Gen bazlı aşıların yarattığı düşük ve ölü doğumlarda %475’lik artış

Gen bazlı aşıların yarattığı düşük ve ölü doğumlarda %475’lik artış

İngiltere’de devreye giren gen bazlı Covid aşılarının bir önceki yazıda ele aldığımız 8 Aralık – 24 Ocak tarihleri arasında resmi makamların “gebelere uygulanmaması gerek”tiği yönündeki şerhine rağmen uygulanması nedeniyle gelişen düşük ve ölü doğum sayısı, bir sonraki 6 hafta içinde (7 Mart 2020 itibarıyla) %475 artış görüyor!

Bu durumun müsebbibi ise, devletin gen bazlı Covid aşılarının gebelerde kullanım yönergelerinde yaptığı değişiklik oluyor. 

Deneysel aşının gebelikte kullanımına yönergeler şu açıklamalardan:

‘Gebelik’ 

COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’nin gebelerde kullanımı ile ilgili veri bulunmamaktadır.

Hayvanda üreme sistemi toksisitesi ile ilgili deneyler henüz tamamlanmamıştır

COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’nin gebelikte kullanımı önerilmemektedir. 

Doğurganlık çağındaki kadınların, aşılanmadan önce gebe olmadıklarını teyit etmeleri gerekir. Ayrıca, doğurganlık çağındaki kadınlara 2. aşı dozundan sonraki en az iki ay boyunca gebe kalmamaya dikkat etmeleri salık verilmelidir.

Bu açıklamalara dönüşüyor:

4.6 Doğurganlık, gebelik ve emzirme dönemi

Gebelik

COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’in gebelerde kullanımı ile ilgili fazla deneyim bulunmamaktadır.

Yürütülen hayvan deneyleri gebelik, embriyo/fetal gelişim, doğurma veya doğum sonrası dönem bakımından zararlı addedilecek doğrudan ya da dolaylı etki göstermemektedir.

COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’in gebelikte kullanımı ancak be ancak, elde edilecek fayda potansiyeli anne ve fetüsün sağlığı için doğacak riskten fazla olduğu durumlarda düşünülmelidir. 

Aşı üreticisi şirketlerin derhal, hayvanlarda yürütülmüş her türlü deneyin orijinal verilerini bağımsız kişi ve kurumlarca incelenmek üzere kamuoyuyla paylaşması gerekir. Şayet bu enjeksiyonlar yetersiz bilimsel veri üzerinden onaylanmış ise sorumlulular görevlerinden azledilerek haklarında dava açılmalı, aşıyı önerdikleri ister gebe ister sıradan vatandaş olsun gerekli tıbbi bilgilendirmeyi doğru ve usulüne uygun şekilde yapmadan uygulayan sağlık personeli hakkında derhal inceleme başlatılarak meslekten men edilmeleri sağlanmalıdır.

Bu insanlık suçlarına bir an evvel son verilmelidir.

Gen Bazlı Aşıların İngiltere’deki ilk 6 Haftalık Zarar Dökümü

Gen Bazlı Aşıların İngiltere’deki ilk 6 Haftalık Zarar Dökümü

ŞOK RAPOR!

İngiliz resmi makamlarının ülkede 8 Aralık 2020 tarihinde uygulanmaya başlanan Pfizer ve Oxford / Astrazeneca aşılarına bağlı olumsuz reaksiyonlara dair raporu hiç iç açıcı gözükmüyor.  

İngilizler MHRA Sarı Kart sistemi ilaç ve aşı yan etkilerine dair bildirim topluyorlar. 8 Aralık 2020’den 24 Ocak 2021 tarihine kadarki dönemde İngiltere’de Pfizer/BioNTech aşısından 5,4 milyon doz, Oxford Üniversitesi/AstraZeneca aşısından da 1,5 milyon doz uygulandığı tahmin ediliyor. İkinci doz olarak da çokça Pfizer/BioNTech aşısından 0,5 milyon doza yakın bir miktarın uygulandığı bildiriliyor.

Lâkin beklenildiği gibi, aşılananların sayısı arttıkça ortaya çıkan olumsuz reaksiyonların sayısı da artıyor ve Pfizer aşısı için bildirimi yapılmış 49.472 reaksiyon, Oxford / Astrazeneca için de 21.032 reaksiyon kayda geçiyor. Elbette, Sarı Kart sistemine ilaca ve/veya aşılamaya bağlı oluşmuş reaksiyonlar hiçbir zaman tam bildirilmediği için, gerçekte rakamların çok daha yüksek olabileceğini akılda tutmak gerekir. 

The Daily Expose grubu, aslını buradan görebileceğiniz raporun Pfizer aşısı ile ilgili bölümünü derinlemesine inceliyor ve bizler de size bu çalışmadan bilgiler aktarıyoruz.

İnsan hücrelerine “belirli bir görev” icra etmesi yönünde komut verme aracı olarak geliştirilmiş mRNA teknolojisine sahip Pfizer aşısı sayesinde şu an 5 kişi kör kalmış, 31’i de görme duyusunda ağır tahribat yaşamış durumdalar. Sadece 24 Ocak tarihine kadar, 5-6 haftalık süreçte aşıya bağlı görme kaybı/sorunu yaşayanlarca bildirimi yapılmış 634 vaka var. 1 senedir evde dört duvar arasında ailenizi, eşinizi dostunuzu göremeden yaşamışsınız, sonra hayatınızı size geri vereceği iddiasıyla “deneysel” bir aşıyı olmaya razı olup, ardından bir daha ne kimseyi ne de bir şeyi görebilir hale gelmişsiniz. Bu insanlara yaşatılan bu işte.

Deneysel Pfizer aşısı yüzünden gelişmiş 21 de serebrovasküler kaza (cerebrovascular accident – CVA) var. Serebrovasküler kaza, beyin damarlarındaki tıkanma yahut yırtılma nedeniyle beyin hücrelerinin oksijensiz kalarak ölmesine deniyor. Buna, inme dendiği de oluyor.

Serebrovasküler Kaza: Beyin damarlarında ani yırtılma, emboli vb. bir olay sonucu bilinç kaybı, felç ve bazen ölüme uzanan akut durum; akut beyin hasarı.

4 Aralık‘ta İngiliz devleti halka önerdikleri Pfizer aşısının doğurganlık üzerindeki etkisi hakkında bilgisi olmadığını itiraf ederken şu bilgileri de sağlıyor:

‘Gebelik’ 

COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’nin gebelerde kullanımı ile ilgili veri bulunmamaktadır.
Hayvanda üreme sistemi toksisitesi ile ilgili deneyler henüz tamamlanmamıştır

COVID-19 mRNA Aşısı BNT162b2’nin gebelikte kullanımı önerilmemektedir. 

Doğurganlık çağındaki kadınların, aşılanmadan önce gebe olmadıklarını teyit etmeleri gerekir. Ayrıca, doğurganlık çağındaki kadınlara 2. aşı dozundan sonraki en az iki ay boyunca gebe kalmamaya dikkat etmeleri salık verilmelidir.

Peki o halde Pfizer aşısı yan etki dökümünde 4 düşük ne arıyor?

Devletin kendi yönergeleri gebe olanların veya 2 ay içinde gebelik düşünenlerin Pfizer aşısı olmaması gerektiğini söylerken, gebe kadınlara bu aşı ne demeye vuruluyor? 

Ana akım medyada bu konular neden hiç gündeme getirilmiyor?

Maalesef, Oxford / Astrazeneca aşısından sonra da 2 düşük bildirimi var.


Bunlar yetmezmiş gibi analizimizde daha da sarsıcı bilgiler çıktı karşımıza. Sarı Kart sisteminde Pfizer aşısına bağlı 59 ölüm, 7 de ani ölüm bildirimi var. Bay Hancock’un (İngiltere Sağlık Bakanı) demeyi sevdiği gibi bu “iğne”yi olur olmaz düşüp ölüveren 7 insandan bahsediyoruz.

24 Ocak 2021 itibariyle Pfizer aşısına bağlı Toplam Ölüm sayısı ise 107. Yani, kör kalan 5 kişi, inmeli 21 kişi, devlet olmasın demesine rağmen aşı vurulup bebeğini kaybetmiş 4 kişi ve ne yazık ki aşıdan sonra hayatını kaybetmiş 107 kişi var elimizde. Hepsi de bu deney aşamasındaki, devletin firmalara hukuki tam koruma verdiği, acil durum izni icat edilerek halkın üzerine  boca edilen ve oluşmuş zararı kimsenin tazmin etmeyeceği aşılardan dolayı oluyor.

24 Ocak 2021 itibariyle ayrıca Pfizer/BioNTech aşısına bağlı 69 da yüz felci (Bell’s Palsy) bildirimi var. Yüzün bir tarafındaki kasları güçsüzleşmesi yahut felci ile karakterize bir durumdur.



Devlet tabii ki Covid aşılarının bu korkunç yan etkilerini geçiştirmeye çalışmakla meşgul, o yüzden rapord şöyle bir bildirimleri yer almakta:

Kampanya gereği aşılananlar şu ana kadar ağırlıklı olarak yaşı oldukça ileri olan nüfus grubundan oluşmaktadır ve elbette bu insanların birçoğu altta yatan tıbbi durumlara sahip bireylerdir. Yaşın ileri olması ve altta yatan kronik hastalıkların bulunması, hele de milyonlarca kişinin aşılandığı düşünülecek olursa, tesadüfi advers olaylarla da daha sık karşılaşılacağı manasına gelmektedir. O yüzden, gelen bu bildirimleri çok dikkatli bir biçimde ele alıp, aşılama olsun olmasın zaten oluşabilecek hastalıkları aşı yan etkisinden ayırmamız gerekir.

Ve değerli okurlar, okumuş olduğunuz bu açıklama “Riyakarlık”ın daniskasıdır. Altta yatan yığınla kronik hastalığa sahip onbinlerce insan SARS-CoV-2’ye pozitif verdikten sonraki 28 gün içinde hayatını kaybettiğinde ölüm nedeni olarak “Kesin Covid” yazıldı ve Covid ölümlerine ait  istatistik hanesine ekleniverdiler. (ONS ve NHS (sağlık bakanlığı) verileri üzerindeki analizimizi okumak için buraya bakınız). Fakat tabii ölümleri bir tek Covid için bu şekilde sayabiliyoruz, iş aşıdan ölümlere geldiğinde ise bu insanlar olsa olsa “altta yatan hastalıklar”ından dolayı ölmüştür, her gelen ölüm bildirimini kabul edemeyiz, inceleyip ayıklamamız lazım deniyor.

Oysa Covid ölümlerini bu şekilde saydıkları için İngiliz halkı bir yıldır diktatöryel tahakküm altında yaşıyor. Ortadaki sorunu görebiliyor musunuz?

O “iğne”yi olacak mısınız?

Peki Ama Bu İnsanlar Neden Ölüyor?

Peki Ama Bu İnsanlar Neden Ölüyor?

COVID-19 Resmi Mortalite Verileri Yaşanan Ölümlerin Viral Hastalık Kaynaklı Olamayacağını, Ana Etmenin Tedavi için Kullanılan İlaçlar Olduğunu Gösteriyor


COVID-19’un virüs kaynaklı bir salgın olduğu hipotezi giderek güç ve dayanak kaybederken, aralarında ölüm de olmak üzere ağır yan etki listesine sahip ilaçların kullanımının bu süreçteki payı gitgide daha iyi anlaşılmaya başlıyor. Tıbbi tedavi için önerilen ilaçların zarar potansiyelinin halihazırda zirveyi zorladığı, hatta çoktan zirveye yerleştiği düşünülecek olursa, yapılacak herhangi bir değerlendirmede bu kalemin neden atlanmaması gerektiği daha net anlaşılacaktır.

TO ERR IS HUMAN: BUILDING A SAFER HEALTH SYSTEM, Institute of Medicine, 1999https://www.nap.edu/resource/9728/To-Err-is-Human-1999–report-brief.pdf


“Reçeteli ilaçlar, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da kalp hastalığı ve kanserden sonra en çok öldürenler listesinde üçüncü sıradadır.” –  Peter C.Gøtzsche

Gøtzsche, Peter C., Our prescription drugs kill us in large numbers, Polskie ArchiwumMedycyny Wewnetrznej, Epub October 30, 2014

“İstastiki bulgular arasında en çarpıcı olanı ise konvansiyonel tıbbın yol açtığı ölümlerin toplamının yılda 783,936 gibi astronomik bir sayıya ulaşmış olması. Şu anda Birleşik Devletler’de en fazla ölüm ve incinmeye yol açanlar listesinde Amerikan tıp sisteminin başı çektiği aşikardır. (Değerlendirmenin yapıldığı aynı yıl (2001)  kalp hastalığına bağlı ölümler 699.697, kanser ölümleri ise 553.251,5’de kalmıştır.)” 

Death By Medicine; Gary Null, PhD; Carolyn Dean MD, ND; Martin Feldman, MD; Debora Rasio, MD; and Dorothy Smith, PhD, pg 1. http://www.webdc.com/pdfs/deathbymedicine.pdf

 


AYNI VİRÜS – AYNI SÜREÇTE COĞRAFİ SINIRLARA GÖRE NASIL BUNCA FARKLI DAVRANABİLİYOR?


Gözlemsel veriler 2020’nin ilk 6 ayı içerisinde Avrupa ülkelerinin birçoğunda ‘olağanın üstünde ölüm’ (excess mortality) gerçekleşmemiş olduğunu göstermekte. O yüzden, tüm dünyayı tuttuğu söylenen bir viral salgında, aynı kıtada 6 ay boyunca sadece bazı ülkelerde ölüm sayısı artıyorsa, burada suçlu virüs değil, belli ki başka şeylerdir.

Avrupa’da İspanya, Fransa, İngiltere; okyanusun diğer tarafında ise ABD’de görülen orantısız ve hastaların zamanından önce bu dünyadan göçmesi ile ortaya çıkan can kaybı istatistiklerinin Hidroksiklorokin, Kaletra ve Azitromisin gibi preparatların kitlelere deneysel biçimde uygulanması yüzünden oluştuğunu gösteren yığınla kanıt bulunmakta.

2020’nin ilk altı ayı boyunca Avustralya’da intihar ölümleri CV-19 ölümlerinden yüksek seyrederken, tıpkı Almanya ve Portekiz gibi bu kıtada da olağanın dışında, fazladan ölüm kaydedilmemiş olması, hatta Almanya ve Portekiz’de önceki yıllara göre ölüm oranlarının daha da düşük seyretmiş olması ortada ölümcül bir viral salgın olduğu hipotezini çürütüyor.

Bu ülkelerde ölümlerin düşük seyretmiş olması hükümetlerin aldığı korona tedbirlerine de bağlanamaz, zira ölümlerin esaslı bölümü yaşlılar evinde ağır sağlık sorunları nedeniyle zaten ölümün eşiğinde olan kesimden çıkmış olup, her ne tedbir alırsanız alın bunlar zaten önlenemeyecek olan ölüm vakalarıdır.

İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda ve ABD, 2020’nin ilk yarısında önceki senelere göre ölümlerde belirgin artışların görüldüğü ülkeler oluyor. Bunlar aynı zamanda, Hollanda haricinde, en sıkı karantina önlemlerinin uygulandığı ülkelerdir. Oysa aynı süreçte hemen hiçbir karantina önlemi alınmamış İsveç’te aynı virüsün benzer ivme göstermemiş olması yine, hem karantina önlemlerinin “viral salgın”da etkinliğini sorgulatmakta hem de bunun gerçekte bir viral salgın olup olmadığını. 


SINIR TANIYAN VİRAL SALGIN


Belçika, komşusu Almanya’dan (100 bin kişi başına) 8 kat fazla ölüm çıkarıyor; İspanya Polonya’dan 22 kat; İspanya’nın kapı komşusu Portekiz ise olağanın üstünde hiç ölüm kaydetmiyor.

Popülasyon geçişliliğinin bunca yüksek olduğu günümüz dünyasında virüsün her siyasi sınır aşımında karakter değiştiğini mi ileri süreceğiz?

Yoksa akla yatkın olan çıkarımı yapıp, Avrupa’da ülkeler arası ölüm istatistiklerindeki derin ayrılıkların, ülkelerin uygulamayı seçtiği agresif tedavi yöntemlerine göre şekillenmiş olduğunu mu düşünmeliyiz?

İlginç olan, bu bahsi geçen ülkelerde olağanın üstünde kaydedilmiş “fazladan ölümler”in en büyük bölümünün çok çok kısa bir zaman diliminde gerçekleşmiş olması; Nisan başından ortasına kadarki 2-3 hafta içinde vuku buluyor ölümler. Euromomo’da kayıtlı ölüm istatistiklerine göre İspanya ve İngiltere’de çizelgeler Mart sonuna kadar gayet monoton bir tablo sergilerken birden fırlıyor ve daha sonra Nisan ortası gibi başladığı gibi düşüveriyor, böylelikle “pik” oluşturmuş oluyor. Ölenler ise demografik bakımdan ağırlıklı olarak ileri yaşlılardan oluşuyor. 

Kaynak: https://www.euromomo.eu/graphs-and-maps/


Yani, sadece bir iki hafta içinde yılın bu zamanında normalde görülenden 60 – 70 bin fazla ölüm kaydedilmiş oluyor bu Avrupa ülkelerinde. ABD’de ise önceki 2 yıla kıyasla 2020’nin ilk 6 ayı içinde 130 bin fazladan ölüm kaydediliyor (ABD’de 2020’nin ilk yarısında ölüm hızı %0.48; 2018 ve 2019’da %0.44). Avrupa ülkeleri ve ABD arasındaki tek fark ise, Amerika’nın tablosunda “pik”in biraz daha geniş/yayvan bir eğri oluşturması (yani Nisan’da sadece 2 haftada kalmıyor, tüm aya yayılıyor; dünya genelinde dramanın başlatıldığı yer olan İtalya’dan 2 hafta kadar sonra, 11 Nisan’da ABD’de pik yaşanıyor.)

Kaynak: https://www.cdc.gov/coronavirus/2019-ncov/covid-data/covidview/02122021/images/chart-deaths.jpg

Normal grip sezonunun dışında, bir virüsün bu şekilde 2 hafta içinde onbinleri silip süpürmesi mümkün değil, solunum yollarını tutan bir virüs bu şekilde davranmaz. Hadi diyelim denildiği kadar ölümcül bir virüs olsun bu, o zaman hayatı kilit alma taraftarlarının iddiası uyarınca en başta okulları, işyerlerini kapatmayan, maske de kullanmayan İsveç’te ölüm oranlarında muazzam pik görülmüş olması gerekirdi, ki yok. İsveç’in Nisan’da kaydettiği ölümler mevsim normallerinin çok üzerinde değil, 2017-2018’deki %0.46 yerine 2020’nin ilk 6 ayında ölüm hızı %0.48 olarak kaydedilmiş.

Ekonomi Eğitim Vakfı’nca hazırlanan 9 Ekim 2020 tarihli analiz raporu “İsveç’in Stratejisi’nin İşe Yaradığını, Karantina Tedbirlerinin Boşa Çıktığını Gösteren 5 Grafik”in vardığı sonuç, viral salgında sağlık tedbiri olarak hayatı kilit altına alma uygulaması ile COVID-19’a bağlı ölümler arasında ilişki bulunmadığı, tersine, karantina uygulamalarının tartışmasız biçimde zarar oluşturduğu yönünde oluyor.

Kaynak: https://fee.org/articles/5-charts-that-show-sweden-s-strategy-worked-the-lockdowns-failed/

Grafikte de görüldüğü gibi yıl sonunda, hayatı sıkı kilit alan ülkelerden İspanya İsveç’ten tam 25 kat; Fransa 10 kat; İngiltere ise 7 kat fazla ölüm çıkarıyor.

İtalya’da da Nisan ayında bir “pik” var, ancak tıpkı İsviçre’de olduğu gibi burada da ölümler nedense sadece belli bölgelerde yoğunlaşmış durumda ve bunlardan biri de Bergamo. Ölümcül bir virüs kol geziyor, lakin belli ki öldürücülükte herkese ve her yere eşit davranmıyor. 

Almanya’nın verileri yakından incelendiğinde de virüs tezi hiç ikna edici olamıyor. Alman Federal İstatistik Bürosu ölüm rakamlarını haftalık olarak raporluyor. 

Kaynak: Alman Federal İstatistik Bürosu

Mart 2019’da Almanya’da yaklaşık 86.500 kişi hayatını kaybediyor. 2018 mart ayında ise sert bir grip sezonu geçiren Almanya’da ölümler 107.100’e ulaşıyor. Görüldüğü üzere, koronavirüsle bir pandemiye gerek olmadan da, tipik grip dönemlerinde ölüm oranlarında büyük dalgalanmalar meydana gelebiliyor. 2020 yılının ölüm oranları eğrisine bakıldığında da, geçmiş senelere  kıyasla ortada anormal bir durum, önceye göre ölümlerde bir artış ivmesi bile görülmüyor. Duisburg-Essen Üniversitesi’nin yürüttüğü ve The Journal of Infection dergisinde yayımlanan “Almanya’da COVID-19’a Bağlı Gerçekleşen Fazladan Ölümler” başlıklı araştırmasına göre, ileri yaş grubundaki nüfustaki artış da hesaba katıldığında Almanya’da COVID-19’un ilk dalgasında geçmiş seneye göre 4926 daha az ölüm vakası kaydedilmiş olduğu ortaya çıkıyor.

“Excess mortality due to COVID-19 in Germany”, Andreas Stang et al.,2020 nov., J Infect.,PMID: 32956730 DOI: 10.1016/j.jinf.2020.09.012

Federal İstatistik Bürosu’nun 22 Ocak 2021’de yayımladığı ve 2020 genelinin istatistiklerini içeren raporda da ortalığı kırıp geçiren bir virüsün varlığına işaret edecek bir veri bulunmadığı görülüyor. 2016-2019 arası dönemde kaydedilen ölüm ortalamasına göre 2020’de 41.000 kadar, yani %4’lük bir artış var, 2018’e göre ise 20.000 fazladan ölüm var (%2.1). Ancak tabii 2020’de Alman nüfusu 2016’dakine göre 1 milyon artmakla kalmamış, öldü denilenlerin de yarıdan fazlası 80 yaşın üzerindekilerden oluşuyor—ki bu yaş grubu 2016’dan 2019’a kadar %5.8 ila %6.8’lik bir artış görmüş durumda. Tüm bunlar, yanında 2020 yaz sonunda Almanya’yı vuran ve normalin üstünde 9000 kişinin daha ölümüne yol açan sıcak dalgası da hesaba katıldığında, 2020’deki fazladan 41.000’lik ölümün epey bir kısmı açıklanmış oluyor zaten.

Ölümcül olabilecek yüksek doz ilaçlarla uygulanan deneysel tedavi protokolleri gerisini “rahatlıkla” açıklıyor. Tüm dünya genelinde yürütülen resmi deneylerde kullanıldığı gibi deney kapsamı dışında da uygulandığı bilinen bu ilaçlarla on binlerce insanın canına kıyılmış durumda. 

Almanya’daki 2018-2019 dönemine kıyasla Nisan 2020’de yaşanan birkaç binlik fazladan ölüm, bu ülkede o ara devreye sokulan hidroksiklorokin adlı sıtma ilacının yüksek dozdan deneysel olarak uygulamaya alınmasıyla aynı zamana rastlıyor. Spiegel dergisinin haberine göre, Alman sağlık sigortası şirketi AOK kayıtları, ilacın mart ayı itibariyle hayli revaçta olduğunu gösteriyor. Bir önceki aya göre martta hidroksiklorokin reçete edilen hasta sayısı neredeyse 10.000 artıyor ve bunlar da çoğunlukla yaşı oldukça ileri, ağır sağlık problemleri bulunan hastalar. İlacın, özellikle de önerildiği dozlar göz önüne alındığında, oluşturacağı toksik etki bakımından hayati tehlike riskini doruğa ulaştıracağı hasta grubu bunlar. Nisan ve mayıs ayları, reçete edilen hidroksiklorokin adedinin düşüşe geçtiği aylar oluyor. Haziran ayına gelindiğinde hidroksiklorokin için rakamlar, bir önceki sene averajının altında kalıyor.

Görünüşe göre Almanya’da COVID-19 paniğinin bilhassa yoğun olduğu martın ikinci yarısı, yüksek toksisiteye sahip hidroksiklorokin ve Kaltera adlı antiviral ilaç preparatının (Lopinavir/Ritonavir) en fazla rağbet gördüğü zaman dilimi oluyor. Yine de, bu ilaçların Belçika ve İngiltere’deki kullanım oranlarına bakıldığında, Almanya’daki kullanımın devede kulak kaldığı görülüyor. 

20 Mart 2020’de Russia Today TV kanalı ile röportajında Alman doktor Claus Köhnlein’ın bu ilaçların hayli yüksek dozlarda hastalarda denenmesine getirdiği eleştiriler büyük yankı uyandırıyor, Köhlein, bu ilaçların her defasında bağışık sistemini baskıladığını ve halihazırda sağlık durumu kritik hastalara verildiği takdirde ölüme yol açabileceğini söyledikten sonra ülke genelinde antiviral ilaçlara rağbet azalma eğilime giriyor.

Daha sonra Ärzteblatt tıp dergisinde yayımlanan mektubunda Claus Köhnlein şu yorumu yapıyor: 

“Almanya’nın süreci nispeten az hasarla atlatabilmiş olmasının sebebi tedavi konusunda en başından beri aşırı invazif girişimlerden kaçınmış olmamız ve/veya İtalya, İspanya, Fransa ve İngiltere’deki kötü deneyimlerden ders alıp antiviral ilaç kullanımına ihtiyatlı yaklaşmış olmamızdandır.”

Engelbrecht, Torsten; Köhnlein, Claus, COVID-19 (excess) mortalities: viral causeimpossible—drugs with key role in about 200,000 extra deaths in Europe and the US alone,www.realnewsaustralia.com, October 1, 2020

Yaşanan mega korona paniğinde tüm dünya daha krizin başında, COVID-19 hastalarındaki etkileri daha doğru dürüst çalışılmadan bir dolu yan etkiyle gelen ilaçları denemeye başlıyor. Örneğin, Pharmazeutische Zeitung dergisi daha 28 Ocak 2020’deki haberinde, koronavirüslerin bilinen bir ilacı olmamasına rağmen tedavide—deneme-yanılma yöntemi ile— birtakım HIV ilaçlarının kullanılmakta olduğunu yazıyor. Bahsi geçen HIV ilaçlarının, hele de yaşlı ve sağlık durumu ileri derecede bozuk kişilerin hayatına mâl olabileceği bilinirken, tercih edilen yol bu oluyor.

Basında yer alan bir başka habere göre de, Amerikan ilaç firması AbbVie, Çin sağlık bakanlığından yetkililerin HIV ilaçları Kaletra’yı talep ettiğini duyuruyor. Kaletra, Lopinavir ve Ritonavir karışımı bir preparat ve elbette diğer antiviral ilaçlar gibi ölümcül yan etkilere sahip.

Hüttemann, Daniela, Lungeninfektionen: Wie wird eine Coronavirus-Infektionbehandelt?, www.pharmazeutische-zeitung.de, January 28, 20201390 Lopinavir / Ritonavir, www.aidsinfo.niv.gov

Yüklü deneysel ilaç uygulamalarına kapı aralayan ise muhtemelen 18 Şubat 2020’de The Lancet tıp dergisinde yayımlanan tek vakalık Covid tedavi sunumu gibi yayınlar oluyor. Biraz titizlikle irdelense rahatlıkla bu tarz ilaç tedavilerine kalkışılmaması için uyarı niteliği kazanabilecekken, maalesef hiç düşünmeksizin kritik durumdaki hastalara deneysel ilaçların boca edilmesinin yolunu açıyor bu yayın.

Vaka sunumu yapılan hasta 50 yaşında; ateş, üşüme-titreme, öksürük, halsizlik ve nefes darlığı şikayetiyle geliyor ve “COVID-19” hastası olarak yatışı yapılıyor. Ve antiviral ilaçlarla tam bir taarruza maruz bırakılıyor: interferon alfa-2b, lopinavir ve ritonavir, antibiyotiklerden moxifloxacin ve meropenem, yanında yüksek doz kortizon (metilprednizolon). Bu sayılan ilaçların her biri, tek başına uygulandığında bile ölüm de dahil olmak üzere oldukça ağır yan etkilere yol açabilen maddeler. Hastanın otopsisinde karaciğer hasarı tespit ediliyor ve en azından bunun, verilen ilaç tedavisi yüzünden gelişebileceği yayın yazarları tarafından da kabul ediliyor. Elbette, hastanın bizzat ilaç toksisitesine bağlı olarak hayatını kaybetmiş olabileceği göz ardı edilemeyecek bir ihtimal.

Henüz 50 yaşında ve altta yatan bilinen bir sağlık sorunu da olmayan biri bile ağır grip semptomları için verilen ilaç kokteyline dayanamayıp vefat edebiliyorsa, “COVID-19” hastası denilerek kanser hastaları da dahil olmak üzere sağlık durumu son derece nazik 70-80 yaşındaki insanlara verildiğinde bu muazzam toksik ilaç karışımlarının etkisi ne olur, herhalde tahmin edebiliyoruzdur.


Peki ama doktorlar bu 50 yaşındaki hastaya niye bu tedaviyi verdiler? The Lancet yayınında neden kapanış yorumu olarak hastanın “şiddetli akut solunum yetmezliği sendromu koronavirüs 2 (SARS-CoV-2)’den öldü”ğü yazıyor? Başka hiçbir şey değil, virüs öldürmüş yani bu insanı? Tıp camiasına hakim tünel vizyonundan neden olarak sadece virüs gözüküyor, içlerine işlemiş inançları onlara kurtuluşun bir tek ilaçta olduğunu söylüyor, korkularını bir tek bununla avutabiliyorlar da ondan. İlaca mutlak güven ve denenmedik ilaç bırakmama güdüsü tıp camiasının ruhuna işlemiş durumda da ondan. Hele de “pandemi” ortamının yarattığı panikle, çare olarak daha fazla ilaca sarılmaları olağan. 

50 yaşındaki bu zavallı nefes darlığı çekiyor diye kortizon veriliyor. Kortizon nedir? İnflamatuar yanıtı yatıştırıp yavaşlatan bir lenfosit baskılayıcı. Öyle olunca ateş de düşüyor tabii, başka semptomlar da azalıyor. Hasta geçici olarak kendini biraz daha iyi hissediyor, nefes alabilmeye başlıyor. Lakin bir de faturası var bu rahatlamanın: immün sistem fena halde baskılanmış olduğundan hasta için ölüm tehlikesi ortadan kalkmıyor ve hatta burada olduğu gibi kişiye bir de kendi içinde hayati tehlike oluşturan başka ilaçlar da verilmekteyse, sonuç kaçınılmaz olabiliyor. 

Gelgelelim, Lancet yayınının vardığı sonuç hastanın virüsten ölmüş olduğu. İlaç tedavisine rağmen ölmüş hem de, ilaçlar yüzünden değil. Tıp camiasında sözü kanun addedilen The Lancet gibi bir dergi kalkıp böyle bir yayın yapınca da ne oluyor, bu “tedavi” şekli COVID-19 için model terapi haline geliveriyor

Bir iki haftaya kalmadan, yukarıda yüksek mortalite görülen ülkeler olarak ismi geçenlerin hepsinde (ve başka yerlerde de) çok yüksek toksisitedeki ilaçlar tamamen deneysel olarak ve hatta ruhsat almış oldukları endikasyonlar dışında (off-label) bol keseden hastalara verilmeye başlıyor. Daha da kötüsü bu ilaçlar bu şekilde en çok, testi COVID-19 pozitif çıkmadan önce de ağır hastalıkları bulunan yaşlı insanlara veriliyor.

Resmi veriler, yüksek seyirli ölüm oranlarının İtalya’dan havalanıp, bir çırıpıda İspanya ve Fransa’yı kat edip, İngiltere ve Belçika’ya konuverdiğini gösteriyor. Buradan sonra göç sırası elbette ABD ve Brezilya’ya geliyor.

İtalya’da, bilhassa Lombardiya’da “ilaç çılgınlığı” 17 Mart gibi başlıyor, en çok da huzurevleri ve bunların kliniklerini tutmuşa benziyor. İtalya’dan 9 nisan 2020’de çıkan şu ölüm istatistiği ise ibretlik ve kendi içinde çok şey anlatıyor; ölen hastaların %84’ü başta azitromisin olmak üzere antibiyotik tedavisi görmüş olanlar, %55’i antiviral ilaç almış, %33’ü kortikosteroid ilaç alırken %18.6’sı ise bu üçünü birlikte almış.

Azitromisin (Zitromax / Zmax) İle ilgili olarak 2013 yılında FDA’nın yayımladığı ve kalpte ölümcül olabilecek ritim düzensizliğine yol açtığı ile ilgili bir uyarı bulunmakta.

https://www.fda.gov/drugs/drug-safety-and-availability/fda-drug-safety-communication-azithromycin-zithromax-or-zmax-and-risk-potentially-fatal-heart

https://www.drugs.com/fda-alerts/300-0.html

Antiviral ilaçların ölümcül olabileceği de bilimsel olarak kafi derecede ispatlanmış durumda. 

Bunlar arasında, yukarıda bahsi geçen 50 yaşındaki hastaya da verilmiş olan  Lopinavir-Ritonavir de bulunmakta. 

https://kaletra.com/
https://www.drugs.com/mtm/lopinavir-and-ritonavir.html

Kortikosteroidler için ise 10 Nisan 2020’de Journal of Infection’da yayımlanmış bir çalışmaya göre “Kortikosteroidler daha ziyade ağır sağlık problemlerine sahip hastalara gerekmektedir. Koronavirüs pnömonisi geliştirmiş hastalarda kortikosteroid kullanımı ise ölüm riskinde artış ile ilişkilendirilmiştir.” Yazarlar, yayınlarında “kortikosteroidlerin COVID-19 tedavisi için kullanımında ihtiyatlı olunması gerektiği” yönünde uyarıda bulunuyorlar, ancak bakıldığında ortaya çıkan şey esasen, bu bağlamda kortikosteroid kullanımını haklı çıkaracak veya mazur gösterecek tıbbi kanıtın olmadığıdır.

https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0163445320301912https://doi.org/10.1016/j.jinf.2020.03.062

Fransızların Culture dergisi, girişilen kitlesel ilaç deneyinin pratikte neye benzediğini dökümlüyor. Başlık: “Covid-19: Fransa, İtalya, İspanya ve Almanya’da doktorlar bu hastalıkla nasıl mücadele ediyor?”

İtalya’nın Fransa sınırındaki Liguria bölgesindeki Imperya ili Tabipler Birliği başkanı, nörolog  Francesco Alberti pandemi nedeniyle işe geri dönüyor ve şu açıklamayı yapıyor:

“Öncekilerden çok farklı ve hastasına göre ağır da seyredebilen bu hastalık için haliyle çok sayıda tedavi denemesi yapıp bir yandan da türlü klinik deneyler yürütmekteyiz. Hastanın salt ateşi varsa ve 4-5 günden fazla sürmüyorsa bu durum, paracetamol veriyoruz. Bu süre aşıldığında ise hastalığın ilerlemesini durdurmak için antiviral tedavisine başlıyoruz; en çok kullandıklarımız hidroksiklorokin (Plaquenil markayı kullanıyoruz), yanında hidroksiklorokin’in kalp ritmi problemleri oluşturabildiğini de gözeterek azitromisin adlı antibiyotiği veriyoruz. Bunun dışında diğer antivirallerden remdesivir ve favipiravir’i de kullanıyoruz. İmmün sistem virüsle başa çıkamayacak gibiyse, bu durumda romatoid hastalıklarda kullanılmakta olan tocilizumab aslı immünolojik ilacı da hastalarda denemekteyiz.“

https://www.franceculture.fr/sciences/covid-19-en-france-italie-espagne-allemagne-comment-les-medecins-sattaquent-a-la-maladie

Alberti sözlerine devam ediyor: “Tek bir tedavi protokolü yok bu iş için. İlaçları ruhsatlı endikasyonlarının dışında kullanmaktayız (off-label). İtalya Sağlık Bakanlığı ve İlaç Dairesi, başka hastalıkların tedavisine yönelik olsalar da bu ilaçları kullanmamıza izin verdi.”

Hastaların entübasyonla suni solunuma alnması ile ilgili olarak da Paris’teki Bichat hastanesi’nde Enfeksiyon Hastalıkları Hasta Canlandırma ve Yoğun Bakım ünitesi şefi Jean-François Timsit şunları söylüyor:

“Yoğun bakıma alınan hastalarda can kaybı oranının şu an için %30 düzeyinde olduğu tahmin ediliyor. Entübe edilmiş olanlarda ölüm oranının %50’ye çıktığını görüyoruz.”

%30 zaten yüksek bir oran, hele bir de entübasyonla yarı yarıya can kaybını düşünün. İlk başlarda entübasyona bu kadar yönelinmesinin ardındaki sebep ise, hastaya normal (ve daha az korumalı) maske ile oksijen verildiği takdirde hastanın soluğundan etrafa ve personele viral enfeksiyon bulaşından çekinilmesi. Oysa ta 2002-2003’teki ilk SARS salgınından bu yana hastaların entübasyonla hayatını kaybetme riskinin çok yüksek olduğu bilinmekte. Ancak yine de bu trend, COVID-19 tedavisinde de devam ettiriliyor.  Şubat 2020’de The Lancet’te yayımlanan bir makalenin çizdiği tablo oldukça karanlık: Entübasyona alınan 22 hastadan yalnız 3’ü hayatta kalıyor.

Clinical course and outcomes of critically ill patients with SARS-CoV-2 pneumonia in Wuhan, China: a single-centered, retrospective, observational study, The LancetDOI:https://doi.org/10.1016/S2213-2600(20)30079-5
https://www.thelancet.com/journals/lanres/article/PIIS2213-2600(20)30079-5/fulltext

23 Aralık 2020’de, focus.de’de yayımlanan “Entübasyondaki Fazlasıyla Yüksek Ölüm Oranları” başlıklı makalede göğüs hastalıkları uzmanı Thomas Voshaar’ın yaptığı açıklama: 

“Korona ile mücadelede hastanın hemen entübasyona alınması yapılabilecek en büyük hatadır.”

Voshaar, COVID-19 mağduru diye etiketlenmiş hastaların entübasyonunun can kaybı oranlarını fırlatan faktör olduğunu söylüyor.

“İnvazif bir şekilde ventilasyona alınan COVID-19 hastalarının yüzde ellisi hayatını kaybediyor. Tıbben farklı bir yönteme geçmemiz gerektiğine en açık işarettir bu.”

Voshaar’ın meslekdaşlarına bu yöndeki çağrıları ne yazık ki dikkate alınmıyor.


YÜKSEK DOZ HİDROKSİKLOROKİN TRAJEDİSİ 


İtalya’da salgın öncesinde de hastalara yaygın biçimde önerilmekte olan hidroksiklorokin’in salgınla birlikte aşırı yüksek dozlarda ugulanmaya başlaması sayısız insanın hayatına mal olmuş durumda.

Hidroksiklorokin’in ağır yan etkileri arasında kalp aritmisine bağlı ölüm de bulunmakta. Bu yan etki riskini özellikle artıran husus ise yüksek doza çıkılması. İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere ve ABD’de COVID-19 hastalarına yapılan şey de tam olarak bu işte. İlaç düşük dozda verildiğinde iyileştirici etki sağlayabileceğini belirten Yale Üniversitesi’nden epidemiyolog Harvey Risch yazdığı bir e-postada şöyle diyor:

“Hidroksiklorokin’in doz aşımı durumunda işlevini yitireceği ve toksisiteye gideceği hususunda hemfikirim.” 

İspanya’nın İlaç ve Tıbbi Ürün Denetleme İdaresi (Agencia Española de Medicamentos y Productos Sanitarios – AEMPS) 16 mart 2020’de ‘Özel Durumlara Yönelik İlaç Yönetimi’ [Management of Medicines in Special Situations (MSE)] yönetmelikleri üzerinden ülke geneline hidroksiklorokin ve bunun biraz daha toksik çeşidi olan klorokin dağıtımına başlıyor. Barselona’nın 150 km kuzeyinde, hemen Fransa sınırı altındaki Cerdenya Hastanesi’nden Miquel Barceló nisan başında Fransız Culture dergisi ile söyleşisinde şöyle diyor:  

“Bu ilaç [hidroksiklorokin ] ile ilgili bir başıboşluk durumu yaşanmakta … Bizde yoğun bakımda yatan sayısı da can kaybı da Occitania’ya [sınırın hemen ötesindeki Fransız bölgesi] göre fazla. Ortalığı kasıp kavuran bir hastalık olunca insanlar bir şeyler yapmak lazım diye düşünüyor. O yüzden bu ilacın kullanımına fazla itiraz eden yok gibi.” 

Bundan hemen 2 gün sonra ise (18 Mart) WHO direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus kamuoyuna, COVID-19’a karşı ilaçla mücadele için geniş çaplı çalışmalar başlatıldığını açıklıyor:

“Farklı metodolojiler üzerine kurulmuş irili ufaklı deneyler ile insan hayatı kurtaracak tedavi yönteminin hangisi olduğuna karar verebilmemiz güç olacağından WHO ve ortakları birçok ülkede birden bir deney düzenleyerek bu testten geçmemiş tedavilerden bir kısmını birbiriyle kıyaslama yoluna gitmeye karar vermiştir. İhtiyacımız olan veriyi üretecek şekilde tasarlanmış bu geniş çaplı uluslararası deneyle en çok hangi tedavilerin işe yaradığını anlayabileceğiz. Bu deneyimizin adı “COVID DAYANIŞMASI” (SOLIDARITY) olarak belirlenmiştir.”

“COVID DAYANIŞMASI” deneyi kapsamında araştırılan remdesivir; lopinavir/ritonavir (Kaletra); Interferon-β’nin Kaltera, hidroksiklorokin ve klorokin ile birlikte kullanımı oluyor.

İnsanlar üzerinde yürütülen deneylerde kişilerin haklarını korumak amacıyla kurulmuş ‘Alliance for Human Research Protection’ grubundan doktor Meryl Nass’ın konuyla ilgili tespitleri ise şöyle:

“Lakin, WHO’nun denenecek ilaçlar listesinde herhangi bir doz yönergesi olmadığı gibi, yine WHO’nun 8 Nisan tarihli klorokin dozaj konsültasyonunda da şaşırtıcı biçimde hangi dozların kullanıldığına dair bilgi yer almamaktadır.”

WHO’nun düzenlediği toplantı tutanaklarından hazırlanan raporun giriş bölümünde şu bilgi geçmekte: 

“Deney için seçilen klorokin ve hidroksiklorokin doz şemasında iki oral doz yükleme seçeneği (250 mg/tablet CQ veya 200 mg/tablet HCQ) bulunmakta, bunu takip eden on gün boyunca idame sozu olarak da günde iki kez oral doz alımı öngörülmektedir. Bu toplantı, deney için belirlenen bu dozların uygun olup olmadığını görüşmek üzere düzenlenmektedir.”

Ancak Dr. Nass dozaj konusundaki bu bildirimlerin kasıtlı olarak muğlak bırakılmış olduğu ve hatta yanıltıcı olduğu görüşünde, zira “COVID DAYANIŞMASI” deneyinde gerçekte kullanılan dozun ilk 24 saatte 2.400 mg, bunun üzerine de sonraki 10 gün içerisinde eklenen 9.2 gram [9.200 mg] şeklinde olduğunu tespit ediyor.

Seçilen bu haddinden fazla yüksek bu dozaj, WHO’nun klorokinin muhtemel rolü ile ilgili 13 mart 2020 tarihli gayri-resmi konsültasyon raporu dikkate alındığında daha tuhaf kaçıyor. Görünüşe göre klorokinin farmakokinetiğini araştıranlar arasında Gates Vakfı da var (toplantıdaki 25 katılımcının 5’i Gates Vakfı’ndan). Raporda dediğine göre, “Tedavide yüksek dozlara çıkılması öngörülmektedir; yani ilk baştaki kilogram başına 10 mg’lık baz yükleme dozunun ardından yedi gün boyunca günde 2 kez kilogram başına 5 mg verilecektir.” (250 mg’lık klorokin tablette 150 mg “baz” ilaç bulunmakta.)

70 kiloluk birine bu ilacın bu protokolle verildiğini düşünelim: yükleme dozu olarak kişi 700 mg baz, yani 1.200 mg klorokin alacak demektir. “COVID DAYANIŞMASI” deneyinde ilk 24 saatte hidroksiklorokin için öngörülen 2.400 mg’lık doz yüklemesine göre hayli düşük kalıyor bu.   

Klorokinin de hidroksiklorokinin de vücutça yıkımlanması hayli güç ilaçlar olduğu unutulmamalı; hatta vücuttan atılma yarı-ömürleri bir ila iki ay civarında. Bu hesaba katıldığında alınan dozların çok çabuk birbiri üzerine eklenerek ölümcül etkiler ortaya çıkarabileceği aşikardır, yaşlılar için bu daha da olası bir problemdir.

1986’da Alman tıp dergisi Zeitschrift für Rechtsmedizin’de yayımlanmış makalenin başlığı: “Tod nach Gabe von 1250 mg Chloroquin bei Porphyria cutanea tarda“. (Porfiria kutena tarda [metabolik bir hastalık] vakasında 1250 mg [1.25 g] klorokin uygulamasından sonra gelişen can kaybı).

Porfiria kutena tarda: Karaciğerde işlev bozukluğu, güneş ışınlarına aşırı duyarlık sonucu deride kızartı ve büller oluşması, hiperpigmantasyon, sertleşme, idrarda aşırı üroporfırin bulunuşu ile belirgin kalıtsal porfiri


Başka kaynaklar bu ilaç için ölümcül dozu 2 ila 3 gram olarak vermiş.

1979’da WHO, H. Weniger adında bir araştırmacı tutarak kendisinden klorokinin toksisitesini değerlendirmesini istemiş. Weniger, klorokin zehirlenmesi yaşamış 335 erişkin vakanın raporlarını incelemiş. Raporunun 5. sf’sında Weniger, “1.5 – 2.0 g’lık klorokin bazı [= 2.5 – 3.3 g klorokin] ölümcül olabilmektedir”, diye yazıyor. 

Review of side effects and toxicity of chloroquine / by H. Weniger,
https://apps.who.int/iris/handle/10665/65773?show=full

https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/65773/WHO_MAL_79.906.pdf?sequence=1&isAllowed=y

“COVID DAYANIŞMASI” deneyinde kullanılan ve klorokinle hayli benzer özellikteki hidroksiklorokin’in daha ilk 24 saatte 2.4 gram dozunda verildiği, üzerine de sonraki 10 gün boyunca toplamda 9.2 gram daha eklendiği bu noktada dikkatlerden kaçmamalıdır.

Dr. Nass şunları söylüyor: “Tüm uzmanlar Goldfrank’in Toksikolojik Acil Durumlar kitabında belirttiği şu konuda hemfikirdir: Klorokinin ‘toksik – terapötik doz marjini’ çok küçüktür”. Doğru kullanıldığında son derece emniyetlidir bu ilaç, ancak çok az bir fark kafidir doz aşımı için ve ölümcül olabilir. WHO’nun klorokin bazlı ilaçlar üzerine düzenlediği her iki konsültasyonda da görev alan Wellcome Trust vakfı baş akademisyeni ve sıtma tedavisinde uzman Prof. Nicholas White da bunu doğrulamıştır.” 

WHO‘nun raporunda klorokin dozlaması ile ilgili geçen şu ifade dikkat çekici: 

“Toplantıda genel kanaat bu ilacın doğuracağı riske karşın sağlayacağı faydanın makul düzeyde olacağı yönünde olmuşsa da, şu an öngörülmekte olan protokol dahilindeki ‘minimalistik güvenlik verisi toplama’dan kastın tam olarak ne olduğu konusunda kuşku ve çekinceler dile getirilmiştir”.

Dr. Nass’ın bununla ilgili yorumu şu: “COVID DAYANIŞMASI deneylerinde çıkılan yüksek dozların tıbbi gerekçesi ve açıklaması yoktur. Standart ilaç deneyleri ile karşılaştırıldığında güvenlik verisi toplamadaki eksiklikleri yüzünden bu deney dizaynı, ilacın toksik etkilerinin anlaşılmasını güçleştirebilir. Bu durum tamamıyla etik dışıdır.”

Ve fakat dünya genelinde pek çok ülke bu DAYANIŞMA deneyine katılma kararı alıyor, bunlar arasında (çokça nisan ayıyla sınırlı olmak üzere) hayli yüksek fazladan ölüm oranları çıkaran İspanya, Fransa, İsviçre ve Belçika gibi ülkeler de var.

İsmin çağrıştırdığı tüm iyi niyete rağmen COVID DAYANIŞMASI deneyi çıkılan aşırı yüksek dozlar ve elbette çoğu kez yanında başka toksik ilaçların da veriliyor olması nedeniyle tam bir felaketle sonuçlanıyor. Klorokin’in ne denli tehlikeli olabileceği Brezilya örneği ile iyiden iyiye görünür hale geliyor. 13 Nisan’da Chicago Tribune gazetesi, Brezilya’da koronavirüs hastalarının tedavisi için devlet tarafından önerilen klorokin protokollerinde yüksek doz alan hastalarda ölümle sonuçlanabilen kalp aritmileri gözlemlenmesi nedeniyle uygulamanın askıya alınmak zorunda kaldığını yazıyor. Deneyde hastalara klorokin ile birlikte, kendisi de benzer risklere sahip azitromisin (zitromax) de veriliyor.

Toronto Üniversitesi’nde klinik farmakoloji bölüm başkanı Dr. David Juurlink’in yorumu şöyle oluyor:

“Bana göre bu deneyin ortaya çıkardığı tek faydalı bilgi olmuştur, o da klorokin’in elektrokardiyogram’da [kalbin elektriksel aktivitesini ölçümlüyor] doz-bağımlı olarak anomaliyi arttırdığı, bunun da hastaları ani kalp krizi nedeniyle ölüme yatkınlaştırdığıdır.”  

Deneye dahil olan hastaların kabaca yarısına beş gün süreyle günde iki defa alınmak üzere 450’şer miligram klorokin veriliyor; toplamda 4.5 gram alınmış oluyor. Geri kalan hastalar ise 10 gün boyunca 12 saatte bir, 600 miligram alıyorlar; yani toplamda 12 gram ediyor. Bu ilaç düzenine geçilmesinin 3. gününde araştırmacılar ‘yüksek doz’ grubunda kalp aritmileri baş gösterdiğini fark ediyor. Tedavinin altıncı gününde 11 hasta hayatını kaybetmiş oluyor, bunun üzerine deneyin ‘yüksek doz’ kolu derhal durduruluyor.

İsviçre 16 hastaneyle COVID DAYANIŞMASI deneyine katılıyor ve orada da ampirik kanıtlar, yaşanmaya başlanan fazladan ölümlerin bizzat ilaçlara bağlı olduğu şüphesini doğuruyor. Ülkenin federal istatistik bürosundan gelen veriler, genelin üstünde (fazladan) ölümlerin ülkenin yalnızca İtalyanca ve Fransızca konuşulan kantonlarında görülmekte olduğunu, Almanca konuşulan bölgelerinde görülmediğini ortaya koyuyor. 

Dili Almanca olan kantonlardan Zürih 1.521.000 nüfusuyla, kendisinden çok daha küçük (353 bin nüfuslu) ve dili İtalyanca olan Ticino ile aynı ölüm oranına sahip. Mevzubahis bir solunum yolu virüsüyse şayet, aynı ülkede kantonuna göre davrandığını ve buralara farklı güçlerde saldırdığını düşünmek tamamıyla akıl dışıdır

Ölüm öbeklenmelerinin bazı yerlerde müthiş çabuk geliştiği de dikkate çarpmakta. Örneğin, (COVID DAYANIŞMASI deneyine iştirak eden Valais bölgesindeki) Saas-Grund’a bağlı San Antonius yaşlı bakım ve huzur evinde, İsviçre devlet televizyonun verdiği habere göre ilk “pozitif” test sonucu 1 Nisan 2020’de çıkıyor, ilk ölüm 17 Nisan’da gerçekleşiyor ve bunun hemen ardından peşpeşe 14 ölüm daha geliyor; huzurevi sakinlerinin neredeyse üçte biri bir anda yitip gidiyor.

Huzurevi yöneticisi Patricia Pfammatter: 

“Virüs tespit edilmiş ancak durumu gayet iyi olan birçok yaşlımız vardı, hatta yedi-sekiz gün sonra dedik ki tamam, atlattılar artık virüsü, fakat sonra ne olduysa birden işler tersine dönüverdi. Birkaç saat içinde şuurları kapanıyor, tepki vermez oluyorlardı, ölümün kıyısına geldiklerini anlıyordunuz.” 

Dr. Meryl Nass bu durumu şöyle eleştiriyor: 

“COVID DAYANIŞMASI deneyleriyle hidroksiklorokin’in Covid-19’a karşı bir faydası olup olmadığı değil de, hastaların toksik, non-terapötik dozlara dayanıp dayanamayacağı ölçülmekte sanki.” 

Fakat iş “COVID DAYANIŞMASI” deneyleriyle kalmıyor. 22 Mart’ta Fransız biyomedikal araştırmalar idaresi INSERM, Avrupa’da KEŞİF (DISCOVERY) adıyla ilave bir deneyin koordinasyonunu başlattıklarını, WHO’nun izinden giderek oluşturdukları bu modelin de yedi ülkeden, 800’ü Fransa’dan olmak üzere 3.200 hastayı kapsayacağını açıklıyor. Açıklamaya göre burada denecek ilaçlar da, klorokin hariç, aynı.   

8 Nisan tarihli Newsweek haberi, 22 Mart’ta KEŞİF deneyine seçilmiş Nice’teki üniversite hastanesinde (CHU) hidroksiklorokin ile tedavi deneyinin durdurulmak zorunda kaldığını bildiriyor. Fransa’nın günlük yayın yapan gazetelerinden Nice-Matin’e verdiği röportajda, CHU bünyesindeki Pastör Hastanesi’nin kardiyoloji bölüm başkanı Emile Ferrari, bazı hastaların baş gösteren kalp ritim bozukluğu nedeniyle tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kaldığını açıklıyor.

Ferrari’ye göre kalp ritminde bozulma riski, hidroksiklorokin yanında azitromisin verildiği takdirde artış gösteriyor. Bu tedavinin verildiği hastaların bir kısmı için ilaçlar, hastalığın kendinden daha tehlikeli gözükmekte diyor Ferrari. Almanların eczacılara yönelik dergisi Deutsche Apotheker Zeitung’da da, “Devam etmekte olan birçok başka COVID-19 deneyi de bulunduğundan, bu gözlemler özellikle önemli,” deniyor.

Fransa’da hakikaten hayli büyük ilaç denemelerine ev sahipliği yapıyor bu süreçte. L’Express gazetesinin 23 Mart tarihli haberi, ülkenin Halk Sağlığı Yüksek Konseyi’nin (Haut Conseil de santé publique), “verili bir tedavinin işe yarayıp yaramadığını süratle anlamanın en emin yolu bu olduğundan doktorlarımızın ülkede devam etmekte olan türlü ilaç denemelerine mümkün olduğu kadar çok hastayı dahil etmesi açğrısından bulunuyoruz,” dediğini yazıyor. 1 Nisan 2020 itibariyle yayımlanmış, ülkede yürürlükte olan COVID-19 tedavi projelerinden oluşan listede adı geçen diğer pekçok ilacın yanısıra remdevisir, kaletra ve hidroksiklorokin’in de listede yerini almakta.

Belçika’da sağlık bakanlığı tarafından yayımlanmış 8 haziran 2020 tarihli bir kılavuzdan, KEŞİF deneyi çerçevesinde Avrupa Birliği genelinde yüksek dozlarda hidroksiklorokin uygulaması yapılmış olduğu anlaşılıyor.

Peki deney yolculuğu burada bitiyor mu? Elbette hayır!

3 Nisan 2020, İngiltere hükümeti yalnızca 15 günde ülke genelindeki 132 hastaneden 1000 kadar hastanın dahil edildiği ve daha binlercesinin de katılımının beklendiği, muhtemelen  dünyanın en geniş katılımlı randomize-kontrollü COVID-19 tedavi denemesi olacak İYİLEŞME (RECOVERY) adını verdikleri programı duyuruyor. Bu programda da çok sayıda ilaç var denenen. Bunlar arasında ismi geçenlerden bazıları şöyle: Lopinavir-Ritonavir, [anti-inflamatuar ilaç] Dexamethasone, Hidroksiklorokin

İYİLEŞME deneyinde başarısı sınanacak diğer ilaçlar arasında yine azitromisin ve tocilizumab’ın yanısıra, koronavirüsü hedef alan monoklonal antikor bileşimi olarak adlandırılan REGN-COV2 de var.

Bir bölümü Wellcome Trust ve Bill & Melinda Gates vakfınca karşılanan İYİLEŞME deneyi görülmemiş bir hızla ilerliyor, çok kısa sürede İngiltere genelinde ulusal sağlık sistemine bağlı 175 hastane’den 11.000 hasta deneylere kaydoluyor. Ancak bir süre sonra deneyin hidroksiklorokin kolu bir anda askıya alınıyor. Gerekçe olarak, hidroksiklorokin’in COVID-19 nedeniyle hastaneye kaldırılmış hastalarda can kaybını önlemede göze çarpan bir avantaj sağlamamış olduğunun görülmesi veriliyor. Oysa bu açıklama gerçeği örtbas etmek yapılmış edebi kelamdan başka bir şey değil, çünkü hidroksiklorokin tedavisi uygulananların dörtte biri o deneyde ( %25,7) kaybediliyor. 

İYİLEŞME deneyinde öngörülen hidroksiklorokin dozunun DAYANIŞMA deneyindekiyle benzerliğine bakınca sonuç o kadar da şaşırtıcı gelmiyor aslında. Oxford Üniversitesi Tıp fakültesinde görevli profesör doktor ve aynı zamanda İngiltere bazlı İYİLEŞME deneyinin eş başkanlarından Martin Landray’in, Fransız internet gazetesi France-Soir’a 6 Haziran 2020’de verdiği bilgiye göre, “[hidroksiklorokin için yükleme dozu] ilk 24 saatte 2.400 mg, 2. günden 10. güne kadar da günlük 800 mg. Toplamda 10 günlük bir tedavi protokolü bu”. Yani, nereden baksanız 2.4 gramı daha ilk günden olmak üzere toplamda 10 grama yakın hidroksiklorokin veriliyor insanlara. 

Dr. Meryl Nass’in dikkat çektiği gibi, “burada hastanın kilosuna göre doz ayarı yapılması gerektiği gibi gerçekler göz ardı edildiği gibi, böbrek veya karaciğer fonksiyonu gibi faktörlerin de gözetilmediği görülüyor. İYİLEŞME deneyinde, hastaneye kaldırılmış, durumu zaten ağır Covid-19 hastalarına tedavilerinin ilk 24 saatinde 1860 gramlık hidroksiklorokin bazı (2400 mg hidroksiklorokin) veriliyor ki bu muhtemelen ölümcül bir dozdur.”

Landray’a İngiltere’de hidroksiklorokin için çıkılabilecek maksimum doz şudur gibi bir yönerge olup olmadığı sorulduğunda cevaı ciddi ciddi, “Bir bakmam lazım ama 2400 mg’dan çok daha fazla olması lazım, en az altı veya 10 katı filan,” oluyor. Ardından kendisine İngiltere’nin İlaç ve Tıbbi Cihaz Denetleme Kurumu (MHRA) tarafından hidroksiklorokin için belirlenmiş bir öldürücü doz değeri bulunup bulunmadığı sorulduğunda ise cevabı, ”Tedavi veren doktorların hiçbirinden ölümlerin herhangi birinin hidroksiklorokin kaynaklı olabileceğine dair bir bildirim almadık. Deneyin hidroksiklorokin koluna da güvenlik sorunu nedeniyle değil, işe yaramadığı için son verildi. COVID gibi yeni bir hastalık için onaylı doz protokolü olmasını zaten bekleyemezsiniz. Ancak dediğim gibi, deneyde verilen hidroksiklorokin dozu sözgelimi amipli dizanteri için  kullanılandan farklı değil.”

İYİLEŞME deneyinin baş müfettişi Peter Horby her ne kadar France Soir gazetesinin Landry’nin sözlerini yanlış anladığını ve aktardığını iddia etse de, bu sözler bir tıp adamına yakışmayacak pervasızlıktadır ve büyük sorumsuzluk olarak addedilmelidir.

Ingiltere’nin hidroksiklorokin için günde aşılmaması gereken doz miktarı olarak belirlediği değer 6,5 mg/kg’dir, yani günde yaklaşık 500 mg civarındadır. İnanılır gibi değil ama, İYİLEŞME deneyinde daha ilk 24 saatte 2.400 mg olarak verilen hidroksiklorokin dozu, Fransa’nın L’autorisation de mise sur le marché (AMM) kurumunca belirlenmiş ve alındığı takdirde kişinin acilen hastaneye kaldırılmasını gerektiren 25mg/kg’lık (örn.. 75 kg’lık biri için günde 1875 mg) doz aşımı değerinden de yüksektir. Ayrıca İYİLEŞME’de kullanılan doz, France Soir’ın 8 Haziran 2020 tarihli “İyileşme deneyi: Brexit ve dozaşımı” başlıklı makalesinde belirttiği gibi, Fransa’daki Dünya Tabipler Birliği’nce (WMA) önerilenin de hayli üstündedir. 

İYİLEŞME ve DAYANIŞMA deneylerinin ikisinde de çalışmanın hidroksiklorokin kolu ani bir şekilde, biri 5 diğeri de 17 haziranda olmak üzere sonlandırılıyor ve tesadüf o ki bu tarihler tam da insanların ilacın ölümcül dozlarda kullanılmakta olduğunu fark edip, Twitter gibi sosyal medya ortamlarında “#Recoverygate” gibi etiketler altında seslerini yükselttikleri zamana denk geliyor.

Bir başka tuhaflık da, hidroksiklorokin deneyi sonlandırılmadan hemen önce, 28 Mayıs’taki İYİLEŞME Denetleme Komitesi toplantısında ‘hidroksiklorokin ile ilgili hiçbir sorun yoktur, o yüzden 11 Haziran’daki bir sonraki toplantıya kadar deneye katılımcı alımına aynen devam edilmelidir’ kararı çıkmış olması. Kurulun 22 Mayıs tarihli ve 96.000 hastanın kaydı incelenerek yürütülmüş Lancet çalışmasından haberdar olmadığı anlaşılıyor buradan. Bu çalışmada da, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında  hidroksiklorokin alan hastalarda ölüm oranlarının daha yüksek seyrettiği, hatta hidroksiklorokin ile birlikte makrolidlerden azitromisin de verilen hastalarda ölüm oranlarının daha da yükseldiği ortaya konuluyor. 

Fakat fiyaskonun sonu bir türlü gelmiyor. 29 Mayıs tarihinde Hindistan Tıbbi Araştırmalar Konseyi, WHO’ya İYİLEŞME deneyinde kullanılmakta olan olağanüstü yüksek dozdaki hidroksiklorokin konusunu iletiyor, dozun Hindistanda yürütülmekte olan deneylerdekinin dört katı olduğu haber veriliyor. 4 Haziran’da İngiliz İlaç ve Tıbbi Cihaz Denetleme Kurumu, İYİLEŞME deneyini yürüten ekipten hidroksiklorokin verilerini incelemesini istiyor. Fransız sağlık bakanı da 23 Mayıs 2020’de aynı talimatı veriyor. Dört gün geçmeden 27 Mayıs’ta Fransa, Milli İlaç ve Tıbbi Cihaz Güvenliği Denetleme Kurulu’ndan aldığı olumsuz rapora istinaden hidroksiklorokin kullanımına son veriyor. 

Bunu 4 Haziran’da The Lancet’te yayımlanmış ve hidroksiklorokin (ve yanında antibiyotiğin) öldürücülüğünü ortaya koyan geniş çaplı çalışmanın dergi tarafından geri çekilmesi izliyor. 

Ardından, aşırı yüksek dozlarda uygulanıp sayısız ölüme yol açıldığının itirafı yerine, ilacın işe yaramadığı gerekçesi ile İYİLEŞME ve  DAYANIŞMA deneylerinde hidroksiklorokin kullanımına son verilmesi ile birlikte bu defa da sahne, Remdevisir adlı bir diğer toksik ilaca kalıyor. 

Fakat burada atlanmaması gereken bir diğer önemli nokta da, Ingiltere için hidroksiklorokinde çıkılabilecek maksimum dozun ne olduğu sorusu üzerine Dr. Landray’ın verdiği şu cevap:

“Bir bakmam lazım ama 2400 mg’dan çok daha fazla olması lazım, en az altı veya 10 katı filan …  deneyde verilen hidroksiklorokin dozu sözgelimi amipli dizanteri için  kullanılandan farklı değil.”

Bu sözlerle ilgili olarak enfeksiyon ve tropik hastalıklar profesörü Christian Perronne, France Soir gazetesine şu yorumu yapıyor:

“1975’te, enfeksiyon hastalıklarının kabesi sayılan Claude Bernard hastanesinde internken bir sürü amip vakası gördüm ancak klorokin o zaman bile kullanılıyordu bu hastalık için, çoktan terk edilmişti. Amipli dizanteri için insanda süper toksik dozlarda hidroksiklorokin  kullandığımızı ilk defa [Martin Landray’den] duyuyorum açıkçası. Kolonik amiplerin klasik tedavisi tilikuinol ve tilbrokuinol karışımı olan hidroksikinolin’dir, Intetrix markası ile satılır. Kendine doktor diyen bu zat hem bilgisiz hem de tehlikelidir. Tam bir skandaldır bu.”

Landray’in France Soir’a hidroksiklorokin için neden “ölümcül değil; güvenlik nedenleriyle değil, etkinliğinin yetersiz olması nedeniyle kestik” dediğini biraz daha düşünmemiz lazım. 

Belki de, İYİLEŞME deneyinin (randomize şekilde standart bakım uygulanan) kıyas grubundaki can kaybı oranının yüzde 23.6 olması ve esasen hidroksiklorokin grubundaki can kaybı oranlarından (yüzde 25.7) fazla da düşük olmaması yüzündendir? İyi ama burada bir terslik var; ölüm oranı olarak yüzde 23,6 anormal yüksek kalmıyor mu?

Örneğin 11 Mayıs 2020 tarihinde Amerikan Tabipler Birliği’nce yayımlanmış ve hastanede yatmakta olan ağır Covid hastaları arasında hidroksiklorokin + azitromisin kombinasyonu ile tek başına hidroksiklorokin, tek başına azitromisin ve ne hidroksiklorokin ne de azitromisinin kullanıldığı tedavisi protokollerinin sonuçlarının karşılaştıran çalışmada, bu ilaçlar kullanılmadığında karşılaşılan ölüm oranı yüzde 12,7 olarak belirtilmiş. The New England Journal of Medicine dergisindeki bir başka çalışmada da hidroksiklorokin alan grupta entübasyona gitme veya ölüm görülme oranı %32,3 iken, hidroksiklorokin kullanılmayan grupta %14,9 çıkmış. 

Verdiğimiz son iki çalışma New York eyaleti özelindeki verileri kapsıyor. Bu veriler bize, New York bölgesinde hidroksiklorokin aldığında insanların iki kat daha fazla öldüğünü gösteriyor. Ne yazık ki bunlar gözleme dayalı çalışmalar olduğundan yazarlar, işlenmemiş verilere bakıp ilaç toksisitesine bağlı can kaybından şüphelenmek yerine uyguladıkları istatistiksel model nedeniyle sonuç bildiriminde hidroksiklorokin’in can kaybında artışla ilintili olmadığını bildirmişler.

ABD’de yaşanan ilaç çılgınlığına örnek olarak hekim ve moleküler biyolog Andrew Kaufman şunları söylüyor:

“ABD’de insanları ventilatöre (solunum cihazına) bağlamak için, ayık ve bilinçleri yerinde olduğundan, dünyanın ilacını vermek zorunda kaldılar. Paralitik (ileri düzeyde kas gevşetici) ilaçlar (kürar zehrinden elde edilenler), sakinleştiriciler (sedatifler) ve anestezik ilaçlar verildi insanlara. Profilaktik ilaçlar da kullanıldı bu insanlarda; proton pompası inhibitörleri, pıhtılaşmayı önleyici ilaçlar vs. Tüm bunlar tabii antibiyotiklerin, antivirallerin/kemoterapi ilaçlarının, hidroksiklorokin ve kortikosteroid gibi ilaçların yanında veriliyor bir de. Keşke en yoğun ölümlerin yaşandığı yerlerde hastaların epikriz raporlarını inceleyip herbirinin gerçekte neden ölmüş olduğunu anlama imkanımız olsaydı.”


Bitti zannediyorsanız yanılıyorsunuz, işler burada kalmıyor. Bir çalışma daha başlatılıyor, adı REMAP ve bu defa hedef kitle suni solunum cihazına bağlanmış yahut şokta, yani ölüm döşeğinde olan hastalar ve tıpkı İYİLEŞME ve DAYANIŞMA deneylerinde olduğu gibi burada da hastalara (ilk 24 saat içerisinde 2,4 g olmak üzere) hidroksiklorokin yükleme dozu uygulanıyor, takip eden altı gün boyunca da 6,4 g veriliyor.

Dr. Meryl Nass’in tespit ettiği problemlere bakalım:

  • Deney dokümanlarına göre katılım için ölüm döşeğinde olmak gerekiyor. 
  • Tek başına hidroksiklorokin de alabiliyorsunuz, her biri kendi içinde ölümcül olabilen iki ilaçla (lopinavir/ritonavir) birlikte de verilebiliyor. Oysa lopinavir/ritonavir de tıpkı hidroksiklorokin gibi QT interval uzamasına neden olan ilaçlar. (QT interval uzunluğu, ventriküler repolarizasyonda yaşanan gecikmenin ölçüsüdür, yani kalbin iki atım arasında şarj olma süresi uzar. Senkop ve ani kardiyak ölümlere yol açabilen bir durumdur). İlacın kendi prospektüsünde ise, “Qtc- veya PR interval uzamasına yol açan ilaçlarla birlikte kullanımından kaçınılmalıdır” yazmakta. 
  • Şok halinde yahut solunum cihazına bağlı hasta size klinik deneye katılmak isteyip istemediğine dair rıza veremeyebilir. Ancak deneyi yürüten ekip hasta rızası aranmasının gereksiz olduğuna hükmetmişler.
  • Hap yutamayacak kadar durumu ağır olan hastalara ise besleme borusundan ilacı veriliyor. Bu da elbette o borunun takılabilmesi için hastaya ekstra tıbbi girişimlerin uygulanması demek.

REMAP deneyleri 14 ülkede 200 sağlık biriminde yürütülüyor; bunlar arasında Belçika, Hollanda, İspanya, İngiletre ve ABD de bulunmakta. Dikkat edilecek olursa, bunların hepsi çok kısa süre zarfında normalin üstünde ölümlerin yaşanmış olduğu yerler.

Engelbrecht, Torsten; Köhnlein, Claus, COVID-19 (excess) mortalities: viral causeimpossible—drugs with key role in about 200,000 extra deaths in Europe and the US alone,www.realnewsaustralia.com, October 1, 2020


Bunca büyük ve invazif insan deneylerine girişilmeden önce keşke geçmiş deneyimlere dönülüp aynı hataları yapmaktan kaçınılabilse. Pharmazeutische Zeitun’daki daha önce bahsini ettiğimiz makalede dediği gibi: “2002/2003 SARS pandemisinde de hastalara kortikosteroidler ve Ribavirin adlı hepatit C ilacı verilmişti. 2007’de girişilen literatür derlemesi bu dönemde gelen ilk bildirimlerin ümit vaadedici olduğunu, ancak daha sonra ribavirin’in toksisitesinin hastaların kaldırabileceğinin çok üstünde olduğunun anlaşıldığını yazıyor. Ayrıca kortikosteroidlerin doz ve tekrar düzeneğinin de şaibelere yol açmış olduğunua değinilirken, dönemin HIV ilacı Kaletra’nın da deneme maksadıyla SARS hastalarına verildiği ortaya çıkıyor. Bu ilaçta lopinavir ve ritonavir adlı iki ayrı HIV proteaz inhibitörü bulunmakta.”

Hüttemann, Daniela, Lungeninfektionen: Wie wird eine Coronavirus-Infektionbehandelt?, www.pharmazeutische-zeitung.de, January 28, 2020

Makalede ayrıca WHO tarafından yazılmış ve SARS hastalarında kullanılan ilaçlara yönelik eleştiri yüklü yorumların bulunduğu bir rapora da atıfta bulunuluyor ki şaşırtıcı olmaması lazım bunun, zira bu tedavide kullanılan ilaçların çoğu olabilecek en ağır yan etkilere sahip.  

Stockman, Lauren J. et al., SARS: Systematic Review of Treatment Effects, PLoSMedicine, September 12, 2006, e343

Not: Bu yazdıdaki bilgiler için ‘Virus Mania’ adlı kitaptan yararlanılmıştır.

AstraZeneca Aşısı Kanda Pıhtı Oluşumuna ve Ölümlere Neden Oluyor

AstraZeneca Aşısı Kanda Pıhtı Oluşumuna ve Ölümlere Neden Oluyor

Norveçli Tıp Profesörü, AstraZeneca Aşısı’nın Ölümcül Kan Pıhtıları ile Tıbbi Bağlantısını Ortaya Koyuyor ama EMA “Zarardan Çok Yararı Var” Diyerek Avrupa’da Aşının Kullanımına Devam Edilmesini Söylüyor


AstraZeneca’nın COVID aşısının kullanımını durduran ülke sayısı 20’ye yükselmiş durumda. İtalya’da bu aşıyı olduktan saatler sonra hayatını kaybeden 57 yaşındaki müzik öğretmeninin eşi ‘kasıtsız adam öldürme’ suçlaması ile dava açmış bulunuyor.

Oslo Araştırma ve Eğitim Hastanesi’nde görevli Prof. Dr. Pål Andre Holme 18 Mart 2021 tarihinde düzenlediği basın toplantısı ile, hastanelerinde 50 yaşın altındaki 3 sağlık çalışanında AstraZeneca’nın deneysel aşısını olduktan sonra gelişen kan pıhtılanması ve aralarından birinin de ölümü üzerinde açılan soruşturmanın bulgularını açıklıyor.

ZeroHedge News sitesinin habeirne göre Dr. Holme, kan pıhtısı oluşumunun sebebinin AstraZeneca aşısı olduğunu doğruluyor:

Baş hekim Prof. Pål Andre Holme 18 Mart Perşembe günü, Avrupa Tıp Birliği EMA’nın aynı gün sunması beklenen “aşı güvenlik değerlendirme raporu” öncesinde basına yaptığı açıklamada, sağlık personelinin yaşamış olduğunu aşı reaksiyonunda tetikleyici faktörün ne olduğuna dair yeni bir teorilerinin olduğunu ve ne yazık ki, tetikleyici faktörün AstraZeneca aşısı olduğuna kanaat getirdiklerini bildiriyor.

Aşı 50 yaş altındaki hastane çalışanlarına uygulandıktan sonra kanda ciddi pıhtılanma ve trombosit seviyelerinde düşüş nedeniyle hastaneye yatışları yapılıyor. Pazartesi günü sağlık çalışanlarından biri kaybediliyor.

Uzman hekimlerden oluşan bir kurul derhal sebebi araştırmaya girişiyor ve bu beklenmedik ve güçlü immün yanıta aşının yol açmış olabileceği teorisini de masaya yatıyorlar. Ve Dr. Holme’ye göre sonuç:

“Bunun büyük ihtimalle aşıya bağlı olarak oluşan güçlü bir immün yanıt olduğu yönündeki teorimiz doğru çıkmıştır.”

“Kuzey Norveç’ten alanında uzman meslekdaşlarımızla beraber yürüttüğümüz araştırmada, hastaların kanında trombositlere karşı gelişmiş spesifik antikorlar olduğu saptanmış ve bunun da gördüğümüz reaksiyon tablosunu oluşturabileceğine kanaat getirilmiştir. Aynı reaksiyon ve tıbbi tabloya bazı ilaçların da neden olabileceği tıbben bilgimiz dahilindedir.”

Her ne kadar bu bir teori olarak öne sürülmüş olsa da, Dr. Holme üç hastada birden böylesi güçlü bir bağışıklık yanıtını aşıdan başka bir şeyin oluşturmasının mümkün olmadığının altını çiziyor. “Üç hastanın tıbbi açıdan tek ortak noktası, oldukları aşıdır,” diyor.

“Sebebi biliyoruz. Bu kişilerin neden böyle bir immün yanıt vermiş olduğunu aşıdan başka açıklayan bir şey yok.”

İmmün sistemdeki bu yanıtı aşıdan başka bir şeyin tetiklemiş olamayacağını neye dayanarak söylediği sorulduğunda Dr. Holme’nin yanıtı şu oluyor:

“Hastaların sağlık öykülerinde böylesi güçlü bir yanıt oluşturacak hiçbir etmene rastlanmadı. Sebebin bulduğumuz antikorlar olduğundan şüphem yok. Bunu tetikleyen faktör için de aşıdan başka geçerli bir açıklama göremiyorum.”

Dr. Holme’nin kamuoyuna mesajı şu:

“Covid geçirmiş olsalar muhtemelen rahat atlatacak, yaşı genç insanlar bunlar ve ne yazık ki çok ağır bir şekilde hasta düştüklerini, hatta hayatlarını kaybetttiklerini görüyoruz.”



Maske Cezasına İtiraz Dilekçesi

Maske Cezasına İtiraz Dilekçesi

Aşağıdaki dilekçe örneği ve bilimsel kanıtları bilgisayarınıza indirip gerekli yerleri doldurarak, maske cezasına itiraz edebilirsiniz.

Bilimsel kanıtları içeren maske dosyası ise içerisinde, maske ve maske kullanımıyla ilgili bilimsel yayın ve kanıtlar bulundurmaktadır. Bu dosyayı da indirerek dilekçenize eklemelisiniz.

Aynı zamanda tüm maskeyle alakalı davalarınızda, bu dilekçeyi durumunuza göre uyarlayarak kullanabilirsiniz.

Maske kullanımının bilimsel olarak kanıtlanmış faydası olmadığı gibi, pek çok zararları bulunmaktadır. Aynı zamanda maske kullanmama cezaları hukuki olarak da pek çok problem içermektedir.

İşte maske cezaları hakkında merak edilenler ve cevapları:

1.Ceza kesilmesi sırasında dikkat etmem gerekenler nelerdir?

  • Polis kimliğinizi istediğinde ibraz etmek durumundasınız. İtiraz etmeyin. Ancak tuttuğu tutanağı imzalatmak isterse imzalamayı reddetme hakkınız var, imzalamamanız daha doğru bir tutum olacaktır. Ancak imzalarsanız, imzanızın yanına “ihtirazi kayıt” notunu ekleyebilirsiniz.. (ihtirazi kayıt, herhangi bir çekince, itiraz varlığı anlamına gelir) Tutanağın kopyasını isteyin, ya da tutanağın fotoğrafını çekebilirsiniz.

2.Ne zaman itiraz etmeliyim?

  • Ceza tebligatı size ulaştıktan sonra 15 gün içerisinde itiraz edebilirsiniz.

3.İtirazımı nereye yapmalıyım?

  • Cezayı kesen yerin (il veya ilçe) Sulh Ceza Hakimliği’ne dilekçenizi vermelisiniz.

4.Bu işlemin bana masrafı nedir?

  • Yalnızca 10-20 tl gibi bir dosya masrafı çıkabilir.

5.18 yaş altındayım, ben de itiraz edebilir miyim?

  • Veliniz sizin adınıza itiraz edebilir.

6.Ne kadar sürede sonuçlanır?

Genelde 3-5 ay gibi bir sürede sonuçlanmaktadır fakat kesin bir cevap vermek mümkün değil.

7.15 günü geçirmişsem ne yapabilirim?

15 gün sonrasında ödeme emri gelecektir. Sonrasında idari mahkemede iptal davası açabilirsiniz. Fakat dava prosedürlerinde ve masraflarda bazı farklılıklar olacaktır.

8.İndirimden faydalanmak için ödeyip mi itiraz etmeliyim?

  • 15 gün içinde cezayı ödemeyi seçerseniz %25 indirimli ödeme imkanınız olacaktır. Akabinde dilekçenizi verebilirsiniz. Ya da ödemeden de dilekçenizi verebilirsiniz. Etkisi hususunda net konuşmak mümkün değil. Sizin kararınız.

Maskeye İtiraz Dilekçesini buradan indirebilirsiniz.

pdf versiyonu:


.Docx versiyonu:

Korona’nın dayandığı temel çökebilir! PCR Testi, Kıbrıs’ta Dava edildi!

Korona’nın dayandığı temel çökebilir! PCR Testi, Kıbrıs’ta Dava edildi!

 

 

Önümüzdeki günlerde dünyanın bir numaralı dava konusu olacak olan PCR’a ilk dava KKTC’de açıldı. Kızı, ailesi, vatanı ve insanlık için dava açtığını söyleyen Seda OKGÜL’ün iddialarını 28 yıldır KKTC’de avukatlık yapan ve sosyal faaliyetleri ile tanınan Boysan BOYRA savunacak, konuyla ilgili duyarlılığı ve araştırmaları ile tanınan Dr. Nurçin İNCİRLİ’de tanık olarak yer alıyor.

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]Dava metninde dünyanın her yerinde olduğu gibi KKTC’de ne işe yaradığı belli olmayan PCR test kiti ile insanların bedenine müdahale edildiği ve bunun da yasalarda yer olmadığı yer aldı.

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]Açılan davada COVİD-19 virüsünün İZOLATLARI, yani enfekte olmuş bir kişiden veya doğal ortamdan elde edilmiş, laboratuvar kökenli olmayan, mikrobiyal veya viral anlamda saf bir numune olmadığı halde, PCR tanı kiti ile pozitif sonuç tespit edilerek vaka sayısı oluşturulduğu belgelendi.

Dava metninde dünyanın her yerinde olduğu gibi KKTC’de ne işe yaradığı belli olmayan PCR test kiti ile insanların bedenine müdahale edildiği ve bunun da yasalarda yer olmadığı yer aldı.

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]DSÖ’nün 17 Ocak 2020 tarihinde kabul ettiği PCR tanı kiti ile COVİD-19’u dünyaya yaydıktan sonra, 12 Mart 2020 tarihinde ilan ettiği pandeminin bütün şifreleri çözüldü. İşte çözülen bu şifrelerin başında, DSÖ’nün PCR test kiti protoklünü kabul ettiği Berlin Charite Viroloji Enstitüsü Prof. Direktörü Christian Drosten’in yazdığı makalede, Virüs İZOLATLARI ile ilgili elinde materyal olmadığını itiraf etmesi vardı. Dava da izole edilmemiş virus ile var edilen PCR tanı kitiyle test yapılmasına karşı açıldı.

Açılan davada COVİD-19 virüsünün İZOLATLARI, yani enfekte olmuş bir kişiden veya doğal ortamdan elde edilmiş, laboratuvar kökenli olmayan, mikrobiyal veya viral anlamda saf bir numune olmadığı halde, PCR tanı kiti ile pozitif sonuç tespit edilerek vaka sayısı oluşturulduğu belgelendi.

Dava metninde dünyanın her yerinde olduğu gibi KKTC’de ne işe yaradığı belli olmayan PCR test kiti ile insanların bedenine müdahale edildiği ve bunun da yasalarda yer olmadığı yer aldı.

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]

 

DSÖ’nün 17 Ocak 2020 tarihinde kabul ettiği PCR tanı kiti ile COVİD-19’u dünyaya yaydıktan sonra, 12 Mart 2020 tarihinde ilan ettiği pandeminin bütün şifreleri çözüldü. İşte çözülen bu şifrelerin başında, DSÖ’nün PCR test kiti protoklünü kabul ettiği Berlin Charite Viroloji Enstitüsü Prof. Direktörü Christian Drosten’in yazdığı makalede, Virüs İZOLATLARI ile ilgili elinde materyal olmadığını itiraf etmesi vardı. Dava da izole edilmemiş virus ile var edilen PCR tanı kitiyle test yapılmasına karşı açıldı.

Açılan davada COVİD-19 virüsünün İZOLATLARI, yani enfekte olmuş bir kişiden veya doğal ortamdan elde edilmiş, laboratuvar kökenli olmayan, mikrobiyal veya viral anlamda saf bir numune olmadığı halde, PCR tanı kiti ile pozitif sonuç tespit edilerek vaka sayısı oluşturulduğu belgelendi.

Dava metninde dünyanın her yerinde olduğu gibi KKTC’de ne işe yaradığı belli olmayan PCR test kiti ile insanların bedenine müdahale edildiği ve bunun da yasalarda yer olmadığı yer aldı.

Daha önce Portekiz de 11 Kasım 2020 tarihinde açılan bir davada mahkeme, PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin karar verdi. 23 Kasım 2020 tarihinde ise Berlin’de PCR tanı kitini DSÖ’ye kabul ettiren Christian Drosten’in sahte salgına neden olduğu için hakkında dava açıldı. Bunun üzerien DSÖ, 14 Aralık 2020 ve 20 Ocak 2021 tarihinde PCR testlerinin döngü sayısının fazla oluşu nedeni ile yanlış pozitif verdiğine ilişkin açıklama yaptı.

Dünya’da Seda OKGÜL’ün KKTC Yüksek İdare Mahkemesi’nde açtığı davada PCR tanı kiti ilk kez yargılanıyor..

 

 

DAVA METNİ

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.

                                                                                                                      YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

 

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

   Başsavcılığı, Lefkoşa.

                                                                                                           Arasında

Yukarıdaki Davacı Tarafından

TALEP TAKRİRİ

Malumunuz olsun ki, yukarıda adı yazılı davacı aşağıdaki çareler için Mahkemeye başvurur;

Şöyle ki;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının  hükümsüz ve/veya etkisiz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına dair karar verilmesini;

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup , açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının bir ihmal olduğuna ve/veya böyle bir ihmalin yapılmaması gereken bir ihmal olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararının iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

Davalıların müştereken ve/veya münferiden ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün görüş ve önerisi ile alınmış ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 tarafından alınmış olan 27/02/2021 tarihli olup, açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar yoklukla  maluldur  ve/veya mutlak butlanla sakattır  dolayısı ile mezkur karar etkisiz,  hükümsüz ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacak bir karardır ve dolayısı ile iptal edilmesi gereken bir karar olduğu hususunda bir emir.

İşbu dava masraflarıdır.

İşbu dava KKTC Anayasasının 152. Maddesine, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere istinad eder.

Bu Dava Aşağıdaki Hukuki Esaslara Dayanır:

  1. Davalı dava konusu kararı değerlendirirken ve/veya dava konusu kararı alırken  ihmalde bulundu. Keza davacının haklarını ihlal etmekte ve/veya davacıyı mağdur etmektedir.
  1. Davalının, Dava konusu karar ve/veya işlemleri ve/veya eylemleri Anayasaya ilgili mevzuata ve/veya Doğal Aalet ilkelerine ve/veya Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine aykırı ve/veya gayrı yasaldır ve/veya hükümsüzür.
  1. Davalı 27/02/2021 tarihli kararı istihsal ederken ve/veya ve/veya değerlendirme yaparken ilgili mevzuatı yanlış anlamış ve/veya hatalı uygulamış ve/veya eksik uygulamışdır.
  1. Dava konusu karar ve/veya işlem ve/veya işlemler gerekçeden yoksundur ve/veya keyfidir ve/veya hatalı değerlendirmelere dayanmaktadır ve/veya yasal dayanağı yoktur ve/veya kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde karar alınmıştır.  
  1. Davalı, Dava konusu kararı alıırken ve/veya işlemleri yaparken  yeterli inceleme ve/veya araştırma yapmadı  ve/veya eksik ve/veya  hatalı inceleme yaptı . Ayni nedenle bunlar neticesinde  hatalı kararlar istihsal etti ve/veya  işlemler yaptı .
  1. Dava konusu karar alınırken ve/veya işlemler yapılırken davalı yetkilerini aştı  ve/veya yetkisiz olarak karar aldı  ve/veya yetki aşımı ile kararlar aldı ve/veya bu kararlar doğrultusunda işlemler yaptı  ve/veya yetkilerini kötüye kullandı  ve  dava konusu kararları bu suretle istihsal etti.

Bu Davayı Desteklemek İçin Aşağıdaki Olgulara Dayanılır:

  1. Davacı Lefkoşa’da ikamet etmekte olup, takriben ve/veya 19 yıldır Avukatlık mesleği ile iştigal etmektedir.
  1. Davalı No.1, KKTC Bakanlar Kurulu olup, yönetsel faaliyetlerde bulunan ve/veya genel siyaseti belirlemekte ve/veya yasa gücünde kararname çıkarmakta ve/veya Anayasa’da belirtilmiş ve/veya sayılmış görevleri yerine getirmektedir. Davalı No.2 KKTC Sağlık Bakanlığı Anayasanın 45. Maddesi gereğince “herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlama ödevi olan yürütsel ve yönetsel yetki kullanan bir organ ve/veya  makam ve/veya Bakanlıktır ve/veya kamu tüzel kişiliğine haizdir. Davalı No.3 Davalı No.2’ye bağlı olarak faaliyet göstermekte ve/veya 45/2018 sayılı Bulaşıcı Hastalıklar Yasası kapsamında kurulan bir kurul ve/veya komitedir.
  1. Takriben ve/veya 2019 yılı sonlarında Çin’de başladığı iddia olunan ve daha sonra dünya genelinde 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ tararından kabul edilen PCR tanı kiti ile  Şubat 2020 yılı itibarı ile dünya genelinde görülmeye başlamış ve Covid-19 olarak isimlendirilmiş ve/veya 12/03/2020  tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bunun üzerine tüm devletler toplum sağlığı iddiası ile önlem almışlar ve/veya zaman zaman da bu önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmek ve/veya sürece uydurmak adına da farklı önlemler almışlar ve/veya Anayasa’da yer alan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlamak sureti ile de önlem ve/veya tedbirlerini değiştirmişlerdir.  
  1. Bu süre içerisinde ve/veya dünya genelinde Covid-19 olarak isimlendirilen virüs sonucu DSÖ tarafından ilan edilen pandemi, PCR testi için boğaz ve burundan sürüntü örneği alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
  1. Davacı iddia ve beyan eder ki; süreç içerisinde yapılan çalışmalar ve/veya tıbbi çalışmalar ve/veya gözlemler neticesinde PCR olarak adlandırılan test kitlerinin kullanılması doğru değildir ve/veya hatalıdır. Davalıların bu konudaki kararlarının ayrıca yasal hiçbir zemini de yoktur. Şöyle ki;
  1. YASAL OLARAK:
  1. a) Davacı iddia ve beyan eder ki, PCR test kitleri ile Covid-19 virüsünün tespit edileceğine ve/veya edilmesi gerektiğine dair yasal herhangi bir zorunluluk yoktur ve/veya PCR testinin uygulanacağına ve/veya uygulanmasının zorunlu olacağına dair icbar mümkün değildir ve yasada da düzenlenmiş değildir. Her halukarda 45/2018 sayılı yasaya göre bir kimsenin muayene edilebilmesi için Mahkeme emri dahi aranmaktadır.

Her halukarda Virüsler kan testleri ve sair testlerle ve/veya antijen testleri ile de tespit edilebilecekleri gibi PCR, sürüntü testlerinin yasal olarak yer almaması nedeni ile kullanılmaya mecbur bırakılmasına dair alınmış karar ve/veya kararlar ve bu kararlar nedeni ile yapılan işlemler hatalıdırlar.

b)Davacı iddia ve beyan eder ki, 45/2018 sayılı yasa muayene edilmek hususunda zorunluluk getirmemektedir. Dolayısı ile PCR testleri ile sağlıklı olup olunmadığına dair muayene işlemi zorlanamaz ve/veya zorunlu olarak PCR testleri yapmak hususunda icbar edinilemez. Dolayısı ile Davalıların müştereken ve/veya münferiden PCR testleri ile hastalığın ve/veya Covid-19 virüsünün tespit edilmesi için muayene maksatlı PCR testi yapılmasına dair almış oldukları kararlar hatalıdır.

  1. BİLİMSEL VE/VEYA TIBBİ OLARAK:

a)PCR Testlerinin amacı Virüs Tespit etmek değilidir.

Davacı iddia eder ki, PCR sürüntü testleri genetik hastalıklar ve/veya prenetal tanı, adli tıp, kanser araştırmaları, babalık testleri, DNA analizi gibi analizlerin yapılması için yapılmıştır.

b)Yanlış pozitif çıkarabilir.

PCR Testleri spesifik ve güvenli testler değidir. PCR Testlerinin döngü sayısı DSÖ tarafından 14 Aralık 2020 ve  20 Ocak 2021 tarihinde de Başkan Tedors Adhanom Ghebreyesus’un daha önce kabul edilen  45 döngünün fazla pozitif  bulduğundan aşağı çekilmesi istenmiştir.

Yine alınan numunede başka virüs RNA/DNA’sının olması halinde (Influenza virüsü gibi), bunların döngüye girip kopyalanma ihtimali ve boyamada yanlış pozitif çıkma ihtimali vardır.

c)Davacı iddia eder ki, SARS-CoV2 virüsü izole edilmemiş olduğundan ve DSÖ’nün kabul ettiği (17 Ocak 2020) protokolde bu durum açıkça yazılmış olmasına rağmen test sonuçlarının doğruluk oranını saptamak için kullanılabilecek bir altın standart yoktur, olamazda. O nedenle bu testlerde elde edilecek sonuçlar tümüyle geçersizdir.

Ahar surette;

d)Virüs izolasyonu olduğu kabul edilse bile kullanımda mevcut sürüntü testlerinin hiçbirinin resmi verifikasyon ve validasyonu yoktur ve/veya ruhsatsızdır.

e)Cihazların %99’unda hangi gen diziliminin olduğu bilinmemektedir ve/veya sürüntü testlerinin birçoğunda, taşıdıkları gen dizilimleri (sekansları) deklare edilmiş ve/veya açıklanmış değil.

f)PCR testinin tekrar sayısına göre ölü virüsün geninin de çoğaltılarak, virüs aktifmiş gibi PCR pozitif sonucunu verebilir ancak bu aktif bir enfeksiyonun kanıtı değildir.

g)PCR testleri döngü sayısı göre %63-65 arası pozitif  yakalamaktadır. Sırf bu nedenle dahi güvenilir değildir.

h)PCR testleri sonuçlarını bilimsel olarak zayıf pozitif şeklinde vermez. Oysa bu mümkündür ancak PCR testi buna fırsat tanımaz ve PCR pozitif gösterir.

ı)E, N ve RdRp2 geninin herhangi birinin varlığı halinde yeterli pozitiflik kabul edildiğinden pozitif sayısı fazla görünmektedir. Oysa bu Nisan 2020 tarihine kadar her üç genin de aranması yönünde idi.

i)Virüsün mutasyona uğruyorsa, önceden hazırlanan test kitleri ile bugün mevcut virüsü aramak mantık dışıdır. Yine virüs her ülke ve coğrafyaya göre değişiklik gösterdiği iddia edildiğinden bu test kitleri geçersiz sayılmalıdır.

j)Gen dizilimi için model olarak kullanılan patojenik sıvılarda ne bir virüs titrasyonu ne de kuantifikasyonu yapılmış olduğundan, buradan, o sıvılar dahilinde milyarlarca virüs benzeri partikülün (insan organizmasında doğal olarak bulunan ve patojenik özellik taşımayan ekstraselüler veziküller dahil) bulunduğu anlaşılabilir.

k)Esas itibariyle, farinjiyal veya nazal COVID-19 sürüntü testlerinin hiçbir diyagnostik   değeri bulunmamaktadır.

l)PCR testleri burun içerisine nazofarenks denilen bölgeye kadar inmekte ve sürüntü bu bölgeden alınmaktadır. PCR testleri üzerinde mevcut herhangi bir bakteri bu bölgeye sürüntü testi ile aktarıldığı taktirde kişinin hastalanmasına yol açmaktadır. Dolayısı ile işlemin yapılışı açısından da hatalı ve/veya risklidir.

            C)BİREYSEL OLARAK:

Davacı iddia eder ki, PCR testlerinin üretilmesinin temel amacı virüs tespiti değil, DNA analizidir. Her halukarda PCR testlerinin nasıl imha edildiği belli olmamakla birlikte bir toplumun da DNA örnekleri alınmaktadır. Dolayısı ile aynı zamanda etik de değildir ve/veya kimsenin DNA’sı zorlanmak sureti ile ve/veya alınacak kararlarla ve/veya rızası dışında da temin edilmemelidir. Nitekim Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış olduğu kararlar Davacının DNA’sının da alınması neticesini doğuracaktır ki, Davacının buna rızası yoktur.

  1. Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalıların müştereken ve/veya münferiden almış oldukları kararlar nedeni ile ve/veya 15 günde bir yenilenmek kaydı ile PCR testi yaptırtmak ile ilgili kararları neticesinde Davacının çalışma hakkı da etkilenmektedir. Davacı PCR testi olmaksızın çalışamama ihtimali ve dolayısı ile kendisini ekonomik olarak geliştirememe ihtimali taşımaktadır ki yasal dayanağı olmayan bir test ile Davacının Anayasal hakları etkilenecektir. Yine bu test ile hatalı pozitif olma ihtimali söz konusu olabilir. Bir kimsenin pozitif çıkması ile kişi Anayasaya aykırı bir şekilde kişi özgürlüğünden yoksun bırakılarak Karantina otellerine yerleştirilmekte ve kendisine derhal tıbbi tedavi uygulanmaya başlanmaktadır. Her halukarda uygulanan tedavinin tedavi protokolü dahi bulunmamaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3’ün uyguladığı tedavi PCR pozitif olup, gerek hatalı, gerekse gerçek pozitif olan kimselerde ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır ve/veya Davalı No.2 ve/veya No.3 ve/veya Davalılar müştereken ve/veya münferdien PCR pozitif kimselere hatalı ve/veya yanlış ve/veya gereksiz tedavi de uygulayabilmektedirler. Dolayısı ile muhtemel bir hatalı pozitif, yukarıdaki iddialara halel gelmeksizin bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayacağı gibi ve/veya kişi özgürlüğünü sınırlayacağı gibi, ülke içerisinde gereksiz önlemlerin alınmasına sebebiyet vermek sureti ile Anayasa’da yer alan birçok kişi hak ve özgürlüklerinden men edilmesini sağlayacak tedbirler alınması sağlanacak ve/veya kişilerin ve/veya spesifik olarak Davacının Çalışma Hakkı, Hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, sağlıklı yaşama hakkı ve/veya sağlık hakkı gibi hakları da etkilenecektir.

7.Davacı iddia ve beyan eder ki, Davalının yapmış olduğu işlemlerin ve/veya almış oldukları kararlarda ve bu konuda verilmiş olan karar ve/veya yapılmış olan işlem ve/veya eylem ve/veya ihmal tamamen hatalıdır ve/veya yanlıştır. Bu karar ve/veya kararlar Davacıyı zarar ve ziyanlara düçar bırakmakta ve mağdur etmektedir ve dolayısı ile işbu kararın iptal edilmesi gerekmektedir.

8.İşbu YİM konusu karar ve/veya işlemler nedeni ile Davacının işbu YİM davasını dosyalama mecburiyeti hasıl olmuştur ve/veya işbu kararların alınması ve/veya bu hususta yapılan işlemlerin ve/veya 27/02/2019 tarihli karar nedeni ile Davacının münferiden meşru menfaatleri etkilenmektedir ve işbu davayı dosyalamakta da meşru menfaati bulunmaktadır.

İşbu dava Davacı Avukatı Boysan Boyra tarafından tanzim edilmiştir.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa’dır.

                                                              Boysan Boyra

                                                      Davacı Tarafından Avukat

………/….03…../2021 tarihinde

kaydolunup mühürlenmiştir.

                                      Mukayyit.

Not: Bu davaya verilecek bir müdafaanın davanın tebliğ tarihinden itibaren yirmi bir (21) gün zarfında kayıt kalemine bizzat veya Avukat vasıtasıyle verilir ve bir sureti davacıların tebliğ adresine bırakılır.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

  1. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle, KKTC

                Başsavcılığı  Lefkoşa, KKTC.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                                  

Yukarıdaki Müstedi tarafından yapılmış tek taraflı istida:

Yukarıdaki Müstedi işbu istidası ile;

  1. Esas başvurunun nihai bir karara bağlanmasına ve/veya Muhterem Mahkeme’ce takdir ve tayin edilecek bir tarihe kadar; Davalılar tarafından müştereken ve/veya münferiden takriben ve/veya 27/02/2021 tarihinde alınan ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair kararın icraasını men edici bir emir ve/veya geçici bir ara emri verilmesi ve/veya yürütmenin durdurulmasına dair bir emir verilmesi zımnında bir Mahkeme emri itası;
  1. Muhterem mahkemece uygun görülecek başka bir emir ve/veya çare.
  1. Bu istida masraflarının M/aleyhlere tahmili.

 için gerekli emrin isdarını talep eder.

İşbu başvuru KKTC. Anayasa’sının 152, Anayasa’nın 10. Temel Hakların Niteliği ve Korunmasına Dair maddesine, 14. Kişi Dokunulmazlığı ile ilgili maddesine, 15. Hayat ve Vücut Bütünlüğü Hakkı ile ilgili maddesine, 16. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği ile ilgili maddesine, 45. Sağlık Hakkı ile ilgili maddesi ile sair ilgili maddelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İnsan Haklarına Saygı yükümlülüğü ile ilgili 1. Maddesine, Yaşam Hakkı ile ilgili 2. Maddesine ve sair ilgili maddelerine, diğer ilgili mevzuat ile Doğal Adalet, Hak ve Nisfet Hukuku kaidelerine ve konu ile alakalı içtihadi prensiplere ve Yüksek Mahkeme Tüzüğüne istinad eder.

Bu istidada istinad edilen gerçekler Lefkoşa   sakinlerinden Seda Okgül’ün  ilişikte sunulan  yemin varakasında gösterilmektedir.

 

Bu istida Müstedinin Avukatı Boysan Boyra tarafından yapılmıştır.

Tebliğ Adresi: Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı altı, Lefkoşa’dır.

                                                                                                          Boysan Boyra

                                                                                              Müstedi Tarafından Avukat.

2021  senesinin Mart  ayının   2. günü

dosyalanmıştır. Dinlenmesi için  2021 senesi

Mart ayının …………..gününe tayin edilmiştir.                 

                                                                                                                                                                    Mukayyit.

YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE

ANAYASANIN 152. MADDESİ HAKKINDA.                          YİM:………../2021

Davacı:Seda Okgül, Mahmut Paşa Kapalı Otoparkı Altı, Lefkoşa.

                                               -ile-

Davalı:1.KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa.

2.KKTC Sağlık Bakanlığı, KKTC Başsavcılığı vasıtasıyle, Lefkoşa. KKTC.

3.Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, KKTC Sağlık Bakanlığı vasıtasıyle                   Başsavcılık  Lefkoşa.

                                                                                                          ARASINDA.

                                                                           

 

                                                        YEMİN BELGESİ

Ben aşağıda imza sahibi Lefkoşa  sakinlerinden Seda Okgül , yemin eder ve bu yeminimle aşağıda gösterilen hususları beyan ederim.

  1. Yukarıda unvan ve sayısı gösterilen başvuruda davacı ve işbu istidada ise  Müstediyim.
  1. Bu istida maksatları bakımından esas başvurumdaki tüm iddiaları burada aynen tekrarlar ve benimserim.
  1. DSÖ tarafından ilan edilen pandemi nedeni ile Covid-19 virüsünün tespiti bir nevi PCR testlerine bağlanmıştır. Oysa ki PCR testleri dışında başka alternatif testler vardır. Mesela kan testleri ve sair testler uygulanarak virüsler tespit edilebilir. Davamda da açık olarak belirtmiş olduğum gibi, PCR testleri ciddi hatalar vermektedir. Her halukarda özetle;

Bu testlerin yasal dayanağı yoktur. Herhangi bir kimsenin bir başka kimseyi Bulaşıcı Hastalıklar yasası Tahtında muayene edebilmesi için Mahkeme emrine ihtiyaç duyması gerekmekte iken, Davalı/M/aleyhler yasa dışı bir şekilde ve/veya Almış oldukları ve yayınladıkları kararlar ile zorunlu olarak PCR testi yaptırtmak surety ile muayeneye tabi tutmaya çalışmaktadırlar. Ancak az önce bahsettiğim üzere bunu yapabilmek ilgili yasada Mahkeme ermine bağlanmışken, Davalılar yetki aşımı yapmak suretiyle ve icbar ederek, PCR testi vasıtası ile Covid-19 virüsünü tespit etmeye çalışmaktadırlar. Her halukarda mezkur muayeneyi hasta oluğundan şüphelenilen kişiler yerine sağlıklı kişiler üzerinde yapmaktadırlar ki, bu test ve alınan kararlar amacı aşmaktadır.

Yine mezkur testler birçok sebeple hatalı sonuç vermektedirler. Herhangi bir virüsün varlığı ve/veya ölü bir virus varlığı dahi, PCR testlerinin döngüsünde çoğaltılmakta ve aşırı çoğaltmada (-ki döngü sayısı değiştirilmiş olmasına rağmen) Davalılar PCR testlerinin ve/veya ilk nazarda DSÖ nün Kabul edip daha sonra değiştirdiği döngü sayısını uygulamakta ısrar etmekte ve hatalı pozitifler yaratmaktadırlar.

Bir diğer önemli husus ise mezkur testler sürüntü testleri olup, bu testler burun ve akabinde boğaza sürüntü yapılarak yani, tükürük de alınarak yapılmaktadır. İddia ederim ki, PCR testleri DNA analizleri yapmak için kullanılan test türleridir. Davalılar müştereken ve/veya münferiden kararlar almak suretiyle şahsıma ait DNA analizlerini çıkarabileceklerdir. Ancak böyle bir hususa rızam yoktur. Böyle birşey bedenime ait olan anahtarın tümü ile Davalıların eline geçmesine neden olacağından, bedenimin tüm zayıflıklarını tespit edebilme ihtimaline de yol açacaktır. Kaldı ki, mezkur testlerin imha edilip edilmediği, ve/veya nasıl ve ne şekilde imha edildiği belli değildir, hiç açıklanmamıştır. Şahsen bu husus beni ayrıca rahatsız etmektedir.  Kendi bedenim ve sağlığım üzerinde söz hakkım bulunmakta olduğuna inanmaktayım.

  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların bu kararı aynı zamanda Anayasa ile korunma altına alınan kişi hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaktadır.
  1. Her halukarda Davalıların baz aldığı bu PCR testleri ifade etmiş olduğum gibi hatalı pozitif vermekte ve/veya bir kimse önce pozitif, sonra negatif veya döngüye göre pozitif vermektedir. Herhangi bir şekilde hatalı pozitif temin edilmesi halinde,  Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğüm karantina otellerine kapatılarak tedavi edilmem sonucunu dahi doğurabilecektir ki, Davalı No.2’nin uyguladığı sağlık protokolleri belirsizdir ve/veya yanlış uygulamalar olduğu duyumlarını almaktayım .
  1. Yukarda yer alan tüm nedenlerle  ve açık olan sektörlerde çalışan kişilerin her on beş günde bir PCR testlerini yineleyeceklerine dair karar inancım odur ki, yoklukla malul bir karardır ve/veya hatalıdır ve bu nedenle de hükümsüz ve/veya etki doğurmaması gereken bir karardır ve işbu nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
  1. İddia ve beyan ederim ki, Davalıların almış olduğu karar ve/veya işbu karar doğrultusunda yapılan işlemler, açıkça kanuna aykırıdır. Hatta kanuni değildir ve yasal dayanağı yoktur.
  1. Yine,  iddia ve beyan ederim ki, karara bağlanması gereken kony ciddidir ve iddialarımda haklı olduğuma dair belirtiler mevcuttur, keza ara emri verilmez ise ileride telafisi mümkün olmayacak bir zararın doğması mümkündür. Mesela mezkur karar çalışma hakkımı engellemekte, hatalı bir netice de ortaya koyabileceği ve tedavi görmeme neden olabileceği gibi, DNA mın temin edilmesine de neden olacaktır. Kaldı ki, alınan kararlar gereği PCR testi yaptırmış değilim ve yaptırmak konusunda da rızam yoktur ve/veya yaptırmak zorunda olmadığıma da inanmaktayım. 
  1. Yukarıdakiler gereğince karara bağlanması gereken konunun çok ciddi ve acil olduğu inancındayım ve davanın adilane bir şekilde kararlaştırılabilmesi için böyle bir emrin verilmesine ihtiyaç olduğuna inanmaktayım.
  1. Tüm yukarıda iddia etmiş olduğum sebeplerle bu  istida ile talep edilen emrin verilmemesi halinde ileride telafisi imkansız zarar ziyana uğramam söz konusu olacak, geriye dönüş imkansızlaşacaktır ve/veya çok zorlaşacağına inanmaktayım.
  2. Yukarıda gerçekler ışığında istida da olduğu gibi emir verilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olduğu inancı ile bu doğrultuda talepte bulunurum.

                                                                      Yemin eden

                                                           ……………………………………

Seda Okgül  

2021Yılı Mart ayının 2..günü

yemin ve imza edilmiştir.                   Mukayyit.         

 

 

https://www.habervakti.com/gundem/korona-nin-dayandigi-temel-cokebilir-pcr-testi-kibris-ta-h137719.html

https://www.5gvirusnews.com/hukuk/pcr-dunyada-ilk-kez-kktcde-yargilanacak-h484.html

 

 

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]