COVID-19, toplumun bir bölümü için gerçekten de korkunç bir hastalık olabilir; fakat, eğer haber başlıkları sizin tek bilgi kaynağınız ise toplumun çoğunun virüsten korkacak pek bir şeyi olmadığını öğrenmek sizi şaşırtabilir. Korkutucu haberlere rağmen epidemiyoloji, mikrobiyoloji ve viroloji alanlarındaki uzmanların bu önemli gerçeklerle ilgili sunacağı yeterli kanıtları var.
1 Virüs, vakaların en az %80’inde ya hiçbir semptom göstermiyor ya da hafif soğuk algınlığı benzeri tablo oluşturuyor. COVID-19 için enfeksiyondan ölüm oranı %0.15 – %0.2 aralığında. Bu oran onu ölüm oranı %0.1 – %0.2 aralığındaki mevsimsel gribe yaklaştırıyor.
Çocukların üzerine yıldırım düşme ihtimali, COVID-19’dan ölme ihtimalinden daha yüksektir. Yetişkinlerin bir araba kazasında ölme ihtimali de daha yüksektir. Toplumun çoğunun COVID-19’dan ölme riski yoktur. Çalışmalar nüfusun %99.94’ünün COVID-19’dan hayatta kaldığını ve uzun bir süre için ona dirençli olacağını gösteriyor.
2 COVID-19’dan risk altında bulunan bireyler açık bir şekilde belirlidir ve hedeflenen önlemlerle korunmalıdır. Çocuklar bu hastalığa yatkın olmadıkları gibi virüsü de yaymazlar.
Fakat, COVID-19 yaşlı ve hassas bireyler için ölümcül olabileceğinden onları korumak önemlidir. Bu, hastanelerde oluşan aşırı yoğunluğun giderilmesine de yardımcı olacaktır.
3 Sokağa çıkma yasakları, toplum bağışıklığını engelleyecek ve sorunu uzatacaktır. Hassas bireyleri izole etmek ve toplumun geri kalanının güvenli mesafelere uygun olarak hayatlarını devam ettirmesi, grip benzeri virüslerle baş etmede tarihsel olarak kanıtlanmış bir metoddur.
4 Medyanın panik ve histeri yoluyla korku aşılaması daha çok insanın ölmesine neden oluyor. Çoğu, evlerinden çıkmaya korktuğu için tıbbi yardım almayı reddediyor. Diğerleri ise yürürlüğe konan yeni prosedürler yüzünden uygun tıbbi bakıma ulaşamadılar.
5 Yüz maskelerinin, COVID-19 dahil solunum yolu virüslerinin neden olduğu enfeksiyonları engellediği yönünde güçlü bir tıbbi kanıt yoktur. Bu, devletin işletmelere yönelik kılavuzlarında bile belirtilmiştir.
COVID-19 tipi sosyal mesafe, tarih boyunca ispatlanmış hasta insanları izole etme uygulamasından çok uzaktır. Bu tedbirlerin hastalığın yayılımını engellediğine dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur.
Çin’in Wuhan kentinde yapılan kitle testlerinin analizi, corona virüsünün asemptomatik taşıyıcılarının patojeni yaymadığını gösterdi. Bu, asemptomatik taşıyıcıların düşük viral yükü ile ilgili olabilir.
Bir çalışmada Çin’de yapılan büyük bir COVID-19 testinin sonuçları analiz edildi. Neredeyse Wuhan şehrinin tüm sakinlerinin dahil edildiği çalışmada, coronanın asemptomatik pozitif vakalarının hastalık yaydığına dair hiçbir kanıt bulunamadı.
Wuhan’da 6 yaş ve üzeri yaklaşık on milyon kişi test edildi, -bu sayı tüm şehir sakinlerinin yüzde 92’sine tekabül ediyor-. Testte yeni semptomatik vaka kaydedilmedi , 300 tane de asemptomatik vaka tanımlandı. Bulunan asemptomatik vakaların 1,174 yakın temasının ardından yapılan testlerde herhangi bir yeni pozitif sonuca rastlanmadı.
Araştırma sonucu “Belirlenen asemptomatik pozitif vakaların bulaşıcı olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığı” şeklinde duyuruldu. İlgililer, geniş çaplı bu testin sonuçlarının, sağlık yetkililerinin karantina ve kısıtlamalar sonrası dönemde hastalık önleme ve kontrol stratejilerini ayarlamasına yardımcı olabileceğini de sözlerine ekledi.
Analiz, test sırasında yayınlanan ön sonuçları da doğruluyor. Wuhan Huazhong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden Profesör Lu Zuxun da, Haziran ayında yaptığı açıklamada, asemptomatik kişilerin virüsü başkalarına geçirdiğine dair hiçbir kanıt olmadığını öne sürmüştü.
Raporu hazırlayanlar, önceki çalışmaların asemptomatik bireylerin bulaşıcı olduğu ve daha sonra semptomatik hale gelebilecekleri yönünde olduğunu, ancak araştırmanın devamında, şehir kesin bir karantina altına alındıktan sonra testleri pozitif çıkan Wuhan sakinlerinin “düşük seviyelerde viral yüklere” sahip olduklarını ve bu nedenle hastalığı diğer insanlara yayamadıklarını bildirdiler.
Wuhan, 70 günden fazla bir süre sıkı bir şekilde karantina altına alınmıştı. Her haneden yalnızca bir kişinin en fazla iki saat süreyle konutlarını terk etmesine izin verilmişti.
Makale, COVID-19 kısıtlamalarının etkinliği hakkında büyüyen tartışmalara bomba gibi düşüyor. Öyle ki, şehir ve hatta ülke çapında kısıtlanmalar ve maske zorunlulukları; asemptomatik insanların bile hastalığı yayabileceği ve böylece sağlık hizmetlerinin aşırı yüklenmesine sebep olabileceği argümanıyla haklı gösterildi.
Önlemleri eleştirenler, kısıtlamaların sosyal ve ekonomik maliyetlerinin, varlığı şüpheli faydalardan çok daha ağır bastığını ve asemptomatik insanların bulaşıcı olmadığını gösteren çalışmalara işaret ediyor.
Bu çalışmadaki araştırmacılar, kendilerini bu tartışmaların dışında tutmayı tercih ediyor ve her şeyi açıklığa kavuşturmak için henüz çok erken olduğunu belirtiyorlar. Wuhan’da maske takma ve sosyal mesafeyi koruma gibi önlemlerin uygulanmaya devam etmesi gerektiğini ve özellikle zayıflamış bağışıklık sistemine sahip olanlar gibi nüfusun savunmasız kesiminin tehlikelerden korunmaya devam etmesi gerektiğini savunuyorlar.
Haziran ayında, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) önceki açıklamalarını revize etti ve virüsün asemptomatik taşıyıcılarının patojeni yayabileceğini kanıtlamak için yeterli kanıt olmadığını söyledi.
Uluslararası uçuş derneği IATA, dijital bir korona aşı kartının tanıtımı üzerinde çalışıyor. Sadece aşı yaptıranlar uçabilecek
Genel olarak aşı muhalifleri ve özelde korona aşısı muhalifleri için kötü haber:
1945’te Küba’nın Havana kentinde kurulan havayollarının kapsayıcısı olan Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA), aşı pasaportu üzerinde çalışıyor. ABD The Hill gazetesinin IATA genel müdürü Alexandre de Juniac, böyle bir sistem için uygun altyapının hazırlandığını doğruladı:
Şu anda test aşamasında olan aşıların uygulandığı kişiler, bir veri tabanına dahil edilmelidir. Böylece, bu veri tabanındaki bilgiler geleneksel pasaport verileriyle bağlantılı olacak ve buna paralel olarak erişilebilecek .
Makalede, “Dijital sağlık pasaportu bir yolcunun test ve aşı bilgilerini içerecek ve hükümetler, havayolları, laboratuvarlar bilgileri yönetecek ve gözden geçirecektir.” bilgisi bulunuyor.
IATA, bu dijital aşı pasaportunun, potansiyel yolcuları pandemik zamanlarda uçma korkusundan kurtaracağını ve boşta kalan küresel kitle turizmini hızla yeniden canlandıracağını umuyor. Şu anda hiçbir ülke yeni koronavirüs SARS-CoV-2’ye karşı aşılamayı henüz mecburi kılmadı. İlgili tartışmalar ağırlıklı olarak Avustralya ve Yeni Zelanda olmak üzere, virüsü iyi kontrol altında tutan diğer ülkelerde sürüyor.
Bununla birlikte, giriş düzenlemeleri ve aşı koruması gibi sorunlar ortaya henüz çıkmadı, çünkü büyük kontrol otoriteleri, ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Avrupa İlaç Ajansı (EMA) henüz bir aşıyı onaylamış değil.
Ancak, bu kısa zamanda aşılabilecek bir durum, çünkü ilgili Faz I ila Faz III çalışmaları birlikte ilerliyor. Bu konseptin önde gelen savunucularından biri ise Bill Gates.
Korona aşıları, 18 aydan daha kısa bir rekor sürede piyasaya çıkabildi. Bugüne kadarki en hızlı aşının – kabakulak hastalığına karşı bir aşı – onaylanması dört yıl sürmüştü.
Uluslararası hava yollarında durum aciliyet göstermediği için Amerika Havayolları aşı mecburiyeti konusunda henüz çekimser davranmakta.. İngiliz Daily Mail gazetesinin yazdığına göre, Uluslararası Havayolları, şu ana kadar kendi personellerinin hizmetlerine devamını sağladıklarını, bundan sonra da yolcularının ve çalışanlarının refahı ve sağlığı için gerekeni yapacaklarını bildirdi..
IATA genel müdürü De Juniac yine de “Corona pasaportu” nun geleceğinden emin.
“Test, uluslararası seyahati karantina olmadan mümkün kılmanın ilk adımıdır.” diyor.
İkinci adım ise ”sınır kontrolünün gereklerine uygun olarak yolcuların kimlikleriyle eşleşen test verilerini güvenli bir şekilde yönetmek, değiştirmek ve doğrulamak için gerekli olan” küresel bir bilgi altyapısının oluşturulmasıdır. ( Harald Neuber )
T-ere Takılmış Toyuncakçı Teyze diyorum bazen kendime. Uzun zamandır kendimce bir türlü oynayarak başta T harfini, daha sonra K harfini, ve diğer harfleri araç ederek Tek başına, Topluca ve Takılarak öğrenme, etkileşim yollarını da gösteriyorum.
Yine bir tesadüftür ki, T ler Corona’da yine çok büyük yer tutuyor. T-hücreleri zaten bağışıklık sistemimizin Temel taşı. Tıp, tabip, tanı, test, teşhis, test, terapi, tedavi hepsi T harfi ile başlıyor. Ben de yine T ile başlayanlarla sizlere Tahminen daha kolay anlayabileceğimiz şekilde bir Tablo çizmek istiyorum.
Tangram ve Parçalarla İlişkilendirme
“Nerede pazılın (puzzle=yapboz)parçalar(ğ)ı?” Benim bugün 31 yaşında olan büyük kızım Günsel’in çok sık tekrar ettiği bir cümleydi.” Ve bunu hala hep dile getiririz. O kadar çok puzzle yapmayı severdi ki, biz de çoğu zaman puzzle oyununa dahil olurduk. Küçük kızım Selin ise karton pazılı tersine çevirir, resim parçası görmeden puzzle parçalarını birleştirmeye çalışırdı. İşte ben de bir puzzle gibi parçaları bir araya getirip bir bütünün görünmesini sağlamak istiyorum.
Bildiğimiz resimli puzzle değil benimki, yani göstermek istediğim büyük resim de değil. Dünyayın en eski akıl ve yaratıcılık oyunu Tangramın 7 parçası gibi. 7 parça ile milyonlarca şekil yaptığımız gibi, üçü, beşi de biraraya gelince anlamlı şekiller ortaya çıkıyor. Yani ortaya çıkan birçok şekil var, tek bir resim değil, ama parçalar çok net ve somut, tek başına da bir anlamı var, yanyana gelince daha büyük anlam kazanıyor. Basitten karmaşığa doğru çalışılıyor.
Corona’dan da önce Alman özgür medyasını takip ettiğim için Almanca diline de hakim olduğumdan, çeşitli internet sitelerinden, edindiğim veriler üzerinden bildiklerimi anlatmak istiyorum. Ayrıca tabii bilgilerinden yararlandığım yazarlar da var. Belki de eğitim ilgi alanıma girdiğinden Ivan Illich’in görüşlerini hep önemsemişimdir. Okulsuz toplum, sağlığın gaspı, şenlikli toplum..Ayrıca Modern Tıpta neler olduğunu irdeleyen bazı Türk hekimler ve araştırmacı yazarlar da var.
Ben eşim kanser olup vefat ettiği dönemden beri “modern tıbbın” bilinmeyen yüzünü anlamaya çalıştım; ruh, zihin, beden bütünlüğünü hep temel almaya çalıştım, kendim için iyi bir uygulayıcı olmasam da, oldukça iyi araştırdım.
Burada konuyu Corona virüsü ile ilişkili olarak sade bir şekilde ele almaya gayret edeceğim, kafamdaki dosyalar yığılmış olmasına rağmen. Bir kısmını eski yazılarımda paylaşmıştım, paylaşmaya da devam edeceğim.
T harfi ile başlayan kelimeler de eşlik edecek, birşeylerin akılda kalması için, T ler bir araç olur belki.. Her bir Tli başlığı Tek Tek derinlemesine ele almak da isterim. Ama şimdilik kısaca anlatacağım. Daha sonraki yazılarımda detaylandırmaya çalışacağım.
1. Tanınmışbilim insanları.:
Prof. Dr. Streeck: “Virüs politik değildir, ama herhangi bir nedenden dolayı politik oldu“
Heinsberg araştırmasını yapan Prof. Streeck vaka sayısının artmış olmasının tek başına bir anlamı olmadığını söyler, “hastalık hakkında artık daha çok şey biliyoruz” der. Ölüm oranlarının çok düşük seyretmesinin önemli bir gelişme olduğunu belirtir. Ayrıca ölüm oranlarının başka türlü hesaplanması gerektiğini belirtir. Heinsberg örneğinden yola çıkarak Prof.Streeck Almanya için covid-19 ölüm oranını % 0,37 olarak belirlemişken, Johns Hopkins’de bu oran %1,9 olarak belirlenmiştir. Nitekim daha sonra Johns Hopkins de ölüm oranları üzerinde bazı düzeltmeler yapmıştır. Ayrıca Prof. Streeck ve ekibi 500 haneden yüzeylerden, hayvanlardan, havadan aldıkları örneklere dayanarak, virüsün yüzeylerde var olduğunu ama buluşacılığının tespit edilemediğini aktarmıştır, bir markette bulaşma olasılığının neredeyse imkansız olduğunu belirtmiştir. Her ne kadar bunları Prof. Streeck nisan ayında ara raporu basına açıklasa da, başta Prof. Drosten ve SPD li politikacı Karl Lauterbach olmak üzere, özellikle erken açıklamaları yüzünden Prof. Streeck’i eleştirmiştir. Hijyen ile ilgili nihai rapor haziranda açıklanmıştır. Buna göre kuru üzere yüzeylerde %3,36 ıslak yüzeylerde %15,15 virüs tespit edilmiş, ama bunu çoğaltılamadığı, yani insanı enfekte edecek güçte olduğuna dair herhangi bir kanıt olmadığı açıklanmıştır. Havada ise virüs tespit edilememiştir.
“Throat swabs for analysis were obtained from all adult individuals and most of the children. Air, wastewater samples and surface swabs (commodities) were obtained and analysed by RT-PCR. Positive swabs were cultivated to analyse for viral infectivity. 26 of all 43 tested adults (60.47 %) tested positive by RT-PCR. All 15 air samples were PCR-negative. 10 of 66 wastewater samples were positive for SARS-CoV-2 (15.15 %) as well as 4 of 119 object samples (3.36 %). No statistically significant correlation between PCR-positive environmental samples and the extent of infection spread inside the household could be observed. No infectious virus could be isolated under cell culture conditions. As we cannot rule out transmission through surfaces, hygienic behavioural measures are important in the households of SARS-CoV-2 infected individuals to avoid potential transmission through surfaces. The role of the domestic environment, in particular the wastewater load in washbasins and showers, in the transmission of SARS CoV-2 should be further clarified”
Prof. Streeck’in bu araştırmaları Türkiye’de gerek bilim kurulu, gerek başka tıbbi otoriteler tarafından dile getirilmemiş, Corona gerçeği sayfasında yayınlanan video da youtube tarafından yayından kaldırılmıştır. Bitchute a yüklenen video: https://www.bitchute.com/video/a4SfiZvWaPv6/
Hamburg’da 192 kişiye otopsi yapan Prof. Püschel ise “hiç kimse gerçek anlamda Covid- 19 dan ölmedi demiştir, yaşlıların da izole edilmelerini eleştirmiştir. Yaşlı olarak kendim için başkalarının değil, kendimin karar vermesi çok önemli” demiştir. Prof .Streeck ve Prof. Püschel… Her ikisi de hem hükümet politikalarını, hem de Robert Koch enstitüsünü eleştirmişlerdir bazı demeçlerinde. Derlemiş olduğum yazı: https://www.coronagercegi.com/post/prof-streeck
Almanya’da Bakanlığı’na ilaveten tüm verilerin toplandığı buna göre de açıklamalar yapıldığı Robert Koch Enstitüsü var. Başkanı ise Dr. Wieler, kendisi bir veteriner hekim. Hem Corona ile ilgili politikaları belirlemek hem de halkı bilgilendirmek adına RKI gelen demeçlere, öngörülere başvuruluyor. Dolayısıyla halk da Dr. Wieler’i ekranlardan tanıyor. Ve tabii Jens Spahn, sağlık bakanını, o ise bankacılık eğitimi almış. Prof. Drosten ise başvirolog, ve hükümet danışmanı.. Charite Berlin’de çalışıyor. Almanya’da PCR testlerini geliştirip aynı zamanda piyasaya da süren kişi. Ve hükümeti ve halkı bilgilendiren, ekranlarda yüzünü çok sık gördüğümüz bir virolog. 2009 da pandemi ilan edildiğinde H1N1 Domuz gribi zamanındaki tahminleri yanlış çıkmış.
Christian Drosten artık, Corona ile birlikte zorlu bir saha olan politik kararlar alma sahasının tam ortasında.
Son günlerde Prof. Dr. Christian Drosten da karantina süresinin 5 güne inmesi gerektiği, PCR testlerinin yanlış sonuçlar vermesinden dolayı başka testlere geçilmesi üzerine demeçler vermeye başladı, bunda muhtemelen kendisine yapılan eleştirilerin önemi de var.
2. Tanınmış başka bilim insanları: Yaptıkları çalışmalarla bugüne kadar özellikle Tıp dünyasında bilinen, tanınan bu kişilere, ve onların görüşlerine Corona tedbirleri ile ilgili politikaları eleştirdiklerinden dolayı medya yer vermemektedir.
Sanırım bunlardan en çok tanınanı Dr. Wolfgang Wodarg,
Wolfgang Wodarg ile ilgili çok sayıda bilgiyi internette bulabilirsiniz. En önemlisi tabii kendi web sitesi. https://www.wodarg.com/
Ayrıca Miliiyet’den domuz gribi zamanından bir haber:
Virolog Prof Dr. Karin Mölling, virolog Prof.Dr. Ulrike Kaemmerer, enfeksiyon epidemoloğu, mikrobiolog Prof. Sucharit Bhakdi, Dr. Klaus Köhnlein, Dr. Bodo Schiffmann. Dr. Heiko Schöning. Prof. Dr. Martin Haditsch gibi birçok bilim insanı. Prof. Sucharit Bhakdi eşi mikrobiolog Prof. Karina Weiss ile “Corona- Fehlalarm=yanlış alarm” diye bir kitap da yazdı.
Başka yazılarımda tek tek size bu bilim insanlarından en önemsediğim bilgileri aktarmaya çalışacağım. Zaten bazılarına daha önce de değindim. Bu bilim insanları aynı zamanda Almanya’da hukukçuların kurduğu meclis dışı araştırma komisyonu Corona Ausschuss ve ACU Aerzte für Aufklaerung, hekimlerin kurduğu araştırma komisyonunda da yer almaktadırlar.
3. Testler; tanılar: Mevcut PCR testleri hastalığı tanımlar mı yoksa sadece gen partikülünü mü tanımlar?” Virüsün kişi hasta iken izole edilmesi gerekir” diyor Prof. Ulrike Kaemmerer.
Hastalığın teşhisi için onaylanmamış bir test üzerinden tüm pandemi! tedbirleri geliştiriliyor. PCR testlerindeki yanlış nedir, neticeler nelere sebebiyet verir, yanlış pozitif gereksiz Karantina sürecinin, yanlış negatif ise hastalığı olup da korunmayan kişinin etrafta dolaşıp hastalığı yaymasına sebebiyet verir. Profesör Dr. Kaemmerer hasta olmayanın PCR testi pozitif de olsa başkasına bulaştıramayacağını söylemiştir. Testlerin sonuçlarına göre vaka sayılarına göre her ülkede farklı tedbirler uygulanmıştır. İşte bu tedbirleri eleştirenler de Corona inkarcısı, bilim karşıtı, komplo teorisyeni, hatta konu ile ilgili protestoları katıldıkları veya destekledikleri için aşırı sağcı, Nazi gibi etiketlere maruz kalmışlardır.
Yine bu konuyu eleştirel elen alan, yanlış PCR sonuçlarının olası sonuçlarını alternatif medya kuruluşu rubiconnews’dan müthiş bir değerlendirme yapmıştır. Almanca okuma süresi 25 dakika, linkleri ile birlikte en az 2 saati bulur, ama lütfen bir bakın https://www.rubikon.news/artikel/das-corona-kartenhaus
4. Tablo ( istatistik): Neyi neyle karşılaştırıyoruz? Örneğin vaka ve ölüm sayılarını verirken ülkelerin nüfus oranlarına göre neden verilmiyor, her 1 milyonda kaç kişi ölmüş ya da tespit edilen vakaların yapılan test sayısındaki oranı ne? gibi onlarca soru. Esasında karşılaştrımalı veriler ortada, Tabelle ( tam türkçesini bulamadım, grafik, tablo falan diyoruz) birçok kaynakta var. Ama maalesef halka açıklama yapılırken bu tür veriler kullanılmıyor .
Aşağıda şubat ayından itibaren vaka ve ölüm oranlarını görüyoruz.
“
Ülkelerdeki Corona vakaları ve Corona ölüm sayıları karşılaştırmalarında ise medyada maalesef YANILTICI haberler ve değerlendirmeler görüyoruz.
Örneğin basınımızda aşağıda 7 Eylül tarihli bir haber var. Aynı gün, hemen hemen hepsi aynı haberi geçmiş birbirine benzer birkaç cümle ile: “Hindistan Covid-19 vakalarında Brezilya’yı geride bırakarak ABD’nin ardından ikinciliğe yerleşti. Hindistan’da son 24 saatte 90 bin yeni vaka tespit edildi. Hindistan’da vaka sayısı 4.2 milyonu geçerken, Covid-19 bağlantılı ölüm 72 bine yaklaştı.” Bu haberler yabancı haber kaynaklarından alınan haberler. İngilizce haber yapan yayın kuruluşundan genelde. (Reuters gibi)
Gerek vaka gerek ölüm sayısı verildiğinde ülke nüfuslarına oranı dikkate alınması gerekli. Yani 1,4 Milyarlık Hindistan nüfusundaki 72.000 ölüm neyi açıklar, ona bir bakalım.
Ülke nüfusuna oranlı ölüm karşılaştırmalarına baktığımızda, aşağıdaki tabloda şimdiye kadar her bir milyonda Covid-19 ile (Covid 19 dan ölen ve Covid 19 ile ölen arasında ayrım yapılması gereklidir) ölen kişi sayısı bulunmaktadır. Buna göre en yüksek ölüm oranı Peru’dadır (kapatmaların yoğun olduğu Peru) Ardından Belçika.
İsveç ise 10. sıradadır, ama İsveç sert tedbirler uygulamamış, lise ve üniversiteleri kapatmış, huzur evlerine ziyaretlere engel, sınır koymuştur ) İsviçre’de Covid nedeniyle ölenlerin 2/3 ü huzurevlerinde yaşayanlardandır, o dönemde izole olmuşlardır . Ayrıca H1N1 Domuz gribi zamanında İsveçlilerin %60 ı aşı olmuştur, ve aşılar çok sayıda kişide ağır kalıcı yan etki oluşturmuştur. Diğer ülkelerden farklı olarak İsveç’in sürü bağışıklığı izlemeyi seçmesinin bir nedeni de belki aşıların olası sakıncalarını görmeleridir. İsveç’de Covid 19 ölümleri yaş ortalaması 84 dür, Almanya’da ise 82 dir.
Yukarıdaki tabloda Hindistan’daki Covid-19 kaynaklı ölüm oranlarını göremeyiz, tablo Almanya’nın ölüm oranlarının karşılaştırılması şeklinde düzenlenmiştir. Ama baktığımızda Hindistan’daki ölüm oranları Almanya’dan da çok daha düşüktür. Almanya’dan her 1 milyon kişiden 112 si vefat etmişken, Hindistan’da her 1 milyon kişiden 55 i vefat etmiştir.
Ayrıca ölüm oranları karşılaştırmasında da kaç vaka tespit edilmiş, ve bunun kaçı ölümle sonuçlanmış, bu tür karşılaştırmalara da yer verilmelidir. Ölüm sayısı/Vaka sayısı . Vaka sayısını ise yapılan test sonucu belirlemektedir.
Diğer taraftan da yapılan test sayısı sonucu bulunan vaka sayısı da çok önemli bir göstergedir. Vaka sayısı/test sayısı.
Fakat burada da pek sağlıklı bilgilere sahip değiliz. Bunun farklı nedenleri var.
.) “Neyi ararsanız onu bulursunuz “Dr. Wolfgang Wodarg. Dünyada Corona virüsleri üst solunum yolu hastalıklarında ölüm oranında fazla etken değil. Dolayısıyla daha önce testi yapılmıyordu. ( Japonya gibi daha önce corona virüslerin testini yapanlar da var. Ama genelde çocuklarda üst solunum yolu hastalıklarındaki payı %7-15 imiş. Influenza en tehlikeli virüs olarak görüldüğünden, hastalık belirtisi durumunda testi yapılmakta ve bu kayıtlara geçmektedir. Şimdiye kadar tüm virüsler hastalık olduğu zaman yapılmaktaydı, fakat bu covid-19 ile değişti.
.)Toplam Test sayısı olarak muhtemelen bir kişiye yapılan birden fazla test olarak da geçiyor ülkelerin verilerinde. Ayrıca önemli olan kaç kişiye test yapıldı ve bu çıkan testlerin kaçı pozitif, kaçı negatif, ya da bunların hangileri test negatif olsa bile (klinik bulgu) corona olarak kaydedildi ve ona göre tedavi oldu, test pozitif çıkanların kaçı hasta oldu, kaçı ağır hasta oldu?
Her ne kadar Johns Hopkins, Almanya’da Robert Koch enstitüsü gibi kurumlardan birçok bilgiye ulaşsak da, her ülkenin de ortak verileri paylaştığı,sağlıklı bilgilere sahip değiliz, en azından ben bilmiyorum, ve dünyadaki ana akım medya da pek bilmiyor, bilseler bile söylemiyorlar, hatta belki medyaya çıkan bilim insanları bile bilmiyorlar, ki araştırmalarında ve yorumlarında bunları baz alabilsinler. (Prof. Sucharit Bhakdi Almanya’da başbakan Angela Merkel’e bu sorunun da içinde olduğu bir açık mektup yazmıştı). Bir taraftan da kabul etmek gerekir ki Almanya’nın Robert Koch Enstitüsü sayesinde senelerdir detaylı kayıtlar, istatistikler bulunmaktadır,
Yine Hindistan’ı örnek alırsak, yapılan test sayısını günde 1 milyonmuş, bu sayı neleri kapsıyor net bilemiyoruz. Ama örneğin Almanya’da yapılan testler ile vaka sayısı ve ölüm sayısı arasındaki orantı çok net.
Almanya’da günlük ölüm sayısı tek haneli rakamlarda uzun süredir, yoğun bakım hasta sayısı da çok düşük. Haftada bir milyon test yapılıyor. Vaka sayısı yüksek olmasına rağmen(yaklaşık 600-1800 günlük vaka sayısı) test sayısına göre (haftada bir milyon test) düşük bir vaka sayısı var ve bunların birçoğu semptomsuz veya hafif geçiriyor hastalığı. Ve vaka sayılarında her gün çok büyük farklar var, ama ölüm sayısında pek değişiklik yok. Bunun nedeni ise muhtemelen – ister virüs kaynaklı olsun ister başka türlü- hastalığın tedavisine dair başa göre çok daha fazla bilgiye sahip olunması ve dolayısıyla tedaviler daha iyi netice veriyor
Vakalara genel bakış 11.9.2020
Almanya
Toplam vakalar
257 B
+1.892
İyileşen
223 B
Ölüm
9.412
+3
Fransa’da günde 7bin vaka vardı birkaç gün evvelki verilere göre, aynı gün ölüm sayısı 6 idi.
Almanya’da yaz döneminde üst solunum yolu hastalıkları ile hastaneye başvuranların sadece %3 Corona hastasıymış. Tüm solunum yolu hastalıklarında covid-19 un payı da önemli.
Bu tabii kış dönemi grip sezonunda daha yüksek oluyor.
Avusturya’da 16 Ağustos – 15 Eylül arasında toplam 16 kişi covid-19 dan ölmüş, yani günde 0,5 kişi. Avusturya, başka ülkelerde olduğu gibi covid-19 testi pozitif çıkan her ölümü ana sebep başka da olsa (kanser, kalp krizi gibi) covid-19 dan öldü diye kaydetmektedir. Avusturya’da günlük ölüm sayısı ortalama 228 dir.
Karşılaştırılması gereken bir veri de, ülkelerde yine belirli bir nüfus oranında günde kaç kişi öldüğüdür, hatta örneğin kış sezonunuda kaç kişinin solunum yolu enfeksiyon hastalıklarına yakalandığı , bunların kaçının ölümle sonuçlandığı ve bunlar arasında karşılaştırmalar. Örneğin 83 milyon nüfuslu Almanya’da 2017/2018 sezonunda büyük bir grip dalgası sonucu Almanya’da kayıtlara göre 25.000 kişi ölmüş. Tabii ölüm oranlarına yaşlı nüfusun fazlalılığı ve yaşam koşulları da etken,kış döneminde grip sezonunda ölüm sayıları artıyor. Bu sezon Almanya’daki ölüm sayıları daha önceki yıllardaki ölüm sayılarından daha düşük örneğin.
Ülkelere göre ölüm oranlarının verildiği bir web sitesi:
Başka bir karşılaştırma ise bulştırma oranı Reproduktionsrate. Almanya’da tespit edilen bulaştırma oranı lockdown =kapatma tedbirlerinin hayata geçtiği tarih olan 23 martta 1 kişiden 1 kişiye bulaştırma oranına düşmüş. Dolayısıyla hükümetin Corona politikalarını eleştirenler kapatma önlemlerinin gereksiz olduğunu söylemektedir.
Ayrıca Almanya’da hukukçular tarafından kurulan meclis dışı araştırma komisyonu Corona Untersuchungsausschuss’daki değerlendirmeye göre de, ki bunu virolog ve mikrobiyolog Prof. Dr. Kaemmerer ve Dr. Wolfgang Wodarg bunu vurgulamıştır, “PCR testleri hastalığı belirlemek için kullanılması öngörülmüş testler değildir. Virüsü göstermez, nukleik asiti gösterir, enfeksiyonu belirlemez. PCR testi pozitif çıkıp da semptom görülmüyorsa, yani kişi semptom hissetmiyorsa( adı üstünde enfeksiyon) enfekte değildir, ve o kişi başkasına bulaştırmaz. Dolayısıyla çocuklar da genelde semptomsuz olduklarından, hastalığı eve taşıma olasılıkları çok azdır.
Test yalnızca dizileri, yani virüste bulunması gereken nükleik asitleri ölçer. Bu diziler, korona krizinin başlangıcında Çinli bilim adamları tarafından tespit edildi ve virüsün “genel yapısını” vermek için bir bilgisayar modelinde tahmin edildi. Söz konusu virüs hasta bir kişinin kanından hiç çıkarılmamış, saf haliyle elde edilmemiş ve incelenmemiştir.
“Aldığınız virüsün dozajı hastalığın seyri açısından çok önemlidir” demektedir Prof. Streeck. Ayrıca “kapalı, soğuk, nemli, havalandırmayan ortamlarda hasta, enfekte olanlar olduğunda bulaşma riski daha fazladır. Almanya’da Kuzey Ren Westfalya eyaletindeki mezbahadak gürültülü, nemli, soğuk ortam virüsün damlacık yoluyla bulaşmasına sebebiyet vermiştir. Bu yüzden kapalı, havalandırılmayan, virüsün yoğun olduğu ortamlar daha risklidir. Belki bu yüzden genelde hastane personelin enfekte olması, hastalığın ağır seyretme olasılığı daha fazladır. Almanya’da gerçek hastaları daha kolay ve çabuk görebilmek için PCR testleri dışında hızlı testlerin yapılması öngörülmüştür. https://www.aerztezeitung.de/Nachrichten/Anders-auf-Corona-testen-aber-wie-412242.html
PCR testlerinin ayrıca yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçlarının da çok fazla olumsuz sonuçları var. Düşünün ki bir kişi gerçekten hasta- bulaştıracağı başka virüsler de olabilir- o kişi negatif PCR testine güvenerek, etrafta dolaşıyor, yakınlarına bulaştırıyor, veya boşuboşuna karantinaya alınıyor, hatta yakınları da karantinaya alınıyor.
Maalesef hasta isen “evde kal” hem kendini koru, hem de başkasına bulaşmaması için önlem al, neredeyse hiç söylenmiyor artık. Tüm odaklanılan Covid-19 PCR testleri üzerinden geliştirilen bir tehlikeli! salgın varsayımı.
Rubiconnews 18 eylül tarihli bir makaleden alıntı:
“Bir şeyin etkisi ne kadar fazlaysa, meşruiyetini o kadar dikkatli kontrol etmemiz gerekir. PCR testinin sonuçlarının istatistiksel analizi milyonlarca insanın hayatını etkileyebilir. Ama yeterince doğru mu? İnanılır mı? Ve bu test aslında neyi ölçüyor? Bu soruların daha yakından incelenmesi, tüm ekonomilerin kaderinin ölçüm sonucuna bağlı kılınması gerekip gerekmediğine dair önemli şüpheler doğurmaktadır”
5. Tedbirler . Tedbirler ne derece ORANTILI. Hangi ülkeler hangi tedbirleri alıp, onun olumlu sonuçlarını görüyorlar?
Hastalık hakkında ilk başta bildiğimizden çok daha fazla şey biliyoruz. Matematiksel modellemelerin tutmadığını da Almanya’da en çok Corona vaka ve ölümünün görüldüğünü de görüyoruz. Bir facebook yorumum: “Başta semptomu olmayanların da yayabileceği düşünülüyordu. Kore örneğinin de olduğu çeşitli videolar dolaşıyordu (31.vaka) Bu biraz da çeşitli cep telefonlarına indirilen uygulamaların reklamı gibi de oldu, yani PCR testi pozitif çıkanın mutlaka takip edilmesi, kimlerle buluştuğunun nereye gittiğinin öğrenilmesi de hedefleniyordu muhtemelen. İlk başta ben de bunu çok önemsedim açıkçası. Ama zamanla PCR Testlerinin hassasiyetini, hastalık belirlemekte yeterli olmadığını bir çok bilim insanı açıkladı. Zaten hastalık teşhisi için ortaya çıkmamış, onay görmeden (valide olmadan) piyasaya sürülmüştü. yine ilk başlarda bilinen daha doğrusu tahmin edilen hastalık belirtisi göstermeyenin taşıyıcı olduğuydu, ama kanıt bulamıyorlar, matematiksel modellemeler yapıp duruyorlardı. Bilim insanları da aksini iddia edecek bir rapor sunamıyorlardı bunun nedeni de, şayet her yeri kapatırsan, insanların birbiriyle temasını minimuma indirirsen, araştırmacılar, epidomologlar hastalığın izini süremez”.
Heinsberg’de Bonn üniversitesinden ekibi ile araştırma yapan yazımın başında da bahsettiğim virolog Prof. Streeck “virüse, araştırmalara zaman tanıyın, önlemleri adım adım alın der” der, “tüm önlemler gerek tüm kapatma tedbirleri , gerekse maske kullanımını aynı zamanda birden uygulanırsa, hangi tedbirin faydalı olduğuna dair araştırma olanağımız da azalır” demiştir. Bir taraftan da yatak kapasiteleri, yoğun bakım kapasitelerine göre Almanya’nın ilk başta aldığı kapatma önlemlerini doğru bulduğunu ifade etmiştir.
Streeck’in dediğine göre örneğin her yerde eş zamanlı olarak okullar kapatılıyorsa, çocukların bulaştırıcılığı ile ilgili bilgilere sahip olamayız. Çocukların taşıma ve bulaştırması ile ilgili nisan ayındaki yazım. https://www.coronagercegi.com/post/cocuklar
Tabii ondan sonra da birçok araştırma gerçekleşmiştir. Araştırmaların sonucu çocukların hastalanma ve bulaştırma oranın çok düşük olduğudur.
TekrarHindistan ve farklı Tarihler:
Hindistan’da çok kötü şartlarda yaşayan fakir bir halk mevcuttur, özellikle içme suyu sıkıntısı vardır, hijyen sorunu mevcuttur. Kapatma tedbirlerinin alınması ile birlikte halk daha da yoksul duruma düşmüştür.
Bir taraftan da dünyanın birçok yerinde vaka ve ölüm sayılarının çok fazla olduğu dönemlerde (mart, nisan, mayıs ayları) Hindistan’da vaka sayısı da ölüm sayısı da çok düşüktür. (fakat ne kadar test yapıldığını bilmiyoruz) Onlar için en büyük tehlike virüs değil, virüse karşı alınan abartılı tedbirlerdir.
Erkrankungsfaelle: Hasta sayısı (Almanya’da pozitiv vaka sayısı verilirken, Hindistan doğrudan hasta sayısı olarak verilmiştir), hasta sayısı mayıs ayında yükselmeye başlamıştır. 31 Mayısta vaka sayısı190.609, ölüm sayısı 5408 dir. Bugüne kadar ölüm sayılarına bakılınca, nüfusa oranla toplam ölüm sayısı hala çok düşüktür.
Vakaların bu kadar çıkmasının sebebi halkın çok fakir, aç duruma düşmesiyle birlikte başka hastalıkların da birlikte ortaya çıkması olabilir. 31 mayısa kadar o zamana kadar olan toplam vaka sayısı 190.000 iken şimdi günlük vaka sayısı 90.000 civarındadır.
Tüm değerlendirmeler yapılırken Hindistan’ı ayrıca mercek altına almak, tıp ve ilaç sektöründeki yerini de ortaya koymak lazım, hatta bunu tarım sektörü , turizm sektörü ve dijitalizasyon ile ilişkilendirmek gerekir.
“meBirçok ülkede olduğu gibi Hindistan’da da çok uzun bir dönem kapatmalar gerçekleşmiştir. Daha sonra da hem iç hem dış mekanda maske kullanma zorunluluğu getirilmiştir.Uzmanlar ölüm sayısının nispeten az olmasındanüfusunun nispeten genç olmasına bağlıyor. Öte yandan, sayıların doğru olup olmadığı ve virüs yayılmasının gerçek boyutunun kaydedilip kaydedilmediğine dair şüpheler var tabii birçok ülkede olduğu gibi. Testlerin güvenilirliği konusunda soru işaretleri var.
Ve özellikle kırsal alanlarda, görünüşe göre birçok Kızılderili, damgalanma korkusuyla semptomlara rağmen doktora görünmüyor.
Raporlar: Aylarca maaş almayan doktorlar
Ayrıca çökmeden önceki sağlık sistemi, hastanelerdeki zorlu hijyen koşulları ve aylardır ödeme almayan doktorlar hakkında da raporlar var.
Ayrıca“Corona tanısı tespitinde çalışan, ateş ölçen kişiler yaklaşık 1 milyon kişi daha iyi çalışma koşulları ve yüksek ücret için grev yapıyor” ZDF- Alman Devlet Televizyonu
Pek çok Hintli bunu, yetersiz finanse edilen sağlık hizmetleri sistemindeki adaletsizliğin bir ifadesi olarak gördü. Ülke, gayri safi yurtiçi hasılasının yalnızca yüzde ikisini bu alana yatırıyor. Bu, onu küresel sıralamada en altına yerleştirir. Geçtiğimiz günlerde "Times of India" dergisindeki iki virolog,"Onlarca yıllık ihmal birkaç aylık tecrit ile aşılamaz" diye yazdı. Hindistan'daki her 10.000 kişiye karşılık, dünya çapında 13.9 ve 28.6'ya kıyasla sadece yaklaşık yedi doktor ve 17 hemşire var.Nöbetçi sağlık personeli, korumasızlıktan şikayet ediyor. Hindistan Tabipler Birliği'ne göre, 17.000 doktor ve hemşire virüse yakalandı ve bunun sonucunda 200'den fazla kişi öldü.
denmektedir FAZ ın haberine göre. Ve ibadet ile ilgili şöyle söylenmektedir. Hindistan'da dua etmek bile tehlikelidir. Ünlü bir Hindu tapınağında iki ay içinde yüzlerce kişiye virüs bulaştı. Dünyanın en büyük ve en zengin Hindu tapınaklarından biri olan Tirumala'daki Venkateswara Tapınağı'nın işletmecisinin kuruluşu, yalnızca çalışanlar arasında 743 enfeksiyon kaydetti. Sonuç olarak iki çalışan ve eski bir çalışan öldü. Ziyaretçilerin nasıl enfekte olduğu belli değil. Tapınak, yaklaşık iki ay önce operasyonlarına yeniden başlamıştı. Vakfın genel müdürü, açgözlülükten çok aceleyle yeniden açtıkları ve mesafe ve hijyen kurallarına yeterince dikkat etmedikleri iddialarını reddetti. Korona kurallarına sıkı sıkıya bağlıydı.”
diye de ayrıca bir değerlendirme yapılmıştır.
Hindistan genelinde , Modi hükümeti veya seleflerinin müdahalesi olmaksızın hava kirliliği nedeniyle her yıl 1,2 milyon insan öldüğü iddia ediliyor. Dr. Hemant Shewade ve Dr. Giridara Gopal haklı ve Covid-19 şu ana kadar Hindistan’da çok kişiyi öldürdü, Hindistan’daki günlük haşere çılgınlığının her yıl daha fazla kurban olduğu söyleniyor.
Hindistan’da din, ibadet ve meditasyon çok önemli yer tutar, bunun turizm gelirlerine de katkısı büyüktür.
FAZ ın (Frankfuter Allgemeine Zeitung)baktığımızda toplu ibadetin çok tehlikeli olduğu düşüncesi, hatta ibadetle ilgili vakıf yöneticilerinin de sorumsuz olduğu algısı hakimdir. Hindistan’da ne olup bittiğine dair sağlıklı bilgilere ulaşmak gerçekten güç.
Hindistan’ın çok önemli başka bir özelliği var. Dünyanın en fazla nüfusa sahip 2. ülkesi olan Hindistan, Avrupa’ya ve Amerika’ya en çok ilaç ve aşı üreten ülkelerin başında geliyor Çin ile birlikte Ayrıca ilk defa Corona ile birlikte bir plazma bankası kurulmuştur. “Yeni koronavirüsü tedavi etmek için bir plazma bankası Delhi’de faaliyete geçti ve CM Arvind Kejriwal, COVID-19 hastalarının iyileşmeden 14 gün sonra plazmalarını bağışlayabileceğini söyledi.”
FAZ in 17 ağustos tarihli haberine göre: Hindistan Serum Enstitüsü, pandemide dünyanın en önemli laboratuvarı haline gelebilir. Aşı üretiminde dünya lideri olarak kabul edilmektedir. Bill Gates bile şirkete saygı duyduğunu belirtmiştir. Deutsche Welle’nin bir haberine göre ise 17.9. 2020 tarihli haberine göre bu en büyük aşı fabrikasının sahibi milyarder Adar Poonawalla bahsedilen aşının en erken 2024 baharında hazır olduğunu belirtmiş. Aynı haberde Hindistan’ın Rus aşısı “Sputnik 5” in 3. fazının test edileceği de belirtiliyor.
Aşı savaşlarındaki Hindistan’ın rolü çok büyük gibi gözüküyor, ve medyada çıkan haberlere daha dikkatli bakmamız gerekiyor, sadece Hindistan örneğinde değil tabii.
Aşı denince tabii Bill Gates ve Bill &Melinda Gates vakfı akla geliyor.
Bill Gates ise gerek tarım politikaları gerekse daha önce yaptırılan aşı ile ilgili yan etkilerinden dolayı Hindistan’da kabul görmeyen bir kişi.
Bill Gates’in tıp dünyasındaki etkin rolü biliniyor, medyaya da öyle. Fakat özellikle Hindistan’da küçük çiftiçilerin örgütlenmiş olduğu tarımı, dijitalizasyona bağlıyarak tekelleştirmesi, monokültür tarımı savunması sonucu dünyaca ünlü, ama basınımızda yer bulmayan ekoloji aktivisti Vandana Shiva Bill Gates’in yaptığını Monsanto’nun yaptığının devamı olarak nitelendirmiştir.
Ayrıca Soner Yalçın’ın “saklı seçilmişler ve “kara kutu” kitabında da tarım ve hayvancılık ilaç, aşı sektörü ele alınırken Bill Gates’in yaptıklarına vurgu yapılmıştır.
6. Terapi, travma.: Bugün tüm dünyada yaşanan salgının! psikolojik, soyolojik, ekonomik uzantıları çok büyük. Hepimiz adeta kronik stresin içindeyiz. Ayrıca toplumda var olan ayrışma da arttı. Dr. Raphael Bonelli, Dr. Heinz Joachim Maaz, Dr. Franz Ruppert , Prof. Dr. Gerald Hüther konuyu ne şekilde değerlendiriyorlar? Bütün bu yaşananların psikolojik, sosyolojik uzantısı nedir? Nasıl manipule oluyoruz? Burada da ayrıca Prof. Dr. Mausfeld’in söylediklerine bakmak lazım. Şimdilik sadece isimleri vermekle yetiniyorum.
7.Tedavi: Şimdiye kadar ne gibi yanlışlar yapıldı? Testler, teşhisde hata varsa, tedavide de hata yapma durumu söz konusu değil mi? Hydroxichlorokinin aşırı dozda verilmesinin sakıncaları nelerdir? Dr. Wolfgang Wodarg ilk başlarda uyarmıştır, hatta Akdeniz, Afrika kökenlilerde bazı enzimlerin az olduğuna, klorokin kullanımının onlara daha çok zarar verebileceği, bunun araştırılması gerektiğini söylemiştir. Kortizonun tedavide kullanımının zararları oldu mu? Remdesivirin Covid-19 da faydası var mıdır? Hastalar neden entübe edildi , neden entübe ediliyor?Hastanede tedavi protokolleri nasıl? Corona hastaları için alınan ödenekler? (özellikle ABD deki bu durum mercek altına alınmalı.) Covid -19 tedavi edeyim derken hastalığa sebep olan esas nedenler mi atlanıldı?
—-
Kronik stres pandemi sürecinde hepimize yerleşti neredeyse. İzolasyon bağışıklık sistemimizi daha da çökertti. Hele hele hastanede tek başına olmak, her yerden Corona’nın ölümcüllüğüne dair sürekli bilgi yayılması. Türkiye’de Corona’dan! ölüm yaşı Dünya ortalamasının altında. İlk başlarda günlük ölüm sayılarımız çok düşükken, neden son1-2 aydır bu sayı Avrupa’dakinden (örnek yaklaşık aynı nüfusumuz olan Almanya) çok daha fazla? Tedavide hatalar olabilir mi? Ya da tedbirlerde mi hata var? Varsa hangi tedbirlerde? Tedbirler abartılı olamaz mı. Örneğin Avrupa’da hiçbir ülkede açık havada maske mecburiyeti yok ve maskenin koruyuculuğu konusu tartışılıyor.
Pandemi! döneminde “tehlikeli”diye hastanelere gitmeyenler, ertelenen teşhisler, tedaviler..Niye sadece Covid-19 a konsantre olunur. Hele hele nasıl aşıdan medet umulur? Niye aşı konusunda, ve aşı olma mecburiyeti konusunda tereddütleri olanların gerekçeleri, sundukları raporlar göz ardı edilir? Uzağa değil, 2009 yılı Domuz gribi pandemisine bakalım. Orada Dr. Wolfgang Wodarg ne demiş, ne yapmış, Prof. Dr. Drosten ne demiş? Aşıların kalıcı yan etkileri nelermiş? Niye o zaman Dünya Sağlık Örgütü pandemi tanımını değiştirmiş? Hangi ilaç firmaları devreye girmiş? Nasıl sözleşmeler yapılmış? Kullanılmayan aşılar), miktarı? nasıl imha edimiş? Bunların bir kısmı az gelişmiş ülkelere mi yollanmış?
“Profieteure der Angst” ARTE televizyonu tarafından yapılmış bir belgesel. Defalarca izledim. Bir başka belgesel daha var. “ “Trust WHO= Dünya Sağlık Örgütüne güvenebilir miyiz?” Oval Media yapımı, ama Corona Pandemisi! döneminde vimeo tarafından silinmiş. Pandeminin başında silinmemişti, tamamını izlemiştim, orada da başta bahsettiğim Akciğer uzmanı, halk sağlığı uzmanı, epidomolog o dönem Transparency-uluslararası şeffaflık sivil toplum kuruluşu yönetimde ve Avrupa Komisyonu sağlık komitesinde yönetimde olan SPD den milletvekili olan Dr. Wolfgang Wodarg da var, maalesef artık hükümet onun dediklerine kulak asmıyor, tabii ana akım medyada da yer bulmuyor. Maalesef vimeo, youtube gibi sitelere mevcut durumu eleştirel ele alan videolar kaldırılıyor, (bazen kısa süreliğine, bazen de süresiz)
Her iki belgeselde de Dr. Wolfgang Wodarg yer alıyor. Süreçde çok faydası olan bir kişi bilgisi, tecrübesi ve duruşu ile. Bitchute da daha sonra yayınlanan Trust WHO belgeselinin dili , İngilizce ve Almanca. Maalesef tamamının türkçesi yok. Almanca ve İngilizce izleyebilirsiniz.
Sonuç:
.) “Kanıta Dayalı Bilim“istiyorum, modellemelere, tahminler göre değil, ki modellemelerin tutmadığını görmek de çok önemli bir kanıttır.
.) “Uzmanlar” denilen cümlelerde hangi uzmanlar, ne gibi tecrübeleri var, bunları görmek istiyorum.
.)Televizyonlara çıkan ya da sosyal medya hesaplarından demeçler yayan uzman profesörlerimizin lütfen yukarıda ve daha önceki yazılarımda da bahsettiklerimi incelemelerini istiyorum, çok geç kalmış olsalar bile. Görüyorum ki, demeçleri halkı “panikdemi”ye sevk ediyor ve ayrıca adeta aşı ve maske reklamı niteliğinde (burada da “kanıt.” istiyorum, “maske”nin gerçekten faydalı olacağına dair örneğin)
.)Meşhur olmanın sorumluluğu: Şöyle bir baktım yukarıda adı geçen Alman, Avusturyalı bilim insanlarına, kimisinin sosyal medya hesapları hiç yok, kimisinin takipçisi ise bizdeki profesörlerin yaklaşık onda biri kadar. Bizim profesörlerimiz hiç de benim takip ettiğim bilim insanları ya da Almanya’da meclis dışı araştırma komisyonları gibi oluşumları takip etmiyorlar. Hepsi mutlaka yüksek puanlara tıp fakültelerine giren çok akıllı insanlar, ama bilimdeki yeniliklere şüphe ile bakabilmeleri lazım, bütüncül, multidisipliner düşünüp çalışmaları lazım. Tez, antitez, sentez..Antitezlerin bazen içinde bulundukları mevcut modern tıp dünyasından gelmediğini de kabul etmeleri lazım, çünkü o tıp dünyasında farklı düşünenler konuşturulmuyor. Artık bizim bilim insanlarımızın da özeleştiri yapması, hatalarını görmeleri lazım. Şimdiye kadar bunu yapmamışlarsa, hatalarını görüp kabul etmeleri de bir erdemdir.
.) Öğrenmek için kaynağa mı ihtiyacınız var? Çok sayıda Almanca kaynak var, maalesef bunların türkçe altyazılı videolarını bulmak çok güç. Youtube’da otomatik altyazıya girdiğinizde İngilizce altyazı istediğinizde de türkçe istediğinizde genelde arapça altyazı çıkıyor. Bu son zamanlarda çok arttı.
Ama bilgilenmek ve bunu paylaşmak istiyorsanız google tercüme ile kullanabileceğiniz en önemli sitelerden biri Alman özgür medya kuruluşu rubiconnews. Özellikle PCR testleri ile ilgili makaleleri okumanızı tavsiye ederim. Okuma süreleri, verilen linkleri inceleme uzun sürer incelemeniz, ama inanın çok faydalanacaksınız. Virüsün tehlikesi ile ilgili korkularınız azalacak belki , ama rubiconnews ve başka alternatif medya kuruluşlarında yazanlar, söylenenler “dünyada neler oluyor ” u görebilmek için çok önemli kaynaklar, analizler, yorumlar sunuyor, ve bu belki sizi daha da çok korkutabilir. Benim seçtiğim PCR testleri ile ilgili iki yazı: https://translate.google.com/translate?hl=tr&sl=de&u=https://www.rubikon.news/&prev=search&pto=aue
.) “Hepimiz gazeteciyiz” Medyanın eksik haber yaptığı, istediği kişiyi ve konuyu parlattığı, öne çıkardığı o kadar netleşti ki, her birimiz “araştırma gazeteci, yazar” gibi hareket edebiliriz, belki de yeni işimiz gücümüz bu olmalı. Vaktimiz az maalesef.
Tüm dünya koronavirüs salgınıyla mücadele ederken aşı çalışmalarına da hız verildi. Rusya ve Çin’in ardından ABD’li Pfizer ile Alman BioNTech firmaları koronavirüs aşısı geliştirdiklerini açıkladı.
Aşı çalışmalarını Yeni Akit’teki köşesinde değerlendiren Abdurrahman Dilipak, “Aşıla-ma” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Dilipak bugünkü yazısında, geliştirilen aşılardaki soru işaretlerine değindi.
Dilipak, “Daha tanı kiti yapılamamış, mutasyondan söz ediliyor, birileri de aşıdan söz ediyor. Birileri gözünü karartmış, bu konuda gecesini gündüzüne katıp, bir an önce bu işi bitirmek istiyor sanki” dedi.
Abdurrahman Dilipak’ın yazısı şöyle:
“Daha tanı kitinin doğru çalışmasını sağlayamayanlar, aşı üretmekten söz ediyorlar. Elon Musk aynı gün, aynı hastahaneye dört örnek veriyor, ikisi pozitif, ikisi negatif çıkıyor.
Mayıs ayında Tanzanya’da keçinin Covid 19 testinin pozitif çıkmasını unutmadık! Tanzanya Cumhurbaşkanı Magufuli PCR sürüntü örnekleri diye, insan isimleri vererek hayvan, meyve ve yağ örnekleri göndermişti. Gelen sonuçlar komikti. Ve son olarak halk Berlin’de Korona tedbirleri için sokaklardaydı. Biz o sıralarda köpeklerden sonra atlara Chip takıyorduk.
Kaddafi de 2009’da BM genel kurulunda bir salgın ve aşı komplosundan söz etmiş. Boş verin Kaddafi’yi, o deli, Afrikalı birine mi inanacak sizin gibi beyaz akıllılar!?. Size Portekiz’den bir haber. Sıcağı sıcağına hem de. Portekiz mahkemesi PCR testlerini güvenilmez bulmuş ve karantina uygulamasını kaldırmış. Portekizliler gider Mersin’e, biz gideriz tersine. Bu arada, Tarım Hayvancılık Bakanlığı hayvanlara Chip takmaya başlarken Sağlık Bakanlığı yetkilileri bize Chip’li bilezik takmak için tam gaz çalışmalarını sürdürüyor. Sağlık Bakanı Koca, koronavirüs aşı çalışmalarıyla ilgili «Pfizer bize 1 milyon aşı verebilecek, yıl içinde 25 milyona kadar olabileceği şeklinde görüşmelerimiz var. 16 yerli aşı çalışması var. Çin aşısını en az 10 milyon almak istiyoruz’ (…) ‘Grip aşısında artırabileceğimiz rakam sınırlı. Bu yıl 2.3 milyon grip aşısı aldık. Şu ana kadar 600 bin kişiye grip aşısı yaptık’ dedi. Bakan Koca ayrıca diyor ki, ‘Çin aşısını aralık ayında en az 10 milyon kadar almak istiyoruz, 1-2 gün içinde imzalar atılacak (…) Türkiye’nin geçen yıl yaptığı grip aşısı tedariği bir milyon 300 bin ama yapılan bir milyon 100 bin aşı. Grip aşısında artırabileceğimiz rakam sınırlı. Bu süreçte 2.3 milyona çıkardık. Şu ana kadar 600 bin kişiye grip aşısı yaptık. (…) 5 haftadır tarama yapıyoruz. Bu dönemde influenza yok (…) 16 yerli aşı çalışması var. İnaktif aşı çalışmamızda bu hafta itibariyle ilk 44 kişide tamamlanmış olacak (…) Yerli aşımızın devreye girmesi nisan ayı şeklinde olur’
İnşallah Erdoğan daha önce aşı konusunda ortaya koyduğu tepkiyi yine gösterir ve frene basar. Daha tanı kiti yapılamamış, mutasyondan söz ediliyor, birileri de aşıdan söz ediyor. Birileri gözünü karartmış, bu konuda gecesini gündüzüne katıp, bir an önce bu işi bitirmek istiyor sanki. Aynı gözü kara gidiş HES Kodu, Chip’li bilezik, hayvanlara deri altı Chip uygulaması, 5G ve aşı konusunda söz konusu. Sonuç ne olursa olsun, bu tartışma burada bitmez. Onu söyleyeyim… Bu toplumsal olaylara sebeb olabilir. Bunun hukuki ve siyasi sonuçları olur. Sahi ‘bilim kurulu’ bu konuda ne düşünüyor. Hepsi aynı görüşte mi. Kurul dışı akademisyenlerden bu konuyla ilgili kaygılarını açıkça ortaya koyanlar var. Aşı çalışmalarında malum lobinin parmak izlerini görmemek için kör olmak gerek. Adamlar bağıra bağıra geliyor. Time ya da The Economist adeta meydan okuyor.
Son birkaç hafta içinde aşıyı bulduğunu ‘kendi kendilerine’ ilan eden Pfizer’ın CEO’su ve Baş Bilim Uzmanı ile Moderna’nın Baş Bilim Uzmanı Siyonist lobinin muteber isimlerinden. Bunlar o malum ‘derin aileden’ birileri. Zaten onlar olmadan böyle bir iş bu kadar hızlı ve kolay başarılamazdı.
Biraz Alman, biraz Pfizer da olsa artık ‘yerli ve milli’ bir başarı gibi takdim edilen malum ‘CoVID aşısı’ ile ilgili bir konu var. Sahipleri Türk olduğu için bazı kesimlerin ‘övündüğü’ Biontech firmasına Bill ve Melinda Gates Vakfı 4 Eylül 2019’da 55 milyon $’lık yatırım yapmış. Gerekirse de bu rakamı 100 milyon $’a kadar çıkarabileceğini taahhüt etmiş. Yani Bill Gates ‘Covid başlamadan’ sadece aylar önce aşı çalışmaları için Biontech’e böyle bir yatırım yapıyor. Türk bilim adamlarının başarılarını tüm dünyanın konuşması güzel elbet ancak… Bill Gates’in yatırım yaptığı kişi/kurum her kim olursa olsun dikkatle izlenmeli, araştırılmalı, diye düşünürüm. Dahası şu konjonktürde Müslüman dünyada Türkiye’nin etkinliğini ve güvenilirliğini kullanmak isteyecek Türk maskesi altına saklanmış küreselciler olabilir. Dün bu çevreler FETÖ maskesi kullanmışlardı. Bill Gates’in Biontech’e yaptığı yatırım hakkında kaynak için şu adrese bakabilirsiniz: https://investors.biontech.de/news-releases/news-release-details/biontech-announces-new-collaboration-develop-hiv-and/ . Yarın bunlar Türkiye’ye gönderecekleri aşıların enjeksiyonu ya da kutularında Türk bayrağı, Atatürk’ün imzası, bozkurt resmi de koyabilirler. Hep söylüyorum ya:
‘Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı. Bu bir.
İki: Dikkat edelim Şeytan bizi aldatmasın.
Üç: Fasıklar, müfsitler bize bir şey getirdiğinde ihtiyad edelim.
Dört, dikkat edelim; bize ölümü gösterip kısırlığa razı etmesinler.
Bu korku pandemisinin ardından böyle bir komplo ile karşı karşıya kalabiliriz. Julian Assange’nin dediği gibi belki de ‘Bu dünyada son özgür nesil biziz!’
Bill and Melinda Gates Vakfı 10-11 Nisan 2019 tarihlerinde Dışişleri Bakanlığı ev sahipliğinde ‘sanitasyon’, ‘finansal kapsayıcılık’, ‘beslenme’ ve ‘SDG Etki Hızlandırıcısı’ konularının konuşulduğu bir çalıştay gerçekleştirmiş. Ardından Dışişleri Bakanlığı ve BM Kalkınma Programı arasında Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları için 7 Mayıs 2019 tarihinde ‘Etki Hızlandırıcı Pilot Uygulama Belgesi’ imzalanmış. Bu etkinlik Bill Gates vakfı Orta Doğu Temsilcisi Asif Abbas girişimi ile vakfın Türkiye Temsilcisi Duygu Ercan Morel, Tarım ve Orman Bakanlığı Genel Müdürü Aylin Çağlayan Özcan’ın gayretleri ile gerçekleşmiş. İddia o ki, ‘Bill Gates’in desteklediği aşı sıradan bir aşı olmayacak. İçinde bulunan etken maddenin çip ile sürekli iletişim halinde olması isteniyor..
Bunun için de bağışıklık sistemimin çok güçlü olması istenmiyor. Böylece aşının etkisi kaybolmayacak ve insanlar kontrol altında kalmaya devam edecekler.’ Bir arkadaşın şöyle bir mesajı dolaşıyor sosyal mediada: ‘HES kodu olmayanlar Zonguldak’a giremeyecek’. Küresel aşı uygulamasından sonra okuyacağınız muhtemel haberler: ‘Corona aşısı olmayan bu ülkeye giremez’ Ve dijital takip başlayacak, aşı olanlar ‘dijital köle’ olacak, dijital kontrolle insanların duygu, düşünce, his ve hazlarına yön verecekler, artık onlar nasıl istiyorsa öyle yaşayacak hatta öyle mi düşüneceğiz? İnşallah yöneticilerimiz bizi böyle bir köleliğe kurban etmez!’ İtalyan virolog Giulio Tarro’nun dediği gibi ‘Korona virüs aşısı küresel bir sahtekârlıktan başka bir şey değil!’
Selâm ve dua ile…”
“İLAÇ YÜKLEMESİ”
Öte yandan Yeniçağ yazarı Arslan Bulut da “Bu Bir Aşı Değil ‘Zombi’ İğnesi” başlıklı yazısında, “Türkiye’de de Dünya Sağlık Örgütü’nün verdiği tedavi şeması uygulanıyor. Oysa korona virüse veya gribe karşı geliştirilmiş bir ilaç olmadığını herkes biliyor. Öyleyse bu ilaç yüklemesi nedir” ifadelerini kullandı.
Hani, gazeteci-yazar Birgül Göker Perdisa’nın derlediği İtalyan uzmanların görüşlerini, ‘İtalyan virolog: Korona virüs aşısı küresel bir sahtekârlıktır’ başlığı altında yayınlamıştım ya, sosyal medyada birileri hemen bu yazıya karşı, ‘Aşılar, antibiyotikler, milyonlarca insanı hayatını kurtarmıştır’ diyerek aşı karşıtlığının tehlikeleri üzerinde ahkâm kesmeye başladı!
Bu tutum, küresel sahtekârlığa alet olmaktır. Çünkü İtalyan virolog, aşı karşıtı olmak şöyle dursun, aşı geliştiren bir bilim adamıdır.
Zaten korona virüse karşı aşının çözüm olmadığını söyleyen İtalyan virolog Giulio Tarro, 1957’de ilk çocuk felci aşısını yapan viroloji uzmanı Dr. Albert Sabin’in öğrencisi… Üstelik iki defa Nobel Tıp ödülüne aday gösterilmiş, aşılar üzerine önemli çalışmaları var. İddiasının çarpıtılacağını bildiği için öncelikle şöyle demişti:
Ben, çocuk felci aşısını bulan Albert Sabin’in gözde öğrencisiydim. Benim, aşıların önemini küçümsemem diye bir şey söz konusu olamaz. Ancak bazı virüsler için – Covid-19 da bunlardan biri – aşı gerçekçi bir yaklaşım değil… Tüm virüsler mutasyon geçiriyor; bunların pek çoğu da bizim zararımıza mutasyonlar değil. Korona virüs, 2002-2003 yılında ortaya çıkan SARS salgınının da sorumlusudur, ama şimdi bu virüs yok mesela, ortadan kayboldu. Aynı durumun Covid-19 için de geçerli olmaması için hiçbir sebep yok.’
Bu bilimsel görüşler içinde aşı karşıtlığı var mı? Dr. Montanari de benzer bilgiler vermişti…
Dünyada uygulanan komployu görenler, Shakespeare’in, ‘Artık iyi olanların değil, iyi oynayanların dünyası burası….’ sözünü paylaşıyor…
Zira insanlar, laboratuvarda üretilip üretilmediği tartışmalı olan korona virüsten mi, yoksa hastaya ilk gün çok yoğun antibiyotik verilmesi yüzünden ve kalpten mi, çoklu organ yetmezliğinden mi veya vücudunun direnci kalmadığından mı gidiyor, orası belli değil…
Türkiye’de de Dünya Sağlık Örgütü’nün verdiği tedavi şeması uygulanıyor. Oysa korona virüse veya gribe karşı geliştirilmiş bir ilaç olmadığını herkes biliyor. Öyleyse bu ilaç yüklemesi nedir?
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın son tespiti şöyle
‘Bu senede aşıda durum özetle şöyle: Grip aşısı kalmadı, hangi korona aşısını verelim? Ölü virüslü mü mRNA’ lı vektörlü mü zayıflatılmış virüslü mü? Neli isterseniz hepsi de var…’
Arzu Atamer, ‘Aşı reklamı yapan basın elemanları en yakın aşı uygulaması yapılan yere gidip gönüllü denek olsun. Onlara noter huzurunda aşı yapılsın. Hepimiz görelim. Bedavaya aşı var, kim engelliyor bunları?’ diye soruyor.
Sadece basın elemanları değil, genetik yapıya müdahale eden aşıyı Türkiye’ye getirecek olanlar ve çocukları da noter huzurunda aşılanmalı!
Murat Soydan ise ‘Denemeleri bir yıl bile yapılmamış, ne olduğu belli olmayan bir sıvıyı vücudumuza enjekte ettirmek istemiyoruz. Sizin ‘bilim adamı’ dediklerinize de güvenmiyoruz. Yok aşı karşıtı yok bilmem ne gibi takacağınız karalayıcı sıfatlar umurumuzda değil’ diye meydan okuyor.
Herkesin kuşkusu, genetik yapısıyla oynanan insanların zombileşeceği yönünde… Ve ‘bu bir aşı değil, zombi iğnesi’ görüşü yayılıyor.
İtalyan virologların görüşlerinden alıntı yapan Doç. Dr. Nail Ersöz ise ‘Bir hekim olarak uyarıyorum; faz 3 çalışması yapılmamış, dünyadaki tek gen aşısı olan m RNA aşısını lütfen yaptırmayalım. Aşı olup olmamak konusunda sadece siz karar verebilirsiniz’ diye uyarıyor.
Bir aşının aşı olabilmesi için birkaç ay denenmesi yeterli değildir. Yıllar gerekir…
Sayın vatandaşlarımız, bu açık mektubum ve davetim sizleredir. Bu videomda üç konuya değineceğim.(Video sayfanın alt kısmına eklenmiştir) 1. Bölümde : Yedi ay önce yaptığım açıklamalarımdan sonra neler yaşadığımı, 2. Bölümde : Son 15 ayda hayatımıza hakim olan...
“Büyük hata yaptık. Diken proteininden şahane hedef antijen olur diye düşündük ama bunun aslen bir toksin olduğunu, patojenik (hastalık yapıcı) bir protein olduğunu bilmiyorduk. İnsanlara aşıyla toksin veriyoruz, bunların bir kısmı kan dolaşımına giriyor ve başta...
Hazırladığımız broşürler de, pek çok mecrada dağıtılmaya devam ediyor. Bastırmak , dağıtmak isteyenler için bağlantı aşağıda. Aşağıdaki linkten pdf olarak indirebilir, matbaada bastırarak dağıtabilirsiniz.. brosur_baskıİndir