Avukat Reiner Füllmich: “İnsanlar bu bir “aşı” bile değil, genetik deney diyorlar. Siz ne diyorsunuz?”
Prof. Dolores Cahill:
“Evet, aşı kriterini karşıladığı söylenemez bunun, fakat aşıya bağlı olumsuz etkiler 3 dalga halinde gelecek bence: Birinci grup, aşılamadan sonraki 1 hafta içinde görülen anafilaksi tarzı olumsuz olayları kapsıyor, böyle bir durumda bu aşının ikinci dozunun verilmemesi gerekir. Birçoğunun 2 doz şeklinde uygulanması planlandı çünkü aşıların. Aşıda her ne mRNA kullanılmış olursa olsun, bu insanlar Şubat veya Mart 2021 veya bir sonraki yıl [ikinci doz aşıyla] bunu vücutlarına yeniden aldıklarında, esas olumsuz etkiler işte o zaman yaşanacak, çünkü hayvan deneylerinde görülen de oydu;
80 yaş üstündekilerden 1. dozda olumsuz etki yaşayacaklar bazı aşılar için %2.5 olarak belirlenmiş, yani her 40 kişide 1’i aşıdan dolayı çalışamaz veya normal hayatına devam edemez hale gelecek demektir.
2. aşılamada bu oran 10 kişide 1’e yükselebilir, fakat 80 veya 75 yaş üstündekilerin bu mRNA ile yeniden karşılaşmada %80’inin yaşam kısıtlayıcı olumsuz etki yaşayacağını yahut öleceğini düşünüyorum.
Diğer yaş grupları için bir şey öngörmek güç ama belki yarısı ağır yan etki yaşayacak.
[fıstık alerjisine atıfla] fıstıkları vücuda enjekte etmek gibi düşünün bunu fakat tabii bilmiyorlar da enjekte edilenin ne olduğunu. Sonra gidip bir şeyle [virüs] karşılaştıklarında elbette olumsuz yanıt verecek vücut buna. Bu olumsuz yanıt da önce anafilaksi (yani alerjik tepki) ile başlayacak, ikinci dalgada da anafilaktik tepkiler görülecek ve fakat vücuda aldığın mRNA her neye karşıysa, bununla üçüncü karşılaşmada vücutta artık hafif şiddette otoimmün hastalık başlatmış olacaksın, bağışıklık kazanmakla filan alakası yok olayın.
İmmün sistemin işi bulduğu virüs veya bakteriyi vücuttan atmak, oysa kendi bedenin, bizzatihi hücrelerin imal ediyor bu virüsleri artık ve yine kendi bedenin bu hücrelere savaş açmak zorunda şimdi ve hafif çaplı bir otoimmün hastalığa sahipsin artık.
Şubat veya Mart gibi bu virüsle yeniden karşılaşman, immün sisteminin virüsten kurtulmak için uyarılmış olması demek. Oysa bakacak ki aynı virüs proteinleri senin hücrelerinde, organlarında cirit atıyor, immün sistemin eli mahkum, kendi organlarına saldırmaya başlayacak. 1 hafta içinde organ yetmezliğine girmen demek bu, zira kendi immün sistemin kendi organlarını öldürmekle meşgul. Bu durumu yaşayan hastalarda önce sepsis baş gösterecek, bir-iki hafta kadar bu tabloda kaldıktan sonra da organ yetmezliğinden ölecekler.
Yaşlıların durumundaysa, zaten bir veya iki eşlikçi hastalıkları bulunduğundan bu insanlar immün sistemin randımanlı çalışması için gerekli enerjiye de sahip olmayacaklar ve vücutta süregiden tüm işlemlerden bitap düşüp, fizikman tükenecekler. Bedenlerinin her bir hücresi bu mRNA’yı taşıdığından gidişatı durdurmanın pek bir yolu da yok ve kalp, dalak, ciğerler, karaciğer … birbiri ardına iflas edecek bu mücadelede, çünkü vücudunda bu mRNA’nın protein yapmadığı hücren yok!
İşte o yüzden acilen, özellikle de bakım evlerindeki yaşlılara vurulan aşı viyallerinden her 100 veya 200’ünden 1’ini alıp muhafaza edeceğimiz bir depo oluşturmamız elzem. Rasgele seçilmiş aşı viyallerini tutacak bir biyolojik depo gibi bir şeyimiz olacak ki, insanlar patır patır ölmeye başladığında açıp bakabilelim bu aşıların içinde tam olarak ne varmış. Hatta bunu şimdi yapıyor olmamız lazım, çünkü verilen aşılarda yalnız korona değil, birden fazla mRNA bulunuyor olabilir. Bilmem anlatabildim mi? Aşıdaki mRNA’nın dizilimini çıkarmamız lazım ki, tutup influenza (grip) veya başka doğal virüslerin genetik materyalini de koymuşlarsa aşıya, insanların immün sistemlerini dolaşımdaki diğer doğal virüslere karşı da uyarmış oluyorlar çünkü, bunu anlayabilelim. Hiç vakit kaybetmeden bir kalite kontrol sistemi oluşturulmalı, doktorların rasgele, uyguladıkları her 100 aşıdan 1’ini depoya teslim etmeleri sağlanmalı ki benim gibi birileri gidip forensik inceleme yapabilsin, bu viyallerde ne var ne yok görülebilsin. Yaşlılar ölmeye başladığında bu aşılarda ne kullanıldığını bilebilmemiz lazım çünkü.
İngilizcesi:
Reiner Füllmich:“People say it’s not even a vaccination, it’s a genetic experiment. What do you think?”
Prof. Dolores Cahill:
“Yeah, so it doesn’t really meet the criteria. But I suppose there are 3 waves of adverse events. Right? There is the adverse events which is more or less like anaphylaxis in the first week. The these vaccines shouldn’t be given in second dose. You know? So I know they’ve planned a lot of them as 2 vaccinations. But the real adverse events will happen, whatever the mRNA is in the vaccine, that when the person comes across that, it could be in February-March, 2021 or a year later, that would be when in the animal studies maybe 20%, 50% or all of the animals died. So I’m also saying that people over 80 who get these between the combination of the first adverse events, which is about 2.5 % in some vaccines, (1 in 40 people) adverse events
where they’re not able to function or work or live life normally, the second vaccination it could be 1 in 10, but for the over 80 year olds, or 75 year olds, I would think that about 80% of them,
will have life limiting adverse events or die, when they come across the mRNA again, and for others it’s hard to know, it could be half of the people will be severely, and what it does is, this gene therapy or medical device is actually setting up, an autoimmune disease, chronically, that’s what it’s setting up, so it’s a bit like injecting peanuts, you know, but they don’t know what it is, and you come across sth and then you go into your adverse events. And the adverse events is you start this anaphylaxis first, the first wave, anaphylaxis, allergic reaction, the second wave, but the third reaction when you come across whatever the mRNA is against, you have stimulated your immune system to a low-grade auto-immune disease, not immunity, to yourself, because the mRNA is expressing a viral protein, you make yourself a genetically modified organism, so the immune system is meant to push the viruses out or the bacteria, but you actually see it in your body, in your cells, the autoimmune disease is attacking yourself low-grade, when you come across the virus, say-February-March, that stimulates the immune system to get rid of the virus, but then it suddenly sees that you have viral proteins in your cells and in your organs, your immune system attacks your own organs, you then after a about a week of that go into organ failure, because your immune system is killing your own organs, and those patients will present as sepsis initially for another week or two, and then will die from organ failure.
And while the elderly die, is that when you have one or more comorbidities, the energy that the immune system requires to boost your immune system will make them very tired, and exhausted, and then they just don’t have the capacity if they have underlying conditions for the immune system–well, you know normally, because this mRNA is in every cell of their body, it’s almost unstoppable because each time they destroy let’s say the heart, or the spleen, you know the lungs or the liver, the mRNA is expressing the protein in every cell, so, just as a solution what we urgently need ia a repository like every 1 in a 100, or 1 in 200 vials that are injected especially into the elderly in the care homes, they need to be stored in a bio-repository of the vaccine vials randomly, so that when the people start to die we can actually see what is in this vaccine, or we should be doing it now, so that– I am concerned that maybe there are multiple mRNAs in this vaccine and not just something for the corona. You know? We should be sequencing the mRNA, because if it was influenza as well or other viruses, we would be priming these people to the natural viruses that are circulating. So there needs to urgently be quality control, random, for doctors to be required to give 1 in a 100 to repository, and someone like me could forensically analyse what’s in these vaccine vials, so that when the elderly start dying, we will know, you know, we should be knowing now what’s in them.
So, it’s absolutely a dangerous gene therapy, should not be given to the elderly.”
Muhterem okuyucular, bildiğiniz gibi çocuk sağlığı ve hastalıkları ihtisasımı Hacettepe ekolünün kurduğu Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapmak nasib oldu.
İlk başladığımda başasistan olup nöbet listesini hazırlayan, Allah selamet versin değerli ağabeyim Yakup Aslan, elime aylık nöbet listesini verdiğinde, listenin çömez kısmında adımın yukardan aşağıya 16 defa yer aldığını gördüm ve sordum, gün aşırı nöbet bu muymuş? Nöbet ertesi izinliyim değil mi? Hoh hoh diye güldü, ‘nöbetten sonraki gün de çalışmaya devam edeceksin’!
Anabilim dalı başkanımız ise o dönem ülkemizin en genç ve alımlı profesörü olan muhterem hocam Hilal Mocan idi ve başlıkdaki akademik kariyerin en mühim unsuru olan ‘Publish or Perish’ sözünü de ondan öğrenmiştim.
AŞILARLA HASTALIKLAR ORTADAN KALDIRILDI (MI?)
Bunları neden anlatdığıma gelince, yıllardır, aşıların nasıl olup da yenidoğmuş bir bebeğe daha anasını emmeden yapıldığının akademik arka planını okurken, karşıma çıkan ve aslında koca bir yalandan başka bir şey olmayan ‘AŞILARLA HASTALIKLAR ORTADAN KALDIRILDI’ aforizmasıdır.
Çiçeğin sadece 20. Asırda 300 milyondan fazla insan öldürdüğünü bizatihi hadisenin kahramanları olan Koprowski ve Henderson tarafından uydurulmuş dur (1). Wiki’deki o meş’um resimdeki (Resim) bahtsız Bangladeş’li müslüman çocuk kuvvetle muhtemeldir ki bir interferonopati olup, Fenner’in kitabında (2) okuduğumu ve eradikasyon programı için uygulanan aşıdan sonra gelişdiğini anlatsam herhalde inanmazsınız (linkde pdf’si var).
Resim: Çocuğun bütün vücudunu kaplayan çiçek lezyonlarına rağmen, malnutrisyon ve ateş emaresi dalgınlık görünmüyor.
Esasen bir akademisyen olarak konuyu iyice tekamül ettirip öyle kaleme almayı düşünüyordum, ama gidişat benden evvel bombanın patlayacağını hissettiriyor, bu sebeple perish yerine publish’i tercih edip bu yazıyı dikkatinize sunuyorum ya nasib! Bu noktada 2120 civarında kıyametin kopacağını iddia eden arkadaşlara naçizane hatırlatmak isterim, gaybı yalnız Hz. Allah cc bilir.
Biliyorsunuz bir yılı aşkın bir süredir, tarihde daha evvel hiç yaşanmamış bir salgın ve buna bağlı sosyoekonomik hadiseler yaşanıyor. Evvela ard arda SARS, MERS, ZIKA, H1N1 gibi salgınlardan sonra bu defa daha ciddî bir etki husule getiren SARS-Cov-2 sebebi ile evlere kapanmak zorunda kalındı.
Haziran 2020’de de Dünya Ekonomik Forumunda ‘Great Reset-büyük sıfırlama’ gündeme getirildi (3). Bir taşla kuş katliamı yapmayı iyi bilen bir mekanizma mazlumları daha da ezerek borçlarını sıfırlamayı açıkça bu salgın yardımı ile yapılacak herhalde.
ABD’de çalışan Türk kökenli bir virologun SARS-Cov-2’de insan eli ile HIV sekansı konulamayacağını iddia ettiğini de görünce de iyice canım sıkıldı. Değerli okuyucular şu anda biyoteknolojinin ulaştığı yeri tahayyül bile edemezsiniz, virüs mühendisliği buna tipik örnektir (4).
ÇİÇEK (SMALLPOX)
Gelelim daha evvel de bahsetmek istediğimi yazdığım Smallpox yani kadîm ‘çiçek’ hastalığına!
Baltimore tasnîfine göre bir dsDNA virüsü olup tehlikeli olan tipi variola’dır (majör), minoru diğer poxvirüslar husule getirir, ve umumiyetle virüs tiplendirmenin yapılamadığı eski zamanlarda salgınlar minör tipinde idi (5). Jenner’in meşhur aşısı ise cowpox/horsepox, tetanoz ve diğer pek çok şeyin karışımı bir çorba idi (6).
Bizatihi kanun zoru ile uygulanan aşının bilhassa İngiltere’de çiçek salgınları yaptığını daha evvel yazmıştım, Osmanlı döneminde kazıklı humma denilen tetanozun da muhtemelen ilk defa çiçek aşılarından sonra görülmesi de, aşı denilen çorbaların insanlara uygulanmasından kaynaklanmada idi (6, 7).
Mikrop Avcıları
Burada kısa bir parantez açalım; altı numaralı kaynak ülkemizde unutulmuş bir kitaptır. ‘Mikrop Avcıları’ 1926’da mikrobiyolog Paul de Kruif tarafından 13 meşhur mikrop kâşifinin hikayesi anlatılmaktadır, son bir kaç tanesini yazar şahsen tanıdığını yazmışdır. Bu kitaptan yeni haberim oldu ve hemen okudum. Aşı çorbasını (!), meşhur Pasteur ve Koch’un aşı denemelerinin kötü neticelerini vs okuyun, tavsiye ederim. Tabii kitabı ancak sahaflarda bulabilirsiniz.
Yazarın önemli bir hususiyeti ise, daha evvel Rockefeller Tıbbının hikayesini anlatmış olduğum yazılarda bahsettiğim meşhur Flexner raporunu yazan adamla çatışması neticesinde çalıştığı Rockefeller Institute’den istifa edip bu kitabı kaleme alması (8,9). Acaba müteveffa, Landsteiner ve polio hikayesinin aslını biliyor olmasın?
Kitabın ehemmiyetini ise ‘mikrobiyal moleküler patojenez’in babası kabul edilen Stanley Falkow’un mikrobiyolog olmasına yol açması göstermekdedir (10).
HENDERSON VE BREMAN
Meş’um Dünya Sağlık Örgütü (!) halen hayatta olan (92 yaşında, nasıl bu kadar yaşıyorlar acaba, Hayflick’e sormak lazım) elemanı Joel Breman’a yazdırdığı ve altına bizim haberimiz olmadan alıntı bile yapılamaz dediği ve dünya tarihinde ilk defa bir hastalığın eradike edildiği yani, kökü kazındı denilen yazısında eradikasyonun hikayesi anlatılmakda (11). İlginenlerin, bilhassa enfeksiyoncu ve mikrobiyologların (ki, onları ne kadar sevdiğimi yıllar evvel anlatmışdım (12)) okumasını tavsiye ederim.
Bu yazıda açıkça smallpox’un hayvan rezervuarı olmadığı, insandan insana geçdiğini, kronik taşıyıcılık durumu olmadığını, aşısının sıcakta dayanıklı olduğunu, hastaların kolaylıkla klinik belirtiler sayesinde takib edilebildiği için eradike edilme hedefine çok uygun olduğu belirtilmiş (11).
Daha mühimi 1967’de 131bin rapor edilmiş vaka (ölüm değil, ki bunların ekserisi varola minör olmalı) halbuki kendileri sadece o yıl için (tekrar ediyorum 1967 için) 10-15 milyon olduğunu tahmin ettiklerini söylüyor. Yukarda 20. Asır için 300 milyon ölü rakamını hatırladınız değil mi? Yılda 15 milyon vaka x 100 yıl= 1.5 milyar vaka, %30’u 300 milyon ölü, hesapları bu. Şimdi de makaledeki kesin rakamlara göre kendimiz hesaplayalım, hastalığın eradike edildiğinin iddia edildiği yıl 1980 olduğuna göre 80 yıl x 131000 vaka=10.480.000 total, azami %30’u ölmüş olsa (variola major) topu topu 3 milyon 144 bin gariban Afrika’lı eder. Yani karşımızda 100 kat şişirilmiş bir vâkıa var….
Makalede söz edilmeyen veri ise şu; toplam 300 milyon dolar mukabilinde 2.4 milyon aşı kullanılmış, Yani sadece 2.4 milyon insan aşılanmış ve bir aşının maliyeti 100 doların üzerinde (bugün 1000 dolar civarında) (13). Yine küçük bir hesap yapalım, transmisyonu önlemek maksadı ile kullanılan ring vaksinasyon için hastanın yakınındaki asgari 20 kişiyi aşılama gerektiğine göre (2), on yıllık programda toplam hasta sayısı 120bin civarında, %30’u toplam kesin ölüm sayısı 4600 civarında demekdir, ne kadar da bulaşıcı bir hastalıkmış!
Aynı makalede resimler çok kötü kalitede ve yerimiz mahdud olduğu için resimleri vermeden bahsetmek istiyorum, isterseniz bakabilirsiniz. Şekil 3’de; 1960’da vak’a sayısı 280475, 1974’de ise 218367 (küsuratı bile var) olarak verilmiş. Alınan örnek ve pozitif virüs sayısı ise şekil dörtte; 1967’de 182/74, 1977’de 3931/269 olarak verilmiş, alınan örnek artmış ama hiç düşme yok. Son vakanın görülme yılı da 1977 olarak veriliyor. İki sene beklenmiş ve ardından eradikasyon müjdesi verilmiş (11).
Aslında bu konuda bir kitap yazılır, meğer yazılmamış iyi mi?
AIDS: THE CRIME BEYOND BELIEF
(AIDS, inanılmaz suç) (14).
Kanada’lı baba-oğul yazarların 2007’de yayınladıkları bu kitap hacimli, iyi bir araştırma ile yazılmış kaynak eser mahiyetinde ve acilen lisanımıza kazandırılması gerektiği kanaatindeyim.
Wikipedia’da yazar tafsilatlı bir şekilde anlatıldığı halde bu kitabından hiç bahsetmemesi dikkate değer (15). Baba Scott bir öğretmen, fakat, iyiliksever birisi olup, dejeneratif hastalıklar ve mikoplazma alanında kendini yetişdirmiş, hatta bir üniversiteye kabul edilmiş. Kitabın ithaf edildiği Harold W. Clark ise yaradılışçı (evrim aleyhdarı) ve yine mikoplazma konusunda uzman bir kişi (16). Yazarlar kitabı sunarken, evvela mikoplazmanın ne olduğunun anlaşılması gerektiğine dikkat çekiyorlar.
Mikoplazma ve Leonard Hayflick
İlk defa Hayflick tarafından yeni bir tür olduğu tescillenen, bilinen en küçük ve virüslerde olmayan self-replicating (kendini çoğaltma) hususiyetine sahip organizmadır. Kanser, otoimmünite gibi hastalıklara yol açabildiği gibi, hücre kültürlerinde ve aşılarda yaygın olarak bulaşık vaziyette bulunur (17, 18).
Hayflick ise halen 90 küsur yaşında olup, yine hala çalışan bir bilim adamıdır. Mikoplazmayı keşfetmesinden başka, hücreleri canlı olarak takîb etmeyi temin eden invert (ters) mikroskobu îcad etmiş, aşıların maymun böbreklerinde üretilmesi mecburiyetini ortadan kaldıran ‘insan diploid hücre kültürü WI-38’ (Wistar Institute 38. Deneme, isveçli bir kadının hücrelerini muvafakatini almadan üretmiş, diğer hücre serileri gibi bu da immortal-ölümsüz olup, bu kültürde üretilen aşıyı olan herkese o kadıncağızın DNA’sını ekmiş olursunuz), normal diploid hücrelerin ölümlü olduğu, ancak belirli bir sayıda bölünebileceği (Hayflick limit) gibi fevkalade mühim keşifleri var (17).
Mevzu-u bahis kitaba devam…
Baba oğul Scott’lar bu kitabda resmî belgelere dayanarak, olayları kronolojik şekilde ele alıp, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilmi, siyasi ve iktisadi imkanlarını kullanan bir yapının (Derin devlet?) gayet organize bir şekilde, DSÖ dahil pek çok kurumun belli bir hedefe yönelik olarak, 20. Asrın başından beri manipüle edildiğini anlatıyor. Oldukça hacimli olan bu kitabı burada özetlemek mümkün olmadığına göre, güvenilirliğini tesbit edip, konumuzla alâkasını vurgulamak kifâyet edecekdir ümidindeyim.
Çiçek (smallpox) virüsünün eradike edildiği palavrası ile ilgili olarak, DSÖ’nün (derin devlet) mutemet elemanı Donald Ainsle Henderson’un bu görev için bilhassa yetiştirildiğini, bunun denemesinin Punta Gorda’da sivrisineklerle nörolojik bir salgın çıkarılması ile başarıldığını anlatıyor (sayfa 227-231).
Mutemedin Punta Gorda’daki nöromiyasteni salgını ile ilgili makalesini okuyabilirsiniz (19).
Bu eradikasyon bahânesi ile herşeyden habersiz Afrikalı’lar üzerinde Kissinger’ın NSSM 200 (National Security Study Memorandum) mucibince nüfusu kontrol maksadı ile denemeler yapıldığını söylüyor (Sayfa 261). Acaba doğru mu?
Henderson’la muhtemelen aynı ekipten olan ve yine 96 yaşında ölen Hillary Koprowski’nin Afrika’da 1950-1961 yıllarında polio aşısı çalışmalarının AIDS ile bağlantısı iddiası bilinmektedir (20).
Yine muhtemelen aynı ekipten (NIH bağlantısı sebebi ile), aynı yıllarda, aynı kıtada Nobel ödüllü PEDOFİL Carlton Gajdusek uydurma Kuru hastalığını araştırırken Simian virüs ile AIDS bağlantısını keşfetmiş (21).
Rockefeller Enstitüsü’nün araştırmacılarından Bijorn Sigurdson’un 1940’larda keşfettiği Visna virüs (daha sonra Simian immunodeficiency virüs adı verildi)’ün mikoplazma ile entegrasyonunun yine aynı ekipten Robert Gallo’nun (1984’den beri NIAID’nin başkanlığını yapan, bugün ki SARS-Cov-2’deki tutumu tepki çeken Dr. Anthony Fauci’nin yakın arkadaşı) 1980’de AIDS etkeni olduğu ileri sürülen HIV retrovirüsünü keşfettiği ilan ediliyor (Luc Montaigner ile çekişmesi de ilginç) (22). ‘Patient Zero’ ile de 1984’de AIDS salgını patlak veriyor, üstelik muhtemelen hepatit B virüsünün ortaya çıkması ve homoseksüalite ile de alakası buradan geliyor (23).
Kitapda ABD’nin ilk katolik başkanı olan John Fitzgerald Kennedy’ye yapılan suikastın da yine bu biyolojik silahların üretilmesi ile ilgili projeleri kabul etmediği için yapıldığı da anlatılıyor, CIA ‘in Special Virus Cancer Program (SVCP)’ının ancak suikastden sonra Lyndon Johnson’ın başkan olması ile hayata geçirilebildiğini belirtiyor. Suikast ne zamandı? Eradikasyon programının tekrar başlatıldığı 1963 de mi? Kızamık ve hemen ardından kızamıkçık aşısı dünyada ilk defa ABD’de hangi yılda başlatılmıştı, 1963 olmasın? SVCP ile ilgili bilgileri linkdeki çalışmadan bulabilirsiniz (24).
Kennedy suikastine karışan David Ferry’nin, zamanın en meşhur kanser araştırmacısı Dr. Mary Sherman cinayeti ile alâkası ne idi? Dr. Sherman’ın kanser yaptığı bilinen SV40 (yine simian virüs) ile bulaşık polio (unutmuş olabilirsiniz çocuk felci) ile bağlantısı ne idi. Patronu Dr. Alton Ochsner’in kendi torununa verdiği polio aşısı ile ölümüne yol açtığı doğru mu idi (25, 26).
Merak ediyorsanız verdiğim kaynakları tek tek kontrol edin lütfen….
Yalnız dikkat edin, sonra size ‘Aşı Karşıtı’ (ne demekse) demesinler!
Son bir not, SARS-Cov-2 virüsü ve aşısından bilerek veya bilmeyerek yeterli sonuç alamadıkları, bu ikisi ile elde ettikleri immün sistem etkilerini kullanarak, elde bulundurdukları variola major (Ölümcül çiçek) virüsünü de yaymayı deneyebileceklerini, muhakkak ve tez zamanda Millî İstihbarat Teşkilatı’na bağlı Tıbbi İstihbarat ve Takib birimi teşekkül edilmesi gerektiğini acizane hatırlatırım.
Aralarında hemşireler, doktorlar, mikrobiyologlar, fizyoterapistler, kayropraktik hekimler, naturapat hekimler de olmak üzere 600’e yakın bildirim aşağıdaki tek soru altına yağıyor adeta. Biz sizlere fikir vermesi açısından burada sadece ilk 90 tanesini sunuyoruz.
2020 mayıs ayında ABD başkanı Donald Trump ülkesinin Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve COVID-19 yardım programına maddi desteği keseceğini ilan etmişti. Anaakım ulusal medyada bu adım büyük eleştirilere maruz kalırken, başkanın kendi destekçileri bu hamleyi herzamanki gibi Trump’ın “küreselciler”e karşı yeni bir zaferi olarak alkışlamışlardı. Fakat gerçekte neler olup bittiğinin anlaşılabilmesi için her politikacı gibi Trump’ın da basına verdiği demeçler yahut Tweet’lerine değil, ne yaptığına bakılması gerekiyor.
ABD devletinin önceki yıllarda WHO’ya sağlamış olduğu maddi yardıma bakıldığında, en yakın tarih olan 2018 yılında (2019-20 rakamları bulunmamaktadır) ABD’nin WHO’ya 281,6 milyon dolar bağışlamış olduğunu görüyoruz. Kayıtlara göre ABD’den sonra WHO bağışçıları arasında en üst sırayı alanlar Bill ve Melinda Gates Vakfı ve küresel aşı birliği GAVI. Yani ABD’nin WHO’dan maddi desteğini çekmesi ile esasen teknokratların bir başka küresel kurumda daha nüfuzu sağlamlaşmış, kurumun kontrolü kendilerine devredilmiş oluyor.
ABD’nin devreden çıkması ile WHO finansörlüğünde birincilik ve ikincilik kürsüsüne yerleşen Gates Vakfı ve GAVI’nin bir başka özelliği de, GAVI’nin 2000 yılında temelinin bizzat Bill ve Melinda Gates Vakfı’nca atılmış olması. Her halûkarda Bill Gates WHO’nun 1 numaralı bağışçısı konumunda ve bu yolla küresel sağlık politikalarını etkilemeye daha da güçlü şekilde devam edeceğe benziyor. Hatırlayalım, Bill ve Melinda Gates Vakfı 2010 – 2020 arasındaki süreci “Aşı Onyılı” ilan etmiş ve “Global Aşı Eylem Planı” yapılması çağrısında bulunmuştu. O zamandan beri de gitgide güçlenen nüfuzları ile WHO, GAVI ve diğer kurumları ülkelerin sağlık politikalarını diledikleri gibi şekillendirmede ve elbette kişisel maddi kazanç sağlamada araç olarak kullanageldiler.
Trump taraftarları her ne kadar ABD’nin WHO’dan finansal desteğini çekmesini ulusalcılar için bir zafer, küreselciler için de göze yumruk olarak yorumlamışlarsa da, gerçek bundan biraz daha nüanslı aslında.
Şöyle ki, haziran başında Trump yönetimi GAVI’ye desteğini tam 1.16 milyar dolarlık bağışla ortaya koymuş oldu. ABD adına yapılan bağış, internet üzerinden ilki düzenlenen Global Aşı Zirvesi’nde açıklandı. Başarılı geçen zirvede GAVI, hedeflediği 7.4 milyar dolarlık bağışın da üzerinde para toplayarak çıtayı 8.8 milyar Amerikan dolarına yükseltmiş oldu. Ülkeler dışında GAVI’ye maddi yardımda bulunanlar arasında 5 milyon dolar ile Rockefeller Vakfı da bulunmakta. GAVI’nin bildirimine göre toplanan bu para “rutin aşılama programları”nda kullanılacak ve ayrıca kamu-özel ortaklığının “gelecek Covid-19 aşılarının uygulanmaya konulmasında önemli rol oynaması”na yaracak.
Yukarıdaki videodan izleyebileceğiniz gibi, aralarında Türkiye’nin de olduğu (1:45:48 – 1:48:46. dk’lar arasını izleyiniz) 25 ülkenin yöneticisi ve uluslararası 50 kurum, STK ve özel sektör kuruluşunun başkanının katıldığı toplantıda WHO’nun bağlı olduğu Birleşmiş Milletler adına konuşan sekreter Guterres, diğer tüm ülke liderlerinin de vurgu yaptığı gibi, çıkacak aşının herkese yetmeyeceği, bu yüzden “dünyanın her köşesindeki her birey aşıya kavuşsun diye küresel birlik ve beraberliğe gidilmesi gerektiği”nin altını çiziyor. Guterres ayrıca, “herkes sağlıklı olmadan kimsenin sağlıklı olamayacağını, bireysel sağlığın kolektif sağlığa bağlı olduğu”nu söylüyor.
Sistemin oyunu
2020-2023 mali yılında Trump’ın GAVI’ye sözü 1,16 milyar dolarlık yardım ve 2021’de ödenecek miktar olarak da 290 milyon dolar belirlenmiş. ABD’nin WHO’ya son bağışı ise bildiğimiz gibi 2018 yılındaki 281,6 milyon dolar. Yani bir elle geri çekiyorum dediği yardımın daha fazlasını diğer elle kurumun şimdiki en büyük destekçisine akıtmaktan geri durmamış başkan Trump. Orada da kalmamış, tüm dünyayı aşılama ilkesi ile çalışan GAVI’ye ABD adına daha 800 milyonun doların üzerinde bir meblağı da önümüzdeki 3 yıl içinde ödenmek üzere söz vermiş.
Özetle, Bill Gates ve kuruluşları küresel sağlık piramidinin tepesindeki yerini sağlamlaştırmış durumda. Peki Sn. Gates ne demiş Global AŞı Zirvesi’nde?
“Kuruluşundan bu yana GAVI dünya yüzünde ¾ milyar çocuğun aşılanmasını sağladı … Ve şimdi üzerine düşen vazifeyi yaparak pandemiyi sona erdirmek için çıkar çıkmaz Covid-19 aşısını insanlığa ulaştıracak. Ayrıca hepimiz, yeryüzündeki her çocuk her hayat-kurtarıcı aşıyı olabilsin diye tüm imkanlarımızı seferber etmeliyiz.”
Trump yönetiminin Covid-19 aşısı geliştirilebilmesi için desteği 27 Haziran’da Avrupa Komisyonu’nca internet üzerinden düzenlenen Dünya Vatandaşı (Global Citizen) organizasyonunda daha da görünür hale geliyor ve Dünya Vatandaşı Bloomberg Philanthropies, Bill & Melinda Gates Foundation, Wellcome Trust & Corporate Partners Citi, Procter & Gamble, SAP, Verizon ve Vodafone sponsorluğunda “Global Hedef: Geleceğimiz için Birleşiyoruz” adlı bir konser düzenliyor. Bu organizasyonla toplanan bağışlar da yine Gates’in fonladığı GAVI’ye gidiyor.
Bu organizasyonda ABD’nin BM elçisi Kelly Craft, COVID-19 çalışmaları için ülkesinin GAVI’ye 545 milyon dolarlık yardım sözünü açıklıyor ve şöyle diyor: “Daha güvenli ve dayanıklı bir dünya için hepbirlikte açık, şeffaf ve yapıcı bir şekilde çalışmamız lazım. Ortak iyiliğimiz için kelimenin tam manasıyla multilateralist omamız gerekiyor.”
Yine Avrupa Komisyonunca 2020 mayısında düzenlenen sanal zirvede de Trump yönetimi pandemiyle mücadele eden hükümetler, uluslararası kuruluşlar ve hayır kurumlarının acil sağlık gereksinimleri, insani, ekonomik ve kalkınmaya yönelik yardım amacıyla kullanabilmeleri için 775 milyon dolar da buraya bağışlıyor. Aynı organizasyonda Bill ve Melinda gates Vakfı 125 milyon dolar bağış yapıyor.
Her halûkarda kazanan Gates oluyor
Mayıs’taki 775 milyon, haziran başında açıklanan 1,16 milyar ve haziran sonundaki diğer 545 milyon dolarlık bağışlarla birlikte, Amerikan halkının vergilerinden karşılanan bu yatırımlarla GAVI ve dolayısıyla Bill ve Melinda Gates Vakfı’na yüklü miktarda kaynak yaratılmış oluyor. ABD’nin WHO’dan çektiği 281.6 milyon dolar, diğer yandan yapılan bu yardımların yanında hiç kalıyor.
WHO’nun Birleşmiş Milletler’in hükümetlerarası çalışan ve bugün bildiğimiz şekliyle ulus devlet idari yapısını ortadan kaldırıp küresel idare mekanizmalarını devreye sokmaya çalışan bir alt kurumu olduğunun hatırlanması bu noktada önem taşıyor. GAVI de, devletlerin idari birimleri ile özel kurumların halka beraber hizmet sunma ile gayesi ile işbirliğine gittikleri bir “kamu-özel teşebbüs ortaklığı”.
Bu hakikate rağmen Trump yönetimi GAVI’ye milyarlar akıtmaya ve bunu yaparak da Bill Gates’in dünya yüzündeki 7 milyar insanı aşılama azmini desteklemeye devam ediyor. Trump WHO’dan maddi desteği çekmiş olabilir, ancak alınan bu karar netice olarak Gates’in tek başına WHO’nun kontrolünü ele geçirmesi ile sonuçlanmış ve Amerikan halkının ödediği vergiler alelacele çıkarılmaya çalışılan Covid-19 aşısı da dahil olmak üzere kendisinin aşı projeleri için kullanılmaya devam ediliyor. Kimbilir, belki de plan baştan beri buydu?
2015 yılından şu rapora bakarak Gates’in küresel sağlık politikaları ve elbette COVID-19’la mücadele çalışmalarındaki orantısız nüfuzuna yakından bakalım: Filantropik Güç ve Kalkınma: Ajandayı Şekillendiren Kim? Rapor dünya genelinde sürdürülen hayır işlerini mercek altına alarak Gates ve benzerlerinin bu yolla sahip olduğu orantısız nüfuza örnekler veriyor. Raporda akademisyenlerin GAVI’yi küresel sağlık sorunlarında “Gates yaklaşımı” sergilemekle; yani örneğin “sağlık sisteminin güçlendirilmesi gibi yatay ve bütüncül yaklaşımlar yerine aşı gibi hastalığa özel dikey sağlık girişimlerine yönelmek” ile itham ettiğini görüyoruz.
2019 mayıs ayında GAVI CEO’su Seth Berkley’nin “aşıya muhalif hissiyat”ı bir hastalık olarak tanımlayarak internet ortamında sansürlenmesi gerektiğini belirttiğini hatırlayalım. Berkley’nin bu açıklamaları elbette Bill Gates’in vizyonu ve daha geniş ölçekte de öjeni ajandası ile mükemmelen örtüşmekte. Toplumun aşıların emniyetinden kuşku duymasına hiçbir koşulda müsaade edilemez (ne kadar hızlı toparlanıp yapılmış olsalar bile).
Trump’ın son sürat COVID-19 aşısı çıkarma planı olan “Operation Warp Speed” (Son Sürat Harekâtı)’nı yönetmek üzere mayıs ayında seçtiği ismin dünyada aşı piyasasının lideri konumundaki GlaxoSmithKline (GSK)’nın eski yöneticilerinden Moncef Slaoui olması da tesadüf değil. Slaoui bu harekatta, ABD Silahlı Kuvvetleri Malzeme Komutanlığı’nın başındaki General Gustave Perna ile birlikte çalışıyor. Trump idaresi, yürüttükleri aşı harekâtı ile 2021 ocak ayına kadar 4 ayrı aşının 300 milyon dozunu hazır etme niyetlerini her fırsatta dile getiriyor.
Burada da her yerde Gates’in parmak izlerine rastlamamız şaşırtıcı değil. Slaoui’nin Bill ve Melinda Gates Vakfı ile ilişkileri çok eskiye dayanıyor, vakfa bağlı birçok şirketin yönetim kurulunda yer alıyor.
Görünüşe göre Twitter’dan kamuoyuna yapılan küreselcilik karşıtı açıklamalar ve WHO’dan desteğimizi çekiyoruz yönündeki çıkışlara rağmen Trump yönetemi gezegendeki herkesi aşılama ajandasına son sürat devam ediyor.
ABD’de VAERS (Aşıya Bağlı İstenmeyen Etki Bildirim Sistemi) verileri her hafta Cuma günü yayımlanıyor.
19 Aralık – 30 Aralık tarihleri arasındaki onbir günlük süreçte Moderna ve Pfizer‘a ait CV aşılarına bağlı ölüm sayısı 13 olarak verilmiş.
Ölen 13 kişiden 9’u huzurevi sakini.
İlave bir ölüm de, özel bakım evinde tutulmakta olan 63 yaşındaki şizofreni tanılı birine ait.
Huzurevindeki ölümlerin 2’si, aşılamadan sonraki 90 dakika içinde gerçekleşmiş.
Bunlar sadece bildirimi yapılmış olan ölümler. Ve bunlar sadece ilk dozdan sonra kaydedilmiş can kayıpları.
Bildirimi yapılmamış ölüm ve yan etki dökümünü hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bizim başımıza ters bir şey geldiğinde kimseye sesimizi duyuramayacağız. Çünkü Bill Gates, kendi finansörlüğünde piyasaya sürülen teknolojik aşılarının yan etki takip sistemlerini de yine kendisi kurup denetliyor.
Aşağıda Amerikan FDA’sı tarafından CV-19 aşılamasına özel takibe alınan yan etkileri görebilirsiniz. Listedeki sağlık sorunlarının Türkçe açıklamları için bu yazımıza uğrayınız.