Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca 11.8.2021 tarihinde yaptığı basın açıklamasında aşağıdaki ifadeleri kullanmıştır:
“ Eğitim ve iş hayatımızın sekteye uğramaması için aşı olmazsa olmaz kural haline gelmeli, aşı olmayan kişiler ise düzenli olarak PCR test sonuçlarını göstermelidir. Bu süre zarfında çok önemli bir işimiz var. O da aşı olmamış öğretmen ve öğretim üyesi kalmayacak tedbirleri hayata geçirmek. Öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi korumanın birinci adımı, öğretmenleri, öğretim üyelerini ve öğrencilerimizin birlikte yaşadıkları ailelerini aşılamaktır. Aşı programımız bugüne kadar bir teşvik ve tercih konusuydu oysa artık eğitim ve iş hayatının devamı gayesiyle her bir vatandaşımız için tercihe bırakılamayacak bir toplumsal ödevdir. Eğitim ve iş hayatının sekteye uğramaması için aşı olmazsa olmaz kural haline gelmeli, aşı olmayan kişiler ise düzenli olarak PCR test sonuçlarının negatif olduğunu göstermelidir. Özellikle öğrenci velileri ya aşılarını tamamlayacaklar ya da hastalık taşımadıklarını düzenli olarak kontrol ettirmek zorunda olacaklar. Bunun detaylarını ilgili kurumlarımızla yapacağımız ortak çalışmalar neticesinde ilan edeceğiz.”
Aşı, maske kullanımı ve PCR testi yapılması hakkında anayasamızın 17.maddesine göre zorunluluk yoktur. T.C. Anayasası madde 17’ye göre “tıbbı zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbı deneylere tabi tutulamaz.” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Yaşama Hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Özel Yaşama Saygı Hakkı, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi Madde 5, T.C. Anayasası madde 17, T.C. Anayasası madde 56, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 23, gereğince aşı dayatması, PCR testi zorlaması yapılamaz. Ayrıca T.C. Anayasası madde 42’ye göre “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.”
Yüz yüze eğitime başlamak için kurumunuzca dayatılacak her türlü aşı, maske kullanımı ve PCR testi uygulamalarını reddediyorum. Kanunen okullarda maske kullanımı, aşı ve PCR zorunluluğu bulunmamasına
rağmen, bu konuda ısrar etmeniz ve zorlamanız durumunda, kurumunuza ve ilgili kişilere anayasamızın TCK.106, TCK.125 ve TCK. 216 maddeleri gereğince “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçunu işlemekten ve anayasamızın 42. maddesi gereğince öğrencinin temel hakları olan “eğitim hakkını gasp etmekten” ilgililer hakkında hukuki yollara başvuracağımı belirtmek isterim.
Okulda veya sınıfta herhangi bir sebeple ve herhangi bir surette çocuğuma aşı, sosyal mesafe, maske takma gibi tıbbi zorunluluklar ve hiçbir tıbbi müdahale uygulanmasını istemiyorum ve buna rızam yoktur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Yaşama Hakkı, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, T.C. Anayasa 17. Madde, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 23.Madde, 1/8/1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Hasta hakları Yönetmenliği Madde 4 mucibince, rızam olmadığı halde böyle bir uygulamaya geçilmesi halinde ise gerek cezai, gerek hukuki yollara başvuracağımı bildirmek isterim.
Buna ek olarak; T.C. Anayasası Madde 5, Madde 74. Madde 42. Madde 23 ve 6698 Sayılı Kişisel Maddelerin Korunması Kanunu Madde 5 mucibince, çocuğum için HES ( Hayat Eve Sığar) kodu ve yan uygulamalarına da AÇIK RIZAM VE ONAYIM YOKTUR.
İş bu dilekçemin işleme alınmaması, sayı numarası verilmemesi halinde, ilgililer hakkında TÜRK CEZA KANUNU 121.MADDE UYARINCA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULACAKTIR.
Zorla aşı yapmak, kişinin vücut bütünlüğe müdahaledir. Ancak, kişinin vücut bütünlüğüne her müdahale, bir hak ihlaline sebebiyet vermez. Kamu sağlığının korunması amacıyla, kişilerin belirli hak ve özgürlüklerine müdahale edilebilir. Bu amaçla kişiler teşhis ve tedaviye, hatta, henüz hasta olmamakla birlikte, aşılama muamelesine tabi tutulabilirler. Bunun için temel koşul, bu müdahalenin kanuni dayanağının olmasıdır. Anayasaya göre, “tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz” (m. 17, f. 2). “Tıbbi müdahale; hastalıkların teşhisi, tedavisi veya önlenmesi amaçlarına yönelik olarak tıp mesleğini icraya yetkili kişiler tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerdir. Bu kapsamda, birtakım hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için o hastalığın mikrobuyla hazırlanmış eriyik olarak tanımlanan maddelerin vücuda verilmesi şeklindeki aşı uygulamasının da müdahalenin boyutundan bağımsız olarak vücut bütünlüğüne bir müdahale oluşturduğu açıktır.”
Anayasa Mahkemesi, “zorunlu aşı” uygulaması için sadece tıbbi zorunluluğun varlığını yeterli görmemektedir. Bu zorunluluğun yanı sıra, kanuni dayanağın da olması gerekmektedir. Buradaki kanuni dayanaktan neyin anlaşılması gerektiği de bir sorundur. Anayasa Mahkemesi, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununda (m. 57 ve m. 88 vd.) sayılan belirli hastalıklarla sınırlı olarak “zorunlu aşı” uygulaması yapılabileceğini kabul etmiştir. Bu içtihada göre, bir hastalık dolayısıyla “zorunlu aşı” uygulaması yapılabilmesi için bu hastalığın kanunla belirlenmesi gerekecektir.
Anayasa Mahkemesinin bu içtihadına göre, 1593 sayılı Kanunda açıkça sayılmadıkları için, kamu sağlığını tehlikeye sokma özelliği taşımalarına rağmen, örneğin “HepB, DaBT, İPA, Hib ve KPA” gibi hastalıklara karşı “zorunlu aşı” uygulaması yapılamayacaktır.
Bu yaklaşımın doğru olmadığını belirtmek gerekir. Anayasa Mahkemesi, değerlendirmelerde, 1593 s. Kanun, m. 64 hükmünü göz ardı etmiştir. Zira söz konusu madde hükmü, bu Kanunda (m. 72) belirtilen tedbirlerin bilahare ortaya çıkan ve kamu sağlığı bakımından tehlike oluşturan hastalıklarla ilgili olarak da uygulanabilmesine imkân tanımaktadır. Başka bir ifadeyle, 1593 sayılı Kanun hükümlerine göre, kamu sağlığı bakımından alınması gereken tedbirler, bu Kanunda sayılan hastalıklarla sınırlı tutulmamıştır.
Bu hastalıklar örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Hatta işaret etmek gerekir ki, zaman içinde alınan sağlık tedbirlerinin etkisiyle, bu hastalıklardan bir kısmının kamu sağlığı bakımından tehlikelilik özelliği ortadan kalkmıştır. Bu itibarla, COVID-19 gibi, bilahare ortaya çıkan ve kamu sağlığı bakımından tehlikelilik özelliği taşıdığı tespit edilen hastalıkla ilgili olarak da bu Kanunda belirtilen tedbirler alınabilir (m. 64).
1593 sayılı Kanun bakımından sorun teşkil eden husus, Kanunda yer verilmiş olan, “hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbikı” ifadesidir (m. 72). Öncelikle belirtmek gerekir ki, aşı uygulaması, hastaya değil, kişilerin belirli bir hastalığa karşı korunması amacıyla yapılan bir tıbbi müdahaledir. Söz konusu Kanun, çiçek aşısı uygulaması (m. 88) hariç olmak üzere, tıbbi müdahale ve tedavi yükümlülüğünü sadece kamu sağlığı bakımından tehlikeli olan bulaşıcı hastalığa maruz kaldığı tespit edilen veya bu hususta kendisinden şüphelenilen Bu bağlamdaki şüphenin, kişinin geldiği ülkede veya bölgede salgın hastalığın varlığı, salgın hastalığa maruz kalmış bulunan kişilerle teması gibi somut bir sebebe dayalı olması gerekir. kişiler bakımından getirmiştir. Bu itibarla, mevzuatımız, tehlikeli salgın hastalık sebebiyle olağanüstü hal ilan edilmiş olsa bile, salgın hastalığın sirayet ettiğinden şüphe edilmeyen kişilere tıbbi müdahale yetkisi vermemektedir.
Sonuç itibarıyla belirtebiliriz ki, 1593 sayılı Kanun, bulaşıcı hastalıktan korunmak amacıyla da olsa, bulaşıcı hastalığa karşı bir tedbir de olsa, hasta olduğu hususunda somut şüphesebebi bulunmayan kişilere tıbbî müdahalede bulunma yetkisi vermemektedir. Bunun tek istisnasını, çiçek aşısı uygulaması (m. 88) oluşturmaktadır. Tehlikeli salgın hastalığın toplumda sirayet ettiği kişilerin varlığı, genel bir bulaş tehlikesini ifade etmektedir. Ancak, söz konusu Kanun, bu genel bulaş tehlikesine binaen, hasta olup olmadığına bakılmaksızın herkese tıbbî müdahalede bulunma yetkisi vermemektedir. Bu itibarla, mer’î mevzuatımız, çiçek aşısı uygulaması (m. 88) hariç olmak üzere, kişilerin iradesi olmadan aşı uygulamasına izin vermemektedir.
Bir varsayım olarak mevzuatımızın “zorunlu aşı” uygulamasına izin verdiği kabul edilse bile, bunun fiili uygulanabilirliği olamaz; yani, kişi istemediği takdirde, zor kullanılarak aşılanması yoluna gidilemez.
Ancak, COVID-19 gibi tehlikeli salgın hastalığa karşı alınması gereken tedbirler cümlesinden, örneğin toplu taşıma araçlarından yararlanabilmek, uçakla seyahat edebilmek, eğitim öğretim hizmetlerinden mevcutlu olarak yararlanabilmek, bir toplantıya mevcutlu olarak katılabilmek gibi, belirli hizmetlerden yararlanabilmek, belirli faaliyetlere iştirak edebilmek için, aşı yaptırmak bir koşul olarak aranabilir. Bunun için bir KANUNİ DÜZENLEME YAPILMASINA GEREK BULUNDUĞUnu belirtmek gerekir. Bu düzenlemede, kişinin, aşı yaptırmadığı için, bir hizmetten yararlandırılmaması, bir hakkı kullanmasının engellenmesi, bir hukuka uygunluk sebebi olarak tanımlanabilir. Hatta, aşı yaptırmadığı için bir kamu görevlisinin çalıştığı kamu kurumuna, bir işçinin çalıştığı işyerine kabul edilmemesi, mazeretsiz göreve/işe gelmemek olarak değerlendirilebilir.
Ayrıca ifade etmek gerekir ki, “zorunlu aşı” uygulamasının hukuki temeli mevcut olsa bile, bu aşı mecburiyetine riayet etmeyenlerle ilgili olarak idari yaptırım kararı verilemez. 1593 sayılı Kanun hükümlerine göre, umumi hıfzıssıhha meclisleri bulaşıcı “hastalık zuhurunda hastalığın izalesi için” gerekli tedbirleri belirler ve karara bağlar (m. 27). Umumi Hıfzıssıhha Meclislerini aldığı kararlar, vali veya kaymakam tarafından yerine getirilir (m. 28).
Ayrıca işaret etmek gerekir ki, kamu sağlığı bakımından tehlikeli olan bulaşıcı hastalığın ortaya çıkması halinde umumi hıfzıssıhha meclislerinin karara bağlayabileceği tedbirler, 1593 s. Kanun, m. 72’de sayılanlarla sınırlı değildir. Ancak, umumi hıfzıssıhha meclisleri, kamu sağlığı bakımından tehlikeli olan bulaşıcı hastalıktan korunmak amacıyla da olsa, aşı zorunluluğu ihdas edemez.
1 Anayasa Mahkemesi’nin 11.11.2015 tarihli ve 2013/1789 Bireysel Başvuru sayılı Kararı (RG: 24 Aralık 2015/29572), kn. 52. 2 Anayasa Mahkemesi, BB 2013/1789, kn. 71, 72; ayrıca bkz. Anayasa Mahkemesi’nin 21.11.2017 tarihli ve 2014/5629 Bireysel Başvuru sayılı Kararı, kn. 52, 53; Anayasa Mahkemesi’nin 23.3.2016 tarihli ve 2013/7246 Bireysel Başvuru sayılı Kararı, kn. 75, 76. 3 Anayasa Mahkemesi, BB 2013/1789, kn. 71.
5Ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZGENÇ, İzzet: COVID-19 Salgınının Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Vergi Hukuku ve Milletlerarası Hukuk Alanında Sebebiyet Verdiği veya Verebileceği Sorunlar ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri”, in: TÜBA COVID-19 KÜRESEL SALGINI: Hukuki Değişim ve Etkileşimler Raporu, “COVID-19 Salgını Dolayısıyla Ulusal veya Uluslararası Alanda Ortaya Çıkan / Çıkabilecek Hukuki Sorunların Tespiti ile Bunların Çözümüne Yönelik Öneriler Raporu”, Editörler: İzzet Özgenç-Halil Akkanat-Hayrettin Çağlar-Haluk Hadi SümerMuhammet Özekes, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) yayını, TÜBA Raporları No: 36, Ankara, Temmuz 2020, sh. 11 vd., 14.; ÖZGENÇ, İzzet: “The Problems Caused or to be Caused by COVID19 Outbreak in the Fields of Constitutional Law, Administrative Law, Penal Law, Tax Law and International Law and the Solution Proposed for Such Problems”, in: TÜBA COVID–19 GLOBAL OUTBREAK: Report on Judicial Changes and Interactions, Report on Determınatıon of The Legal Problems Due to Covıd–19 Outbreak and Solutıon Proposals at Natıonal and Internatıonal Level, Editors: İzzet Özgenç-Halil Akkanat-Hayrettin Çağlar-Haluk Hadi Sümer-Muhammet Özekes,Turkish Academy of Sciences Publications, TÜBA Report No: 40, Ankara, August 2020, ss. 13, 16.
6 Kamu sağlığı bakımından tehlikeli olan bulaşıcı hastalığın ortaya çıkması halinde umumi hıfzıssıhha meclislerinin karara bağlayabileceği tedbirlere aykırı davranışta bulunanlarla ilgili yaptırım, özel norm olan, 1593 s. Kanun, m. 285’de idari para cezası olarak belirlenmiştir (Bkz. ÖZGENÇ, TÜBA COVID19 KÜRESEL SALGINI: Hukuki Değişim ve Etkileşimler Raporu, sh. 20; ÖZGENÇ, TÜBA COVID– 19 GLOBAL OUTBREAK: Report on Judicial Changes and Interactions, sh. 22). Bu itibarla, kamu sağlığı bakımından tehlikeli olan bulaşıcı hastalıktan korunmak amacıyla umumi hıfzıssıhha meclislerini kararlarıyla belirlenen örneğin maske takma tedbirine aykırı hareket edilmesi halinde, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesinin uygulanması gerektiği yönündeki Yargıtay 19. Ceza Dairesinin kararlarının (14.12.2020 tarihli ve E. 2020 / 5699, K. 2020 /19579; 9.11.2020 tarihli ve E. 2020/4354, K. 2020/14250) sorunlu olduğu kanaatindeyiz.
1-Dik durup hakkı haykıranları tenzih ederim ama memlekette doktor ve hukukçular uyumayı bırakın ayakta horlamaya devam ediyor.Ancak bu makam ve menfaat kaygısıyla sessiz kalıp Corona zulmüne ses çıkart(a)mayanlar unutmasınlar bu zulüm er geç onları da vuracak
2-Bugün Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na dayalı olarak kesilen cezaların tamamı HUKUKSUZdur ve bunu yapanlar suç işlemektedir. 1930 tarihli bu kanunun muhatabı daha önce de paylaştığımız gibi Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti bugünün diliyle Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’dır.
3-Öncelikle bu kanunun muhatabı bakanlık olmadığı için söz konusu bakanlığa atıf yapan maddeler yok hükmündedir. Bunun karşılığı Sağlık Bakanlığı’dır diyenlere cevabımız, bu hukuktur ve bunun karşılığı şudur diye herkes kendi kafasına muhatap uyduramaz.
4-Yasama yetkisi orada bir çırpıda o ifadelerin tamamını sağlık bakanlığı olarak değiştirirsin. Değiştirmediğinde de madde hükümleri boşta kalır ve geçersiz olur.
5-Dolyısıyla Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletini muhatap alan kanunun Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 76’ıncı maddesine dayanarak alınan tüm kararlar yok hükmündedir.Gelelim meşhur 3150 TL’lik cezaları keserken dayandıkları Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 282’inci maddesine.
6-Madde açıkça“Bu Kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara uymayanlara, fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde,İKİYÜZELLİ TÜRK LİRASINDAN BİN TÜRK LİRASINA KADAR İDARÎ PARA CEZASI VERİLİR” demektedir.Yani kesilebilecek ceza 250-1000TL arasıdır.
7-Burada kanun cezanın alt ve üst sınırını net bir şekilde bellidir.Kesilecek cezanın alt-üst sınırı ANCAK VE ANCAK KANUN ile değiştirilebilir.Kanunsuz suç ve CEZA olmaz!Madde metninden de görüleceği gibi 2008’de düşük olan alt ve üst sınır kanunla arttırılmış .Doğrusu da odur.
8-Oysa kesilen cezalarda resimde de gördüğünüz gibi valilik hıfzıssıhha kurulu kalkmış Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 294’üncü maddesini ÇARPITARAK 2020 için cezanın alt sınırının KURUL tarafından 789 ile 3180 olarak belirlemiş ve cezayı buna göre kesiyor. Bu fiil suçtur!
9-Kanunu’nun 294’üncü madde “Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları MAHALLÎ MÜLKÎ AMİR TARAFINDAN VERİLİR.” demektedir “BELİRLENİR” DEMEMEKTEDİR! ALT VE ÜST SINIRI SADECE KANUN BELİRLER ve belirlemiştir zaten.Valiliğin ceza alt ve üst sınırı belirleme yetkisi yoktur!
10-O zaman her şehrin adliyesi otursun mesela “Bu sene biz adam öldürme suçunun alt sınırını 2 sene üst sınırını 10 sene olarak belirledik. Seneye de bakarız işimize ne gelirse onu kararlaştırırız.”desin.Nasılsa cezaları mahkemeler veriyor ya!Bu yapılan aynen böyle bir saçmalık.
11-Yapılan uygulamaların tamamı ama tamamı keyfi, ben dedim oldu ve hukuksuz uygulamalardır. Baştan aşağı tamamen hukuksuzdur ve insanlara zulümdür!
Memlekette yürekli hakim savcı çıkmadığı sürece bu devam eder. Onların bu zulümdeki veballeri de devam eder.
Prof.Dr.Mehmet Köksal’ın twitter hesabındaki yazı dizisinden alıntıdır:
Değerli @MetinGnday Hocamın talebesi olarak, Hocamdan öğrendiklerim çerçevesinde korona salgını dolayısıyla alınan tedbirleri bir kez daha ele alalım (Yanlışım olursa Hocam @MetinGnday beni affeder ve düzeltir.). Sırasıyla yazalım:
Salgın tedbirlerinin hukuki dayanağını dört yasada aramamız lazım:
Anayasa,
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu,
İl idaresi Kanunu
ve Olağanüstü Hal Kanunu.
(Bir de İçişleri Bakanı’nın istifa etmiş olması sorunu vardır ki, bunu yeri geldiğinde işleyeceğiz.)
Anayasa m. 19 hiç kimsenin şekil ve şartları kanunda gösterilen istisnai haller dışında hürriyetinden yoksun bırakılamayacağını düzenler. Aynı maddenin ikinci fıkrasında hastalık yayabilecek kişilerle ilgili önlemlerin de sınırları çizilmiştir.
Buna göre; hastalık yayabilecek bir kişi ancak bir kurumda tedavi, eğitim veya ıslah için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Başka bir önlem veya topluca hürriyetten mahrum bırakma düzenlenmemiştir. Anayasa m.119 OHAL’i ilgili yerde anlatacağım
Bu madde çerçevesinde ve m. 119 sebebiyle, kanunda belirtilen esasların ne olduğu hakkında karşımıza üç temel yasa metni çıkmaktadır: Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, İl İdaresi Kanunu ve Olağanüstü Hal Kanunu. Sırasıyla yasal kısıtlamalara bakalım.
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu her il merkezinde bir Umumi Hıfzıssıhha Meclisi öngörür (m.23: ayrıntılarını Kanundan okuyunuz). Bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele 29-56 arasında düzenlenmiştir. 57-96 maddeleri arasında da bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele düzenlenir.
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu m. 64 herhangi bir salgın hastalığın yayılmasında zorunlu tedbirlerin alınması yetkisini Sağlık Bakanlığı’na vermektedir. İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ VEYA CUMHURBAŞKANININ TEDBİRLERİ ALMA VE UYGULAMA YETKİSİ YOKTUR!
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu m. 72 de bulaşıcı ve salgın hastalık olması halinde alınacak tedbirleri tek tek sıralamıştır. Buna göre;
A) sadece hasta olanlar, hasta olduğundan şüphe edilenler ve hastalığı yaydıkları ispat edilenler,
B) sadece bilimsel olarak tespit esilen süre
boyunca,
C) sağlık memurlarınca
a. ya evlerinde
b. veya sağlık ve fenni koşulları taşıyan mahallerde tecrit ve müşahade altında tutulabilirler.
O halde;
1. HERKESİ TECRİT EDEMEZSİNİZ ve
2. YURTLARDA, ORDA BURDA İNSANLARI TECRİT VE MÜŞAHADE ALTINA ALAMAZSINIZ!
Bugüne kadar alınan önlemlere ne Anayasa ne de Umumi Hıfzıssıhha Kanunu izin vermektedir. Şimdi diğer anılan kanunlara bakalım; orada nasıl düzenlenmiş?
Valiliğin alabileceği tedbirleri İl İdaresi Kanunu m. 11 düzenlemektedir. Konumuzla ilgili olabilecek hükmü 11/C’dir. Vali’nin yetkilerinin yasal amacı, huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, emniyetin ve kamu esenliğinin SAĞLANMASIDIR! Farzedelimki salgın hastalık bunların içine girmektedir. Gereken karar ve tedbirleri alma yetkisi Vali’nindir. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI YETKİLİ DEĞİLDİR!
Bu yetkilerin sınırları da yine aynı maddede gösterilmiştir:
A) Tedbirlerin süresi 15 günü geçemez.
B) ildeki BELLİ yerlere giriş ve çıkış yasaklanabilir.
C) giriş ve çıkış yasağı SADECE kamu düzeni veya kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişilere yasaklanabilir.
D) SADECE belirli yerlerde ve BELİRLİ saatlerde kişilerin dolaşmaları veya toplanmaları yasaklanabilir.
İller Kanunu hükümlerini incelediğimizde de SADECE hasta olanlar için önlemler alınabileceği ve bu önlemlerin BELİRLİ yerlerde (tüm il kapsamında değil) ve belirli saatlerde olabileceğinsonucu çıkmaktadır.
İLLER KANUNU DA ALINAN TEDBİRLERİ YASALLAŞTIRMAMAKTADIR!
Geriye Olağanüstü Hal Kanunu kalmaktadır. Buradaki hükümleri Anayasa m. 119 çerçevesinde inceleyelim.
Hemen belirtelim: bu Kanun hükümleri, olağanüstü hal ilan edilmesi halinde uygulanacaktır (m. 1).
Cumhurbaşkanı, doğal afet veya tehlikeli salgın hastalık halinde (m.119) olağanüstü hal ilan edebilir. Olağanüstü hal ilanının yürürlüğe girmesi için kararın verildiği gün Resmi Gazetede yayınlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin ONAYINA sunulur.
BUNLARIN HİÇ BİRİ YAPILMADIĞI İÇİN OLAĞANÜSTÜ HAL KANUNU UYGULANAMAZ! Ama yine de bakalım
Salgın hastalık ve doğal afet halinde alınacak tedbirleri Olağanüstü Hal Kanunu m. 9 düzenlemektedir. Bugüne kadar alınan tüm tedbirler, bu maddede sayılanlardır. ANCAK, olağanüstü hal ilan edilmediği için Olağanüstü Hal Kanunu’nun UYGULANMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR!
Olağanüstü Hal Kanunu’nda yazılı tedbirlerin alınması, olağanüstü hal ilan edilmediği için mümkün değildir. Kanundaki tüm tedbirleri meşru görsek de, bu tedbirler arasında genel sokağa çıkma yasağı uygulama yetkisi bulunmamaktadır.
SONUÇ:
A) Alınan tedbirlerin hiç birisi hukuka uygun değildir.
B) Tedbir niteliğinde alınan kararların hiçbirisi yetkili merci tarafından alınmamıştır.
C) Tedbirler olarak yapılan idari işlemlerin hepsi yetki, sebep ve amaç yönünden hukuka aykırıdır.
D) Alınan tedbirler Anaysal ve yasal sınırları aşmıştır.
E) Tedbirlere uyulmadığı için verilen tüm idari para cezaları veya alınan idari kararlar veya alınan idari tedbirler HUKUKA AYKIRIDIR!
NOKTA!
Bazı yerlerde hataen İller Kanunu yazmışım. Doğrusu, İl İdaresi Kanunu olacak. Düzeltir. Özür dilerim.