Prof.Dr. Alişan Yıldıran: Bu aşı programı derhal durdurulmalıdır

Prof.Dr. Alişan Yıldıran: Bu aşı programı derhal durdurulmalıdır

Ülkemizde uygulanmakda olan maymun böbrek hücrelerinden (1) elde edilmiş sinovac/coronavac aşısının sorumlu araştırıcıları olan Dr. Akova ve Dr. Ünal’ın resmi başvurusunda çalışmanın başlangıç tarihi 14 eylül, bitiş tarihi 15 Nisan, ilk bitiş tarihi ise 15 Şubat 2021 olarak verilmiş (2).

Sorumlu kuruluş olarak ise TUSEB (Health Instıtutes of Turkey) görünüyor. Ancak TUSEB’in websitesinde bu çalışma görünmüyor.

Çalışma tasarımı ‘Randomized, Double-Blind, Placebo-Controlled Phase III Clinical Trial’ plasebo ise serum fizyolojik yani tuzlu su değil ‘Aluminium hydroxide, disodium hydrogen phosphate, sodium dihydrogen phosphate, sodium chloride 0.5mL/dose’ olarak verilmiş (2).

Çalışmaya 18-59 yaş arasında 13bin katılımcı alınması planlanmış.

Aynı zamanda Bilim Kurulu üyesi de olan (3) Sorumlu araştırmacılar 25 aralık’da Bakan ve bilim kurulu huzurunda yapdıkları açıklamada, aşı kolunda 752, plasebo kolunda 570 olmak üzere 1322 kişinin neticesini değerlendiriyor ve %91.25 etkinlik belirtirken, güvenlik konusunda plasebo kolunda 6’sı yatış gerekdiren 26 vaka olduğunu, aşı kolunda semptomu olmayan 3 kişinin belirlendiğini (neye göre, PCR mı, antikor mu?) söylüyor (4).

Aşılar ülkemize geldikden ve 14 günlük incelemeden (kim, nerede, nasıl inceledi, verileri nerede?) sonra 14 Ocak 2021’de aşılama programı başladı ve bugün itibarı ile 2.6 milyonda fazla kişiye ilk doz (ne kadarı plasebo?) yapıldı (5).

Hatta, 2009’da domuz gribi aşısı olmayarak o günki aşıların bertaraf edilmesini temin eden muhterem cumhurbaşkanını bile aşılamaya (plasebo?) muvaffak oldular. Ancak, bu durum hukuki açıdan sorunlu görünmekde, ülkenin cumhurbaşkanı denek yerine konuldu diyenler var (6).

Aşılama programı nasıl başladı? Faz 3 çalışması tamamlanmadığı için Acil kullanım onayı diye bir belge ile (7).

Aşının üretildiği ülke bile yaygın kullanımına daha dün izin verdi (8).

Adı geçen aşı ile ilgili bugüne kadar sadece bir yayın o da ağustos 2020’de yapıldı (9, 10).

Bilim kuruluna göre günde 1.5 milyon kişiye haziran ayına kadar toplam 65 milyon kişiye aşı yapılması planlanmış (11).

Bakanlığın verilerine göre 1 milyon 61bin sağlık çalışanı olan ülkemizde (12), 980bin sağlık çalışanı aşı olmayı kabul etmiş ve onların aşılanması bitdikden sonra 85 yaş üstü kişiler aşılanmaya başlanmış (13).

Bugün itibarı ile dünyada tam 130 ülkenin henüz hiç bir korona aşısı yapamadığı da biliniyor (14).

Yukardan beri anlatdıklarım hakkında, bazı çekincelerim olmasına rağmen söylenmesi gereken şey, ülkemizin ve hükümetin bu noktaya kadar süreci iyi yönetmiş olduğudur….

Tek kullanımlık aşıların kişiye tahsisli olduğunu da hatırlatalım (Resim) (15).

Sinovac’ın ülkemizde uygulanmasından birinci derecede sorumlu bilim kurulu üyesinin, ülkemizde çalışmanın başlamasından hemen sonra hastalığı geçirdiği için aşı olmayacağını açıklaması (16), aynı zamanda 29 nisanda başlatılan ve Aralık 31’de 2020’de yayınlanan Biontech çalışmasında da araştırmacı olarak katılmasını da not edelim (17).

Bir araştırmacı tarafından aşıyı üreten şirketin geçmişi araşdırıldığında beş parasız güvenilmez bir profil ile karşılaşılması (yakında sansürlenir) da ilginç doğrusu (18).

Bendenizin aşılar hakkındaki şüphelerimi sağır sultan bile duydu, bu aşı programı hakkında ise çekincelerimi ve herkesi riske etme yerine yapılması gerekenleri (korunmak için d vitamini ve hastalar için ivig uygulanması) kısa süre evvel izhar etmişdim (19).

Tam salgının ortasında toplum bağışıklığının tanımını değişdiren ve tamamen aşıya bağlayan sahtekar örgüte (20) rağmen İsveç’in başarı ile uyguladığı, düzeltici enzimi olmasına rağmen sık mutasyon geçiren bir virüse (21) karşı kendiliğinden husule gelmesi mutad olan ‘toplum bağışıklığı’ uygulamasının başarısını görelim (Resim 2) (22).

Resim: Açıkça görüldüğü gibi, salgının başlamasından kısa bir süre sonra, hastalığın nasıl tedavi edileceğinin henüz bilinmediği dönemde pik yapan ölümler, daha sonra mutadın altında seyrediyor.

Deneklere tahsis edilen ve bir kısmında plasebo olması eşyanın tabiatı icabı olan, uygulamadan evvel hukuki haklarından feragat etdiğine dair muvafakat alınan bu aşı programı derhal durdurulmalıdır….

Prof.Dr. Alişan Yıldıran

  1. https://en.wikipedia.org/wiki/Vero_cell
  2. https://clinicaltrials.gov/ct2/show/record/NCT04582344?view=record
  3. https://www.takvim.com.tr/guncel/2021/02/05/iste-bilim-kurulu-uyeleri-isim-isim-tam-liste
  4. https://www.indyturk.com/node/290586/sağlik/çin-aşısının-türkiye’deki-testlerinin-sonucu-açıklandı-etkinliği-yüzde-9125
  5. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-55657237
  6. https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/01/19/misafir-yazar/cumhurbaskani-denek-oldu/
  7. https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/01/20/misafir-yazar/kimin-eli-kimin-cebinde/
  8. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cin-sinovacin-kovid-19-asisinin-yaygin-kullanimina-onay-verdi/2135998
  9. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bilim-kurulu-uyesi-acikladi-gunde-kac-kisiye-asi-yapilacak-1798734
  10. https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2020.07.31.20161216v1
  11. https://www.bbc.com/news/world-asia-china-55212787
  12. https://www.sozcu.com.tr/2020/saglik/turkiyede-kac-saglik-personeli-var-bakan-koca-turkiyedeki-toplam-saglik-personel-sayisini-acikladi-5739923/
  13. https://www.ntv.com.tr/turkiye/son-dakika-haberibakan-koca-acikladi85-yas-ustu-asilama-yarin-basliyor,72kd09TzqUOdBYOwv4JI4Q
  14. https://www.yenisafak.com/koronavirus/130-ulke-asiya-ulasamiyor-2-bucuk-milyar-kisiye-tek-doz-dahi-yapilmadi-3597932
  15. https://www.trthaber.com/haber/saglik/koronavirus-asisi-ismine-tahsis-edilen-kisi-disinda-kullanilmayacak-547159.html
  16. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bilim-kurulu-uyesi-prof-dr-serhat-unaldan-carpici-aciklama-ben-asi-yaptirmayacagim-nedenini-tahm-302034h.htm
  17. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33301246/
  18. https://twitter.com/burak_turna/status/1350162061247000580
  19. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/12/12/misafir-yazar/bos-inanc-bilim-ve-akil-karsitligi/
  20. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/12/25/haftanin-haberi/who-suru-bagisikligi-sadece-asilama-ile-saglanabilir/
  21. https://www.nature.com/articles/d41586-020-02544-6
  22. https://en.wikipedia.org/wiki/COVID-19_pandemic_in_Sweden
Sinovac ve Korona Aşısı ile İlgili Soru ve Sorunlar

Sinovac ve Korona Aşısı ile İlgili Soru ve Sorunlar

A. Firma Güvenilirliği:


Çinli firmanın aşılarına ruhsat alabilmek için giriştiği ve yakalanıp yargılandığı rüşvet skandalları ile bezeli hayli karanlık geçmişi ve bugününden hareketle Filipinler’in bile aşı deneyi için etik onay vermediği aşıların deneyine Türkiye en büyük katılımcı sözüyle, Brezilya ve Endonezya’nın yanında gönüllü oluyor.

Çin’de ilaç ve aşı ruhsatlandırması prosesisinin 2001’de merkezileştirilmesi ile birlikte, Çin Gıda ve İlaç İdaresi başkanının 2007’de idamına karar verilmesini gerektirecek ölçü ve sıklıkta rüşvet skandallarının da yolu açılmış oluyor. Türkiye’nin bilim kurulunun tavsiyeleri doğrultusunda Sağlık Bakanlığı tarafından tıp hukuk ve etik ilkeleri çiğnenerek aşısına acil kullanım izni verilen Sinovac’ın bugün insanımız üzerinde denenmekte olan Sars-CoV-2 aşısının teknolojik ve ilmi altyapısını, yepyeni bir firma olarak hemen 2003’teki SARS salgını için geliştirmeye çalıştığı ‘öldürülmüş virüs’ aşısına ve mahkeme kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, aşısına ruhsat alabilmek için dönemin ilgili bürokratına 2002’de vermeye başladığı belirtilen rüşvetlere borçluyuz. İlginçtir, rüşveti alan yetkili 10 yıl hapis cezasına çarptırılırken, pandemi öngörüsü hayli yüksek Sinovac’ın bugün de konumunu muhafaza eden ve rüşveti veren kişi olan CEO’su ceza almıyor.

Çin’de toplu ölümlerle ve ilgili ilaç ve aşıların toplatılmasıyla sonuçlanan çeşitli vakalar, Türkiye’de aşı piyasasına hakim konumdaki İngiliz GSK firmasının yakın geçmişte Çin’i boğduğu rüşvetlerle ilgili patlak veren skandallar ve GSK’nın ödemek zorunda kaldığı rekor düzeydeki tazminatların haberlerine internetten rahatlıkla ulaşılabilir.

B. Aşı Güvenilirliği:


En bilindik teknikle hazırlanacak virüs veya bakteri aşılarında dahi 8-10 yıl süren aşı geliştirme sürecinden sonra piyasaya çıkan ürünlerde türlü sorunlar ortaya çıkar, kimi piyasadan toplatılmak zorunda kalırken, Çinli firmanın 2-3 ay içinde geçtiği insan deneylerinin ilk iki fazında topu topu 744 kişi üzerinden toplanan ve tamamen firmanın kontrolünde/insafında olan verilerden hareketle Türkiye, 13 bin kişilik denek sözü ile firmanın aşısına talip olduğunu bildiriyor.

Çinli firmanın Çin virüsü üzerinden hazırladığı aşının 3. faz klinik deneylerinin Türkiye ayağının 15 Nisan 2021 tarihinde tamamlanması beklenirken, aşının ocak ayı itibariyle genel nüfusa önerilmeye başlanmış olması ise, dünya genelinde öldürücülük hızı mevsimsel griple aynı seyreden korona virüs tehdidi için asla göze alınmaması gereken ve hatta skandal olarak nitelendirilebilecek bir karar.

Örnek olarak, dünya genelinde bu “salgın”dan orantısız biçimde kötü etkilenen ve ölümlerin en yoğun görüldüğü ülkelerden ABD’ye uzanıyor ve CDC’nin verdiği CV-19 enfeksiyonundan hayatta kalma oranlarını gösteren resmi istatistiklere bakıyoruz:

0-19 yaş için: %99.997
20-49 yaş için: &99.98
50-69 yaş için: %99.5 
70 yaş üzerindekiler için: %94.6

Çinli firmanın şu ana kadar yürüttüğü 744 kişilik faz 1&2 deneylerinde de, Brezilya, Türkiye ve Endonezya’da yürütülmekte olan faz 3 deneylerinde de aşının sadece 18 – 59 yaş aralığındaki sağlıklı erişkinlerde etkinlik ve güvenlik profilinin çalışıldığı ve henüz çalışmanın da devam ettiği düşünüldüğünde, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın aşıyı bu yaş grubu haricindekilere, altta yatan sağlık sorunu/sorunları olup olmadığı ayırt edilmeksizin önermiş olması tıp etiği ve hukuku bakımından ivedilikle değerlendirilmeli, hiçbir bilimsel veriye dayanmadan verilen bu uygulama kararlarının suç teşkil edip etmediği acilen görüşülmelidir.

TARİHTE YOLCULUK

İnaktif / Öldürülmüş Virüs Aşılarının Skandal ve Felâketlerle Bezeli Tarihsel Güvenilirlik / Tehlike Profili

İPA – İnaktif Salk Polio (çocuk felci) Aşısı


Şimdilerde GBS – Guillain-Barre Sendromu olduğu anlaşılan ABD’nin dönem başkanı Franklin D. Roosevelt’in paralitik durumunun reklam ve bağış kampanyalarının mızrakbaşı yapıldığı 1950’lerde, tarım ilaçlarında kullanılmaya başlanan sinir sistemi zehri ağır metallerin yarattığı felç vakası öbeklenmelerinin virüs kaynaklı olduğu varsayım ve inancı üzerinden aşı geliştirme çalışmaları yarışa dönüşüyor.

Amerikalı mikrobiyolog tıp doktoru Jonas Salk 26 Mart 1953’te polio aşısı geliştirmeyi başardığını duyuruyor ve 1954’te “halk sağlığı” adına tarihin o zamana kadarki en büyük deneyi yapılıyor. Kanada, Finlandiya ve ABD’den anne-babaların adeta birbirini ezerek saha deneyine yazdırdığı 620 binin üzerine “polio öncüsü” çocuğa aşı ve plasebo iğneleri uygulanıyor, bir milyonun üzerinde kişi de kontrol olarak izleme alınıyor. 1 yılı bulmayan saha deneyinin ardından ABD’nin Sağlık, Eğitim-Öğretim ve Sosyal Hizmetler bakanlığı sadece 2 saat süren toplantının ardından Salk’ın aşısını “güvenli ve etkili” bulduğunu söyleyerek onaylıyor

1955 baharına gelindiğinde, Salk’ın formalin (formaldehid) adlı kimyasal ile “öldürüldüğü” için vücutta çoğalıp felce yol açamayacağı garantisi ile “polio virüsü”nün (esasen maymunlara ait türlü yabancı dokular ve kimyasalların) vücutlarına tanıtıldığı çoğunluğu çocuk olmak üzere 400 binin üzerinde kişinin yarıya yakınında “aşıya bağlı polio paralizisi” gözlemlenmeye başlıyor. 1 aya kalmadan, aşı kampanyasına ara verilmek zorunda kalınıyor.



Sonuç: 70 bin kas güçlüğü, 164 ağır felç, 10 ölüm vakası. Aşı kurbanlarının dörtte üçü (%75’i) ömür boyu felçli kalıyor. 

İnaktif / öldürülmüş IPA aşısı vurulan kolları sakat kalmış çocuklar.

1963’te ABD Salk’ın IPA aşısı yerine, Amerikalı mikrobiyolog ve Salk’ın rakibi Albert Sabin’in ağızdan uygulamalı “zayıflatılmış” virüs aşısını (OPA) kullanıma alıyor. Aşı tarihinin reklamı hiç yapılmayan bir diğer skandalı da işte böyle doğuyor.

Küp şekerlerde sunulan kanserojen maymun virüsü bezeli “hayat kurtarıcı” aşılar.

YEŞİL MAYMUN BÖBREKLERİ, VİRAL KONTAMİNASYON, KANSER VE AIDS

ABD sağlık bakanlığına bağlı NIH – Milli Sağlık Enstitüleri’nde Salk’ın polio aşı ekibinde güvenlikten sorumlu virolog olarak çalışırken Bernice Eddy, maymunlara vurduğu Salk’ın polio aşısının ağır felce yol açtığını fark eder etmez kurumda üslerine bildiriyor. İdari yetkililer kendilerine delil olarak iletilen felçli maymun fotoğraflarına el koyuyor, Eddy’yi polio takımınından alıp “influenza” (grip) ekibine veriyor ve bu ciddi tehlikeyi bildikleri halde aşıya onay verip çocuk ölümlerine yol açmış oluyorlar.

Eddy 1959’da bu defa da Sabin’in polio aşılarında kansere yol açma kabiliyeti olan enfeksiyöz ajan (SV40 virüsü) tespit ediyor. Durumu üslerine bildirdiğinde bu defa da kamuoyuna açıklama yapma yasağı getiriliyor, laboratuvarı elinden alınarak görevden uzaklaştırılıyor. 

1960’da aşı tarihinin iki devi, Merck ilaç firması çalışanı Dr. Maurice Hilleman ve Dr. Benjamin Sweet, virüs üretimi için kullanılan maymun böbreği hücrelerinden karışmış ve o güne kadar fark edilmemiş SV40 maymun virüsünün Sabin’in bütün aşılarında bulunduğunu teyit ediyor. Aşıda bulunmuş 40. maymun virüsü olduğundan ‘simian virus 40’ ismini verdikleri ve insanda kansere yol açtığı bilinen bu virüs, daha sonraki incelemelerde Salk’ın inaktif IPA aşılarında da bulunuyor.

2001’e gelinene kadar kemik, akciğer, hipofiz ve tiroit bezi kanserleri de dahil olmak üzere insan doku ve tümörlerinde SV40’a rastlanmış olduğunu bildiren 58 tıbbi yayın birikmiş oluyor. Dr. Hilleman’ın bir belgesel için yaptığı ve ses kaydı mevcut konuşmasındaki bildirimi, Merck ilaç ve aşı firmasının aşının virüsle kontaminasyonundan haberdar olduğu, buna rağmen çocuğundan yaşlısına kadar tüm popülasyona uygulanmasına devam edildiğini yönünde oluyor. 

Amerikan enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının bayrak gemisi CDC’nin, kanser virüsü bulaşık aşıları halka verdiğini itiraf etmesi 50 sene alıyor. Sonradan sitesinden silinmesine rağmen yakın geçmişe kadar bu konudaki açıklamalarında ifade, 30 milyon kadar Amerikalının oldukları inaktif ve zayıflatılmış polio aşılarından dolayı kanser riski altında olduğu yönündeydi.

Polio aşısı üretimi için bugün hâlâ maymun böbreği kullanılmakta ve Çinli Sinovac firmasının CoronaVac aşısı için tercihi de aynı. Maymun hâlâ aynı hayvan, bu aşı geliştirme tekniği de belli ki hâlâ vazgeçilmezimizken, Sağlık Bakanlığı’na bağlı görev ifa eden bilim kurulumuza resmi yoldan derhal sorulması gereken sorular şunlar:

  • Maymun virüsü bulaş ihtimaline karşı üretici firmanın uygulamak zorunda olduğu yasal protokol nedir?
  • Sinovac’ın aşısına Türkiye’den denek sağlama kararı almadan önce bilim kurulu Çinli firmadan ve elbette firmanın bildirimi haricinde aşı örneklerini laboratuvar analizine tabi tutmuş ve aşı içeriğini kontrol etmiş olması gereken Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’ndan aşıda “Sars-CoV-2 virüsü” haricinde başka herhangi bir yapı bulunmadığı yönünde rapor talep etmiş midir? 
  • Analiz raporları nerede yayımlanmıştır?
  • Maymun virüslerinin yalnız %2 kadarı bilindiğine, yalnız varlığı bilinen şeyin testi yapılabileceğine ve gördüğümüz üzere dünyanın ücra bir köşesindeki yarasadan insan türüne zıplayabilen bir “virüs” bile “ölümcül”(!) olabildiğine göre, çocuklarımıza IPA ve OPA şeklinde en az 4-5 doz uyguladıkları polio aşıları ve bugün tüm popülasyona uygulanmasını öngördükleri Sinovac’ın korona aşılarındaki muhtemel çoklu virüs bulaşını nasıl önlemeyi düşünmektedirler? Sinovac’tan bu konuda ne tür bir güvence alınmıştır, bu konuda bilimsel bir rapor hazırlayıp sunmaları gerekir.
  • Polio aşısı üretiminde en çok tercih edilen Afrikalı yeşil maymunların yarıya yakınının “simian immunodeficiency virus (SIV), yani AIDS’e yol açtığı düşünülen insan immünyetmezlik virüsü HIV’nin yakın akrabası olan maymun virüsü ile enfekte olduğu belirtilmekte. Sinovac hangi maymunlardan doku örneği, hücre hattı kullanmıştır, bunların temiz olduğuna dair raporlar kamuoyuyla paylaşılmış mıdır? Aşı takviminin genişlemesi ile birlikte çocuk popülasyonda patlama yaşayan ve otizm teşhisli çocukların primer bulgusu olan immün yetmezlik durumunun, bilim kurullarının önermesi ile maymun dokularından elde edilmiş virüs aşılarının rutin aşı takvimine alınmış olması ile bir alakası olabilir mi?
  • FDA’ya göre aşıya bağlı olumsuz etkilerinin en fazla 100’de 1’inin sisteme bildiriminin yapıldığı ABD’de 1990’dan 2018’e kadar OPA ve IPA aşılarına bağlı sakatlık ve ölüm rakamları yukarıdaki tabloda görülmekte. ABD’nin 1999 yılında, bizzat paralitik polio’ya yol açtığı için OPA aşısını terk edip ve yalnız IPA uygulamasına yöneldiği, ancak günümüzde Türkiye’de tüm çocuklara (polio eradike edilmiştir denmesine rağmen) her ikisi de hâlâ çoklu kereler uygulanmakta iken, acaba Sağlık Bakanlığı’nın tuttuğu Aşıya Bağlı İstenmeyen Etki Bildirim Sistemi’mizde kayıtlı kaç aşıya bağlı sakatlık ve ölüm vakası bulunmaktadır?

Öldürülmüş / İnaktif Kızamık Aşısı


“Başarılı” polio aşısından sonra bilim camiasının yeni gözdesi kızamık aşısı oluyor. Gerektiğinden değil ama sırf yapılabiliyor diye kızamığın da aşısını yapmaya girişiyorlar. Beklenmedik derecede zorlu çıkıyor iş bu defa; John Enders tarafından ilk geliştirilen ve yumurtada kültürlenen “canlı” aşı Maurice Hilleman’ın tabiriyle “berbat toksik” (toxic like hell) çıkıyor, vurulan çocuklar daha ağır hasta oluyor. “Daha az tehlikeli” olsun, vurulduğu kişide Hilleman’ın tabiriyle nöbet geçirtecek kadar yüksek ateş yapmasın, döküntü çıkmasın diye virüsü formalin (formaldehid) ile “öldürmeye” karar veriyorlar.

Tüm tıp ve bilim camiasının bildiği gibi, formaldehid adlı kimyasal ile etkisiz hale getirildiği düşünülen “virüs” aşısı hem çok kısa “koruma” sağlıyor, hem de literatürde “atipik kızamık” olarak bilinen, yalnız aşılanmış çocuklarda görülen, ağır zatürre tablosu ile karakterize ölümcül “kızamık” enfeksiyonlarına yol açması nedeniyle inaktif virüs aşısının kullanımına son veriliyor.

Onun yerine devreye giren “zayıflatılmış” kızamık virüs aşıları daha mı iyi koruyor?

Hayır. CDC 1960 öncesinde doğmuş olup çocukluğunda kendi önerdiği kızamık aşısını olmuş erişkinlere, etkisi çoktan geçmiş olduğu için şu anda yeniden kızamık aşısı önermekte.

Bunun dışında bugün çocuklar 2 doz oldukları karma kızamık aşısını üniversite girişte yeniden olmak zorundalar. Kızamığı doğal yoldan geçirip ömür boyu bağışıklanmalarına izin verilmeyen insanlar, çok ağır yan etkileri olduğu bilinen ve halihazırda inanılmaz kalabalık bir takvimle uygulanan bu aşıları periyodik olarak hayatları boyunca olmak zorundalar artık. 

Bunlar dışında bugün kullanımda olan inaktif/öldürülmüş virüs bazlı aşı sayısının ne kadar az olduğu düşünülürse, bu yöntemin ne güvenli ne de etkili bulunduğu aşikardır:

  • Hepatit A (iğne şeklinde 2 doz veriliyor)
  • İnfluenza (her sene uygulanan ve zaten endüstrinin de pek bir etkinlik beklemediği grip aşısı)
  • Japon ensefaliti (iki doz uygulanıyor)
  • Polio (çocuklarda ve erişkinlerde 2 doz şeklinde uygulanıyor)
  • Kuduz (3 dozluk iğne serisi)
  • Tifo (seyahat aşıları arasında, yola çıkılmadan önce tek doz veriliyor)

Aşı deneylerinde Plasebo olarak Alüminyum Kullanımı:


Sinovac’ın Corovac aşı preparatının “güvenlik değerlendirmesi” için yaptığı deneyde, karşılaştırma yapılan plasebonun alüminyum olduğunu görüyoruz.

Bilim kurulu ve sağlık bakanlığının ivedilikle, denenen aşının gerçek tehlike profilinin ortaya çıkmasını engelleyecek, aşıyı olduğundan daha az zararlı göstereceği mutlak olan bu uygulamaya rağmen Corovac’ın neden ve nasıl tercih edilmiş olduğunu açıklamaları gerekir.

Bilim kurulu toplantı tutanaklarından, aşılarda Alüminyum adjuvanının güvenle kullanılabileceğine dair hangi yayınlar esas alınarak karara varılmış olduğu soruşturulmalıdır. Aşılarda alüminyumlu adjuvan kullanımının ile ilgili kısmi bilimsel dokümantasyon için buraya bakınız.

C. Aşı Etkinliği:


Firmanın ve Türkiye’deki yetkililerin “hazır ve güvenilir aşı teknolojisi” olarak lanse ettiği ancak aşı tipleri arasında “koruyucu etkinlik” bakımından en zayıf olduğu bilinen “inaktif aşı” ile kontrol altına alınabilmiş herhangi bir hastalık bugüne kadar olmadığı gibi, korumadaki bu başarısızlık yüzünden inaktif aşı kullanımı gitgide terk edilmiş, kalanların da takvimlere eklenen doz sayısı (etkinsizliğinin kanıtı olarak ve olanca yan etkisi ile birlikte) yıllar içerisinde hep artmıştır.

Günden güne ve kişiden kişiye mutasyona gitme kabiliyetine sahip olduğu öne sürülen bir virüs için geliştirilmiş inaktif aşıda ise bunun herzamanki gibi, aşı korumadıkça ve içindeki kimyasallar ve metaller yüzünden bilakis, insan hastalandırdıkça endüstrinin en sevdiği ve etkin şekilde kullandığı “yeterince kişi aşılanmadığı için sürü bağışıklığı sağlanamadığı, hastalığın o yüzden ara ara patlak verdiği” iddiası üzerinden aşıların koşulsuz şartsız herkese her seferinde çoklu kereler zorla uygulanması sonucuna çıkacaktır.

D. Çelişkili Etkinlik Bildirimleri:


Aşının koruyucu etkinliği ile ilgili deney yürütülen 3 ülkeden birbirinden çok farklı ve hatta kendi içinde revizyona uğramış bildirimlerin gelmesi bilimsel bakımdan büyük soru işaretleri doğurmakta, verilen rakamların daha ziyade politik olduğunu akla getirmektedir.

BREZİLYAENDONEZYATÜRKİYE
%50,4
Daha sonra %78, fakat sonra yeniden%50 olarak açıklanıyor
%65,3%91,25
12400 kişilik örneklem1600 kişilik örneklem1322 kişilik örneklem
18 Ocak 202111 Ocak 202113 Ocak

Bu konunun çözümlenmesi ise hiç kolay değil, hatta belki imkansızdır, zira ortada CV-19 enfeksiyonu teşhisinde kullanılan standart klinik bulgu listesi olmadığı gibi, hiçbir güvenilirliği (altın standardı) olmayan ve asla hastalık teşhisinde kullanılmaması gereken ve çıkacak sonucun çok rahat manipüle edilebildiği kanıtlı PCR test sonuçları üzerinden açıklanan “pozitiflik” ve yanlış şekilde bununla eşleştirilen “vaka sayıları” ile olmayan hastalığı da salgın haline getirebilirsiniz, aşınızın etkinliğini de istediğiniz oranda gösterebilirsiniz ve elbette bu iş endüstri için sürekli gelir kaynağı olduğundan “seçeceğiniz hayali herhangi bir hastalığı” istediğiniz süre yaşatabilir, istediğiniz popülasyonda istediğiniz an hortlatabilir, bu kişilerin ısrarla ve zorla aşılanmasını sağlayabilir, sağlıkları ve hayatlarıyla dilediğiniz gibi oynayabilir, politik rakipleriniz ve “istenmeyen gruplar” için bu işi “zorla insan hayatı kurtarma maskesi” altında susturuculu silah olarak kullanabilirsiniz. 

E. Aşının Çelişkili / Eksik İçerik Listesi, Yol ortasında Değiştirilen Üretim Tekniği

Aşının Türkiye’den elde edilen ürün bilgisinde üretimde kullanılan kimyasal ve adjuvanların tümünün listelenmemiş olduğu görülmekte (1).

Eksik içerik öğelerinin başında virüs inaktivasyonu için kullandıkları ve insanda kanser oluşturma ihtimali resmi olarak tanınmış olan betaPropiolactone ve Nisan 2020’de işbirliğine gittiklerini duyurdukları ABD’li DynaVax’ın, CoronaVac’ta alüminyum ile birlikte veya tek başına kullanılıp kullanılmadığının ivedilikle anlaşılması (bu deneysel adjuvanla ilgili kalp krizi riski gibi ciddi güvenlik sinyalleri olması bakımından) elzem olan tescilli adjuvanları CpG018 gelmekte. Küresel pazara sürülecek yeni pandemi aşıları ile birlikte firmalar arasında “adjuvan” teknolojileri konusunda kıyasıya bir yarış ve piyasaya hakimiyet mücadelesi devam etmekte. Sinovac’ın Türkçe ürün bilgisinde yer almamasına rağmen, bu yeni adjuvan teknolojisinin geniş kitleler üzerinde serbestçe denenmesi için mükemmel fırsat teşkil ettiğinden, getirilen yeni “isme özel barkod sistemi” ile bu “yakın takip ve izlem” ısrarının gerisindeki asıl nedenleri de düşündürten CpG018 isimli adjuvanla ilgili ayrı bir yayın yapacağız.

KAYNAK Bill Gates ve CEPI destekli Amerikan Dynavax firması, koronavirüs aşısı üzerinde çalışmakta olan bir diğer Çinli firma ile de adjuvanı üzerinden işbirliği yapıyor.

Firmanın Faz 1&2 deneylerine yönelik The Lancet dergisinde yayımladığı makaleden görülebileceği üzere, en eski / en bilindik aşı üretim tekniğidir diye lanse edilmesine rağmen firma klinik deneyler devam ederken üretim kapasitesi artırımı için cihaz değişikliğine gittiğinde tesadüfen, yeni geçilen üretim tekniği ile aşıdaki “virüs”lerin “spike” proteinlerinin daha az bozulmuş olduğunu, bu yüzden de “virüs”ün antijenisite özelliğinin yükseldiğini hayretle görüp bildiriyorlar. Bu teknik konuyu ileride daha ayrıntılı ele alacağız.

“Aşı bilmi”nin en bilindik kompartmanlarına serpiştirilmiş irili ufaklı soru işaretlerini, her iki yöne de çalışabileceği unutulmaması gereken bu “minik sürpriz”leri bir tarafa bırakırsak, firmanın yayınlarını okumuş olanlarımızın anlayabileceği, “bilim kurulu”muzun mutlaka anlamış olması lazım geldiği üzere, toplum geneline uygulanmak üzere seçtikleri aşının ilk 2 faz deneyde sağladığı en yüksek antikor seviyesi bile, CV-19 geçirdiği öne sürülen hastalarda tespit edilen antikor seviyesinin hayli altında kalıyor. Bu da tarihsel olarak öldürülmüş virüs aşılarının sergilediği performansla birebir uyuşuyor.

Acaba bunun nedeni, virüs inaktivasyonunda firmanın tercihi olan betaPropiolactone adlı kimyasalın “virüs” yapısını formaldehidden de beter bozuyor oluşu, bu yüzden de bu kimyasal ile “öldürülen” virüs aşılarında bir türlü istenen “koruyucu etkinlik” seviyelerinin yakalanamıyor oluşu olabilir mi? Bilim kurulumuz bu sorunu cevabını bilecektir diye tahmin ediyoruz.

Bu bilgiler ışığında okurlarımız, yukarıdaki tabloda Türkiye’den bildirimi yapılmış aşı etkinlik değerinin geçerlilik ve güvenilirliği ile ilgili akıllarına gelmiş olabilecek soruları Sağlık Bakanlığı bünyesinde hizmet veren bilim kurulu üyelerine resmi yoldan sormak isteyebilirler.

Bizim aklımıza gelen etkinlikle ilgili sorular şu şekilde:

  1. Firma, CV-19 tanı kriterleri de, “virüs tespiti” için kullanılan PCR cihazları da, bu cihazlara tanımlı virüs gen dizilimleri de, kullanılan devir sayıları da, ülkeden ülkeye görüldüğü ileri sürülen virüs alttipi de bambaşka birkaç ülkeden, CV-19’luydu denilen kişilerden salgı örnekleri alıyor ve sonunda yine gidip Çinli bir hastanın salgısını kullanıyor.

    Bilim kurulu üyeleri firmadan virüs izolasyonunun nasıl gerçekleştirilmiş olduğunu, virüsün morfolojik tanımlamasını, genetik dizilimini, spike protein yapısını ihtiva eden belgeleri talep etmiş, gerekli incelemeleri yapmış, bu “virüs”ün Türkiye genelinde görülen ancak hızla mutasyona uğradığı söylenen virüs alttipleriyle benzerliği (dolayısıyla aşının “koruma potansiyeli”) konusunda bir çalışma yapmış mıdır?

  2. Türkiye aşı prospektüsünde yazmayan içerik maddelerinin ne olduğuna dair firmadan bilgilendirme istemiş, aşı örneklerini analiz etmiş ve içerikteki maddelerin firmanın belirttiği miktarlarda olup olmadığını, dışarıdan herhangi bir bulaş olup olmadığını kontrol etmiş midir? Evetse, raporlara nereden ulaşılabilinir?

  3. Mutasyon sorunu nedeniyle aşı kullanımının mantığı zaten büyük soru işareti taşır, firmanın tesadüfen antijenisite yükselten tekniği keşfetmiş olmasına rağmen aşısıyla kanda sağlayabildiği antikor oranı hastalığı geçirmiş ve olağanüstü sağlık sorunları yoksa istatistiklerin de gösterdiği gibi gayet rahat atlatmış bireylerin kanındaki antikor oranını yakalayamıyor olmasını, risk/fayda dengesi bakımından nasıl değerlendirmişlerdir?

  4. Lancet yayınından görülebileceği üzere firma faz 1&2 deneylerinde yalnız antikor yanıtına bakmış, aşının T hücresi bağışıklığı oluşturup oluşturmadığına bakmamış. Şu anki tıp paradigmasında enfeksiyonel bir hastalıkta EN ÖNEMLİ parametre, kişide uzun vadeli bağışıklık oluşup oluşmadığını anlamamızı sağlayacak veri eksik, kendi yaptığı ve aşının etkinliğini ortaya koyacak 3. faz klinik deneyin bile Nisan 2021’de bitmesi beklenirken, hakkında elle tutulur hiçbir veri olmayan, yan etki profili de bilinmeyen bu toksik materyalin genel topluma verilmesini bilim kurulu nasıl önerebilmiş, sağlık bakanlığı nasıl onaylayabilmiştir?

  5. Firmanın Türkiye’ye sağladığı ürün bilgilendirmesinde ismi dahi geçmeyen inaktivasyon ajanının endüstride “en az işe yarayan ve virüsün fiziksel yapısını bozan kimyasal” olarak biliniyor olması, üstelik insanda muhtemel kanserojen etkisinin de bildirilmiş olmasına rağmen mi Bilim Kurulu üyeleri ve Sağlık Bakanlığı bu aşıda karar kılmıştır?

F. Sağlıklı Kişiler Üzerinde Denenmekte Olan Aşının Toplum Genelinde Sergileyeceği Gerçek Emniyet Profilini Bilmek Mümkün Değil


KAYNAK

Sinovac’a ait CoronaVac aşısının Türkiye’deki “gönüllüler” üzerinde devam etmekte olan ve 15 Nisan 2021 itibarıyla sonlanması beklenen 3. faz klinik deneyine, yukarıdaki fotoğraftan da görülebileceği üzere 18-59 yaş arasındaki “sağlıklı kişiler” kabul edilmekte.

Bildiğimiz gibi hayli güçlü etkileri bulunan aşı ürünlerinin deneylerinde istenmeyen etki yaşanma ihtimalini azaltmak için firmalar oldukça sağlıklı bireyleri denek olarak kullanmayı tercih etmekte, oysa bu veriler üzerinden ruhsatlandırılan ürünler daha sonra her yaştan ve sağlık durumundan insana aynı doz ve sıklıkta uygulanmakta ve işte ancak o zaman aşının gerçek tehlike profili anlaşılabilmekte, ancak endüstri ile sıkı iş ilişkisi içindeki resmi birimler gerekli yan etki takibini yapmadığından, aşılarla ilgili problemler hiçbir zaman gün yüzüne çıkmamaktadır.

Sinovac aşısının Türkiye’de yürütülen 13 bin kişilik deneyine kimler alınmıyor diye bakacak olursak:

  • PCR ile önceden COVID-19 pozitif çıkanlar
  • IgG veya IgM pozitif olanlar (yani virüsle önceden temas edip immün yanıt oluşturduğu tespit edilenler)
  • Kadın deneklerde: beta-hCG testi ile gebeliği teyitli olanlar, emzirmekte olanlar yahut aşılamayı takip eden 3 ay içerisinde doğum kontrol yöntemi kullanmadan çocuk sahibi omak maksadıyla cinsel ilişkide bulunmayı düşünenler
  • Denenmekte olan aşı veya “plasebo” içeriğindeki maddelere alerjisi olanlar (Not: Bunun bilinebilmesi için aşının ve plasebonun tam içeriğinin bilinmesi gerekir oysa sağlanan Türkçe ürün bilgisinde aşı virüsünün hangi kimyasalla deaktivasyonunun yapıldığı dahi yazmıyor, eksipiyan listesi yok, aşıda aluminyum dışında bir adjuvan kullanılıp kullanılmadığı belirsiz. Ürünün ve plasebosunun acilen bağımsız laboratuvarlarda analizi gerekir.)
  • Deneye katılmadan önceki 6 ay içinde yahut deney bitiminden sonraki 2 yıl içinde bağışıklık baskılayıcı terapi görmüş veya görecek olanlar.
  • İmmünosüpresan terapiler şu şekilde tanımlanmış: antineoplastik kemoterapi, radyasyon terapisi ve nakli gerçekleştirilen organa tolerans ve diğer şeyler için verilen bağışıklık sistemi baskılayıcı ilaç kullanımı
  • Deneye katılım öncesindeki 3 ay içinde bağışıklık baskılayıcı dozlarda kortikosteroid ilaç kullanımı olmuş veya deneyden sonraki 3 ay içinde bağışıklık baskılayıcı dozlarda kortikoid ilaçlar kullanacak olanlar.
  • Kortikosteroid ilaçlar için bağışıklık baskılayıcı dozlar şu şekilde tanımlanmış: erişkinler için bir haftanın üzerinde günde 20 mg prednisone kullanımı. Topikal veya nazal kortikosteroidler bağışıklık baskılayıcı kabul edilmiyormuş.
  • Aspleni öykülüler, yani dalağı olmayanlar.
  • Kanama bozukluğu (örn. faktör eksikliği, pıhtılaşma bozukluğu (koagülopati) ceya platelet bozukluğu) öyküsü olanlar veya daha önceki kas içi enjeksiyonlarda yahut kan aldırırken kapsamlı kanama ya da morluk oluşumu yaşayanlar.
  • Deneye katılmadan önceki 12 aylık süreçte klinik öykü itibariyle tıbbi, ailevi problemlere veya işyerinde sorun yaşanmasına neden olacak boyutta alkol veya uyuşturucu alımı olanlar
  • Aşı vurulma tarihinden önceki 3 ay içerisinde immünoglobülin ve/veya herhangi bir kan ürünü almış olanlar.
  • Bu deneye katılmadan önceki 6 ay içinde ilaç/aşı deneyen başka bir deneye katılmış olanlar veya bu deneyden sonraki 2 yıl içinde bir başka deneye katılacak olanlar.
  • Deneye katılamdan önceki 14 gün içinde zayıflatılmış bir virüs aşısı olmuş olanlar
  • Deneye katılmadan önceki 7 gün içinde inaktif / öldürülmüş tipte aşı veya subünit aşısı olmuş olanlar
  • Denenecek aşıyı olmadan önceki 24 saat içinde ateşlenme yaşayanlar (ağızdan ölçümde 37.2℃’ı geçen ateş kastedilmekte, koltukaltı ölçümü kabul edilmiyormuş)
  • Deneyi yürüten yetkili yahut kişinin kendi doktoru tarafından deneye katılımının şahsın sağlığı ve hakları bakımından uygun olmadığına veyahut da deneyi kurallarına uygun götüremeyeceğine karar verilenler
  • İnsan immünyetmezlik virüsü (HIV) enfeksiyonu da dahil olmak üzere, immünyetmezlik veya otoimmün herhangi bir hastalık tanısı veya hastalık şüphesi bulunanlar

Hâl böyleyken, Bilim Kurulu’nun tavsiyesi doğrultusunda şu anda Sağlık Bakanlığı bu deneysel aşıyı öncelikli olarak yaşlı, engelli, koruma evleri gibi yerlerde kalanlara ve 85 yaş üstü bireylere öneriyor. (2)

Sağlık Bakanlığı’nın toplumda yaş gruplarına göre CV-19 olduğu iddia edilen enfeksiyonu geçirme ve sağ kalım istatistiklerini yayımlaması ve daha deneyleri tamamlanmadan etkinliği ve tehlike profili bilinmeyen bu aşı girişimine “acil” gereksinimi net bir şekilde ortaya koyabilmesi gerekir.

E-nabız sisteminden, isme özel vurulan bu aşıları alanların sağlık geçmişlerini, halihazırda altta yatan ne gibi rahatsızlıkları olduğunu, görmekte oldukları tedavileri, kullandıkları ilaçların dökümünü Sağlık Bakanlığı’nın derhal yayımlaması, aşı uygulaması ardından başgöstermiş hertürlü sağlık sorununu haftalık olarak raporlaması gerekir.

Bu deneysel ancak kişilere bağışıklık oluşturacağı ve hastalıktan koruyacağı yönlendirmesi(3) ile vurulan aşıdan ötürü oluşacak hertürlü yan etkide devletin vatandaşına tazminat ödemesi gerekmektedir.

KAYNAKÇA

(1)

(2)

(3)

Aşı Adjuvanı Alüminyum ile İlgili Yayın ve Görüşler

Aşı Adjuvanı Alüminyum ile İlgili Yayın ve Görüşler

Not: Bu bölüm, Türkçeye kazandırılmış olan Miller’ın Eleştirel Aşı Literatürü Derlemesi kitabından, yazar ve yayınevinin yazılı izni alınarak paylaşılmıştır.

miller_dizgi_son-II

Bu video, Amerikalı ünlü pediatr Bob Sears ve Immunıty Education Group tarafından hazırlanmıştır.

Altyazı için araç çubuğundan Türkçe’yi seçiniz.

Ayrıntılı bilgi için buraya tıklayınız.

Başta nanopartiküler alüminyum olmak üzere, bunun beraberinde aşı ile vücuda tanıtılan içeriklerin bedenimizde izlediği yol ve açtığı hasara dair tıbbi bilgilendirme için pediatr Larry Palevsky’nin Amerikan eyalet meclisinde verdiği ifadeyi dineleyelim.

Aşı Değil, Gen Terapisi!

Aşı Değil, Gen Terapisi!

Avukat Reiner Füllmich: “İnsanlar bu bir “aşı” bile değil, genetik deney diyorlar. Siz ne diyorsunuz?”

Prof. Dolores Cahill: 

“Evet, aşı kriterini karşıladığı söylenemez bunun, fakat aşıya bağlı olumsuz etkiler 3 dalga halinde gelecek bence: Birinci grup, aşılamadan sonraki 1 hafta içinde görülen anafilaksi tarzı olumsuz olayları kapsıyor, böyle bir durumda bu aşının ikinci dozunun verilmemesi gerekir. Birçoğunun 2 doz şeklinde uygulanması planlandı çünkü aşıların. Aşıda her ne mRNA kullanılmış olursa olsun, bu insanlar Şubat veya Mart 2021 veya bir sonraki yıl [ikinci doz aşıyla] bunu vücutlarına yeniden aldıklarında, esas olumsuz etkiler işte o zaman yaşanacak, çünkü hayvan deneylerinde görülen de oydu;

etmenle ikinci karşılaşmada hayvanların %20, %50’si veya tamamının öldüğü görülmüştü.

80 yaş üstündekilerden 1. dozda olumsuz etki yaşayacaklar bazı aşılar için %2.5 olarak belirlenmiş, yani her 40 kişide 1’i aşıdan dolayı çalışamaz veya normal hayatına devam edemez hale gelecek demektir.

2. aşılamada bu oran 10 kişide 1’e yükselebilir, fakat 80 veya 75 yaş üstündekilerin bu mRNA ile yeniden karşılaşmada %80’inin yaşam kısıtlayıcı olumsuz etki yaşayacağını yahut öleceğini düşünüyorum.

Diğer yaş grupları için bir şey öngörmek güç ama belki yarısı ağır yan etki yaşayacak.

Çünkü bu gen terapisi veya tıbbi cihazın yaptığı şey vücudunuzda kronik bir otoimmün hastalık yaratmak;

[fıstık alerjisine atıfla] fıstıkları vücuda enjekte etmek gibi düşünün bunu fakat tabii bilmiyorlar da enjekte edilenin ne olduğunu. Sonra gidip bir şeyle [virüs] karşılaştıklarında elbette olumsuz yanıt verecek vücut buna. Bu olumsuz yanıt da önce anafilaksi (yani alerjik tepki) ile başlayacak, ikinci dalgada da anafilaktik tepkiler görülecek ve fakat vücuda aldığın mRNA her neye karşıysa, bununla üçüncü karşılaşmada vücutta artık hafif şiddette otoimmün hastalık başlatmış olacaksın, bağışıklık kazanmakla filan alakası yok olayın.


Vücuda aldığın mRNA, virüs proteini yapmaya yarıyor ve sen genetiğiyle oynanmış bir organizmasın artık.

İmmün sistemin işi bulduğu virüs veya bakteriyi vücuttan atmak, oysa kendi bedenin, bizzatihi hücrelerin imal ediyor bu virüsleri artık ve yine kendi bedenin bu hücrelere savaş açmak zorunda şimdi ve hafif çaplı bir otoimmün hastalığa sahipsin artık. 

Şubat veya Mart gibi bu virüsle yeniden karşılaşman, immün sisteminin virüsten kurtulmak için uyarılmış olması demek. Oysa bakacak ki aynı virüs proteinleri senin hücrelerinde, organlarında cirit atıyor, immün sistemin eli mahkum, kendi organlarına saldırmaya başlayacak. 1 hafta içinde organ yetmezliğine girmen demek bu, zira kendi immün sistemin kendi organlarını öldürmekle meşgul. Bu durumu yaşayan hastalarda önce sepsis baş gösterecek, bir-iki hafta kadar bu tabloda kaldıktan sonra da organ yetmezliğinden ölecekler.   

Yaşlıların durumundaysa, zaten bir veya iki eşlikçi hastalıkları bulunduğundan bu insanlar immün sistemin randımanlı çalışması için gerekli enerjiye de sahip olmayacaklar ve vücutta süregiden tüm işlemlerden bitap düşüp, fizikman tükenecekler. Bedenlerinin her bir hücresi bu mRNA’yı taşıdığından gidişatı durdurmanın pek bir yolu da yok ve kalp, dalak, ciğerler, karaciğer … birbiri ardına iflas edecek bu mücadelede, çünkü vücudunda bu mRNA’nın protein yapmadığı hücren yok! 

İşte o yüzden acilen, özellikle de bakım evlerindeki yaşlılara vurulan aşı viyallerinden her 100 veya 200’ünden 1’ini alıp muhafaza edeceğimiz bir depo oluşturmamız elzem. Rasgele seçilmiş aşı viyallerini tutacak bir biyolojik depo gibi bir şeyimiz olacak ki, insanlar patır patır ölmeye başladığında açıp bakabilelim bu aşıların içinde tam olarak ne varmış. Hatta bunu şimdi yapıyor olmamız lazım, çünkü verilen aşılarda yalnız korona değil, birden fazla mRNA bulunuyor olabilir. Bilmem anlatabildim mi? Aşıdaki mRNA’nın dizilimini çıkarmamız lazım ki, tutup influenza (grip) veya başka doğal virüslerin genetik materyalini de koymuşlarsa aşıya, insanların immün sistemlerini dolaşımdaki diğer doğal virüslere karşı da uyarmış oluyorlar çünkü, bunu anlayabilelim. Hiç vakit kaybetmeden bir kalite kontrol sistemi oluşturulmalı, doktorların rasgele, uyguladıkları her 100 aşıdan 1’ini depoya teslim etmeleri sağlanmalı ki benim gibi birileri gidip forensik inceleme yapabilsin, bu viyallerde ne var ne yok görülebilsin. Yaşlılar ölmeye başladığında bu aşılarda ne kullanıldığını bilebilmemiz lazım çünkü.

Sonuç olarak, kesinlikle tehlikeli bir gen terapisidir bu ve yaşlı insanlara verilmemelidir.”

İngilizcesi:

Reiner Füllmich: “People say it’s not even a vaccination, it’s a genetic experiment. What do you think?”

Prof. Dolores Cahill:  

“Yeah, so it doesn’t really meet the criteria. But I suppose there are 3 waves of adverse events. Right? There is the adverse events which is more or less like anaphylaxis in the first week. The these vaccines shouldn’t be given in second dose. You know? So I know they’ve planned a lot of them as 2 vaccinations. But the real adverse events will happen, whatever the mRNA is in the vaccine, that when the person comes across that, it could be in February-March, 2021 or a year later, that would be when in the animal studies maybe 20%, 50% or all of the animals died. So I’m also saying that people over 80 who get these between the combination of the first adverse events, which is about 2.5 % in some vaccines, (1 in 40 people) adverse events 

where they’re not able to function or work or live life normally, the second vaccination it could be 1 in 10, but for the over 80 year olds, or 75 year olds, I would think that about 80% of them, 

will have life limiting adverse events or die, when they come across the mRNA again, and for others it’s hard to know, it could be half of the people  will be severely, and what it does is, this gene therapy or medical device is actually setting up, an autoimmune disease, chronically, that’s what it’s setting up, so it’s a bit like injecting peanuts, you know, but they don’t know what it is, and you come across sth and then you go into your adverse events. And the adverse events is you start this anaphylaxis first, the first wave, anaphylaxis, allergic reaction, the second wave, but the third reaction when you come across whatever the mRNA is against, you have stimulated your immune system to a low-grade auto-immune disease, not immunity, to yourself, because the mRNA is expressing a viral protein, you make yourself a genetically modified organism, so the immune system is meant to push the viruses out or the bacteria, but you actually see it in your body, in your cells, the autoimmune disease is attacking yourself low-grade, when you come across the virus, say-February-March, that stimulates the immune system to get rid of the virus, but then it suddenly sees that you have viral proteins in your cells and in your organs, your immune system attacks your own organs, you then after a about a week of that go into organ failure, because your immune system is killing your own organs, and those patients will present as sepsis initially for another week or two, and then will die from organ failure.

And while the elderly die, is that when you have one or more comorbidities, the energy that the immune system requires to boost your immune system will make them very tired, and exhausted, and then they just don’t have the capacity if they have underlying conditions for the immune system–well, you know normally, because this mRNA is in every cell of their body, it’s almost unstoppable because each time they destroy let’s say the heart, or the spleen, you know the lungs or the liver, the mRNA is expressing the protein in every cell, so, just as a solution what we urgently need ia a repository like every 1 in a 100, or 1 in 200 vials that are injected especially into the elderly in the care homes, they need to be stored in a bio-repository of the vaccine vials randomly, so that when the people start to die we can actually see what is in this vaccine, or we should be doing it now, so that– I am concerned that maybe there are multiple mRNAs in this vaccine and not just something for the corona. You know? We should be sequencing the mRNA, because if it was influenza as well or other viruses, we would be priming these people to the natural viruses that are circulating. So there needs to urgently be quality control, random, for doctors to be required to give 1 in a 100 to repository, and someone like me could forensically analyse what’s in these vaccine vials, so that when the elderly start dying, we will know, you know, we should be knowing now what’s in them.

So, it’s absolutely a dangerous gene therapy, should not be given to the elderly.”      

PUBLISH OR PERISH (YAYINLA VEYA MAHVOL) ÇİÇEK VE AIDS BAĞLANTISI

PUBLISH OR PERISH (YAYINLA VEYA MAHVOL) ÇİÇEK VE AIDS BAĞLANTISI

Muhterem okuyucular, bildiğiniz gibi çocuk sağlığı ve hastalıkları ihtisasımı Hacettepe ekolünün kurduğu Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapmak nasib oldu.

İlk başladığımda başasistan olup nöbet listesini hazırlayan, Allah selamet versin değerli ağabeyim Yakup Aslan, elime aylık nöbet listesini verdiğinde, listenin çömez kısmında adımın yukardan aşağıya 16 defa yer aldığını gördüm ve sordum, gün aşırı nöbet bu muymuş? Nöbet ertesi izinliyim değil mi? Hoh hoh diye güldü, ‘nöbetten sonraki gün de çalışmaya devam edeceksin’!

Anabilim dalı başkanımız ise o dönem ülkemizin en genç ve alımlı profesörü olan muhterem hocam Hilal Mocan idi ve başlıkdaki akademik kariyerin en mühim unsuru olan ‘Publish or Perish’ sözünü de ondan öğrenmiştim.

AŞILARLA HASTALIKLAR ORTADAN KALDIRILDI (MI?)

Bunları neden anlatdığıma gelince, yıllardır, aşıların nasıl olup da yenidoğmuş bir bebeğe daha anasını emmeden yapıldığının akademik arka planını okurken, karşıma çıkan ve aslında koca bir yalandan başka bir şey olmayan ‘AŞILARLA HASTALIKLAR ORTADAN KALDIRILDI’ aforizmasıdır.

Bu cümlenin arkasından hiç bir referans verilmez, örnek olarak da sadece çiçek hastalığı verilir.

Çiçeğin sadece 20. Asırda 300 milyondan fazla insan öldürdüğünü bizatihi hadisenin kahramanları olan Koprowski ve Henderson tarafından uydurulmuş dur (1). Wiki’deki o meş’um resimdeki (Resim) bahtsız Bangladeş’li müslüman çocuk kuvvetle muhtemeldir ki bir interferonopati olup, Fenner’in kitabında (2) okuduğumu ve eradikasyon programı için uygulanan aşıdan sonra gelişdiğini anlatsam herhalde inanmazsınız (linkde pdf’si var).

Resim: Çocuğun bütün vücudunu kaplayan çiçek lezyonlarına rağmen, malnutrisyon ve ateş emaresi dalgınlık görünmüyor.

Esasen bir akademisyen olarak konuyu iyice tekamül ettirip öyle kaleme almayı düşünüyordum, ama gidişat benden evvel bombanın patlayacağını hissettiriyor, bu sebeple perish yerine publish’i tercih edip bu yazıyı dikkatinize sunuyorum ya nasib! Bu noktada 2120 civarında kıyametin kopacağını iddia eden arkadaşlara naçizane hatırlatmak isterim, gaybı yalnız Hz. Allah cc bilir.

Biliyorsunuz bir yılı aşkın bir süredir, tarihde daha evvel hiç yaşanmamış bir salgın ve buna bağlı sosyoekonomik hadiseler yaşanıyor. Evvela ard arda SARS, MERS, ZIKA, H1N1 gibi salgınlardan sonra bu defa daha ciddî bir etki husule getiren SARS-Cov-2 sebebi ile evlere kapanmak zorunda kalındı.

Haziran 2020’de de Dünya Ekonomik Forumunda ‘Great Reset-büyük sıfırlama’ gündeme getirildi (3). Bir taşla kuş katliamı yapmayı iyi bilen bir mekanizma mazlumları daha da ezerek borçlarını sıfırlamayı açıkça bu salgın yardımı ile yapılacak herhalde.

ABD’de çalışan Türk kökenli bir virologun SARS-Cov-2’de insan eli ile HIV sekansı konulamayacağını iddia ettiğini de görünce de iyice canım sıkıldı. Değerli okuyucular şu anda biyoteknolojinin ulaştığı yeri tahayyül bile edemezsiniz, virüs mühendisliği buna tipik örnektir (4).

ÇİÇEK (SMALLPOX)

Gelelim daha evvel de bahsetmek istediğimi yazdığım Smallpox yani kadîm ‘çiçek’ hastalığına!

Baltimore tasnîfine göre bir dsDNA virüsü olup tehlikeli olan tipi variola’dır (majör), minoru diğer poxvirüslar husule getirir, ve umumiyetle virüs tiplendirmenin yapılamadığı eski zamanlarda salgınlar minör tipinde idi (5). Jenner’in meşhur aşısı ise cowpox/horsepox, tetanoz ve diğer pek çok şeyin karışımı bir çorba idi (6).

Bizatihi kanun zoru ile uygulanan aşının bilhassa İngiltere’de çiçek salgınları yaptığını daha evvel yazmıştım, Osmanlı döneminde kazıklı humma denilen tetanozun da muhtemelen ilk defa çiçek aşılarından sonra görülmesi de, aşı denilen çorbaların insanlara uygulanmasından kaynaklanmada idi (6, 7).


Mikrop Avcıları

Burada kısa bir parantez açalım; altı numaralı kaynak ülkemizde unutulmuş bir kitaptır. ‘Mikrop Avcıları’ 1926’da mikrobiyolog Paul de Kruif tarafından 13 meşhur mikrop kâşifinin hikayesi anlatılmaktadır, son bir kaç tanesini yazar şahsen tanıdığını yazmışdır. Bu kitaptan yeni haberim oldu ve hemen okudum. Aşı çorbasını (!), meşhur Pasteur ve Koch’un aşı denemelerinin kötü neticelerini vs okuyun, tavsiye ederim. Tabii kitabı ancak sahaflarda bulabilirsiniz.

Yazarın önemli bir hususiyeti ise, daha evvel Rockefeller Tıbbının hikayesini anlatmış olduğum yazılarda bahsettiğim meşhur Flexner raporunu yazan adamla çatışması neticesinde çalıştığı Rockefeller Institute’den istifa edip bu kitabı kaleme alması (8,9). Acaba müteveffa, Landsteiner ve polio hikayesinin aslını biliyor olmasın?

Kitabın ehemmiyetini ise ‘mikrobiyal moleküler patojenez’in babası kabul edilen Stanley Falkow’un mikrobiyolog olmasına yol açması göstermekdedir (10).

HENDERSON VE BREMAN

Meş’um Dünya Sağlık Örgütü (!) halen hayatta olan (92 yaşında, nasıl bu kadar yaşıyorlar acaba, Hayflick’e sormak lazım) elemanı Joel Breman’a yazdırdığı ve altına bizim haberimiz olmadan alıntı bile yapılamaz dediği ve dünya tarihinde ilk defa bir hastalığın eradike edildiği yani, kökü kazındı denilen yazısında eradikasyonun hikayesi anlatılmakda (11). İlginenlerin, bilhassa enfeksiyoncu ve mikrobiyologların (ki, onları ne kadar sevdiğimi yıllar evvel anlatmışdım (12)) okumasını tavsiye ederim.

Bu yazıda açıkça smallpox’un hayvan rezervuarı olmadığı, insandan insana geçdiğini, kronik taşıyıcılık durumu olmadığını, aşısının sıcakta dayanıklı olduğunu, hastaların kolaylıkla klinik belirtiler sayesinde takib edilebildiği için eradike edilme hedefine çok uygun olduğu belirtilmiş (11).

Daha mühimi 1967’de 131bin rapor edilmiş vaka (ölüm değil, ki bunların ekserisi varola minör olmalı) halbuki kendileri sadece o yıl için (tekrar ediyorum 1967 için) 10-15 milyon olduğunu tahmin ettiklerini söylüyor. Yukarda 20. Asır için 300 milyon ölü rakamını hatırladınız değil mi? Yılda 15 milyon vaka x 100 yıl= 1.5 milyar vaka, %30’u 300 milyon ölü, hesapları bu. Şimdi de makaledeki kesin rakamlara göre kendimiz hesaplayalım, hastalığın eradike edildiğinin iddia edildiği yıl 1980 olduğuna göre 80 yıl x 131000 vaka=10.480.000 total, azami %30’u ölmüş olsa (variola major) topu topu 3 milyon 144 bin gariban Afrika’lı eder. Yani karşımızda 100 kat şişirilmiş bir vâkıa var….

Makalede söz edilmeyen veri ise şu; toplam 300 milyon dolar mukabilinde 2.4 milyon aşı kullanılmış, Yani sadece 2.4 milyon insan aşılanmış ve bir aşının maliyeti 100 doların üzerinde (bugün 1000 dolar civarında) (13). Yine küçük bir hesap yapalım, transmisyonu önlemek maksadı ile kullanılan ring vaksinasyon için hastanın yakınındaki asgari 20 kişiyi aşılama gerektiğine göre (2), on yıllık programda toplam hasta sayısı 120bin civarında, %30’u toplam kesin ölüm sayısı 4600 civarında demekdir, ne kadar da bulaşıcı bir hastalıkmış!

Aynı makalede resimler çok kötü kalitede ve yerimiz mahdud olduğu için resimleri vermeden bahsetmek istiyorum, isterseniz bakabilirsiniz. Şekil 3’de; 1960’da vak’a sayısı 280475, 1974’de ise 218367 (küsuratı bile var) olarak verilmiş. Alınan örnek ve pozitif virüs sayısı ise şekil dörtte; 1967’de 182/74, 1977’de 3931/269 olarak verilmiş, alınan örnek artmış ama hiç düşme yok. Son vakanın görülme yılı da 1977 olarak veriliyor. İki sene beklenmiş ve ardından eradikasyon müjdesi verilmiş (11).

Olmayan bir hastalığı eradike etmek mümkündür tabii, rakamlar günümüzdeki PCR kepazeliğine ne kadar da benziyor.

Aslında bu konuda bir kitap yazılır, meğer yazılmamış iyi mi?

AIDS: THE CRIME BEYOND BELIEF

(AIDS, inanılmaz suç) (14).

Kanada’lı baba-oğul yazarların 2007’de yayınladıkları bu kitap hacimli, iyi bir araştırma ile yazılmış kaynak eser mahiyetinde ve acilen lisanımıza kazandırılması gerektiği kanaatindeyim.

Wikipedia’da yazar tafsilatlı bir şekilde anlatıldığı halde bu kitabından hiç bahsetmemesi dikkate değer (15). Baba Scott bir öğretmen, fakat, iyiliksever birisi olup, dejeneratif hastalıklar ve mikoplazma alanında kendini yetişdirmiş, hatta bir üniversiteye kabul edilmiş. Kitabın ithaf edildiği Harold W. Clark ise yaradılışçı (evrim aleyhdarı) ve yine mikoplazma konusunda uzman bir kişi (16). Yazarlar kitabı sunarken, evvela mikoplazmanın ne olduğunun anlaşılması gerektiğine dikkat çekiyorlar.

Mikoplazma ve Leonard Hayflick

İlk defa Hayflick tarafından yeni bir tür olduğu tescillenen, bilinen en küçük ve virüslerde olmayan self-replicating (kendini çoğaltma) hususiyetine sahip organizmadır. Kanser, otoimmünite gibi hastalıklara yol açabildiği gibi, hücre kültürlerinde ve aşılarda yaygın olarak bulaşık vaziyette bulunur (17, 18).

Hayflick ise halen 90 küsur yaşında olup, yine hala çalışan bir bilim adamıdır. Mikoplazmayı keşfetmesinden başka, hücreleri canlı olarak takîb etmeyi temin eden invert (ters) mikroskobu îcad etmiş, aşıların maymun böbreklerinde üretilmesi mecburiyetini ortadan kaldıran ‘insan diploid hücre kültürü WI-38’ (Wistar Institute 38. Deneme, isveçli bir kadının hücrelerini muvafakatini almadan üretmiş, diğer hücre serileri gibi bu da immortal-ölümsüz olup, bu kültürde üretilen aşıyı olan herkese o kadıncağızın DNA’sını ekmiş olursunuz), normal diploid hücrelerin ölümlü olduğu, ancak belirli bir sayıda bölünebileceği (Hayflick limit) gibi fevkalade mühim keşifleri var (17).

Mevzu-u bahis kitaba devam…

Baba oğul Scott’lar bu kitabda resmî belgelere dayanarak, olayları kronolojik şekilde ele alıp, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilmi, siyasi ve iktisadi imkanlarını kullanan bir yapının (Derin devlet?) gayet organize bir şekilde, DSÖ dahil pek çok kurumun belli bir hedefe yönelik olarak, 20. Asrın başından beri manipüle edildiğini anlatıyor. Oldukça hacimli olan bu kitabı burada özetlemek mümkün olmadığına göre, güvenilirliğini tesbit edip, konumuzla alâkasını vurgulamak kifâyet edecekdir ümidindeyim.

Çiçek (smallpox) virüsünün eradike edildiği palavrası ile ilgili olarak, DSÖ’nün (derin devlet) mutemet elemanı Donald Ainsle Henderson’un bu görev için bilhassa yetiştirildiğini, bunun denemesinin Punta Gorda’da sivrisineklerle nörolojik bir salgın çıkarılması ile başarıldığını anlatıyor (sayfa 227-231).

Mutemedin Punta Gorda’daki nöromiyasteni salgını ile ilgili makalesini okuyabilirsiniz (19).

Bu eradikasyon bahânesi ile herşeyden habersiz Afrikalı’lar üzerinde Kissinger’ın NSSM 200 (National Security Study Memorandum) mucibince nüfusu kontrol maksadı ile denemeler yapıldığını söylüyor (Sayfa 261). Acaba doğru mu?

Henderson’la muhtemelen aynı ekipten olan ve yine 96 yaşında ölen Hillary Koprowski’nin Afrika’da 1950-1961 yıllarında polio aşısı çalışmalarının AIDS ile bağlantısı iddiası bilinmektedir (20).

Yine muhtemelen aynı ekipten (NIH bağlantısı sebebi ile), aynı yıllarda, aynı kıtada Nobel ödüllü PEDOFİL Carlton Gajdusek uydurma Kuru hastalığını araştırırken Simian virüs ile AIDS bağlantısını keşfetmiş (21).

Rockefeller Enstitüsü’nün araştırmacılarından Bijorn Sigurdson’un 1940’larda keşfettiği Visna virüs (daha sonra Simian immunodeficiency virüs adı verildi)’ün mikoplazma ile entegrasyonunun yine aynı ekipten Robert Gallo’nun (1984’den beri NIAID’nin başkanlığını yapan, bugün ki SARS-Cov-2’deki tutumu tepki çeken Dr. Anthony Fauci’nin yakın arkadaşı) 1980’de AIDS etkeni olduğu ileri sürülen HIV retrovirüsünü keşfettiği ilan ediliyor (Luc Montaigner ile çekişmesi de ilginç) (22). ‘Patient Zero’ ile de 1984’de AIDS salgını patlak veriyor, üstelik muhtemelen hepatit B virüsünün ortaya çıkması ve homoseksüalite ile de alakası buradan geliyor (23).

Simian maymun anlamına geliyor, hatırlayın insan diploid hücre kültürü WI-38’den evvel aşılar nerede üretiliyordu, maymun böbreğinde mi, duyamadım?

Kitapda ABD’nin ilk katolik başkanı olan John Fitzgerald Kennedy’ye yapılan suikastın da yine bu biyolojik silahların üretilmesi ile ilgili projeleri kabul etmediği için yapıldığı da anlatılıyor, CIA ‘in Special Virus Cancer Program (SVCP)’ının ancak suikastden sonra Lyndon Johnson’ın başkan olması ile hayata geçirilebildiğini belirtiyor. Suikast ne zamandı? Eradikasyon programının tekrar başlatıldığı 1963 de mi? Kızamık ve hemen ardından kızamıkçık aşısı dünyada ilk defa ABD’de hangi yılda başlatılmıştı, 1963 olmasın? SVCP ile ilgili bilgileri linkdeki çalışmadan bulabilirsiniz (24).

Kennedy suikastine karışan David Ferry’nin, zamanın en meşhur kanser araştırmacısı Dr. Mary Sherman cinayeti ile alâkası ne idi? Dr. Sherman’ın kanser yaptığı bilinen SV40 (yine simian virüs) ile bulaşık polio (unutmuş olabilirsiniz çocuk felci) ile bağlantısı ne idi. Patronu Dr. Alton Ochsner’in kendi torununa verdiği polio aşısı ile ölümüne yol açtığı doğru mu idi (25, 26).

Merak ediyorsanız verdiğim kaynakları tek tek kontrol edin lütfen….

Yalnız dikkat edin, sonra size ‘Aşı Karşıtı’ (ne demekse) demesinler!

Son bir not, SARS-Cov-2 virüsü ve aşısından bilerek veya bilmeyerek yeterli sonuç alamadıkları, bu ikisi ile elde ettikleri immün sistem etkilerini kullanarak, elde bulundurdukları variola major (Ölümcül çiçek) virüsünü de yaymayı deneyebileceklerini, muhakkak ve tez zamanda Millî İstihbarat Teşkilatı’na bağlı Tıbbi İstihbarat ve Takib birimi teşekkül edilmesi gerektiğini acizane hatırlatırım.

(1) https://en.wikipedia.org/wiki/Smallpox
(2) https://apps.who.int/iris/handle/10665/39485
(3) https://en.wikipedia.org/wiki/Great_Reset
(4) https://en.wikipedia.org/wiki/Synthetic_virology
(5) https://en.wikipedia.org/wiki/Smallpox
(6) Mikrop avcıları, Paul de Kruif, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul 1951.
(7) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3371778/
(8) https://lilliputian.me/2020/03/virus/
(9) https://lilliputian.me/2018/03/immunogenetik-ve-tarihi-acidan-asi-illuzyonu-prof-dr-alisan-yildiran/
(10) https://www.the-scientist.com/the-nutshell/stanley-falkow-father-of-molecular-microbial-pathogenesis-dies-36365
(11) https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/67099/WHO_SE_80.156.pdf
(12) https://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/14/misafir-yazar/mikrobiyolog-ve-enfeksiyonculara-gozumuz-gibi-bakmaliyiz/
(13) https://www.bbc.com/news/world-us-canada-37149900?ocid=socialflow_twitter
(14) https://www.amazon.com/AIDS-William-L-C-Scott/dp/1425141579
(15) https://en.wikipedia.org/wiki/Don_Scott_(Ontario_author)
(16) http://www.ra-infection-connection.com/HWClarkMemorium.htm
(17) https://en.wikipedia.org/wiki/Leonard_Hayflick
(18) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC441270/
(19) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/13587882/
(20) https://en.wikipedia.org/wiki/Hilary_Koprowski
(21) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27640332/
(22) https://en.wikipedia.org/wiki/Simian_immunodeficiency_virus
(23) https://en.wikipedia.org/wiki/Gaëtan_Dugas
(24) https://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&ved=2ahUKEwiptJ-088vuAhWMw4sKHTQ3BDsQFjAEegQIBhAC&url=https%3A%2F%2Fhistory.nih.gov%2Fdownload%2Fattachments%2F1016824%2FSpecialVirusCaPrgm.pdf%3Fversion%3D1%26modificationDate%3D1550592737422%26api%3Dv2&usg=AOvVaw0v1b6qoR2A7QxKy2IK0I4w (Sayfa 214).
(25) https://medium.com/@yanartas/yanartaş-dipnot-tekerrür-1-2094e7e7553e
(26) https://en.wikipedia.org/wiki/Alton_Ochsner