İki tıp sisteminin karşılaştırmasını sunuyoruz; biri Pastör’ün mikrop teorisine [monomorfizm/tek biçimci ekol] dayanıyor, diğeri Béchamp’ın hücre teorisine [pleomorfizim/çokbiçimci ekol].
Mikrop teorisine göre dışarıda hazır bekleyen mikroplar var ve bunlar insan bedenine girerek nedensiz yere hasta ediyor.
Hücre teorisine göre ise bedenimizdeki ölümsüz organizmaların kirlenen iç ortamın gerektirdiği şekilde temizleme – yıkımlama – dönüştürme görevlerini ifa için girdiği değişik biçim ve çalışmalarının sonucu olarak açığa çıkan metabolik atıkların oluşturduğu yük yüzünden rahatsızlık yaşıyoruz.
“Organizma değil hasta eden, o organizmaların metabolik faaliyet sonucu ortaya çıkardığı atık ürünler. İnsan bedeninde metabolizma tamamen dengedeyse hiçbir hastalığın oluşması mümkün değildir”
– 1944, The Smithsonian Enstitüsü yıllık raporu, Rife Mikroskobu).
Hastalık Paradigması
“Bir düşünce akımı (modern tıp ve monomorfik perspektif) diyor ki, hasta düşmemizin sebebi ekseriya statik, hastalık yapıcı bir tür mikroptur (mikrop teorisi). İyileşmek için mikrobu ÖLDÜRMEK gerekir. Seni hasta eden şey neyse onu ÖLDÜRMELİSİN. İlaçtır, antibiyotiktir, kemoterapidir, radyasyondur, ameliyattır; ÖLDÜR AT.
Diğer bir düşünce akımı (hakim tıp dışında kalan diğer çoğu iyileştirme sanatı bu kategoriye giriyor) da diyor ki, hastalıkların çoğu bedendeki dengenin bir şekilde bozulması yüzünden oluşuyor. Ya beslenmede, ya elektrik sistemimizde, yapısal, toksikolojik veya biyolojik denklemimizde, bir yerde denge şaşmış oluyor. Iyileşmek için ise vücudumuzu yapmaya çalıştığı şeyin tersine zorlamak yerine onunla işbirliği yapıp, işine yardımcı olmak suretiyle dengeyi yeniden sağlamamız gerekiyor.”
Görülebileceği gibi, Béchamp’ın hücre teorisi Batı tıbbının bugünkü uygulanış şekliyle taban tabana zıt.
Batı tıbbı olarak adlandırılan hakim sistem mikrop teorisinin ve elbette ABD’de 1910’da hazırlanan Flexner Raporu’nun ürünü. Finansmanını ülkede petrol kaynakları ve demiryolu kurulum ve işletim ağlarının sahibi işadamlarının sağladığı bu raporla, ülkede tıp eğitiminin kalitesinin mikrop teorisi eksenli olarak artırılması gerektiği sonucu üzerinden, o zamanki hâkim tıp sistemleri olan naturapati ve homeopati eğitim kurumları ve hastaneleri hızla kapatılarak, yer yer iş 4 katlı doğal bilimler kütüphanelerinin yakılmasına kadar vardırılarak, mikropla mütemadi savaş mantığı üzerinden petrokimya ürünü ilaçların dispanseri konumuna gelen allopatik tıp modeli “modern”, “gelişmiş” ve “bilimsel” etiketleri ile yaygınlaştırılıp, neredeyse zorla yerleştiriliyor.
İntihal ve bilimsel aldatma suçları işlediğine dair kanıtların yayımlandığı kitapları Princeton Üniversitesi yayınları arasında bulabileceğiniz Lui Pastör’ün iddiası, belli birtakım mikropların belli birtakım hastalıkları oluşturduğu yönünde. O halde mikrobu öldürdük mü hastalığı da kontrol altına aldık demektir diye düşünüyoruz. Ve fakat bu düz mantığın bizi bugün getirdiği nokta pek de beklenildiği gibi değil. Bu tıp ekolünün kalesi olan ABD’de sağlık sistemi yarattığı hastalık yükü nedeniyle kendi üzerine çökmek üzere, insan ömrü ortalaması düşüşte, tıbbın elinde hayatını kaybedenlerin sayısı eskiden savaşlarda yitirenleri çoktan geçmiş durumda.
Pastör’ün teorisi monomorfizm temeline dayanıyor. Değişmez, sabit mikroplar var ve bunların herbiri kendine özgü, ayrı bir hastalık yaratıyor inancı bu. Oysa Béchamp ve Profesör Claude Bernard gibi kendi çağdaşlarının savı pleomorfizme dayanıyor; buna göre hücreler, bilhassa tek hücreli mikroorganizmalar belli koşullar altında biçim değiştirerek farklı hücre tiplerine dönüşüyor. Bu bilimadamlarının dediğine göre, mikrop nereden çıkmış olursa olsun, ancak ve ancak bedenin “iç ekolojisi” birtakım nedenlerle yıpranmış ve denge bozulmuş haldeyse tehlike oluşturabilir.
Kendini bilime adamış, kendi halindeki bu ahlâklı bilimadamlarının değil, gün, saraydan kendine maaş bağlatmayı başaran Pastör’ün oluyor ve tüm dünya mikrop teorisini doğru kabul ediyor.
Yanlış işte burada başlıyor ve 19. yüzyıl sona ererken bir yanda Béchamp, Enderlein ve İsveç’ten Ernst Almquist (1852-1946)’in pleomorfizmi, diğer yanda da Pastör ve Robert Koch’un (1843-1910) monomorfizmi şeklinde iki ayrı düşünce kampı beliriyor.
Pastörcü Mikrop Teorisi ile Béchamp’ın Hücre Teorisinin Karşılaştırması
MİKROP TEORİSİ (Pastör)
HÜCRE TEORİSİ (Beschamp)
1. Vücut dışından aldığımız mikroorganizmalar yüzünden hasta oluruz.
1. Hastalığı yapan vücut içindeki mikroorganizmalardır.
2. Mikroorganizmalardan mümkün mertebe kaçınmak gerekir.
2. Hücre içindeki bu mikroorganizmalar normalde bedenin metabolik faaliyetlerini yürütmesine yardımcı olur, bu işe yarar.
3. Mikroorganizmaların işi sabittir, değişmez; hep aynı işi görür.
3. Organizma öldüğünde yahut yaralandığında, bu mikroorganizmalar şekil değiştirerek bu defa da bedenin katabolik (yıkımlayıcı, parçalayıp ortadan kaldırıcı) proseslerine yardımcı olmaya girişirler ki bahsi geçen yıkımlama prosesi kimyasal da olabilir mekanik de.
4. Mikroorganizmaların rengi, şekli de bellidir; sabit kalır, değişmez.
4. Mikroorganizmalar, içinde bulunduğu “ortam”ı [vasat; besiyeri] yansıtacak şekilde renk ve şekil değiştirirler.
5. Her hastalığın altında bir mikroorganizma yatar.
5. Hastalıkların her biri belli durum ve koşullarda ortaya çıkar.
6. Hastalık oluşumunun baş aktörü, birinci dereceden fail mikroorganizmalardır. Konakçı organizma güçten düştükçe, mikrororganizmalar da “patojenik” (hastalık yapıcı) hale geçer.
6. O yüzden de, hastalığın birinci derecede müsebbibi konakçı organizmanın hâl ve durumudur [kondüsyon].
7. Hastalık herkesi “vurabilir”. İş, mikropla karşılaşmana bakar.
7. Hastalık, sağlıksız koşullar varsa ortaya çıkar.
8. Hasta olmamak için kişi gardını kuvvetlendirmeli,etrafına “defansif duvarlar” örmelidir.
8. Hasta olmamak için sağlık yaratmak, kendine bakmak gerekir.
Son yüzyıla baktığımızda da hakim bilim ve tıbbın monomorfizm teorisinin yanlışlığını ortaya koyan bilimadamı doktorları görüyoruz; Enderlein, Rife, Reich, Livingston-Wheeler, Naessens ve daha genç kuşaktan ABD’den Dr. Robert O. Young (San Diego) ve Dr. David Jubb (New York) bu isimler arasında sayılabilir.
Monomorfizm ve pleomorfizm teorileri arasındaki farklar, kullanılan mikroskopi teknikleri ve numunelerin hazırlanış şeklinden ileri geliyor. İşin can alıcı noktası da bu, diyebiliriz. Pastör zamanında ve tabii 20. yüzyıla girilme aşamasında kullanılan mikroskoplar 1000 katlık büyütme gücüne sahip ve incelenmek üzere alınan kan örnekleri de kimyasalla boyama işlemine tabi tutuluyor. Bu boyaların ise kanda canlı ne organizma varsa öldürdüğü unutulmamalı.
Öte yandan, Rife, Livingstone, Naessens gibi bilimadamlarının kullandığı mikroskoplar 20.000 ila 30.000 katlık büyütme gücüne sahip ve bu teknikte numuneler boyanmıyor. Düşük güçteki mikroskoplar “virüs” (eksozom) boyutundaki partiküllerden daha küçük bir şey varsa seçemiyor ve elbette renk ayırt edemiyor. Oysa Rife, Livingstone ve Naessens’ın kendi tasarladıkları özel yapım mikroskoplarda kanda yaşayan ne organizma varsa en küçüğüne kadar görebiliyor, hareketlerini dahi gözlemleyebiliyorsunuz. [Bu üç bilimadamının da resmi makamlarca [Amerikan Tabipler Birliği (AMA), Gıda ve İlaç İdaresi FDA ve Kanada’daki muadili kuruluş] çalışmalarının engellendiğini ve hapse atılmaya çalışıldıklarını biliyoruz.]
Pleomorfizm: Béchamp kendi zamanında, tüm hayvan ve bitki hücrelerinde bulunan ve canlı öldükten sonra dahi yaşamanı sürdüren, hatta kendisinden birtakım mikroorganizmalar da türeyebilen mini minnacık parçacıkların varlığını kanıtlıyor. Mycrozymas (Mikrozimler) isimli kitabında Béchamp’ın pleomorfizm konseptinin temellerini attığını görüyoruz.
Doğa gözlemlerimizden biliyoruzdur, ne zaman bir canlı yaşamının sonuna gelse çürümeye başlar, bir şeyler bedeni yavaş yavaş yer, yok eder. Aynının hücrenizde gerçekleştiğini düşünün şimdi. Hücre içi ortam sağlığını kaybedip değişmeye başladığında mikrozimler (Naessens’in ‘somatid’i, Enderlein’ın ‘protit’i) sinyali alarak mikrobik yapılara dönüşmeye başlar ve kendi doku hücrelerinizden çıkarak bedende nerede bir toksin (zehirleyici madde) veya çürümeye yüz tutmuş yer varsa burayı yıkımlayıp çeri çöpü temizlemeye girişir [INfection vs OUTfection!].Mikrop dediğimiz yapıların işi, görevi budur.
Béchamp der ki, mikrobik yapılar hastalık durumunun ortaya çıkardığı SONUÇTUR, sorunun/hastalığın kaynağı değil!
Enderlein’ın ‘protit’ dediği bu inanılmaz derecede küçük organizmalar (somatid/mikrozim) havada, suda içtiğiniz şarapta vs hep var ve görevleri de yine kendisine göre şeker yemek. Bitki veya hayvan, yaşayan her canlıda olduğu gibi bu protitler dediğimiz gibi, her yerdeler. Şarap örneğinden gidecek olursak, form değiştirip maya hücrelerine gönüşüyorlar ve görevlerini, yani üzümün şekerini yiyip fermante etme işini ifa ediyorlar.
Somatit / Protit / Mikrozim Nedir?
Naessens’in mikroskobuyla alınmış görüntü. Okla işaret edilen minik parlak noktalar, somatid/protitler. İçi boş büyük daireler şeklinde görülenler de alyuvarlar.
Bu minik parlak tanecikler tüm fiziksel yaşamın başlangıcı ve sonu aynı zamanda. Bechamp’a göre tüm hücreler, organlar ve yaşam formları bu “minik taneler” sayesinde vücut buluyor. Protitler, içinde bulunduğu organizma ölse dahi yaşamaya devam ediyor ve kendisinden birtakım mikroorganizmalar ürüyor.
Naessens işte Béchamp’ın bu dediğini mikroskobu ile canlı olarak izliyor ve kaydediyor. Bu görüntülere ve Naessens’in açıklamalarına dair yazıyı burada bulabilirsiniz.
Naessens’in bahsettiği somatit/protid/mikrozim yaşam döngüsü şuna benziyor:
Sahte tanı kitleri, pandemiye özel hukuki altyapısı ve simülasyonlu tatbikatı seneler öncesinden hazır edilmiş Covid-19 adı verilen sahne şovunun grafik tasarım ürünü, “Mr. Spikey” Sars-CoV-2 virüsünü tek başına ortaya koyup gösterene verilecek para ödülü 1 milyon Avro‘ya çıkmış durumda.
“Kanıta Dayalı Bilim”, “Bilime Dayalı Tıp” icra edildiği iddiası ile küresel dikta rejiminin silahı haline dönüştürülüp namlusu insanlığa çevrilmiş, toplu kıyımların öncelikli aracı halindeki sistem “tababeti”, en önemli “kanıt”ı kamuoyuyla paylaşmaktan ısrarla kaçınmakta?
Neden?
Üzerine küresel aşı endüstrisini inşa ettikleri zayıf halka virolojinin kağıttan kulesi tek fiskeyle yıkılmasın, insanlar bedenlerine “hayat kurtarıyor” diye yalan ve yanlış iddialar eşliğinde doluşturulan biyolojik ve kimyasal silahları sorgulamaya ve reddetmeye başlamasın diye olabilir mi?
Sitemizde geniş alıntılarla yer verdiğimiz ‘The Virus Mania’ kitabının yazarlarından Yeni Zelandalı Dr. Sam Bailey virolojinin sırlarla dolu dünyasına bizler için ışık tutuyor. İzleyelim, sonra hep birlikte şu sorular üzerine kafa yoralım:
“Bu büyük yalan ilk defa mı söylenmiş?”
“Acaba izole edilip varlığı ispatlanmamış olan diğer hangi “virüs”ler var?”
“İzole edilip tek başına ortaya konulmamış bir partikülün hastalık yaptığına nasıl kanaat getirmişler ve hatta acaba ispatlamışlar mı?”
“Ortada fail olarak ne virüs, ne de bunun herhangi bir kişiyi hasta düşürmüş olduğuna dair deneysel bir ispat yokken, birileri tam olarak neden aşısını yapabiliyor olabilir?”
“Jenner zamanının pislik yuvası, cerahat toplamlarını kola kazıyarak çiçek pandemisi bitirdiği gibi ispatsız bir savdan hareketle takvime virüs aşıları doluşturan egemen tıbbın, basit kızamığı, su çiçeğini neredeyse %100’e yaklaşan çoklu aşılanma seansları ile 60 yıldır bir türlü bitirememesini, acaba ortada hastalık etmeni olarak bir “kızamık virüsü” olmaması açıklıyor olabilir mi?”
“Sevgili çelimsiz copy-cat skeptik oyunbozanların tüm dezenformatif çabalarına rağmen, Alman Robert Koch Enstitüsü’nün ortada kızamık virüsü filan olmadığını mahkemede kabul etmek zorunda kalmış olması gibi bir hakikat ortada apaçık dururken, insan beyninin gerçekleri algılamada bunca zorlanmasını “bilim” nasıl açıklar?”
Sorular çeşitlendirilebilir, gerçeklere gözlerini yeni yeni açmaya başlamış olanlar için tavşanın kazdığı çukur dipsizmiş gibi gelebilir.
Brace yourselves, and let’s dive in!
Bu dönemin en yanlış anlaşılmış konseptlerinden biri de ‘ virüs izolasyon’ konusu sanki. Bu işin aslı nedir diye her hafta biri çıkıp sormazsa olmuyor, ki haklılar da. Çünkü bilim literatüründe bile işler içinden çıkılmaz halde resmen! Bu video ile konunun modern ve tarihi birtakım yönlerini ele alacağız ve İZOLASYON ile İZOLAT terimlerinin insanların zannettiği manaya neden GELMEDİĞİNİ anlatacağız. Bir virolog çıkıp, “virüsü izole ettik” dediğinde bir katiyet anlarız bu cümleden ve önünü ardını soruşturma gereği görmeyiz.
Virolog ve bilimcilerin NE YAPTIKLARINI BİLDİKLERİNDEN DE PEK EMİN DEĞİLİM ARTIK. Gazetecilerden de bu ayrıntılarda gizli açıkları yakalayıp yüzlerine vurduğu vaki değil tabii. Şöyle nadir örnekler dışında tabii…. -Kaliforniya Teknik Üniversitesi’nden Prof. D. Baltimore-\N”Virüsü şöyle izole edersiniz, ıııhhh….aaaah”
Sağlık Kanalı Parmak Uçlarınızda Dr. Sam Bailey
Bir defa önce ‘virüs’ nedir, bunu bir tanımlayalım. Enfeksiyöz minik bir partiküle deniyor bu, içinde de DNA veya RNA şeklinde genetik materyal bulunuyor.
Önceki videolarda da anlattığım gibi, bugün Covid için kullanılan PCR testlerinin YALNIZ BU virüsün RNA bölümlerini yakalayıp buluyor olması lazım! Fakat bu testlerin verdiği sonucu GEÇERLİ kabul etmeden ÖNCE, mevzubahis RNA’nın VİRÜS partikülünün İÇİNDEN çıkmış olduğundan emin olmamız gerekir. Niye? Çünkü virüsler birtek HÜCRE İÇİNDE çoğalmaya gidiyor malum, ancak hücre içi ZATEN DÜNYANIN GENETİK MATERYALİ ile dolu durumda. O yüzden önce bunları bi’ birbirinden AYIRMAK lazım, yoksa elinizdeki karışımda NE VAR, BİLEMEZSİNİZ. VİRÜS İZOLASYONU işte BU noktada devreye giriyor.
Ancak ufak bir SÜRPRİZ de bizleri bekliyor…
Viroloji jargonunda bu noktada epey bir “anlam karmaşası” olduğunu görüyorsunuz.
“İzole edilmiş” kelimesinin kökü Latincedeki “insulatus”a uzanıyor; “ada haline getirilmek” manasına geliyor bu da. Bu terimlerin bugün anlaşıldığı hali neymiş, sözlükten bir de ona bakalım. Son zamanlarda birçok insan kelimenin İLK manasını birinci elden deneyimlediler biliyorsunuz; [İzolasyon: Kişiyi mutsuz kılacak şekilde yalnız başına kalma hali, TECRİT.] Resmi statünüz “MAHPUS” olmasa da, yaşanılan buydu. Velhasıl, “izolasyon”un manası, başka şeylerle bağlantısı kalmayacak şekilde bir şeyi ayırmak, ayrı tutmak demek.
O zaman, bu tanımdan hareketle, bir mikroorganizmanın (VİRÜS) izolasyonu (tecridi) dendiğinde de, bunun DİĞER BİYOLOJİK MATERYALDEN AYRILARAK TEK BAŞINA ortaya konmuş olduğu manasına geldiğini düşünürüz. Sözlükten “İzole etmek” fiilinin manasına baktığımızda da, Kimya ve Bakteriyoloji’de bunun ‘bir madde yahut mikroorganizmanın [başka şeylerle] KARIŞIK OLmayan, SAF HALİYLE ortaya konması’ şeklinde tanımlandığını görüyoruz.
‘İsim’ olarak kullanımına baktığımızda da, “sözgelimi üzerinde araştırma yürütülmek amacıyla,…” “…diğerlerinin yanından alınıp ayrı tutulan, tecrit edilen kişi, varlık veya grup halinde birileri/bir şeyler,” demek bu.
Gelgelelim, VİRÜS özelinde bu İZOLASYON kelimesi tam olarak ne manada kullanılıyor diye araştırmaya giriştiğinizde, ortada tanımı net bir terminoloji dahi olmadığını görüyorsunuz.
Hatta “VİROLOJİNİN MİNİK SIRRINA GİRİŞ” niteliğinde bir ders gibi de düşünebiliriz bunu. 2020 yılı, çok daha fazla insanın virolojinin TERİM VE TEKNİKLERİNİN farkına varmasıyla sorunun iyiden iyiye görünür hale geldiği yıl oldu.
“Siz bokyedibaşılar gelip de burnunuzu sokana kadar gayet iyi götürüyorduk işi.”
Problemlerden bazılarına işaret etmek için viroloji profesörü Vincent Racaniello’dan alıntılar yapacağım.
“Virüs” adı verilen yapıların temel prensipleri ve hastalık yapıp yapmadıkları konusunda GÖRÜŞLERİMİZ Prof. Racaniello’nunkinden KESİNLİKLE AYRILIYOR, keza kendisi ortodoks bilimsel görüşten, yine de, diğer virologlara kıyasla kendisinin ifadelerini kendi içinde daha tutarlı buluyorum. İlmi açıdan temel görüş ayrılıkları ve şahsi kanaatlerimizdeki farka rağmen kendisinin görüşlerini önemsiyorum. MÜESSES VİROLOJİ’nin TEORİLERİ nedir, öğrenmek isteyenler kendisinin çalışmalarını takip edebilir.
Lâkin, şimdi göreceğimiz gibi, söz “VİRAL İZOLAT”tan açıldığında profesörün bile ifadeleri çözülmeye, dağılmaya başlıyor. Profesörün terminoloji ve günümüzdeki kullanımı ile ilgili açıklamasına bakalım:
Prof. V. Racaniello’nun 2021 tarihli açıklaması:
“Virüs konusuna kafa yormaya başlamış birçok insan bakıyorsunuz pek de aşina olmadıkları ‘izolat’, ‘varyant’, ‘suş’ gibi terimleri kullanmaya başlamış.”
Racaniello, viroloji alanında çoğu zaman doktor ve akademisyenlerin, nüfuzlu üstlerinden duydukları, ancak kendi içinde bir tutarlığı dahi olmayabilen terimleri alıp papağan gibi tekrarladıklarından bahsediyor. Diyor ki: “Maalesef “SUŞ”, “VARYANT” ve “İZOLAT” terimleri için VİROLOJİ CAMİASINDA üzerinde herkesçe uzlaşılmış TANIM bulunmamakta.”
“ÇOĞU VİROLOG DA BAŞKALARI NASIL KULLANMIŞSA ONU KOPYA ETMEKTEN ÖTEYE GEÇMİYOR.”
İlginçtir Racaniello, yazarı olduğu ‘VİROLOJİNİN PRENSİPLERİ’ başlıklı DERS KİTABInın 4. baskısında bile, diğer eşyazarlar da dahil olmak üzere hiçbirinin bu terimlere açıklık getirme zahmetine girmemiş olduğunu belirtiyor.
İleriki baskılarda yapmak isteyebilirler belki??!
Ortada KOCA bir problem olduğu sanırım bu noktada bile anlaşılıyordur. Bilim dilinin son derece NET ve KATİ olması gerekir. Mesela ‘havacılık ve uzay mühendisliği’ dalında bilimcilerin “ivmelenme” gibi mühim terimlerin manasını “havada bırakması”nı isteyemeyiz hiç, öyle değil mi?
Geçtiğimiz yıl şu malum virüsü “izole ettik” diyen birçok yayın yapıldı biliyorsunuz. Sosyal medya alanlarının bekçisi “bilgi doğruyucular” ve yardakçı sistem medyası da, VİRÜS İZOLE EDİLMEDİ diyen olsa olsa “KOMPLO TEORİCİSİ”dir bildirimlerini yaymaya başladı. Oysa, daha “İZOLASYON” teriminin bilimsel olarak NE MANAYA GELDİĞİ bile belli değil ve “komplo teroricileri”ni hedef alan öfkeli mesajların sahipleri de, “izole edildi” dendiğinde neyin kastedildiğini bilmeyenlerden oluşuyor gibi duruyor.
Birlikte kitap kaleme aldığımız gazeteci Torsten Engelbrecht de, sözkonusu virüsü dünyada ilk bulan, izole eden biziz iddiasıyla yayın yapmış yazarlarla iletişime geçerek numuneleri “saf haliyle” ortaya koyup koymamış olduklarını sormuş bulunuyor.
Bulgularımız, “Virus Mania” kitabının güncellenmiş son baskısında yayımlanmış durumda. Çoğunuzun bildiği gibi, bu yayınları yapanlar arasından “evet, VİRÜSÜ SAF HALİYLE ortaya koyduk,” diyebilen KİMSE ÇIKMADI.
“İzole etmek” fiilinin sözlük anlamına geri dönecek olursak, “bir madde yahut mikroorganizmayı başka bir şeyle karışmış olmayacak şekilde, saf haliyle ortaya koymak”tı manası. İnsanların aklı bu yüzden karışmış durumda işte, çünkü “virüsü bulduk” diyen viroloğun kasdettiği ile bizim anladığımız BAMBAŞKA şeyler.
Sonuç şu ki, BAŞKA BİR ŞEYLE KARIŞMIŞ HALDE OLMAYAN, SAF HALİYLE BİR BAŞINA DURAN VİRÜS İŞTE BURADA DİYEBİLEN KİMSE YOK.
Bu “izolasyon” kelimesinin bir öyle bir böyle kullanıldığı fark eden başka araştırmacılar da var. 2020 ortasında bizim burada, Yeni Zelanda’da basın, Otago Üniv’den Prof. Quinones-Mateu’nun SARS-CoV-2 virüsünü kültürde çoğaltıp RNA’sını (genetik materyalini) izole etmeyi başardığını yazdı mesela. Oysa Kanadalı araştırmacı Christine Massey ve Yeni Zelandalı Michael Ess Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince dünya genelinde bu açıklamayı yapan tüm sağlık kurumlarına başvuruda bulunuyorlar ve bu ekip Otaga Üniversitesi’ne aynı RESMİ sorguyu yönelttiğinde, üniversite kendilerine, var olduğu öne sürülen virüsün SAF halde ortaya konmuş olduğunu belgeleyen herhangi bir bilimsel çalışma kayıtlarının BULUNMADIĞINI söylüyor.
Bakalım arapsaçına dönmüş bu işi, bizzat ortodoks bilim temsilcisi hale yola koyabilecek mi diye sözü yine Prof. Racaniello’ya bırakıyoruz.. Diyor ki: “Enfekte konakçıdan izole edip kültürde çoğalttığımız virüse, izolat diyoruz…” “…numuneyi hücrelere koyup kültürlüyoruz, virüs çoğaltma/üretim işini böyle yapıyoruz…” “…virüsü böyle çoğalttın mı, izolatın hazır demektir.”
Nasıl yani?!! Herkes ortadaki bariz problemleri görebiliyor, değil mi? Yani diyor ki profesör, biri bardağa aldı tükürdü, o tükürüğü alıp hücre kültürüne koydunuz mu, “virüsü izole etmiş” oluyorsunuz??! Bu izolasyona filan HİÇ benzemiyor!
Çünkü elimizde [hastadan alınmış] numuneler ile kültür vasatları [besiyeri, kültür ortamı] var, ve şayet SAFLAŞTIRMA yapmıyorsanız da her ikisinde de TÜRLÜ MADDELER CİRİT ATMAKTA demektir! Bu konuya istinaden Virus Mania kitabında, Nobel ödüllü virolog Françoise Barré-Sinoussi’nin görüşlerine yer verdik. Diyor ki, “Dünya kadar şeyin olduğu bu bulaşık ortamdan virüsü çekip çıkarmanız lazım.”
Prof. Racaniello sonra diyor ki,
“…ekseriya solüsyondaki bu nazofarenks sürüntüyü alıp, hemen buradan genom dizileme işlemine geçiyoruz, ve esasen elimizde FİZİKSEL olarak (izole edilmiş) VİRÜS de OLMUYOR ki bu nokta ÇOK ÖNEMLİ.”
Pekala, muazzam bir İTİRAF gelmiş oldu profesörden: “İzolat” dedikleri bu şeylerin çoğunda aslında bulunanın, hastadan alınmış HAM materyaldeki (numune) gen dizileri olduğunun itirafıdır bu!!
Ne yazık ki, Prof. Racaniello’nun terminolojide gözettiği disiplin, şu sözlerle birlikte göçük altında kalıyor: Burada görmüş olduğunuz şeyin, SARS-CoV-2 “izolatları”nın 4000 küsür gen sekanslık filojenik ağacı olduğunu söylüyor. Ardından, gafı telafi etmek için diyor ki,
“…noktalar, ilintili bir İZOLAT olsun olmasın, kaydedilmiş münferit gen dizilimlerini temsil etmekte…”
Ortadaki devasa problemi görebiliyor musunuz?
Ortamdan NÜKLEİK ASİT DİZİLERİ çıkmış olması bunların VİRÜSE ait olduğunu göstermez!
Hatta profesör 2017’deki blog yazısında bunu bizzat kendi de ifade ediyor: “Birçok laboratuvar virüs geni var mı diye PCR cihazı ile analizi tercih ediyor.” “Kabul edilebilir bir teknik bu da, fakat kısıtlı yönleri anlaşıldığı müddetçe -“ “-bu cihaz nükleik asit [DNA-RNA] bulmaya yarıyor, enfeksiyöz virüs [partikülü] değil.”
Profesörün daha dar tuttuğu “izolat” tanımlamasını da baz alsak, hâlâ karışım halindeki kültür ortamı sözkonusu ve izolattan kasıt hâlâ saf halde ortaya konmuş virüs değil.
Yayımlanmış bu 4000’i aşkın RNA dizisinden HERHANGİ BİRİNİN bile bir VİRÜSE ait olduğunu bilebilmenin İMKANI VAR MI? Kim, nasıl belirliyor bunu?
SARS-CoV-2 virüsünün izole edilmiş, ona ait olduğu ileri sürülen genetik materyalin de o virüsten çıkarıldığını kanıtlayana verilecek para ödülünün 1 MİLYON AVRO‘ya çıkmış olduğunu da hatırlatalım.
E haydi virolog camiası?? İlginizi çekmiş olmalı bu meblağ, ne dersiniz??
Peki acaba terimlerin anlamlarını saptırarak kullanma işi virolojide yeni rastlanan bir şey mi?
1987‘de The Lancet tıp dergisi baş editörüne hitaben yazılmış ve yayımlanmış mektuba göre hayır. Glasgowlu virolog Cea Meddaley ve Glasgow Üniversitesi’nden filolog CJ Kay, virolojide kullanılan dilin netleştirilmesi için birlikte bir çağrı yapıyorlar. Şöyle diyorlar: “İzolat için saf kültürde çoğaltılmış bir mikroorganizma diyebiliriz ve “böyle denince de (bilhassa virüsler için) genellikle çoklu pasajlama yapılmış olduğu anlaşılır, “ve bu şekilde çoğaltılmış mikroorganizma artık ileri safha araştırmalarda kullanılmak üzere hazır hale gelmiştir, “ve tüm bu süreçte kastedilen, hastadan alınmış organizmanın yalnız tek bir suşunun mevcudiyetidir.” Kullanımdaki diğer saptama yöntemlerine istinaden de şöyle diyorlar: “Bu tür testlerin verdiği pozitif sonuçtan hareketle [numuneye] “izolat” demek YANLIŞ olur, zira bunlar [kültürde] çoğaltılmış DEĞİLDİR, … ve başka organizmalardan ari oldukları da söylenemez.”
Yani, 40 küsür sene önce insanlar “İZOLAT” teriminin HATALI kullanıldığını söyleyip uyarmışlar da! Ne yazık ki uyarıları dikkate alınmışa benzemiyor.
Bugün yapılan şeye EN İYİ HALDE, “DOLAYLI yollardan tetkik” denilebilir, elektron mikroskopisiyle de, SAF hale GETİRİLMEMİŞ numuneler çalışılmakta zaten.
“PCR perdesinin ardındaki CV-19” adlı videomu izlerseniz, virüs genetik materyali “saptama testi” diye lanse edilen PCR ile ilgili problemleri öğrenebilirsiniz.
“Fotoğraf görüntüleri” konusuna da değinelim hızlıca… Medyanın aklınızı çelmek için gözünüze soktuğu bilgisayar tasarımı görüntülerden bahsetmiyorum, akademisyenlerin elektronmikroskobu ile aldıkları görüntülerden bahsediyorum. O gördüğünüz tabii gerçek manada “virüs izolatı” filan değil, hücre duvarı yakınında toplanmış birtakım nanopartikülleri gösteren bir fotoğraf sadece. Kültürdeki canlı hücreler gelişir, ömrünü tamamlayınca da bozulmaya başlar ve ölür. Bunu yaparken de hücre yüzeyinden dışarı nano ölçekte farklı partiküller verir. Bu partikülleri tanımlamada kullanılan eksozom veya hücredışı veziküller gibi terimleri duymuşsunuzdur. Bu noktada, bu terimlerin de literatürde sabit bir kullanım şekillerinin olmadığını duymak sanırız şaşırtmayacaktır sizleri.
Bir türlü düzgün ismi konamamış partiküllerden bahsetmişken, tam da geçtiğimiz sene The Lancet‘te yayımlanmış şu müthiş makaleyi buldum bakın: Elektron mikroskobu ile çalışan gruplardan bazıları, başka bazı grupları virüs fotoğraflamada SAHTECİLİK yapmakla suçluyor!
“Bu yayınlardaki görüntüler, belirsizliğe mahal olmayacak şekilde virüs olduğunun anlaşılmasını sağlayacak nano ölçekte yapı karakteristiklerinden yoksun birtakım partikülleri virüs partikülü olarak göstermektedir.”
Hmm… Hiçbir belirsizliğin olmadığı, net ve kesin VİRÜS gösterimi… Görmek istemez miyiz hiç??
Konumuza dönecek olursak, yüksek bilim icrası gerektiren böyle bir alanda belirsizliklerle dolu tüm bu terminoloji ne demeye düzeltilmeden bırakılmış olabilir ki?
Virologlar 100 yıldır virüs izole ettiklerini iddia etmiyorlar mı? Bu terminoloji konusunu aydınlığa kavuşturmaya bunca gönülsüz olmalarının nedeni, dikkati zayıf noktalarına çekmek istememelerinden olabilir mi dersiniz?
Kelimenin GERÇEK manasıyla VİRÜS İZOLE ETTİKLERİNİ gösteren DOĞRUDAN KANIT BULUNMADIĞI anlaşılmasın diye mi bu çekimserlik?
Öyle ince dilimledim ki, gözle görülmüyorlardı resmen. Gerçekten kestiğine emin misin? Kesmişimdir diye farz ettim ben ama?
Doğuracağı sonuçlar ve uyandıracağı yankı bakımından muazzam önemli bir konu bu ve elbette gelecek bölümlerde bu mezuyu enine boyuna tartışıyor olacağız.
Konfüçyüs’ün ironi yüklü şu sözleriyle veda etmek istiyorum sizlere:
Kullandığın dil doğru değilse, ağzından çıkanla demek istediğin bir değildir; Ağzından çıkanla demek istediği bir değilse, yapılması gereken yapılmadan kalacak demektir; Eğer bu yapılmadan kalırsa, ahlâk çöker sanat yozlaşır; Hak yerini bulmaz, adalet de şaşarsa, insanoğlu kafası karışmış öylece kalakalır.
O yüzden, muallak laf edilmemeli, anlam dümdüz verilmelidir. Bu, her şeyden önemlidir.
Bu sansür çağında sizlerden çalışmalarımı SubscribeStar kanalıma abone olarak desteklemenizi rica ediyorum.
(Bu videolar bakteri oluşum görüntülerinin tüm aşamalarını değil sadece 13 aşamasını göstermiştir.)
Sormamız gereken önemli bir soru var: Modern tıp neden bu büyük çalışma sahasını ve bedendeki bu temel hücrelerin tüm serisini görmezden geliyor?
ÇALIŞMANIN ÖZETİ:
Naessens, 30bin çapta büyütmeye imkan sağlayan yüksek çözünürlüklü (150 angstrom), Somatoskop olarak adlandırdığı kendi tasarımı olan bir ışık mikroskobu geliştirmiştir.
Bu sayede bakteri ve diğer mikroorganizmaların; daha yüksek seviye organizmalara ait dejenere olmuş/bozulmuş hücre altı düzeydeki parçalarından kaynaklandığını gösteren Bechamp, Rife ve Enderlein’ı takip edebilmiştir. Bizim daha önceden “mikrozim” ya da “protit” olarak adlandırdıklarımıza Naessens “somatid” diyor. Bu yapı; canlının ölümünden bile sağ çıkabilen, yaşamın ölümsüz bir parçacığıdır.
Kişi sağlıklı değilse; Somatid, her aşaması bağımsız bir canlılık ve üreme kabiliyetinde olan, dejenerasyon (bozulma) ve rejenerasyondan (yenilenme) oluşan çok basamaklı bir döngüden geçer. Somatidlerin bozulmuş basamakları, asitte ve asid tabanlı (ya da asit baz?) durumlarda bakterileri ve diğer mikroorganizmaları meydana getirir.
“…Somatidler yok edilemezler. Isı ya da herhangi bir kimyasal ürün tarafından öldürülemezler. İkinci olarak, Somatid her türlü hücre bölünmesinde mevcut olmak zorundadır. Somatid; büyüme hormonuna, o da hücrenin doğru bir şekilde bölünmesine olanak verir. Büyüme hormonunu salgılayan Somatid değildir. Somatid’in değişimi sırasında büyüme hormonu açığa çıkar, fakat bu Somatid’in bir salgısı değildir. Somatid, kırmızı kan hücresi içindeki bir sıvı yapı içerisinde meydana gelir. Somatid’in her değişimi, yeni büyüme hormonlarının salgılanmasına sebep olur. Aynı zamanda Somatidlerin elektrik yüklü parçacıklar olduğunu vurgulamıştır. Zarı negatif yüklüyken çekirdeği pozitif yüklüdür. Bu durum, preparatların yakınına bir mıknatısın pozitif kutbunu yaklaştırarak ispatlanabilir. Tüm Somatidler mıknatısın pozitif kutbuna çekilir.”
Somatidlere zarar veren zehirli ilaç ve aşıları bize satmak amacıyla R.ckefeller temelli modern tıbbın isteyerek bilmezden geldiği bu anlayışla görebiliriz ki yanlış bir enfeksiyon fikriyle hareket ediyorlar.
Hastalıklar içten köken alır. Bakteriyel kontaminasyonla bulaşma ancak yatkın (toksik/zehir yüklü) kişilerde vuku bulur. Ve diğer bulaşmalar da, çinlilerin çok iyi bildiği gibi, hava koşullarından, duygusal şok ve harmonik rezonans gibi diğer titreşimsel konulardan kaynaklanır.
Tüm kör virologların çalıştığı şey; boncuklu görünümüyle, iki sporlu evredir. Virusler ortada bile yokken bulaşma yalanları uydururlar. Şekil değiştiren ve hareketlilik oluşturan Somatidlerdir. Modern tıp gerçekler ya da bilim üzerine kurulmamıştır ancak bunu değiştirmenin vakti geldi!
Somatoskop, günümüzün faz kontrast mikroskobunun öncüsüydü. Canlı kanı ve sıvıları kimyasal boyama kullanmadan gözlemlemeye olanak sağlıyordu. Mikroskopiye olan bu yaklaşım; vücut sıvılarının sadece kimyasal profili üzerine değil, kanın ve hücrelerin fonksiyonelliği üzerine çalışmaya da imkan sağlıyordu.
Kronik hastalıkların çoğu konjenital ya da çevresel değildir. Yani anneden fetüse geçen bir doğum kusuru ya da çevreden vücudunuza giren bir patojen(mikrop) nedenli değildir.
Somatoskop canlı kan ve doku üzerine kimyasallarla boyamadan çalışılmasına olanak sağlayan ilk mikroskoptur. Yani çalışılan yapı, hala canlı olan dokudur. Sıradan mikroskoplar ve elektron mikroskopları ile bunu yapmak mümkün değildi.
Somatid, yeryüzündeki tüm organik hayatta faaliyet göstermektedir.
Genellikle canlı kan hücreleri örneklerini incelemek için kullanılan faz kontrast mikroskobu, Naessens’in somatoskopu oluşturma çabasından sonra meydana çıkmıştır. Bu mikroskoplar; bir tıp doktorunun, serum kan tahlillerinin bile ortaya çıkaramayacağı meseleleri anlamasını sağlamıştır.
Somatoskop, uygulayıcı ya da inceleyici tarafından incelenen örneği kimyasal boyamaya maruz bırakmadan çalışır. Bunun yerine kanı gözlemlemeyi mümkün kılacak şekilde renklendiren iki formda ışık kullanılır.
Somatid, yeryüzündeki tüm canlılarda mevcuttur. Kuru toprakta, suyla aktive olmayı beklerler. Küçükken çürümenin basınç, sıcaklık ve hava ile alakalı olduğu öğretilmişti bize. Ne kadar da yanlış öğretilmiş. Tüm çürüme işleminin ardında somatidler vardır.
Somatid, 16 evreli bir döngüde, 16 değişken forma sahiptir. İlk üç form yalnızca biyolojik ortam sağlıklıysa vuku bulur. Fakat, biyolojik ortam, ideal verimlilikten daha kötü durumda işlev sergiliyorsa döngü diğer 13 evreye ilerler.
1.video metni
1. TANIM
– Gaston Naessens, somatid nedir?
– Somatid, yaşayan temel parçacıktır. Hayat için olmazsa olmazdır. Onu, hem hayvanlar hem de bitkiler aleminde görüyoruz. O olmadan hücresel bölünme gerçekleşemez.
Polimorfiktir(Birden fazla biçime dönüşebilen). Bir hücre kültüründe gelişmesini sağlayabildik ve bu şekilde iki döngüde polimorfik oluşunu gözlemledik. Önce küçük döngü gerçekleşiyor. Burada hücresel bölünmeye olanak sağlayan üreme hormonu oluşuyor. Bu döngü, kandaki inhibitörler(durdurucular) tarafından ve dejeneratifhastalıkların da dahil olduğu belli hastalıklar sırasında sonlandırılır. 3 aşamada gerçekleşen bu küçük döngü, devam ederek 16 aşamalı bir döngüye dönüşüyor. Tüm bunları size birazdan göstereceğiz.
Fakat sorunuzu cevaplayacak olursam; somatid, hayatın olmazsa olmaz bir unsurudur.
– Gözlemleriniz ne kadar geriye gidiyor?
– 1949’da hematolojide çalışırken kanda görülebilecek her şeyi görmediğim hissine kapılıyordum. Bir şeyin hareket ettiğini görüyor fakat ne olduğunu bilmiyordum. Ulaşabildiğim optik(görsel/ışıksal) yöntemler ihtiyacımı karşılamıyordu. Görebileceklerimi daha derinden araştırmak için daha iyisini yapmaya çalıştım.
İlk olarak optik meselesi üzerine yoğunlaştım. Almanya’ya gidip bana son derece yardımcı olan Alman zanaatkarlar ile çalıştım. Sonrasında bir ikileme düştük. Ya merceğin diyafram açıklığı ya da ışığın dalga boyu üzerine çalışabilirdik. Dünyanın tüm büyük optik firmaları sayısal açıklık konusunda çalışıyordu. Yani çok fazla seçeneğim yoktu. Işığın dalga boyu meselesine yoğunlaştım.
Bu şekilde gerçekten zahmete değer sonuçlar veren bir sistemi mükemmelleştirdim. Ve bu sistem sayesinde o meşhur parçacığı görmemizi sağlayan mikroskobu geliştirebildim. Yavaş yavaş onu gözlemleyebiliyordum ve kandan da ayrıştırdım. Onu izole edip bir kültürde geliştirebildim, bu şekilde polimorfik oluşunu saptadım.
– “Somatid ortobiyoloji” ile demek istediğiniz nedir?
– Ortobiyoloji kelimesinin bizzat etimolojisinin(köken bilgisi) işaret ettiği üzere; ortobiyoloji, somatid teorisine uyarlanmış ve uygun hale getirilmiş bir biyolojidir. Somatid teorisini anlamazsanız ortobiyolojiyi anlamanız imkansızdır. Fakat somatid teorisini anlamak için gözlemlerinizi yapacak uygun araçlarınız olmalı. Ve özellikle de somatoskopun temel prensibini anlamalısınız.
2. SOMATOSKOP
Herkes elektron mikroskobuna aşinadır. Herkes elektron mikroskobunun imkanlarını bilir. Elektron mikroskobu, 50 angstrom çözünürlükle 400bin kezden daha fazla büyütür. Elektron mikroskobuyla ölü doku, fikse/tesbit edilmiş doku üzerinde çalışabilirsiniz.
Somatoskop ileyse canlı hücreleri görebilir; gelişimlerini, polimorfik dönüşümlerini takip edebilirim. Somatoskobu, sıradan bir optik mikroskopla elektron mikroskobu arasında bir bağ olarak görüyorum. Bana göre, somatoskop bir boşluğu dolduruyor. O olmadan somatid teorisini anlamak çok zor olurdu.
Benden önce pek çok kişi de bu yönde çalıştı fakat bir şeyleri farklı yollardan farklı şekillerde gördüler. Ağırlıklı olarak kimyaya yoğunlaştılar. Bazıları optik üzerine de çalıştı, fakat inanılmaz karakterler de vardı. Birine “öğle vakti delisi” adını takmışlardı. Emile Doyen’di sanırım, 1911’lerdeydi. Plazmada canlı parçacıklar görebildiğini fakat onları sadece mayıs, haziran ve temmuzda öğle vakti 12’de gördüğünü söylüyordu. “Hareketi” gördü dolayısıyla kendisine deliymiş gibi muamele edildi. Fakat tam o vakitte güneş ışınlarının zirveye ulaştığını ve yoğun ultraviyole(morötesi) ışın içerdiğini hatırlarsak, bu durum tamamen farklı bir yöne gidiyor. Ultraviyole ışınları ve ışınlarının dalga boyları çok daha kısa olduğundan başka vakitlerde görülemeyen şeyleri görebiliyordu.
Mantığımız çok benziyor bana göre, fakat sadece güneş ışığı kullanmak ve mayısta ya da haziranda öğle vaktini beklemek yerine, aynı koşulları ultraviyole ışınlar ve çeşitli mekanizmalar ile elektronik olarak oluşturabilirim. Işığın dalga boyunu azaltarak çözünürlüğü arttırabilir bu sayede de aksi durumlarda görünmeyen parçacıkları görebilirim.
Bu cihazın temel mantığı ışığın frekansındaki artıştır. 3.300 angstrom dalga boyuyla bir akkor ve 1.850 angstrom dalga boyuyla bir ultraviyole olmak üzere iki ışık kaynağı, üçüncü bir dalga boyu oluşturacak şekilde ışın verirler. Bu dalga, bir tek-renkli filtreden geçerek bir ışına dönüşür. Bu ışın, manyetik bir alana maruz kalarak Zeeman etkisi ile paralel çizgilere ayrılır. Bu paralel çizgilerden biri, frekansını yükselten Kerr hücresine girer. Çıplak gözle görülemeyen bu ışık kaynağı, çalışılacak olan örneği analiz eder.
Geleneksel kan inceleme yöntemi, yüz yıldan fazla bir süredir, kanın içerdiği elemanların boyar maddeye afinitesini(kimyasal ilgi) saptamak için kanı bir lam üzerine sürmek, fikse etmek ve boyamaktan ibarettir.
Solda, bu geleneksel yönteme göre hazırlanmış bir kan preparatı görüyoruz. Kırmızı kan hücrelerini, beyaz kan hücrelerini ve kan pulcuklarını belirleyebiliyoruz. Bu ölü bir kan. Sağda ise somatoskop ile kana bakıyoruz. Bu, vücuttan alındıktan sonra 10 dk içinde incelenen canlı bir kan. Kırmızı kan hücrelerini, beyaz kan hücrelerini, kan pulcuklarını ve fikse edilmiş preparatta göremediğimiz somatidleri görebiliriz.
Bir lenfosit mevcut. Kenarı ve çok sayıdaki somatidlerigörebilirsiniz. Kırmızı kan hücreleri tamamen normal. Burada bir monosit var. Monositin sitoplazmasında mevcut olan aktiviteyi ve çok sayıdaki somatidleri açık bir şekilde görebiliriz. Aşağı sol tarafta bir kan pulcuğu görüyoruz. Çok aktif bir monosit var burada. Bu büyütmede, sitoplazması ve sitoplazması içindeki hareketlilik çok açık bir şekilde görülebilir. Aynı zamanda çok sayıda somatid görüyoruz. Bu tarafta ise fagositik davranış gösteren çok-çekirdekli bir nötrofil var. Mevcut bulundukları zamanlarda hücre içi inklüzyonları veya somatid döngüsünün gelişmiş formlarını da görebiliriz.
_________________________
2. video metni;
Bu küçük döngü esnasında, hücre bölünmesi için zaruri olan bir büyüme hormonu oluşur. Bu durum, in vitro kültürlerde tekrar tekrar gözlemlendi. Eğer stres ya da herhangi bir biyolojik dengesizlik etkisi altında kandaki inhibitörler önemli oranda azalırsa; küçük somatid döngüsü, çok farklı ve polimorfik bir döngüye geçiş yapar. Böylece; toplamda 13 evre eklenecek şekilde, çeşitli aşamaların yer aldığı büyük döngünün oluşumunu görmeye başlarız.
Evre 4 – Bakteriyel Form
İlk olarak, inhibitörler azaldığında küçük döngünün normal bir ürünü olan bir bakteriyel formu görüyoruz. Bu endojen(iç kaynaklı) bakteriyel form, pek çok araştırmacı tarafından gözlemlendi. Almanya’dan Van Bramer(?) da ilk araştırmacılardan biridir.
Evre 5 – İkili Bakteriyel Form
Bir önceki bakteri formundan gelişen ikili bakteri formu, kan yaymasında genellikle gözlemlenir. Bu formun özelliği; kendisini, çubuklar oluşturacak şekilde, hücre bölünmesine benzer biçimde bölebilmesidir.
Evre 6 – Çubuk Formu
Çubuk formu, daha uzun olması ve sitoplazmasının boş gibi görünmesi dışında bakteriyel forma benzer.
Evre 7 – İki Sporlu Bakteriyel Form
Bu bakteriyel formun iki ucunda spor bulunduğuna dikkat edilmeli.
Evre 8 – Granüllü İki Sporlu Bakteriyel Form
Granüllü(tanecikli) iki sporlu bakteriyel form, hareket etmeye başlayan granülasyonlarla dolu bir sitoplazmaya sahiptir.
Evre 9 – Mikobakteriyel Form
Granüllü iki sporlu bakteriyel formun olgunlaşmış hali, mikrobiyologlar tarafından iyi bilinen mikobakteridir. Ayrıca, sitoplazması kendi kendine gelişmektedir.
Evre 10 – Kabarcıklı Mikobakteriyel Form
Az önce gördüğümüz mikobakteri, daha da gelişti ve kabarcıklı mikobakteri ismini almasına sebep olan kabarcık benzeri bölgeler oluşturdu.
Kabarcıklı mikobakterinin patlamasının sonucu olan maya benzeri formlar, 4-5 mikron çapındadır. Bu aşamada dahi sentrozoma yönelik bulgular gösterirler.
Evre 13 – Askospor Formu
Maya benzeri formlar(yapılar), tomurcuklanarak/çoğalarak miselyal yapıların öncüleri olan askospor formları haline gelir.
Evre 14 – Erken Miselyal Form
Askospor/spor-kesesi formundan tallus(ana gövde) oluşumunu gözlemleyebiliriz. Bu durumda sitoplazma, erken miselyalformu meydana getirmek için yavaş yavaş şekil alır.
Evre 15 – Miselyal Form
Belli durumlar ve peristaltik hareketlerden sonra erken miselyal form, tallus benzeri bir sitoplazma geliştirir ve sonunda olgun miselyal form oluşur.
Evre 16 – Döngünün Sonu
Miselyal yapı tam olgunluğa eriştiğinde, sitoplazması son derece aktiftir. Ve patladığı zaman muazzam miktarda yeni parçacığı ortama salar. Her parçacık, tüm döngüyü baştan tekrarlayabilecek niteliktedir.
Fibröz Tallus (Atık)
Sitoplazmasını boşaltmış bir tallus, fibröz doku görünümündedir. Kan yaymalarında, somatid döngüsünden geriye kalan bu fibröz tallus rastlantısal olarak sıkça gözlemlenir ve boyama hatası olduğu düşünülerek önemsenmez. Şunu vurgulamak gerekir ki; miselyalözellikteki bu formlar, mantar gelişimi kriterlerinin hiçbirini karşılamıyor. Hatta çok yüksek dozlarda amfoterisinB, fungizone ya da herhangi başka bir antifungal maddeden etkilenmezler.
Edindiğimiz gözlemler sayesinde bir grup postulatta karar kıldık.
1. Somatid, polimorfik karakterdedir. Polimorfizm, kan inhibitörleri tarafından kontrol edilir.
2. Büyüme hormonları, somatid döngüsü sırasında üretilir.
3. Hem hayvanlar hem bitkiler aleminde, hücresel bölünme için somatid varlığı gereklidir.
4. Kan inhibitörleri yeterli olmadığında, büyüme hormonlarının hücresel metabolizmayı tehdit edecek seviyeye kadar artmasına izin verilir.
5. Tüm dejeneratif hastalıklar, bu bozuklukların bir sonucudur.
Üzgünüz, Zimbabwe’de var doktor, Türkiye’de yok. İmkanı olanlar için listeyi sunuyoruz.
Directory of Doctors Prescribing
Effective Outpatient COVID-19 Therapy
Updated: 9 April 2021
Scroll down for Directory below
INFORMATION ONLY – NOT GUARANTEED ACCURATE
NOT MEDICAL ADVICE – CONSULT A MEDICAL PROFESSIONAL
(See TERMS below)
Only your inherent immune system can eliminate the coronavirus that causes COVID-19. Medications and supplements are used to slow down viral replication as well as provide immune enhancement and regulation until your body can get ahead of and survive long enough to clear the viral load. Earlier treatment is better. Outside of the body, soap and other sanitizers destroy the virus.
The general population will not have access to COVID-19 vaccines for several months. Even when available, the vaccines will not be 100% effective; people will continue to contract COVID-19 and require effective treatment of the disease. Currently available treatments (provided by the medical professionals listed in the directory below), therefore, will remain important to limit physical, emotional and economic suffering resulting from COVID-19.
Early aggressive treatment of viral replication, bacterial infections, immune system over-reaction (dysregulation) and blood clotting (thrombosis) for COVID-19 outpatients is essential to limit the disease symptoms severity and duration … and its longer term damage to the patient. Viral inhibitors, antibiotics, anti-inflammatories, vitamins and supplements are included in the treatments.
Three important summaries of the COVID-19 disease situation, process and its treatment are provided in these videos by
Dr. Paul Marik, Chief of Pulmonary and Critical Care Medicine, Eastern Virginia Medical School
Dr. Pierre Kory and Juan Chamie: Effective Use of Ivermectin in South America
Dr. Darrel DeMello, a family practitioner who has treated more than 3000 COVID-19 patients
Ivermectin (IVM) … and possibly Hydroxychloroquine (HCQ) plus Zinc, if HCQ is provided very soon after beginning of diagnosis … have proven effective for COVID-19 therapy. In addition, no adverse reactions (contraindications) are typical from simultaneous use of IVM and HCQ and other substances in the treatment protocols. Some doctors include both IVM and HCQ+Zinc in their treatments.
Based on clinical evidence, Ivermectin is the more effective treatment medication… for all phases of COVID-19.
IVM appears to inhibit viral replication, control immune system over-reaction, and minimize excessive blood clotting.
“A systematic review and meta-analysis was conducted by a team of experts. Twenty-one RCTs involving 2741 participants met review inclusion, according to strict criteria. Ivermectin demonstrates a strong therapeutic efficacy. Moreover, ivermectin is the sole therapeutic so far to have demonstrated efficacy at all stages of the very complex clinical course of the covid-19 disease, from prophylaxis through to critical care. ‘Real world’ whole-country case studies show striking reductions of covid-related deaths and infections as soon as ivermectin distribution is implemented on a wide scale. 25 countries are now using ivermectin against COVID-19, 15 of them country-wide with official endorsement. “
British Ivermectin Recommendation Development (BIRD) panel March 25, 2021
1.6 million of the total 2.6 million COVID-19 deaths could have been avoided based on early outpatient treatments known to be effective from 45 controlled studies of ivermectin for COVID-19 showing a 82% improvement and 218 controlled studies of HCQ for COVID-19 showing a 65% improvement (HCQ is not effective when used too late). Other early treatments are effective as well. Using multiple existing treatments, with their different mechanisms of action, will reduce on-going suffering and deaths. https://c19legacy.com
Several areas in the Americas and India have experienced excellent results treating COVID-19 with Ivermectin (see: “EVIDENCE” page)
“Ivermectin for COVID-19 is effective and has been given to us on a silver platter. It can completely change the history of this disease. Ivermectin is one of the safest medicines you can give a human being. It has been in use for 40 years and is on WHO’s list of essential medications. We are facing a crisis. It is unethical to wait for more clinical trials, giving placebo to some patients who are dying. With patient’s consent, it is a doctor’s absolute ethical duty to treat with Ivermectin.”
Paul Marik, MD, Chief of Pulmonary and Critical Care Medicine, Eastern Virginia Medical School
“The bottom line is that ivermectin works. I’ve seen that in my patients as well as treating my own family. We must find a way to administer it on a large scale to a lot of people. When you have long-haul patients that can’t breathe for five, six, eight, nine months and they tried multiple drugs and supplements with no success, and you give them ivermectin and you see that they start immediately feeling better, this is real. Ivermectin can really be the game-changer against COVID-19. It’s safe, it’s cheap and it works.” Dr. Alessandro Santin Yale School of Medicine
“Ivermectin really is a transformational treatment for COVID-19”
Dr. Andrew Hill, University of Liverpool, UK, World Health Organization (WHO) affiliated researcher
The United States National Institutes of Health (NIH) on January 14, 2021 withdrew its previous recommendation not to use Ivermectin in the treatment of COVID-19. The US government no longer is distributing Eli Lilly’s Bamlanivimab (LY-CoV555) into California, Arizona and Nevada because of the prevalence of a viral variant that is not susceptible to the monoclonal antibody according to FDA acting commissioner Janet Woodcock (March 17, 2021).
Resources for the millions of chronic (“long hauler”) COVID-19 patients worldwide can be found at the www.covidlonghaulers.comand at https://www.facebook.com/groups/416179869477953 Ivermectin appears to have significant efficacy for many long haulers. Dr. Fred Wagshul, a pulmonologist in Dayton, Ohio, tried ivermectin for five to seven days in what he called “true long-haulers.” Most reported significant improvement in days. Similarly, Peruvian researcher, Dr. Gustavo Aguirre-Chang, reported on 33 long-haul patients who were given ivermectin one to three months after resolution; 88 percent got better with two daily doses.
A global status of IVM adoption for COVID-19 treatment by country is provided at: https://ivmstatus.com
If you are a medical professional prescribing IVM and/or HCQ for COVID-19 and would like to be listed in the Directory below, please click HERE to provide your information.
The primary drug used by each medical professional is noted in parentheses.
The information is not guaranteed to be accurate.
A particular medical professional currently may not be accepting new patients.
DIRECTORY
See “Listing of early home-based treatment kits provided for COVID-19 illness by various countries” on TREATMENT page.
This information is provided as a not-for-profit public service by people who are not medical professionals.
In no event shall we or our affiliates be liable for any special, incidental or consequential damages arising out of or in connection with this information or website, including negligence.
BY USING THIS WEBSITE OR INFORMATION, YOU AGREE TO THESE TERMS.
İngiltere’de devreye giren gen bazlı Covid aşılarının bir önceki yazıda ele aldığımız 8 Aralık – 24 Ocak tarihleri arasında resmi makamların “gebelere uygulanmaması gerek”tiği yönündeki şerhine rağmen uygulanması nedeniyle gelişen düşük ve ölü doğum sayısı, bir sonraki 6 hafta içinde (7 Mart 2020 itibarıyla) %475 artış görüyor!
Bu durumun müsebbibi ise, devletin gen bazlı Covid aşılarının gebelerde kullanım yönergelerinde yaptığı değişiklik oluyor.
Deneysel aşının gebelikte kullanımına yönergeler şu açıklamalardan:
‘Gebelik’
COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’nin gebelerde kullanımı ile ilgili veri bulunmamaktadır.
Hayvanda üreme sistemi toksisitesi ile ilgili deneyler henüz tamamlanmamıştır.
COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’nin gebelikte kullanımı önerilmemektedir.
Doğurganlık çağındaki kadınların, aşılanmadan önce gebe olmadıklarını teyit etmeleri gerekir. Ayrıca, doğurganlık çağındaki kadınlara 2. aşı dozundan sonraki en az iki ay boyunca gebe kalmamaya dikkat etmeleri salık verilmelidir.
COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’in gebelerde kullanımı ile ilgili fazla deneyim bulunmamaktadır.
Yürütülen hayvan deneyleri gebelik, embriyo/fetal gelişim, doğurma veya doğum sonrası dönem bakımından zararlı addedilecek doğrudan ya da dolaylı etki göstermemektedir.
COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’in gebelikte kullanımı ancak be ancak, elde edilecek fayda potansiyeli anne ve fetüsün sağlığı için doğacak riskten fazla olduğu durumlarda düşünülmelidir.
Aşı üreticisi şirketlerin derhal, hayvanlarda yürütülmüş her türlü deneyin orijinal verilerini bağımsız kişi ve kurumlarca incelenmek üzere kamuoyuyla paylaşması gerekir. Şayet bu enjeksiyonlar yetersiz bilimsel veri üzerinden onaylanmış ise sorumlulular görevlerinden azledilerek haklarında dava açılmalı, aşıyı önerdikleri ister gebe ister sıradan vatandaş olsun gerekli tıbbi bilgilendirmeyi doğru ve usulüne uygun şekilde yapmadan uygulayan sağlık personeli hakkında derhal inceleme başlatılarak meslekten men edilmeleri sağlanmalıdır.
Bu insanlık suçlarına bir an evvel son verilmelidir.
İngiliz resmi makamlarının ülkede 8 Aralık 2020 tarihinde uygulanmaya başlanan Pfizer ve Oxford / Astrazeneca aşılarına bağlı olumsuz reaksiyonlara dair raporu hiç iç açıcı gözükmüyor.
İngilizler MHRA Sarı Kart sistemi ilaç ve aşı yan etkilerine dair bildirim topluyorlar. 8 Aralık 2020’den 24 Ocak 2021 tarihine kadarki dönemde İngiltere’de Pfizer/BioNTech aşısından 5,4 milyon doz, Oxford Üniversitesi/AstraZeneca aşısından da 1,5 milyon doz uygulandığı tahmin ediliyor. İkinci doz olarak da çokça Pfizer/BioNTech aşısından 0,5 milyon doza yakın bir miktarın uygulandığı bildiriliyor.
Lâkin beklenildiği gibi, aşılananların sayısı arttıkça ortaya çıkan olumsuz reaksiyonların sayısı da artıyor ve Pfizer aşısı için bildirimi yapılmış 49.472 reaksiyon, Oxford / Astrazeneca için de 21.032 reaksiyon kayda geçiyor. Elbette, Sarı Kart sistemine ilaca ve/veya aşılamaya bağlı oluşmuş reaksiyonlar hiçbir zaman tam bildirilmediği için, gerçekte rakamların çok daha yüksek olabileceğini akılda tutmak gerekir.
The Daily Exposegrubu, aslını buradan görebileceğiniz raporun Pfizer aşısı ile ilgili bölümünü derinlemesine inceliyor ve bizler de size bu çalışmadan bilgiler aktarıyoruz.
İnsan hücrelerine “belirli bir görev” icra etmesi yönünde komut verme aracı olarak geliştirilmiş mRNA teknolojisine sahip Pfizer aşısı sayesinde şu an 5 kişi kör kalmış, 31’i de görme duyusunda ağır tahribat yaşamış durumdalar. Sadece 24 Ocak tarihine kadar, 5-6 haftalık süreçte aşıya bağlı görme kaybı/sorunu yaşayanlarca bildirimi yapılmış 634 vaka var. 1 senedir evde dört duvar arasında ailenizi, eşinizi dostunuzu göremeden yaşamışsınız, sonra hayatınızı size geri vereceği iddiasıyla “deneysel” bir aşıyı olmaya razı olup, ardından bir daha ne kimseyi ne de bir şeyi görebilir hale gelmişsiniz. Bu insanlara yaşatılan bu işte.
Deneysel Pfizer aşısı yüzünden gelişmiş 21 de serebrovasküler kaza (cerebrovascular accident – CVA) var. Serebrovasküler kaza, beyin damarlarındaki tıkanma yahut yırtılma nedeniyle beyin hücrelerinin oksijensiz kalarak ölmesine deniyor. Buna, inme dendiği de oluyor.
Serebrovasküler Kaza: Beyin damarlarında ani yırtılma, emboli vb. bir olay sonucu bilinç kaybı, felç ve bazen ölüme uzanan akut durum; akut beyin hasarı.
4 Aralık‘ta İngiliz devleti halka önerdikleri Pfizer aşısının doğurganlık üzerindeki etkisi hakkında bilgisi olmadığını itiraf ederken şu bilgileri de sağlıyor:
‘Gebelik’
COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’nin gebelerde kullanımı ile ilgili veri bulunmamaktadır. Hayvanda üreme sistemi toksisitesi ile ilgili deneyler henüz tamamlanmamıştır.
COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’nin gebelikte kullanımı önerilmemektedir.
Doğurganlık çağındaki kadınların, aşılanmadan önce gebe olmadıklarını teyit etmeleri gerekir. Ayrıca, doğurganlık çağındaki kadınlara 2. aşı dozundan sonraki en az iki ay boyunca gebe kalmamaya dikkat etmeleri salık verilmelidir.
Peki o halde Pfizer aşısı yan etki dökümünde 4 düşük ne arıyor?
Devletin kendi yönergeleri gebe olanların veya 2 ay içinde gebelik düşünenlerin Pfizer aşısı olmaması gerektiğini söylerken, gebe kadınlara bu aşı ne demeye vuruluyor?
Ana akım medyada bu konular neden hiç gündeme getirilmiyor?
Maalesef, Oxford / Astrazeneca aşısından sonra da 2 düşük bildirimi var.
Bunlar yetmezmiş gibi analizimizde daha da sarsıcı bilgiler çıktı karşımıza. Sarı Kart sisteminde Pfizer aşısına bağlı 59 ölüm, 7 de ani ölüm bildirimi var. Bay Hancock’un (İngiltere Sağlık Bakanı) demeyi sevdiği gibi bu “iğne”yi olur olmaz düşüp ölüveren 7 insandan bahsediyoruz.
24 Ocak 2021 itibariyle Pfizer aşısına bağlı Toplam Ölüm sayısı ise 107. Yani, kör kalan 5 kişi, inmeli 21 kişi, devlet olmasın demesine rağmen aşı vurulup bebeğini kaybetmiş 4 kişi ve ne yazık ki aşıdan sonra hayatını kaybetmiş 107 kişi var elimizde. Hepsi de bu deney aşamasındaki, devletin firmalara hukuki tam koruma verdiği, acil durum izni icat edilerek halkın üzerine boca edilen ve oluşmuş zararı kimsenin tazmin etmeyeceği aşılardan dolayı oluyor.
24 Ocak 2021 itibariyle ayrıca Pfizer/BioNTech aşısına bağlı 69 da yüz felci (Bell’s Palsy) bildirimi var. Yüzün bir tarafındaki kasları güçsüzleşmesi yahut felci ile karakterize bir durumdur.
Devlet tabii ki Covid aşılarının bu korkunç yan etkilerini geçiştirmeye çalışmakla meşgul, o yüzden rapord şöyle bir bildirimleri yer almakta:
Kampanya gereği aşılananlar şu ana kadar ağırlıklı olarak yaşı oldukça ileri olan nüfus grubundan oluşmaktadır ve elbette bu insanların birçoğu altta yatan tıbbi durumlara sahip bireylerdir. Yaşın ileri olması ve altta yatan kronik hastalıkların bulunması, hele de milyonlarca kişinin aşılandığı düşünülecek olursa, tesadüfi advers olaylarla da daha sık karşılaşılacağı manasına gelmektedir. O yüzden, gelen bu bildirimleri çok dikkatli bir biçimde ele alıp, aşılama olsun olmasın zaten oluşabilecek hastalıkları aşı yan etkisinden ayırmamız gerekir.
Ve değerli okurlar, okumuş olduğunuz bu açıklama “Riyakarlık”ın daniskasıdır. Altta yatan yığınla kronik hastalığa sahip onbinlerce insan SARS-CoV-2’ye pozitif verdikten sonraki 28 gün içinde hayatını kaybettiğinde ölüm nedeni olarak “Kesin Covid” yazıldı ve Covid ölümlerine ait istatistik hanesine ekleniverdiler. (ONS ve NHS (sağlık bakanlığı) verileri üzerindeki analizimizi okumak için buraya bakınız). Fakat tabii ölümleri bir tek Covid için bu şekilde sayabiliyoruz, iş aşıdan ölümlere geldiğinde ise bu insanlar olsa olsa “altta yatan hastalıklar”ından dolayı ölmüştür, her gelen ölüm bildirimini kabul edemeyiz, inceleyip ayıklamamız lazım deniyor.
Oysa Covid ölümlerini bu şekilde saydıkları için İngiliz halkı bir yıldır diktatöryel tahakküm altında yaşıyor. Ortadaki sorunu görebiliyor musunuz?