor. Babası herhangi bir sağlık sorunu bulunmayan kızının sadece CV-19 aşısı olmuş olduğunu, fakat aşıdan dolayı herhangi bir şikayeti filan da olmadığını söyledikten sonra, “Ne oldu bilmiyorum. Kızım niye öldü birinin bana yanıt vermesini istiyorum”, diyor.
Bayan Acevedo’nun kızı Vania Figueredo ise annesinin sadece aşı olduğu yerdeki “normal” ağrıdan bahsettiğini, onun dışında bir şikayeti olmadığını söylüyor.
Porto’da Pfizer-BioNTech aşısı uygulanan 538 sağlık çalışanından biri bayan Acevedo ve Portekiz Sağlık Bakanlığı’na meydana gelen bu ölümün bildirildiği belirtiliyor.
Gregory Michael, Kadın Doğum Uzmanı, yaş 56. Aşı destekçisi, olduğu CV-19 aşısı: Pfizer.
Miami Beach’teki Mount Sinai Tıp Merkezi’nde çalışmakta olan 56 yaşındaki kadın doğum uzmanı hekim, olduğu Pfizer aşısından sonra geliştirdiği ağır reaksiyon sonucu hayatını kaybediyor.
Eşi tarafından ‘son derece sağlıklı’ olarak nitelendirilen merhum, aşıların yararına şahsen inanan bir doktor olarak özellikle aşıyı olmayı tercih edenlerden.
“Pandemi” süresince çalışmayı aksatmadan sürdüren doktor 18 Aralık tarihinde kendi hastanesinde aşılanıyor. 3 gün sonra el ve ayaklarında çıkan çok yoğun peteşiler* yüzünden yine kendi hastanesinin acil servisine başvuruyor.
Peteşi: Derialtı kan damarlarından sızan kanın, deri üzerinde oluşturduğu nokta şeklinde morumsu kırmızı lekelerden her biri.
İlk iş olarak alınan Tam Kan Sayımı’nda, normalde mikrolitre kan başına 150.000 ila 450.000 aralığında olması gereken platelet* sayısı ‘0’ çıkıyor.
Platelet: Kan pulcuğu; trombosit. Kanda trombosit sayısının düşüklüğüne trombositopeni denir. Trombositopeni; kemik iliğinde yeterince platelet üretilmemesinden, otoimmün hastalıklardan veya “virüs”lerden kaynaklanabilir. Trombosit sayısı 50.000’in altına düştüğünde hayati tehlike gelişebilir.
Kendisine bu noktada, CV-19 aşısına bağlı reaksiyon sebebiyle gelişmiş ‘Akut ITP’(Akut İmmün Trombositopenik Purpura) tanısı konularak yoğun bakıma alınıyor. Uzman bir ekip tarafından 2 hafta boyunca süren gayretler platelet sayısını yükseltmeye yetmiyor. Ülke genelinden uzmanlar dahil oluyor sürece, fakat ne yapılırsa yapılsın platelet sayısı bir türlü artmıyor.
Tüm süreçte doktorun bilincinin ve enerjisinin yerinde olduğunu ifade eden eşi, son çare olarak başvurulacak ameliyata 2 gün kala, eşinin azalan plateletlerden dolayı geçirdiği hemorajik inme sonucu dakikalar içinde hayata veda ettiğini belirtiyor.
Eşi aşının yan etkileri olduğunun ve aşının herkese göre olmadığının bilinmesi gerektiği için bu paylaşımı yaptığını, yaşadıkları bu acı kaybın başkalarının bilgilenmesine hizmet etmesini istediğini söylüyor.
Idiopatik / İmmün Tromboistopenik Purpura (ITP), bebek, çocuk ve erişkinlere vurulan pekçok aşının tanınmış yan etkilerinden. Anne-babaların ve herhangi bir aşıyı olmayı düşünen erişkinlerin fikir sahibi olabilmesi için literatürden bazı örnekler verelim:
Bu bölüme dahil edilen araştırmalar KKK aşılamasının, iç kanamaya neden olan ve hayati tehlike oluşturabilen ağır bir tip otoimmün hastalık olan idiopatik [sebebi bilinmeyen] trombositopenik purpura (İTP) gelişim riskini ciddi biçimde artırmakta olduğu yönünde güçlü kanıtlar ortaya koymakta. Aşılama yapılmadan önceki evreyle kıyaslandığında çocukların KKK aşılamasını takip eden 6 haftalık süre içinde tam 7 kat daha fazla İTP geliştirdiği görülüyor. Çocuklarda İTP riskinde bir diğer ciddi artış da boğmaca, suçiçeği ve hepatit A aşılarından sonra yaşanıyor. Aşılama sonrası gelişen ağır İTP vakalarında mide-bağırsak yolu ve akciğer kanaması yaşanabiliyor. Bir araştırmada, hastalığı aşılama sonrası geliştirmiş çocuk hastaların yaklaşık %10’unda İTP’nin 6 ayın üzerinde devam ettiği görülüyor.
“Araştırmamıza göre KKK aşısı ve idiopatik trombositopenik purpura (İTP) arasında neden-sonuç ilişkisi bulunmaktadır.”
• 12-23 aylık çocuklar, kontrol süreci olarak belirlenen dönemle karşılaştırıldığında, KKK aşılamasını takip eden 2 ila 4 haftalık süreçte 6 kat daha fazla İTP geliştiriyor (Rölatif İnsidans, Rİ=5,80).
Bu çalışmaya göre karma kızamık aşılamasını takibeden 6 hafta içinde vurulan her 22.300 doz aşıdan 1’inde trombositopeni geliştiği tespit edilmiş. Trombositopeni vakalarının 3’te ikisi aşıdan sonraki ilk 6 hafta içinde geilşirken, 3’te 1’lik kesimi 6 haftadan sonra kendini gösteriyor.
Merck’e ait karma kızamık aşısının prospektüs bilgisinde trombositopeniye ayrı bir bölüm ithaf edilmiş.
Smyk, D. S., Sakkas, L. I., Shoenfeld, Y., & Bogdanos, D. P. (2015). Hepatitis B Vaccination and Autoimmunity. In Vaccines & Autoimmunity (pp. 147-161). John Wiley & Sons.
Hepatit B aşısını takiben oluşmuş türlü otoimmün hastalıklar üzerine yapılmış araştırmalar ile literatürdeki olgu sunumlarını inceleyen 2015 yılına ait bu çalışma, hepatit B aşısı ile vaskülit (kan veya lenf damarı iltihabı), kronik artrit, lupus, multipl skleroz (MS), miyelit (omurilik iltihabı) ve trombositopeni/pansitopeni arasında bağlantı bulunduğu sonucuna varmıştır.
Pansitopeni: Kanda her çeşit hücrenin azalması; eritrosit, lökosit ve trombosit sayısının normalin altına düşmesi.
MENENJİT AŞISI
Myers TR, McNeil MM, Ng CS et al. Adverse events following quadrivalent meningococcal CRM-conjugate vaccine (Menveo®) reported to the Vaccine Adverse Event Reporting system (VAERS), 2010-2015. Vaccine. 2017 Mar 27;35(14):1758-1763
Beynelmilel tababetde adını ilk defa 1937’de duyuran ve bir askerî tabib olan Hulusi Behçet tarafından ağız ve genital yaralarla kendini gösteren bir hastalık olarak tarif edilmişdir (1).
Aradan nerede ise 85 sene geçmesine rağmen hâlâ etiyolojisi (neden ortaya çıkdığı) bilinmeyen hastalıklar arasında anılmakdadır (2, 3). Ailevî Akdeniz Ateşi (FMF), PFAPA gibi Behçet hastalığı da bilhassa Akdeniz havzasındaki ülkelerde görülmekde olduğu için bu konuda otör (yetkili kişi, bilim adamı) kabul edilenler İtalya ve Türkiye’den çıkmakdadır, misâl Hasan Yazıcı, Ahmed Gül ve Seza Özen hocalar en tanınmışlarıdır.
Bu hastalıklara Otoinflamatuar (kendinden iltihap yapan) hastalıklar denilmekde olup bazen otoimmün (kendisine saldıran) hastalıklar ile de çakışabilmekdedir**.
Müşterek hususiyetleri kan damarlarında iltihap (vaskülit) olduğu için göz, beyin, sindirim sistemi gibi organlarda tekrarlayan belirtiler ile kendini gösterir. Otörlere göre hastalığın tek bir genetik sebebi yokdur (monogenik değil yani) ve çevresel faktörler ile kendisini gösterir (2, 3). Çevresel faktörler her şey olabilir ama aşılardan bahseden otör ne hikmetse bulamazsınız, çünki cısss!
Ne ise ki kısık sesle de olsa bu hâkîkati söyleyebilen, hatta kitabını yazabilen bilim adamları da var (4).
Romatoid artrit gibi otoimmün (mesela hashimoto, nerede ise bütün anne olan kadınlarda neden görülüyor acaba) hastalıklar da yine hâlâ etiyolojisi (sebebi) bilinmeyen hastalıklar olarak anılmakda, çevresel etkenler sorumlu tutulmakdadır (5).
Buradaki sıkıntının başda gelen sebebi immünolojinin çok genç bir bilim dalı olması, daha evvel boşluğu romatolojinin dolduruyor olmasıdır. Lütfen romatologlar bu sözlerime alınmasın uğraşdıkları hastalıkların tamamının orijini immün sistem ve immünolojinin alanı olan hücre içi sinyal mekanizmalarıdır (mesela JAK-STAT). Bumları anlamak için ise flovsitometre bilmek ve kullanmak icab eder. Bu sebeble dünyadaki pek çok akademide romatoloji bölümleri adlarını romatoloji-immünoloji olarak revize etmişlerdir (6)***.
Semantik ve nosolojik (anlamlandırma ve sınıflandırma) olarak benzer bir sorun immünolojide de görülmekde, hâlâ immün yetmezliğin net bir tanımı verilememekdedir (7). Hâlâ immünoloji-romatoloji dışındaki branş doktorları da immün yetmezliği SCID ve CVID’den ibaret zannetmekdeler. Fakirin kanaâti ise daha evvel de çeşitli vesîleler ile belirtdiğim gibi askerî bir sistem olan immün sistemin en küçük birimi HÜCRE’dir ve gerekdiğinde rambo gibi kendini müdafaa eder (8, 9). Bu sebeple, bu hastalıklara ‘hücre defekti’ demek daha makul olacaktır.
Behçet hastalığında vaskülit denilen hadise de, işte o hücrenin (endotel) kendisini kendi askerlerine (bir nevi fetö yani) karşı savunurken dokulara hasar vermesidir.
Bütün bunları bir kaç sene evvel bir genetik kongresinde anlatmış ve Türkiye Klinikleri dergisinde yayınlamışdım (10). Tabii, fakir dünyaca meşhur olmadığı kendi halinde bir keloğlan olduğu için rabbimin nasib etdiği malumatı naçizane buradan paylaşmak ve alâka gösterenlere ışık tutmak istedim.
Ta 1989’da Janeway tarafından tarif edilen ‘yabancı’ ve ‘tehlike’ modeli otoinflamatuar ve otoimmün hastalıkların etiyopatojenezini (nasıl ortaya çıkdığını) gayet güzel izah etmekdedir. Şekilde de takib edeceğiniz üzere dokuda (dikkat ediniz damar içinde değil dokuda, bu sebeple hiç bir aşı damara verilmez) bulunan virüs, bakteri ve/veya adjuvan ve/veya bunların sebeb olduğu doku hasarı (ANA antinükleer antikor da bu suretle husule gelir ve romatologların kafasını çok karışdırır) evvela innate sonra adaptif immün cevap ve ardından da kronik bir iltihap meydana getirerek kişinin genetik/epigenetik durumuna göre çeşitli hastalıklara mesela Behçet hastalığına yol açar (10).
Aşı mantığı da bu kronik iltihabın yol açdığı sekonder bir hadise olan özgül antikor seviyesinin artmasıdır (serokonversiyon) ve işte aşımız çalışıyor diye lanse ederler. Halbuki daha evvel de bahsetdiğim gibi bu antikorların nonnötralizan olanları işi daha da kötüye götürür (11). Bu üç kağıdı da ‘aşı illüzyonu’ yazımda anlatmaya gayret etmişdim (12).
Şekilde aşıların içinde bulunan maddelerin doku içinde PAMP (patojen alakalı moleküler yapı) ve DAMP (tehlike alakalı moleküler yapı) ile kronik iltihaba yol açması tasvir edilmişdir.
Yine naçizane makalemde Shoenfeld ve ark. aşıların bunlara nasıl yol açdığı ile ilgili açıklamasını da belirtmişdim (10).
Şekilde aşı muhteviyatında bulunan enfeksiyon etkeni veya ona ait antijen, koruyucu maddeler (formaldehit, polietilenglikol, domuz jelatini) ve immün sistemin ekseriya o olmadan aşıyı tanıyamadığı ‘adjuvan’ (hani yediğimiz yemeklerde de varmış,, cehalete bakınız) maddelerin immün sistem ve/veya hücrelerde neye/nasıl yol açdığı durumlar tasvir edilmiş. Moleküler mimikri (taklit) otoimmünitenin koruyucular ise alerjinin başlıca sebebi.
Daha evvel ‘Virüs’lerden bahsetdiğim yazımda Fabianlardan ve Edward Haslam’ın Dr. Mary’s Monkey adlı kitabından, JFK suikastı ve AIDS münasebetinden bahsetmişdim (13). Hadiseler 1908’de meşhur Landsteiner’ın polivirüsü tarif etmesinden (izole etmedi, bu da ayrı bir konu. HİÇ bir virüs bakteriler gibi yalın olarak izole edilmemişdir, hücre kültürlerinde çoğaltılırlar (14)) sonra insan eli ile üretilen ve patentleri alınan hepatit B, HIV, SARS, MERS, ebola gibi virüslerle devam etmekdedir.
Hücre kültürlerinde çoğaltılmaları da kontaminasyon (bulaşma) demekdir. Bu bulaşıklar transposable genetic material (hücre içine geçen) olup SV-40, ALV (kanserin, lösemi-lenfomanın en yaygın sebepleri), diğer retrovirüsler, jelatinde bulunan deli dana etkeni, mikoplazma vs vs. (15).
Son bir şey daha;
Son söz, bütün bunları bildikden sonra, 18. aşırın geri ve cahilane aşı uygulamasını ‘zayıflatılmış mikrop palavrasını’ hâlâ yutan kişilere, caizdir diye fetva verenlere rahmetli babacığımın Büyük Doğu mecmuaları ve konferansları ile takib etdiği üstad Necib Fazıl’ın mısraları gerek (kısmen);
Vatan yüz elli yıldır Mânâda bir harabe. Artık îman ve ahlak, Türbedarsız bir türbe. Ne hatıra maziden, Ne isim ne kitabe… Düşmek, yükselmek oldu Uçurum da mertebe…
*Bu yazı, bir vesile ile tanışdığım, zerafeti ve bilgisini müşahede etmekden fevkalade memnuniyet duyduğum değerli romatolog Prof. Dr. Ahmet Gül beyefendiye ithaf edilmişdir.
** Halka hitaben yazıldığını dikkate alınız lütfen!
*** Enfeksiyoncu bahsine şimdilik tekrar girmek istemiyorum.
İsrailli fizikçiler 2003’ten bu yana insan cildine, yani en büyük organımıza yayılmış sayıları 2 ila 5 milyon arasında değişen ter bezi kanalları üzerine yayın yapıyor. Alanlarında en çok atıf alan çalışmalardan oluyor bunlar. İlgi neden mi büyük? Çünkü konu telekomünikasyon endüstrisi ve askeriyeyi yakından ilgilendiren 5G teknolojisi ile ilgili de ondan.
2008 – Human skin as arrays of helical antennas in the millimeter and submillimeter wave range Yuri Feldman 1, Alexander Puzenko, Paul Ben Ishai, Andreas Caduff, Aharon J Agranat https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/18517913/
2009 – The electromagnetic response of human skin in the millimetre and submillimetre wave range Yuri Feldman 1, Alexander Puzenko, Paul Ben Ishai, Andreas Caduff, Issak Davidovich, Fadi Sakran, Aharon J Agranat https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/19430110/
2011 – The remote sensing of mental stress from the electromagnetic reflection coefficient of human skin in the sub-THz range Eli Safrai 1, Paul Ben Ishai, Andreas Caduff, Alexander Puzenko, Alexander Polsman, Aharon J Agranat, Yuri Feldman https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22170380/
2014 – Circular polarization induced by the three-dimensional chiral structure of human sweat ducts Itai Hayut 1, Paul Ben Ishai 1, Aharon J Agranat 1, Yuri Feldman 1 https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24827286/
Ta 1948’lerde “The Book of Antennas” diye ders kitaplarında konu anlatımı yapılan en temel anten tipi işe bakın ki bizzat cildimizde çıkıyor, hem de milyonlarcasıyla!
Antenler, boşlukta yayılan elektromanyetik dalgaları toplayarak iletim kanalı içerisinde yayılmayı sağlamak (receiver) ya da boşluğa elektromanyetik dalgalar yaymak (transmitter) amacıyla tasarlanmışlardır. Antenler, verileri yaydıkları dalgalar itibariyle kilometrelerce uzaklara taşıyabilirler. Bir antenin gönderme ve alma özellikleri aynıdır. Buna antenlerin karşılıklılık (reciprocity) özelliği denir. KAYNAK
İbrani Üniversitesi’nden fizik profesörü Ben-Ishai’nin dediğine göre, “bu dalga boylarına [5G frekanslarını kastediyor] maruziyette ciltteki bu sarmal yapıdaki kanallar aktif anten tarlasına dönüşüyor”. Yani vücudumuz daha iletken hale gelmiş oluyor.
2014’teki çalışmaları ile, sarmal yapıdaki ter kanallarımızın, yani anten tarlamızın dışarıya dairesel polarize dalgalar yaydığını ve bunun iki yönlü (sağ-sol) olduğunu keşfediyorlar.
Fiziksel eforda nasıl terliyorsak mental ve duygusal stres altındayken de terliyoruz. Yani sempatik sinir sistemimiz devreye giriyor. Ciltteki ter kanallarının sinirlerle bağlantısı önemli, çünkü askeriyenin de kalabalık (örn. gösterici grubu) dağıtmak için kullandığı ve “ölümcül olmayan silah” kategorisinde yer alan milimetrelik dalga boylarındaki ışın tabancalarına maruziyette cildimizin ateşe verilmiş gibi yanması üzerine sıçrayarak ışından kaçma refleksi göstermemizin nedeni de sinirlerle olan bu bağlantı. Yani iddia edildiğinin aksine, dışarıdan maruz kaldığımız bu çok yüksek frekanstaki dalgalar cilt yüzeyinde kalmıyor, fiziksel ve biyolojik olarak bizi etkiliyor. Bunun mekanizmasını da, ciltteki bu “sarmal anten tarlası”nın keşfi ile anlayabilmiş oluyoruz.
İşin ilginç yanı, tıpkı alıcı-verici görevi gören anten gibi bizim bu sarmal ter kanallarımız vasıtasıyla enerji iletimi salt dışarıdan içeriye doğru değil, aynı zamanda içeriden dışarıya doğru da gerçekleşiyor. Vücut iç sıcaklığı yükseldiğinde (diyelim spor yaptık yahut ateşlendik), ısının içten dışa bu sarmal kanallardan geçerken filtrasyonu ve dışarı dairesel salınımlarla verilmesi sözkonusu.
Yani ciltten hem enerji soğuruyor hem de veriyoruz.
Milimetre ve milimetre altı dalga boylarının biyolojik etkileri olduğunun ortaya çıkması, hem de dünya genelinde farklı gruplarca tekrarlı deneylerle bilimsel olarak kanıtlanmış bulunması endüstri tarafından -Prof. Ben-Ishai’nin tabiriyle- hiç ama hiç hoş karşılanmıyor. İmplikasyonlar çok yönlü çünkü; en basidinden akla doğabilecek türlü cilt hastalıkları, kanser ve elbette ağrı sendromları geliyor. Bunun yanısıra, sinir sistemi ile olan etkileşimde dolayı oluşabilecek korku, anksiyete, depresyon gibi duygu durumlarının yanısıra çeşitli nörolojik rahatsızlıklar elbette akla geliyor.
ABD, Rusya ve Çin’in savunma bakanlıkları uzun yıllardır 5G’nin sahip olduğu elektromanyetik frekans aralığını kalabalık grupların dağıtılmasında silah olarak kullanıyor. Active Denial Systems denilen bu ışın silahları üzerine doğrultulduğu kişilerin cildinde yanma hissi yaratıyor. Görünmez silahla, iz bırakmadan can yakabiliyorsunuz.
İsrailli araştırma grubunun konuyla ilgili 2016’daki çıkarımları şöyle:
Halkın subTerahertz frekans aralığındaki milimetrelik dalga boylarına maruziyeti arttıkça en başta bebekler, gebeler, ileri yaş grubundakiler, hastalar ve elektromanyetik dalgalara aşırı hassasiyeti olanlar bundan olumsuz etkilenecektir.
Ciltteki ter kanallarını besleyen sempatik sinir sistem sayesinde insanlar duygu durumlarını bu kanallardan dışarı yaydıkları elektromanyetik dalgalarla yansıtmakta ve aynı şekilde dışarıdan gelen elektromanyetik dalgaları da soğurmaktadır.
İnsan ter kanallarının bu yeni tarif edilen fizyolojik ve psikolojik fonksiyonları ne nörofizyologlar ne de psikologlar tarafından çalışılmış değildir.
Bilgisayar simülasyonları ter bezlerinin subterahertz (milimetrelik) dalgaları ciltte yoğunlaştırdığını göstermektedir. İnsanlar bu dalgaları sıcaklık şeklinde hissedebilmektedir. Bu dalga boylarını kullanan haberleşme teknolojileri (cep telefonları, wi-fi, antenler) yüzünden insanlar ağrı reseptörleri (nosisptör) vasıtasıyla fiziksel olarak acı ve ağrı duyabilirler.
5G WI FI kullanımı daha fazla yaygınlaştığı takdirde şu anda RF (radyofrekans) / mikrodalga frekansları yüzünden görülen sağlık sorunları ve elektriğe aşırı hassasiyet durumu muhtemelen daha da ağırlaşıp yaygınlaşacak ve belki de henüz bilinmeyen nörolojik problemler ve fiziksel olarak duyulan ağrı ile ilgili şikayetler ortaya çıkacaktır.
5G teknolojisi ile sözkonusu sağlık sorunları arasındaki bağlantının bilimsel bakımdan ispatı mümkün olduğundan, halka tazminat yolu da açılmış olacaktır.
Yazımıza aynı ekipten Prof. Yuri Feldman’ın geçtiğimiz sene İsrail’de düzenlenen ‘2020 Uzmanlar Toplantısı: Kablosuz İnternet & Cep Telefonu Radyasyonu ve Kamu Politikaları’ toplantısındaki sunumunu kapattığı cümleler ile son verelim:
Dünyanın bir numaralı aşı yanlılarından koronavirüs aşısının benzersiz ve korkutucu tehlikelerini dinlemek de neyin nesi?
Bilimadamlarının koronavirüse aşı geliştirme teşebbüsü ilk 2002 yılında, Çin’de başgösteren SARS-CoV’dan sonraydı. En çok ümit vaadeden 4 aşı hayvanlara vuruldu. Pek güçlü antikor yanıtı oluşunca, deney baştan başarılı gibi gözüktü. Gelgelelim, hayvanlar daha sonra vahşi koronavirüsle karşılaştıklarında sonuç korkunç oldu.
UYARI: SARS-CoV aşısının insanda kullanımına geçişte ihtiyatlı olunması yerinde olur.
Bağışıklık sistemlerinin verdiği aşırı yüksek tepkiyle tüm bedende enflamasyon, akciğer enfeksiyonları ve ölüm yaşadılar.
Çalışmanın sonuç bölümünden alıntı: “SARS-CoV aşısının insanda kullanımına geçişte ihtiyatlı olunması yerinde olur.”
Araştırmacılar aynı “gelişkin bağışıklık yanıtı”nı bundan 50 yıl sonra RSV aşısının saha deneylerinde de gördüler. Araştırma, 1960’ların RSV aşısının çocukları neden hasta ettiğini buldu. İki çocuk ölmüştü.
Dr. Peter Hotez – Baylor Üniversitesi
“Fazla dillendirilmeyen konulardan biri de koronavirüs aşılarının eşine rastlanmamış güvenlik sorunu potansiyelidir. Solunum sistemi virüslerinden bazılarına yönelik aşıları oluyorsunuz, daha sonra gerçek virüsle karşılaştığınızda çelişkili şekilde, bağışıklık sisteminiz fazla güçlü yanıt veriyor. Meslektaşlarımız ve bizler de, koronavirüs aşıları geliştirmeye başladığımızda gördük ki, kobay hayvanlarda bu bahsettiğimiz bağışıklık sistemi patolojisi görülmeye başlıyor.”
Dr. Paul Offit – Philadelphia Çocuk Hastanesi
“İş koronavirüs aşısı geliştirmeye geldiğinde kimsenin ne yaptığını bilmediğinden endişeli. Tek koronoavirüsü aşısı bile yapılmış değil daha, nasıl yapacağız ki bunu?
mRNA aşısı mı olacak bu, yoksa DNA aşısı mı… Saflaştırılmış protein aşısı mı, vektörlü aşı mı?
Bilen yok?!“
Nötralize edici antikorlar = iyi Bağlayıcı antikorlar = kötü
“Koronavirüs aşıları ‘BAĞLAYICI ANTİKOR’ yapıyor. Bir nötralize edici antikorlar var bir de bağlayıcı antikorlar. Yaptığınız nötralize edici antikorların (ve bunların sistemde kalma sürelerinin), bağlayıcı antikorlardan kat be kat fazla olmasını sağlamamız lazım. Çünkü bağlayıcı antikorlar TEHLİKELİ olabilir ve ‘Antikora Bağımlı Yükseltgenme’ dediğimiz şeye sebep olabilir.”
-Ah.
“Ve olduğunu gördük de. Dang hastalığı aşısında gördük bunu. Dang aşısı, dang humması ile hiç karşılaşmamış çocuklara uygulandı, ve daha sonra doğal virüsle karşılaştıklarında bu çocuklar daha beter hasta oldu.“
Dr. Anthony Fauci – ABD Milli Sağlık Enstitüleri
Koronavirüs aşısına hayvan deneyi faslını atlatmaya karar veriyor; aşının denendiği insanlar daha sonra doğal virüsle enfeksiyon yaşadığı taktirde doğurabileceği ölümcül sonuçları bilmesinerağmen…
Şarkı sözü: “Sahibimmiş gibi yapmana izin vereceğim; senin hayvanın olacağım.”
“Korunsun diye aşı vurduğunuzda, aynı patojenle gidip enfekte olan ve enfeksiyonun [vurduğunuz aşı yüzünden]DAHA da AĞIR seyrettiği hastalıklar var. Hayvan modellerinde bakılıp anlaşılabilecek bir şey bu, o yüzden aşımızın [insanda] testleri devam ederken bir yandan da hayvanlarda bakılacak bu etkiye ki, hastalığı daha da geliştirmiş olmayalım.“
Şarkı Sözü: “Kötü karakterim ben.”
BBC Haberi: “Koronavirüs aşısının insan deneyi için 45 sağlıklı gönüllü bulundu”
Bill Gates – Bill ve Melinda Gates Vakfı
Aynı zamanda Fauci’nin prosedürleri hızlandırılmış aşısına finansal kaynak sağlamakta.
“Açıkça görülüyor ki burada, en riskli grup olduklarından ileri yaştakilerde çalışacak bir aşıya ihtiyaç var. Yaşlılarda çalışması için etkiyi güçlendireceksiniz ama yan etki de olmayacak…”
Not: Çocuk aşıları, ileri yaştaki insanlara etki etmiyor ama daha güçlü aşı yaparsanız da çocuklar için tehlikeli hale geliyor.
Şarkı Sözü: “Kötü karakterim ben.”
Gates’in yeni korona aşısının insan öldüreceği öyle belli ki, cezadan mutlak muafiyet tanınmadan yabancı ülkelere aşıyı vermeyecek dahi.
4 Şubat’ta Anthony Fauci, Gates’in koronavirüs aşılarına sessiz sedasız Amerika’da tam yasal koruma hakkı verdi.
Şarkı sözü: “Kontrolü ele aldığında hoşuma gidiyor.”
-ABD Federal Sağlık Bakanlığı Ofisi-
“…COVID-19’a karşı alınacak tıbbi önlemlerle ilgili etkinlikler için yasal soruşturmadan muafiyet tanınması…”